2011-12 Türkiye Süper Lig 6.Hafta Maçı
19:00 Ali Sami Yen Arena
2 - 1
  • 176
    sadece maçın ilk yirmi dakikasında sahaya bir şeyler koyduk onun haricinde kopuktuk. özellikle engin'in çıkmasından sonra tamamen savunmaya yaslandık. fatih hoca özellikle bursaspor'un bastırdığı dakikalarda eboue'yi beke çekip sabri'yi açığa alsaydı kanımca daha iyi olacaktı çünkü tamamen savunmaya yönelik bir oyuncu olan ve tek müdahalelerde başarılı olan eboue yaslanan defansımızda daha faydalı olacaktı topu çaldığımızda da sabri'nin hızından faydalanarak kontra atağa çıkıp tehlike yaratabilirdik. ha bir de hüseyin göçek ile birlikte 12 kişilik bursaspor'a karşı mücadelemiz hiç fena değildi.
  • 177
    bu maç her şeyden önce ama her şeyden önce reaksiyon gösterebilen bir takımımız olduğunu gösterdi. maçı çevirdik. üstelik ikinci yarıda nerdeyse durduğumuzu anladıktan sonra. şampiyonluklar, kupalar işte böyle maçlarla gelir. helal olsun size aslanlar!

    bundan önceki yıllarda ne zaman bi kırılma noktası olsa maçlarda biz o kırılma noktasında kırılan taraf olurduk ama artık çatır çatır kıran tarafız. pes etmeyen takım istiyorduk şimdi var. hem de çok daha iyi olacağını ilk yarıdaki barcelonavari futbolla herkese gösterdi. bu takım böyle üstüne koya koya giderse avrupa'nın sayılı takımlarından birisi olur oynadığı futbolla.
  • 179
    maçkoskop
    kadro:
    muslera 6
    sabri 8
    gökhan 6.5
    ufo 6.5
    hakan 6.5
    selçuk 6
    melo 7
    engin 6.5
    abaue -3
    elmander 7
    riera -4

    zurnanin zirt dediği an:
    -sercan’ın yerde sakat oyuncumuz varken topu bilerek taca atmayıp, gelişi güzel abanmasıyla kornere giden topun, bursaspor’un ilk ve tek tehlikesi olarak kalemize gol olarak girmesi.
    varil:
    -riera; iddia ediyorum aydın yılmaz’dan çok kötü futbolcu. yabancı hakkını gereksiz işgal ediyor. bu kadar iyi takımda bu kadar kötü oynadığına göre geçen sene gelseydi, şimdiye kadar odunla döver gönderirdik.
    gladyatör:
    -sabri; sezona çok kötü giren tommiks, eleştirilen iki ulusal maç sonrasında bu maç için beklenmiyordu. sezonun en iyi futbolunu oynadı, bursaspor sol tarafını mükemmel kapadığı gibi, attığı şut kıl payı gol olmadı. ne var ki galatasaray’ın 2. golünde muhteşem bir ince saz çalışı, kem söz söylemek için fırsat kollayanları epeyce bir maç sayısı süresince püskürttü.
    borozanci:
    -hüseyin göçek; kendisinin çok kötü yönetimine karşı muhteşem geçen ilk yarı batmış olacak ki, ikinci yarıyı daha kötü yönetti. penaltıyı vermediği için söylemiyorum, iki net galatasaray atağında avantajı keserek, bu sene hakemler için ilk defa kötü şeyler yazmama sebep oldu. sarı kart vermek için futbolcuları kolladı. ufo’nun eline çarpan top da bana göre penaltıydı.
    bir soru – bir cevap:
    -sarı forma?
    çok güzel görünüyordu, özellikle gece maçında taraftar, kırmızı yerine sarı formalarla olsa muhteşem görüntü oluşur.
    imparator:
    grande yavaş yavaş form tutmaya başladı. galip olan takımı değiştirmeyerek ödüllendirmeye devam etti. gittikçe üstüne koyacak takım, öyle görünüyor.
    -
    ordakiler:
    taraftar arena’nın tamamını dolduramadı bu maçta da. 35.000 kişi vardı ve bu sayı 2 ali sami yen taraftarı demekti. takıma çok büyük destek verdiler, 2. golü neredeyse kendileri attılar.
    -
    analiz:
    maç sıra dışı dostane başladı. bir moda defilesine çıkar gibi çıktı takım. sarı formasıyla, turgay şeren’i yad ederek. sabri görme özürlü vatandaşla sahaya çıktı, maçın başı ciddi bir maçtan çok sanki bir jübile maçı gibiydi. maç konsantrasyonu bozulmadığı sürece sorun yok, spor dostluk, birlik, dayanışmadır zaten.

