113
taraftarlık ve taraftar konusu gayet öznel bir kavramdır. bugün samsunlular çıkıp gs seyircisi çok balon diyebilir güney'e bakarak. biz de pegasus'tan samsunlular için bunu diyebiliriz ama bu bir şeyleri değiştirmez. değiştirmesi de gerekmez zira. türkiye'de neredeyse tüm deplasmanlara gitmiş biri olarak söyleyebilirim ki ülkede taraftar potansiyeli belli haritalarla çerçevelenmiştir. bunun aşağısında ya da yukarısında kalan diye bir şey yoktur, ortalama vardır. bugün doğu bloku ülkelerini örnek alarak hava vastığınız taraftarcılık ağzıyla, fenerbahçe tribünleri yokları oynar, galatasaray da ona yakınsaktır, çarşı ise kaynağını bilemediğim yerden ekmeğini yer. ama özünde alayı aynıdır. gidin paok maçlarını izleyin bu işten zevk alıyorsanız. ses bombaları patlatanlardan zevk alıyorsanız, amele gibi bağırmayı bir bok sanıyorsanız bağırmayıp ıslık tutanları eleştirirsiniz. galatasaray'ın daha dolu tribünlere oynamasını pozitif bağlamda olumlu karşılamak varken, haftalık harçlığını maça yatıran çocukları tezahürat yapamıyor diye yermek amele işidir asıl.
herkes tribüncülük oynamak derdinde. 17 yaşında liseliler arkası dönük maç izlerken bağırın bağırın diye triplere girebiliyor mesela. tribün insanı böyle çileden çıkarıyor demek ki, yazık.
futbolun dili değiştiği kadar tribünlerin de şekli değişiyor, değişecek. daha fazla aile, çocuk, kadın olacak. bu doğal. mesele olaya birliktelik açısından bakabilmek. galatasaray taraftarı halen kolkola maç izliyor ve bu işin güzel tarafı. insanlar stada galatasaray'ı desteklemek için geliyor bu güzel bir şey. 35 bin sayısını duyan rakip takım taraftarları da durumdan işkilleniyor her ne kadar taşşağa vursalar da. olaylara böyle bakmak en karlısıdır. sürekli insanları eleştireceğinize farklılıkları kabul edip biraz da o pencereden bakmayı tercih etsek keşke. o zaman farkındalıklarımız vücut bulur, ve daha iyi ve güzel tribünler bizi bekler. beste, güfte, bağırış, çağırış bu işin hikayesidir. mesele topluluk olabilmek, aynı gayede buluşabilmek. insanların gayesi ne tribüncülüktür, ne ultraslan'dır. en azından bizim açımızdan gayemiz bellidir, galatasaray! en iyi taraftar olmak için boğaz patlatmak değil durum, galatasaray için iyi taraftar olmak çizgisinden başlar hareketimiz.
herkes tribüncülük oynamak derdinde. 17 yaşında liseliler arkası dönük maç izlerken bağırın bağırın diye triplere girebiliyor mesela. tribün insanı böyle çileden çıkarıyor demek ki, yazık.
futbolun dili değiştiği kadar tribünlerin de şekli değişiyor, değişecek. daha fazla aile, çocuk, kadın olacak. bu doğal. mesele olaya birliktelik açısından bakabilmek. galatasaray taraftarı halen kolkola maç izliyor ve bu işin güzel tarafı. insanlar stada galatasaray'ı desteklemek için geliyor bu güzel bir şey. 35 bin sayısını duyan rakip takım taraftarları da durumdan işkilleniyor her ne kadar taşşağa vursalar da. olaylara böyle bakmak en karlısıdır. sürekli insanları eleştireceğinize farklılıkları kabul edip biraz da o pencereden bakmayı tercih etsek keşke. o zaman farkındalıklarımız vücut bulur, ve daha iyi ve güzel tribünler bizi bekler. beste, güfte, bağırış, çağırış bu işin hikayesidir. mesele topluluk olabilmek, aynı gayede buluşabilmek. insanların gayesi ne tribüncülüktür, ne ultraslan'dır. en azından bizim açımızdan gayemiz bellidir, galatasaray! en iyi taraftar olmak için boğaz patlatmak değil durum, galatasaray için iyi taraftar olmak çizgisinden başlar hareketimiz.