- totem uğruna yüzlerce kilometre yol gidilir mi , gidilir.
5 üniversite öğrencisi arkadaş sezon içerisinde ne kadar kırılma noktası varsa ya bir arada olduk ya da maçtan önce birbirimizle konuşup başarılar diledik. öyle ya da böyle bu totem tuttu ve hep kazanan biz olduk.
ve sezon sonuna geldik iş bu maça kaldı. herkes üniversite okuduğu şehirde. bir kaç gündür kimseden çıt çıkmıyor. derken cuma günü
* dayanamayıp atlayıp gidiyorum memlekete, çorum'a. maç heyecanıyla yarı uykulu, yarı uyanık sabah ediyorum. ama sabaha kadar sürekli aynı rüyayı görerek. maç 0-0 bitiyor rüyamda ama ben bunu her defasında başkasından öğreniyorum.
sabah oluyor, telefon bir mesaj düşüyor. 'olm ben çorum'a geldim, maçı nerede izliyoruz ? ' cevap yazmaya kalmadan bir mesaj daha 'olm maç için yer ayırttırdın mı, ben yeni indim otobüsten.' nasıl yani lan diyorum beni mi işletiyor bunlar. meğerse adamlar öyle bir inanmış ki 'bu iş ancak biz bir arada olursak olur' diyerekten atlayıp gelmişler. kimisi istanbul'dan kimisi elazığ'dan.
daha fazla dayanamayıp öğle saatlerinde kendimizi atıyoruz dışarı. maç için mekan bakıyoruz. her zamanki uğurlu mekana ayaklarımız bizi götürmüyor nedense. taraftar grubunun toplandığı mekana biz de dalıyoruz. mekan oldukça güzel ancak saatler geçtikçe tıka basa doluyor, nefes alınmaz hale geliyor. mekan görevlisi klimaların bozulduğunu söylüyor.
derken maç başlıyor. temkinliyiz. kenarda fatih hoca var genlerinde saldırmak var ama temkinli oynuyoruz. 'bam bam bam'ı bir kenara bırakmak zorunda olduğumuz maçlardan biri. fener geliyor, zaman zaman yüreğimizi ağızımıza getirecek pozisyonlar buluyor. fener bazen fena geliyor. çıt çıkmıyor mekanda kimseden. derken elmander sakatlanıp çıkmak zorunda kalıyor, derbilerdeki en önemli kozlarımızdan birini kaybediyoruz. o kadar stres yüklenmişiz ki devre arasının nasıl geçtiğini bile bilemiyoruz.
60.dakika civarında kalbim dayanmıyor onca strese, havasızlığa. teklemeye başlıyor. nefes alamıyorum. mekan görevlisi ve bir arkadaşımın kollarında dışarı çıkartılıyorum. diğer arkadaşlar da gelmek istiyor. 'hayır' diyorum. 'bu totemi yarım bırakmayın.'
*dışarı çıkartılıyorum. ağzımdan burnumdan kanlar akıyor. üzerimdeki parçalının sarısına bir de kan kırmızım ekleniyor. ancak hala içeriden sesleri duyabiliyorum. 'uzaklaşalım olm burdan, duymayalım şu maçın sesini' diyorum arkadaşa. o ise beni hastaneye götürme derdinde. şehrin ana caddesine çıkıyoruz. alabildiğine sessiz bir ortam var, garipsiyoruz.
bir gece önceki rüyam yavaştan şekillenmeye başlıyor. maçın sonucunu başkasından öğrenmek için şartlar uygun. ancak dur daha 0-0 bitecek. ya bitmezse ?
zaman geçmek bilmiyor. derken şehir yeniden hareketleniyor. gördüğümüz manzara karşısında yıkılıyoruz. caddenin yukarısından bir grup fenerli bayraklarını sallayarak tezahüratlar eşliğinde geliyor. olduğumuz yere çöküyoruz. yanımdaki arkadaşım 'nasıl yedik lan golü kim bilir' diye hayıflanmaya başlıyor. fenerli grup dağıldıktan sonra bir dükkandan esnaf bir vatandaş '0-0 bitti kardeşim şampiyonsunuz' diye sesleniyor. 'yok amına koyim rüya mı görüyorum yine' diye içimden geçiriyorum. sonra savaşa çıkan ordular gibi ara sokaklardan insanlar fırlıyor ana caddeye. bakıyoruz hepsinin rengi sarı kırmızı. o an kalpmiş, hastalıkmış, kanmış hepsini bir kenara bırakıp arkadaşımla birbirimize sarılıp ağlıyoruz. 'oldu ulan işte totem de tuttu, çektiğimiz çileye de değdi' diye haykırıyoruz.
şampiyonluğu özlemiş galatasaray taraftarı ortalığı bayram yerine çeviriyor. tek başına kutlamaya katılan bir abimize denk geliyoruz. 'totem uğruna ben de kalktım istanbul'dan 11 saat yol geldim, yarın geri dönmem lazım beş parasız kaldım. ama umrumda değil lan' deyip bize sarılıyor o da. tanıdık, tanımadık herkesin eli birbirinin omzunda. kalp krizleri eşliğinde gelen şampiyonluğun ardından herkes son gücüyle bağırıyor 'sarı-kırmızı' diyerek.
o gün anlıyorum ki söz konusu
galatasaray olduğunda değil mesafeleri, akıttığın kanı bile gözün görmüyor.
çok yaşa galatasaray, çok büyüksün.