    hoca artık takımı ezberletecek gibi görünüyor. her maça aynı takımla çıkması, çıkan takımın bir birini ezberlemesi her maç güzel futbolun üzerine koyacak. savunma pozisyon vermedi, kolay kolay da vermez. taraftarın servet nefreti, eğriyi doğru yaptı, yerine oynayan gökhan zan servet sakatken banko birkaç maç oynayarak güven tazeledi. servet antipatisini gökhan sevgisine dönüştürdü. maçın başında bariz hata yapmasına rağmen çabuk toparlandı, ve fedakarca kaleyi savundu. ufo’yla birlikte son senelerde görmediğimiz tandem oluşturdular. sabri hariç savunma sezon başından beri çok iyiydi, bugün sabri’de aralarına katıldı ve abooo çuvalına formayı kaptırmadan 4 lü savunmayı oluşturdular.

    muslera, takıma ve taraftara güven veriyor, eskiden simoviç zamanı kalemize top gelse de simo’nun uçuşunu seyretsek derdik. şimdi ben için için kaleye top gelmesini istiyorum. bir anlık melo gafletiyle top bursaspor’lunun kafasına çarpan topu bile nerdeyse kurtaracaktı. olsun her maç gol yese bile önemli değil, yalnız bu maçta topu oyuna sokuşları iyi değildi. belki sahanın bozuk zemininde böyle karar aldılar, sorun yok.

    ilk yarı galatasaray son yılların en büyük futbolunu oynadı. muhteşem paslaşmalar ve muhteşem bir gol vardı. bu sene gollerin çoğu fantastik olacak, takımın takım olduğunu anlamak için gol sevincine bakacaksın. gol sevinci, golün kimin attığını bile belli etmiyorsa korkma, takım oldun demektir. kulübe dahil bütün herkes taraftar gibi seviniyor.

    fatih terim 2000 li yıllardaki gibi hepimizin ezbere sayacağı bir takım peşinde. 3 maç aynı takımla oynadı, sakatlık ve cezalar olmaz ise devam edecek gibi. yalnız baros’a da yazık oluyor sanki. büyük takımın büyük hocasıysa bir formül bulacak, takımın en iyi futbolcularını sahaya sürecek. ne var ki ileri uçta biri olacaksa ilk adam elmander olmalı. elmander kötü gol atma özürlü bir futbolcu, sanki dandik bir gol atarsa saymayacaklarmış gibi bir görüntü veriyor. ve hakan şükür gibi ilerde basıp, topla çıkılmasını engelliyor.

    pitbull, dosta güven düşmana korku saçmaya devam ediyor. tam bir galatasaray futbolcusu, seyretmeye doyamıyorum. hakemler yolunu kesmezse, top rakipteyken çin setti, bizde iken fatih’in fedaisi. özel seyircisi oluştu, taraftarın sevgilisi. düşünüyorum da 4 ay önce melo’nun yerine biz mustafa sarp’ı seyrediyorduk. yani lafın gelişi hepimiz küfür ediyorduk. bizim sinir hastalığımız geçti, orta sahasına bahar geldi takımımızın. engin baytar kendisini benim gibi tanımamışlar için piyango bir futbolcu. hırvatistan milli maçında orta sahada banko oynar. ancak sakat gibi sanki. kasığını tuttuğuna göre devamlılığı olmayacak. hiçbir maçı tamamlayamaz ama oynadığı süre içinde son sağlıklı nefesi bitene kadar koşacak.

    abooo, ve riera’yı ben hiç tutmadım. bu kadar iyi takımda böyle oynadıklarına bakılırsa, insan culio’ya, stancu’ya acıyor. stancu’yu bilmem ama kesin culio bundan daha iyi oynardı şimdi. ama işte içten içe hagi nefreti vardır terim’in, onun futbolcusunun iyi olmasını istemez.

    ikinci gol gecikti, aynı zamanda bursa gölü ben geliyorum diye bağırıyordu. hakem kötü niyetli olsa ufo’nun eline çarpan topa penaltı çalardı. kötü niyetli olmadığını anladık ama kötü bir gece geçirdi. bizim penaltıyı çalamadı, çok düdük çaldı, sarı kart vermek için sanki pozisyonları kolladı. terim ikinciyi atmak için çok geç kaldı. bursa 1-0 yenikken bile acelesi yoktu. onlar da biliyordu ki beraberlik golünü ne kadar geç atarlarsa o kadar iyiydi. duran toptan gol yemek bizim için çok kötü, üstelik topa en yakın adam da melo olunca insan daha çok üzülüyor.

    maçın adamı sabri’ydi, kötü başlayan sezona umarım nokta koymuştur. sağ bekte yeri iyi, orta sahada macera aratılmasına gerek yok. yorulmak bilmeyen enerjisini gol varyasyonunu başlatarak süsledi. bu takım eğer tesadüfen olmaz sa berabere bile kalmaması lazım. hatta arena’da berabere kalmak için intihar etmesi lazım, iyi gidiyoruz.
  • 181
    kolay olanı zora dönüştürerek kazandığımız maç. özellikle ilk yarıda tel tel dökülen duran toplar dışında gol atma hamlesi bulunmayan kötü bir bursa'ya karşı 2. golü bulup rahat kazanacağımız bir maçtı. belki kağıt üstünde zordu ancak, ilk yarı takım galibiyet arzusunu ortaya koydu, bu maç benim dedi performansıyla ve mücadele anlayışıyla. ikinci yarı sakatlıklar, kötü zemin ve yorgunluğun yanına bir de gereksiz fauller ve oyunu geride kabullenişimiz eklenince rakibi gole adeta davet ettik. verilmeyen penaltı atılmaması gereken korneri falan konuşmaya gerek yok. bunlar futbolun içinde olan şeyler. ama artık gol yemeden, iş işten geçmeden hamle yapmamız gerekiyor. gerek oyuncu gerekse taktiksel anlamda değişiklik için gol yememize ya da bitime 5-10 dakika kalmasına gerek yok. baros daha erken sahada olsaydı gol atmasa bile ileride top tutmamızı sağlayacak rakip defansın rahat top taşımasını önleyecekti. elmander, melo ve selçuk yorulunca riera da formsuz grafiğini sürdürünce rakip de rahat geldi. neyse ki yaratıcılık yönleri zayıftı ve konsantrasyonları bence düşüktü.

    bi tarafımız donsa da gidip desteklemeli, izlemeliyiz bu takımı. arena'da galibiyet serisi hani o eski günlerdeki gibi yenilmezlik rekorları falan şampiyonluğa yaklaştıracaktır bizi. galibiyetlere alışıyoruz. özellikle 1-1 e gösterdiğimiz reaksiyon, daralan zamana rağmen galibiyet arzumuzu kaybetmememiz çok olumluydu. yardımlaşmaların artması, takımın birbirini daha iyi tanımaya başlamasıyla gelecektir. netekim 2. golümüz* iyi yolda olduğumuzun göstergesi. haftalık performanslardan, fizik mücadelelerden çok takım olma bilincinin yavaş yavaş oturmasıyla daha iyi yerlere geleceğiz. baros'un golü sonrası yedek kulübesine bakılırsa çok iyi görülebilir bu.
  • 182
    sıradan bir lig maçıydı ama milan baros'un son dakikalarda gelen golünün farklı bir anlamı vardı.. mutluluktan sarhoş gezdiğimiz bir haftanın son maçına da böyle bir galibiyet yakışırdı. son zamanlarda ilk kez, insanlar çıkış eziyetini umursamadan son dakikaya kadar kaldı statta. makara yapacak zaman bile yarattık kendimize.

    'kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit' der gibi şinanay'ı patlattıktan sonra yaktık sigaramızı. ulen galatasaray, seviyorum seni
  • 184
    uzun zamandır stadyumda izlediğim maçlardan bu maç kadar keyif almamıştım. maç başlayana kadar soğuktan titredik fakat düdükle beraber unuttuk herşeyi. umarım fatih hoca şu son oynadığımız 6 maçı tekrar izlerde çift forvet oynamaya başlarız. yavaş yavaş rakiplerin bize karşı kapanıp, kontra atak oynamak zorunda kalacakları bir seviyeye geliyoruz. orta saha ve ön libero iyi durumda. defans mükemmel değil kabul ediyorum fakat eskisine nazaran çok fazla toparlanmış. sanırım seri galibiyetlere alışma vaktimizin geldiğini gösteren bir maç izledim bugün.
  • 185
    geçen sezon fener maçında kazım'ın golünden sonraki en hayvani gol sevincine sahne olmuştur. baroş golü koyduktan sonra rahat 1 dakika ilk andaki sevinç gibi bir sevinç yaşandı. nedenini söyleyeyim mi: şampiyonluk böyle maçlarla, böyle gollerle gelir.

