35
1969 doğumlu biri olarak bendeniz de bu taraftar grubuna dahilim. babadan galatasaraylı olmamdan dolayı arada galatasaray'ın şampiyonluk hasreti konu olduğunda babam hiç oralı olmaz "bu günler geçecek, galatasaray büyük kulüptür" derdi. çocukluğumdan itibaren yıllar yılları kovaladı, yaşımın 18 olduğu 1986-1987 sezonu sadece büyüklerimden dinlediğim şampiyonluğu büyük bir gururla ve mutlulukla yaşadım. ne yazık ki beni galatasaraylı yapan babam 1985 yılında 40 yaşında çok erken yaşta vefat ettiğinden o şampiyonluğu göremedi.
14 yıl sonra gelen şampiyonluktan bir önceki sezon, namağlup olarak averajla ligi ikinci bitirmek hiç şampiyonluk görmemiş fanatik bir galatasaraylı olarak beni çok üzmüştü. öyle ki, şampiyon olduğumuz sezon hem üniversiteye hazırlanıyordum hem de maçları takip ediyordum. görmediğim şampiyonluğun hasretiyle o kadar yanıyordum ki heyecandan ve çok istemekten dolayı çocukça totemler bile yaptım. kendi kendime "üniversiteyi o yıl kazanmayayım yeter ki galatasaray şampiyon olsun" diye totem yapar olmuştum. o yıl benim için çok kutlu bir yıl oldu çünkü hem üniveriseteyi kazanmıştım hem de tatlı bir hayal olan şampiyonluğumuzu görmüştüm.
henüz şampiyonluk göremediğim 15-16 yaşlarında bile lisedeyken sağlam bir cimbomlu arkadaş grubumuz vardı. her zaman olduğu gibi şımarık olan fenerlilerle iyi mücadele etmekle kalmayıp gerek aramızda yaptığımız maçlarda gerekse sınıftaki tartışmalarda her zaman üstün gelirdik. işin komik yanı lise andacında benimle ilgili betimleme yapılırken şunun yazılmış olması beni hala hem gururlandırır hem güldürür: "azılı ve fanatik bir cimbomludur, ders aralarında çıkan maç kavgalarında galatasasaylıların elebaşlığını yapar". tabii ki burada kavgadan kasıt şakayla karışık güreşmek, fenerlileri okul içinde kovalamak falan:)
hiç şampiyonluk görmemişken bile bizimle dalga geçen fenerlilerle her türlü başa çıkarken şampiyonluktan sonra tam taarzuza geçmekte de elbet gecikmedim. üniversiteli olduğumda da okul kantinine girdiğimde fenerliler "aha cimbomlu bu masamıza oturmasın" diye takılırlardı.
14 yıl sonra gelen o kutlu şampiyonluğa doğru giderken stres ve heyecan dolu geçen sezonunun sonuna doğru yaklaşırken bir ara herkes şampiyonluktan yine ümidini kesmişti. her ne hikmetse ben sanki devamlı şampiyon oluyormuşusuz gibi herkese kesin şampiyonuz diyordum. umutsuz olan arkadaşlar da inşallah deyip geçiyorlardı.
38 hafta süren o sezon son 4 haftaya girdiğimizde beşiktaş'ın ardında averajla ikinciydik. zaten bir önceki sezonu averajla ikinci olarak tamamlamışız, bunun olumsuz düşüncesi kafalarda dolaşırken 35. hafta deplasmanda rizespor'a 2-0 yenilince camia moralman resmen çökmüştü. hatta galatasaray'da devrim yapan büyük derwall florya'da protesto edilmişti. çoğu taraftar için umutlar neredeyse başka sezonlara kalmıştı. derken 36. haftada beşiktaş malatyaspor deplasmanında o zamanlar malatyaspor'un meşhur golcüsü oktay'ın attığı golle 1-0 yenilince tüm camia tekrar umutlanmıştı ama ligin bitimine sadece 2 hafta kalmıştı ve beşiktaş o sezon çok zor puan kaybediyordu. tüm galatasaraylıların kafasında umutlar, istekler ve dilekler; umutsuzlukla, şanssız olduğumuz düşüncesiyle ve karamsarlıkla savaşıyordu. son iki haftaya işte böyle karmaşık ruh haliyle girdik. dün gibi hatırlıyorum. tek kanallı tv döneminde trt her iki takımın maçını on'ar dakikalık periyotlarla dönüşümlü olarak ekranlara getiriyordu.
37. hafta yani sondan bir önceki hafta maçlar beşiktaş-denizlispor ve antalyaspor-galatasaray şeklindeydi. ben o pazar günü eve kapanmış iki maçı da takip ediyordum ama bizim yenmekten başka çaremizin olmadığını bildiğim için antalyaspor'u kesin yeneriz diye düşünüyordum ki maçın gidişatı da öyle oldu galatasaray deplasmanda 3-1 öndeydi maçın sonları yaklaşıyordu ama beşiktaş'ta son dakikalarına girilen maçta denizlispor önünde 1-0 öndeydi. umutsuzlukla zayıf bir "acaba bu sefer talih bize döner mi? düşüncesi kafamda yer değiştiriyordu. tv'de beşiktaş'ın maçı gösterilmeye başlayınca radyodan galatasaray'ın maçını dinliyordum. bu yüzden de tv'nin sesi kısıktı. dakikalar 85'i gösterirken 25-30 metre mesafeden denizlispor bir frikik kazandı. topun başına da toplara çok sert ve isabetli vurmasıyla tanınan küçük erol geçmişti.
tv'nin sesi kapalıyken sadece görüntüyü takip ediyordum içimden "hadi be çak oğlum" ile "bizde nerede o şans vuracak da gol olacak" diye çelişkili düşünceler beynimde dolaşırken küçük erol bir füze çıkardı ve top iyi bir kaleci olan beşiktaşlı jurkoviç'in bakışları arasında doksana takıldı. tabii ben afallamıştım gözlerim doğru mu görüyor yoksa içimdeki istek bana bir sanrı mı gördürüyor diye anlık bir şaşkınlık içindeyken gerçeğin istediğim gibi olduğunu anlamamla evin içinde tepinip ses tellerim yıpranıncaya kadar goool diye bağırıp apartmanı ayağa kaldırdım. o hafta öyle güzel bitmişti. derken son hafta bir türlü gelmek bilmedi stres tüm cimbomlularda hat safhadaydı ama hiç bir cimbomlu son haftada şampiyonluğu vereceğimizi düşünmüyordu.
derken son hafta geldi çattı. ali samiyenimiz sarı kırmızı bir gelin gibi süslenmişti. şampiyonluk maçı başladı; tabii benim kalbim yerinden çıkacak gibi güm güm atıyordu. ilk yarının ortalarında aslanım prekazi frikikten topu doksana takınca ve orta sahanın dinamosu olan ve kırk yılda bir gol atan aslan muhammet ikinci yarı topukla gol atınca ben tabii sevinçten kendimi kaybettim, ses falan kalmadı. ilerleyen dakikalarda eskişehir bir gol atınca benim kalp yine yerinden çıkacak gibi oldu. eskişehir golü attıktan sonra hayvanlar gibi saldırmaya başladı. ben tabii küfürleri yağdırıyordum sanki amaçları bunca yıl şampiyon olamayan galatasaray'ı tekrar şampiyonluktan etmekti. eskişehirspor'a bu yüzden o zaman bu zaman çok gıcığımdır.
sonunda maç bitti ve hayal olan şampiyonluk sonunda gerçek oldu. tüm cimbomlular çok mutluydu ve gururluydu. o yıl sezon boyunca tribünler:
14 senelik bu çile
bitsin artık bu sene
sen şampiyon olacaksın
seni sevmeyen ölsün
diye şarkılar söylerken o gün şampiyon olduktan sonra bu şarkının sözü hemen değişti ve:
14 senelik bu çile
bitti artık bu sene
sen şampiyon oldun işte
seni sevmeyen ölsün
diye söylenmeye başladı.
bu kutlu şampiyonluktan sonraki sezon da şampiyon olunca zaten galatasaray artık iyice avrupa'yı hedef olarak seçti ve 90'lı yıllarla birlikte taraftarın cimbomu, türkiye'nin gururu oldu.
14 yıl sonra gelen şampiyonluktan bir önceki sezon, namağlup olarak averajla ligi ikinci bitirmek hiç şampiyonluk görmemiş fanatik bir galatasaraylı olarak beni çok üzmüştü. öyle ki, şampiyon olduğumuz sezon hem üniversiteye hazırlanıyordum hem de maçları takip ediyordum. görmediğim şampiyonluğun hasretiyle o kadar yanıyordum ki heyecandan ve çok istemekten dolayı çocukça totemler bile yaptım. kendi kendime "üniversiteyi o yıl kazanmayayım yeter ki galatasaray şampiyon olsun" diye totem yapar olmuştum. o yıl benim için çok kutlu bir yıl oldu çünkü hem üniveriseteyi kazanmıştım hem de tatlı bir hayal olan şampiyonluğumuzu görmüştüm.
henüz şampiyonluk göremediğim 15-16 yaşlarında bile lisedeyken sağlam bir cimbomlu arkadaş grubumuz vardı. her zaman olduğu gibi şımarık olan fenerlilerle iyi mücadele etmekle kalmayıp gerek aramızda yaptığımız maçlarda gerekse sınıftaki tartışmalarda her zaman üstün gelirdik. işin komik yanı lise andacında benimle ilgili betimleme yapılırken şunun yazılmış olması beni hala hem gururlandırır hem güldürür: "azılı ve fanatik bir cimbomludur, ders aralarında çıkan maç kavgalarında galatasasaylıların elebaşlığını yapar". tabii ki burada kavgadan kasıt şakayla karışık güreşmek, fenerlileri okul içinde kovalamak falan:)
hiç şampiyonluk görmemişken bile bizimle dalga geçen fenerlilerle her türlü başa çıkarken şampiyonluktan sonra tam taarzuza geçmekte de elbet gecikmedim. üniversiteli olduğumda da okul kantinine girdiğimde fenerliler "aha cimbomlu bu masamıza oturmasın" diye takılırlardı.
14 yıl sonra gelen o kutlu şampiyonluğa doğru giderken stres ve heyecan dolu geçen sezonunun sonuna doğru yaklaşırken bir ara herkes şampiyonluktan yine ümidini kesmişti. her ne hikmetse ben sanki devamlı şampiyon oluyormuşusuz gibi herkese kesin şampiyonuz diyordum. umutsuz olan arkadaşlar da inşallah deyip geçiyorlardı.
38 hafta süren o sezon son 4 haftaya girdiğimizde beşiktaş'ın ardında averajla ikinciydik. zaten bir önceki sezonu averajla ikinci olarak tamamlamışız, bunun olumsuz düşüncesi kafalarda dolaşırken 35. hafta deplasmanda rizespor'a 2-0 yenilince camia moralman resmen çökmüştü. hatta galatasaray'da devrim yapan büyük derwall florya'da protesto edilmişti. çoğu taraftar için umutlar neredeyse başka sezonlara kalmıştı. derken 36. haftada beşiktaş malatyaspor deplasmanında o zamanlar malatyaspor'un meşhur golcüsü oktay'ın attığı golle 1-0 yenilince tüm camia tekrar umutlanmıştı ama ligin bitimine sadece 2 hafta kalmıştı ve beşiktaş o sezon çok zor puan kaybediyordu. tüm galatasaraylıların kafasında umutlar, istekler ve dilekler; umutsuzlukla, şanssız olduğumuz düşüncesiyle ve karamsarlıkla savaşıyordu. son iki haftaya işte böyle karmaşık ruh haliyle girdik. dün gibi hatırlıyorum. tek kanallı tv döneminde trt her iki takımın maçını on'ar dakikalık periyotlarla dönüşümlü olarak ekranlara getiriyordu.
37. hafta yani sondan bir önceki hafta maçlar beşiktaş-denizlispor ve antalyaspor-galatasaray şeklindeydi. ben o pazar günü eve kapanmış iki maçı da takip ediyordum ama bizim yenmekten başka çaremizin olmadığını bildiğim için antalyaspor'u kesin yeneriz diye düşünüyordum ki maçın gidişatı da öyle oldu galatasaray deplasmanda 3-1 öndeydi maçın sonları yaklaşıyordu ama beşiktaş'ta son dakikalarına girilen maçta denizlispor önünde 1-0 öndeydi. umutsuzlukla zayıf bir "acaba bu sefer talih bize döner mi? düşüncesi kafamda yer değiştiriyordu. tv'de beşiktaş'ın maçı gösterilmeye başlayınca radyodan galatasaray'ın maçını dinliyordum. bu yüzden de tv'nin sesi kısıktı. dakikalar 85'i gösterirken 25-30 metre mesafeden denizlispor bir frikik kazandı. topun başına da toplara çok sert ve isabetli vurmasıyla tanınan küçük erol geçmişti.
tv'nin sesi kapalıyken sadece görüntüyü takip ediyordum içimden "hadi be çak oğlum" ile "bizde nerede o şans vuracak da gol olacak" diye çelişkili düşünceler beynimde dolaşırken küçük erol bir füze çıkardı ve top iyi bir kaleci olan beşiktaşlı jurkoviç'in bakışları arasında doksana takıldı. tabii ben afallamıştım gözlerim doğru mu görüyor yoksa içimdeki istek bana bir sanrı mı gördürüyor diye anlık bir şaşkınlık içindeyken gerçeğin istediğim gibi olduğunu anlamamla evin içinde tepinip ses tellerim yıpranıncaya kadar goool diye bağırıp apartmanı ayağa kaldırdım. o hafta öyle güzel bitmişti. derken son hafta bir türlü gelmek bilmedi stres tüm cimbomlularda hat safhadaydı ama hiç bir cimbomlu son haftada şampiyonluğu vereceğimizi düşünmüyordu.
derken son hafta geldi çattı. ali samiyenimiz sarı kırmızı bir gelin gibi süslenmişti. şampiyonluk maçı başladı; tabii benim kalbim yerinden çıkacak gibi güm güm atıyordu. ilk yarının ortalarında aslanım prekazi frikikten topu doksana takınca ve orta sahanın dinamosu olan ve kırk yılda bir gol atan aslan muhammet ikinci yarı topukla gol atınca ben tabii sevinçten kendimi kaybettim, ses falan kalmadı. ilerleyen dakikalarda eskişehir bir gol atınca benim kalp yine yerinden çıkacak gibi oldu. eskişehir golü attıktan sonra hayvanlar gibi saldırmaya başladı. ben tabii küfürleri yağdırıyordum sanki amaçları bunca yıl şampiyon olamayan galatasaray'ı tekrar şampiyonluktan etmekti. eskişehirspor'a bu yüzden o zaman bu zaman çok gıcığımdır.
sonunda maç bitti ve hayal olan şampiyonluk sonunda gerçek oldu. tüm cimbomlular çok mutluydu ve gururluydu. o yıl sezon boyunca tribünler:
14 senelik bu çile
bitsin artık bu sene
sen şampiyon olacaksın
seni sevmeyen ölsün
diye şarkılar söylerken o gün şampiyon olduktan sonra bu şarkının sözü hemen değişti ve:
14 senelik bu çile
bitti artık bu sene
sen şampiyon oldun işte
seni sevmeyen ölsün
diye söylenmeye başladı.
bu kutlu şampiyonluktan sonraki sezon da şampiyon olunca zaten galatasaray artık iyice avrupa'yı hedef olarak seçti ve 90'lı yıllarla birlikte taraftarın cimbomu, türkiye'nin gururu oldu.