• 154
    gereksiz bir yasin - umut dğeişikliğiyle baskımızın kırıldığı maç. topla alışverişi daha iyi olan bir oyuncunun alınması gerekiyordu. jose olabilirdi. puan kaybedersek takımın ilk yarı olan konsantrasyonsuzluğunun yanı sıra hamza hoca'nın yaptığı iki hata sebebiyle olacak, burak'sız başlangıç, umut'un girmesi.

    bunları yazarken umut yine eşsiz zamanlamalarından birini yaparak havaya amaçsızca zıpladı. maç durdu amk. zaman emmeye başladı sivas iyice.
  • 156
    bizim takımın özeti son dakikadaki kornerde sağ taraftan bel hizasını geçemeyecek bir orta yapan sabri'dir. adamın 10 otasından biri hedefe varıyor, ama korner atışlarını bu arkadaş kullanmakta.son saniyeler herkes ceza alanına doluşmuş, iyi orta belki gol getirecek. ama bu arkadaş ön direkteki rakibin ayağına orta yaparak, son şansın içine ediyor. bunun gibi bir çok futbolcu var takımda. 4-5 maçta bir kez top oynayıp senelerce kontrat uzatan. 2 puanı bıraktığımız, saçma sapan oyuna devam edip, yediğimiz gollerin haricinde ciddi pozisyonlar verdiğimiz maç. allahtan karşı takımda da batuhan denen arkadaş vardı.
  • 157
    2-0 dan bir şekilde 2-2 ye getirdiğimiz maç. dünyanın neresinde hangi takım olursa olsun buraya gelmiş maçın son anlarında geriden gelen takım topu rakip sahaya yıkar ve kazanmaya yakın hale gelir.olur olmaz o ayrı konu ama o hırsla galip gelinebilecek durum olmalıdır. fakat takımımızın bence fizik gücü o derece düşük ki bu şartlarda bile 2-2 den sonra oyunu rakip sahaya yıkamadık.bence bu sene kadro kalitemizin düşüklüğünden daha ciddi bir sıkıntı bu.mesela hakan balta her pozisyon sonrası vücut dili ile çok yorgun olduğunu gözlemledim.her pozisyonda vücudundaki son enerji ile müdahalesini yapıyor gibiydi.bunlar çok büyük sorun olacaktır.
  • 158
    bu maç gösterdi ki orta sahamız çok yumuşak kalıyor üstüne iki pasör orta saha ile oynamamıza rağmen oyun temposu olarak rezil durumdayız. şampiyonluğa oynayan bir takım bu kadar temposuz oynayamaz. sağ bek şart oğlu şart yoksa sabri sarıoğlu o kadar ağır tepki görecek ki volkan şen gibi ağlayarak oyunu terk edecek. sağlıklı bir podolski bu ligi donunda sallar*. alex telles takımın en hazır futbolcusu poldi'ye yaptığı asist mükemmeldi*. burak yılmaz'dan hiç hazzetmiyorum ama bu kadar temposuz oynarken golünü atması büyük başarı. hamza hoca'ya şimdiye kadar kötü söz söylemedim ama jose'yi kenara getirip getirip oyunu sokmaması kadar saçma bi davranış olamaz hem takımı hem oyuncuyu mahvediyor o hareket. sneijder'de bi haller var hayır olsun demek lazım. umut bulut hakkında yorum yaparsam sözlükten uçurulurum o yüzden yapamıyorum. bilal'i akhisar'da oynarken bir türlü sevememiştim fikrim değişmedi. olcan en azından çabaladı ama berbat oynadı.
  • 159
    ilk yarıda süründüğümüz maç. (ched ve selçuk hariç) maalesef maç sonunda da bunun sıkıntısını çektik. takımın genel sorunu top kazanamamak. top kazanamadığımız için de rakibe çok fazla şans veriyoruz. bu eksikliğin melo'nun gelişiyle de çözüleceğini düşünmüyorum. ön tarafın form tutması gerekiyor. mümkünse de gençleşmesi. poldi, sneijder, burak üçlüsünü takımın defansif olarak taşıması şu aşamada zor. takımın sahaya sertlik koyması gerek.

    selçuk'la bilal'in yan yana oynaması imkânsız. carole-selçuk olabilirdi orada. umut'un girmesi de takımı geri itti, çünkü umut forvet değil, bir inşaat malzemesi.
  • 161
    3-0 da kazanabileceğimiz ancak 0-3 te kaybedebileceğimiz bir maçtı. ortasaha tarla gibi, isteyen geçiyor, duruyor, pas atıyor, ağır resmen. basan oyuncu yok laylaylom herkes. yasin'den sağ açık olmaz. adamın özelliği içeriye kat etmesi, ters ayakla da topu dürtemiyor ileri işte. zaten solda oynarken sıfıra inip sol ayakla ortada açabiliyor yasin ancak sağda kalınca tek opsiyonu sağına çekmek topu, tahmin edilebilir biri haline dönüşüyor. eğer dursun şu maçı izlediyse eksikleri görecektir diye umut ediyorum. takımın nerelerde eksikleri olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
  • 168
    sivasspor – galatasaray 2-2 ilk elin günahı olmaz

    hayatımda hiç kağıt oyunu, okey falan oynamadım dersem doğruya yakın olur. olsa olsa birdir, ikidir yıllara bölersen istatistiksel olarak kıymeti olmaz. ama bir şey öğrendim, ilk elin günahı olmaz derlerdi işi bilenler. fakat işi gücü dizi izlemek, oyun oynamak olanlar konu galatasaray (aslında tuttukları takım hangisiyse) bunu bilmezden geliyorlar.
    evet abicim, ilk el bu. sen istediğin kadar hazırlık maçları, fm’de sağ bek oynattığım adamı transfer etmeliyiz diye kendini yırt, futbol sahada ve dışında oynanıyor. saha içinde başka dinamikler, dışında başka dinamikler var.
    yeteri kadar laf çaktım, maça geçebilirim :)

    hazırlık maçlarında ve bursaspor’la oynanan süper kupa maçında görüldü ki, galatasaray takımı savunmada sıkıntı yaşıyor. sıkıntı takım savunmasındaydı. taraftarın kafaya taktığı gibi bireysel performanstan daha fazla takım olarak savunma zaafiyeti vardı. selçuk inan + bilal kısa + ½ yasin öztekin ile 2,5 kişilik ön alan savunması yapıyor takım. bunu birkaç maç arka arkaya twit olarak atmak zorunda kaldım.

    wesley, burak, podolski, yasin’den oluşan hücum kadrosu orta saha savunmasına yardım etme konusunda çok eksik kalıyorlar.
    hamza hoca burak yılmaz’ı yedek bıraktı. west ham’ın teklifi mi, hocanın teknik kararımı bilmem. maç sonu röplarını da dinlemedim. (çünkü maç yazısı yazarken karnavaldan yunan müzikleri çalan komsu dinliyorum. önceki yıllarda pink floyd dinlerdim, yaşlanıyorum sanırım.) amma velakin, takım savunmasını toparlamak için burak’ı yedek bırakmak anlamsız. öndeki dörtlü içinde yeterince anlatılırsa savunmaya en çok destek verecek kapasitedeki topçu burak. bunu defalarca gösterdi geride kalan yıllarda. hamza hocayı eleştirebileceğim tek konu bu.

    sivas iyi takım, galatasaray da öyle. güzel maç olmadı mı allaşkına? standart lig temposunun üzerindeydi, hem de ağustos ayında. sivas şehrinin hava şartları istanbul’la aynı değil tabii. biz ne bilelim, derler ki; istanbul’a kar yağmadan türkiye’ye kış gelmez. hep medyanın oyunları.
    2-2 gayet normal bir sonuç. ne eksik ne fazla. galatasaray’ın eksikleri var elbette ama onlar tamamlansa bile sivas’tan beraberlik yeterli. galatasaray ne zaman sivas’a gidip de rakibini boğup, sahasına hapsedip galip gelerek dönmüş acaba? tarih önemli gençler, ders almayı bilirsen.

    oyun kafa kafaya giderken muslera’nın büyük hatasından sivasspor 1-0 öne geçti. bunu söyleyemiyor muyuz? muslera büyük hata yaptı diyemiyor muyuz? kim engel oluyor buna? kim muslera’nın büyük hata yaptığını söylememize izin vermiyor? çıksın ortaya. işinize gelince can yücel’den alıntı yapmayı biliyorsunuz :)

    muslera, galatasaray takımına çok şey kattı, geçen seneki şampiyonlukta büyük payı var, eyvallah da hata yapınca hata yaptı denemiyorsa kapatın twitter hesaplarınızı. kredisi çok fazladır, takımın muslera’ya çok borcu vardır ve ödemesi gerekir, ayrı.
    galatasaray takımı lig için yeterli olabilir, eksik yerleri joker oyuncularla da kapatabilir. sivas gibi en zor deplasmanlardan birinden yenilmeden dönmek, önemli tabii ki ancak

    galatasaraylı ligle tatmin olmuyor haklı olarak. kuruluşunda “amacımız ingilizler gibi toplu halde oynamak ve türk olmayan takımları yenmektir” diyen bir camiaya ligdeki başarılarınızla şirin gözükemezsiniz.
    şampiyonlar ligi çok çok önemli. geçen sezon yaşanan hayal kırıklığını 2 hatta 3 kupa alınan bir sezonda yaşamamak gerekir. dikkatinizi çekmek isterim, geçen sezon şl’ye fenerbahçe’nin cezası sebebiyle eleme oynamadan direkt katıldık. demem o ki; aslında sinyaller önceden gelmişti. mancini’nin sözleşme uzatmama gerekçesi “transfer için yeterli bütçe olmamasıydı”. yakışıklı italyan (olum çok kıskanıyorum lan) boşu boşuna galatasaray’dan ayrılmadı. bu gerçekleri iyi okumayıp, kısır çekişmelerin yaşandığı ligde şampiyon olan kadroyu yeterli görmek büyük yanlış olur galatasaray için.

    zaman zaman fm taraftarı diye çok fena salladığım adamların söylediklerine kulak vermek gerekir. ben kulak veriyorum ve çoğunun saçmaladığını görüyorum da, belki hoca başka bir yorum yapar. sonuçta aydın yılmaz’la sözleşme uzatmamak, sercan yıldırım’ı ve yekta kurtuluş’u göndermede taraftar baskısı etkili oluyorsa, ya bu işte bir yanlışlık var demektir ya da her konuda taraftarı dinlemek gerekir.

    taraftar tribünden, twitterdan sallar be abi. yumurta küfesi taraftarın kucağında değil ki. sorumluluk sahipleri verileri göz ardı etmeden iyice değerlendirmeli.
    yine sahada oynanan oyuna dönemedim değil mi? ne zaman saha içinden bahsettim ki zaten? saha içinden bahsetmem için başka bir mecra lazım bana, yazıyla olmuyor. saha içinde o kadar çok detay var ki, puhuuuu yaz yaz bitmez. hepsini görüyorum merak etmeyin. yazmaktan kolay bir mecra bulunca sizi bayıltıncaya kadar anlatacağım, üzgünüm sizin için :)

    yine de, kıyak olsun. sergen yalçın da hamza hamzaoğlu da ligin ilk maçında zor rakiplerine karşı kaybetmemek için ellerinden geleni yaptılar. sivasspor hakkında yorum yapacak kadar detaylı bilgim yok tabii ki. ancak galatasaray karşısında alınan bir puana üzüldüklerini sanmam.
    yeri gelmişken, son iki senede süper ligde beni şaşırtan üç kişi oldu. yasin öztekin, sergen yalçın ve batuhan karadeniz. yalnız olmadığımı biliyorum. bu sezon sergen hoca ve batuhan’ın kaldıkları yerden devam etmeleri ilerideki kariyerleri için çok önemli. sergen hoca zaten teknik direktör olarak oldukça genç ve sıçrama yapma olasılığı çok yüksek. batuhan karadeniz, yüzü, ismi ne kadar eskirse eskisin hala genç ve sıçrama yapma olasılığı çok yüksek. takipteyim.

