11
aslında denedikleri ama başarılı olamadıkları konu. başarılı bir modeli uygulamaya çalışmak gayet de anlaşılabilir bir davranış. yeni ve denenmemiş bir fikirdense denenmiş ve işe yaramış olanı kopyalamak hem maddiyat hem de maneviyat anlamında daha pratiktir.
fatih terim'e yapılan kişisel saldırılar, organize ancak amatör bir kötülük dalavereleri bir kenara aslında bunu yapabilecek durumdaki her türk takımı bu modeli denemektedir. bunun başarılabilme ihtimalini ve namzet adayları öngörebilmek için fatih terim'in yolculuğuna bir bakmak lazım gelir.
1969'da daha 16 yaşındayken adana demirspor'da a takıma yükselmiş. ikinci ligde gol kralı olup takımıyla birlikte tarihte ilk defa birinci lige çıkmışlar, gerçi lig de o zamanlar daha 20 yaşını doldurmamış ama... 13 nisan 1974 galatasaray adana demirspor maçı öncesinde dönemin yöneticisi turgan ece "galatasaray'da oynar mısın oğlum fatih" diye sorar, "şeref duyarım ağabey" diye yanıtlar. transfer dönemi olunca taçsız kral metin oktay adana'ya terim ailesinin evine konuk olur. baba talat terim'den o dönemin genç fatih'ini ister ve alır. 11 sene galatasaray'da kaptanlık yapıp futbol hayatını noktalar. jupp derwall döneminde takımdan ayrılmış olsa da kopmaz, sık sık floryanın yolunu tutar.
1987-1988 sezonuna brian birch yönetimindeki ankaragücü 2 mağlubiyet 1 beraberlikle başlayınca yollar ayrılır. 27 eylül 1987 fenerspor ankaragücü maçı ile ligde teknik direktör olarak ilk maçına çıkar. o maçı 89. dakikada gelen golle 1-0 kazanır takımı ve ligdeki teknik direktörlük kariyerine galibiyetle başlar. o maçtan sonra kalan 33 haftada 9 galibiyet, 12 beraberlik ve 12 mağlubiyet alan ankaragücü ligde kalmayı başarır. kupada ise galatasaray'ı iki maçta da mağlup ederler, çeyrek finalde ise kupayı kazanacak olan samsunspor'a deplasman golüyle elenirler. ertesi sezonu ise 6. olarak bitirirler.
1989 sezonuna kulüpsüz başladıktan sonra ekim ayında ligde dalgalı bir performans gösteren 2. lig b grubu ekibi göztepe'nin başına geçer. ilk 9 maçta 8 galibiyet 1 beraberlik alırlar. ligin ikinci devresinde işler o kadar iyi gitmez, şubat ayında milli takımın antrenör kadrosunda yer aldığı açıklanır. 2 ay kadar görevine devam etse de milli takıma odaklanmak için görevinden istifa eder. 11 galibiyet 4 beraberlik 3 mağlubiyetle fena olmayan bir periyod bırakmıştır arkasında. yine de ligin kalan bölümlerinde göztepe bir seri yakalayamayıp lige çıkamamıştır.
milli takımda 1992 avrupa şampiyonası'nda meşhur "plajdan topladığı takımla şampiyon" danimarka'nın hocası, 3-5-2'nin mucidi sepp piontek'in yardımcılığını yaptı. bir yandan da u-21 milli takımını çalıştırmaya başladı. 1991 akdeniz oyunlarında ikinci, 1993 akdeniz oyunlarında ise şampiyonluk yaşadı. piontek'in gidişi sonrası a milli takımın başına geçti. euro 1996 vizesi alarak modern tarihteki ilk büyük şampiyona deneyimimizi yaşattı.
turnuva sonrası galatasaray'ın başına geçti. bir önceki sezonu emanetçi hoca olarak bitiren futbolculuk yıllarından arkadaşı mütif erkasap, bülent ünder ve eser özaltındere ile türk futbol tarihini baştan yazdılar. literatüre birinci fatih terim dönemi, taraftar sözlüğüne "dört sene üst üste şampiyon olduk avrupa'nın kralı olduk" diye geçen bir dönemi türk futbol tarihinin kulüpler bazındaki ilk avrupa kupası ile kapattı. fiorentina ile 7 kız kardeşin tahtını salladı. ordan milan'ın başına geçti. 2002'de candan erçetin'in "elbette" şarkısı eşliğinde ali sami yen'e geri döndü.
o sezon beşiktaş'ın 100. yılı hatırına şampiyonluğu çalındı. ertesi sezon teknik direktörlük kariyerindeki belki de en kötü dönemdi. şubat ayında hem lig mantara bağlayıp arkasına avrupa kupası defteri de kapanınca görevini bıraktı. milli takımla 2006 dünya kupası biletini olaylı bir playoff eşleşmesi ile isviçre'ye kaptırdı. euro 2008 elemelerinde bu sefer hata yapmadı, turnuva'da yarı finale kadar çıktı.
her daim kendisine karşı hazımsızlık sorunu yaşayan çevreler yeter bu kadar demiş olacak ki meclis kürsüsünden, gazete manşetlerinden aldığı maaşı sorgulamaya başladılar. kuvvetli bir propaganda süreci eşliğinde milli takımın başından ayrıldı. modern tarihinin en kötü sezonunun ardındna yeniden galatasaray'ın başına geçti. üçüncü fatih terim ile yine fırtınalar estirdi. dahili ve harici bedhahların ayak oyunlarıyla büyütülen eleman krizi sonrası görevden alındı. intikam uğruna yıldırım demirören ile kader ortağı oldu, malum kesimin işi bitip bir kenara atılınca nerede kalmıştık diyerek yeniden en çok yakıştığı yere geldi. "sizin hiç ihanete uğradığınızı hissettiğiniz oldu mu" diyerek en katı gönülleri bile yumuşattı. 1.5 sezonda 2 defa lig şampiyonu oldu, üçüncü için de bugünlerde vitesi arttırarak gidiyor...
tabi işin galatasaray romantizmi kısımlarını bir kenara bırakırsak tek takıma adanmış bir futbol kariyeri, hatırı sayılır bir teknik direktörlük kariyeri başlangıcı, sepp piontek gibi bir ustanın yanında geçen yıllar, onun teorik mirasının üzerine rötuşlarını yapıp dönemin futbol anlayışının birkaç adım ilerisinde olacak şekilde kendi sistemini yaratma şansı, daha önemlisi bu sistemin gereksinimlerine cevap verebilecek bir oyuncu grubuna denk gelme. başarılarla kendini ispatlayıp o oyun sisteminde ısrar edebilecek konuma gelme, ona yönelik oyuncu talep edebilme ve istikrarı sağlama...
fatih terim'in "taktik bilmiyor" diye hor görülen, saha dışı etmenlere dayandırılan başarılı kariyerinin geri planı böyle neredeyse yarım asırlık bir serüvene dayanıyor...
şu anda türkiye'de profesyonel olarak futbol oynayan ya da yakın zamanda bırakmış olup bir kulüple özdeşleşmiş kaç tane oyuncu var?
peki bu oyuncular içinde sadece takımda geçirdiği yılların ötesinde karakteriyle kişiliğiyle takımına önderlik eden, taraftarla arasında özel bir bağı olan, bir ağırlığı bir karizması olan kaç oyuncu var?
bu oyuncular arasında kaç tanesi hayatlarının bir bölümünde taktisyen denebilecek hocalarla çalışma fırsatı bulmuş, kaç tanesi fundamental olarak belli bir seviyeye gelmiş ya da bunu geliştirebileceği bir mevkide oynamış? ya da bu yönde kendisine yatırım yapmış, kendini geliştirmeye çalışmıştır?
bu soruları cevaplandırarak diğer kulüplerin fatih terim'i olmaya namzet isimleri tespit etmek mümkündür.
tüm bunları yapınca yine de bitiyor mu iş? bitmiyor...
kendini ufak başlangıçlarla ispat edecek. sepp piontek ayarında bir hocayla kariyerinin başında çalışma fırsatı bulacak, hele o hoca türkiye'de 3-4 yıl görevin başında kalacak. bu sırada iyi bir oyuncu grubuna denk gelecek ya da taramalar yapıp çıkartacak. kendi taktiğini mükemmelleştirecek, oyuncu grubu da buna cevap verecek. bu arada yönetimler, camialar, her şeyi bilen basınımız sabredecek*. tüm bunların yanında taktiği başarılı olacak, özenilecek kadar etkileyici olacak falan...
yapabilen varsa buyursun başlasın çalışmaya.
öyle taktik maktik yok bam bam bam diye kendince taşak geçmeyle, parselasyon gibi götten sallama terminolojilerle, hakem düdüğüyle beraberliği kurtarıp galatasaray'ı belki de şampiyonluktan ettik diye laf atmakla olmuyor bu işler...
fatih terim'e yapılan kişisel saldırılar, organize ancak amatör bir kötülük dalavereleri bir kenara aslında bunu yapabilecek durumdaki her türk takımı bu modeli denemektedir. bunun başarılabilme ihtimalini ve namzet adayları öngörebilmek için fatih terim'in yolculuğuna bir bakmak lazım gelir.
1969'da daha 16 yaşındayken adana demirspor'da a takıma yükselmiş. ikinci ligde gol kralı olup takımıyla birlikte tarihte ilk defa birinci lige çıkmışlar, gerçi lig de o zamanlar daha 20 yaşını doldurmamış ama... 13 nisan 1974 galatasaray adana demirspor maçı öncesinde dönemin yöneticisi turgan ece "galatasaray'da oynar mısın oğlum fatih" diye sorar, "şeref duyarım ağabey" diye yanıtlar. transfer dönemi olunca taçsız kral metin oktay adana'ya terim ailesinin evine konuk olur. baba talat terim'den o dönemin genç fatih'ini ister ve alır. 11 sene galatasaray'da kaptanlık yapıp futbol hayatını noktalar. jupp derwall döneminde takımdan ayrılmış olsa da kopmaz, sık sık floryanın yolunu tutar.
1987-1988 sezonuna brian birch yönetimindeki ankaragücü 2 mağlubiyet 1 beraberlikle başlayınca yollar ayrılır. 27 eylül 1987 fenerspor ankaragücü maçı ile ligde teknik direktör olarak ilk maçına çıkar. o maçı 89. dakikada gelen golle 1-0 kazanır takımı ve ligdeki teknik direktörlük kariyerine galibiyetle başlar. o maçtan sonra kalan 33 haftada 9 galibiyet, 12 beraberlik ve 12 mağlubiyet alan ankaragücü ligde kalmayı başarır. kupada ise galatasaray'ı iki maçta da mağlup ederler, çeyrek finalde ise kupayı kazanacak olan samsunspor'a deplasman golüyle elenirler. ertesi sezonu ise 6. olarak bitirirler.
1989 sezonuna kulüpsüz başladıktan sonra ekim ayında ligde dalgalı bir performans gösteren 2. lig b grubu ekibi göztepe'nin başına geçer. ilk 9 maçta 8 galibiyet 1 beraberlik alırlar. ligin ikinci devresinde işler o kadar iyi gitmez, şubat ayında milli takımın antrenör kadrosunda yer aldığı açıklanır. 2 ay kadar görevine devam etse de milli takıma odaklanmak için görevinden istifa eder. 11 galibiyet 4 beraberlik 3 mağlubiyetle fena olmayan bir periyod bırakmıştır arkasında. yine de ligin kalan bölümlerinde göztepe bir seri yakalayamayıp lige çıkamamıştır.
milli takımda 1992 avrupa şampiyonası'nda meşhur "plajdan topladığı takımla şampiyon" danimarka'nın hocası, 3-5-2'nin mucidi sepp piontek'in yardımcılığını yaptı. bir yandan da u-21 milli takımını çalıştırmaya başladı. 1991 akdeniz oyunlarında ikinci, 1993 akdeniz oyunlarında ise şampiyonluk yaşadı. piontek'in gidişi sonrası a milli takımın başına geçti. euro 1996 vizesi alarak modern tarihteki ilk büyük şampiyona deneyimimizi yaşattı.
turnuva sonrası galatasaray'ın başına geçti. bir önceki sezonu emanetçi hoca olarak bitiren futbolculuk yıllarından arkadaşı mütif erkasap, bülent ünder ve eser özaltındere ile türk futbol tarihini baştan yazdılar. literatüre birinci fatih terim dönemi, taraftar sözlüğüne "dört sene üst üste şampiyon olduk avrupa'nın kralı olduk" diye geçen bir dönemi türk futbol tarihinin kulüpler bazındaki ilk avrupa kupası ile kapattı. fiorentina ile 7 kız kardeşin tahtını salladı. ordan milan'ın başına geçti. 2002'de candan erçetin'in "elbette" şarkısı eşliğinde ali sami yen'e geri döndü.
o sezon beşiktaş'ın 100. yılı hatırına şampiyonluğu çalındı. ertesi sezon teknik direktörlük kariyerindeki belki de en kötü dönemdi. şubat ayında hem lig mantara bağlayıp arkasına avrupa kupası defteri de kapanınca görevini bıraktı. milli takımla 2006 dünya kupası biletini olaylı bir playoff eşleşmesi ile isviçre'ye kaptırdı. euro 2008 elemelerinde bu sefer hata yapmadı, turnuva'da yarı finale kadar çıktı.
her daim kendisine karşı hazımsızlık sorunu yaşayan çevreler yeter bu kadar demiş olacak ki meclis kürsüsünden, gazete manşetlerinden aldığı maaşı sorgulamaya başladılar. kuvvetli bir propaganda süreci eşliğinde milli takımın başından ayrıldı. modern tarihinin en kötü sezonunun ardındna yeniden galatasaray'ın başına geçti. üçüncü fatih terim ile yine fırtınalar estirdi. dahili ve harici bedhahların ayak oyunlarıyla büyütülen eleman krizi sonrası görevden alındı. intikam uğruna yıldırım demirören ile kader ortağı oldu, malum kesimin işi bitip bir kenara atılınca nerede kalmıştık diyerek yeniden en çok yakıştığı yere geldi. "sizin hiç ihanete uğradığınızı hissettiğiniz oldu mu" diyerek en katı gönülleri bile yumuşattı. 1.5 sezonda 2 defa lig şampiyonu oldu, üçüncü için de bugünlerde vitesi arttırarak gidiyor...
tabi işin galatasaray romantizmi kısımlarını bir kenara bırakırsak tek takıma adanmış bir futbol kariyeri, hatırı sayılır bir teknik direktörlük kariyeri başlangıcı, sepp piontek gibi bir ustanın yanında geçen yıllar, onun teorik mirasının üzerine rötuşlarını yapıp dönemin futbol anlayışının birkaç adım ilerisinde olacak şekilde kendi sistemini yaratma şansı, daha önemlisi bu sistemin gereksinimlerine cevap verebilecek bir oyuncu grubuna denk gelme. başarılarla kendini ispatlayıp o oyun sisteminde ısrar edebilecek konuma gelme, ona yönelik oyuncu talep edebilme ve istikrarı sağlama...
fatih terim'in "taktik bilmiyor" diye hor görülen, saha dışı etmenlere dayandırılan başarılı kariyerinin geri planı böyle neredeyse yarım asırlık bir serüvene dayanıyor...
şu anda türkiye'de profesyonel olarak futbol oynayan ya da yakın zamanda bırakmış olup bir kulüple özdeşleşmiş kaç tane oyuncu var?
peki bu oyuncular içinde sadece takımda geçirdiği yılların ötesinde karakteriyle kişiliğiyle takımına önderlik eden, taraftarla arasında özel bir bağı olan, bir ağırlığı bir karizması olan kaç oyuncu var?
bu oyuncular arasında kaç tanesi hayatlarının bir bölümünde taktisyen denebilecek hocalarla çalışma fırsatı bulmuş, kaç tanesi fundamental olarak belli bir seviyeye gelmiş ya da bunu geliştirebileceği bir mevkide oynamış? ya da bu yönde kendisine yatırım yapmış, kendini geliştirmeye çalışmıştır?
bu soruları cevaplandırarak diğer kulüplerin fatih terim'i olmaya namzet isimleri tespit etmek mümkündür.
tüm bunları yapınca yine de bitiyor mu iş? bitmiyor...
kendini ufak başlangıçlarla ispat edecek. sepp piontek ayarında bir hocayla kariyerinin başında çalışma fırsatı bulacak, hele o hoca türkiye'de 3-4 yıl görevin başında kalacak. bu sırada iyi bir oyuncu grubuna denk gelecek ya da taramalar yapıp çıkartacak. kendi taktiğini mükemmelleştirecek, oyuncu grubu da buna cevap verecek. bu arada yönetimler, camialar, her şeyi bilen basınımız sabredecek*. tüm bunların yanında taktiği başarılı olacak, özenilecek kadar etkileyici olacak falan...
yapabilen varsa buyursun başlasın çalışmaya.
öyle taktik maktik yok bam bam bam diye kendince taşak geçmeyle, parselasyon gibi götten sallama terminolojilerle, hakem düdüğüyle beraberliği kurtarıp galatasaray'ı belki de şampiyonluktan ettik diye laf atmakla olmuyor bu işler...