• 1
    herkesin iyi yapamadığı ve yapmak zorunda olmadığı, ailesinden, sevgilisinden ya da işinden vakit ayırarak hazırladığı yazılardan oluşan sitelerdir.

    şimdi biz bunu daha önce gördük, tribünlerin formunu eleştirirken "daha deplasman yapmamış adam tribün diyor" mottosuyla karşılaştık... ne yani futbol blogu yazmak için futbolcu mu olmamız gerekiyor ? ya da 40 yıldır tribün mü yapmamız gerekiyor ?

    belki benim yaşadığım yerle, tuttuğum takımın kulüp binası ayrı şehirlerde ?
    belki benim yaşadığım şehrin takımı daha 2. ligde? türkiye kupası gruplarına bile kalamıyor ?

    galatasaray'ı ve kendimi ele alayım...
    yılda 2 maça gidersem kendimi şanslı hissediyorum. benim o 2 maça gidişimin maliyetide aşağı yukarı asgari ücretin 3te1'i... ne kadar yüksek farkında mısınız ? 200-300 deyince az gibi geliyor, ne de olsa ağzımızda hep milyonluk transferler.

    beğenmediğin blog varsa onu okumazsın, senin o kadar beğenmemene rağmen bu adam popülerse yapacak bir şey yok. adam ince nüansları yakalamıştır, çevresi geniştir bilemezsin...

    hani lafı fazla uzatmayayım da bloggerlığı da galatasaraylılık gibi ölçer hale getirdiniz ya, allah sizi davul etsin...
    deplasmana giderken de götürsünler ama.
  • 2
    sözlükte açılması gereken bir başlıktı ve açılması da iyi olmuş. çünkü saplar ile samanların birbirinden ayrılması gerekiyordu. konuk olma seviyesinde bloglar ile ilgili olan biri olarak. söze giriyorum.

    toka'nın da bahsettiği gibi, blog yaratmayı bir özenti durumu, bir nevi mental masturbasyon, hatta bir hava atma aracı olarak kullananların sayısı oldukça fazla. bu kısım blogçular belli başlı ve elit seviyedeki avrupa takımları*** ile siyasi yada etmik geçmişli kulüplere*** sempati duyarlar. onun yanında ülkesinde gönlünde olan takımdan da bahseder blogunda. bu blogçular diğerlerinden farklı değil neredeyse aynı cümlelerle sürekli total futbolun erdemlerinden, büyük isim olmuş futbolcuların geçmişlerden, mourinho hayranlıklarından bahseder. futbol simulasyonlarında bulduğu adamların çok iyi topçu olacağında iddialıdır. ikili muhabbet esnasında da hemen deyiverirler, "abi blogdada belirmişti falanca başlıkta" gibi alıntılar yaparlar.

    bir de madalyonun öbür yüzü var. sadece futbola olan aşklarını yazıya döken adamlar var. sempati duyduğu yabancı takımların en ufak bir ayrıntısını öğrenmek için kıçını yırtan, öğrendiği herşeyi hemen yazıya döküp bir makale, bir hikaye üreten adamlar var. türkiye'de spor basınında ne haber var, ne olmuş bitmiş öğrenme telaşında olan adamlar var. bu futbol delisi adamların hiçbiri türkiye versiyonu tolga doğantez olan lucarelli'ye bayrak adam demez. çünkü adamın kariyeri bir google uzaklığındadır, ya da göçmen çocuğu lukaku da demez. çünkü lukakunun babası eski milli bir futbolcuydu ve muhtemelen naçizane bir burjuvazi içinde büyümüştür.

    bu futbola aşık adamlar istanbul'da yaşamadıkları, bir kombine kart sahibi kadar maça gidemediyse ya da futbol oynayamamış olması sebebiyle maç izlenimi üretme hakkı yok mu şimdi? insanlar fikirlerini kafalarına niye gömsünler? korku ve biat kültürü altında mı bir toplum olalım? oldu olacak bu sözlükte de yazmak için eski açığa en az bir kere gitme, yılda gssore’dan minimum 100tl lik alışveriş yapma, u15 seviyesi amatör futbolculuk gibi kriterler koyalım. bir de bu bloglara girme zorunluluğu da yok. isteyen adres çubuğuna yazıp, ya da linkine tıklayıp giriyorsun. blog kavramının türkçe’sinin de internet günlüğü olduğunu unutmamak lazım. oraya adam aklına geleni de yazabilir, o hakkı da var.

    sözlüğümüzde bu işi hakikaten iyi yapan franchi, extensor, dreams to hope for gibi ve adını sayamadığım arkadaşlarımız da var her şeyin ötesinde. adamlar sürekli vuruyorlar klavyenin tuşlarını öğrendikleri en ufak bilgiyi yayınlamak için. böyle bir genelleme yapmak ilk önce onlara ayıptır.

    maalesef genelleme yapmak kültürümüze o kadar girmiş ki ortak noktası olan herkesi tek bir hareket ile yaftalayabiliyoruz ne güzel. blogcu mu hepsi özenti. blogcu mu klavye delikanlısı, blogcu mu stada gelmekten ne anlar ki o, blogcu mu beleşçinin önde gidenidir zaten, gitsin anca link arasın maç izlemek için…

    daha geçenlerde oldu elimizde somut bir vaka… galatasaray sevdalılarını ultraslana eşitledi bir basın kuruluşunun müdürü, anlamca karşılık olarak. ayağa kalkıldı, o paralı uşaklarla nasıl bir tutuluyoruz diye isyanlar oluştu. güzel değilmiş dimi tek bir ortak noktası olan adamların kötü sıfatı üzerinize yapışınca. hoşumuza gitmedi. madem öyle niye hepsini bir kefeye koyuyoruz. o ulemalık ve ukalalık yapanlara ben de ayar oluyorum zaten, o konuda kimseyle karşı fikirde değilim. ama eli kalem tutan adam sıkıntısı bas bas bağıran bir ülkede, uğraştığı mecrada didinen, çalışan adamları, tekdüze ve yapmacık adamlarla bir tutulmasını kabul etmiyorum.

    çok özenti gibi olacak ama “bu dahil bütün genellemeler yanlış” demiş nietzche efendi…
  • 3
    yoktur aslında birbirimizden farkımız, ama biz osmanlı bankasıyız. inanmayan sözlükçülerin blogları başlığına baksın. yani sevmediğimiz blogcuların çoğunun yolu buraya da düşüyor bir şekilde. iyi yazan birisi blogunda da aynı yazacaktır, burada da. kötü yazanlar için de aynısı geçerli. şahsen ben soroscu aslanlar'a yazdığım bir yazı ile buraya yazdığım arasında çok fark göremiyorum. sadece oraya yazdıklarıma daha fazla özen göstermişimdir, o da daha fazla sorumluluk hissettiğimden. yoksa bir bloga yazarken içtiğim sigarayla buraya yazarken içtiğim arasında fark yok. yazdığım platforma göre futbol bilgim değişmiyor. mesela captano her ortamda elime verir, toka ha keza.

    aslında benim istediğim bilgisayar oyunları üzerine bir blog açmak. önümde engel olan da reklamını yapamıyor olmam. galatasaray sözlük'ün en büyük adaletsizliği burada işte. karşı tarafı eleştirirken verilen genel örnek olan fm'yi oynayan birisine bu sözlük kucak açarken, mafia oynayan bendenize açmıyor. pes oynayan birinin "sabri ile istediğim ortayı açabiliyorum" demesi ilgi alanımızın içindeyken, benim call of duty oynadıktan sonra buraya "bıktık bu juggernautlardan" demem ilgi alanımızın dışında oluyor. bana saçma gelen yön bu işte.
  • 5
    borges guzel vermis ayari. ama olay bence bununla da alakali degil.

    futbolu yazabilmek icin oncelikle onu oynamaniz, yasamaniz gerek.

    kucukken sokak aralarinda ;

    3 kornerin 1 penalti oldugunu,
    minyatur kalede penaltilarin bazen ortasahadan sutla, bazen cezasahasindan ters bi sekilde topukla kullanildigini,
    kale diregi olmadigindan ustten giden toplarin gol olup olmadigini kararlastirmak icin 1 saat tartisildigini,
    5'te devre 10'da biterin mantigini,
    lisede turnuvada sampiyon ve gol krali olduktan sonra o verdigi hazzi,
    her uyku oncesi gozunuzu kapattiginizda futbolu hayat ettiginizde,
    vs.
    anlarsiniz!

    futbolu sadece pes gibi dusunen heriflerin var oldugu ortamdayiz artik.
  • 6
    cok güzel bir olgudur. begendigim 4-5 blog favoriler listemde tarayicimdadir. begenmediklerimi okumam. bir zararini görmedim simdiye kadar, aksine, bayagi faydalandim.

    ha, lukaku adini da ilk kez bu basligin ilk entryisinde okudum. hele livorno'yu da aylar sonra ilk kez yine ayni entry'de okudum. sanirim cok klise bir blogu takip ediyor. ya da hicbirini takip etmiyor. kendisi bilir.

    ha blog yazarak "zaman öldürülmüs", ha galatasaraysözlük'te entry girerek... kimi gerdiyse...
  • 7
    araştıran yazarlardır yahu çok mu zor bunu idrak etmek ?

    dur dur yazar diyince korkma, senin buradaki yazar sıfatından farksız o. panik yok.

    şimdi tarih öğretmenleri ölsün o zaman. 1000 yıl önceki olayları anlatıyor, sonra beni sınav yapıyor... lan taş çatlasın 50 yaşında benim tarih hocam, nereden biliyor bunları ? nasıl bu kadar detaylı bilgi veriyor. sanırsın sadrazamın sol taşşağıydı bu tarih hocası.

    benim gördüğüm kadarıyla kimse daha çok biliyorum, en birinci benim tarzı bir yapıda değil. ha sen öyle görüyorsan işte senin algılarında bir sorun vardır, ya da belgarath yalakalığının bir beklentisi var.

    şimdi de stada giden daha çok bilir olayına döndü...

    beni tanımadan galatasaraylılığıma, futbol bilgime laf edenlerin kafasına sıçayım.

    tanım: kendi cehaletini klişelerle örtbas etmeye çalışan zavallıların pislik attığı yer.
  • 9
    gitgide çoğalması ve kalitenin artmasını dilediğim futbol bloglarıdır.

    ne var yani abi isteyen yazar, istemiyorsan okumazsın. herkes içinden geldiği gibi sosyal ağlarda birşeyler paylaşıyor. adam lucarelli yazmışsa okuma , özenti de geç. ama bunu genel de vurma işte. ben ne insanlar tanıyorumki hayatından ilk defa bu sene maça gelmiş ama senden benden daha fazla futbol biliyor. o yüzden maça gelmiş adamla gelmeyen adam bir olmaz deme. neymiş cruyyf demiş , total futbol demiş. yahu özel ilgisi vardır , araştırmıştır belki de o zamanı onlarla yaşamışcasına öğrenmiştir herşeyi. benim aynı blog'da yazdığım çok sevdiğim bir kız arkadaşım var onu senin karşına koyalım bakalım. 70'ler, 80'ler ne istiyorsan. total futbolsa kralını bilir, 74 hollandasıysa a-z'ye bilir. o yüzden kimseyi sebepsiz yere yargılamayın. beğenmiyor musun ? okuma arkadaş. zorla seni o blog'a sokup "okucaksın amk" falan mı diyorlar ?

    ben de 6-7 aydır blog yazıyorum ve inanın öyle ahım şahım falan da değilim. sadece galatasarayımı yazıyorum, ayrıca taraflıyım. maçı analiz ederken "bizim takım" diyorum. arada total futbol, box to box da diyorum ama bunun ne anlama geldiğini de biliyorum. he beğenmeyen varsa da okumuyordur zaten. öyle büyüüük kitlelere hitap edeceğim diye bir derdim hiç bir zaman olmadı.

    ben kendi gördüklerimi, bildiklerimi ve tecrübelerimi* yazarak birşeyler yapmaya çalışıyorum. bu yazdıklarımı 5-10 kişi beğeniyorsa hatta bilmedikleri bir kaç şeyi benimle birlikte öğreniyorsa ne mutlu bana.
  • 10
    demagojiyle laf edilen oluşumlardır. cevap alındığında ise "bel altı" olarak lanse edilmekte.

    küfür olayı alenen varsa zaten sözlükten siz siktirip gitsin diyene kadar onları siktiredebilen bir yönetim olmalı. eğer yoksa bu sözlüğün düzensizliğidir.

    kim kime küfür etti bilmem, bloglarda muhattap olduğum herkesin adını, sanını bilirim. eğer alenen bir küfür olduysa elbet bir şekilde şahsıma ya da bir sevdiğime küfür eden adamı bulurum. sözlükte kim kaçıncı nesil, kim abi, kim dayı bilmem. kim gitsin - kim kalsın muhabbetlerinin içine de girmem.

    yalnız şu var, burada atıp tutmakla, birisi küfür etti diye bloglara laf atmakla da delikanlı olunmuyor.
  • 11
    gençlerin çok sevdikleri futbol konusunda yazı yazabilmelerini ve bu yazıların olabildiğince geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayan platformlardır, ne güzel.
    fikirler yazıldıkça ve paylaşıldıkça gelişir. bu internet ortamlarında bilgi de paylaşılır, o da güzel.
    gençlik açıkca siyasi görüşünüde yansıtır, kimliğini de ortaya koyar, eğer isterse. siyaset zaten her yerde, özellikle görsel ve yazılı basında. blog yazarları neden yapmasın.
    eksık olan ise gençlerin blog yazma gibi aktivitelere yönlendirilmesi, cesaret verilmesi ve desteklenmesi olabilir. tabi ki destekleyenler var ama yeterli değil.

    ne olur daha çok çocuk futbol blogu yazarsa bir fikir fırtınası yapalım.

    çocuk kendıni yazıyla ifade etme yeteneğini geliştirir.
    ordan burdan bulduğunu başkalarına göstermekden ileri gider, özgünlüğü ve yaratıcılığını geliştirir.
    sevdiği bir konu olduğundan, isteyerek yazar ve yeteneklerini ortaya çıkarabilir.
    çocuklar farklı olmaya çalışır ve fikirlerde çeşitlilik doğar.
    farklı fikirlerin tartışılabilmesi, çocuklara farklı fikirlere saygı duymayı öğretir (bilirler ki o fikrin ardında emek vardır).

    daha da çoğaltılabilir ama hem sonu yok hem de konudan sapmayalım. neticede ben kötü bir yönünü bulamadım türk futbol bloglarının.
    bir fark daha var, bu yazı bılmediğim ve öğrenmeyi umursamadığım kurallar nedeniyle silinebilir ama kişisel blogda yazsaydım kimse silemezdi (blog sağlayıcım kendimsem).
  • 12
    neden bu kadar eleştirenin, istemezük diyenin olduğunu anlamadğım, resmen kişisel tatminimi giderdiğim, sansürün olmadığı nadir platformlardır.

    çoğu arkadaş anlatmış, ancak benim eklemek istediğim kısa bir anektod var. benim de şu anda aktif olarak yazdığım bir blog var. 4 arkadaş yazıyoruz bu blogu.geçen yıl, blogla ilgili konuşmak için asmalımescit'de toplandğımızda, aynen şu hedefi koyduk bloğumuz için :

    ' biz yazarız, elimizden geldiğince yaymaya çalışırız, okunursa okunur, okunmazsa da ilerde çocuklarımıza kalacak, gurur duyacağımız bir şeyler yaratmış oluruz. '

    şu anda da aynen öyle oluyor. beklediğimizden daha fazla bir ilgi olsa da, binlerce takip edenimiz yok. bizde de böyle bir baskı olmadığı için, rahat takılıyoruz. çalışan yada okuyan adamlarız, boş zamanımız oldukça ve bu aralar beni terketmiş olan ilham yaratığı geldikçe yazıyoruz. ne kimseye yaranmak için yazıyoruz, ne de bundan ticari bir beklenti içinde olduğumuz için. bu aralar gurur duyduğum tek nokta, değeri bilinmeyen ustalara saygı duruşu: hayrettin demirbaş yazımı okuyan babamın, gözyaşları içinde beni araması oldu. yani sen ister bana ister ergen bebesi de, istersen de fm ukalası de, ben bununla gurur duyuyorum arkadaş, bu kadar net.

    ayrıca orda yazılanları bu kadar hafife almak, gerçekten yazarlarına büyük haksızlık olur. kendi blogumdan bildiğim için ordan örnek veriyorum, bizdeki bir yazarımızın, kendi hatırladığı efsane maçları yazdığı o maç bölümü, bir diğerinin sabaha karşı izlediği nba maçlarını hakkıyla yorumlaması, bir diğerinin bank asya liginde oynayan genç yeteneklerle ilgili dolu dolu bir yazı yazması, benim üzerinde neredeyse 2 aydır uğraştığım ve 3-4 bölümlük bir yazı dizisine dönüşen hangi marka'nın değeri başlıklı yazılarım, öyle şip-şak diye ortaya çıkan yazılar değil. insanlar mesailerinden ayırıp, tamamiyle kendi tatminleri için oraya bi şeyler karalıyor, bunun da kimseye zararı yoktur.

    şu arkadaş ya da bir yazarımız, bir mod'umuz falan gibi yuvarlak lafları sevmem. sanki onu yazınca kime yazdığınız belli olmuyor, komiklik fena halde. toka'nın olay çıkaran entry'si ile ilgili ona özelden bir mesaj attım, uzun uzun. aynen de bu tepkilerin ortaya çıkacağını söyledim. ortada bir arkadaşımıza * bir terbiyesizlik var, ve sinirle elmalar ve armutlar karıştırılıp bir entry yazmış kendisi. ben ne anlatmaya çalıştığını net olarak anladım, ama o üslup, gerçekten çok yanlış bir üslupdu. 15 yaşında (ki buna da sinir olurum, 15 yaşında olup da çatır çatır benle futbol konuşabilen çok kardeşim vardır. ) ergenlik yapan embesillerin üslubunu onlara karşı kullanırsak, bir süre sonra teletabi başlığı da açarız, tam olur artık.

    tanım: bir çoğunu ilgiyle okuduğum, caaanım bloglardır..
  • 13
    elalemin ankara'lı beşiktaşlısının birisi belgarath a küfür eder.belgarath twitterı bırakır. olaylar gelişir. sözlük moderatörlerinden birisi olan belgarath ( ki neden olduğunu çok anlamam zira sözlükte az yazar pek moderasyon aktvitesi yaptığını da görmedim) can arkadaşları tarafından korunur.

    işte o can arkadaş, ki kendisi toka oluyor,(kendisi benim de yakın arkadaşımdır) tepki göstermek için zizonkovac ın dün rijkaard başlığında bahsettiği tartışmayı açmış. açıkçası sıçmış bir de sıvamış. beşiktaşlı denyonun seviyesizliğine inmiş.

    klişelere savaş açarken, türk futbolu sığlığına sığınmak, biz farklıyız abicim demek, saçmalığın daniskasıdır. murat belge nin çok sevdiğim bir lafı var "türk tipi demokrasi diye birşey olamaz, demokrasinin tiplisi tipsizi olmaz".

    şimdi şöyle yaklaşayım konuya. hepimiz galatasaraylıyız ve asıl amacımız türk olmayan takımları yenmek öyle değil mi? yani bizim için avrupa başarısı şampiyonluktan daha önemli. avrupa'da kupa alalım ama şampiyon olmasak da olur diyoruz di mi.

    bu konuda belgarath la konuştuğunuzda ne diyor biliyor musunuz. sikerim avrupa'yı abi ben feneri yenmeye bakarım diyor. haklıdır. kendi bakış açısıdır, zaten o yüzden ona birşey demedim. kendini karikatürize ederken, ne yazikki bir mitoloji yarattı.

    onun dilenci muabbetini ciddiye alan, onu üstad belleyen bir güruh oluştu. adamın tek amacı stres atmak taşak geçmekken, onu dava nın lideri yaptılar.

    olaylar öyle bir noktaya geldi ki zizonkovac ve yancıları, belgarath ve yancılarıyla buluştular bir formasyon oluşturdular.

    toka da onlara liderlik ediyor çünkü arkadaşının annesine küfür edildi.

    belgarath'ın annesine küfredenlerden çıkartacağınız hıncı niye bloglardan bloggerlardan çıkarmaya çalışıyorsunuz. ne alakası var? ben ki blogger falan demem kendime 2 tane blogda yazıyorum.

    kanımca toka, zizonkovac in açtığı çukura düştü. şimdi okuyorsa, kesin göbeğini kaşıyarak gülüyordur.(ironi yaptım anlamamışsındır diye söyliyim dedim)

    rijkaard gidince birisi, öküz öldü kavga bitti gibi birşey söyledi. meğersem mesele rijkaard kavgası değilmiş. şimdi anlıyorum.

    hadi şimdi, inlerinize geri dönün. türkiye gerçekleriyle cenk işler, coşkun birdal masturbasyonu yapın. 2 kelimeyi bir araya getirememiş, hiçbir yere bağlanamamış gezgin futbolcular ve gezgin teknik direktörlerle dolu bir futbol sizi bekliyor.

    ama sonra gelmeyin bana yae türk futbolu niye bu kadar kötü,onlarınki futbolsa bizimki ne diye....
  • 16
    sayfalarından tekdüzelik, cahillik ve bilgisizlik akan “şebeke

    yuvarlak hesap 25 yıldır türk gazetelerini okumuyorum, türk televizyonlarını seyretmiyorum.
    blog olayı ilk başladığında çok sevinmiştim. bir sürü geri zekalı şebeğin at oynattığı popüler medyaya karşı inanılmaz güzel bir alternatif medya çıkabilirdi. kıyıdan öteye gidemediler. bu ülkenin birikimi var. 1980 sonrası fanzin dönemini yaşamış ve disquast gibi bir yıldızla karşılaştıktan sonra ekşi sözlük gibi alternatif medya ile tanışmış benim gibiler için hayal değildi bu düşünceler ama türk futbol blogcuları çürük çıktılar.

    blog yazarları/sahipleri genellikle iyi eğitim almış elemanlar. çoğunluğu da galatasaraylı bunların. ama bir sorunları var. futboldan ve futbolun sosyolojisinden anlamıyorlar. eğitim cahilliği almış, sığlık baki kalmış. futbol bilgilerinin tümü bilgisayar veya play station oyunlarından edinilmiş bilgiler. bir de; yabancı dil bildikleri için yabancı kaynaklara rahatça ulaşıp oradan aparttıklarını bloglarında bize satmaya çalışıyorlar. başka bi numaraları yok.

    işin acısı, birçoğu hayatında ali sami yen’de çıplak gözle doğru dürüst maç seyretmemiş adamlar. seyredenleri de “sosyete tribünü’nde “çekirdek” eşliğinde birkaç maç ya seyretmiş ya seyretmemiş götümün kenarlarıdır. futbol’un 3/2’si “insan”, 3/1’i teknik taktik dizilim vs gibi meselelerdir. üzerinde vız vız öttükleri alan işte bu 3/1’lik alandır ama o ötüşlerinin kaynağı da bilgisayar ve play station oyunları veya televizyonlardan seyrettikleri futbol maçları olduğu için işin özünü kavramanın çok uzağındalar.

    bizim captano ve mahalle takımı eline verir bunların. captano futbolu bilir, mahalle takımı tribünü ciğerinden yazar. ömürlerini futbola ve tribüne vermiş adamlardır, bunlar gibi zevzeklik peşinde koşmaz hiç olmazsa.

    tek dertleri çok şey biliyormuş görüntüsü yaratıp farklı şeyler söyledikleri sanrısını yaratarak popüler medyada iş bulabilmek. futbolun sosyolojisine bu kadar uzak durmalarının nedeni de popüler medyadan bekledikleri “yağlı kemik”tir.
    bloğa bir “livorno” postu, bir de “futbol sadece futbol değildir” sözü koydular mı tamam. aman suya sabuna dokunmayalım, patronlardan biri kızar iş bulamayız veya şöhret olamayız korkusu.
    boşuna korkmayın hiç birinizden bi bok olmayacak. hani ulan, “yabancı futbolcu sayısının artmasının türk futboluna etkileri”. elli milyonu yoksullukla boğuşan bu ülkeden futbolcu çıkmıyor. hani kürt futbolu veya sosyo ekonomik ve kültürel eşitsizlikler, hani tribünlerdeki milliyetçilik ve faşizm rüzgarları, hani futboldaki cinsiyetçilik. hani ali sami yen de kadın taraftarların bile ağız dolusu katılarak söyledikleri “beşiktaş ananı bilmem ne yapmaya geldik, dişi kartallar şimdi sakso zamanı” gibi ahlaksızlıklar hakkındaki düşünceleriniz. allah razı olsun uaes başkanı osman özütler’den. ondan başka tepki gösteren olmadı bu ahlaksızlığa. onu da bir insan evladı tribün dergi’ye post etmeseydi haberimiz bile olmayacaktı. yazamazdınız di mi, çünkü maçta yoktunuz ki oğlum. plazmanızın başında biralama yapıp hareket eden resimler üzerinden futbol yorumu yapmaya hazırlanıyordunuz.
    bu kadar sığ insanlarken, sermayedar yer mi lan sizin bu afra tafranızı! kapıda bekletir durur sizi bir parça “yağlı kemik” için. anca bi amca dayı vasıtası ile sığışabilirseniz sığışırsınız bir gazetenin veya televizyon programının köşecağızına.

    işte bu nedenlerden doğan “özgüven eksikliği nedeni ile internet ortamında teşkilatlanıp “şebeke” olmuşlar. kendilerine bir de “fan”lar bağlamışlar. blogcular ve fanları msn ve twitter gibi iletişim kanalları ile birlikte soluk alıp vermeye çalışıyorlar.

    yaptıkları siyaset tam olarak “sen benim götümü yala, ben de senin götünü yalıyayım” siyaseti. birbirlerinin sayfalarına gidip “burcucum çok güzel çıkmışsın” tadında post atmak. asların amacı bir yerlere kapaği atmak, çömezlerin işi de filan abi var ya ben onu tanıyorum diye piyasa yapmak. internet ortamında cıvır cıvırlar maşallah. msn twet dört dönüyorlar.

    rijkaard bir fırsattı bunlar için. rijkaard olayı esnasında da bir mottoları vardı. “efenim biz galatasaray’ın geleceğini düşünüyoruz. onun için destekliyoruz rijkaard’ı”. hassiktirin ordan. tek derdiniz bilgisayar oyunlarından öğrendiklerinizi ve yabancı basından apartma çevirilerinizi kullanarak çömezlerinizin alkışları eşliğinde kendinizi pazarlamaktı.. belgarath’ın annesine söven yavşak’ta bu şebekenin elemanı. rijkaard ellerinde patlayınca eşekten düşmüşe döndüler. belgarath’ın annesine sövülmesini desteklemeleri veya çoğunluğunun sessiz kalıp olaya tepki vermeyerek olumlamasının nedeni hepsinin aynı şebekenin elemanları olması. belgarath gibi ömrünü tribüne ve galatasaray’a vermiş, alemin en kral çocuklarından birinin tırnağı olamayacak bu şebeke rijkaard olayı ile bitmişti zaten. artık dükkanlarını kapatıp defolup gitsinler gözümüzün önünden. belki doğru dürüst blog yazacak birileri çıkar.

    ha; yaza yaza tribün reislerine forma giydirdik, bu yazıdan alınıp tribüne gelmeye başlamayın. siz acemisiniz, ipod’unuzu oturduğunuz yere koyarsanız yanlışlıkla bi yerinize batar. uyarmadı demeyin. sizi gidi kü”çük” burjuva çocukları.
  • 17
    aman aman blog okuru değilim. aceto ve fd'ye düzenli bakarım, ofiste çok canım sıkılırsa biy üzerinden birkaç yazı okurum. zaten bence asıl sorun blog mevzusunu acaip sevmek yada tiksinmek değil. buraları okuyan arkadaşların bazıları blogları öyle bir yere koyuyorlar ki sanırsın doğarken kulağına blogspot diye üflendi.

    işte benim hakkaten tiksindiğim bu arkadaşlar. bunlar yazılarını beğendikleri bloggerları/blogları öyle bir ilahlaştırıyor ki hani biri ters bişey dese kafa göz dalacak. oraya yazılan herşey kesin doğru. bunu da gerçek hayata taşıyınca mantara bağlanıyor tabi. en basitinden 2 hafta önce aceto, "pino medrano sirkine gitsin" dediği için özür diledi. bu adamlar da hata yapabilir. sen bi oku sonra kendin bi yorumla. ama yok. her yorum veya analiz doğru olacak. böyle her yazılanı deli şeyini beller gibi kullanınca adamı blog mevzusundan soğutuyorlar. işte rinus michels futbolun tanrısı, cruyff (i harfi ile yazmadım kızmayın) da peygamberi. rijkaard, guardiola vs de onun halifeleri. gerard, lampard modern orta saha. maradona fenomen (ki hakkaten öyle), george best az içse ortalığı yıkardı (iyi ki de az içmemiş) vs. yolda, maçta, nevizade'de bi dünya tiplerden görüyorsunuz. bu durum aynı bi dönem kızların barbour'u üniforma yapması, f1 pilotlarının giydiği ayakkabılardan alması, yurdum gencinin beyaz bere-atkı ikilisi ile uyuyup sabah onla evden çıkması gibi bişey. sonra da haliyle lanet ediyor adam.

    bu durum bence interneti, internet demiyim de forum, sözlük, tweeter gibi platformları hayatının tepesine koymaktan kaynaklanıyor. sabah akşam facebook'da status update yapıp tweetleyen adam blogu mevzusunu da ilahlaştırır. sonra da sabah akşam box to box. hep aynı örneği veririm; 96 senesinde internet bu kadar yaygın olsaydı fatih terim devre ortasını zor görürdü. baksanıza hagi daha 2. haftasında sorgulanıyor.

    ha bu blogger arkadaşların suçu değil, yapacak bi şeyleri de yok. ama toka'ya katıldığım bir nokta var. okuyup araştırarak yazmak eyvallah ama o günün şartlarını bilmediğiniz sürece hep eksik kalacak bişeyler. herşeyi tam biliyor modunda yazmak bana çok gerçekçi gelmiyor. tarih öğretmeni örneği verilmiş (veren arkadaşın nickini hatırlamıyorum kusura bakmasın). bir yerde doğru örnek ama tarih kesin bilgiler içerir, en azından biz öyle sanarız. tarih öğretmeni de bu bilgileri size anlatır, sene sonunda da dandanakan savaşı kaç yılında oldu diye sınav yapar. en fazla tanzimat iyi gitseydi ne olurdu diye yalandan yorum yapar. ama sen burda 70'lerin hollandasını anlatıyorsan; o takımı seyretmiş gibi yapma. yada 18 yaşındaki bir arkadaş galatasaray tribünleri 2000'den sonra çok bozuldu demesin. birader sen 8 yaşındaydın, en fazla youtube'da video görmüşsündür. nerden biliyosun o zamanki tribünleri?

    sonuç olarak çokça blog okuyucularının, az olarak da blog yazarlarının bence hata olan bu hareketleri yapması, insanı blog mevzusundan soğutuyor. ama denilen doğru istemiyosan açıp okuma. zaten dediğim gibi benim sorunum blog değil, "baba feanor blogunda ne yazmış, süper döktürmüş" diye ortalarda dolaşan elemanlar.

    edit : oha lan, tanzimat yerine tazminat yazmışım. piiiyyyyy...
App Store'dan indirin Google Play'den alın