    maçın özetini izlerken farkettim ki, kulübede de durum farklı değilmiş. fatih terim, ümit davala, hasan şaş, mert çetin filan baya kopmuşlar. böyle sevinmeyi özlemişiz.
  • 186
    bu sezonun şampiyonu olduğumuzu bağıran maçtır.

    ve şu an sikertirim bir önceki entry'nin devamı niteliğinde entry formatını ama çok sevinçliyim ulan hagi! baba büyüksün. tribünde böyle bir coşku, kulübede öyle bir coşku ! şu görüntüleri gördükten sonra, aga şampiyonluk geliyor demeyen şerefsizdir ! sana katılıyorum hagi ! galatasaray iyi olsun, ortalığı sikertmeye aha da bu sözlükten başlayacam. adminlere, modlara çok iş düsecek entrylerimi silmekten. ama dayanamıyorum sevinçten ve hırstan ammınakiiiiiiiiiii.
  • 189
    seri galibiyetlerimizi devam ettirdiğimiz maç olmuştur. nazar değmesin, böyle devam. ilk yarı aslında çok güzel oynadık, ancak 2. yarı saha şartlarının ağırlığı futbolcularımızı biraz daha temkinli oynamaya itti sanıyorum. bu da gerekli bir durumdu. milan baros'un golüyle kendimizden geçtik trübünde. kısacası hakettiğimiz bir galibiyetti.
  • 194
    galatasaray – bursaspor : 2-1

    galibiyet güzel şey. hem de son yıllarda yenemediğimiz bursaspor’a karşı.

    fatih hoca takımı değiştirmemişti. kazanan takım bozulmaz. doğrusu budur, bir de kaybeden takım bozulmaz vardır ki, pek görülen bir şey değildir ama biz gördük.
    denebilir ki, rakibe oyun kadro yapmak gerekmez mi? gerekir ama şimdi kadroyla oynamanın zamanı değil. yeni kurulan bir takım olduğumuz için, kazandığı müddetçe, iyi oynadığı müddetçe fatih hoca takımın iskeletini oturtmak için değiştirmeyecek.

    ekim ayında bu kadar kötü bir hava hatırlamıyorum. günlerdir sürekli yağan yağmur, üst üste oynanan iki milli maç zemini çok ağırlaştırmış. asy arena’nın zemini zaten açıldığı günden beri pek iyi değil. çok fazla kayma oluyor. dün çok daha kötüydü.
    top yapmak isteyen takımlar için büyük dezavantaj. bu seneki galatasaray pas yapan bir takım ve saha ağırlaştıkça inan, baytar ve melo’nun etkileri azalıyor. ilk devre nispeten saha iyiyken oynanabilen futbolla, ikinci devre düşen oyun kalitesini değerlendirirken zemini de göz önünde bulundurmak gerekir.

    maça bu sezon neredeyse bütün maçlarda olduğu gibi istekli, iştahlı, baskılı başladı galatasaray. ertuğrul hoca, her zaman ki gibi önce durdur, sonra vur planı kurmuş. ama ilk devre golü yedikten sonra planının tutmadığını söyleyebiliriz. ikinci devre oyuncu değişiklikleri ile oyunun şekli değişti. sadece bursa’nın değil, galatasaray’ın mecburi değişiklikleri de oyuna etki etti. ilk yarıda takımın en etkili oyuncularından kazım’ın, ikinci devrenin başında baytar’ın sakatlanmaları dengeleri bozdu. bursa’nın oyuna aldığı adamlar da yarar sağlayınca oyun terse döndü.

    ilk devre, özellikle kazım sakatlanana kadar oyunu rakip sahaya yıktı galatasaray. her iki kanadı da etkili kullanabildik. riera ilk 30 dakika önceki maçlara göre daha kuvvetli ve istekliydi. topa bastı, hakan balta’ya yardıma gitti, inan’ın da o bölgeye yanaşmasıyla balta’nın da bindirmelere katıldığını gördük ki son iki sezondur pek alışık olduğumuz bir şey değil. riera ilerleyen dakikalarda oyundan düştü, kementi yedi. hoca riera konusunda ısrar etmekte haklı, gücünü tüketene kadar oyunda tutuyor, sonra kenara alıyor. bunun riera için sorun olduğunu sanmam.
    kazım sakatlanıp çıkana kadar bursa’nun sol tarafını çok zorladı. devam edebilseydi vederson’un atılma ihtimali çok yüksekti. sağ kanadımızda kazım, sabri, melo, baytar, inan ile kurulan üçgenler bursa savunmasının üzerine kabus gibi çöktü. kazım’ın yerine giren eboue henüz eterince güçlü değil. önceki maçlarına göre daha iyiydi ama hala zaman lazım. maçın en önemli pozisyonlarından birinde, düşürülüşüne hüseyin göcek penaltıyı çalmadı. şaşırdık mı hayır. eboue 18 içinde rakibinin yanından topu atıp diğer tarafından geçerken rakip eliyle ayağını çekti. o kadar barizdi ki, hüseyin göremedi, gözüne perde indi sanırım. penaltıyı çalsa, fişi çekecektik. eboue’nin hareketi müthişti.

    baytar müthiş bir iştahla oynuyor. sakatlandı, kenara geldi tekrar oyuna girdi. adam ille de oynamak istiyor. elmander’e attırdığı gol müthişti. rakip 18 üzerinde baytar gibi içeri girmeyi zorlayacak adamlar çok lazım. baytar’ın sakatlığı inşallah çok ciddi değildir. tam ritmini bulmaya başlamıştı. biraz daha kuvvetlendiğinde rakip savunmalar için çok korkutucu olacak.

    melo, rahatsız usta bu adam. böyle bir hırs olur mu. takıma, taraftara nasıl bir gaz veriyor görmek lazım. yıkılmayan, sertlik gerektiğinde sertlik yapan, topa basan, pas yapan bir adam. çok çok faydalı. selçuk inan, melo ile ruh ikizi gibi. ne pozisyonda olursa olsun topa basıyor, bir şekilde topu kontrol ediyor. oyun görüşü muhteşem. her iki kanadı da aynı şekilde hareketlendirebiliyor. savunma yönünü hiç aksattığını görmedim. melo-inan orta sahasına karşı oynamak istemezdim. hem oynuyorlar, hem de birbirlerinden öğreniyorlar.

    elmander, çok çalışkan bir adam. ama uzun boyuna ve güçlü fiziğine rağmen kafa toplarında aynı oranda başarılı değil. adam tek santrafor oynuyor ama golcü değil, yani katil golcü ekolünden değil. örnek vereyim; jardel, tanju, vieri, falcao ekolünden değil. daha ziyade hakan şükür’e yakın. santrafor dediğin çok fazla kanada gelmeyecek. arkadaşlarına yardım etmesi güzel de, takım topu 18 içine iyi getirebiliyor, o topları iyi bir şekilde penaltı noktasının civarlarına kesebiliyor. ama orada sabit bir santrafor lazım. biz son yıllarda bu tip santrforla oynayamıyoruz zaten. nonda, baros, elmander hep gezici santraforlar. sabit, gelince topu her şekilde kaleye gönderebilecek biri lazım bize.

    savunma gittikçe oturuyor diyecektim ki aklıma gökhan zan geldi. bu kadar senelik bir profesyonel beni hayretler içinde bırakıyor. bir bakıyorsunuz muhteşem işler yapıyor, bir de bakıyorsunuz genç takımdan yeni çıkmış, bacakları titreyen tıfıl oğlan hatası yapıyor. ilk devre rakibe attığı bir pas var ki, pes. ikinci devre topu uzaklaştırmak için dan diye vurdu, rakibinin sırtına çarptı kalemizde pozisyon oldu. pozisyon bittikten sonra ujfalusi’nin zan’a tariflerini görmeliydiniz. adamın üstünden değil yanında vur diyordu. zan da “ok, ok”. ok mi? bence zan bunu hayatında ilk defa duydu. “adamın yanından vurmak mı, dan diye koyarım, göklere dikerim gider, yanından vurmak ne demek lan” diye düşünmediyse ben bir şey bilmiyorum.

    ikinci devre bursa üstümüze gelirken oyunun yönünü çevirememek büyük eksiklik. takım ilk defa böyle bir şeyle karşılaştı. her gün üstüne koyan takım kendi eksiğini de net şekilde görmüştür. etap etap eksikler gideriliyor, geçen sezon hangi birini düzeltsek diyeceğimiz kadar çok eksiğimiz vardı. yeni bir takımın maçlarını kazanarak eksiklerini gidermesi çok önemli. kazanma alışkanlığı edinmek de çok önemli. ha bir de kornerden yediğimiz gol var ki, konsantrasyon eksikliği. serdar atış kullanılmadan önce arka direkteydi, öne hareketlendi çok iyi vurdu kafayı. şimdi, duran toplarda bir rakip hareketlendiğinde onunla birlikte hareketlenmek gerekir. bu futbol aleminin yeni tartışmalarından bir tabii ki, alan savunması mı, adam savunması mı? ben eski toprak olduğum için adam savunmasından yanayım. kimse adamını bırakmazsa gol yemezsin kornerden. bence. bilenler bilir “ama bilmem kim böyle söylüyor” diye benim de kabul etmem. çünkü, 3-5-2’nin de en iyi olduğu söyleniyordu sonra vazgeçildi. akılma gelmişken ben çok severim 3-5-2’yi, keşke bunu oynayabilecek futbolcularımız olsa.

    hüseyin göcek. ah be hocam, vallahi hiç öğrenemedin sen bu futbolu. rakibine tekme atana kart yok, anlık itiraza kart var. üzerine yürüyüp itiraz edene kart yok yine. bu nasıl bir hakemlik şekli. hakem milletinin oyunun en önemsiz parçası olduğunu kabul etmesi gerek. ille de öne çıkmaya çalışmaması lazım. özellikle bizimkilerde oyunu dengeleme uğraşı var, zayıfın yanında yer alma çabası. “ya adamlar zaten mağlup durumda” diye mi düşünüyor bilmiyorum ama düdükleri sürekli böyle çalıyor. ilk yarının sonlarında ve ikinci yarının başlarında öyle fauller çaldı ki, evlere şenlik. galatasaray’ı geriye doğru itti adam.

    bursaspor taraftarı benim gördüğüm en iyi deplasman taraftarı. fener’i de, beşiktaş’ı da katlar. recep tayip erdoğan diye bağırmalarına çok şaşırdım. tamam bizi kızdırmak için yapıyorlar ama, ne alaka. halbuki maçtan önce engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu görüntülerinde “helal olsun size” diye bağırarak güzel bir hareket yapmışlardı. bunun dışında kendi şarkılarını söylemeleri, küfretmeleri çok doğal. biz de aynısını yapıyoruz zaten.

    basketbolda hem erkek hem kadınlar cumhurbaşkanlığı kupası şampiyonluğu, engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu, futbol takımının yerleri sarsarak koşması galatasaray taraftarını uçurmuş durumda. pek alışık değiliz son yıllarda. bu işi başaran ünal aysal ve ekibi büyük hata yapmazlarsa taraftarın gönlünde yıllarca kalırlar.
    cim bom başı dik yürür.

    edit : baros'u unutmuşum ya, nasıl olur? baros diyor ki, ben girer işi bitiririm. elmander'in eksik yönü olan gol vuruşu becerisi baros'da var işte. büyük golcü.

    *
  • 195
    sanırım bende bir sorun var.

    kadıköy'de çalıştığım yerden saat 7'ye kadar izin alamadım. hala küfrettiğim patron olacak mahluk söz vermesine rağmen 7'ye kadar tuttu beni orda. sonra bktı para kaybedicek, iyi hadi git dedi.

    ayağımda botlar, koşa koşa metrobüsle mecidiyeköy'e, ordan da metroyla stada geçtim. ikinci yarı başlamadan hemen önce stattaydım.

    ilk yarı çok iyi oynamış takım. ikinci yarı ortaya çıkan cenabetlik benim eserim olabilir.
  • 200
    galatasaray is back!

    maşallah maşallah maşallah..(37)..maşallah. 41 kere maşallah ile başlamasak olmazdı. galatasaray adına başarı dolu, müthiş bir hafta geride kaldı. önce yenilmez armada, ardından engelsiz aslanlar, ardından kadın basketcilerimiz, ve dün akşam fatih’in aslanları.. keza milli takımın play-off’lara kalmasını da işin içine katabiliriz.

    her gün pınar dilşeker'in “şinanari”sini dinliyorum resmen..

    dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama, galatasaray ile fenerbahçe’nin her karşılaştığı, salonun yarı yarıya olduğu karşılaşmalarda galatasaray taraftarının bariz bir üstünlüğü bulunuyor. anket falan değil bu. resmi, gözle görülür bir olay. mesela en yakın örnek, dün ankara’da galatasaray tribününü 4250, fenerbahçe tribününü ise 1739 kişi doldurmuş. kaynak biletix.

    - tespitçi mod on - he bir de, geçen seneki kadınlar cumh. kupası finali, çarşamba günkü erkekler cumh. kupası finali ve dün akşamki cumh. kupası finalinde de galatasaray taraftarı tv'ye göre hep sağda, fenerbahçe taraftarları ise tv'ye göre hep solda. - tespitçi mod off -

    bu arada nevizade’ye maç günleri formayla, atkıyla girme yasağını, daha doğrusu skandal oğlu skandalını es geçmeyelim. böyle bir saçmalık olamaz. hadi madem böyle bir uygulama var, neden sadece galatasaray'a geçerli bu olay? beşiktaş’ın çarşı’sında da, fenerbahçe’nin cadde’sinde de aynı uygulamalar uygulansın madem? sizin işiniz gücünüz galatasaray taraftarıyla uğraşmak tabi. yakında maçlara gömlek kravatla gitmek mecburi kılınacak, spor ayakkabı yasağı, girişte tırnak kontrolü falan, olmaz olmaz demeyin. hem eski insanlarımızdan dinlemez misiniz, "biz zamanında takım elbiselerle maçlara gider yan yana izlerdik.." diye? hedef o sanırım.

    kadın basket maçını izledikten sonra, yavaş yavaş stada doğru geçtik, bursaspor taraftarları baya bi’ inletti açıkçası maçtan önce asy arena'yı. engelsiz aslanları, bursaspor taraftarının da alkışlaması gerçekten çok güzel bir hareketti fakat bir de aşağıya sıktıkları ketçap ve mayönezler, ses bombası tarzı bir şey atmaları.. deplasman tribününe kulübün bir makyaj çekmesi gerekiyor, hala eksiklikler var. camların aralarında boşluklar var mesela en basitinden. meşale de yaktılar ayrıca 10-15 tane fakat meşale konusuna her zaman pozitif yaklaşmışımdır, 'meşale, tribünlerin olmazsa olmazıdır' görüşünü savunurum her zaman.

    stat cidden boştu, 35 bin kişi, gayet az şu maç için. hava yağmurluymuş, çamurluymuş, yolmuş, falanmış da filanmış. geçiniz. iyi gün taraftarları, geçiniz. geçen sene tamam gelmediniz de, bugün niye?

    öyleydi böyleydi derken, yağan yağmur – eski açık kapalıyken bile hissediyorduk da asy arena’da cidden hissetmiyorsun yağmuru – ile birlikte başladı maç, yepisyeni sarı formayla sahadaydı takım. cidden şahane forma olmuş.

    ilk birkaç dakikadan sonra topladı takım ve ilk yarının neredeyse tamamında, - bu zemini de hesaba katarsak - iyi top oynadık. pas organizasyonları olsun, pozisyon alma olsun. - zemin demişken, arka arkaya 3 maç + yağmur = bu sonuç. normal. - sonra geldiğinden beri gerçekten çok iyi top oynayan, mücadele eden engin’in müthiş asisti, elmander’in golü geldi. arkasından, bünyamin gezer’in veliahtı olarak kendini ön plana çıkaran, hüseyin göçek, eboue’nin, erman toroğlu gibi söylersek “penaltının babası babasıı”nı vermedi. bir de şu pozisyona, eski galatasaraylı futbolcu hakan ünsal, biraz destek çıkanı olsa penaltı değil diyecekti neredeyse dün akşam! vallahi pes. kazım’ın, ilk yarıda ceza sahası içinde bursasporlu futbolcudan, rakibe neredeyse sıfır temasla kazandığı top var ki, yeni bünyamin gezer’imiz bu pozisyonda da faul dedi! tribünler çıldırdı tabi.

    ilk yarıda başka ahım şahım pozisyon olmadı ve servet çetin’in olmadığı bir maçta daha gol yememe yolunda devam ettik. milli takımı da sayarsak, servet çetin’siz 7 devre, yani 315 dakika, yenen gol sayısı: 0. sadece bir tesadüften mi ibaret bir istatistik sizce?

    bu arada es geçmeyelim, letonya maçından sonra "ben ders almam ders veririm" diyen fatih terim, "her maçtan ders alıyoruz, bu dersleri pozitife çevireceğiz." açıklamasını yapmış dün akşam. önemli bir değişme gerçekten. iyi işler yapacak imparator bu takımda..

    kazım’ın yerine giren eboue ile yeni heinz’imiz diye bas bas bağırdığım riera ile kanatlarda sıkıntı yaşadık maç boyunca. özellikle ikinci yarı baya belli etti kendini bu sorun ve zaten tam anlamıyla tek forvet olmayan elmander tek başına çırpınıp durdu, maçın da en çok koşan ismi olmuş zaten. 65’te bir kez daha zorunlu değişiklik yapmak zorunda kaldı fatih terim ve engin’in yerine sercan’ı oyuna aldı. bu arada engin 60. dakikadan sonra neden bu kadar şişiyor anlamıyorum, yığılıyor sahaya resmen. kondisyon sorunu var belli ki.

    ardından, önce bursa tribünleri, wederson'un frikiğinin ardından adem’in uzaktan çektiği, aut’a giden şutunda "gooool” diye inletti tribünleri, golün provası gibi oldu adeta ve sonra hakikisi geldi zaten; sercan yıldırım’ın asisti(!), bursaspor’un kaptanı serdar aziz’in golü. türk futbolcuların, senelerdir topu taça atmaktan korkmaları nedir, nedir yani? atın taça gitsin yahu, korkmayın bu kadar. hayır, sercan’ın kaleciye attığı pas da pas olsa, şut çekti mübarek. çok şükür ki yedekte olduğunu unuttuğumuz bir isim vardı, kral!

    sabri -> sercan -> elmander -> baros = gol! hala ve hala, inatla, “baros çok rerererörörö ama yeaaa” diyen varsa, pes!

    inanılmaz bir goldü. tribünlerdeki sevinç, inanılmaz bir sevinçti. eve geldikten sonra gördüm, hele kulübenin sevinci..

    çok uzun zaman olmuştu, son dakikalara girilirken gol yiyip de maç çevirmeyeli. hatırlamıyorum hatta en son hangi maçı böyle çevirdik. bilmem kaç maçtan beri de şampiyon takımlara karşı galibiyetimiz de yokmuş, bu maçla o istatistik de uçtu gitti. iyiydi iyi.

    maç sırasında arkadaşlarla hep konuştuk, hatta tam elmander ile ilgili atıyordum ve bir yandan da içimden geçiriyorum "şimdi gol olsa benim tweet'i goool diye devam ettirsem.." diye, derken elmander ve gol! güzel oldu, çok da doğal bir tweet oldu açıkçası. baros ile elmander’in çift forvet oynaması gerektiğinden bahsediyordum. elmander indirecek, baros yazacak. veya baros ara koşusu yapacak, elmander boşta kalacak, selçuk arkadan paslar atacak. trabzon’da burak’la nasıl anlaşıyorsa, burada da baros ile çok iyi anlaşacaktır selçuk. şöyle de bir şey var ki zaten, ne baros ne de elmander tam anlamıyla tek forvet. he birisi tek forvet oynayacak, hangisini tercih edersin deseler, baros derim. tabi gönlüm çift forvetten yana. fakat çift forvette de, defansif olarak değil ama, kanatlar sıkıntı yaratır bir hayli. çok daha aktif olması lazım kanatların çift forvet oynanacaksa. hele sol kanat, çok az işliyor. gerçi pazubantsız kaptanımız melo her yere yeter! o başka..

    senin gibi bidona kurban be melo!

    tribünler de genel olarak daha etkiliydi. her ne kadar tüm tribünlerin tepki gösterdiği pozisyonlarda pegasus’ta ultraslan’ın hala nasıl tezahürat yapabildiğini anlayamasam da, genel olarak, önceki maçlara oranla daha etkiliydi tribünler. fakat üst tribünlerin daha aktif olması lazım, asıl ses çıkacak yer oralar.

    bir de anlayamadığım bir nokta, hani hemen kullanılacak faul atışlarından sonra rakip geliyor seni engelliyor ya, o sırada rakibe neden topu çarptırmıyor artık futbolcular? fenerbahçe'nin 5 numarası az yapmıyor bunu ve bedavadan sarı kart kapıyorlar mesela. e mantıksız da değil hani. banane arkadaşım, engelleme sen de yani..

    engelli tribününü de sanırım kale arkasından başka bir yere taşımışlar, çok iyi olmuş.

    yönetim, sporcu, taraftar..
    her kulvarda şampiyon ol galatasaray..
    inşallah!

    http://jaimelesport.blogspot.com/...tasaray-is-back.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın