• 174
    bazı özel sebepler ve ibne tesadüflerin de yardımıyla, meşhur hamburg maçından bu yana yaşadığım en kötü galatasaray maçı olarak kişisel tarihimde yer alan doksan dakika. 2010-2011 sezonunda bile mutlu olabilecek birşeyler vardı maçı izlerken ama dün akşam herşeyin en dibindeydim resmen. iyi kötü 15 senelik taraftar ömrümde aynı hissiyatla izlediğim bir de 11 mayıs 2005 galatasaray fenerbahçe maçı vardı; kral dördüncü golü atana kadar ne izlediğimi anlamamış, maç nasılsa gider düşüncesini atamamıştım. beşinci golün ardından pes etmiş, içime içime gözyaşı dökmeye başlamıştım. bu arada bilenler bilir, bilmeyenler de ne öğrensin ne de tecrübe etsin, ne zor birşeydir içine içine ağlamak. titreye titreye, göğsün sıkışa sıkışa, canın yana yana... maçın ertesi günü okul komple sarı ve komple kırmızı renklerden ibaretti. en aklı başında, en serinkanlı hatta en konuyla alakasız galatasaraylılar bile çocuklar gibi şendi o gün; benden başka. ne coşacak halim vardı, ne makara yapacak....

    dün akşam 10 sene sonra benzer duygularla geçti doksan dakika. 10 sene önce o gün neden sevinmediğimi çözmeye çalışan, her arkamı döndüğümde "neyi var acaba" diye fısıldayan adamların hepsi maç izlediğim evin dibindeki hoteldeydi. daha da mühim olanı, 10 sene önce o sarıya ve kırmızıya boyanan okul da aynı mahalledeydi. üstelik bir fark vardı, birileri daha vardı orda. ibne tesadüfler sonucu orada olan, olduğunu maçın ortalarında gelen fotoğraf paylaşımıyla öğrendiğim...

    aradan 10 sene geçmiş be galatasaray. o çocukluktan gençliğe geçtiğimiz okul kendini bina olarak üçe katlamış, öğle aralarında volta attığımız sahil kenarı komple yenilenmiş, bahsi geçen hotel kapanıp yenilenip tekrar açılmış, biz yavaş yavaş orta yaşlara dayanmışız. yüreğimiz gelenlerin, gidenlerin hesabını açamayacak kadar yorulmuş. bazı şeylerse hiç değişmemiş. yalnızlığımız mesela, herkes gitse bile yanıbaşımızda kalmaya devam etmiş. sanki bir görevmiş gibi her maç saatinde bir şekilde bir televizyon önünde toplanmalarımız, kadro mühendisliğimiz, olayı çoğu futbolcudan daha fazla ciddiye alma ritüelimiz falan...

    herkes maç izlerken mutlu olduğumuzu sanıyordu. oysa içimiz çoğu geceler kan ağlıyordu be galatasaray, kimsenin haberi yoktu ki...
    zaten oldum olası mutlu olamadım, beceremedim, hüzünleri çok bir sever oldum. mutluluğu değil huzuru sevdim...

    o hikayede bahsi geçen adamların ve kadınların hepsi birkaç yüz metrede oyun havaları eşliğinde coşup eğlenirken biz hala boş ama dolu gözlerle ekrana bakıyorduk be galatasaray. kronometre 90:00 ı gösterirken bir buçuk saatten çok daha fazla yaşlanıyorduk; her bayık maç akşamı olduğu gibi...
    artı bilmemkaçıncı dakikada doldur boşalt bile yapamayan takıma bakarken aklıma o adamlar geldi yine. derbiden derbiye, avrupa maçından avrupa maçına olaya dahil olan; olayın piyasasını da, eğlencesini de tek başına sırtlanan o adamlar. kim bilir ne yapıyorlardı acaba o dakikalarda?
    biz yine boş gözlerle yeşil ağırlıklı bir ekrana bakıyor, asidik mayalı içeceği kafaya dikip yalandan da olsa sakinleşmeye çalışıyorduk...

    herkes inadına gidiyordu, ve biz inadına ekran başında/tellerin ardında * kalmaya devam ediyorduk.
    ve sen bizim gibi sıçıp batırdıkça, herkesten ve herşeyden çok inanıp bağlanıyoruz...

    bir tek seni sevdik, gerisi harbiden yalan be galatasaray...
App Store'dan indirin Google Play'den alın