194
galatasaray – bursaspor : 2-1
galibiyet güzel şey. hem de son yıllarda yenemediğimiz bursaspor’a karşı.
fatih hoca takımı değiştirmemişti. kazanan takım bozulmaz. doğrusu budur, bir de kaybeden takım bozulmaz vardır ki, pek görülen bir şey değildir ama biz gördük.
denebilir ki, rakibe oyun kadro yapmak gerekmez mi? gerekir ama şimdi kadroyla oynamanın zamanı değil. yeni kurulan bir takım olduğumuz için, kazandığı müddetçe, iyi oynadığı müddetçe fatih hoca takımın iskeletini oturtmak için değiştirmeyecek.
ekim ayında bu kadar kötü bir hava hatırlamıyorum. günlerdir sürekli yağan yağmur, üst üste oynanan iki milli maç zemini çok ağırlaştırmış. asy arena’nın zemini zaten açıldığı günden beri pek iyi değil. çok fazla kayma oluyor. dün çok daha kötüydü.
top yapmak isteyen takımlar için büyük dezavantaj. bu seneki galatasaray pas yapan bir takım ve saha ağırlaştıkça inan, baytar ve melo’nun etkileri azalıyor. ilk devre nispeten saha iyiyken oynanabilen futbolla, ikinci devre düşen oyun kalitesini değerlendirirken zemini de göz önünde bulundurmak gerekir.
maça bu sezon neredeyse bütün maçlarda olduğu gibi istekli, iştahlı, baskılı başladı galatasaray. ertuğrul hoca, her zaman ki gibi önce durdur, sonra vur planı kurmuş. ama ilk devre golü yedikten sonra planının tutmadığını söyleyebiliriz. ikinci devre oyuncu değişiklikleri ile oyunun şekli değişti. sadece bursa’nın değil, galatasaray’ın mecburi değişiklikleri de oyuna etki etti. ilk yarıda takımın en etkili oyuncularından kazım’ın, ikinci devrenin başında baytar’ın sakatlanmaları dengeleri bozdu. bursa’nın oyuna aldığı adamlar da yarar sağlayınca oyun terse döndü.
ilk devre, özellikle kazım sakatlanana kadar oyunu rakip sahaya yıktı galatasaray. her iki kanadı da etkili kullanabildik. riera ilk 30 dakika önceki maçlara göre daha kuvvetli ve istekliydi. topa bastı, hakan balta’ya yardıma gitti, inan’ın da o bölgeye yanaşmasıyla balta’nın da bindirmelere katıldığını gördük ki son iki sezondur pek alışık olduğumuz bir şey değil. riera ilerleyen dakikalarda oyundan düştü, kementi yedi. hoca riera konusunda ısrar etmekte haklı, gücünü tüketene kadar oyunda tutuyor, sonra kenara alıyor. bunun riera için sorun olduğunu sanmam.
kazım sakatlanıp çıkana kadar bursa’nun sol tarafını çok zorladı. devam edebilseydi vederson’un atılma ihtimali çok yüksekti. sağ kanadımızda kazım, sabri, melo, baytar, inan ile kurulan üçgenler bursa savunmasının üzerine kabus gibi çöktü. kazım’ın yerine giren eboue henüz eterince güçlü değil. önceki maçlarına göre daha iyiydi ama hala zaman lazım. maçın en önemli pozisyonlarından birinde, düşürülüşüne hüseyin göcek penaltıyı çalmadı. şaşırdık mı hayır. eboue 18 içinde rakibinin yanından topu atıp diğer tarafından geçerken rakip eliyle ayağını çekti. o kadar barizdi ki, hüseyin göremedi, gözüne perde indi sanırım. penaltıyı çalsa, fişi çekecektik. eboue’nin hareketi müthişti.
baytar müthiş bir iştahla oynuyor. sakatlandı, kenara geldi tekrar oyuna girdi. adam ille de oynamak istiyor. elmander’e attırdığı gol müthişti. rakip 18 üzerinde baytar gibi içeri girmeyi zorlayacak adamlar çok lazım. baytar’ın sakatlığı inşallah çok ciddi değildir. tam ritmini bulmaya başlamıştı. biraz daha kuvvetlendiğinde rakip savunmalar için çok korkutucu olacak.
melo, rahatsız usta bu adam. böyle bir hırs olur mu. takıma, taraftara nasıl bir gaz veriyor görmek lazım. yıkılmayan, sertlik gerektiğinde sertlik yapan, topa basan, pas yapan bir adam. çok çok faydalı. selçuk inan, melo ile ruh ikizi gibi. ne pozisyonda olursa olsun topa basıyor, bir şekilde topu kontrol ediyor. oyun görüşü muhteşem. her iki kanadı da aynı şekilde hareketlendirebiliyor. savunma yönünü hiç aksattığını görmedim. melo-inan orta sahasına karşı oynamak istemezdim. hem oynuyorlar, hem de birbirlerinden öğreniyorlar.
elmander, çok çalışkan bir adam. ama uzun boyuna ve güçlü fiziğine rağmen kafa toplarında aynı oranda başarılı değil. adam tek santrafor oynuyor ama golcü değil, yani katil golcü ekolünden değil. örnek vereyim; jardel, tanju, vieri, falcao ekolünden değil. daha ziyade hakan şükür’e yakın. santrafor dediğin çok fazla kanada gelmeyecek. arkadaşlarına yardım etmesi güzel de, takım topu 18 içine iyi getirebiliyor, o topları iyi bir şekilde penaltı noktasının civarlarına kesebiliyor. ama orada sabit bir santrafor lazım. biz son yıllarda bu tip santrforla oynayamıyoruz zaten. nonda, baros, elmander hep gezici santraforlar. sabit, gelince topu her şekilde kaleye gönderebilecek biri lazım bize.
savunma gittikçe oturuyor diyecektim ki aklıma gökhan zan geldi. bu kadar senelik bir profesyonel beni hayretler içinde bırakıyor. bir bakıyorsunuz muhteşem işler yapıyor, bir de bakıyorsunuz genç takımdan yeni çıkmış, bacakları titreyen tıfıl oğlan hatası yapıyor. ilk devre rakibe attığı bir pas var ki, pes. ikinci devre topu uzaklaştırmak için dan diye vurdu, rakibinin sırtına çarptı kalemizde pozisyon oldu. pozisyon bittikten sonra ujfalusi’nin zan’a tariflerini görmeliydiniz. adamın üstünden değil yanında vur diyordu. zan da “ok, ok”. ok mi? bence zan bunu hayatında ilk defa duydu. “adamın yanından vurmak mı, dan diye koyarım, göklere dikerim gider, yanından vurmak ne demek lan” diye düşünmediyse ben bir şey bilmiyorum.
ikinci devre bursa üstümüze gelirken oyunun yönünü çevirememek büyük eksiklik. takım ilk defa böyle bir şeyle karşılaştı. her gün üstüne koyan takım kendi eksiğini de net şekilde görmüştür. etap etap eksikler gideriliyor, geçen sezon hangi birini düzeltsek diyeceğimiz kadar çok eksiğimiz vardı. yeni bir takımın maçlarını kazanarak eksiklerini gidermesi çok önemli. kazanma alışkanlığı edinmek de çok önemli. ha bir de kornerden yediğimiz gol var ki, konsantrasyon eksikliği. serdar atış kullanılmadan önce arka direkteydi, öne hareketlendi çok iyi vurdu kafayı. şimdi, duran toplarda bir rakip hareketlendiğinde onunla birlikte hareketlenmek gerekir. bu futbol aleminin yeni tartışmalarından bir tabii ki, alan savunması mı, adam savunması mı? ben eski toprak olduğum için adam savunmasından yanayım. kimse adamını bırakmazsa gol yemezsin kornerden. bence. bilenler bilir “ama bilmem kim böyle söylüyor” diye benim de kabul etmem. çünkü, 3-5-2’nin de en iyi olduğu söyleniyordu sonra vazgeçildi. akılma gelmişken ben çok severim 3-5-2’yi, keşke bunu oynayabilecek futbolcularımız olsa.
hüseyin göcek. ah be hocam, vallahi hiç öğrenemedin sen bu futbolu. rakibine tekme atana kart yok, anlık itiraza kart var. üzerine yürüyüp itiraz edene kart yok yine. bu nasıl bir hakemlik şekli. hakem milletinin oyunun en önemsiz parçası olduğunu kabul etmesi gerek. ille de öne çıkmaya çalışmaması lazım. özellikle bizimkilerde oyunu dengeleme uğraşı var, zayıfın yanında yer alma çabası. “ya adamlar zaten mağlup durumda” diye mi düşünüyor bilmiyorum ama düdükleri sürekli böyle çalıyor. ilk yarının sonlarında ve ikinci yarının başlarında öyle fauller çaldı ki, evlere şenlik. galatasaray’ı geriye doğru itti adam.
bursaspor taraftarı benim gördüğüm en iyi deplasman taraftarı. fener’i de, beşiktaş’ı da katlar. recep tayip erdoğan diye bağırmalarına çok şaşırdım. tamam bizi kızdırmak için yapıyorlar ama, ne alaka. halbuki maçtan önce engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu görüntülerinde “helal olsun size” diye bağırarak güzel bir hareket yapmışlardı. bunun dışında kendi şarkılarını söylemeleri, küfretmeleri çok doğal. biz de aynısını yapıyoruz zaten.
basketbolda hem erkek hem kadınlar cumhurbaşkanlığı kupası şampiyonluğu, engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu, futbol takımının yerleri sarsarak koşması galatasaray taraftarını uçurmuş durumda. pek alışık değiliz son yıllarda. bu işi başaran ünal aysal ve ekibi büyük hata yapmazlarsa taraftarın gönlünde yıllarca kalırlar.
cim bom başı dik yürür.
edit : baros'u unutmuşum ya, nasıl olur? baros diyor ki, ben girer işi bitiririm. elmander'in eksik yönü olan gol vuruşu becerisi baros'da var işte. büyük golcü.
*
galibiyet güzel şey. hem de son yıllarda yenemediğimiz bursaspor’a karşı.
fatih hoca takımı değiştirmemişti. kazanan takım bozulmaz. doğrusu budur, bir de kaybeden takım bozulmaz vardır ki, pek görülen bir şey değildir ama biz gördük.
denebilir ki, rakibe oyun kadro yapmak gerekmez mi? gerekir ama şimdi kadroyla oynamanın zamanı değil. yeni kurulan bir takım olduğumuz için, kazandığı müddetçe, iyi oynadığı müddetçe fatih hoca takımın iskeletini oturtmak için değiştirmeyecek.
ekim ayında bu kadar kötü bir hava hatırlamıyorum. günlerdir sürekli yağan yağmur, üst üste oynanan iki milli maç zemini çok ağırlaştırmış. asy arena’nın zemini zaten açıldığı günden beri pek iyi değil. çok fazla kayma oluyor. dün çok daha kötüydü.
top yapmak isteyen takımlar için büyük dezavantaj. bu seneki galatasaray pas yapan bir takım ve saha ağırlaştıkça inan, baytar ve melo’nun etkileri azalıyor. ilk devre nispeten saha iyiyken oynanabilen futbolla, ikinci devre düşen oyun kalitesini değerlendirirken zemini de göz önünde bulundurmak gerekir.
maça bu sezon neredeyse bütün maçlarda olduğu gibi istekli, iştahlı, baskılı başladı galatasaray. ertuğrul hoca, her zaman ki gibi önce durdur, sonra vur planı kurmuş. ama ilk devre golü yedikten sonra planının tutmadığını söyleyebiliriz. ikinci devre oyuncu değişiklikleri ile oyunun şekli değişti. sadece bursa’nın değil, galatasaray’ın mecburi değişiklikleri de oyuna etki etti. ilk yarıda takımın en etkili oyuncularından kazım’ın, ikinci devrenin başında baytar’ın sakatlanmaları dengeleri bozdu. bursa’nın oyuna aldığı adamlar da yarar sağlayınca oyun terse döndü.
ilk devre, özellikle kazım sakatlanana kadar oyunu rakip sahaya yıktı galatasaray. her iki kanadı da etkili kullanabildik. riera ilk 30 dakika önceki maçlara göre daha kuvvetli ve istekliydi. topa bastı, hakan balta’ya yardıma gitti, inan’ın da o bölgeye yanaşmasıyla balta’nın da bindirmelere katıldığını gördük ki son iki sezondur pek alışık olduğumuz bir şey değil. riera ilerleyen dakikalarda oyundan düştü, kementi yedi. hoca riera konusunda ısrar etmekte haklı, gücünü tüketene kadar oyunda tutuyor, sonra kenara alıyor. bunun riera için sorun olduğunu sanmam.
kazım sakatlanıp çıkana kadar bursa’nun sol tarafını çok zorladı. devam edebilseydi vederson’un atılma ihtimali çok yüksekti. sağ kanadımızda kazım, sabri, melo, baytar, inan ile kurulan üçgenler bursa savunmasının üzerine kabus gibi çöktü. kazım’ın yerine giren eboue henüz eterince güçlü değil. önceki maçlarına göre daha iyiydi ama hala zaman lazım. maçın en önemli pozisyonlarından birinde, düşürülüşüne hüseyin göcek penaltıyı çalmadı. şaşırdık mı hayır. eboue 18 içinde rakibinin yanından topu atıp diğer tarafından geçerken rakip eliyle ayağını çekti. o kadar barizdi ki, hüseyin göremedi, gözüne perde indi sanırım. penaltıyı çalsa, fişi çekecektik. eboue’nin hareketi müthişti.
baytar müthiş bir iştahla oynuyor. sakatlandı, kenara geldi tekrar oyuna girdi. adam ille de oynamak istiyor. elmander’e attırdığı gol müthişti. rakip 18 üzerinde baytar gibi içeri girmeyi zorlayacak adamlar çok lazım. baytar’ın sakatlığı inşallah çok ciddi değildir. tam ritmini bulmaya başlamıştı. biraz daha kuvvetlendiğinde rakip savunmalar için çok korkutucu olacak.
melo, rahatsız usta bu adam. böyle bir hırs olur mu. takıma, taraftara nasıl bir gaz veriyor görmek lazım. yıkılmayan, sertlik gerektiğinde sertlik yapan, topa basan, pas yapan bir adam. çok çok faydalı. selçuk inan, melo ile ruh ikizi gibi. ne pozisyonda olursa olsun topa basıyor, bir şekilde topu kontrol ediyor. oyun görüşü muhteşem. her iki kanadı da aynı şekilde hareketlendirebiliyor. savunma yönünü hiç aksattığını görmedim. melo-inan orta sahasına karşı oynamak istemezdim. hem oynuyorlar, hem de birbirlerinden öğreniyorlar.
elmander, çok çalışkan bir adam. ama uzun boyuna ve güçlü fiziğine rağmen kafa toplarında aynı oranda başarılı değil. adam tek santrafor oynuyor ama golcü değil, yani katil golcü ekolünden değil. örnek vereyim; jardel, tanju, vieri, falcao ekolünden değil. daha ziyade hakan şükür’e yakın. santrafor dediğin çok fazla kanada gelmeyecek. arkadaşlarına yardım etmesi güzel de, takım topu 18 içine iyi getirebiliyor, o topları iyi bir şekilde penaltı noktasının civarlarına kesebiliyor. ama orada sabit bir santrafor lazım. biz son yıllarda bu tip santrforla oynayamıyoruz zaten. nonda, baros, elmander hep gezici santraforlar. sabit, gelince topu her şekilde kaleye gönderebilecek biri lazım bize.
savunma gittikçe oturuyor diyecektim ki aklıma gökhan zan geldi. bu kadar senelik bir profesyonel beni hayretler içinde bırakıyor. bir bakıyorsunuz muhteşem işler yapıyor, bir de bakıyorsunuz genç takımdan yeni çıkmış, bacakları titreyen tıfıl oğlan hatası yapıyor. ilk devre rakibe attığı bir pas var ki, pes. ikinci devre topu uzaklaştırmak için dan diye vurdu, rakibinin sırtına çarptı kalemizde pozisyon oldu. pozisyon bittikten sonra ujfalusi’nin zan’a tariflerini görmeliydiniz. adamın üstünden değil yanında vur diyordu. zan da “ok, ok”. ok mi? bence zan bunu hayatında ilk defa duydu. “adamın yanından vurmak mı, dan diye koyarım, göklere dikerim gider, yanından vurmak ne demek lan” diye düşünmediyse ben bir şey bilmiyorum.
ikinci devre bursa üstümüze gelirken oyunun yönünü çevirememek büyük eksiklik. takım ilk defa böyle bir şeyle karşılaştı. her gün üstüne koyan takım kendi eksiğini de net şekilde görmüştür. etap etap eksikler gideriliyor, geçen sezon hangi birini düzeltsek diyeceğimiz kadar çok eksiğimiz vardı. yeni bir takımın maçlarını kazanarak eksiklerini gidermesi çok önemli. kazanma alışkanlığı edinmek de çok önemli. ha bir de kornerden yediğimiz gol var ki, konsantrasyon eksikliği. serdar atış kullanılmadan önce arka direkteydi, öne hareketlendi çok iyi vurdu kafayı. şimdi, duran toplarda bir rakip hareketlendiğinde onunla birlikte hareketlenmek gerekir. bu futbol aleminin yeni tartışmalarından bir tabii ki, alan savunması mı, adam savunması mı? ben eski toprak olduğum için adam savunmasından yanayım. kimse adamını bırakmazsa gol yemezsin kornerden. bence. bilenler bilir “ama bilmem kim böyle söylüyor” diye benim de kabul etmem. çünkü, 3-5-2’nin de en iyi olduğu söyleniyordu sonra vazgeçildi. akılma gelmişken ben çok severim 3-5-2’yi, keşke bunu oynayabilecek futbolcularımız olsa.
hüseyin göcek. ah be hocam, vallahi hiç öğrenemedin sen bu futbolu. rakibine tekme atana kart yok, anlık itiraza kart var. üzerine yürüyüp itiraz edene kart yok yine. bu nasıl bir hakemlik şekli. hakem milletinin oyunun en önemsiz parçası olduğunu kabul etmesi gerek. ille de öne çıkmaya çalışmaması lazım. özellikle bizimkilerde oyunu dengeleme uğraşı var, zayıfın yanında yer alma çabası. “ya adamlar zaten mağlup durumda” diye mi düşünüyor bilmiyorum ama düdükleri sürekli böyle çalıyor. ilk yarının sonlarında ve ikinci yarının başlarında öyle fauller çaldı ki, evlere şenlik. galatasaray’ı geriye doğru itti adam.
bursaspor taraftarı benim gördüğüm en iyi deplasman taraftarı. fener’i de, beşiktaş’ı da katlar. recep tayip erdoğan diye bağırmalarına çok şaşırdım. tamam bizi kızdırmak için yapıyorlar ama, ne alaka. halbuki maçtan önce engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu görüntülerinde “helal olsun size” diye bağırarak güzel bir hareket yapmışlardı. bunun dışında kendi şarkılarını söylemeleri, küfretmeleri çok doğal. biz de aynısını yapıyoruz zaten.
basketbolda hem erkek hem kadınlar cumhurbaşkanlığı kupası şampiyonluğu, engelsiz aslanlar’ın dünya şampiyonluğu, futbol takımının yerleri sarsarak koşması galatasaray taraftarını uçurmuş durumda. pek alışık değiliz son yıllarda. bu işi başaran ünal aysal ve ekibi büyük hata yapmazlarsa taraftarın gönlünde yıllarca kalırlar.
cim bom başı dik yürür.
edit : baros'u unutmuşum ya, nasıl olur? baros diyor ki, ben girer işi bitiririm. elmander'in eksik yönü olan gol vuruşu becerisi baros'da var işte. büyük golcü.
*