• 26
    bu konuyla ilgili o kadar çok yazdım ki, bu başlık da beni tahrik ediyor açıkçası. benim lan o. mahalle takımı gibi zizonkovac gibi 1973'den önce şampiyonlukları yaşamadığım için bu tanıma uyuyorum. hani aklımin yettiği zamandan itibaren diye bir giriş yaparsam, evet 14 sene şampiyonluk görmedim.

    berbat zamanlardı yahu. etrafımdaki herkes şampiyonluk görüyordu, beşiktaşlılar, fenerliler hatta trabzonsporlular bile. koca bir ilkokul, ortaokul, lise hayatı boyunca şampiyonluk göremedim yahu. sözlükte halen lisede olanlar var biliyorum, ne kadar kötü bir şey olduğunu en iyi onlar anlar.

    1987'de 20 yaşındaydım şampiyon olduğumuzda. eskişehir maçının bitiminde herkes taksime yürürken otobüse binip semte dönmüştüm. mahalle bakkalının mermer taşına oturmuş kolamı içmiştim sakince.

    çok önemli bir görevi yerine getirmiş gibi. frikikten golü prekazi değil de ben atmışım gibi, topukla golü atan muhammed değil de ben mişim gibi.

    o günleri yaşamamışlar için bir şey söyleyeyim. bunda büyütülecek bir şey yok. tamamen o gün orada olmakla ilgili. 14 yıl şampiyonluk görememiş taraftarın sizden bir farkı yok. biriktirilecek acılarla veya keyiflerle ilgisi var.
    ne 14 sene beklemek benim suçumdu ne de sonrasında yaşanan keyifler benim sayemde. aksini söyleyenlere kulaklarınızı tıkayın. galatasaray'ı yalnız bırakmayın, galatasaray'ın bundan haberi olmasa bile.
  • 29
    babam 1964 doğumlu bizzat bu dönemi yaşamış bir insan. hayatının en güzel çağında da şampiyonluğu tatmış. şampiyonluktan 1 ay öncede ben doğmuşum. anlatır bana hep maçlara bir kaç gece önceden gidiğ kuyrukta sabahladığı zamanları. biz şimdi internetin başında biletix 10 dakika kitlenince krize giriyoruz. hoş bende arada bilet kuyruğunda sabahladım aslında gayet eğlenceli güzel arkadaşlıkların kurulabildiği bir zaman dilimi.
  • 32
    öykünülmemesi gerekir.
    bizim sınıfta ilkokulda galatasaray taraftarı çok azdı onu hatırlıyorum.
    derwall'e küfürler edildiğini hatırlıyorum, cüneyt'e ve erhan'a.
    tabi en çok hatırladığım şeyler şunlar;
    a. inönü'de averajla 2. olduğumuzda saatlerce ağladığımı, beşiktaş'a yürürken apaçilerin saldırmasını, şapkamı kaptırmamam, beşiktaş'lı bir iki abinin beni kurtarmasını,
    b. şampiyonluk maçına sabah 08.00'de gittiğimi, saatlerce tek ayak üstünde beklediğimi,
    c. goller sonrası sevinçten ağladığımızı,
    d. en çok hatırladığım şey ise o gece istanbul'un haliydi. uefa kupası gecesi var ya hani solda sıfır kalır. istanbul istanbul olalı o geceki kadar mutlu olmamıştır. rumeli hisarı'na takım otobüsünün gelmesi muhammed'e sarılmam ve ağlamam. hepsinden allah razı olsun.
  • 35
    1969 doğumlu biri olarak bendeniz de bu taraftar grubuna dahilim. babadan galatasaraylı olmamdan dolayı arada galatasaray'ın şampiyonluk hasreti konu olduğunda babam hiç oralı olmaz "bu günler geçecek, galatasaray büyük kulüptür" derdi. çocukluğumdan itibaren yıllar yılları kovaladı, yaşımın 18 olduğu 1986-1987 sezonu sadece büyüklerimden dinlediğim şampiyonluğu büyük bir gururla ve mutlulukla yaşadım. ne yazık ki beni galatasaraylı yapan babam 1985 yılında 40 yaşında çok erken yaşta vefat ettiğinden o şampiyonluğu göremedi.

    14 yıl sonra gelen şampiyonluktan bir önceki sezon, namağlup olarak averajla ligi ikinci bitirmek hiç şampiyonluk görmemiş fanatik bir galatasaraylı olarak beni çok üzmüştü. öyle ki, şampiyon olduğumuz sezon hem üniversiteye hazırlanıyordum hem de maçları takip ediyordum. görmediğim şampiyonluğun hasretiyle o kadar yanıyordum ki heyecandan ve çok istemekten dolayı çocukça totemler bile yaptım. kendi kendime "üniversiteyi o yıl kazanmayayım yeter ki galatasaray şampiyon olsun" diye totem yapar olmuştum. o yıl benim için çok kutlu bir yıl oldu çünkü hem üniveriseteyi kazanmıştım hem de tatlı bir hayal olan şampiyonluğumuzu görmüştüm.

    henüz şampiyonluk göremediğim 15-16 yaşlarında bile lisedeyken sağlam bir cimbomlu arkadaş grubumuz vardı. her zaman olduğu gibi şımarık olan fenerlilerle iyi mücadele etmekle kalmayıp gerek aramızda yaptığımız maçlarda gerekse sınıftaki tartışmalarda her zaman üstün gelirdik. işin komik yanı lise andacında benimle ilgili betimleme yapılırken şunun yazılmış olması beni hala hem gururlandırır hem güldürür: "azılı ve fanatik bir cimbomludur, ders aralarında çıkan maç kavgalarında galatasasaylıların elebaşlığını yapar". tabii ki burada kavgadan kasıt şakayla karışık güreşmek, fenerlileri okul içinde kovalamak falan:)

    hiç şampiyonluk görmemişken bile bizimle dalga geçen fenerlilerle her türlü başa çıkarken şampiyonluktan sonra tam taarzuza geçmekte de elbet gecikmedim. üniversiteli olduğumda da okul kantinine girdiğimde fenerliler "aha cimbomlu bu masamıza oturmasın" diye takılırlardı.

    14 yıl sonra gelen o kutlu şampiyonluğa doğru giderken stres ve heyecan dolu geçen sezonunun sonuna doğru yaklaşırken bir ara herkes şampiyonluktan yine ümidini kesmişti. her ne hikmetse ben sanki devamlı şampiyon oluyormuşusuz gibi herkese kesin şampiyonuz diyordum. umutsuz olan arkadaşlar da inşallah deyip geçiyorlardı.

    38 hafta süren o sezon son 4 haftaya girdiğimizde beşiktaş'ın ardında averajla ikinciydik. zaten bir önceki sezonu averajla ikinci olarak tamamlamışız, bunun olumsuz düşüncesi kafalarda dolaşırken 35. hafta deplasmanda rizespor'a 2-0 yenilince camia moralman resmen çökmüştü. hatta galatasaray'da devrim yapan büyük derwall florya'da protesto edilmişti. çoğu taraftar için umutlar neredeyse başka sezonlara kalmıştı. derken 36. haftada beşiktaş malatyaspor deplasmanında o zamanlar malatyaspor'un meşhur golcüsü oktay'ın attığı golle 1-0 yenilince tüm camia tekrar umutlanmıştı ama ligin bitimine sadece 2 hafta kalmıştı ve beşiktaş o sezon çok zor puan kaybediyordu. tüm galatasaraylıların kafasında umutlar, istekler ve dilekler; umutsuzlukla, şanssız olduğumuz düşüncesiyle ve karamsarlıkla savaşıyordu. son iki haftaya işte böyle karmaşık ruh haliyle girdik. dün gibi hatırlıyorum. tek kanallı tv döneminde trt her iki takımın maçını on'ar dakikalık periyotlarla dönüşümlü olarak ekranlara getiriyordu.

    37. hafta yani sondan bir önceki hafta maçlar beşiktaş-denizlispor ve antalyaspor-galatasaray şeklindeydi. ben o pazar günü eve kapanmış iki maçı da takip ediyordum ama bizim yenmekten başka çaremizin olmadığını bildiğim için antalyaspor'u kesin yeneriz diye düşünüyordum ki maçın gidişatı da öyle oldu galatasaray deplasmanda 3-1 öndeydi maçın sonları yaklaşıyordu ama beşiktaş'ta son dakikalarına girilen maçta denizlispor önünde 1-0 öndeydi. umutsuzlukla zayıf bir "acaba bu sefer talih bize döner mi? düşüncesi kafamda yer değiştiriyordu. tv'de beşiktaş'ın maçı gösterilmeye başlayınca radyodan galatasaray'ın maçını dinliyordum. bu yüzden de tv'nin sesi kısıktı. dakikalar 85'i gösterirken 25-30 metre mesafeden denizlispor bir frikik kazandı. topun başına da toplara çok sert ve isabetli vurmasıyla tanınan küçük erol geçmişti.
    tv'nin sesi kapalıyken sadece görüntüyü takip ediyordum içimden "hadi be çak oğlum" ile "bizde nerede o şans vuracak da gol olacak" diye çelişkili düşünceler beynimde dolaşırken küçük erol bir füze çıkardı ve top iyi bir kaleci olan beşiktaşlı jurkoviç'in bakışları arasında doksana takıldı. tabii ben afallamıştım gözlerim doğru mu görüyor yoksa içimdeki istek bana bir sanrı mı gördürüyor diye anlık bir şaşkınlık içindeyken gerçeğin istediğim gibi olduğunu anlamamla evin içinde tepinip ses tellerim yıpranıncaya kadar goool diye bağırıp apartmanı ayağa kaldırdım. o hafta öyle güzel bitmişti. derken son hafta bir türlü gelmek bilmedi stres tüm cimbomlularda hat safhadaydı ama hiç bir cimbomlu son haftada şampiyonluğu vereceğimizi düşünmüyordu.

    derken son hafta geldi çattı. ali samiyenimiz sarı kırmızı bir gelin gibi süslenmişti. şampiyonluk maçı başladı; tabii benim kalbim yerinden çıkacak gibi güm güm atıyordu. ilk yarının ortalarında aslanım prekazi frikikten topu doksana takınca ve orta sahanın dinamosu olan ve kırk yılda bir gol atan aslan muhammet ikinci yarı topukla gol atınca ben tabii sevinçten kendimi kaybettim, ses falan kalmadı. ilerleyen dakikalarda eskişehir bir gol atınca benim kalp yine yerinden çıkacak gibi oldu. eskişehir golü attıktan sonra hayvanlar gibi saldırmaya başladı. ben tabii küfürleri yağdırıyordum sanki amaçları bunca yıl şampiyon olamayan galatasaray'ı tekrar şampiyonluktan etmekti. eskişehirspor'a bu yüzden o zaman bu zaman çok gıcığımdır.

    sonunda maç bitti ve hayal olan şampiyonluk sonunda gerçek oldu. tüm cimbomlular çok mutluydu ve gururluydu. o yıl sezon boyunca tribünler:

    14 senelik bu çile
    bitsin artık bu sene
    sen şampiyon olacaksın
    seni sevmeyen ölsün

    diye şarkılar söylerken o gün şampiyon olduktan sonra bu şarkının sözü hemen değişti ve:

    14 senelik bu çile
    bitti artık bu sene
    sen şampiyon oldun işte
    seni sevmeyen ölsün

    diye söylenmeye başladı.

    bu kutlu şampiyonluktan sonraki sezon da şampiyon olunca zaten galatasaray artık iyice avrupa'yı hedef olarak seçti ve 90'lı yıllarla birlikte taraftarın cimbomu, türkiye'nin gururu oldu.
  • 39
    biri de babam. can sıkan bir sürü maçı beraber izledik. hiçbir zaman maç sırasında sinirlendiğini görmedim. (en azından bizim takıma) ben maç sırasında çok konuşurum. arada bizim takıma da kızarım. hiç laf ettirmez. formayı taşıyan adam, ihanet etmediği sürece saygıyı hak eder der.

    mahalledeki sayılı galatasaraylı'dan biriymiş zamanında. etrafımdaki on kişiden hiç olmazsa üçü galatasaraylı çıkıyor şimdi. iyi günde kötü günde destek olmak lazım. dile kolay, on dört sene; fenerlisinin, tinercisinin, trabzonsporlusunun çenesini çek. evliya sabrı varmış gerçekten. ben dayanabilir miydim bilmem ama son ana kadar desteğe devam.
  • 41
    bir bakımdan çok güzel günlerdi.

    zira başarı için değil, gerçekten renklere, formaya, armaya aşık olduğumuz için destekliyorduk. sonucunda da tüm avrupayı titreten bir ali sami yen cehennemi çıktı o enerji birikiminden.

    şimdiki genç arkadaşların çok bilmedikleri, alışık olmadıkları bir duygu bu. 14 sene şampiyonluk görememiş bir galatasaray taraftarı olarak özlediğim şey bu o senelere dair.
  • 42
    yaşım dolayısıyla göremedim o yılları. ama aralarında olmayı çok isterdim. hani sevdiğin kız sana yüz vermedikçe daha da aşkla dolar ya için, daha çok bağlanırsın hani, aynen öyle bir şey. seviyorsun, destekliyorsun, boğazın patlıyor ama takım şampiyon olamıyor, olamasın sorun değil, daha çok bağlanıyorsun bu sefer. keşke o yıllarda yaşayıp o dönemde desteğimi verebilseydim. hele ki o 14 senenin ardından gelen mutluluk... paha biçilemez. sarhoş eder insanı.

    başta babam olmak üzere hepsini saygıyla selamladığım taraftarlardır. 2 maç kaybedince takıma bakışı değişen bizim nesle verecekleri çok büyük öğütler var eminim.
  • 43
    babamdır, babandır, amcamızdır, dayımızdır. önemli bir maç öncesinde stada girebilmek için maçtan bir gece önce gelmiştir ali sami yen'in önüne ve beklemiştir ertesi gün maç saatine kadar. hem öyle maça doğru giderken daha belli de değildir bilet alıp maça girebileceği. olsun, alışıktır bünyesi beklemeye, tüp ve ekmek kuyruklarından talimlidir. çok cefa çekmiştir çok. ama tuttuğu kulüp öylesine büyük, öylesine şanlıdır ki, sonrasında unutturmuştur çektiği tüm cefaları. sevince çevirmiştir tüm acıları.

    hepsinden allah razı olsun, paha biçilemez mirasları için.
  • 47
    babamdır. hatırladığı ilk şampiyonluğunu 8 yaşında görmüş sonra bir dahakini 22 yaşında askere giderken. şimdi düşününce ben 8 ve 22 yaşım arasında 5 şampiyonluk gördüm, buna rağmen o dönemi nispeten başarasızdık gibi hatırlıyorum. bir dönemden sonra bizim başarı eşiğimiz çok yükseldi. 96-2000 sonrası oldu bu sanırım. bugün ortalama bir fenerbahçeli için, bir beşiktaşlı için 3-4 yılda bir şampiyonluk almak başarı sayılırken bizim 5 senenin 3'ünü kazanmamız gerekiyor tatmin olmamız için. en azından bende öyle. ha, bi 14 yıl daha şampiyon olamasak galatasaraylılığımdan bir şey eksilir mi? hayır, aksine daha da bağlanırım.
  • 48
    futbola merak sardigim yillarda trabzonsporun sampiyonluk furyasi almis basini gidiyordu.tum ulkede surekli haber oluyorlardi ki tabi 70 lerin sonu ve 80 lerin ilk yarisi bunlar ancak aksam haberlerinde 1-2 saat sabahta gazetelerin spor sayfalari ile sinirliydi. cocuk olmanin verdigi populer olani sevmek gucluden saf tutma egilimiyle “”ben trabzonsporluyum” demem cok kisa surdu zira ali samiyenin acilisinda izdihamdan kurtulmus, o donem deplasmanlara bile giden dayim bunu ogrenmesiyle birlikte cikagelmis ve hala o devirde nerden buldugunu bilmedigim parcali bir formayi bana apartmanin onunde giydirip kollarimdan tutup beni sarsarak “ bundan boyle ben galatasarayliyim” diyeceksin demesiyle ciktigim bu yolculukta bir 7 sene de oyle bekleyip 1987 de 14 yasimda yani dogdugum yil brian brich efsanesinden tam 14 sene sonra 7 haziranda eskisehir macinin son duduguyle icime dolan o muthis sevinci hala hatirlarim.
  • 50
    o seneleri bugün yaşayan genç neslin, hele 2000 yılı sonrası taraftar ekolünün, hayal edebilmesi bile mümkün olmayan döneminin içinde olduğum taraftar gurubu. oturduğumuz kiralık ev likör fabrikasının hemen arkasındaydı ve ben yataktan kalkar kalkmaz hemen önümüzdeki sokağın (ali sami yen sokak) bitimindeki giriş kapısından kapalı tribüne girmek üzere kuyruğa girdim. o saatte bile herhalde önümde en az 100-150 kişi vardı. girişler başladığında oğlumda (her iki dedesi sonra onu fenerbahçeli yaptılar sağlık olsun) evden yanıma geldi ve birlikte kapalı tribüne girdik. güneş alnımızın şakına vuruyordu, göstermemeye çalışmakla birlikte öylesine gergindim ki bedenimin her bir tarafı ağrıyordu. kocaman bayrak tepeden aşağı "14 senelik bu çile..." eşliğinde başımızın üstünden aşağıya doğru döküldü. sonrasında, sadece maç 2-1 olduğu zaman yaşadığım şoku hatırlıyorum. duyguların tavan yaptığı anlardı, tüm aile murat 124 arabamızla bütün gece bayraklarla istanbul turu atmıştık. özetle, o kadar ara vermek iyi olmuyor ama dünyanın sonu da olmuyor. sevgi, saygı ve inanmakla ve sportmenlik kurallarına sonuna kadar uyarak zorlukları aşıyorsun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın