• 559
    6 yaşındaydım sözlük. parasızlık ve engelli doğmam babamı hep üzüyordu. çok güldüğünü görmedim yani o güne kadar.

    çok bi aklım ermiyor ama bi maç var. deliriyor babam evde. tafarelle oturuyor, hagi ile kalkıyor. ertesi gün ameliyat olacaktım. kolay değil sol ayağıma 19 dikiş atılacak bi ameliyat. maçın 80. dakikasında annemin de uyarısıyla uyumak zorunda kaldım. yani o tarihi geceyi maalesef ki tamamlayamadım.

    ertesi gün oldu. sabah 7-8. babam geldi uyandırmaya, oğlum kalk! dedi. bayram günü gibi gülüyor o stresli adam, çocuk gibi resmen. televizyonu aç, aldık kupayı dedi. her kanalda bülent k. ve hakan ş. ellerinde kupayı havaya kaldırıyolar. yüzümü alıyor bir gülümseme, içim kıpır kıpır. ameliyatı falan da umursamıyorum. gidiyorum ameliyathaneye, 19 dikiş atılıyor bacağıma. akşamında deli gibi sancılar çekiyorum. acıyı size şöyle açıklayayım; doktor iki ayağından ameliyat edemeyiz acıyı kaldıramaz demiş. ben o ameliyata babamla beraber güle güle gittim. o günden beri de galatasaray'la ağlar galatasaray'la gülerim.

    edit: kalp krizi sebebiyle kendisini 31 ağustos 2021'de kaybettim. mekanın cennet olsun babacım, galatasaray bana emanet, güzel uyu.
  • 248
    biraz sonra anlatacağım hikaye tamamen gerçek olup, kişi ve kurumlarla tamamen alakalıdır.

    aykut kocaman, fenerbahçe yazarları, taraftarları ve az sayıda dışarda olan yöneticileri ağız birliği etmişçesine şikenin daha önceki yıllardan başlayarak araştırılmasını istiyorlar ve üstü çokça açık ve bazen de kapalı 1996-2000 yılı arası galatasaray'ından dem vurmaktalar. madem türk futbolu temizlenme sürecine girdi, galatasaraylı kimliğimi bir tarafa bırakıp, üzülerek bilip de söyleyemediklerimi yani eteğimdeki taşları dökeyim.

    öncelikle maalesef bu maçta şike vardır. olayın kahramanları arsen wenger, thierry henry ve dennis bergkamp'tır. faruk süren büyük miktar para karşılığı final maçında taktiği arsen wenger'in yakın arkadaşı hikmet karaman'ın vermesini sağlamıştır. henry ve bergkamp da gol atmamaları karşılığında 100'er bin dolar alacaktır. polisin elinde her türlü kanıt ses ve görüntü kayıtları mevcuttur. operasyonun şifresi ise "henry rahatsız mısın olm sen"dir.

    aklınıza birçok soru işareti geldiğinin farkındayım. polis bunları biliyorsa neden sustu? peki ben bu kadar detayı nerden biliyorum? anlatıyorum... polis sustu çünkü faruk süren inan kıraç'ı, inan kıraç da fbi, cia, mossad, tapu kadastro genel müdürlüğü ve haim fresco'yu devreye soktu. emir büyük yerden olunca ingiliz polisi boyun eğdi. özellikle londra emniyet müdürü bernard c.'nin bir törende "ben iyi bir adam olamadım ama kimsenin de adamı olmadım. bugün siz beni yoldan çıkardınız." sözleri çok tartışıldı.

    peki ben nasıl biliyorum bu kadar detayı? 11 mayıs 2000. londra'nın en işlek kiliselerinden birinde ayindeyiz. günah çıkarmak için sırada beklerken bergkamp ile pederin konuşmalarına şahit oldum. bergkamp: "peder, galatasaray final maçında gol atmamam için bana 100 bin dolar veriyor. almam caiz midir? diye sordu. peder ise incil'in çok açığı olduğunu ve kendisinin yerinde olsa o parayı kesin alacağını söylemişti.

    maalesef gerçekler bunlar. henry'nin son dakikalarda boş pozisyonda topu kafayla taffarel'in kucağına bırakması zaten çoğu şeyi açıklıyor. fenerbahçeliler tespitlerinde son derece haklıdır.
  • 552
    çok az dile getirilmiştir ama fatih terim bu maçın öncesinde penaltıcıları sırasıyla gheorghe hagi, ümit davala, hakan şükür, gheorghe popescu ve carlos alberto oliveira capone beşlisi olarak belirlemişti. amaç hakan'a olabilecek en stressiz penaltıyı kullandırmaktı, çünkü o dönem hakan'ın baskı altında kaçırdığı epey penaltı vardı. lakin hagi kırmızı kart görünce işler değişti. fatih hoca da isimleri bir sıra öne almak yerine ilk penaltıyı sakinliğiyle bilinen ergün penbe'ye kullandırdı. hafızamı yokluyorum, belki türkiye kupası'nda ergün'ün kullandığı bir penaltı olabilir, onun dışında o güne kadar hiç penaltı kullanmamıştı. ama buz gibi bir adamdı. stresin, heyecanın zerresi olmazdı. o yüzden ilk penaltıyı ergün kullandı ve gole çevirdi.
  • 582
    bizzat penaltı atılan kale arkasından izlediğim efsane maçtır. o maça dair anlatılacak o kadar çok şey var ki aslında. gidişimin bir tesadüfler zincirinden oluşması, uçakla gidiş, tivoli'deki kavga, stadyuma giriş, maç, penaltılar, sevinçten deliye dönmemiz, kupa seramonisi, stadyumdan ayrılış, tekrar tivoliye doğru yol almamız, uçakla dönüş ve memlekete dönünce attığımız hava. maddeler o kadar fazla ki. bana göre efsane olan bu anları şimdi burada yazsam fazla uzun gelebilir sizlere. çok kısa bir özet ile, maça dair hatırladığım son şey popescu'nun penaltıyı atmaya gelmesi. golü falan görmedim. sadece herkes birbirinin üstüne zıplayıp bağırıyordu "oldu işte!" diye. sonrasında hatırladığım, gerçek anlamda gözyaşı ve sevinç. şimdi bile bu satırları yazarken tüylerim diken diken oluyor. boşuna demiyoruz galatasaray bir his takımıdır diye. oradaki ruh halini anlatmak için gerçekten kelimeler kifayetsiz kalır. anlatılmaz yaşanır dedikleri bu işte. bütün renktaşlarımın bu duyguyu yaşamasını dilerim. daha öncede belirtmiştim, ne mutlu ki bizim jenerasyona bunları canlı olarak izleyebildik. inşallah sizler daha iyilerini seyredersiniz.

    (bkz: re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cim bom bom)
  • 565
    https://www.90min.com/...lanmis-10-istatistik

    toplam şut (isabetli şut) sayısı: galatasaray 18(6) - 14(3) arsenal
    topla oynama oranları: galatasaray %55.2 - %44.8 arsenal
    isabetli pas/toplam pas: galatasaray 344/401 - 209/260 arsenal
    pas yüzdeleri: galatasaray %85.8 - %80.4 arsenal
    takım yerleşim mesafeleri: galatasaray 54.7 m - 49.5 m arsenal
    savunma yerleşim mesafeleri: galatasaray 44.5 m - 35.2 m arsenal
    orta alanda topa sahip olma oranı: galatasaray %56.9 -%43.1 arsenal
    hücum bölgesinde topla oynama sayısı: galatasaray 65/140 - 49/101 arsenal
    ceza alanına gönderilen top sayısı: galatasaray 14/41 - 14/36 arsenal
    ceza alanında topla oynama sayısı: galatasaray 13 - 12 arsenal
    karşı yarı alanda rakipten kazanılan top sayısı: galatasaray 23 - 16 arsenal
    faul sayısı: galatasaray 19 - 22 arsenal

    kanımca şu maça dair en efsane olay kupayı kazanmak bile değil, tarihin en efsane arsenal takımlarından birini 30 dakika civarı 10'a 11 oynadığın bir finalde oyunun her yönünde domine etmek. adamların bizden iyi olduğu 1 tane bile istatistik yok, bir de eksik kalmasak fark çok daha büyük olacaktı herhalde. şu tablo tek başına bir gövde gösterisi, galatasaray'ın dönemin en iyi 10 takımı arasında yer aldığını tek başına gösteriyor.

    bu ülkeye ileride bir gün yine bir avrupa kupası gelebilir ama kadro kalitesi farkına rağmen bu kadar dominant bir oyunla kupa gelecekse halihazırda dünyada teknik direktörlük yapan isimler arasında onu getirecek tek isim fatih terim'dir.

    fatih hoca'nın en sevdiğim yönü de bu zaten, adam dünyanın en iyi takımlarına karşı bile sadece sonucu almak için oynamıyor. oyunu da almak için oynuyor. ve inanılmaz bir şekilde bunu çeşitli dönemlerinde başardı da.

    fatih hoca'nın galatasaray'ının efsanesi ileride bir gün anlatıldığında bence vurgulanması gereken en önemli nokta arsenal'den kupa alması değil; 2000'de arsenal, 1998'de juventus, 1999'da milan, 1999'da chelsea, 2013'te real madrid gibi takımları iç saha-deplasman fark etmeksizin maç içinde anadolu takımına çevirmesi, sudan çıkmış balığa döndürmesi.

    hocanın sırf bu mantalitesinden dolayı 20 ekim 1999 galatasaray chelsea maçı ve 17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı gibi maçlar yaşadık ama o maçlarda bile oyunun belli bölümlerinde galatasaray'ın yıkıcı oyun gücünü görmüştük.

    son döneminde hoca bizi maalesef 1. ve 3. dönemlerinde çıkardığı seviyeye bir türlü ulaştıramadı (hatta yakınından bile geçemedik), performans olarak o dönemlerinin çok altında kaldı. sonunda birçok kişinin oyunumuzu övdüğü 1 ekim 2019 galatasaray paris saint germain maçı'nda bile eski dönemlerindeki oyunlarımızın çok altındaydık. iyi bir fatih terim takımı, o psg'ye karşı bile iç sahada oyunu domine ederdi. tavanımızın o maç olması bile dönemler arası farkı tek başına gözler önüne seriyor.

    bu farkın sebebi bence çok büyük oranda ekonomi, yönetimin birçok açıdan çok kötü olması, ffp vs. gibi dış sebepler. bu yaz bu dış sebeplerin bir kısmından kurtulma ihtimalimiz var ve fatih hoca görevinde devam edecek gibi duruyor. eğer düzgün bir çalışma ortamına sahip olabilirse hocadan beklentim 2000 arsenal'inin günümüz muadillerine karşı kazanmayı geçtim, oyunu domine eden bir takım yaratması. bu ihtimal kesinlikle uzak değil, benim beklentim de kesinlikle bundan az değil. hoca madem benim hayallerim dünyadan daha büyük diyor; iyi bir çalışma ortamında o hayallerinin altını doldurmak konusunda iddialı bir takım yaratacaktır. allah yardımcısı olsun.
  • 532
    --- alıntı ---

    kasım 1999'da avrupa'da bahisçiler, galatasaray'ın uefa 2000 kupasını alma ihtimalini 1'e 250 olarak hesapladı. ama burada, türkiye'de kimileri için tek bir ihtimal vardı. leeds united maçından önce avrupa'da ihtimaller 1'e 16'ya düşmüştü. ama burada kimileri için hala tek bir ihtimal vardı. az sonra seyredecekleriniz tek bir ihtimali olan insanların hikayesidir. çünkü tek ihtimalli hikayeler, tarihin ta kendisidir.

    --- alıntı ---

    türk futbol tarihinin en gurur dolu maçı. bu maçı canlı izleyenler ne kadar şanslı. o maçın her bir saniyesini yaşayabilmek, galatasaray atak yaptığında heyecanlanıp, arsenal atağında tedirgin olmak, hagi'nin kırmızı kartında hakeme veryansın edip, adams'ın boş kale yerine minare gölgesi gibi topu dikmesine tıpkı spiker levent özçelik gibi 'bravo adams, tebrikler adams' diyebilmek... inanın hiçbir maçtaki emsalleri, bu maçtakinin %1'i bile edemez.

    20 sene olmuş bu maç oynanalı. 20 koca sene... o gün doğan çocuğu bugün askere çağırırlar. halbuki hiç de 20 sene olmamış gibi. başta fatih hocam, idari ve teknik heyet ve elbette futbolcular, sizlerden allah razı olsun.

    galatasaray'ın en güzel olduğu maçlardan birisi. galatasaray zaten hep güzel de, zaferler kazanınca, winner koltuğunda oturunca ayrı bir güzel.

    boşuna dememişler, kupalara layıksın sen şanlı galatasaray diye.

    https://www.youtube.com/watch?v=O7pK_WtuQSg

    maçın 90 dakikasından çok, 17 mayıs 2000 uefa kupası belgeselini izlemenizi tavsiye ederim. kupaya giden yolu daha güzel anlatmaları, o serüvende yaşananlar, soyunma odası ve takım kampından görüntülere ulaşabilmek inanılmaz değerli.
  • 445
    ruhumun bir kısmının çalındığı maç. daha doğrusu çalınmak istendiği maç.

    o heyecan, o adrenalin, o inanmışlık. anasını sattığımın yerinde 17 mayıs 2000 tarihinde bir maç keyfimiz vardı, zaten 1 gün öncesinde kolum kırılmış. dünyaya lanet okur vaziyetteyim. 15 yaşındayım, deli hödük olduğumuz zamanlar. 79. dakikaya kadar izlemişim, sonrasında ne mi oldu? eski evimizdeyken komşumuz olan şebnem, o akşam bize gelmiş. ev dubleks, bunlar oturuyor üst katta. ben de alt katta küfür kıyamet maçı izliyorum nasılsa duymuyorlar diyerekten. çocuğuz sonuçta hala. hayalimde o alçılı kolla, maçı kazandığımızda, ya da gol attığımızda merdivenleri 3 kere inip, çıkacağım. isterse alçı kırılsın, kol yeniden sakatlansın umurumda değil o an. hatunun kalkıp eve gideceği tuttu. "hayır" diyorum, "bakın türkiye'de hayat durdu. dolmuş falan gelmez, bu saatte beklemeyin, maç bitsin zaten ben dolmuş, otobüs bulurum. olmadı taksi tutarım. o da olmadı sırtımda götürürüm." yok dinlemiyor zottirik hatun. o zamanlar bir de üniversitede. güzel de. aşıktım bi aralar kendisine de, neyse oralara girmeyelim. platonik öyle, muhtemelen hayranlık başka birşey değil. şimdi olsa alt kategorime bile almam.

    arkadaş tutturdular, "illa dolmuş durağına kadar eşlik et, beraber bekle. kız başıyla nolur nolmaz." peder de o sırada seminerde, kastamonu mudur, ankara mıdır, tokat mıdır? artık neresiyse. "o olsa", diyorum içimden. "o olsa, duruma el koyar. maçtan sonra gider bırakır bir şekilde. olmaz der, otur oturduğun yerde der." hatta evde olsa, misafir bile çağırmaz.

    "yahu kolum kırık, hayvanın biri gelse, ittirse beni, tek kolumla ne yapacağım, hatunu da alır götürür, oh mis. dalgasına bakar." diye düşünüyorum. arkadaş anaya, ataya, büyüğe saygı öğretildi bizde. hay sokayım saygısına da, ne thierry henry'nin o müthiş kafa vuruşunu, ne de taffarel'in o daha da müthiş kurtarışını göremeyeceğim. haberim yok tabi. ne de haydi popescu, haydi oğlum diyip, havalara uçacağım.

    dünyadan bihaber, çıktık yola. içimden söyleniyorum. bombok durum.lanet olsun bu hayat lanet olsun bu sevgim, dııırıııt, dııırııııt. hayır o zaman internet de var da, şimdiki gibi değil ki, hadi dönünce youtube'a gireyim de, adam gibi son dakikaları izler, kendi dünyamda kendi kendime koparım diyebileyim. olsaydı bile 56k ile nereye izliyon ameka.

    çıktık evden, boynum bükük. vardık durağa, ama ne gelen var ne giden. ulan araba bile geçmiyor, araba. sokaklarda kimse yok. sapık bile yok la, tecavüzcü bile yok. hırsız, arsız uğursuz, kimse yok. millet ekran başında. hani darbe yapar ya asker, o gün olsa, adamlar abartısız 2 dakikada ülkeyi ele geçirir. o derece, tüm kanallar, tüm ülke kilitlenmiş uefa kupası finaline. ilk la ilk. hem de ne ilk. bak 17 sene oldu, daha finalin kapısından bile dönemedi hiçbir türk takımı, bırak kupayı almayı.

    dolmuşçular bile durakta, maç izliyordur o sıralarda kesin. zira yaklaşık 50-55 dakika durakta dikildikten sonra, alkış kıyamet, balkonlardan silah sesi, araba gürültüleri, kornalar, klaksonlar, aman aman. sanırsın dünya yıkılıyor. türk bayrakları, galatasaray bayrakları... ben tabi şaşkın, ne diyeceğimi bilmiyorum. şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuşum. şebnem mi? ulan şebnem. "sevinsene" diyor bana. "sevinsene!"

    neyime sevineyim lan, nasıl sevineyim. hayallerim yıkılmış gibi kalakaldım öyle. ne o muhteşem kurtarışı gördüm. ne adamların sürekli topu dışarı atışını gördüm. ne popescu'yu gördüm. o sırada yedek kulubesindekilerin belki heyecandan, belki korkudan, belki de totem yaptığından sırtlarını sahaya döndüğünden bile haberim yok, acaba hangisini yapıyorlar diye akıl yürüteyim o kısa sürede. "oley" diyebildim öyle üzgün, şaşkın bir şekilde. anlamıyorum ki, ne oluyor. sevin, sevin de neye sevin ameka. hani diyorum, "şampiyon mu olduk?" yoksa en azından finale çıktık, orada elendik, ama bu da başarı, ona mı seviniyor insanlar. aradan 2-3 dakika sonra dolmuş geldi. "datdiri dat dat, datdiri dat dat, datdiri dat dat daaağğğ daaaat" şeklinde kornaya basarken, el kaldırdık, durdu, ağzı kulaklarında. "aldıııııık, aldııııık uefa kupası bizim. helal olsun be aslanlarıma" derken ben sinirli, öfkeli, ağlamaklı. çocuğuz anasını satayım. surat sirke satıyor. adam kesin fenerli sanmıştır beni. kodumun şebnemi!

    dolmuşa bindi bu, şebnem! ben arkamı döndüm, ağlayarak eve koştum, duygular şelale. sinir, öfke, sevinç, mutluluk, heyecan. koşarak odama girdim. açık zaten televizyon. ekranda o an ya 10. yıl marşı çalıyor. ya da ona benzer bir marş. sonrası mı? sonrası bulanık, zaten gözler yaşlı. hıçkıra hıçkıra ağlarken, yatağın üstünde uyuyakalmışım.

    ulan şebnem, eğer burayı okursan, ya da okuyorsan, ya da okumuyorsan farketmez, beddua etmeyeceğim ama, sana olan öfkem hiç geçmedi. ne olurdu 50 dakika daha beklesen de, sen de aynı zamanda evine varsan, ben de ağız tadıyla bu efsane maçın son 10 dakikasını, uzatmalarını, penaltı atışlarını kaçırmasaydım.
  • 1
    uefa şampiyonu olarak cümle aleme adımızı ezberlettiğimiz maç. bu tarihi maç ile ilgili teknik bilgiler:
    stat: parken (kopenhag)
    hakemler: antonio lopez nieoto, fernando trecko garcia, victoriano giraldes carrasco (ispanya)

    galatasaray: taffarel, capone, popescu, bülent, ergün, okan- hakan ünsal(83), suat-ahmet(94), ümit, arif-hasan sas(94), hakan sükür, hagi

    arsenal: seaman, dixon, keown, adams, silvinho, parlour, viera, petit, overmars-suker(115), bergkamp-kanu(75), henry

    sari kartlar: okan, bülent, popescu, capone, hasan sas (galatasaray) vierra, keowon, adams (arsenal)
    kirmizi kart:93 hagi

    goller: ergün(p), hakan sükür(p), ümit(p), popescu(p), parlour(p)
  • 165
    maçta kadroda bulunan isimlerin o tarihe kadar kaç sezondur galatasaray forması ile mücadele ettiklerini irdelemek gerekirse;

    ilk onbir;

    claudio taffarel: 2. sezonuydu*.

    capone: ilk sezonuydu.

    bülent korkmaz: 16. sezonuydu*.

    gheorghe popescu: 3. sezonuydu*.

    ergün penbe: 6. sezonuydu.

    ümit davala: 4. sezonuydu.

    suat kaya: 8. sezonuydu*.

    gheorghe hagi: 4. sezonuydu*.

    okan buruk: 9. sezonuydu*.

    arif erdem: 9. sezonuydu.

    hakan şükür: 8. sezonuydu*.

    yedekler;

    kerem inan: 3. sezonuydu*.

    fatih akyel: 3. sezonuydu.

    hakan ünsal: 6. sezonuydu.

    mehmet yozgatlı: ilk sezonuydu*.

    ahmet yıldırım: ilk sezonuydu.

    hasan şaş: ikinci sezonuydu.

    diğer oyuncular;

    emre belözoğlu: 4. sezonuydu.

    volkan kilimci: 4. sezonuydu.

    alper tezcan: 3. sezonuydu*.

    her ne kadar devre arasında transfer olmuş olsa da yazmakta sakınca görmüyorum;

    tugay kerimoğlu: 13. sezonu idi.

    teknik direktör;

    fatih terim: 4. sezonuydu.

    yani şunca istatistikten sonra konuyu nasıl bağlayacağımı şaşırdım. minik bir barcelonaymışız yemin ederim. neyse; sadece "sabır" diyip sözlerimi noktalıyorum...

    *
  • 410
    ergün penbe ile olan muhabbeti burada anlatmıştım. (bkz: #1648043)

    sohbet ederken söz doğal olarak bu maça geldi. aramızdaki diyaloğu değiştirmeden aynen aktarıyorum.

    b: ben.
    ep: ergün penbe

    b: abi topun başına geçtin hiç mi heyecanlanmadın?
    ep:yoo hiç heyecanlanmadım.
    b: abi nası heyecanlanmazsın ya ben anlamıyorum türk futbol tarihinin en kritik yeri burası
    ep:zaten 120 dakika oynamışsın daha neyin heyecanı tek atımlık kurşunum vardı vurdum ve girdi.
    b: abi çatala attın ama o dakikada nasıl vurdun onu oraya
    ep:120 dakika oynayınca nereye atlayıp nereye atlayamayacağını biliyorsun kalecinin.
    b: valla abi ne diyim gelmez öyle bir takım
    ep: gelir gelir neden gelmesin ne rekorlar kırılıyor bizi de unutturacak bir takım çıkar elbet.

    ah be 2000 yılındaki takım ne güzel takımdı be kardeşim.
  • 535
    sadece galatasaray'ın değil türk futbol tarihinin tartışmasız en önemli ve gurur verici maçı.

    sonucunda alınan kupanın üzerinden koca 20 yıl geçmiş ama duyulan kıvanç hâlâ taptaze. hiç öyle üstüne koyamadık, olduğumuz yerde saydık ve hatta geri gittik üzüntülerine girmeyeceğim. o konuların konuşulması gereken yer bu başlık değil. bu başlık, galatasaraylı olmanın bir insana ömrü boyunca yaşatacağı gururun zirve yaptığı günün adı.

    popescu gelir, topu beyaz noktaya koyar, kalecinin sağına yerden sert bir şut çıkarır ve gol olur. tabiki yalnızca gol olmaz, kupa da bizim olur...
  • 7
    galatasaray'ımızın 2000 yılında uefa kupasını kazandığı sezonun final maçı.. cimbombom'umuz finale kadar şu yollardan geçmişti önce..

    şampiyonlar ligi 3. ön eleme turu
    rapid wien-galatasaray: 0-3
    galatasaray-rapid wien: 1-0

    şampiyonlar ligi (h) grubu:
    galatasaray-hertha berlin (almanya): 2-2
    milan (italya)-galatasaray: 2-1
    chelsea (ingiltere)-galatasaray: 1-0
    galatasaray-chelsea: 0-5
    hertha berlin-galatasaray: 1-4
    galatasaray-milan: 3-2

    7 puanla grup üçüncüsü olan galatasaray, uefa kupası'na katılmaya hak kazandı.

    uefa kupası
    3. tur:
    23 kasım 1999: bologna-galatasaray: 1-1
    9 aralık 1999: galatasaray-bologna: 2-1

    4. tur:
    2 mart 2000: borussia dortmund-galatasaray: 0-2
    9 mart 2000: galatasaray-borussia dortmund: 0-0

    çeyrek final:
    16 mart 2000: real mallorca-galatasaray: 1-4
    23 mart 2000: galatasaray-real mallorca: 2-1

    yarı final:
    6 nisan 2000: galatasaray-leeds united: 2-0
    20 nisan 2000: leeds united-galatasaray: 2-2

    hiç yenilmeden gelmişti hatırlarsanız.. hatta ingilizler'in leeds'ini de ezmişti adeta.. ve ardından o müthiş final.. işte kadrolar..

    galatasaray

    1) cladio taffarel
    3) bülent korkmaz
    4) gherorghe popescu
    6) arif erdem
    7) okan buruk
    8) suat kaya
    9) hakan şükür
    10) gheorghe hagi
    14) fatih akyel
    16) ahmet yıldırım
    17) emrah eren
    18) mehmet yozgatlı
    21) alper tezcan
    22) ümit davala
    23) hasan şaş
    25) gürol azer
    30) kerem inan
    33) hakan ünsal
    35) carlos de oliveria capone
    36) mandinga dos s. marcio
    67) ergün penbe

    arsenal

    1) david seaman
    2) lee dixon
    3) nigel winterburn
    4) patrick vieira
    5) martin keown
    6) tony adams
    8) fredrik ljungberg
    9) davor suker
    10) dennis bergkamp
    11) marc overmars
    13) alex manninger
    14) thierry henry
    15) ray parlour
    16) silvinho
    17) emmanuel petit
    18) gilles grimandi
    19) stefan malz
    22) oleg luzhnyi
    24) john lukiç
    25) nwankwo kanu
    31) paolo vernazza

    çok güzel başlamıştık maça.. sanki saha avantajı bizdeydi.. sami yen'i doldurmuştu sanki o bir zamanlar muhteşem olan taraftarımız.. atak üstüne atak geliştiriyorduk ama o vieira denen adam her atağımızı kesiyordu.. hagi kırmızı kart gördü, yine yılmadık.. büyük kaptan omuzundan sakatlandı, hiç bırakır mı takımını? sardı kolunu, aynen devam.. arif'in topu direğe çarptığında ben de kafamı önümdeki bilardo masasına vurmuştum maçı izlediğim bilardo salonunda.. taffarel sanki büyüyordu kalesinde her geçen dakika.. uzatmalara geçtik.. henry, vieira, parlour üstüste geliyordu ama taffarel denen bir kalemiz vardı.. ve sonra penaltılar.. o anı canlı canlı yaşayalım isterseniz * *..

    birinci penaltılar:
    -endişe, heyecan, kritik bir an, ergün ergün ve gol, beklediğimiz gol işte buydu aslında....

    -suker geliyor, taffarel dikkatli, ve direkten döndüü, ve direkten döndüüü tanrim, tanrim ne olur kesilmesin devam etsin.

    ikinci penaltılar:
    -avrupa kupalarında yirmialtı golü var, hakan ve gol, hakan ve gol, 2-0, hakan ve gol 2-0, şu anda 2-0..

    -taffarel dikkatli, ve top ağlarda 2-1..

    üçüncü penaltılar:
    -haydi ümidimiz, haydi ümidimiiiiiiiizzzzz, ümit ve ters köşeeeee, biri sağa biri sola, 3-1.

    -taffarel çizgideee, haydi tafi, haydi tafi, ve top direkten döndüüüü, aman allahım, aman allahım, direkler bir kez daha izin vermediiiiii, direkler bir kez daha izin vermediiiiii, tanrı bizim almamızı istiyor, hadi allahım, hadi allahım..

    ve son penaltı:
    haydi popescuuuuu, haydi oğluuummm, haydi oğluuuummm (ömer üründül: goooooooool gooooooool) kupa biziiiiiiiiimmm, (ömer üründül: goool allahııımmmm gooool) , kupa biziiiimmmm, kupa bizim tanrım, tanrım şu güzelliğe bakın, kupa bizimm (ömer üründül: hah hah hah ha), korkunç bi şeey, allahım sana şükürler olsun, allahım sana şükürler olsun, uefa kupası 1999-2000 sezonunda bizim sayın seyirciler.
  • 595
    bu maçın 11'indeki isimlerden ergün penbe gençlerbirliği'nden 94 yılında takıma katılmıştı.
    bülent korkmaz 98 yazında popescu gelene kadar begenilmiyor ve her yaz adı gönderilecekler listesinde yazıyordu. keza suat kaya da öyleydi. hatta 96'dan önce bir anadolu takımına kiralanmisligi vardı yanılmıyorsam. ümit davala diyarbakır'dan gelmişti. sonradan oyuna giren hasan şaş 98de ankaragücü'nden transfer edilmişti. saydığım oyuncuları üst seviyeye çıkaran unsur ise hagi, taffarel, popescu gibi dünya çapındaki 3 oyuncuydu.

    şimdi bir benzerini görüyor gibiyim şahsen. torreira, icardi ve mertens'in takıma girmesiyle kerem, barış ve berkandaki gelişimi görmemek icin kör olmak lazım herhalde. kazım, emin, halil, yunus, ali turap, efe gibi gencler de bu isimlerle beraber antrenman yaparak ve aynı havayı soluyarak çok başka yere gelecekler ilerleyen yıllarda belki de.

    yerli oyunculara karşı anormal bir linç var sosyal medyada.
    herkes tutturmuş 'kerem, barış, berkan ile şampiyonlar ligi'nde olur mu?'
    olur kardeşim olur... suat, ergün, ümit ile nasıl olduysa berkan, barış, kerem ile de olur.
  • 543
    fatih terim'in kariyerinin zirve noktası olan, avrupa ve dünya futbol kamuoyunda mister olarak anılmasını sağlayan maç. ayrıca galatasaray'ın jupp derwall'in takıma başına geçmesiyle başlayan yaklaşık 15-16 yıllık süreçte üstüne koya koya giderek tepeyi gördüğü maçtır.

    tesadüf demek, hatta 3-4 yıla indirgemek de haksızlıktır bu final maçına. 15 yıllık bir serüvendi aslında. bugün 20 yıl sonra hala tek olarak iftihar ederken bir 20 yıl daha tek olmaması için belki biraz da buralarına bakmak gerekiyor...

    10 senedir lig şampiyonluğu kazanamamışken euro 80'i kazanan, 82 dünya kupasını finalde kaybeden jupp derwall'i takımın başına gelmeye ikna ederek başlayan bir yolculuktu aslına. 14 sene sonra şampiyonluk gelince tribüne hemen yetmez bize bir kupa hedef artık avrupa pankartını asan, 2-3 sene kadro ve teknik istikrarla şampiyon kulüpler kupasında yarı finali gören bir yolculuk. 1992'de yeniden bir yapılanma ve yeni bir ekol hocayla yeniden avrupa'yı şöyle bir sallayıp kara takılan, sonrasında şampiyonlar ligine statü değiştirten, 1996 yazında fatih terim'i takımın başına getirip coğrafyanın en büyük yıldızını takıma katmakla başlayıp her yıl takviyelerle devam edip zirveyi gören bir yolculuk.

    galatasaray'ın uefa kupasında sadece bir kere mücadele edip onda da direk finale yürüyüp kupayı almasının arkasına sığınıp tesadüf demişti aziz yıldırım. gerçi konu o da değil, o yıllarda saha dışında da en çok benim borum öter politikasının bir tezahürüydü. 2012-2013 sezonunda uefa kupasında yarı finale kadar çıksalar da işte ne kadar zor olduğu kendileri de görmüş oldu. özellikle yarı final ilk maçında penaltı dahil dünyaları kaçırmaları, ikinci maçta neredeyse 80 dakika topa dokunamamaları bu işin boru olmadığını acı acı öğretmiştir fenerbahçe camiasına. gruptan bir sonraki turda on kişi kalmış bate'ye güç bela penaltı golü atarak turu geçebilmiş, plazen'e karşı ikinci maç son 30 dakika ecel terleri dökmelerinden falan bahsetmiyorum bile...

    kaldı ki 2 mayıs 2013 benfica fenerbahçe maçına çıkan 11'deki 6 futbolcu o sezon takıma dahil olmuştu. 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçındaki galatasaray 11'inden bir tek capone o sezon başı takıma dahil olmuştu. popescu 1997, taffarel 1998'de takıma katılmıştı. geri kalan 8 kişi en az 6 yıldır galatasaray'da oynayan oyunculardı. bir tek hagi 1996'da gelmişti. eğer cezalı olmasaydı sahaya çıkacak olan emre belözoğlu, a takıma 1998'de çıksa da aslında altyapıda yine galatasaray' forması giyiyordu...

    2013 fenerbahçe'sinde fenerbahçe'de yıldız olmuş yerli futbolcu olarak volkan demirel, gökhan gönül ve caner erkin sayılabilir. ki gökhan gönül fenerbahçe'ye geldiğinde zaten "turkish cafu" diye yarı şaka yarı ciddi anılıyordu scout alemlerinde. ergün penbe, ümit davala, okan buruk, suat kaya, arif erdem, hakan şükür... bunların hiçbiri galatasaray'a geldiği zaman bir dünya yıldızı değildi, olmaya namzet bile değildi. ancak bu sürecin sonunda önce avrupa futbol piyasasında isim yaptılar, sonra da dünya kupasına katılma hakkı kazanıp bir de üçüncülük kazanarak dünya yıldızı olmayı başardılar.. bülent korkmaz'ı saymadım bile, çünkü kaptan zaten çocuk yaşta avrupa sahalarına atılmıştı galatasaray forması ile...

    fatih terim'in kulübedeki yolculuğu da aslında hemen hemen galatasaray'la aynı zamanlarda başlıyor. zaten derwall döneminin başlarında takımın kaptanıyken futbolu bırakıyor. ancak takımdan kopamıyor, florya'ya gidip gelmeye devam ediyor. ankaragücü, göztepe derken sepp piontek ile milli takım kariyeri başlıyor. piontek 3-5-2'yi dünyaya tanıtan adam. onunla çalışıyor, yanında pişiyor. ülke çapında oyuncu taramaları yapılıyor aradan geçen 30 yıla yakın süre için son kez. 1993 akdeniz oyunlarında o futbolcularla şampiyon oluyor, zidane'lı fransa'yı iki kere yenerek. 1994 dünya kupası elemelerinde piontek istifa edince takımın başına geçtiğinde tren kaçmıştır zaten ama bir sonraki turnuvaya katılım hakkını kazanıyor, euro 96 türkiye'nin ilk avrupa şampiyonası, 42 yıl sonra ilk büyük turnuvası oluyor. ordan da galatasaray'ın başına geçiyor, dönem arkadaşlarıyla fatih terim ve kurmayları diye anılan ekibi kuruyor ve sonrası geliyor..

    o hikayenin daha geniş bir hali de var aslında ama yazı iyiden destan olmasın diye link vermekle yetineyim..

    (bkz: kulüplerin kendi fatih terim'ini yaratması/#2880024)

    ancak şunu eklemek lazım, o oyuncuların bir kısmı işte yukarda ismi geçen oyuncular. okanlar, hakanlar, ümitler, ergünler...

    fatih terim o dönemin avrupa ve dünya futbolunda "aman kim uğraşacak şimdi" dediği şeylerle uğraşan bir oyun ortaya koyuyordu. şimdilerde gegenpressing olarak nam salmış olan futbola özellikle doyumsuzluğu ve amansızlığıyla birebir benzeyen bir oyundu. "benim için dizilişlerin önemi yok" diyordu. nitekim 4-4-2'den 2-5-1-2'ye doğru kayan, topla birlikte hareket edip, topla birlikte şekillenip topa göre pozisyon alan ve bunu bıkmadan usanmadan sürekli yapan bir oyun için didindi durdu. oyuncu grubuna da uzun yıllar boyunca bunu aşıladı. oyuncu grubu da bu isteklere karşılık verebilecek güçte olup bir de bunları karşılıksız bırakmayacak kadar inanınca işte 1996-2000 arasının makine düzeni ortaya çıkmıştı.

    kalede claudio taffarel gibi bir dünya markası vardı. tipik bir güney amerikalı kaleci olarak kalecilik meziyetlerinin yanında oyun kurma konusunda da ortalamanın üzerinde bir kaleciydi. önde popescu-bülent tandemi vardı. türk futbolunun en tecrübeli ve en profesyonel futbolcusuydu belki de bülent korkmaz. yanındaki gheorghe popescu da müthiş bir profesyoneldi, jübilesinden yıllar sonra rüya takım maçına çıkarken bile aynı ciddiyetle hazırlanırdı. özellikle pozisyon bilgisi konusunda çok üst düzey bir oyuncuydu. yeni nesil için örnek vermek gerekirse semih kaya tomas ujfalusi ikilisindeki ujfalusi konumundaydı. ancak hem poziyon bilgisi hem kendine bakma konusunda çok da üst düzeydeydi. ek olarak geriden oyun kurma konusunda da çok büyük yetenek ve beceri sahibiydi.

    o dönemin üst düzey futbolunda bir roberto carlos ya da bir cafu büyük fark yaratabiliyordu. fatih terim'in sistemindeki iki bek oyuncu da aynı oranda hücuma katkı veriyordu, vermesi isteniyordu. hakan ünsal büyük sakatlıklarına rağmen biyonik adam lakabı alacak kadar devamlılığı olan ve hücum bindirmesi yapan bir oyuncuydu. capone ise sağ bek olmasına rağmen arka direk capone lakabı alacak kadar hücuma çıkan bir oyuncuydu.

    orta sahada artık marka olmuş süper bücürler üçlüsü vardı. emre belözoğlu, okan buruk, suat kaya adeta bir makine gibi pres yapıyorlardı. buna ek olarak hem emre hem de okan'ın oyun kurucu pozisyonuna yatkın bazı özellikleri vardı. yani düz koşan adam gibi koşmalarına ek olarak teknik-taktik bilgisi de yüksek, hücuma geçişlerde takıma avantaj sağlayabilen oyunculardı.

    kumandan hagi ise bu coğrafyanın en büyük oyuncusudur. karpatların maradonası lakabı boşuna takılmamıştır bir adama. türk futbolunun da kulüpler bazında seyrini değiştiren adamdır. "sağ ayağına 500 sayfa roman yazılır, son kelimesi de solaktı olur" derler. ya da "en güzel şarkının bitmeyen nakaratı"... öyle bir adamdı hagi... o kadrodaki her oyuncunun bir muadili, muadili olmasa da benzeri, idamesi falan bulunurdu ama hagi eşsizdi.. koşmaz denen hagi tek bir çalımla bir anda 20-30 metre ileri fırlayabilirdi, orta sahanın oralarda manasızca top sürerken bir anda gol pozisyonu yaratabilir ya da aniden gol atabilirdi...

    ilerde ise hakan şükür ve arif erdem ikilisi vardı. saha içinde hakan şükür, hakan şükür tipi santrafor tanımını yaratacak kadar uniqe yani yegane bir oyuncuydu. oyun sıkıştı mı uzun top attığında indirir, ayağında tutar takımı beklerdi. takım presini en ilerde başlatırdı, onunki presten ziyade bir adanmışlık haliydi. topta bir mıknatıs var gibi koşup yakınlaşırdı topa. arif erdem keza tarihin gördüğü belki de en iyi ikinci adamlardandı. on yıla yakın bir süre bir takımda ikinci forvet olmak, her sezon o görevi eksiksiz ve gocunmadan yapmak çok büyük bir meseleydi...

    tüm bu kadroyu zorlayan bir sistemdi fatih terim'in sistemi. yani bir hücumcu bek ile bazen fark yaratılabilirken iki bekini de açık gibi oynatırdı. bir tane adam yiyen orta saha rakip takımları zorlamaya yeterken üç tane birden vardı bizde. üstelik adam yiyor olmalarının yanında hücumda da iş yapan adamlardı. on numarası belki de yaşayan en yetenekli on numaralardandı. yeteneklerinin yanında tüm takıma kendini kabul ettirmiş, adeta hocanın sahadaki beyni olan, her yönüyle cuk oturan bir karakterdi. ilerde ise birbirini çok iyi tamamlayan, birbirine yardım eden, fedakarlık yapan bir ikilisi vardı...

    tüm bu kadronun bir araya gelmesi, kendini geliştirmesi, eksiklerinin tamamlanıp optimize edilmesi 7-8 yıllık bir dönemi kapsayan bir süreçti. tüm o emeğin ve fedakarlıkların mahsulü de işte bu doksan dakikada alınmıştır...

    rakip arsenal ise ingiltere'nin ilk takımlarından biriydi. bizdeki sisteme tahvil edersek büyüklerden biri olarak anılabilirdi. ancak şampiyonluktan uzak geçen 20, 30 yıllık periyodları vardı. bu sebepten taraftarına çok kahırlar çektirmiş bir kulüptü..

    kalede david seaman, önlerinde tonny adams-martin keown ve sağ bekte lee dixon ingiltere milli takımının defans hattıydı. fark olarak bir tek sol bekte sylvinho vardı. orta sahada ise fransız milli takımının orta sahadaki amele takımını temsil eden patrick viera ve emmanuel "çok konuşur dirsek atar" petit vardı. bu ikilinin yanında yine ingiliz milli takımının on numaramsı oyuncusu ray parlour vardı. ilerde ise thiery henry, davor suker, nwankwo kanu rotasyonu vardı. total futbolun temsilicisi hollanda'dan mark overmars ve dennis berkamp ise dosta güven düşmana korku veren bir unsur olarak yine hücum hattındaydı.

    fransız hoca wenger 22 yıllık arsenal serüveninin 4. yılındaydı. fatih terim'in okan-emre-suat ile yaptığını viera-petit ile yapmaya çalışıyordu. parlour elbette hagi kalitesinde değildi ama berkamp o kalibreye fazla uzak değildi. overmars da o galatasaray sisteminde olmayan kalibrede bir kanat hücumcusuydu. henry ve suker'den zaten bahsetmeye bile gerek yok...

    maça aslında ideal diziliş ve kadrosuyla çıkan galatasaray'dı. arsenal ise galatasaray'ın futboluna bir parça tedbir almak için 4-2-1-3 sistemini bırakıp 4-5-1'e daha yakın bir formatla başlamıştı.

    bu maça dair 20 yılda herkes o kadar replik yazdı, o kadar jenerik laflar çıktı. herkesin hatırladığı pek çok detay var. dakika dakika anlatmak tekrara düşmek olur. ancak fatih terim'in devre arasında söylediği, 17 mayıs bir şampiyonluğun hikayesi belgeseliyle bizim de haberdar olduğumuz "nerde viera, petit, nerde?" cümlesi ilk yarının özetidir. arsenal'ı sindirmeyi başarmıştır galatasaray, oyununu kabul ettirmiş ve rakibi orjinal diziiş ve oyun planını değiştirmeye zorlamıştır.

    galatasaray'ın amansız futbolu ve kadrodaki oyuncuların açlığı, çoğu dünya yıldızı olan o kadronun tecrübe ve sakinliğini mental olarak delik deşik etmiştir. arsenal'in o baskıya rağmen bulduğu pozisyonlar, özellikle bravo adams pozisyonunda stoper keown'a boş kaleyi buldurmaları ve henry'nin uzatmalarda vurduğu kafa vuruşunda taffarel'in direkten direğe toptan hızlı geldiği pozisyon o dönemki arsenal'ın hücum kalitesine dair sadece iki basit örnekti.

    uzatmaların başında hagi, adams ile girdiği ikili pozisyonda sinilerine hakim olamayınca atılmıştı. galatasaray arif'i çıkarıp hasan şaş'ı, suat kaya'yı çıkarıp ahmet yıldırım'ı alarak daha klasik bir 4-4-1'e dönmüştü. 10 kişi üstelik hagi'siz galatasaray'ın işi çok zordu. nitekim suat'ın da çıkmasıyla orta sahada biraz daha rahatlayan arsenal pozisyonlar bulmaya başlamıştı. ancak galatasaray pes etmiyordu, yıllar yılı en ufak tur geçme büyük başarı olarak takdir edilen ülkenin sporcuları yetinmek istemiyordu. arsenal da tabi ki emeklerinin karşılığını almaya niyetliydi. dalga dalga geliyordu. nitekim uzatmanın tam ortasında bülent korkmaz maçın başlarından beri sıkıntı çektiği omzunun acısına dayanamayıp kendini yere bıraktı.

    kenara gelirken bülent uslu eliyle yoklayarak muayeneye başlamıştı. yarım dakika sonra zaten uzatmanın da yarısı bitmiş, kısa süreliğine reklam arasına girilmişti. dönüşte bülent saha içindeydi, formasını sıyırmıştı. herkes ilk anda felaket senaryolarına sarıldı, levent özçelik dahil... burhan uslu ile hala birşeyler konuşurken bir anda omzunu sarmaya başladılar. kaptanın gönlü takımı 9 kişi bırakmaya elvermemişti.. maçın hakemi antonio lopez nieto yanına gelip ne dedi bilinmez ama resmen kükrüyordu kaptan. hemen yanlarındaki arsenalli bir oyuncunun şaşkın bakışları arasında omunu sardılar, formasını giymesine yardım ettiler ve sahaya döndü..

    son 15 dakika artık iyiden yürek söken kıvama gelmişti. hemen başlarda arsenal sağ kanattan bindirip bir ortayla henry'yi buluşturdu. bomboş pozisyonda mükemmel yükseldi, top da tam inmesi gereken yere indi ve adeta bir şut gibi kaleye yöneldi. 2-3 metre mesafeden direk dibine yapılan ölümcül bir vuruştu. ama işte taffarel'in arsenal maçında yaptığı kurtarış cerayan etti. levent özçelik'in eşsiz sesiyle söylediği gibi tanrı bizim almamızı istiyorun kaleci eldivenine bürünmüş haliydi...

    oydu buydu derken, güç bela da olsa 9.5 kişiyle 120 dakikayı tamamlamayı başardı galatasaray. penaltı atışları için yapılan yazı-tura sonrası galatasaray taraftarının olduğu kale arkasına doğru yöneldiği zaman bir parça iyimserlik olmuştu ama penaltılar yetenek ve tecrübe olduğu kadar biraz da şans işiydi artık...

    önce buz adam ergün geldi, doğal köşesine temiz bir vuruş yaptı. arsenal'de oyuna 5 dakika kala penaltı için giren davor suker aynı tarafa yerden bir vuruş yaptı. taffarel çok hafif de olsa bir müdahale yaptı ve top direğe çarpıp geri geldi... bir sonraki penaltıyı atacak hakan şükür penaltıyı kaçıran suker'e moral vermek için gidip sarıldı. "sukur" ve "suker" yazılı 9 numaralı iki formanın omuz omuza fotoğrafı ise tarihi bir kare olarak yerini aldı...

    daha sonra hakan şükür topun başına geldi ve yine aynı tarafa üst direğin dibine tertemiz bir ayak içiyle 2-0 yaptı, levent özçelik biraz da heyecanla önce 2-1 dedi, sonra şu an 2-0 diyerek düzeltti. belki dili sürçtü, belki içine doğru, belki sadece tesadüf. ray parlour geldi ve kendine göre sol köşeye direk dibine vurdu. taffarel köşeyi bulsa da tahmin edemedi ve skor 2-1 oldu, tabi o anda kimse arsenal'in tek golü olacağını bilmiyordu bunun...

    üçüncü penaltılarda sıra 3 kasım 1999 galatasaray milan maçındaki tarihi penaltının sahibi ümit davala'daydı. o da kendi sağına doğru yaptığı plaseyle david seaman'ı ters köşeye yatırdı. patrick viera topun başına gelirken o mübarek für elise tınıları inceden inceden yayına girmeye başlamıştı. fransız oyuncu güce dayalı oyun tarzına yakışır bir vuruşla topa abandı. taffarel ters köşeye yatarken topu görüp çimleri dövdüyse de topun direği sallayıp geri geldiğini görünce kalkıp sevinmeye başlamıştı...

    kale arkasındaki galatasaraylılar, sahadakiler, yedek kulübesindekiler, ekran başındaki milyonlar ve maçı anlatan levent özçelik artık heyecanını zaptedemez haldeydi. aman allahım ve tanrı bizim almamızı istiyor sesleri arasında atarsa bizim penaltısı için belki de sahadakiler arasında bu stresin üstesinden gelmesi en muhtemel isim olan popescu topu aldı. penaltı noktasına koydu ve gerildi. levent özçelik'le birlikte tüm ülkenin haydi oğlum diye sayıklaması, für elise melodisi ve sahadaki herhangi bir mikrofonun dibindeki heyecanlı bir abimizin şampiyon cimbom böğürtüsü eşliğinde popescu geldi, topa tüm gücüyle vurdu ve yerden havalandı. popescu yere inene kadar zımba gibi giden top direk dibinden ve seaman'ın ellerinin yanından filelere gitmişti bile.

    sonrasında popescu köşeye doğru koşarken takım da ona doğru koşmaya başladı. ancak romen yıldıza ilk ulaşan uefa finalinde popescu'ya sarılan adam oldu. bir ara fatih terim kulübe önünde diz çöküp şükrederken görüldü...

    sonrası popüler tabirle anlatmaya gerek yok görüyorsunuz mükemmel...

    levent özçelik'in anlatımıyla "aman allahım şu güzelliğe bakın..."

    (bkz: uefa kupası 1999-2000 sezonunda bizim)
    (bkz: tarihte bugün)
  • 560
    beni de 6 yaşımdayken yakalayan mac. fakat aynı zamanda bircok detayını da hatırladığım mac.(hakanin rövasatasi, vieranin penaltisi) leeds maçında da hakanin attigi golde halıda araba suruyordum mesela:( şurada (bkz: #3079712) abimden bahsetmiştim o mesela 12 yaşındaydı ve stresten uyumustu.

    bazen diyorum acaba o yıllarda o yaşlarda olmam daha mi iyiydi... cunku simdi nefes darlığından stresten asla böylesine önemli bir maci kaldirabilecegimi dusunmuyorum. 2012 'de 18 yasindaydim kadikoy şampiyonluk maçında derin nefes alamıyorum diye bin kere esnemistim. 2015'te 1-0 yendiğimiz genclerbirligi maçından birkaç gün sonra panik atak geçirmişim hayatimda ilk ve son ve beşiktaş maçını izlememeyi tercih ettim. eskisi kadar takmiyorum tabi ama umarım akli selimken bir kez daha bu başarıyı görmek bizlere nasip olur.
  • 41
    o günü yok böyle heyecanlandım yok şöyle heyecanlandım dememe gerek yok.içinde galatasaray sevgisi olan her taraftar gibi ben de ne yaşadığımı tam hatırlamıyorum.şu an bu yazılan entryleri okurken bile tüylerim diken diken oldu.en son popescu golü attıktan sonra kendimi halının üzerine bırakmışım ve bayılmışım babam öyle diyor.ve ertesi gün vücudumun ön tarafı tamamen çizilmiş vaziyette buldum kendimi.ertesi gün okula göğsümü gere gere gittim ve tüm lise hayatım boyunca laf futbola geldiğinde tüm arkadaşların susup sadece galatasaraylıları dinlemesi gibi bir gururu bana yaşatan gün.unutmadım unutturmayacağım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın