• 603
    galatasaray’ın, türk spor tarihinin ve türkiye cumhuriyeti tarihinin çok önemli günlerinden biri.

    parken’de alınan zaferi, bir kupa zaferi olarak algılamamak gerekir. avrupa’nın her alanda gerisinde kalmış bir toplumun, devasa sayılarda işçi göçü vermiş bir ülkenin, sporun her alanında rekabetten uzak kalmış bir milletin zaferi tattığı bir gündür.

    galatasaray’ın tek başına bayrağı taşıdığı 80’lerde başlayan sportif devrimin meyvesinin yendiği, istanbul’da ve her avrupa deplasmanında adeta çelikten bir ruhun zuhur ettiği, tüyleri diken diken eden bir serüvenin son halkasıdır. ardından gelen süper kupa, dünya kupası üçüncülüğü ve avrupa’da daha rekabetçi olan türk kulüplerinin öncüllüğünü yapan, 3 gol yediğinde az yedik diye sevinen bir milletin başını yerden kaldıran bir zaferdir.

    ne mutlu ki galatasaraylıyız. o günleri yaşayanlar ne şanslı insanlar. hiçbir zaman yeteri kadar anlatılamamış, tüm övgülere ve anmalara rağmen yeterince övülememiş hissettirendir.

    mutlaka başka kupalar, finaller gelecektir. fakat 17 mayıs 2000 günü ve oraya kadarki süreç, belgesel serilerine konu olması gereken ve sporun sadece spor olmadığını gösteren bir süreçtir. üzerinden 24 sene geçmesine rağmen tekrarlanamaması ise özeleştiriye konu edilmelidir.

    galatasaray var olsun.
  • 606
    aile ile resmen kalabalık bir tribün yapıp izlemiştik. penaltıları dizlerimin üstünde ağlayarak seyrettiiğimi hatırlıyorum.

    maçtan sonra tura çıktığımızda bizim araba ile başka bir araba hafif çarpışmış, tamponlar ezilmişti. babamla adam çıkıp öpüşüp sarıldılar ve devam ettik. başka hiçbir zaman olmayacak bir şeydi. zaten o da olağanüstü bir gündü.
  • 608
    maçın ikinci yarısıydı, ardarda pozisyonlara girmiştik. bunlardan birinde artık dayanamayıp yüksek sesle küfretmiştim (net bir cinsiyetçi küfür olmasa da ağzımdan bir çocuğa yakışmayan bir söz çıkmıştı sanırım), hem utandığımı hem de annemden yediğim fırça atan bakışı hiç unutmam. yaşım 12'di. bugüne kadar da ailemin yanında o utancın yakınından dahi geçirecek bir şey çıkmadı ağzımdan :)

    bir de o sabah uyanır uyanmaz ilk iş televizyonun antenini (çubuk antendi) trt3'u en net gosterecek sekilde ayarlamıştım okula gitmeden, okuldan döndüğüm andan itibaren de basında nöbet tutmuştum :)

    popescu'nun golüne ise nasıl sevindiğimi hiç hatırlamıyorum. gerçekten hatırlamıyorum, sadece o anın mutluluğu var aklımda, diğer herşeyin üstünde çok baskın bir mutluluk :)
  • 610
    benim izlerken dizlerimi titreten ilk ve tek maç. benim dizlerim titrerken bizim takım çatır çutur top oynamıştı. futbolda ilk buydu ama daha sonra başka spor branşlarında da büyük finaller gördü türk takımları. onlar finalleri iyi oynayamadılar, çünkü tecrübe gerektiriyordu. final oynamak bambaşka bir deneyimdi. ama o galatasaray takımı bana mısın demedi, ilk denemesinde aldı kupayı türkiye'ye getirdi. belki de bir daha yaşamayacağımız o eşsiz duygular için çok teşekkür ederim galatasaray.
  • 611
    maçı ailecek takip etmiştik. ben babamla heyecan içinde, annem de ütü yaparken göz ucuyla izliyordu. kardeşim ertesi gün okulu olduğu için yatmıştı.

    küfür etmek zaten mümkün değil, bağırmak bile ayıp sayılıyordu o saatte. artık nasıl şiştiysem penaltılar başlamadan bizimkilerin yatak odasına gidip kapıyı kapattım ve maçın kalanını 37 ekran televizyonda kafam yastığa gömülü şekilde izledim. bağırırken yastığa öyle bir gömülmüşüm ki penaltılar bittiğinde öksürük krizine girmiştim. odadan çıktığımda yüzüm kıpkırmızı, boğulurcasına öksürürken bir taraftan da ağlıyordum. annem beni öyle görünce ilk panik halinden sonra kendisi de gözyaşlarıyla mutluluğumu paylaştı.

    babamdan dışarı çıkmak için zor bela izin alıp bayrağımı kaptığım gibi sokağa fırladım. arkadaşlarla buluşup caddelerde çılgınca koştuk. babamın çizdiği coğrafi sınıra dayanınca bayrağımı kutsal bir hazine gibi arkadaşlarıma emanet edip eve döndüm.

    ertesi gün okulda milli bayram vardı zaten. gecenin tek kaybı, arkadaşıma emanet ettiğim satenden yapılmış üçgen bayrağımın yoldan geçen bir arabaya kaptırılmış olmasıydı. bayrağım umarım hala ona hak ettiği değeri veren bir galatasaraylının duvarını süslüyordur.
  • 612
    benim bu maça dair hatırladığım hiçbir şey yok.
    o senelerde yatılı okulda okuyordum. sabah 6:00 ziliyle kalkıp akşam 9:00 ziliyle yatmamız gerekiyordu. çoğu maçı uyku numarası ile radyodan dinlesek de o gün uyku numarası sırasında gerçekten uyumuşum. tabi kimsenin kaldırma ihtimali de yok. sabah üst sınıfların kendi aralarındaki konuşmalardan maçın sonucunu öğrenmeye çalışıyorduk. bir arkadaş taffarel'in çıkarttığı şuttan, arif'in kaçırdığı net pozisyondan falan bahsediyor, hagi'nin kırmızı kartını anlatıyordu. ben de herhalde kaybettik diye düşünmüştüm. sınıfa girip maçı izleyen diğer arkadaşlarla konuşunca anlamıştım kupa'nın bizim olduğunu.
    19 mayıs tatil olduğu için 18 mayıs 2000 günü amcam beni eve götürmeye gelmişti. yola çıktım. hatırladığım en net anı spor gazetelerinin birinin sür manşetindeki "kupa biziim" başlığı oldu.
    memlekete gittiğimde beşiktaşlı amcamın beşiktaşlı oğlu galatasaraylı olduğunu söylemişti, maçın diğer detaylarını benim yerime annem izlemiş gibiydi. hagi'nin yerine hakan şükür'ün frikik kullanması, bir pozisyonda hakan şükür'ün yerde yatarken topa vurması gibi ayrıntılar işte…
App Store'dan indirin Google Play'den alın