• 152
    bu maçı hala hazırlık maçı sananlar var her halde.giydikleri formanın farkında olmayanlar var.birileri onlara hangi formayı giydiklerini anlatması lazım.hayır anlatıysa anlamadıysalar, o zaman alt yapı oyuncularını çıkarsınlar lig maçlarına.en azında onlar galatasarayın büyüklüğünün farkındadır diye düşünmekteyim.1 gol atınca galip geldik,1 gol kalesinde görünce de bu maçda yenildik zihniyetiyle oynandı sivas maçı.tat tuz ve bir çok şeyin eksik olduğu maç.halı sahada bile biz duran topda daha iyi adam kesiyoruz.
  • 153
    (bkz: #458251) görünen köy kılavuz istemez.

    aykut: (**) gollerde çok fazla hatası yoktu ama hala hava toplarına müdahalesi zayıf.
    ali turan: (*) bu maçta kötü oynadı, frank onu uyarmaktan yoruldu. ilk golde hatası vardı. kademe hataları yaptı ve çok fazla top kaybı yaşadı. hücuma destek vermedi. kayserispor'da da mı böyle oynuyordu dedirtti.
    servet: (**) bildiğimiz standartta oynadı. pek topu oyuna sokmadan uzun top oynamayıp lucas ya da hakan'a vermesi olumluydu.
    lucas: (**) mücadele eden ve direnç gösteren futbolcularımızın başındaydı. topları olumlu kullanmaya çalıştı.
    hakan: (*) bu maçta kötü oynadı. ikinci golden önce topu kaptırması bize pahalıya maloldu. hucuma destek vermedi.
    lorik: (**) mücadeleci ve direnç gösteren oyununu sahaya yansıtmaya çalıştı. orta saha oyuncularımız içinde sertlik gösteren tek oyuncu.
    ayhan: (*) pasları genelllikle yana veya geriye doğru olduğundan çok fazla pas hatası yapmamaya çalıştı ama buna rağmen topu 2-3 defa taça gönderdi. 2-3 kere yere yatarak müdahalesi oldu. yenik duruma düştükten sonra takımı gerginliğe sürükledi.
    mustafa: (**) gol haricinde maçta pek yoktu. kazandığı top veya topları forvete pek aktaramadı. o da ayhan gibi fazla risk almadan oynadı. (gol attığından dolayı fazladan yıldız verdim.)
    emre:(*) orta sahada ileriye dönük oynamaya çalıştı ama top kaybı çok fazla yaşadığı için kötü bir maç oldu. orta sahada risk alıp ileriye doğru oynamaya çalışan tek futbolcuydu.
    arda: (**) goldeki asisti iyiydi. fakat oyunun bütününde yorgun göründü, çok top kaybı yaşadı ve ileriye yeteri kadar destek veremedi. bildiğimiz arda değildi o da kötü futbolcular kervanına katıldı. (asist yaptığından dolayı fazladan yıldız verdim.)
    harry: (***) ileride tek başına mücadele etti. topu alıp sürükledi ve şut attı. bu maçta görevini yapan en iyi oyuncumuzdu.
    mehmet: (*) oyuna girdiğinde güzel bir şut haricinde başka olumlu bir hareket yapamadı.
    milan: (*) oyuna geç girdiğinden olumlu bir katkısı olmadı.
    barış: (*) oyuna çok geç girdiğinden adını maç esnasında duymadım desem yeridir.
    frank: (*) bu maçta gözüme çarpan şey, ilk defa bu kadar gerginve sinirliolmasıydı. istediği oyunu sahaya yansıtamayan oyuncular, hakemlerin hatalı kararları, rakip takımın sert oyunu gibi... bunlarda sinirlenmek için yeterli sebepler sanırım. ama geçen sene bunlara benzer birçok olaylar yaşıyorduk. bu sene böyle bir başlangıç yapması bence ilginç. oyuna müdahalesi geç oldu ve bence yanlış oyuncu değişiklikleri yaptı. ali ile hakan'ı çıkarması gerekirdi. 2-6-2 gibi bir sisteme geçilerek mehmet'e doğru uzun top oynanacak ve böylece orta alanı kalabalık tutarak seken topları topluyor olacaktık. tabii ki savunmada öne çıkarak baskı kuracaktı. ama anlaşılan o ki sonuç ne olursa olsun sisteminden taviz vermeyecek. kısa paslı oyun ve 4-3-3 sistemini uygulayıncaya kadar devam edecek. bu oyuncularla bunu başarması çok zor! sabırlıklar diliyorum kendisine.
    hakem: (*) ilk yarıda, sedat'ın kewell'a yaptığı hareket sarı karttı. lucas'ın golden önceki hareketi faul değildi. emre'ye yapılan hareket penaltıydı. ikinci yarıda çok büyük hata yapmadı ama sivas'ın sertliklerine göz yumdu.

    özetle; hakemlerin ve sıcaklığın etkisi haricinde, kanat beklerin ve orta sahanın ileriye destek vermemesi büyük eksiklikler olarak göze çarptı. orta sahaya box to box oynayan iki futbolcuya ihtiyaç olduğu açık seçik görülüyor.
  • 154
    ben dahil bir çok galatasaraylıyı düşündürten maçtır. ben bana düşündürttüklerini yazayım.
    maçın başında "bu sıcakta bu kadar oynanır, beraberlik bile iyi" diye düşünüyordum. dün oynanan maçlara bakarsanız gol sayısının azlığı aslında bunun çok da garip bir beklenti olmadığını ortaya koyar sanırsam. 35 derecede maç yapmak, ocak ayında fortis kupası oynayabilmek için çok mühim olduğundan veya böyle temposuz maçlar sonucu puanların rastgele dağıtıldığı ilk haftalar izlemek ligimize ayrı heyecan kattığından olsa gerek marka değeri falan adına çok önemli olmalı. tribünde maçı izlerken terleyen yönetici tayfası "ulan bi yerde hata yaptık, ama nerde" diye düşündü mü acaba?
    neyse, ilk golü bulunca, rahatlayacağımızı, daha iyi oynayacağımızı düşündüm işin açıkçası, benim için bu maçtan acı çekme faslı böyle başladı. ortasahada toplam 5 tane merkez özellikli oyuncuyla oynarken (sarp, ayhan, cana, emre, arda), defansta da hakan dışında (hatta bence hakan stoperde daha iyi) bütün oyuncularımız merkez oyuncusuyken, ilerde oynayan tek adamın orjininin kanat olması bizi bilmeyen birisi için eminim şaşırtıcı olurdu. atılan gol güzeldi bence, mustafa reyizz tribünle hesabını kapatırken ben evde mutluydum en azından. (bu arada dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; ama eskiden sorunlu oyuncudan yıldız yaratan galatasaray kültürünü mustafa sarp'tan bir psikopat yaratır hale getirmek sadece 2-3 sene sürdü).
    zannetmeyin ki sivas iyi oynadı diyeceğim. hiç de oynamadılar, futbolun hiç bir doğrusu yoktu o tarafta, veteran bir ceyhun ve etrafında 10 adamı yenemedik altı üstü. zaten sivas bizden iyi oynayıp yense, daha çok üzülürdüm. golden sonra umursamazlıkla birleşen sıcak, abitoğlu'nun yarattığı faulden kendi kalemize attığımız gol, yüklenmek isteyip ilerde çoğalamayan bir takım, pas yapamayan bir ortasahayla birleşince 1 yerine 0 puan almış olduk.
    yediğimiz ilk golde ben bizim takımdan kimseye hata bulmam, o yardımcıya selam ederim. ikinci golde servet'e hata bulurum, canı sağolsun derim. rijkaard olmasa "bu cana niye hazır değil" derdim, demiyorum. biliyorum son suçlu rijkaard çünkü.
    uzun uzun maçı yazarım demiştim; ama inan sözlük bütün keyfim kaçtı.
    özet geçeyim, bir iyi bir normal bir de kötü senaryoyla.

    iyi senaryo: yönetim ortasahaya takviye yapar -2 tane daha mustafa sarp alsak bile daha iyi şu andaki durumdan, en azından yorulmadan iyi oynuyor adam- takviye tutar, kale ufuk'a emanet edilir, ufuk iyi çıkar veya aykut'un içine cin girer. baros'un iyileşmesiyle takım olarak yardırmaya başlarız ve bu puan kaybı unutulur.

    normal senaryo: yönetim ortasahaya takviye yapar, alıştıydı malıştıydı derken ilk yarı geçer, sıcaklar azalınca teknik farkımız öne çıkar. avrupa ligi'nde formayı koysak oynar. aslantepe'ye belki lider değil ama iddialı gireriz, aslantepe'de alırız şampiyonluğu

    kötü dolayısıyla muhtemel senaryo: transfer gecikir. ali sami yen'deki 2. hafta maçında ali turan, mustafa sarp ıslıklanır. yılmaz başkan ve giden sevgilinin saha inmesi beklenir. olası bi puan kaybında, transfer aşığı 17 yaş ortamalı ergenlerimiz "heyya heyya ultraslan" deyip adnan polat'ı istifaya davet eder, karışmaya çalışanlara reyizleri saldırır. galatasaray yıllar sonra bir sezonu 2. hafta kapatmış olur.

    gördüğünüz gibi, bu kötü tabloda bile beni endişelendiren taraftar. 2. endişem yönetim. sonrasında futbolcular (bu sıcaklar kıstas değil, boşverin aslanlar), en son ise frank rijkaard'dır.

    en son not olarak yine 2 şey söyleyeceğim.
    1- mehmet batdal 96'daki gibi ortamda gelmiş olsa (transfer budalası ergen taraftar önüne çıkmayacak olsa) çok fazla şey bekleyin derdim.
    2- bu sıcakta hem de bu hakemle maç yaptırtıyorsan takımına sırf ocak'ta fortis oynatacağım diye, frank rijkaard sana ne yapsın türk futbolu?
  • 156
    sivas’ın dayanılmaz soğuk havası da, buzlu zemini de bahane olamazdı 14 ağustos 2010 akşamı için. bir bucuk sene geçti ama ben hâlâ gözle görülebilir bir ivmelenme ( 2009-2010 ilk 7 maçlık seri hariç) göremedim. hani görsek de ne olacak istikrar olmadıktan sonra? bunu da sorup sorup duruyorum kendime. nihayet ’oldu‘ diyemedi galatasaray’ı takip edenler. bir futbolsever, futbol seyircisi için geçerli diyelim bu oldu, olmadı bahsi. görünen köy kısacası… ama diğer taraftan galatasaray taraftarını hiç söylemeye gerek yok. oldu ve olmadının çok ötesinde yaşadıkları. onlar çilelerin çilesini çekiyor orta sahayı, defansif kopuklukları ve kaleci görünümlü valeyi izledikçe. galatasaray futbol takımı’nın dün gece sivasspor karşısına deplasmanda sürdüğü kadrodan normal şartlarda, asıl olması gereken galatasaray’da ilk 11 olabilecekleri bir sıralayalım öncelikle:

    kewell, arda, neill. buraya kadar tamamdır.yani garanti oynar onlar. ek olarak hakan balta, cana. (mecburen)

    yani artık şu durum (ilk 11) galatasaray futbol takımı’nın kadro anlamında ne kadar komik bir halde olduğunun bariz kanıtıdır. aslında sadece kadro deyip de geçiştirmemek lazım. vaktim ve zamanım varken, bu satırlar da bana aitken bir şeyler diyeceğim var. ey yüce galatasaray adının cüce yönetimi,

    - siyasetçi değilsiniz! vaatlerde bulunmak sizin kuyunuzu kazar. (uefa kupasını alacağız. 5 yabancı gelecek vesaire…)

    - etik davranmıyorsunuz. oyuncunuzu, teknik direktörünüzü küçük düşürüyorsunuz taraftarın gözünde.

    -yetkili kişinin işine son vermek için adeta bir akrep seçip, etrafını ateş ile sarıyorsunuz.

    bu kadar haysiyetsizlik ile, acziyet ile, bilirimcilik ile bırak kulüp yönetmeyi, apartman bile yönetilemez. alt komşu, üst komşu birbiriyle başlar dedikoduya. çayları da demlerler, atıp tutarlar bol keseden. işte bu hocam. içinde bulunduğunuz pislik durum bu. konuşan bol, vaadler durmaksızın devam ediyor, sözde yapılanma-özde çuvallama…

    dönelim tekrardan dün akşamın saatli bomba tadında patlayan kadrosuna. kewell, arda, neill, hakan balta ve cana dedik yukarıda. şu görüntüde aykut erçetin, ali turan, ayhan akman, emre çolak ( olmamış, kızarmamış börek) mehmet batdal ve mustafa sarp asla ilk 11 sürülemeyecek kapasitede futbolcular. yoklukta diğerlerine nazaran göze hoş gelen bir ayhan var. hani o da olmasa defans ile hücum arasında kalan bağlantının hali ne olacak diyebilirsiniz. yokluktandır işte efendim o. bu işi yapabilecek kalburüstü oyuncuları örnek verebilirim ama bu sefer de paran varsa al diyecekleri bildiğim için hiç gerek duymuyorum buna. halbuki ne zararı var efendim güzel benzetmenin? ah yiğidim, ne güzel futbolcu şu gerrard, pirlo demenin dezavantajını henüz görmedim bireysel anlamda. tam tersine artısı oldu. düşündükçe hayal gücüm genişledi. bir gün baktım dualar kabul olmaya başlamış. lincoln ile salatalar, mezeler soframıza konulmuş, elano ile de ana yemeğe geçmişiz. sen şimdi bu sofranın tatlısını, bitter çikolata damlacıklı keita’sını hiçbir bilgi verici ufacık açıklama yapmadan, sadece ‘ kendisi gitmek istedi. fiyat iyiydi ve gönderdik ‘ diyerek yollamış isen, artı bu huyuna da devam etmeye meyilli olduğunu ben seziyorsam; eşittir ilk seçimlerde tabiri caizse ananız ağlayacak.

    bunun bir diğer anlamı da ‘siz ne kadar dar görüşlü, belediye başkanı zihniyetinde insanlarsınız? ‘ olabiliyor. bence tam da oldu. yahu düşünsene, sen sadece işini gözle görülür şekilde mantıklı yapacaksın ve gelecek başarılar senin vadene ekelenecek. rakibindi, seçimlerdi falan filan bunların hiçbiri seni ilgilendirmeyecek. fakat sen ne yapıyorsun? karşında, sana muhalif olan ilk kişiyi bir gram doğruluk payı, gerçekçi fikirleri ve projeleri olmamasına rağmen yüceltiyorsun. niye? çünkü senin ve ekibinin tek alternatifi o oluyor da ondan. belediyeciliği de kattım işin içine ama vallahi benzetecek başka bir şey bulamadım. türkiye’de belediye başkanları, yönettiği bölgeyi sömürür, imkanları kullanır, para kazanır, ekibini kurar, ekibini bozar… bu böyle işler bizde. yani genelde böyle işler diyelim biz.

    frank rijkaard,

    olmadı hocam. yapamıyorsun. seni körü körüne savunanları da gördüm, at gözlüğü takarak dışlayanları da. bana sorarsan pek bir numaranı göremedim. şunun şurasında tek okuyucum senmişsin gibi düşünüp öyle yazıyorum frank hoca. bu yüzden içimi dökmemin bir sakıncası olmayacağını düşünüyorum. söylemek istediğim bazı şeyler var. mesela ben, senin geldiğin gün, aylar önce bazı kitle iletişim araçlarında, dost meclislerinde; ”frank rijkaard taş çatlasa 3 sene kalır bu takımda. bunun ilk senesinde takıma uyum, yeni bir sistemi aşılamak ile geçer ve hüsran olur. ikinci senesi yapılanma ayağını tamamlamak ile devam eder ve sistem geyikleri sürer, sonuç alınamaz. ha bu kadar yaşanılan şeye içerden dışardan tahammül edilirse bunlara ek olarak bir de 3. seneyi yaşar. işte o zaman muhtemel şampiyonluk gelir. ha ama bakın bana kalsa istikrar derim, galatasaray’ın geleceği derim 30 sene tutmak isterim bu adamı takımın başında. ama olması da mümkün değil. yine 2. senenin sonunda şutlanır, akabinde ya hagi, ya fatih terim ya da lucescu söylentileri çıkar. bahsi geçen meşhur sistem de yine kaybolur gider. biz yine, yeniden yapılanmaya başlarız. ” demişim. yani bu dediklerim az çok demeden görüldüğü üzere…

    üzülüyorum elbette. bir teknik direkörün hayatında alternatif yollar da olmalı.

    hakan şükür, bülent korkmaz, hasan şaş;

    evet, sizlerden sadece biri dün akşam sahada olup arda turan’ın çok gereksiz bir anda çekmiş olduğu şuttan sonra ona dönüp, yakasından tutup sarsarak bağırsaydınız, arda bir sene boyunca kendine gelemezdi. koca bir sezon şut çekmeye çekinir, takım yararına yapılabilecek her şeyi denerdi. gelelim buradan arda’nın emre çolak’a sitemine. uzun uzadıya bahsetmeyeceğim. tek merak ettiğim konu, ”acaba emre ne kadar umursayacak arda’yı?”

    galatasaray futbol takımı,

    geçen sezon dahil bu sezon ile birlikte en gözüme çarpan değişikliği kendi yarı sahasına çekilerek gerçekleştirdi. ali sami yen’de, deplasmanda farketmeksizin son derece pısırık, ısırmadan, agresiflikten yoksun bir futbol aşılanıyor bu takıma. bu da galatasaray görmüş bünyeleri, özellikle beni müthiş sinirlendiriyor, öfkeli bir insan haline dönüştürüyor. adeta düşman askerler bölgemi ele geçirmiş ve insanların aklını çelip kötüye kullanıyor hissine kapılıyorum. gün geçtikçe eriyen, uyumsuz, pas yapamayan, sözde 4-3-3 ‘ü top şişirerek oynuyor.

    sivasspor, galatasaray karşılaşmasına gelirsek bunca yazılandan sonra pek bir konuşulası yok kendi adıma. son 2 yıldır gelenekselleşmeye az kalan öne geçip yaslanma taktiğinin chapter‘larını hafta hafta atlıyoruz. bu konuda ders kitaplarının chapterları oluruz. hiç şüphem yok. bol pozisyon verilen, sonuca gidilemeyen, alternatifsiz tek taktik anlayışı ile devam eden maçlardan bir diğeri idi. sivas adına diyecek çok fazla analizim yok. çünkü iyi ve oturaklı bir galatasaray olmadığı için kayda değer bir şeyler söylemem zor oluyor onlar adına da. bol pozisyon buldular, gerektiği kadarını atıp 3 puanı aldılar.

    not: bu arada bu kadar uzun yazıya tahammül eden olduysa sonsuz teşekkür ederim. başlığı atıp, hakkında yazmam gerekenleri en son satıra bırakarak okyuyucu çekmeye çalışan internet gazeteciliği yaptığımı hissettim ister istemez. böyle düşünmemişsinizdir umarım. sivasspor- galatasaray maçı adı altında söylemek istediğim, gözüme çarpan aksaklıkları belirterek son noktayı koymuş bulunmaktayım.

    http://tamsaha.wordpress.com/...okus-devam-ediyor-1/
  • 158
    geçen sezona yapılan flaş transferlerle fırtına gibi başlayıp, sezonu benzini bitmiş araç gibi ite kaka bitiren galatasaray, 2010-2011 sezonuna ise tam tersi bir görüntüyle başladı. aslında dünkü maçın skoru pek de sürpriz sayılmaması gerekirdi zira uefa avrupa liginde belgrad ile yapılan iki maçta da galatasaray, dün geceki oyunun aynısı oynadı,farklı bir görüntü izletmedi hem tribündekilere, hem de televizyon başındakilere...

    o maçları kısaca hatırlarsak, ikisinde de galatasaray baskılı başlamış, rakibi bunaltmış, bir çok tehlikeli pozisyon yaratarak aradığı golü de bulmuş lakin sonrasında oyun hakimiyetini ele alamamış, arda ya da kewell'ın bireysel yetenekleri ve liderliğine bakar olmuş sahadakiler ve anlamsız şekilde rakibi üzerine çekerek, basit hatalarla kalesinde goller görmüştü... takımdaki bu aksaklık nedense gün yüzüne çıkarılmayıp, suçlu kaleci aykut ilan edilmiş ve turun atlanmasıyla, takımın hazır olmadığı gerçeği "hasır altı" edilmişti...

    dün sivas'ta da galatasaray, pek farklı gözükmedi bizlere. yine oyuna oldukça istekli başlayan "aslan formalılardı", hatta ilk dakikada arda'nın inatçılığı sayesinde ligin en erken golü de gelecekti, biraz daha becerikli olsalardı. ve daha dakikalar 10'u bulmadan rakip defans arkasına sarkıtılan bir topta kaptan zekasını ve yeteneğini konuşturup, mustafa'ya "al da at" derecesine bir asist yaparak galatasaray, sivas gibi zor bir deplasmanda öne de geçiyordu... yine işler iyi başlamış, golden sonra da kewell ile rakip yarı sahasını zorluyordu sarı-kırmızılılar ama tehlike çanları da ali turan'ın bölgesinden başlayarak çalınmaya başlıyordu galatasaray adına... kalesinde golü gören yiğidolar, yiğitçe saldırırken, galatasaray topu dinlendireceği yerde nedense oyunu geride kabulleniyor, orada da neill ve servet'in ağır aksak hallerine oynadığı yeri yadırgayan ali turan'ın da sakarlıkları eklenince sivas, belgrad maçının "copy-paste" tarzı bir golle beraberliği yakalıyordu...

    ikinci yarı golün galatasaray'dan gelmesini beklerken, yine belgrad maçınında yaşanılan senaryo sahneye konuluyor ve sarı-kırmızılılar fiziksel olarak oyundan düşünce, ev sahibi taraftar desteğini de arkasına alarak aykut'un kalesine yükleniyor ve galibiyeti getiren golü de buluyordu. sivasspor'un attığı gol aslında galatasaray ile sivasspor arasındaki de farkı da açıkça gösteriyordu: ceyhun gibi futbolun son baharını yaşayan bir topçu, meşin yuvarlağı orta sahadan alıp diklemesine galatasaray kalesine sürüyor, kendisini düşürmeye çalışan sarı-kırmızılı futbolcular yerlere yıkılırken, ceyhun ayakta kalmasını biliyor ve yine düşmeden son hamleyi galatasaray'lı futbolculardan önce yapıyordu... daha önceki maç yazılarımızda yazmış olduğumuz gibi, galatasaray hazırlık kampına geç başlamanın acısını çekiyor, futbolcular güçlerini 90 dakikaya yayamıyorlar. hal böyle olunca da geriye düştükten sonra son 10-15 dakikada rakip kalede baskı kurup, defansı bunaltma şansları da pek doğal ki olmuyor...

    uzun lig maratonunda mutlu sona yaklaşmak isteniyorsa zorlu deplasmanlardan alınacak puanlar oldukça önemlidir, zira iç sahada şampiyonluk hedefleyen takımlar rahatlıkla galip gelebilirken, deplasmanlarda puanlar saçabilmekteler. galatasaray, dün fikstürün "kıyağı" sayesinde sivas gibi bir deplasmanda yaz aylarında oynayıp, erken bulduğu bir golle 3 puan kazanacakken, bu şansı kullanamadı ve geçen sezon başlatmış olduğu "deplasmandan puansız dönme" serisini devam ettirdi. bu mağlubiyeti "nazar boncuğu" olarak florya'ya asıp, rijkaard, hocalığını konuşturup bu gidişe bir çözüm bulmalı zira haftaya içerde şampiyon bursa ile oynarken, üçüncü hafta ise eskişehir deplasmanı var ki, bu maçlarda kaybedilecek puanlar yönetimden topçusuna kadar herkesi oldukça sarsacaktır, bunu da kimse istemeyecektir...

    maçtan "anlar"
    *bu sezon maç yazısının altına maç izlerken gözümüze takılan mutlu, hüzünlü, ilginç, trajikomik "anları" burada u/m okurlarıyla paylaşmayı düşündüm, sezon sonunda da bunları derleyip, bir fanzin çıkarma hesabındayım... siz de benim kaçırdıklarım varsa, yorumlar bölümünde "maçtan anlar" köşesine katkıda bulunabilirsiniz...
    *lig tv sezonu sivasspor-galatasaray maçıyla açarken, birsu kızımız 23 nisan töreninde şiir okur gibi kağıda baka baka heyecanlı bir açılış yaptı, mesleğe yeni mi başladı bilinmez, ama yakışmadı bu kadar para verip yayın ihalesini alan digitürk'e...
    *digitürk sunuculara taktırdığı bu kırmızı kravatları çok mu aramış acaba... bir de takım elbise giydirmiş... bu yaz sıcağında daha rahat bir kıyafet seçebilirlerdi, ne de olsa devlet dairesinde çalışmıyorlar...
    *ultraslan karşı grubu sahaya en erken girenler arasındaydı, siteye yazmışlardı yolculuk var diye, selam olsun bütün deplase yapan gruplara...
    *arda'nın kramponlarında kk1o yazıyormuş, hatta lakabı da "koca kafa"ymış, ben şahsen bilmiyordum, ilginç...
    *emre çolak'ın abilerine saygısını takdir ettim... takım ısınmaya çıkarken çıkış tüneline en yakın emre olmasına rağmen, tünelde bekledi, arda ve ayhan çıktıktan sonra çıktı... ayrıntı lakin, önemli...
    *maça ısınırken sakatlanan topçulara hep üzülmüşümdür, koca hafta çalış-didin, ilk onbirde adını gör ve maçta oynayama... geçmiş olsun serdar, bu havada "ateşlenmek", aman klimalara dikkat...
    *istiklal marşı okunurken, bize hazırolda durulacağı öğretildi okullarda. askerde de bu hazır olun nasıl olması gerektiği uygulamalı gösterildi: eller kapalı bir şekilde pantolona yapışacak, orta parmak pantolon dikiş yerine denk gelecek, bacaklar bitişik ve ayaklar arasında bir ayak girecek şekilde açı olacak... maç öncesi topçulara bakıyorum, bunu kimse uygulamıyor, dün sadece ceyhun kurallı bir şekilde durdu hazırolda...
    *neill'in ceza sahasında elle topa dokunması penaltıydı, ama sivas'ın ilk golünün geldiği pozisyon öncesi faulü neill değil, mehmet yıldız yaptı...
    *rijkaard'ın böyle agresif olmasını, sessizce kulübede oturmasından daha çok hoşuma gidiyor... adamı da yavaş yavaş kendimize benzetiyor muyuz ne?
    *dünya kupasında 1 maç oynayan kewell formdayken, bütün maçlarda oynayan neill bu sene formsuz...
    *rijkaard, sivasspor antrenörü ile tartışırken, onlara müdahale eden ceyhun, kimi hatırlatıyor sizce? çok düşünmeyin, cevabı vereyim: roberto carlos... kayseri maçında tolunay'dan fırça yiyen carlos gibi, ceyhun da rijkaard'ın hışmına uğradı. herkes işine bakacak değil mi, ağır abi olmaya hiç gerek yok...
    *bu ceyhun'un galatasaray'a kini bitmemiş, adam her galatasaray maçında ölesiye oynuyor, sonra yatıyor ve takımdan kovuluyor. sivas'ta sezonu bitirir mi, bence zor... ya 17. takımı kim olur, onu ben bilemem?
    *cana, hazır gözükmese de iyi transfer, takımın ihtiyacı olan ruhu verecek, taraftarın sevgilisi olacak...
    *galatasaray'ın giydiği aslan forma, pembe formaya göre kat ve kat iyi, bir de aslan resminin üstünde reklam olmasa...
    *mehmet badtal'ın çektiği o şuttan sonra hakan şükür değil, ibrahimovic benzetmesi yapılsın artık, her uzun boylu oyuncu neden hakan'a benzetiliyor bilmem...
    *sivasspor'un zita'sını ve ivanovs'unu beğendim... sedat ve kadir gereksiz işler peşindeler, sonra sami yen'e gelince neden küfür ediliyor diye soruyorlar...
    *iki başkanın da giydiği gömlek aynıydı, markası ne acaba? tabii, bize tuzlu gelir, alacağımızdan değil de meraktan...

    http://ultrasmovement.blogspot.com/...r2-1galatasaray.html
  • 162
    ---------alıntı----------
    belki de en zor olanı böylesi maçları yazmak...kabus gibi bir sezon bitmiş , zaten anca sindirmişiz , adam gibi transfer yapılmamış ama siz gene de umut dolusunuz. çünkü " galatasaray'ın olduğu her yerde umut vardır"dememiş mi jupp derwall...

    maça iyi başladık aslında . özellikle ilk 10 dakika oynanan oyun beni oldukça tatmin etti ama gel gör ki bu oyun 30. dakikaya kadar sürdü ve sonrasında oynanan oyunun adını koyamıyorum ben. orta saha düşmüş , defans zaten allah'a emanet , ofans desen harry kewell'a kalmış... allahım sen sabır ver !

    ---------alıntı-------------

    http://akilpiyadeleri.blogspot.com/...ta-sivasspor_15.html
  • 163
    gole kadar her şey gayet iyiydi. gol öncesi yapılan paslar filan...
    ama ne hikmetse uzun zamandır devam eden bir ilk golü attıktan sonra tuhaflaşma mı desek, rahatlama mı desek bir hastalık var takımda. kardeşim attın bi' tane gol, ya bi' tane daha at yahut abuk subuk gol yeme.
    bu maçta da golden sonra olumsuz her şey kabak gibi çıktı ortaya.
    olmayan bir orta saha, bilinçsiz bir defans, ilk 11'inde forvet olmayan bir takım...
    polyannacılık mı dersin sözlük bilmem ama yine de ilk elin günahı olmazmış. henüz umudumuz da mevcut, sabrımız da...
    ha bu arada, ne kinmiş arkadaş bu ceyhun'daki?
  • 165
    sürekli erken olduğunu savunduğum sözlükteki yazarların eleştirilerinin haklı olduğunu düşündürten maç oldu benim için.

    kadromuzun yetersiz, fizik gücümüzün çok aşağılarda, orta sahamızın bitik, teknik direktörümüzün da çaresiz olduğunu da acı bir biçimde gösterdi bize.

    hala bazı şeyler için erken olduğunu düşünsem de bazı şeyler için de geç olduğunu düşünmeye başladım.
  • 166
    çokta beklenmedik bir galatasaray değildi sahadaki. herkesin bildiği;
    forvet hattında alternatifsiz, orta sahası yetersiz ve defansı uyumsuz galatasaray.

    tabii buna aykutun her zamanki yan top hastalığı da eklenince maçın bizim için iyi bitmeyeceği belli oldu.

    saha içindeki futbolcularımızın aklı kesinlikle futbolda değil. yoksa yediğimiz ilk golde yaptıkları hatayı minik takımların yapacağını sanmıyorum. konsantre değiller. düşünerek oynamıyorlar hala.
    geçen sezonun* son iki haftasında ** aldıkları 2-1’lik yenilgilere bu sezon da yeni bir halka eklediler. kötü bir başlangıç oldu.

    ama geçen sezonu hatırlarsak; (u: galatasarayın 6da 6 fenerbahçenin 8de 8 yapmasıyla herkes iki takımlı bir şampiyonluk yarışı olacağını düşünmüştü)*
    yani daha ilk haftadan kimseyi asıp kesmemek ve umutsuzluğa kapılmamak lazım. takımımızın eksiklerini görüp bunları düzeltecek yetiye sahip bir teknik heyetimiz ve her ne kadar transferde geç kalmış olsalar da 1 eylüle kadar takımı toparlayacak bir yönetimimiz var. o yüzden derin bir nefes alıp olacakları sakince takip etmeliyiz.
  • 170
    bu düşündüğüm tam bir ütopya olabilir fakat aklımdan geçmiyor değil. hıncal uluç dün gece (18 ağustos 2010) rijkaard’ın resmen adnan’s kardeşler ile alay ettiğini söylemişti. o kadar sert düşünmüyorum fakat “bakın yine sakatlıklar olursa elimdeki kadro budur” şeklinde gönderme yaptığını düşünüyorum.

    bir çok kişi yanlış tercihler hakkında konuşuyor. çok eminim serkan kurtuluş ile başlasa rijkaard ve serkan kötü bir performans sergilese ” neden hazır olmayan adamı oynattın, ali turan zamanında oynamıştı ” vs vs gibisinden veya neill sağ kanatta oynatsa ali servet şeklinde defans hattını kursak ve daha çok gol yesek ” neden neill sağ kanatta oynadı ” laflarını duyacaktık. bundan hiç şüphe yok.
    bence bütün oyuncu oyuncunun psikolojisinde bitiyor. sivas gibi geçen sene düşmeye oynayan bir takım galatasaray karşısında bu kadar baskılı oynaması şaşırtıcı. ya oyuncular rijkaard tarafından yeterli motive edilmiyor. ya da rijkaard yukarıdan(!) aldığı baskı nedeni ile o kadar sıkkın ki takımı tam anlamı ile motive edemiyor.

    rijkaard ı suçluyor değilim ama adamı allahına kadar hatasız göstermekte bence en büyük at gözlüğü durumu. hala ufuk şans bulamıyor bu takımda. antrenmanlarda kötü denilse yine tamam değil. 2 maç üst üste bir deneyelim bakalım. zaten bu şekilde istisnasız her maç gol yiyoruz. ayrıca sivasspor maçından 2 gün önceki antrenmanda 2 penaltı kurtarıp yıldızlaştığı söylenmişti gstv de. eminim doğru olan yapılacaktır, beklemek lazım.

    maça gelirsek, ofk maçı sonrası da aynı şeyleri düşünmüştüm. fazla aceleye ve panik yapmaya gerek yok. bir çok arkadaşım da aynı yorumu yapıyor. geçen sene iyi başladık da ne oldu? belki durumun böyle kötü başlaması teknik ve yönetim heyetinin ipleri bir an önce ele geçirmesi ve olaylara erken el koymalarını sağlayacak.

    şu an yaşadıklarımız geçen sene 8 de 8 ile başlayan ve sonradan sorun yaşayan fenerbahçe ile aynı. o kadar geç zamanda sorun yaşadılar ki sürekli iniş çıkışlar yaşadılar ve sonunda taraftar başta olmak üzere herkesi çileden çıkaran sonuçlar yaşadılar.

    umarım bu ufak kriz çabuk atlatılır, yarın uefa adına güzel bir sonuç alınır ve söz edilen transferler sonuçlanır.

    son olarak ligin 10. haftasına kadar emre çolak ın bulduğu şansları mehmet batdal, ufuk ve musa nın bulması dileğiyle…

    http://fuatyayalar.tumblr.com/...por-galatasaray-maci
  • 171
    ligin ilk maçı için yazılanları okudum yeniden. çoğu maçın kazanılamayacağını yazmış. aykut-ali turan, servet, lukas, balta-lorik, sarp, ayhan-emre çolak, arda, kewell ile çıkılmış.
    son maçta, sağ bekte lukas'ı yeni adam diye yazarsak, lorik, servet,cana dışında 8 adam değişik. takımın ne çatısı, ne iskeleti var. sebep sonuç aramaya gerek yok. her maça değişik futbolcularla çıkarsan olacağı budur.
  • 172
    --- alıntı ---

    sabah kalkıp, otelden ayrılma işlemleri için lobiye indiğimde mustafa emre eyisoy dışındaki üç hakemle yine karşı karşıya geldim. hakemler maçın değerlendirmesini yapmaya devam ediyordu... akşam maraton programında sivasspor-galatasaray maçının tartışmalı pozisyonlarını seyredip markus merk’in yorumunu dinleyen mustafa öğretmenoğlu, mustafa kamil abitoğlu’na aynen şöyle dedi:

    “hocam, merk bizim yönetimimizi beğendi fakat ilk yarıdaki emre çolak’ın pozisyonunun penaltı olduğunu söyledi. penaltıymış.”

    bunu duyan selçuk kaya’nın ağzından şu laf döküldü:

    “s.çt.k”

    abitoğlu, hem kendini hem de kaya’yı teselli edercesine bir söz söyledi:

    “halbuki maçın genelinde çok iyiydik, onu kaçırdık.”

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın