• 1651
    toplam yabancı sayısı 14'ten 11-12'ye sahada ise 3-4 zorunlu yerli oyuncu oynatmak olarak revize edileceğini düşünüyorum. ve bu durum maalesef tarık çamdal gibi oyuncuların artmasına, sahada ki futbolun daha da kalitesizleşmesine ve ederi 1 lira olan oyuncuların değerinin beş katına transfer yapmasına neden olacak.

    bizim açımızdan bakarsak 2 tanesi kiralık olmak üzere 12 yabancı oyuncumuz var. devre arası bir forvet transferi yapılırsa ( bonservisle ) sene sonunda 11 yabancı oyuncumuz olacak. bunlardan maicon , belhanda ve feghouli'nin devre arası yada sene sonunda elden çıkarılmaları kuvvetle muhtemel.

    serdar aziz ve emre akbaba harici gözü kapalı sahaya sürebileceğimiz yerli oyuncumuz yok maalesef. bu kapsamda ilk 11 için 3 yerli oyuncuya ihtiyacımız olacak. altyapıdan gelen oyuncularımız ile birlikte bu yabancı sınırı safsatasından doğru hamlelerle en karlı kulüp olarak çok rahat çıkabiliriz diyecem ama 2018-2019 transfer sezonundaki plansızlığımızı düşününce birden bir ürperti geliyor.
  • 1652
    daha önce sübjektif sebepler ile getirildiğini söylemiş olmakla birlikte, her mecrada derin analizini ve değerlendirmesini yaparak dile getirdiğim bu konu hakkında buraya da düşüncelerimi, elimden geldiğince doğru ayırmaya çalıştığım farklı açılardan bakarak bırakmak istiyorum. anasının gözü gibi uzun olacak sanırım sonra sövmeyin ortasında.

    1) `türkiye süper liginin çekişmesi ve marka değeri açısından yabancı sınırının önemi`:

    öncelikle taraftar açısından olaya bakmak lazım. futbolun, yabancı sınırının genişletilmesi ile geldiği durum ortada. üç büyükler olarak nitelendirilen ama aslında galatasaray ve aliekspres çakmaları fenerbahçe ile beşiktaş'tan oluşan güruh, artık çıktıkları her maça "kolay 3 puan" diye bakamıyor. bu, lig sonu şampiyonluk puanlarının aşağı çekilmesi, şampiyonluk puanlarının aşağı çekilmesi ise otomatik olarak puan farkının az olması sonucunu doğuruyor ve lig daha heyecanlı oluyor.

    bununla birlikte, yabancı sınırı fazla, kulüp borçları bundan daha fazla olunca kulüplerimiz, son 2-3 yılda, kendi takımlarında forma bulamayan oyunculara yöneldi. bu kapsamda, hemen her takımda, avrupa kulüplerinden kiralık gelen oyuncular var. bu takımların oyuncuları takip eden fanatik taraftarları, oynanan maçtan ziyade oyuncusunun gelişimini ve daha düşük seviyede neler yapabileceğini görmek için açıp maçlarımızı seyredebilir. la liga ve premier lig (premier lig daha evvelden yaptığı için la liga genelde atılım yapıyor) yönetimleri, gece gündüz "nasıl daha fazla izleniriz?" diye düşünüyor. çok sayıda kiralık oyuncu ile ligimizin 6. büyük lig olmasına rağmen "ilk 4'ün geliştirme ligi" sıfatını kazanması, hem gelişim takip eden izleyenleri televizyon başına çekerek ligin popülerliğini marka değerini arttırıken, hem de sürekli izleme olanağı tanıdığından daha kaliteli oyuncuların kiralanma olanağını ve dolayısıyla lig kalitesini arttıracaktır.

    örnek vermek gerekirse, ben everton taraftarı olsam ve kendi malım olduğunu bildiğim onyekuru ligde 5-7 gol atsa ilk devre, ikinci devre en azından 2-3 maçını izlemeye çalışırım; sonuçta dünyanın her yerindeki taraftarlar kadro planlaması yapar ve bu adamı gelecek sene everton kadrosuna yazıp yazmama konusunda elinde net bir done olmuş olur. aynı şeyi, atletico'nun kayseri'ye kiraladığı ancak adını şu an hatırlamadığım ön libero için de söyleyebiliriz.

    2) takım ekonomileri açısından yabancı sayısının fazla olmasının önemi

    burada süper teknik konuşup tam kırılım yapmayacak olmakla birlikte, bir takımın esasen 4 ana gelir kalemi vardır.

    (1) tv yayın gelirleri
    (2) maç hasılatı gelirleri
    (3) ürün satış gelirleri
    (4) bazı liglerde yer alan başarı primi gelirleri.

    mesela ingiltere premier lig'de (1) muazzam bir seviyededir. o kadar ki, küme düşmeyen en zayıf takım (küme düşen parachute payment aldığından daha fazla para girecektir kasasına) neredeyse bizim şampiyon takımımız kadar bir yayın geliri almaktadır. almanya bundesliga incelendiğinde (2) numaralı gelirin (1)'in üstüne çıktığı görülecektir. bu almanlar için bir sıkıntı, yukarıda ligi nasıl daha iyi geliştiririz diyen ülkelerden biri onlar. bizzat futbolcular bile "en iyi oyuncular (bakın almanlar demiyorum oyuncular diyorum) buraya gelmiyor" diye demeç vermekteler.

    bizim ülkemizde ise birinci sıradaki gelir yayın geliri ve hemen her giderin euro üzerinden yapıldığı ve hasılatın tl ile elde edildiği düşünüldüğünde hasılat gelirimizin parite nedeniyle durumu içler acısı. 40 bin kişiye oynayan galatasaray ortalama 70 lira desek 2.7 milyon tl kazanırken maç başı, parite hesabı ile 337.500 pound'a tekabül eden bu rakamı çıkarması için, west ham united gibi çok da büyük başarıları olmayan bir takımın ihtiyaç duyduğu kişi sayısı 30 poundluk biletlerden 11.250. ha west ham united'ın https://www.whufc.com/...ormation/plan-prices adresinden görülebileceği üzere ortalama bir west ham bileti 45 pound (non member). özetle, west ham, 45 poundluk bileti ile, 57.000 kişilik, yani neredeyse bizimkine denk stadının %25'ini doldurduğunda, (57.000/4 = 14.250, 14.250 x 45 = 641.250, 641.250 x 8 = 5.13 m tl) gibi bir gelir elde ediyor. bu gelir azlığımızı belirttiğimiz nokta. peki bu noktadan neden bahsettik?

    yukarıda da yer verdiğim gibi gelirler bu kadar düşük iken, kendinizi sınırlı bir alışveriş imkanı ile kısıtlarsanız, ne para kazanabilir, ne zarar makasınızı azaltabilir, ne de kara geçebilirsiniz. bugün eskişehirspor gibi iyi kötü taraftarı olan, yıllarca bu ligde mücadele eden bir takım lisanslama yapamıyor; ilhan cavcav'ın gençlerbirliği bile borca girdi, karabük'ün durumu ortada. meşhur "too big to fail" kuralı olmasa, galatasaray ve hesabı ayrı tutulacak yancılarının durumu da iç açıcı değil.

    bu durumda sizin, yani türk kulüplerinin minimum para ile maksimum fayda sağlaması, buna göre oyuncu alması ve satması lazım; hepsinden önemlisi israftan kaçınması lazım. peki bu nasıl olacak? galatasaray üzerinden anlatacağım, diğer kulüplerde de benzer işler olduğunu hepimiz biliyoruz.

    2013-14. sağ bekimiz sabri sarıoğlu. bu süreçte kendisinden doğal olarak memnun olmadığımızdan kendisini yedeklemek üzere aldığımız adamlar veysel sarı, salih uçan ve tarık çamdal. hemen bir hesaba girelim:

    veysel sarı için 2.92 kurdan, 400 bin euro bonservis, oyuncuya da yıllık da 900 bin euro civarı para ödemeyi, taahhüt ettik. 2 sene oynadı, 2.2 m euro zarar yazarken, kendisinden gelen 400 bin euro bonservis (transfermarkt verisi) ile 1.8 m euro toplam maliyet. zarar 1.8 m euro

    salih dursun 2.75 m euro bonservis (euro üstünden) 1.2 m euro gibi dönem kuruyla bir ücret ödemesi mevcut. yarar 0, zarar 3.95 m euro.

    tarık çamdal 4.75 m euro gibi bir bonservis ile takmımıza dahil olan bu arkadaş, yatarak geçirdiği 5 senede toplam net 6.955,000,00 euro, 5 maç oynadığı için de 50 dersek toplamda 7 m euro kazandı. toplam maliyeti kemiksiz 11.75 m euro, 12 de denebilir.

    elbette bu arkadaşlar sabri'yi kesemeyecek kadar kötülerdi ve bu yüzden sabri de takımda kaldı. 2013-14, 14-15, 15-16 ve 16-17 sezonlarında takımımzda kalan sabriye senelik ortalama (net hesap yapmıyorum arkadaşlar) 1.25 m dolar ücret ödendi. son dolar kuru itibariyle (2017 mayıs) (parite 1.1 gibi) hadi 1 ben de biraz düşeyim 1 m euro sabit ücret ödendi. 4 m euro sabit maaş.

    toplayalım; 1.8 veysel + 3.95 salih dursun + 4 sabri, 11.75 tarık çamdal = 21.5 m euro gibi bir para çıktı cebimizden. evet euro şu anda fazla, ancak bu arkadaşlar geldiğinde de 1 euro 3 lira bandındaydı ve maç biletleri formalar da buna göre ucuzdu.

    gelelim bu hesabın sonucuna. şimdi, ilgili yabancı sınırı olmasa ve biz martin linnes denen genç çocuğu kadromuza katmış olsak, bu arkadaşların kümülatif faydasından fazla fayda sağlayacağını söylersek yalan söylemiş olmayız diye düşünüyorum. bakalım; linnes kardeşimizin maliyeti, 2.5 m euro bonuslar dahil bonservis, 950.000 x 3 + 475,000, hadi ona da tam sene diyelim, 950.000 x 4 = 3.8 m euro. toplam maliyet, 4 sezonda 6.3 m euro.

    aradaki fark 15.2 m euro. israf edilen, sokağa atılan, başarısız olacağı belli yatırımlara harcanmak zorunda bırakıldığımız para. sağ bek buldun yüklen amk diyenler için burada bulduğumuz sonucu aklımızda tutalım.

    koray günter kardeşimiz türk olması hasebiyle aldığımız, şahsen benim beklenti içinde olduğum (çünkü her türkten verim beklemeye mahkumduk) bir kardeşmizdi. toplam maliyeti 2.5 bonservis, maç başları hariç 3.7 m euro.

    adında ğ olması hasebiyle "lan buna lisans alabiliriz" diye aldığımız patates kardeşimiz endoğan adili'nin maliyeti 500 bin euro bonservis ve güncel kurdan 200 bin euro maaş ile 1.1 m euro.

    bitti mi? bitmedi. barış özbek - serkan çalık ikilisine bakalım. barış özbek 500 bin euro transfer bedeli ve yıllık 200 bin euro maaşı ile 1.1, serkan çalık kardeşimiz ise, yine 350 bin euroya gelip, yaklaşık 700 bin euroya mal olan bir arkadaşımız. ikisine biraz maç başı ile 1.9 m euro yazalım tam tutsun.

    devam mı gençler? devam. formasını çıkartan bir 8 numara vardı. futbolcu kıtlığı nedeniyle kendisine 5 senede 10 milyon euro ödemeyi taahhüt ettiğimiz, 2016 yılında aramızdan ayrılmış olması gereken selçuk, yabancı sınırı nedeniyle, formasını çıkartıp galatasaray taraftarını karşısına aldığı (ve aslında bittiği) andan sonra yokluktan sözleşme imzalamak zorunda kaldığımız bir başka isim. kendisinin, 2016 yerine 2019'a kadar kalmasının maliyeti ise, normal süresinde (2016'ya kadar) 1.55 m euro, uzatılan kısımda aldığı total para 10.25 m euro. sanırım yabancı sınırı olmasa, aklı başında kimse kendisinin sözleşmesini uzatmazdı; böylece, forma anı itibariyle hiçbir verim alamadığımız selçuk üzerinden maç başları hariç 11.8 m euro zarar yazmamış olurduk.

    az kalsın unutuyordum ki aklıma geldi; olcan adın. burak ve selçuk kardeşlerimizin panpası, adam kontenjanına atatürkçü olduğu için giremeyen bir arkadaş. erken gönderilmesine rağmen kalan alacağını (sözleşme sonuna kadar) talep eden olcan'a 4 m euro bonservis, 7 m euro maaş ödemeyi kabul ettik. hadi 1 m ben kırptım 10 kaldı.

    kambur reis sercan yıldırım'ı unutmadım elbet, 3 m euro bonservisi ve 700 bin yıllık maaşı ile helalinden bir 4.5 m yazalım mı? yazalım.

    daha fazla zamanınızı almak ve bir sonraki konuya geçmek adına burada kesiyorum; verim alamadığımız, yerlerine yabancı alsak sportif olarak daha başarılı olabileceğimiz yılları heba ettiğimiz ve sadece yukarıda adını saydığım adamlar için kulübümüzün geri dönüşü olmamak üzere cebinden çıkan para 54.5 m euro. hadi bunun bir kısmı yabancıya gidecekti ama sağ bekinde mariano oynayan takımla sabrinin oynadığı takım şüphesiz aynı puanı almayacaktı. aynı şey diğerleri için de geçerli olduğundan, verim endeksi ile 14.5 m euroluk kısmını (gelirimiz artacaktı) düşüyorum. 40 m euro, bugünün parası ile 300 milyon lira. 0, yazı ile sıfır verim aldığımız dönemde, "türktür inşallah tutar" diye sokağa attığımız para 40 m euro. süper iyi niyetli yaklaşıp euroyu ortalama 3.5 üzerinden alıyorum bu dayılara ödenen paralar ile ilgili olarak, 140 milyon tl. kulübün borç - alacak farkı ne? 1.1 milyar tl (2018 mayıs ayı divan kurulu verileri); kulübün total borcunun %12.7'si.

    soruyorum şimdi, yabancı sınırı olsa yine bu adamlara bu paralar verilir miydi? selçuk'a zam yapılır mıydı? yapılmazdı. sen piyasayı daraltırsan, sen tek özelliği vasat oğlu vasat türk topçusundan iyi olmak olan vasat topçular lehine haksız rekabet uygularsan, bir başka ifade ile sen koyun alımına izin vermezsen, herkes, zaten kendini abdurrahman çelebi olarak tanıtan "huqqa kardeşim" türk futbolcusuna yokluktan abdurrahman abi der, ona göre değer verir.

    sonra "yık ifindim kıliplirimizin bırçlırı, yık ifindim mıli yapıları". e dayı; bağnaz, kayırıcı, çomar koruyucu kurallar koyan senin hatan bunlar; al beşiktaş, fener, bu sene biz üç büyük kulüp belki de tarihinde ilk defa transferi artıda kapadılar.

    3) türk futbolcusunun gelişimi açısından yabancı sayısının önemi

    "türk futbolcular daha çok oynarsa gelişirler, milli takım daha iyi olur" gibi saçma bir sözün rasyonel açıklamasını biri bana yapsın, kafamı taşa vura vura kırmazsam adam değilim.

    bak şimdi kardeşim, ben eskiden top oynamış adamım. en yakın arkadaşlarım ise topu iyi bilmiyor. sence ben bunlarla yaptığım maçta kendimi nasıl geliştirebilirim? nereye koşacağını bilmeyen adama pas atarak vizyon, nasıl topa gireceğini bilmeyen adama çalım atınca dripling yeteneği mi gelişir?

    soruyorum size, sene boyu pique - umtiti, godin - gimenez, varane - ramos karşısında oynayarak gol atabilen bir forvet mi istersiniz takımınıza (milli takım), yoksa sene boyu ahmet çalık - numan, yok efendim yalçın - ökkeş ikililerine karşı mı? ya iyi adamlar olmalı ki türk topçusu (a) gerçekten futbol oynamak ve bu işi profesyonel yapmak istiyorsa daha çok çalışmalı (b) yurt dışına giderek kendini geliştirebileceği uygun bir lig bulmalı. bu devinime ayak uyduramayan varsa da siktir olup gitmeli, futbolu bırakmalı affedersiniz.

    bakmayın siz türk topçulara, al serdar gürler "yabancı sınırı olmasa serdar 1'e değil 7'ye giderdi" demiş. 500'e değil de 2.5'a oynardı serdar ama hakiki 2.5'luk karşısında da önümüzdeki maçlara bakmaktan fazlasını yapamazdı. işte tam bu yüzden yabancı sınırı olmalı. ingiltere liginde 40 yaşına kadar oynayan adamlar var, bizim 20'liği koysak yerine ciğeri düşer ağzından, yere düşer donu falan gözükür. bu seviyelere çıkmak için, 15 kendine bakacan amk çok mu lan 15 sene? altında araban, evin, tatil yapacak paran ve 1.5 ayın var. 10.5 ay çalış bir zahmet.

    sen işine geldiğinde 80 milyon diyen, ancak orta sahasına 20 senedir 1 tane 3/4 çubuklu tosun kalitesinde adam yetiştirememiş bir ülkesin. bunun son 3 senesinde yabancı sınırı var. gören de sınır varken bam güm dünya kupası finali kovalıyorduk da sınır geldikten sonra olmadı. lan 100 senede 3-5 defa turnuvaya katılmışın, 100 senedir sınır var. bırak bir de olmadan deneyelim.

    şu an ligde 150 türk topçu varsa, bunların %90'ı 3/10. diğer türlü 30 türk topçu olur belki ama en düşüğü, 6-7/10 yabancılardan forma alan türkler olur. toplamda 25 tane 7/10 türk topçun, 15 de ithal ettiğin topçun, 40 kişilik bam bam bam bir milli takım havuzun olur. belki daha dar olur ama şüphesiz daha kaliteli olur. bunu açıklayarak anlatmam gerektiği için gerçekten insanlardan tiksindim.

    4) `yabancı sınırlamasının emeklilik ikramiyesi kovayalayan, yan gelip yattığı yerden para kazanmak isteyen türk topçular ile vasat türk topçuları üç büyüklere kitleyip yolunu bulmak isteyen anadolu kulüpleri dışında kimseye hayrının dokunmayacak olması`

    burak yılmaz başta olmak üzere yapılan açıklamalardan net bir şekilde anlıyoruz ki türk topçusu forma için takım arkadaşıyla rekabete girmekten aciz. lan daha 11'i zorlayamayan adam dünya kupasını nasıl zorlasın? tek talebi," kayrılayım, korunup kollanayım, aleyhime konuşulmasın çünkü sınır nedeniyle bana muhtaç olsunlar" mantığındaki bir adamdan hangi kulüp, hangi milli takım, hangi ülke fayda sağlayabilir biri çıksın söylesin rica ediyorum. neden taraftar bu adamlardan oluşan, top oynamak yerine yeri geldiğinde rakibe, yeri geldiğinde taraftara ağzının payını veren adamları izlemek ve bunun için para ödetilmek zorunda bırakılsın?

    yabancı sınırı gelsin diye ağlayan, vasat topçular dışında kalan diğer tayfa ise anadolu kulübü başkanları. sınır olsa deniz türüç 20, emre 40 m euro edecek; yollarını bulacaklar. şimdi büyükler "satmıyor musun hacı? tamam yabancı alırım" diyince, "tamam abi 20 dedim ama 3 olsun, siftah yapalım" diyen çiçek satıcısı gibi satmak zorunda kalıyorlar. yabancı sınırı olsa emre 10, ömer bayram 3 m eurodan aşağıya gelmezdi. işlerine gelmiyor çünkü tribünde adamları yok, başarı yakalayacak çapları yok. heriflerin kendilerine "lan ben napıyorum burada ne işim var?" gibi varoluşsal sorular sormasının önündeki tek kriter büyük takımlara adam satıp köşeyi dönmekti. ekmek kapıları kapandı, avantaları bitti hacı abilerin.