    yazı benim saçmalıklardan kurtulma alanım. timeline denen abuk sabukluklardan kurtulup bildiklerimi yazıyorum ve çok mutlu oluyorum. abuk sabuk yazanları da seviyorum, besliyorlar beni. zaten takip ettiklerimde sıkıntı yok, sıkıntı rt’lerde. anladikos.

    sakin ol, hayat senin.
  • 169
    2. yarısında 5 oyuncu değişikliği, 1'i penaltıdan olmak üzere atılan 3 gol, verilen su molası ve sivaslı oyuncuların kendilerini defalarca yere atmalarına rağmen yalnızca 4 dakika uzayan maç. hayır yarım saat uzasa bizim takımdan bir şey olmazdı da kardeşim bu kadar aleni yapılır mı lan böyle bir şey. hele sonlara doğru kesilen bir kontraatağımız var ki kimse değinmedi galiba. (bkz: yani inanılır gibi değil)
  • 170
    ben hocanız ramiz köfte

    1974 kıbrıs harekatı olmasa şimdi futbolcusu olduğum aps panthrakikos'un başındaydım. nereden nereye? 1970 de gümülcine'li bir evliya'nın ben doğarken bizim evin bacasından yukarı doğru uçtuğu rivayet edilirdi de inanmazdım. savaş sonrası üzerimize gelen baskı artınca aile sandalla meriç nehri üzerinden türkiye'ye kaçarken, o günkü kötü kaderimizin, dünya'nın dört bir yanına dağılmış, milyonlarca galatasaraylının bugün ki kötü kaderi olacağını kim bilebilirdi ki?

    galatasaray tarihi çok kötü hocalar gördü, sigi held der kimileri, kimileri saftig. kafa yormayın bunlar dahil en kötüsü benim. bir illüzyon projesiyim. nasıl ki ustama bir kader çizilmiş, hiç hak etmediği halde ülkenin gelmiş geçmiş en iyi hocası diye kakalanmış, aynı yollardan geçiyorum. inanmayan 13-15 yaşında çocukların bir halı saha maçında anket yapsın. 2002 dünya kupasında 3. olan milli takımın hocası kimdi diye sorsun.%90 fatih terim çıkmazsa ben hamza'nın oğlu hamza değilim.

    3 kupa aldı yazdılar bana. keşanlı ali destanını bilirmisiniz? hani bir kabadayı öldürülür de cinayeti gariban peçeteci ali'ye yıkarlar, ali ben yapmadım dese de kimse inanmaz, hapisteki itibar hoşuna gider cinayeti üstlenir ağa olur ya, ben de aynı. ustam nasıl hagi'nin, popescu'nun, taffarel'in işlediği cinayetin üstüne yatıp kahraman ilen edildi. ben de daha düne kadar muslera'nın, sneijder'in melo'nun leşine kondum. ama hem benim hem ustamın ihmal ettiği bir şey vardı. cinayetlerin asıl sahibi biz hapisten çıkınca ortaya çıktı, daha doğrusu bizim foyamız. muslera. her zaman tutacak, sneijder her zaman atacak, yasin her zaman coşacak değildi ya.

    küçük takım hocalığını herkes beceremez çocuklar. adı üstünde küçük takım, çoğu maç yenilecek. yenildiğinde de kovulacak. misal ülkenin en büyük küçük takımı kayserispor'dur. son 40 yılda en çok kayserispor hocası kovulmuştur. biz daha küçüğünü tercih ettik, akhisar'ı. hocalıktan önce, futbolcuyken, futbolun dışında olmamız gereken, safımızı belirledik. başta anlattım, bizi yurdumuzdan eden ecevit'i sevecek değildik ya, demirel'ci olduk, bu yolun yolcularının trenine bindik. şebekeye daha, vasat altı galatasaray topçusuyken yazıldık.ne mutlu ki tercihimizin isabeti bizi galatasaraylı 4 yıldızlı hamza yaptı. teşekkürler gümülcineli evliyalar.

    küçük beyinli hocaların mottosudur. 1 gol atmaya bakacaksın., hiç gol yememeye oynayacaksın. golü bulduğunda kanije kalesi savunmasına geçersin. hiç kimse galip gelinen bir maçı 5 sene sonra deşip, o maçta balla kısmetle, kötü oynayarak kazanmıştın demez. geçen yıl kan kusturarak kazandığım maçlarda bana, futbolcularıma, duygun başkana küfür etmekten çenesi felç olanlar, kupaları, yıldızları görünce niye kötü oynadın diye gırtlağıma mı yapıştı.

    benden avrupa şampiyonluğu bekleyin, ama iyi futbol beklemeyin. bilmem, bilsem de oynatmam. bizim gittiğimiz futbol dışı rota, bizim iyi futbol oynamamıza izin vermez, boşuna sinirlenmeyin. muslera keşke bir kaç maç daha böyle gol yese de ben 1 fazlasını burak'a umut'a attırabilsem. hayırlısıyla bu beklentimiz de olacak, olacak. şampiyonlar ligi maçlarına kadar sabri'yi taraftarın gazabından koruyabilirsek, ilk maçlarda muslera follaş olur, brekisefal kafataslı eray'ı kaleye geçirme şansım doğar.

    melo başıma bela oldu. aydın'ı kovdunuz, yekta'yı yolda gören dövecek noktaya gelince mecbur toprak sahaya attık. karavanayı kestik artık evden azık getiriyor. sercan'a güvenmiştik ne güzel. ustam ona cebi çok büyük bir pantolon diktirmişti. dolarları dolduruyordu, burak'ı kızdırmayacak, tehdit etmeyecek taraftarın midesini bulandırmayacak, benim arkamdaki kombineden galatasaray maçlarını izleyecekti. ben yoktum, maçı da seyretmemiştim bana ne? balıkesir maçında galatasaray'a attığı golden sonra yaptığı şebeklik büyük galatasaray taraftarı tarafından cezalandırıldı. yanlış yaptınız, galatasaray'a gol atan herkesin yaptığını yapmıştı çocuk oysa. efendi olsaydınız benim gibi eşek olmasaydınız.( burada virgülü nereye koyacağınızı biliyorsunuz).

    sabri kötü futbolcu olduğu için icraatı boyunca 15 sağ bek alınmış, 14 ü kovulmuş. tarık her ne kadar türk olsa da, şerefsiz almanya'da doğduğu için alman gibi. uyuz oluyorum türk olmayanlara. elbette ki evladımız sabri'yi tercih ediyorum ben de bir türksever olarak.sağ bekte bir ekmek var, o ekmeği de kendi evladımız dururken, yabancıya kaptıracak değilim. dünkü maçı sıfır olumlu hareketle tamamlamayı başarabilen, ama 3 lüyü güzel çektiren sabri bizim kırmızı çizgimizdir o oynayacak. maçı 0-2 den 2-2 ye nasıl getirdim. bir kaza golü yeseydik de yenilsemiydik? son saniyede kazanılan kornerde neden topun başında sabri varmış? ne anlarsınız? selçuk'a attırsaydım da kontra yeseydik, o riski alırmıyım? şimdi arena'ya gelecek taraftar düşünsün. biz boşuna passolig'çi olmadık, küfür edenleri toplatacağız. tüm stad mı küfür edecek, eyvah yarın ola hayır ola. ustaya danışırım onu geçelim.

    burak yerine olcan'ı oynatarak, bilinen kötü, vizyonsuz hoca imajımı kafadan yıkmak istedim, galip takımı değiştirdim. ama aslında bir şey denedim. burak'a küfür edenleri cezalandırdım. yerine oynattığım olcan'ı görün de aklınız başınıza gelsin, burak'ı bırakmayın. neymiş, faul yapıyormuş, ofsayttı bilmiyormuş. nankörsünüz, morinho olsa aklına gelmez benim geldi. ilk yarıda olcan'ın attığı golün ofsayt olmadığını söylediler devrede. yardımcı hocaya da söylemişler.bize bir ofsayt borcu olduğunu hesaplayıp, burak'ı oyuna soktum. burak'ın attığı ofsayt golü vermeyerek ödeşti. ama siz, futbolu bilen taraftar, gol ofsayt diye sevinmediniz bile.

    sneijder çıkmak isteyince içimin yağları eriyor. anlatamam sneijder ile umut'u değiştirip topa tecavüz etmenin dayanılmaz zevkini. mağlup durumdayız, takım zaten klasik kötü oyunlarından birini oynuyor. sneijder'de bir delik bulamıyor. geldi kenara bacağım ağrıyor dedi. içimi tarifsiz bir sevinç kapladı.devlet bahçeli benim yerime hoca olsa bu kadar sevinmez.gavurun birini çıkarıp, türk ve müslüman alıyorsun oyuna. şuur, huzur ne ararsan var. yenilsen bile idare eder.

    bilal'i dikkatli galatasaraylılardan saklayamadık. mustafa sarp bile 2 sezon idare etti, maskesini siz düşürene kadar. it gibi koşturdum, tabelaya soktum. en çok koşanların başında daha ne istiyorsunuz. nedir bu melo sevdanız. çocuk benim gibi efendi, penaltı yaparken bile rakibi sakatlamadan yaptı. melo gibi çift mi daldı? sarı kart almaz, sinirlenmez, sinirlendirmez, hakemle dalaşmaz, neymiş, küçük takım futbolcusuymuş. dert ettiğiniz şeye bak, madem ki biz küçük takım değiliz, o zaman dengeyi sağlamak da bizim işimiz, küçük futbol oynatırız geçer gider, elimize mi yapışacak?.

    geçen sezon muslera yılın futbolcusu seçilerek bizi gururlandırdı. bu sezonda kendisinden yılın futbolcusu seçilmesini rica ettim. o olmazsa shedju olur gibime geliyor. benim gözümden kaçtı ama siz onu muhtemelen çok beğendiniz. takımın en iyi oyuncusuydu. burak olacak değil ya en iyi futbolcumuz. siz de çok şey istiyorsunuz benden. takım iyi futbol oynayarak şampiyon olursa en iyi futbolu burak oynamış, sneijder oynamış demektir.gelenek bozulmaz, biz statükocuyuz, bu sene de yılın en iyi futbolcusu savunmamızdan çıkacak bizi tekrar onurlandıracak.

    beni bağlamıyor, ben küçük beyinli hocayım.her ne kadar en büyük takımın başındaysam da bu konjonktüreldir. deseleksiyondur, yaptığımız iş futbol ise de futbolla açıklanamaz bir negatif bilimdir. galatasaray bir takımı yenmiş, kupa kazanmış, şampiyon olmuşsa hocanın başarısı yoktur. hoca işini yapmıştır., eğer yenememiş, kupa kazanamamış, şampiyon olamamışsa da hoca'nın hatasıdır diyerek, ucuz delikanlılık yapacak değilim. ben yaptım, ben yendim, ben kazandım.

    traşı bırak da maç kaç kaç bitti? diye mi sordunuz.

    2-2

    5. yıldızın kutlu yoluna kızılırmak boylarından start verdik.adımız galatasaray, soyadımız aslan. bizim sizin gibi taraftarımız olduğu sürece, sizi bu büyük yoldan benim gibi niceleri döndürememiş, ben mi döndüreceğim. bizimkisi, zamanında bulaştığımız bir pislik, bir tercih. istesek de sürüden ayrılamayız. türk futbol lağımının sebebi, pislik taşıyıcısıyız. bereket rögar çok kuvvetli, seçilmiş de her ne kadar kokuya bir şey yapamasa da pisliğin görünmesini şimdilik engelliyor.

    2 puan kaybettiniz, üzüldünüz, ne var ki 3. golü atsak bile aynı şeyleri hissedecektiniz, bari hayra yorun en azından ramiz köfte'yle dertleştiniz
  • 171
    maçtan önce sivas'ın defansının ve orta sahasının çok zayıf olduğunu yazmıştım. sergen orta sahada yiğit yerine hakan özmert'i tercih etti. fazla bir şeyi değiştirmedi açıkçası, kalite olarak çok farklı oyuncular değiller. melo'nun yokluğunda orta sahadaki zaafiyetimizden inter ve ya bursa gibi çok yararlanamayacaklarını düşünmüştüm ama feci şekilde yanılmışım. eğer melo gitseydi ve yerine adam almasaydık, sivas'ın bile bu kadar kolay geçtiği orta sahamızla tüm sezonu geçirmek düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye yetti.

    maça geride güzel pas yaparak başladık. iki yetenekli pas istasyonumuz selçuk ve bilal sayesinde topa hakim olmakta normalde sıkıntı çekmememiz lazım. hocanın ileride podolski, kanatlarda yasin ve olcan tercihi belki burak'ın biraz olsun kendisine çekidüzen vermesi için güzel bir düşünceydi. ancak yasin ve olcan felaket bir oyun ortaya koyunca takım geride yaptığı pasları ön tarafa taşıyamadı. sneijder'in de kötü oyunu buna etken tabi ama sneijder iyi olsaydı bile iki kanat çalışmayınca yine topu ileri taşıyamayacaktık. olcan konusunda hiçbir şey demiyorum artık. tek bir olumlu hareketi olmayan oyuncuyu değiştirmek için 75 dakika beklemesek belki maçı çevirecektik.

    yasin'in sorunu formsuz olması ama temele indiğimizde sağ tarafta oynamaktan hoşlanmaması bu performansına çok etki ediyor. hocanın maç öncesi burak'ı takım savunmasının zayıflaması nedeniyle oynatmadık açıklamasının ucu dolaylı olarak yasin'e dokunuyor. sol tarafta oynarken zaten savunmaya çok katkı veren bir oyuncu değildi, sağ kanattaki huzursuzluğu bu katkıyı daha da azalttı. sağ bek de oynayan ismi lazım değili düşündüğümüzde de bu ciddi sorun teşkil ediyor. ha burak'ı takım savunması için yedeğe çekip olcan'ı oynatmak bu soruna ne derece çare olur, hatta etki eder mi o da tartışılır. hocanın bu diziliş problemine acil çare bulması lazım. podolski-burak-yasin-sneijder dörtlüsüyle ben işin içinden çıkamıyorum.

    hocanın ikinci yarının başında burak'ı hemen oyuna alması iyi bir gelişme ama sneijder sakatlanmasa bu müdahaleyi yapacak mıydı açıkçası şüphelerim var. nitekim carole'ü oyuna almakta çok gecikti. kanat etkinliği sıfır olan bir takıma müdahale için 75. dakikayı beklemek büyük hata. carole ve rodriguez arasında 10 dakika boyunca seçim yapamaması pahalıya mal oldu. 60'da ikisinden birini oyuna alsa yine kimse bir şey demeyecek. hoş bana göre ikisini de alması gerekiyordu ama umut illa oyuna girecek ya ona değişiklik hakkı kalmıyor bu sefer. umut girmezse olmaz. olmaz yani bu böyle.

    melo oynamaya başlayınca orta sahadaki problemimiz büyük ölçüde çözülecek. yine de geçen seneden devam eden herkesin bahsettiği hantallık problemini bu sene de geçiştirdik. şampiyonlar liginde çok sıkıntı çekicez. ama ondan daha acil konu sağ bek. hoca inat etme, kendini yakacaksın artık umrumda değil de bu sezon için takımı da yakmış olacaksın. bu inadından vazgeçmezsen kimse seni güzel anılarla hatırlamayacak.

    kendisini eleştirenlerden birisi olarak chedjou çok iyi oynadı. benim adıma maçın yıldızıdır. tek bir hatası vardı, az daha batuhan'a asist yazılacaktı. burak da fena değildi ama böyle katkı vermesi için illa yedeğe mi çekilmesi lazım? klasik türk oyuncu mantalitesi işte. genel kanının aksine selçuk'u da beğendim. son olarak nando senin canın sağolsun diyorum.
  • 174
    bazı özel sebepler ve ibne tesadüflerin de yardımıyla, meşhur hamburg maçından bu yana yaşadığım en kötü galatasaray maçı olarak kişisel tarihimde yer alan doksan dakika. 2010-2011 sezonunda bile mutlu olabilecek birşeyler vardı maçı izlerken ama dün akşam herşeyin en dibindeydim resmen. iyi kötü 15 senelik taraftar ömrümde aynı hissiyatla izlediğim bir de 11 mayıs 2005 galatasaray fenerbahçe maçı vardı; kral dördüncü golü atana kadar ne izlediğimi anlamamış, maç nasılsa gider düşüncesini atamamıştım. beşinci golün ardından pes etmiş, içime içime gözyaşı dökmeye başlamıştım. bu arada bilenler bilir, bilmeyenler de ne öğrensin ne de tecrübe etsin, ne zor birşeydir içine içine ağlamak. titreye titreye, göğsün sıkışa sıkışa, canın yana yana... maçın ertesi günü okul komple sarı ve komple kırmızı renklerden ibaretti. en aklı başında, en serinkanlı hatta en konuyla alakasız galatasaraylılar bile çocuklar gibi şendi o gün; benden başka. ne coşacak halim vardı, ne makara yapacak....

    dün akşam 10 sene sonra benzer duygularla geçti doksan dakika. 10 sene önce o gün neden sevinmediğimi çözmeye çalışan, her arkamı döndüğümde "neyi var acaba" diye fısıldayan adamların hepsi maç izlediğim evin dibindeki hoteldeydi. daha da mühim olanı, 10 sene önce o sarıya ve kırmızıya boyanan okul da aynı mahalledeydi. üstelik bir fark vardı, birileri daha vardı orda. ibne tesadüfler sonucu orada olan, olduğunu maçın ortalarında gelen fotoğraf paylaşımıyla öğrendiğim...

    aradan 10 sene geçmiş be galatasaray. o çocukluktan gençliğe geçtiğimiz okul kendini bina olarak üçe katlamış, öğle aralarında volta attığımız sahil kenarı komple yenilenmiş, bahsi geçen hotel kapanıp yenilenip tekrar açılmış, biz yavaş yavaş orta yaşlara dayanmışız. yüreğimiz gelenlerin, gidenlerin hesabını açamayacak kadar yorulmuş. bazı şeylerse hiç değişmemiş. yalnızlığımız mesela, herkes gitse bile yanıbaşımızda kalmaya devam etmiş. sanki bir görevmiş gibi her maç saatinde bir şekilde bir televizyon önünde toplanmalarımız, kadro mühendisliğimiz, olayı çoğu futbolcudan daha fazla ciddiye alma ritüelimiz falan...

    herkes maç izlerken mutlu olduğumuzu sanıyordu. oysa içimiz çoğu geceler kan ağlıyordu be galatasaray, kimsenin haberi yoktu ki...
    zaten oldum olası mutlu olamadım, beceremedim, hüzünleri çok bir sever oldum. mutluluğu değil huzuru sevdim...

    o hikayede bahsi geçen adamların ve kadınların hepsi birkaç yüz metrede oyun havaları eşliğinde coşup eğlenirken biz hala boş ama dolu gözlerle ekrana bakıyorduk be galatasaray. kronometre 90:00 ı gösterirken bir buçuk saatten çok daha fazla yaşlanıyorduk; her bayık maç akşamı olduğu gibi...
    artı bilmemkaçıncı dakikada doldur boşalt bile yapamayan takıma bakarken aklıma o adamlar geldi yine. derbiden derbiye, avrupa maçından avrupa maçına olaya dahil olan; olayın piyasasını da, eğlencesini de tek başına sırtlanan o adamlar. kim bilir ne yapıyorlardı acaba o dakikalarda?
    biz yine boş gözlerle yeşil ağırlıklı bir ekrana bakıyor, asidik mayalı içeceği kafaya dikip yalandan da olsa sakinleşmeye çalışıyorduk...

    herkes inadına gidiyordu, ve biz inadına ekran başında/tellerin ardında * kalmaya devam ediyorduk.
    ve sen bizim gibi sıçıp batırdıkça, herkesten ve herşeyden çok inanıp bağlanıyoruz...

    bir tek seni sevdik, gerisi harbiden yalan be galatasaray...
App Store'dan indirin Google Play'den alın