1991-92 UEFA Kupa Galipleri Kupası Çeyrek Final Rövanş Maçı
13:30 Ali Sami Yen Stadyumu
0 - 0
  • 24
    #31405 nolu yazımda yazmıştım biraz, ama oraya ekleme yapmak değil de yeniden yazmak geldi içimden....
    o zamanlar konya'da üniversitedeyim. yaş 21. o yaşlarda çok arızayım çok.... aylardan ramazan, aklımda hep ilk maçtan sonra mustafa denizli nin dediği; "bu işin istanbulu da var" cümlesi. votka ve mersinden gelmiş greyfurt eşliğinde ev arkadaşlarına ben maça gidiyorum hafızlar diyorum. lan dur falan derken hooop meram ekspres, ver elini istanbul. daha günlerden salı ve nasıl soğuk, nasıl yağmur. liseden arkadaşlar var üniversitede okuyan istanbul'da, istikamet onların evleri. gece yine bol alkol ve saat sabaha karşı 04:00 geldik ali sami yen'e.... hava soğuk, daha kar başlamamış. kanyak içiyoruz. kimse bilet almamış. biletler o zamanlar beyoğlu kulüp binasında teberrulu satılırdı. gişeler açılınca alınacak biletler. zaten bilet kuyruğu giriş kuyruğu aynı. bileti aalıp geçiyorsun stada. sabah oldu, millet toplandı. biz fena sarhoşuz. arkadaşlardan birisi "ben bilet buldum lan 8 tane!" dedi. üşüştük başına hemen. 7 tane eski açık, 1 tane yeni açık. ve yeni açık benim elimde! o zamanlar yeni açık şimdiki gibi değil, sağlam bağırıyor, eski açık ise emekli öğretmen ve tapu kadastro memurları tribünü. hadi değiştirelim, sana da eski açık alalım dedilerse de ben; "rahatınıza bakın hafız, ben bağırıcam olm!" şeklinde savuşturdum onları. cep telefonu henüz icat olmamış, dolayısıyla maçtan sonra kesin buluşma noktası kararlaştırıldı. konvoy, eğlence planları yapıldı.... zaferden eminiz ya.... turdan eminiz ya.... maça girdik, çıktık tribüne.... w. bremenli futbolcular çıktı bir ara. bizi gördüler. gözleri fal taşı gibi açıldı. ama ne tezahürat!

    avrupa avrupa duy sesimizi
    işte bu cimbomun ayak sesleri
    cimbomla kimse başa çıkamaz
    bremen i*nesi kolla kendini

    yıkılıyor ortalık, tribünler fena. kar başlamış, saha bembeyaz. hakemler çıkıyor kontrole, topu falan zıplatıyorlar. tüm tribün "ertelenmesin lan!" havasında. korkunç bir inanmışlık var herkeste. ve ertelenmiyor, başlıyor. meşaleler yanıyor, zaten sisli istanbul o sırada. tipi de var, ortalık resmen göz gözü görmez halde. anam bir de ne göreyim, bizim önümüzden (yeni açık numaralıya yakın köşe) bir orta, erhan önal uçuyor kafayla veee... ıska.... lan diyorum bizim bu maç bizim, erhan bile gol arıyor be.... bu arada iliklerine kadar ıslanmak ne demek hepimiz öğreniyoruz. sigara içemiyoruz, ıslanıyor. devre arası, belki 100 belki daha fazla kişi sahada.... karlar küreniyor. tribün çalışıyor, tur gelecek ya, zafer var ya.... ikinci yarı başlıyor. cep kanyağındaki son yudum. o sırada taç atışı kazanıyor w. bremen. yine hemen önümğzde. 7 numara top elinde oyalanıyor, atacakmış gibi yapıyor atmıyor. ıslıklar falan.... ama murat atacakmış gibi yapmıyor, 7 numaranın beynine fırlatıyor boş kanyak şişesini! (yaş 21 dedik, arızalıyız dedik verme hemen eksi!) omzuna geliyor ama sanırsın mg3 le vuruldu! çevredeki herkesten bir tebrik geliyor, taraftar çok bilinçli canım! bu sırada dakikalar ilerliyor, takım bastırıyor, dualar başlıyor. ve o son dakika sahnesi.... gol dedik, kaynadık adeta. gol olmadığını anlayınca, "penaltı da mı yok lan?" dedik. bitiş düdüğü geldi. hala unutamam o sahneyi. unutulur gibi değidi ki.... 40 yaşına geldim, gittiğim maçın sayısını hatırlamıyorum. ne mağlubiyetler, ne elenmeler, ne başarısızlıklar yaşadım.... ama "o" başkaydı. inanamıyordum.... yapacak mutlaka bir şey olmalıydı.... iki basamak önümde iki tane ben yaşlarda eleman vardı. eskiler bilir; alt kısımlar beyaz, sonra sarı üç parmak kalınlığında şerit, üst kısmı kırmızı olan bir bere vardı. yazı falan yazmazdı. işte onun aynısının sarı-lacivert olanı vardı bu iki elemanın kafasında. "lan çıkartın onları kafanızdan lan" diye kükredim, "sizin gibi lavuklar yüzünden kaç galatasaraylı dışarıda kaldı lan" diye ekleyip adeta uçtum üstlerine... (verme eksiyi vermeeee, 21 dedik, arıza dedik, alkol var, takım elenmiş dedik!) türk toplumunun linç sevgisi depreşiverdi, "adam haklı" taraftarları atağa kalktı hemen! neyse, çıktık dışarı ve arkadaşlarla buluştuk. gümüşsuyu'ndan aşağı beşiktaşa yürüyoruz, sessiz ve kederli. beleştepe civarından inönü gözüküyor.... yemyeşil.... kar yok.... birbirimize baktık, "var mı lan içinizde sahaya inip kar küreyen?" dedim. yok cevabı geldi.... sonra yukarı baktık hepimiz.... sanki ayarlamış gibi :

    dertlerin kalkınca şaha
    bir sitem gönder allaha
    görecek günler var daha
    aldırma gönül aldırma

    dörtlüğünü söyledik....

    nasıl ağlıyoruz, tarifi mümkün değil....
    sonrası malum, hastalandık hepimiz.
    sonra kimsenin yaşamadığı güzel günler gördük.
    bizden sonra o güzellikleri yaşayacaklara selam olsun.
    gerçi biz daha iyisini yapana kadar en iyiysi bu....
    hiçbir başarının tatmin etmediği bir seviyeye geldik....
    ama o bremen maçı yok mu o bremen maçı....
    unutamadım ....

    ekleme: aha şimdi baktım, son ofsayt oylanan entry'leri diye bir şey varmış ve bu yazıyı orada eksilemişler! hayır çok takmam ama, acaip merak ettim sebebini ya....
  • 28
    galatasaray – werder bremen 0-0

    madem ki gündemde ne maç ne de transfer var, eskilere gidip yazmaktan özellikle kaçındığım bir maçı yazayım.
    özellikle kaçındım, aklıma her geldiğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor çünkü. şu an yazarken de aynı şeyleri hissediyorum. ne lanet bir maçtı.
    bu maçla ilgili bir cümle veya uzun ne söylenirse söylensin içinde “kar” , “rotariu” geçecektir.

    ebemizin bir yerlerine mart karı yağdı o gün. net. güzel giden hava gece bozdu, kar başladı. oynanır mı, oynanmaz mı papatya falları açıldı. oynanmasına karar verildi. tribüne bir girdik ki, saha karlı, geceden beri çalışılmış, hala da devam ediyor ama kar da sürekli yağmaya devam ediyor.
    o zamanlar bilgi akışı çok sınırlı (cep tel yok, internet söz konusu bile değil) ama gelen haberlere göre dolmabahçede saha temiz. mustafa denizli “ali sami yen'de oynayacağız” demiş, konu kapanmış. hocanın kişisel olarak bu duruma gelmesinde meşhur inadının büyük rolü var (size israile gidip karısını teröristlerin elinden kurtardığını anlatmış mıydım?). denizli büyük taraftar desteğiyle saha ne olursa olsun turu geçeriz diye düşünmüş olmalı. sonuca bakarsak haksız, oyuna bakarsak haklıdır mustafa hoca.

    galatasaray öyle bir saldırıyor ki, mamalandılar sanırsınız. savunma orta saha çizgisinde, bütün takım hücumda. werder bremen sürekli savunmada. ben hayatım hiçbir alman takımının (kulüp ya da milli) kendi sahasından çıkmadan maçı bitirdiğini görmedim. eski italyan katenaçyo takımları gibi kapandılar. daha doğrusu galatasaray, werder'i kendi sahasına hapsetti.
    ama saha ağır, ağır ne kelime, balçık. savunma yapanlar için kolay saha. vur topu gitsin, nereye giderse artık. dar alanda oynadıkları için enerjilerini daha idareli kullanabildiler. zaten bizim kaleye gelmeye niyetleri yoktu.

    o maçtan aklımda 3 isim var. mustafa denizli, rotariu ve kosecki. denizli'yi anlattım, rotariu'ya sıra gelmedi ve maçın adamı kosecki.

    kosecki'yi görmeliydiniz. o sahada peşine 5-6 werderliyi peşine takıp sürüklemesini, o kuvvetini, faul bile yapamamalarını görmek lazımdı be. hakikaten büyük futbolcuydu. bir gün ödenen parayı az bulup yerlere attı, fişi çekildi.

    korner, uzaktan şut, yandan ortaya kafa, frikik hiç birinde gol bulamadık. dikkat ederseniz yakından şut demedim. hiç hatırlamıyorum çünkü. ama bir yakından şut fırsatı var ki, bu maçı yazan herkesin bahsetmiş olduğunu tahmin ettiğim kahramanı rotariu olan pozisyon. topu dürtemedi yahu 2 adımdan içeri. maçın son dakikalarıydı, golü atsak turu geçmiştik.

    werder bremen gitti kupayı aldı o sezon. hiçbir turu böyle zor geçmediler zaten. hem dışarda hem içerde dar ettik sahayı ama olmadı.

    maçı eski açıkta izledim, o zamanki kız arkadaşımla. maç günü stada gittik ama maç oynanacak mı, bilet satılacak mı meçhul. biletix icat edilmemiş. maçlarda 3 hakem görev yapıyor, yanyana olunca ofsayt sayılıyor. kaleciler geri pası topu ellerine alabiliyorlar mı emin değilim.
    maç oynanacak dendi, bileti aldık tribüne gittik. unutmadan eski açık'ın üstü hakikaten açık, gerçi son 2 sezonda kapalıydı sadece ama bazen insan karıştırabilir.
    buz buz. tribün bildiğin buz. adamlar zaten sahayı zor temizliyor, bir de tribünle mi uğraşacak di mi ama. ayaklarımızla kıra kıra buzları temizlemeye çalıştık falan.
    kafada yün şapka ki o zamanlar kel değilim, pantalonun içinde pijama, tabii ki paçaları çorapların içinde, ayaklarda çift çorap, kalın karlık bot, üzerimizde kat kat kazaklar, kalın palto ve elbette kaşkol, eldiven gibi aksesuarlar. ama gel gör ki yine de deli gibi üşüyoruz. beni geçin, acı patlıcanı kırağı çalmaz. ama kız üşüyor abi. devreye kadar dayanıyoruz, devrede tribünde ve aşağıda peynir tenekelerinde ateşler yakılıyor, yanımda kız olunca bize yer veriyorlar sağolsun galatasaraylı dostlar. ama sadece ellerimiz ısınıyor sadece. ikinci devre başlarken tribüne çıkıyoruz, kız “ben dayanamıycam” deyip stadı terk ediyor, yakınlarda iş yeri var oraya gidiyor. ben, aslanlar gibi, kıçım donarak, tribündeki en büyük üzüntülerimden birini yaşayacağımı bilmeden tribüne dönüyorum. aferin bana.

    maçtan sonra ne yaptım hatırlamıyorum, kızı almaya gittim mi, yoksa direkt eve mi geçtim, yoksa balık pazarına gidip içtim mi, hiç hatırlamıyorum.

    bunları yazdım da kurtuldum mu, asla daha fena oldu be. ne kadar makaraya vurmaya çalışsam da yazarken, ı-ıh “içim rahat etmiyor”. şu günlerde o maçta giyilen, sırtında kosecki yazan şimşek formaya sahip olmakta ayrı bir ironi.

    rotariu'nun kaçırdığı pozisyon :
    http://www.captano.net/2011/06/galatasaray-–-werder-bremen-0-0-1992/gs-werder/
  • 17
    berbat bir gündü. sabahın köründe okuldan kaçıp maça gittik. yeniaçığın köşesinde donumuza kadar ıslandık, son dakika rotariu golü kaçırınca (ki aslıda taner topu indirene kadar direkt kaleye vursa rotariou'nun üzerine kalmayacaktı ihale, ben taner'e daha çok kızdım) maçla beraber bizde bittik. zaten donuma kadar ıslanmışım, çöktüm kaldım olduğum yere, hepten ıslandı üst baş.
    sonra yeni açık alt tribünde "artemis tapınağını geri istiyoruz" şeklinde pankart açanları görünce, film iyice koptu. zaten sinirliyim "sizinde, artemis tapınağınızında" diye üzerlerine atlamak için merdivene doğru koştururken (o zamanlar yeni açık alta inebilirdin, şimdiki gibi ayrı değildi) arkadaşlar tuttu. bak aradan geçmiş 17 sene, aklıma geldi yine sinirlendim, ulan takım elenmiş adam artemis tapınağını düşünüyor, ne işin varki senin maçta.

  • 23
    avrupa'da kupa almamizi 8 sene geciktiren mac. avrupa kupalarında ikinci defa son dort takım arasına kalıp belki de kupayı muzemize goturecekken bembeyaz karlı bir engele takıldıgımız buyuk bir pismanlıktır bu mac(u: macı ali sami yen degil de karın olmadıgı inonu stadyumunda oynamama cılgınlıgı! ). bembeyaz, karlarla kaplı bir pismanlık! genc tugay mactan sonra karla kaplı yesil zeminde hungur hungur aglarken ben benzer gozyaşlarımı soke'nin bir okulunun tahta sıralarda dokmustum! ah (bkz: iosif rotariu) ahh
  • 14
    kupa galipleri kupası(fenerbahçe'nin alınmadığı organizasyon) çeyrek finalinde almanya kupa galibi çıktığında az sevinmemiştik. almanya'nın yarısı bizimdi. 92 nin martında almanya'da ki maçı büyük seyirci desteğiyle 1-0 önde götürüyorduk. son 10 dakikada tugay'ın kaptırdığı bir topla beraberliği yakaladı mızıkacılar. son dakikada gelen golle de 2-1 yendiler.

    olsundu, daha o zamanlar avrupa cehennemin neresi olduğunu bilmiyordu. ''avrupa avrupa duy sesimizi, işte bu cim bom'un ayak sesleri'' tezahüratları o sezon başlamıştı. rövanş maçı 18 mart a denk geldi. çanakkale zaferiyle, bizim olası zafer çakışmıştı. mustafa denizli, nushatel xamax maçlarından tecrübeliydi. 50.000 işsizi ali sami yen'e getirmeyi planlıyordu. 17 mart günü istanbul'da hava çok güzeldi. hepimiz ali sami yen'i kontrole gitmiştik. bir gün önceden maçta bulunacakların en az yarısı stadı tavaf edip, ali sami yen umresi yapmıştı. fakat lanet hava gece yarısı dönmeye başladı. sanki kar sadece bizim stadın üstüne yağıyordu. tıklım tıklım doldurduk tribünleri. tipiden karşı tribün görünmez oluyordu. maç başladı, kar, buz, çamur. çöktük almanların üstüne bela gibi. ilk yarı 0-0 bitti. bizim yarı saha sanki top oynanmamış gibi karla kaplı olmuştu. devrede 100 lerce kişi karları kürdü. aynı kabus ikinci yarıda da vardı. futboldan başka bir oyun oynanıyordu ama bremen kalesine yakındı top. ne ablukaları atlatıyordu ballı almanlar. bir türlü sokamıyorduk topu içeriye.

    son dakikaya girdik. eski açık tarafındaki kaleye soldan bir orta geldi. bülent kafayla içeri yolladı. top kaleye yarım metre mesafede durdu, kara saplandı. en yakın oyuncumuz rotariu idi. roti sanki taş kesilmiş, felç inmişti, dürtemedi içeri. pozisyonu hayal edecekler için söylüyorum. hakan yakın'ın milli maçta bize attığı golden daha kolay pozisyondu.

    40.000 kişi gol diye kalktık, eleme golü, tur golü olacaktı. karda kıyamette. olmadı, elendik. o sene verder bremen şampiyon oldu. o maçtan sonra denizli şöyle bir demeç vermişti. ''rotariu, senin ve benim futbol galatasaray'daki futbol hayatımız bitti.''

    denizli doğru söylemişti, o sezonun sonundaki ayrılık bu günlere kadar geldi. roti kimbilir nerlerde şimdi.
    gönderen nazmi hasdemir
  • 20
    captano ile yapılan fikir teatisinden sonra çöp hafızayı pörtlettimiz maç.

    bana göre salaklık yüzünden berabere bitirip elendiğimiz maçtır.

    1-0 bile tur atlamaya yetiyordu. neuchatel maçını ali sami yen de oynayıp kazandığımız için aklımızca mabet te yeni bir zaferle taçlandırmak istemiştik kendimizi. halbuki neuchatel maçi kasım ayında yapılmış ve ağır kış şartları henüz belirmemişti. bu maç ise (bkz: mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır) havasında yapılmıştı.

    o yıllarda, istanbul da kışlar inanılmaz karlı ve soğuk geçtiğinden ve istanbul bu kadar yüksek binalarla çevrili olmadığından, yüksek yerler ve özellikle ali sami yen karlı havalarda inanılmaz soğuk ve karlı bir zemine bürünüyordu. halbuki dolmabahçe deniz seviyesinde olduğu için hiç kar tutmuyor ve ılıman oluyordu. çok ağır kış şartları hasıl oldumu ali sami yen de maç oynatılmıyor, gerekirse iki büyüğün de maçları cumartesi ve pazar olmak üzere iki günde ard arda dolmabahçe de oynatılıyordu.

    dolmabahçe de oynasaydık kesinlikle kazanıp tur atlıyacağımız maçtı ama gururumuz aklımızı galebe çalmıştı. daha sonra arkadaşlarımızla bu işin kritiğini yapıp derin derin efkarlanmıştık.

    bir de bu maçın bitiminde tugay'ın hüngür hüngür ağlaması geldi aklıma birden. çocuk gibi ağlamıştı tugay
  • 12
    ramazan ayıydı,yeni açıkta numaralıya yakın köşedeydim,xamax maçındaki kadar kalabalık bir seyirci vardı,o zamanlarki hastalığımız olan maç öncesi tezahürat sendromuna kapılmıştık,taç atan 7 numaralarına cep kanyağı şişesini atmıştım,son saniyede top çamura saplanmıştı,ilk dakikalarda yeni açık tarafındaki kaleye erhan önal topa uçarak kafa atmaya çalışmış ve ıskalamıştı,maçtan sonra çok ağlamıştım,soğuktan hasta olup 1 hafta yatmıştım,hala aklıma geldikçe kaçan galibiyete ve tura yanarım,eleseydik o kupayı biz alırdık....
App Store'dan indirin Google Play'den alın