daha önce sübjektif sebepler ile getirildiğini söylemiş olmakla birlikte, her mecrada derin analizini ve değerlendirmesini yaparak dile getirdiğim bu konu hakkında buraya da düşüncelerimi, elimden geldiğince doğru ayırmaya çalıştığım farklı açılardan bakarak bırakmak istiyorum. anasının gözü gibi uzun olacak sanırım sonra sövmeyin ortasında.
1) `türkiye süper liginin çekişmesi ve marka değeri açısından yabancı sınırının önemi`:
öncelikle taraftar açısından olaya bakmak lazım. futbolun, yabancı sınırının genişletilmesi ile geldiği durum ortada. üç büyükler olarak nitelendirilen ama aslında
galatasaray ve aliekspres çakmaları
fenerbahçe ile
beşiktaş'tan oluşan güruh, artık çıktıkları her maça "kolay 3 puan" diye bakamıyor. bu, lig sonu şampiyonluk puanlarının aşağı çekilmesi, şampiyonluk puanlarının aşağı çekilmesi ise otomatik olarak puan farkının az olması sonucunu doğuruyor ve lig daha heyecanlı oluyor.
bununla birlikte, yabancı sınırı fazla, kulüp borçları bundan daha fazla olunca kulüplerimiz, son 2-3 yılda, kendi takımlarında forma bulamayan oyunculara yöneldi. bu kapsamda, hemen her takımda, avrupa kulüplerinden kiralık gelen oyuncular var. bu takımların oyuncuları takip eden fanatik taraftarları, oynanan maçtan ziyade oyuncusunun gelişimini ve daha düşük seviyede neler yapabileceğini görmek için açıp maçlarımızı seyredebilir. la liga ve premier lig (premier lig daha evvelden yaptığı için la liga genelde atılım yapıyor) yönetimleri, gece gündüz "nasıl daha fazla izleniriz?" diye düşünüyor. çok sayıda kiralık oyuncu ile ligimizin 6. büyük lig olmasına rağmen "ilk 4'ün geliştirme ligi" sıfatını kazanması, hem gelişim takip eden izleyenleri televizyon başına çekerek ligin popülerliğini marka değerini arttırıken, hem de sürekli izleme olanağı tanıdığından daha kaliteli oyuncuların kiralanma olanağını ve dolayısıyla lig kalitesini arttıracaktır.
örnek vermek gerekirse, ben everton taraftarı olsam ve kendi malım olduğunu bildiğim onyekuru ligde 5-7 gol atsa ilk devre, ikinci devre en azından 2-3 maçını izlemeye çalışırım; sonuçta dünyanın her yerindeki taraftarlar kadro planlaması yapar ve bu adamı gelecek sene everton kadrosuna yazıp yazmama konusunda elinde net bir done olmuş olur. aynı şeyi, atletico'nun kayseri'ye kiraladığı ancak adını şu an hatırlamadığım ön libero için de söyleyebiliriz.
2) takım ekonomileri açısından yabancı sayısının fazla olmasının önemiburada süper teknik konuşup tam kırılım yapmayacak olmakla birlikte, bir takımın esasen 4 ana gelir kalemi vardır.
(1) tv yayın gelirleri
(2) maç hasılatı gelirleri
(3) ürün satış gelirleri
(4) bazı liglerde yer alan başarı primi gelirleri.
mesela ingiltere premier lig'de (1) muazzam bir seviyededir. o kadar ki, küme düşmeyen en zayıf takım (küme düşen
parachute payment aldığından daha fazla para girecektir kasasına) neredeyse bizim şampiyon takımımız kadar bir yayın geliri almaktadır. almanya bundesliga incelendiğinde (2) numaralı gelirin (1)'in üstüne çıktığı görülecektir. bu almanlar için bir sıkıntı, yukarıda ligi nasıl daha iyi geliştiririz diyen ülkelerden biri onlar. bizzat futbolcular bile "en iyi oyuncular (bakın almanlar demiyorum oyuncular diyorum) buraya gelmiyor" diye demeç vermekteler.
bizim ülkemizde ise birinci sıradaki gelir yayın geliri ve hemen her giderin euro üzerinden yapıldığı ve hasılatın tl ile elde edildiği düşünüldüğünde hasılat gelirimizin parite nedeniyle durumu içler acısı. 40 bin kişiye oynayan galatasaray ortalama 70 lira desek 2.7 milyon tl kazanırken maç başı, parite hesabı ile 337.500 pound'a tekabül eden bu rakamı çıkarması için, west ham united gibi çok da büyük başarıları olmayan bir takımın ihtiyaç duyduğu kişi sayısı 30 poundluk biletlerden 11.250. ha west ham united'ın
https://www.whufc.com/...ormation/plan-prices adresinden görülebileceği üzere ortalama bir west ham bileti 45 pound (non member). özetle, west ham, 45 poundluk bileti ile, 57.000 kişilik, yani neredeyse bizimkine denk stadının %25'ini doldurduğunda, (57.000/4 = 14.250, 14.250 x 45 = 641.250, 641.250 x 8 = 5.13 m tl) gibi bir gelir elde ediyor. bu gelir azlığımızı belirttiğimiz nokta. peki bu noktadan neden bahsettik?
yukarıda da yer verdiğim gibi gelirler bu kadar düşük iken, kendinizi sınırlı bir alışveriş imkanı ile kısıtlarsanız, ne para kazanabilir, ne zarar makasınızı azaltabilir, ne de kara geçebilirsiniz. bugün eskişehirspor gibi iyi kötü taraftarı olan, yıllarca bu ligde mücadele eden bir takım lisanslama yapamıyor; ilhan cavcav'ın gençlerbirliği bile borca girdi, karabük'ün durumu ortada. meşhur "too big to fail" kuralı olmasa, galatasaray ve hesabı ayrı tutulacak yancılarının durumu da iç açıcı değil.
bu durumda sizin, yani türk kulüplerinin minimum para ile maksimum fayda sağlaması, buna göre oyuncu alması ve satması lazım; hepsinden önemlisi israftan kaçınması lazım. peki bu nasıl olacak? galatasaray üzerinden anlatacağım, diğer kulüplerde de benzer işler olduğunu hepimiz biliyoruz.
2013-14. sağ bekimiz
sabri sarıoğlu. bu süreçte kendisinden doğal olarak memnun olmadığımızdan kendisini yedeklemek üzere aldığımız adamlar
veysel sarı,
salih uçan ve
tarık çamdal. hemen bir hesaba girelim:
veysel sarı için 2.92 kurdan, 400 bin euro bonservis, oyuncuya da yıllık da 900 bin euro civarı para ödemeyi, taahhüt ettik. 2 sene oynadı, 2.2 m euro zarar yazarken, kendisinden gelen 400 bin euro bonservis (transfermarkt verisi) ile 1.8 m euro toplam maliyet. zarar 1.8 m euro
salih dursun 2.75 m euro bonservis (euro üstünden) 1.2 m euro gibi dönem kuruyla bir ücret ödemesi mevcut. yarar 0, zarar 3.95 m euro.
tarık çamdal 4.75 m euro gibi bir bonservis ile takmımıza dahil olan bu arkadaş, yatarak geçirdiği 5 senede toplam net 6.955,000,00 euro, 5 maç oynadığı için de 50 dersek toplamda 7 m euro kazandı. toplam maliyeti kemiksiz 11.75 m euro, 12 de denebilir.
elbette bu arkadaşlar sabri'yi kesemeyecek kadar kötülerdi ve bu yüzden sabri de takımda kaldı. 2013-14, 14-15, 15-16 ve 16-17 sezonlarında takımımzda kalan sabriye senelik ortalama (net hesap yapmıyorum arkadaşlar) 1.25 m dolar ücret ödendi. son dolar kuru itibariyle (2017 mayıs) (parite 1.1 gibi) hadi 1 ben de biraz düşeyim 1 m euro sabit ücret ödendi. 4 m euro sabit maaş.
toplayalım; 1.8 veysel + 3.95 salih dursun + 4 sabri, 11.75 tarık çamdal = 21.5 m euro gibi bir para çıktı cebimizden. evet euro şu anda fazla, ancak bu arkadaşlar geldiğinde de 1 euro 3 lira bandındaydı ve maç biletleri formalar da buna göre ucuzdu.
gelelim bu hesabın sonucuna. şimdi, ilgili yabancı sınırı olmasa ve biz
martin linnes denen genç çocuğu kadromuza katmış olsak, bu arkadaşların kümülatif faydasından fazla fayda sağlayacağını söylersek yalan söylemiş olmayız diye düşünüyorum. bakalım; linnes kardeşimizin maliyeti, 2.5 m euro bonuslar dahil bonservis, 950.000 x 3 + 475,000, hadi ona da tam sene diyelim, 950.000 x 4 = 3.8 m euro. toplam maliyet, 4 sezonda 6.3 m euro.
aradaki fark 15.2 m euro. israf edilen, sokağa atılan, başarısız olacağı belli yatırımlara harcanmak zorunda bırakıldığımız para.
sağ bek buldun yüklen amk diyenler için burada bulduğumuz sonucu aklımızda tutalım.
koray günter kardeşimiz türk olması hasebiyle aldığımız, şahsen benim beklenti içinde olduğum (çünkü her türkten verim beklemeye mahkumduk) bir kardeşmizdi. toplam maliyeti 2.5 bonservis, maç başları hariç 3.7 m euro.
adında ğ olması hasebiyle "lan buna lisans alabiliriz" diye aldığımız patates kardeşimiz
endoğan adili'nin maliyeti 500 bin euro bonservis ve güncel kurdan 200 bin euro maaş ile 1.1 m euro.
bitti mi? bitmedi.
barış özbek -
serkan çalık ikilisine bakalım. barış özbek 500 bin euro transfer bedeli ve yıllık 200 bin euro maaşı ile 1.1, serkan çalık kardeşimiz ise, yine 350 bin euroya gelip, yaklaşık 700 bin euroya mal olan bir arkadaşımız. ikisine biraz maç başı ile 1.9 m euro yazalım tam tutsun.
devam mı gençler? devam. formasını çıkartan bir 8 numara vardı. futbolcu kıtlığı nedeniyle kendisine 5 senede 10 milyon euro ödemeyi taahhüt ettiğimiz, 2016 yılında aramızdan ayrılmış olması gereken selçuk, yabancı sınırı nedeniyle, formasını çıkartıp galatasaray taraftarını karşısına aldığı (ve aslında bittiği) andan sonra yokluktan sözleşme imzalamak zorunda kaldığımız bir başka isim. kendisinin, 2016 yerine 2019'a kadar kalmasının maliyeti ise, normal süresinde (2016'ya kadar) 1.55 m euro, uzatılan kısımda aldığı total para 10.25 m euro. sanırım yabancı sınırı olmasa, aklı başında kimse kendisinin sözleşmesini uzatmazdı; böylece, forma anı itibariyle hiçbir verim alamadığımız selçuk üzerinden maç başları hariç 11.8 m euro zarar yazmamış olurduk.
az kalsın unutuyordum ki aklıma geldi; olcan adın. burak ve selçuk kardeşlerimizin panpası, adam kontenjanına atatürkçü olduğu için giremeyen bir arkadaş. erken gönderilmesine rağmen kalan alacağını (sözleşme sonuna kadar) talep eden olcan'a 4 m euro bonservis, 7 m euro maaş ödemeyi kabul ettik. hadi 1 m ben kırptım 10 kaldı.
kambur reis
sercan yıldırım'ı unutmadım elbet, 3 m euro bonservisi ve 700 bin yıllık maaşı ile helalinden bir 4.5 m yazalım mı? yazalım.
daha fazla zamanınızı almak ve bir sonraki konuya geçmek adına burada kesiyorum; verim alamadığımız, yerlerine yabancı alsak sportif olarak daha başarılı olabileceğimiz yılları heba ettiğimiz ve sadece yukarıda adını saydığım adamlar için kulübümüzün geri dönüşü olmamak üzere cebinden çıkan para 54.5 m euro. hadi bunun bir kısmı yabancıya gidecekti ama sağ bekinde mariano oynayan takımla sabrinin oynadığı takım şüphesiz aynı puanı almayacaktı. aynı şey diğerleri için de geçerli olduğundan, verim endeksi ile 14.5 m euroluk kısmını (gelirimiz artacaktı) düşüyorum. 40 m euro, bugünün parası ile 300 milyon lira. 0, yazı ile sıfır verim aldığımız dönemde, "türktür inşallah tutar" diye sokağa attığımız para 40 m euro. süper iyi niyetli yaklaşıp euroyu ortalama 3.5 üzerinden alıyorum bu dayılara ödenen paralar ile ilgili olarak, 140 milyon tl. kulübün borç - alacak farkı ne? 1.1 milyar tl (2018 mayıs ayı divan kurulu verileri); kulübün total borcunun %12.7'si.
soruyorum şimdi, yabancı sınırı olsa yine bu adamlara bu paralar verilir miydi? selçuk'a zam yapılır mıydı? yapılmazdı. sen piyasayı daraltırsan, sen tek özelliği vasat oğlu vasat türk topçusundan iyi olmak olan vasat topçular lehine haksız rekabet uygularsan, bir başka ifade ile sen koyun alımına izin vermezsen, herkes, zaten kendini abdurrahman çelebi olarak tanıtan "huqqa kardeşim" türk futbolcusuna yokluktan abdurrahman abi der, ona göre değer verir.
sonra "yık ifindim kıliplirimizin bırçlırı, yık ifindim mıli yapıları". e dayı; bağnaz, kayırıcı, çomar koruyucu kurallar koyan senin hatan bunlar; al beşiktaş, fener, bu sene biz üç büyük kulüp belki de tarihinde ilk defa transferi artıda kapadılar.
3)
türk futbolcusunun gelişimi açısından yabancı sayısının önemi"türk futbolcular daha çok oynarsa gelişirler, milli takım daha iyi olur" gibi saçma bir sözün rasyonel açıklamasını biri bana yapsın, kafamı taşa vura vura kırmazsam adam değilim.
bak şimdi kardeşim, ben eskiden top oynamış adamım. en yakın arkadaşlarım ise topu iyi bilmiyor. sence ben bunlarla yaptığım maçta kendimi nasıl geliştirebilirim? nereye koşacağını bilmeyen adama pas atarak vizyon, nasıl topa gireceğini bilmeyen adama çalım atınca dripling yeteneği mi gelişir?
soruyorum size, sene boyu pique - umtiti, godin - gimenez, varane - ramos karşısında oynayarak gol atabilen bir forvet mi istersiniz takımınıza (milli takım), yoksa sene boyu ahmet çalık - numan, yok efendim yalçın - ökkeş ikililerine karşı mı? ya iyi adamlar olmalı ki türk topçusu (a) gerçekten futbol oynamak ve bu işi profesyonel yapmak istiyorsa daha çok çalışmalı (b) yurt dışına giderek kendini geliştirebileceği uygun bir lig bulmalı. bu devinime ayak uyduramayan varsa da siktir olup gitmeli, futbolu bırakmalı affedersiniz.
bakmayın siz türk topçulara, al serdar gürler "yabancı sınırı olmasa serdar 1'e değil 7'ye giderdi" demiş. 500'e değil de 2.5'a oynardı serdar ama hakiki 2.5'luk karşısında da önümüzdeki maçlara bakmaktan fazlasını yapamazdı. işte tam bu yüzden yabancı sınırı olmalı. ingiltere liginde 40 yaşına kadar oynayan adamlar var, bizim 20'liği koysak yerine ciğeri düşer ağzından, yere düşer donu falan gözükür. bu seviyelere çıkmak için, 15 kendine bakacan amk çok mu lan 15 sene? altında araban, evin, tatil yapacak paran ve 1.5 ayın var. 10.5 ay çalış bir zahmet.
sen işine geldiğinde 80 milyon diyen, ancak orta sahasına 20 senedir 1 tane 3/4 çubuklu tosun kalitesinde adam yetiştirememiş bir ülkesin. bunun son 3 senesinde yabancı sınırı var. gören de sınır varken bam güm dünya kupası finali kovalıyorduk da sınır geldikten sonra olmadı. lan 100 senede 3-5 defa turnuvaya katılmışın, 100 senedir sınır var. bırak bir de olmadan deneyelim.
şu an ligde 150 türk topçu varsa, bunların %90'ı 3/10. diğer türlü 30 türk topçu olur belki ama en düşüğü, 6-7/10 yabancılardan forma alan türkler olur. toplamda 25 tane 7/10 türk topçun, 15 de ithal ettiğin topçun, 40 kişilik bam bam bam bir milli takım havuzun olur. belki daha dar olur ama şüphesiz daha kaliteli olur. bunu açıklayarak anlatmam gerektiği için gerçekten insanlardan tiksindim.
4) `yabancı sınırlamasının emeklilik ikramiyesi kovayalayan, yan gelip yattığı yerden para kazanmak isteyen türk topçular ile vasat türk topçuları üç büyüklere kitleyip yolunu bulmak isteyen anadolu kulüpleri dışında kimseye hayrının dokunmayacak olması`
burak yılmaz başta olmak üzere yapılan açıklamalardan net bir şekilde anlıyoruz ki türk topçusu forma için takım arkadaşıyla rekabete girmekten aciz. lan daha 11'i zorlayamayan adam dünya kupasını nasıl zorlasın? tek talebi," kayrılayım, korunup kollanayım, aleyhime konuşulmasın çünkü sınır nedeniyle bana muhtaç olsunlar" mantığındaki bir adamdan hangi kulüp, hangi milli takım, hangi ülke fayda sağlayabilir biri çıksın söylesin rica ediyorum. neden taraftar bu adamlardan oluşan, top oynamak yerine yeri geldiğinde rakibe, yeri geldiğinde taraftara ağzının payını veren adamları izlemek ve bunun için para ödetilmek zorunda bırakılsın?
yabancı sınırı gelsin diye ağlayan, vasat topçular dışında kalan diğer tayfa ise anadolu kulübü başkanları. sınır olsa deniz türüç 20, emre 40 m euro edecek; yollarını bulacaklar. şimdi büyükler "satmıyor musun hacı? tamam yabancı alırım" diyince, "tamam abi 20 dedim ama 3 olsun, siftah yapalım" diyen çiçek satıcısı gibi satmak zorunda kalıyorlar. yabancı sınırı olsa emre 10, ömer bayram 3 m eurodan aşağıya gelmezdi. işlerine gelmiyor çünkü tribünde adamları yok, başarı yakalayacak çapları yok. heriflerin kendilerine "lan ben napıyorum burada ne işim var?" gibi varoluşsal sorular sormasının önündeki tek kriter büyük takımlara adam satıp köşeyi dönmekti. ekmek kapıları kapandı, avantaları bitti hacı abilerin.
5) `yabancı futbolcu sayısının artması ile taraftarın mental ve fiziksel sağlığının korunacak olması`
yıllarca tribünde maç izledim, kar, kış, deplasman demeden gezdim. unutamadığım 3 sahne var, birincisi 15 yaşında kopenhag'da yaşanan meydan muharebesi sırasında üzerime gelen 4 ingilizi paramparça eden almancı dayı, biri paris deplasmanında yediğimiz dayak ve diğeri ayhan akman'ın sahada topu ve oynanan futbolu bırakıp rakip adamı kovalaması.
eğlence kısmını bir kenara bırakıp konuya dönersek, sahada futbol izlemek istiyor, "adamlık" değil, futbol oyununu görmek istiyoruz. taraftar olarak en doğru talep, aşından biriktirdiğin para ile aldığın maç bileti ile gittiğin maçta güzel bir futbol izlemek, 90 dakika boyunca keyif almak.
senelerce yabancı sınırı nedeniyle vasat bir arabaya biniyordu taraftar. yabancı sınırı nispeten kalktı, bir mercedes sahibi oldu. artık götü, şeklini alan deri koltuğa, kendisi viraja girerken yatan lastiklere, comand sistemine alıştı. gündelik hayata dönelim
şimdi siz paşa paşa yolda giderken bir dayı gelip size,"yok sana mercedes falan yallah doğan görünümlü şahin'e; çünkü ben doğan görünmlü şahini hakettiğini düşünüyorum.". e dayı neden? neden durumum iyi iken vasata razı olayım ki? "yok" diyor dayı, "hem şahin'e binecen, hem de mercedes parası verecen yeeenim". ne dersiniz? s...r dersiniz değil mi? dayı bir s...r git dersiniz, dayı anneannenin kulaklarını s..eyim" dersiniz.
taraftar bu saatten sonra vasat futbolu kaldırmaz. tuttu dediğiniz passolig'in aslında tutmadığını, oynanan oyunun güzelliği nedeniyle biraz seyirci sayılarının arttığını, al gülüm ver gülüm, "emre abi neden tekmeliyosun canım abim adam abim" diyaloglarının yaşandığı bir ülkede futbol biter. türk futbolunu el birliği ile bitirirsiniz.
futbolun dünyada sahibi taraftardır. izlenmese, sevilmese türk topçular şu an futbolu bıraktıktan sonra elimiz iş tutsun da geçinelim diye düşünüyorlardı. taraftar izliyor ki bir değeri var. o çok sevdiğiniz yerli topçuların 100 bin euro maaş ile kulüp kulüp gezip beni alın diye ağlaması, sınır sonrası taraftarların 1 deklerasyonu ve ortak boykot eylemine (digiturk alma, maça gitme, spor gazetesi alma, ürün alma) bakar. apar topar kaldırırsınız o sınırları.
özet geçmek gerekirse, ne kadar fazla, o kadar iyi olan sayıdır. hem kulüp, hem futbol, hem ülke futbolu, hem milli takım, hem bizim ruh sağlığımız için olabildiğince fazla olsun.
edit: bir yerde tlyi euro yazmışım; düzeltildi.