    5) `yabancı futbolcu sayısının artması ile taraftarın mental ve fiziksel sağlığının korunacak olması`

    yıllarca tribünde maç izledim, kar, kış, deplasman demeden gezdim. unutamadığım 3 sahne var, birincisi 15 yaşında kopenhag'da yaşanan meydan muharebesi sırasında üzerime gelen 4 ingilizi paramparça eden almancı dayı, biri paris deplasmanında yediğimiz dayak ve diğeri ayhan akman'ın sahada topu ve oynanan futbolu bırakıp rakip adamı kovalaması.

    eğlence kısmını bir kenara bırakıp konuya dönersek, sahada futbol izlemek istiyor, "adamlık" değil, futbol oyununu görmek istiyoruz. taraftar olarak en doğru talep, aşından biriktirdiğin para ile aldığın maç bileti ile gittiğin maçta güzel bir futbol izlemek, 90 dakika boyunca keyif almak.

    senelerce yabancı sınırı nedeniyle vasat bir arabaya biniyordu taraftar. yabancı sınırı nispeten kalktı, bir mercedes sahibi oldu. artık götü, şeklini alan deri koltuğa, kendisi viraja girerken yatan lastiklere, comand sistemine alıştı. gündelik hayata dönelim

    şimdi siz paşa paşa yolda giderken bir dayı gelip size,"yok sana mercedes falan yallah doğan görünümlü şahin'e; çünkü ben doğan görünmlü şahini hakettiğini düşünüyorum.". e dayı neden? neden durumum iyi iken vasata razı olayım ki? "yok" diyor dayı, "hem şahin'e binecen, hem de mercedes parası verecen yeeenim". ne dersiniz? s...r dersiniz değil mi? dayı bir s...r git dersiniz, dayı anneannenin kulaklarını s..eyim" dersiniz.

    taraftar bu saatten sonra vasat futbolu kaldırmaz. tuttu dediğiniz passolig'in aslında tutmadığını, oynanan oyunun güzelliği nedeniyle biraz seyirci sayılarının arttığını, al gülüm ver gülüm, "emre abi neden tekmeliyosun canım abim adam abim" diyaloglarının yaşandığı bir ülkede futbol biter. türk futbolunu el birliği ile bitirirsiniz.

    futbolun dünyada sahibi taraftardır. izlenmese, sevilmese türk topçular şu an futbolu bıraktıktan sonra elimiz iş tutsun da geçinelim diye düşünüyorlardı. taraftar izliyor ki bir değeri var. o çok sevdiğiniz yerli topçuların 100 bin euro maaş ile kulüp kulüp gezip beni alın diye ağlaması, sınır sonrası taraftarların 1 deklerasyonu ve ortak boykot eylemine (digiturk alma, maça gitme, spor gazetesi alma, ürün alma) bakar. apar topar kaldırırsınız o sınırları.

    özet geçmek gerekirse, ne kadar fazla, o kadar iyi olan sayıdır. hem kulüp, hem futbol, hem ülke futbolu, hem milli takım, hem bizim ruh sağlığımız için olabildiğince fazla olsun.

    edit: bir yerde tlyi euro yazmışım; düzeltildi.
  • 1654
    düşmesine bir şey demeyeceğim ama ciddi oranda düşerse artık ligi izlemeyi bırakacağım sayı.

    ülke futbolunun gelişmesi için formülü veriyorum;
    * saha zeminlerinin adam edilmesinin sağlanması. saha zemini belli bir standardı sağlamıyorsa adamlara kendi sahasında maç oynatma. ev sahibi avantajını kullanamasınlar. sonra da zemini tff olarak yaptır ama fiyatın iki katını ilgili takımın yayın gelirinden kes. akabinde maçlarını oynayabilirler.

    * gereksiz harcamaları denetle. herhangi bir kulüp o yılki toplam kazancının en fazla belli bir yüzde fazlasını harcayabilsin. ceza kesmesi için uefa beklenmesin * saçma sapan yöneten başkanlar yüzünden batan kulüpler olmasın.

    * ilgili iki denetleme de bağımsız kuruluşlarca denetlensin ve kamuoyuna da sonuçlar açıklansın. adam kayırma vs. olmasın. zira kimse tff'ye güvenmiyor. bu bağımsız kuruluşların da parasını tff verebilir. yıldırım demirören benim zamanımda tff'nin kasası para doldu demeyi biliyor. biraz ülke futboluna fayda versin bu para.

    gelelim oyuncu gelişimine.
    * yine gelirlerin bir kısmının zorunlu olarak altyapıya harcanması kuralı konsun ve yine bağımsız kuruluşlarca denetlensin. yapmadı mı? bas transfer cezasını, transfer yapamasın 2 dönem (bir ara dönem bir de yaz dönemi).

    * ilk 11'de en az 2 türk oyuncu oynatma zorunluluğu getirilsin. cezasız, bildiğin zorunlu olacak. bu iki türk oyuncu da avrupa'da yetişmiş olmayacak; türkiye'de yetişmiş olacak. çünkü benim hayalim oyuncu yetiştirip avrupa'ya satmak. ortam futbolcu yetiştirmeye de müsait, sadece denetleme şart. bence yapabiliriz.

    * altyapı tesislerinin de standardının belli bir seviyede olması sağlansın. olmuyorsa yine stat zemini olayı gibi iş halledilsin.

    * altyapı hocalarının standardı yine belli bir seviyede olsun. kafasına eseni hoca yapmasınlar şu ülkede.

    daha arttırılabilir kurallar. bu konuda otorite değilim. bu konuda kafa patlatmış çok kişi vardır. bir ortak toplantıyla iyi kararlar alınabilir. kurallar farklılaşabilir ama temel olarak iyi olduğunu düşünüyorum.

    bunlardan sonra yabancı sınırı 14 değil 10 olsun atıyorum. hem kulüplerin futbol kalitesi düşmez hem de oyuncu yetiştirmiş oluruz. 2x18 = 36 tane sürekli oynayan eleman. bunları yedekleyecek de iyi eğitim almış gençler ve ilerde ilk 11'e girerler. bence gayet iyi bir adım.

    ama eskisi gibi direkt 5, 6 yapalım derlerse; bunun hiçbir işe yaramadığını gördük. millet buna alıştıktan sonra o ligi izlemez zaten. her takım iyi futbol oynayabilir konuma geldi artık. gayet de güzel oldu.
  • 1655
    3 büyüklerin taraftarlarının ciddi bir tepki koyması şart. değiştireceklerse yine değiştirsinler ama şu decoderler iptal edilsin. kendileri çalıp kendileri oynasınlar bundan sonra.

    ben böyle ülke görmedim. bir plan, proje var mı ortada ? yok. sadece yabancı sayısını düşürecekler başka bir aksiyonları yok. beşiktaş 2 sene şampiyon oldu sınırsız yabancıyla kimseden ses seda çıkmadı, biz 1 sene olduk siyasetinden tut malzemecisine kadar herkes zıpladı.

    galatasaray'ı aşağı çekme uğruna türk futbolunu iyice dibe vurduracak kadar gözlerini karartmışlar.
  • 1656
    ingiltere'de uygulanan yabanci futbolcular icin calisma izni mantigini uygulayabilirsek, sinira gerek kalmaz.

    peki ingiltere'deki yabanci futbolcular icin calisma izni (hani su hep duydugumuz, work permit) mantigi nedir?

    tipki kacak isci konumunda calisamayacak olan her insana yapildigi gibi futbolcular icinde bazi degerlendirmeler yapiliyor ve bu degerlendirmeler sonucu transfere onay verilebiliyor daha dogrusu transferin onunu acacak olan calisma iznine.

    oyuncularin calisma iznini otomatikman alabilmeleri icin, ulkelerinin a milli takimlarinin son 2 sezondaki maclarinin belirli bir yuzdesinde yer almasi gerekmekte fakat genc oyuncularin a milli takim seviyesine cikmalari cok da kolay olmadigi icin 21 yasalti futbolcularda son 1 seneye bakiliyor.

    yuzdeler ise ulkelerin fifa dunya siralamasindaki yerlerine bakilarak belirleniyor;

    ulkenin fifa siralamasi : 1-10 arasi ise 30%
    ulkenin fifa siralamasi : 11-20 arasi ise 45%
    ulkenin fifa siralamasi : 21-30 arasi ise 60%
    ulkenin fifa siralamasi : 31-50 arasi ise 75 %

    diyelim ki alinmak istenen futbolcu 21 yas ustu ve brezilyali, brezilya ilk 10'da oldugu icin eger son iki sene
    a milli takim maclarinin 30%'unda oynamis ise, otomatikman calisma iznine hak kazaniyor.

    eger bu sekilde a milli takimi gereken sayida temsil edememis ise otomatik calisma izni kosulu devreye giremiyor.

    bu sefer istisna durumlari devreye giriyor;

    futbolcuyu almak isteyen takim, karar komitesine gidip; sayin baylar ve bayanlar, biz bir futbolcu transfer etmek istiyoruz fakat arkadas, a milli takim seviyesinde yasindan dolayi veya kadersizlikten oynamamis, yine de futbolcunun fayda maliyet orani bize katma deger saglayacak duzeyde calisma izni verebilir misiniz? diye soracak.

    komite'de, tabi ki bu durumda, bazi kriterleri degerlendirmemiz ve puanlamamiz gerekiyor, diye cevap veriyor.

    a-)
    1-) transfer ucreti, su ana kadar onay almis futbolculara odenen ucretin 75%'lik kisminin ustunde ise 3 puan
    2-) transfer ucreti, su ana kadar onay almis futbolculara odenen ucretin 75% ve 50%'lik kisminin arasinda ise 2 puan
    3-) oyuncuya odenecek ucret, su ana kadar onay almis futbolculara odenen ucretin 75%'lik kisminin ustunde ise 3 puan
    4-) oyuncuya odenecek ucret, su ana kadar onay almis futbolculara odenen ucretin 75% ve 50%'lik kisminin arasinda ise 2 puan
    5-) oyuncunun su an ki kulubu major kabul edilen ligerden birinde ve gecilen sezon mumkun olan kumulatif mac suresinin 30%'sinde oynadi ise 1 puan
    6-) oyuncunun kulubu son 12 ayda uluslar arasi turnuvalarda yer aldi ve oyuncu mumkun olan kumulatif mac suresinin 30%'sinde oynadi ise 1 puan; aliyor.

    mumkun olan 8 puandan, esik puan olan 4u almak zorunda, alamiyorsa b kriterleri devreye giriyor; ki bu da baya cetrefilli yine maliyet fayda iliskisini irdeleme uzerine kurulu ( mesela free tranfer ile gelecek oyuncular icin kullaniliyor b kismi)

    neyse; bununla da bitmiyor, takimlar futbolcunun gercekten faydali olacagini kanitlamak icin sunumlar hazirliyor, oynadigi
    takimdaki istatistikleri gibi, bu da olasi transfere izin alma konusunda ellerini guclendiriyor.

    bunun disinda esas guzel olan taraf ise oyuncuya verilen calisma izni duruma gore 3 veya 1 yillik oluyor, ingilizce seviyesi yetersiz arkadaslar 3 yillik vize alamiyor bu durumda surekli bir sekilde kendilerini gelistirme ihtiyaci doguyor cunku
    1 veya 3 sene sonunda tekrar bu surec tekrarlaniyor.

    bu sistemin gelmesi durumunda, gelecek yabanci futbolcu profili kaliteli olanina dogru evrilmek zorunda kalacak veya kuluplerin gozlemcilige onem vermesini zorunda kilacak.

    yazarken yoruldum, ozet geceyim; yabanci siniri gelmesin!
  • 1657
    öncelikle belirteyim, başımız da fatih terim olduğu sürece çokta umursamadığım eylem, döner dolaşır tüm iyi yerli futbolcular bir gün mutlaka hocanın altında çalışır.

    yok eğer dert türk futbolunu geliştirmekse futbolun içinden bir heyet oluştur yolla avrupa’ya, futbol alt yapısı iyi olan ülkeleri gezsin bir çalıştay yapılsın. ama yok dert hiç bir zaman türk futbolunu kurtarmak olmadı.

    alın size cahil kafam ile bir kaç öneri;
    1- 5 adet üzerinde ki her yabancı futbolcudan bir bedel kes, kesilen bu bütçe ile orta ve lise seviyesinde ki tüm okullara yada semtlere futbol sahaları yap.
    2- futbol kulüplerinin alt yapı antrenörleri için belli bir kriter koy, prolisans tarzı bir sertifika sistemi yap ve sadece o sertifika sahibi kişiler antrenör olarak çalışabilsin. aksi taktirde boşta kalanı alt yapı antrenörü yapıyorlar. ahbap çavuş ilişkisinin dışına çıkmalı artık bu antrenörlük sistemi.
    3- kulüplere sezon içinde alt yapıdan oyuncu oynatma mecburiyeti koy. atıyorum kadroda en az 5 alt yapı oyuncusu bulundurma zorunluluğu ve 3 futbolcu resmî maçlarda min. 700’er dk. oynamalı de mesela. ama oynatmadığında komik rakamlarda para cezası kesme, hem para hem de puan cezasına kadar gidecek bir süreç başlat.
    4- sahayı geçtim; otobüsü olmayan, forması, soyunma odası olmayan alt yapılar var, her kulüpten her sezon ama yayın gelirinden ama nakti ücretler al, alt yapılara bu para havuzundan belirli bir standart getir.
    5- turnuvalar düzenle, bölgesel, ulusal, uluslararası turnuvalar. ama öyle sadece parası mevkisi olanın katıldığı değil, tüm maddi imkanları federasyon tarafından karşılanan turnuvalar düzenle ve her klüpten bir gözlemci katılımını zorunlu kıl. dikkatleri üzerine çekmek için canlı tv yayınları düzenle, bu ülke futbola aşık bir ülke, halı saha maçı izlemekten hoşlanan kitleler var, güzel bir reklam ve tanıtımlar ile yayın geliri bile oluşur.

    bunlar ilk aklıma gelenler, bu liste uzar gider, yeter ki dert üzüm yemek olsun. yabacı sınırı koymak futbolu geliştirmek için 100 kriter yazsak belki 100. sırada kendine yer bulur.
  • 1658
    ben istedim oldu zihniyetinin ürünü olan bu konu ağzımıza sakız olarak verilip zaman zaman gündeme getiriliyor. ülkede düzgün olan ne kaldı ki futbol adına sağlam adımlar atılsın... böyle bir olaya kalkışırlarsa göbekli ve ferrarili oyuncuları kendileri oturup izlerler, futbolseverler salak değil. kombineleri ve dekoderleri kime satacaksınız? paşa paşa dönersiniz kararınızdan, olan bizim kaybettiğimiz yıllara olur...
  • 1659
    ülkede artık bazı sistemlerin uzun süreli olması gerekiyor. bu olmadı, yap baştan şeklinde gittiğimiz sürece hiçbir şeyde başarılı olamayız.

    yabancı sayısını sınırlandırmak isteyenler, eğer gerçekten türk futbolcusunu düşünseydi, o zaman derdi ki, ilk 11'de en az 3 tane alt yapı oyuncusu oynasın. evet işte türk futbolu böyle düşünülür. böylece takımlar alt yapıya önem vermeye başlarlar. ama yabancı sınırını isteyen hiçbir kişi bundan bahsetmiyor. sadece yabancı sınırlansın deniyor. ama yabancı sınırlansın diyenlerin de kadrosunda 14 yabancı var. zaten bu kuralda 14 yabancıyla oynamak zorundasın diye bir olay yok. istediğin kadar türk oyuncusu ile oynayabiliyorsun.

    yabancı sayısının 14 olmasının çok güzel etkileri olamaya başladı. artık yurt dışına güzel bedellerle futbolcu satabiliyoruz. yani ülkemize dışarıdan döviz girdisi oluyor. futbolcuyu 3 milyon euro'ya alıp, bir sene sonra misal 10 milyon euro'ya satarsan bu ülkeye çok önemli bir katkıdır. yabancı sayısını sınırlamak isteyenler bunu da düşünmelidir.

    biz her şeyi milli takım için istiyoruz diyorlar. ama artık milli maçı izleyen kalmadı. milli takımın maçı olduğunu ya 1 gün önce, ya da maç günü öğrenir olduk. eskiden haftalar öncesinden heyecanla beklerdik. işin en komik yanı ne biliyor musunuz? yabancı sınırını en çok savunan kişilerden biri de milli takım hocası. ve milli takım hocamız yabancı. ağlanacak halimize gülmek gerekiyor.
  • 1660
    uzun uzun sayfalarca entry girmeye gerek yok. bir ağız tadıyla futbol izlemek istiyoruz ve inatla hevesimizi her seferinde kursağımızda bırakmaya yemin etmiş bir yönetim var. sonuç gayet net; sınır gelirse boktan futbol oynanan bu ligi takip etmeyi bırakırım. canlı skor sitesi, bir kafede derbileri izlemek ve gs'nin avrupa maçları bana yetecek.

    artık bizi bir salın amk.
  • 1661
    yabancı sınırlaması getirilirse, gazetelerin manşetleri şöyle olacaktır;

    - galatasaray, ankaragücü'nden fırat için 12 milyon euro bonservis bedeli belirledi.

    - galatasaray, barcelona'dan mike için 1 milyon euro bonservis bedeli vermeye hazır.

    böyle böyle manşetleri görmeye alışacağız. alışmışız da zaten. türkiye'de futbolu idare edebilecek kapasitede yönetici maalesef ki bulunmuyor. zora düştüler mi hemen yabancı sınırını gündeme getiriyorlar. tamam yabancı sınırını koy ama bonservis bedeli olarak da yabancıların para birimlerini de kullandırtma. oh ne güzel ya, türk takımısın ve türk bir takımın türk oyuncusunu alıyorsun ama euro veriyorsun. bak bak çelişkiye bak. bu şeye benziyor, hani iphone'a o kadar para dökersin ama sırf amerika'ya tepki için kırarsın ya. bu da aynı durum. tonla para dökeceğiz, ama elimizde onlarca kıçı kırık futbolcular olacak. çünkü yatarak para kazanmak işlerine geliyor. "nasıl olsa yabancı sınırlaması var, beni oynatmak zorundalar" diyecekler cafedeki arkadaşlarına. sonra nargilelerinin dumanlarını etrafa zevkle tüttürecekler. bizde bunlardan medet umacağız...
  • 1662
    öyle bir göt kimsede var mı bilmiyorum ancak, süper lig, ptt, büyük, küçük, rakip ayrım yapılmaksızın tüm taraftar gruplarının toplanıp böyle bir durumda tff'yi, ve bütün organizasyonlarını, maçlara gitmemek gibi süresiz bir protesto, boykot durumu açıklamalı. kulüpler de taraftar vesaire demeden bilerek zor duruma sokulmalı ki bu yoldan dönülsün. biz artık büyük oranda müşteriyiz ve müşteri haklıdır.

    tabii türkiye gibi haklı olan tepkinin gösterilmediği bir koyun diyarından da beklemiyorum böyle bir şey. o yüzden her konuda evrile çevrile sikiliyoruz ve kimse tek laf etmiyor.
  • 1663
    galatasaray ne zaman şampiyon olup başını şöyle bi doğrultsa anında getirilen ve sırf galatasaray'ı durduracağız diye 80 milyon taraftarın futbol zevkinin a harfini siken uygulama. ne galatasaray'mış a'sına koyayım, hogwarts takımı falanız herhalde bu kadar korktuklarına göre. beşiktaş 2 sene oldu böyle yaygara koparılmadı, kimse üreme organına dahi takmadı ama galatasaray şampiyon olunca bunların götü tutuşuyor. cidden nedir ülkenin devlet üstün hizmet madalyalı tek kulübüne karşı bu kin anlamadım ben.

    beladır. lanettir. gelmemesi gerekendir. yunan ligi'ne itelememiz gerekendir.
  • 1664
    olaya farklı bir açıdan yaklaşacağım. günümüzde bir ürün ya da hizmeti en iyi şekilde pazarlamak için yapılması gereken bazı şeyler vardır;

    1- bu ürün ya da hizmetin tüketici tarafından eksiklik hissini tetiklemesi ya da ürün kazanımı sonucunda tatmin olarak bu eksikliği giderdiğini hissetmesi amaçlanır.
    2- ürün ya da hizmetin temel satış vaadi yani usp dediğimiz kısmı belirlenir ve tüketici tarafından ilgi düzeyine uygun bir seçim yapılır. hatta günümüzde buna bir de duygusal satış vaadi dediğimiz esp kısmı da eklenmiştir. global markalar bu iki bileşimi propaganda ve reklamlarında uygular ve nokta atışı yaparlar.
    3- gerekli analizler yapılır ve bu analizlerde objektiflik kurum açısından çok önemlidir. daha önce çalıştığım bir çok büyük marka ürününü kötülemek yerine bahane üretirken sadece x bir firma objektif analizler gönderir ve bunu kampanyalarda olumlu anlamda kullanmamıza izin verirdi. swot analizinden tutun rakip analizine kadar bu durum çok önemlidir.
    4- aida pazarlama modeli denilen tüketici tatminini ölçen modelin adia minvaline dönüşüne dair gerçeklere dikkat edilmelidir. nitekim günümüzde paylaşım ve etkileşim tabanlı sosyal medya gücü dediğimiz bir kavramı hiçe saymak saçma olacaktır.

    bu noktaya kadar bir reklamcı gözüyle madde madde genel bir tanımlama yazarak uygulanması muhtemel kurala dair fikirleri entegre etmek gerekirse;

    1- türk futbolunun en büyük destekçisi ve de tüketicisi olan bizler ülkenin hemen hemen %80'i konumundayız. ve bizim hissettiğimiz eksiklik ülke futbolunun başarısızlığı, milli takımın başarısızlığı. bu eksikliğin giderilmesi adına kaliteli isimlerin kadrolara katılmasına olanak sağlayan 14 yabancı kuralı sonrasında;
    - anadolu kulüpleri bir çok kaliteli ismi kadrolarına kattılar.
    - ligin üst kısmında şampiyonluk mücadelesi veren takım sayısı arttı.
    - maçların skorlarının öngörülebilir oluşu ortadan kalktı.
    - ciddi anlamda oyun anlayışı benzer olan anadolu kulüpleri kendilerine özgü taktik ve teknik gelişimler gösterdiler.
    - üç büyükler gereksiz harcamalar yaparak kadrosuna kattığı yerli futbolcular yerine daha farklı tercihlere yöneldiler.
    - üç büyüklerin sırf kadro derinliği için kadroya kattığı genç yetenekler bu kariyer bitiren transferler yerine avrupa kulüplerine transfer oldular.
    - başta büyük takımlar olmak üzere bir çok kulüp kendi altyapısından çıkan yerli oyunculara daha çok önem vermeye başladı.
    - kısacası biz taraftarları müşteri olarak varsayarsak herkesin daha mutlu olduğu ve takımların kalitesinin arttığı daha keyifli bir lig izler olduk.

    2- yabancı kuralındaki usp ve esp kavramlarını açmak gerekirse;
    - temel satış vaadi her kulüp için kulübe gelen yıldızlar ve de uluslararası alanda başarıyı olanaklı kılmaktır. bu konu ile ilgili demek istediğimi bir örnekle anlatmam gerekirse;

    sırf yabancı sınırı yüzünden atletico madrid karşısında forma giyen jem karacan ismi yeterlidir diye düşünüyorum. aynı zamanda yabancı sınırı kalkması sonrası avrupa arenasında başarılar kazanan beşiktaş'ın bu durumdan nasıl etkilendiği de ortadadır.

    - esp kısmına gelince ise biz taraftarların duygusal vaadi aidiyeti olan futbolcularla olan bağımızdır. kulübün elini kolunu bağlayan kontrat yapıldığı için kulübede oturmayı seçip formaya değer vermeyen yerli kalitesiz balon futbolcular esp kısmının negatif aktarımıdır. gerçekten hakettiği paraları alarak bu formayı giyen her futbolcu ise baş tacıdır.

    3- gelelim gerekli analizlere;

    - tff diyor ki bu kural türk futboluna zarar veriyor! yabancı sınırı kalkması sonrasında yurtdışına transfer olan türk futbolcu sayısına bakılması yeterlidir.
    - uçmuş yerli bonservis bedelleri normale dönmüştür. emre akbaba gerçekten sınır olsaydı sizce kaç milyon euro olurdu?
    - tff'nin başımıza getirdiği lucescu ki bilirsiniz kendisi baba tarafından yozgatlıdır halis mulis türk sayılır buyurmuştur ki ben 3 4 takımdan milli takım kurmak istiyorum. yahu belçika milli takımının 20li takımdan oluşan bir oyuncu topluluğundan olduğu ya da benzer muadil durumları bir insan hiç mi analiz etmez!
    - tff diyor ki yerli futbolcu yetişmiyor. yerli futbolcu ihracatı ve yetişmesi açısından yine kural sonrası rakamlara bakılması yeterlidir. bununla birlikte tff bunu diyeceğine altyapı harcaması yapan takımlara destek olmalıdır. yine bir analiz hatası yapılmıştır.
    - ironik olan koskoca tff kural öncesi neyin farklı olduğunu ve önceden çok fazla yerli futbolcu yetiştiği masalını nasıl açıklayacaktır merak konusudur.

    4- pazarlama modeli olan aida ve günümüzdeki çevrimi olan adia açısından bakarsak;

    - tff ligin gelişimi ve pazarlanması yönünde çalışmaktansa neden sürekli bir yabancı sınırı değişimine takılmaktadır.
    - avrupa'nın en iyi liglerinden açıklaması yapılan bu lige neden bir forma fontu dahi tasarlanamamış ve hala arial font gibi komik uygulamalar devam etmektedir?
    - neden avrupa'nın önde gelen liglerinin imajı olan bir medya çalışması yapılmamış ve maç içi skorbord ekran görselleri gibi çalışmalar yapılmamıştır?
    - neden kulüpler euro öderken maç ödemeleri tl üzerinden verilmektedir?
    - kulüplerin tekelinde olması gereken yabancı sınırı düzenlemesi neden kulüpler dikkate alınmadan keyfi biçimde değiştirilmek istenmektedir?

    işin özü daha pazarlama dinamiklerine hakim olmayan, doğru okumaları yapamayan, gerekli güncel değişimlere ayak uyduramayan, çağ dışı tasarımlara ve çağ dışı düşüncelere hapsolmuş bir federasyon profili çizilmektedir. türk futbolu adına önerilen yabancı sınırlaması revizyon bir revizyon değil türk futbolcu önünde engeldir!

    son olarak yabancı sınırı esas olarak türkiye futbol federasyonu bünyesindeki ekibe uygulanmalıdır. nitekim esas yabancı olan kendileridir. hem türk futboluna, hem dünyadaki dinamiklere, hem de gerçeklere. yabancı oyuncu sayısı gibi çağ dışı olan bu uygulama tamamen kaldırılmalı dileyen her kulüp istediği sayıda türk ya da yabancı futbolcu ile saha olmalıdır. yabancı kalmayın bu anlamsız değişime sessiz kalmayın!
  • 1666
    açılın! ben çözümü buldum. *
    biz ne zaman başarılı olsak hemen yabancı sınırı gündeme geliyor ve buna karşı çıkan biz oluyoruz kulüp olarak. şimdi yine bu konu gündemdeyken biz galatasaray camiası olarak yönetim, teknik ekip, taraftar topyekun yabancı sınırının düşürülmesini savunursak, bizim tuzumuz kuru 30 tane altyapıya transfer yaptık, 2000 jenerasyonu vb argümanlarla da desteklersek herkes tam tersini savunmaya başlar ve yabancı sınırı düşürülmez. ulen keraneciler gene sizin dediğiniz oldu der geçeriz.
  • 1667
    ülkede her şeyin vasatın altına çekilmesinin son halkasıdır. her şey vasat/vasat altı ve saçma olmalı ki yadırgamayalım diğer saçmalıkları. bu kafayla hiçbir şey olmaz, bir arpa boyu yol alamayız ülke olarak. ülkenin menfaati, toplumun ihtiyacına göre değil de kişilerin çıkarları için, gücü yeten belli bir zümre için kararlar alınıyor çünkü.
  • 1668
    türk insanının büyük çoğunluğu reaksiyon göstermeyi, tepki koymayı bilmiyor. çoğunluk biat kültürüyle, ''devlet baba'' kavramıyla yetiştirilmiş. devlet bir karar aldı mı o eleştirilemez gözüyle bakılıyor. o kararı eleştirenler ya anarşist, ya terörist, ya da fetöcü oluyor. halimiz bu işte. önümüze ne konsa yiyoruz. şimdi de yabancı sınırını afiyetle yiyeceğiz.

    passolig boykotunda bunu hepimiz yaşadık. boykota başlayan hiç kimse bunu kararlılıkla sürdüremedi. zaten kadayıf götlüler passolig kartı daha ilk haftadan koşa koşa gidip aldılar. tuttukları takımı bahane ettiler hemen. ''galatasaray'ı izlemeden/görmeden yapamam ben abi'' diye şirinlik bile yaptılar. biz boykot yapanlar galatasaray'ı sevmiyormuşuz gibi. direnmek bir karakter meselesidir.

    şimdi bu kuralda da benzeri olacak. devlet destekli federasyon her şeyi yapar artık. onları eleştirip karşı çıkmak anarşistlik çünkü. anarşist damgası yemek istemiyorsak susmamız lazım. federasyon isterse bu ligde sadece trabzon doğumlu gençleri oynatır. kimse de gık diyemez. hatta kadayıf götlüler ''abi altyapıyı trabzon'a taşıyalım'' filan derler.

    afiyet olsun.
  • 1669
    sınırlandırıldığı anda kurulduğu günden beri kesintisiz devam ettirdiğim digitürk üyeliğimi 4 yan oda pakedi ile birlikte sonlandırmama sebep olacaktır.

    bunu tepki, protesto olarak da yapmıyorum. kimse kusura bakmasın, bu saatten sonra vaktimi tarık çamdal için falan harcayamam. üzerine yeterli miktarda para vermeleri lazım. o zaman anca profesyonel yaklaşıp iş edinirim kendime.

    globalleşen dünyada çok net şekilde sınırın kaldırılması şarttır.
  • 1670
    yabancı oyuncu sınırlamasını getirmenin hiç bir amacı yok. kimse türk futbolunu falan düşünmüyor. keyfe keder bir kural getirip sonra tekrar kaldırıyorlar bu kuralları. kimse bilinçli bir şekilde düşünüp, analiz etmiyor bu durumları. bütün kulüplerin alt yapısında torpil olduğu sürece hiç bir zaman başarılı olamayacağız dünya futbolunda. önce bunu çözsünler çözebilirlerse.
    böyle saçma bir kural geldiğinde tüm türk takımlarının avrupa'daki başarıları daha da düşecek. insanları futboldan soğutmaya çalışıyorlar sanırım başka bir şey aklıma gelmiyor benim.
  • 1671
    keşke derdimiz gerçekten bu olsa dediğim sınırdır.
    siyasi idarecilerin isteği ile hareket edildiği o kadar bariz ki. sayın idarecilerimiz, bununla uğraşıp kafa yordukları kadar, keşke futbol gibi bir eğlence aracı olmayan ve toplumsal refahı, sosyoekonomik gelişimi direk etkileyen yabancı (ithal) ete, hububata, samana, yeme, sebzeye, meyveye, teknoloji ürününe.....vb. sınır getirip, yerli üretimi arttırıcı tedbirlere kafa yorsalar.
  • 1672
    en son derdimizin bu olması gerekirken yavaş yavaş suyunun ısıtılıp ve önümüze sürülmesi tesadüf değildir. bunun gizli sebeplerinden biri gelişemeyen ekonomik koşullardır. engellemeye çalışsalarda dolar ve euro aldı başını gidiyor ve nerede duracağı da henüz belli değil. yani insanların bu konuya olan ilgisini dağıtmak, bunları düşünmesini engellemek gizli amaçlardan biridir. insanların önüne ver futbolu gerisini umursamasınlar.

    yabancı kuralı ile ilgili ise yunus, ozan, celil ve ali yavuz gibi oyuncularımızı doğru bir şekilde monte edebilirsek bizi çok da etkilemeyecek kuraldır. şu an ki kadromuzda serdar, emre ve ömer bayram gibi milli takım seviyesine çıkmış ve forma giyen oyuncular zaten mevcut. güzel bir harmanlanma ile geleceğede umutla bakabiliriz.
  • 1673
    daha milli takimin macini yayinlayacak kanal yok. 21. yuzyildayiz, bizim mahallenin bile yerel kanali var, insanlar periscope'tan kisisel olarak yayin yapabiliyor oyle bir zamani yasiyorken uc ay once dunya kupasi ceyrek finali oynamis rusya ile oynayacagimiz maca yayinci bulamiyoruz. ondan sonra gelmis hala yabanci sinirini tartisiyorlar. hayir ulan o kadar milli menfaat meraklisiysaniz ulkeyi niye ipsiz sapsiz milyonlarca adamla doldurdunuz.
  • 1675
    daha fazla şener, daha fazla hasan ali izlememiz için gelmesi gereken mükemmel uygulama.

    futbolda en önemli unsurlar yaralıyken, önemli konularda oluk oluk kan akarken ahlâksız tff'nin düzenlemeye çalıştığı konu.

    sahalar berbat, tribünler bomboş, takımlara neredeyse batacak, senin ödül olarak verdiğin tl'nin metelik değeri yok, taraftarlar deplasmanlara giderken dayak yer miyim diye korkuyor, formalarda arial gibi illet bir font kullanılıyor, passolig gibi vatandaşı sömüren bir sistem mevcut ve sen gidip yabancı sınırını düşürmeye çalışıyorsun.

    allah belanızı versin, allah belanızı versin, allah belanızı versin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın