resim
Türkay Sabit Şeren
Görev:-
Doğum:15.05.1932
Ölüm:07.07.2016 (84)
Uyruk:Türkiye
  • 80
    rahmetli metin oktay'ın takımdaki en iyi arkadaşı. asker arkadaşı olan dedemin anlattığına göre dünya iyisi, fedakar, dost canlısı, gerçek galatasaraylı. turgay şeren ve jenerasyonunu farklı kılan şey; gerçek anlamda renklere, armaya aşık olmalarıydı diye düşünüyorum, yokluk dönemlerinde eldivensiz çıktığı maçlardan geriye kırık parmaklar, kalça problemleri, şan, şeref, haysiyet yadigar kalmıştır.
  • 81
    turgay şeren'in akşam gazetesindeki yazısı:

    --- alıntı ---

    uyuttular..!

    g.saray, antalya'ya galip gelmek için gitti. neden daha önceki maçlarında takım olarak bayağı iyi oynadılar.
    ve peş peşe galibiyetleri haklı olarak aldılar. ama dün akşam sanki sahada koşan değil de, yürüyerek oynayan bir g.saray vardı.
    eboue ki, yıllar yılı arsenal'de oynamış. o da bir şey yapmadı. orta sahada bir tek selçuk. yürüyen arkadaşların yanında gecenin yıldızıydı. herkes 'melo' diyor. o da yüzde yüz bir golü kaçırdı. koşan değil yürüyen arkadaşlarına uydu. maçı başladığı gibi bitirdi.
    elmander bir şeyler yapmak çabasındaydı. o kadar. çaba her şeyi halletmiyor. baros koşarken birden sakatlanıp yere düştü. adalesinde bir sorunu vardı galiba...
    ah be yunus hoca!
    g.saray'ın 90 dakikaya baktığınızda yapacağı fazla bir şey yoktu. antalya'da ise herkes necati'den çok şey bekliyordu, ne yazık ki 'sakatım' dedi, oyundan çıktı.
    işin doğrusu şu; ne g.saray ne antalya 'bu maçı kazanmak benim hakkım' diyemez.
    nedeni; hem galatasaraylı futbolcular (selçuk'un dışında) hem de antalyalılar, sahada futbolu unutmuş gözüktüler.
    bir kaç sözüm de hakem yunus yıldırım'a var. isimlerini yazmak istemediğim oyuncular gırtlağına sarılacaktı neredeyse! ama o görmemezlikten geldi.
    belki de artık hakemlerimiz el kaldıranlara ve saldıranlara kart göstermeyecekler. herhalde öyle karar almışlar.

    --- alıntı ---
  • 82
    kasım 2011 tarihli akşam gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    g.saray değil ama sonuç kötü

    g.saray karşısında hiç ummadığı bir takım buldu. galibiyet şansı bir o takıma gitti bir diğer takıma. mersin ekibi için kaleci muslera'nın neden olduğu penaltı büyük bir şanstı. ama penaltıyı atan moritz, muslera'ya bakmadan topu uruguaylı'nın üstüne vurunca o da iyi bir kurtarış yaptı.
    g.saray'ın defansında parlayan bir yıldız var; semih... dün de çok iyi oynadı. genç, aslan gibi bir stoper. g.saray ondan uzun yıllar istifade edecek gibi. eboue, esas sağ bek yerinde oynayınca iyi işler yapıyor. dün de mersin idman yurdu'nun sol tarafını perişan etti.
    etmekle kalmadı, rakip oyuncular hücum ettiğinde hemen kendi kulvarında yerini aldı. eboue bu takımın sağ beki. ujfalusi ile de çok iyi anlaşıyor. bu oyuncu baktı ki maç golsüz devam ediyor. gol atmaya bile gitti. elmander şanssız bir günündeydi. ayağına gelen nefis gollük pasları inanılmaz kötü vuruşlarla dışarı gönderdi.
    kötü haline kendi de dövündü ama goller kaçtı bir kere.
    sabri kötü ayhan iyi
    mersin'de moritz penaltıyı kaçırmasına rağmen takımının iyilerindendi. penaltı bu, kaçar. önemli olan 90 dakika sahada mücadele etmektir. moritz bunu yaptı.
    g.saray'da sabri kötü oyununun faturasını ikinci yarıya çıkamayarak ödedi. sabri'nin yerine ayhan oyuna girince orta saha toparlandı. g.saray orta sahasında dün riera da kötülerden biriydi. halbuki son kayseri karşısında iyi oynamıştı.
    'artık g.saray takımında iyi bir kanat var, g.saray'a çok maç kazandırır' diye düşünmüştüm ama dün yanıldığımı anladım. melo-selçuk'la birlikte iyi işler yaptı ama yazımın başında da söyledim.
    çok çok koşan, defans ve orta sahasında rakibini kovalayan bir mersin vardı dün. g.saray'a oynama fırsatı vermedi. g.saray kötü değildi ama çok gol kaçırdı. sonuca rağmen güzel bir maç oldu.

    --- alıntı ---
  • 84
    aşağıdaki yazıyı 19 mayıs 2000 tarihinde kaleme almış, uefa kupasını aldıktan 2 gün sonra.

    --- 19 mayıs 2000 ---

    dünyaya mesaj

    g.saray sahada avrupalıydı. rakiplerini muhteşem futboluyla bir bir dize getirirken, onları tribünde yalnız bırakmayan taraftarları da tüm dünyaya şu mesajı gönderiyordu:

    ‘‘bizler giyimi ile kuşamı ile, yaşam tarzı ile, ve çağdaş futbol aşkımızla avrupalıyız.’’

    yani galatasaray, türk tanıtma vakfı'nın yıllardır, yapmak istediği ancak bir arpa boyu yol alamadığı şeyi 120 dakikada gerçekleştiriverdi.

    artık tüm dünya biliyorki, türkiye çağdaş bir ülke. bu yolu bize galatasaray açtı.

    dünkü hürriyet'in ekonomi sayfasını lütfen bir kez daha okuyun. galatasaray arsenal maçını 185 ülkenin seyretmesinin reklam değeri 4.6 milyar dolar. tekrar yazıyorum: 4.6 milyar dolar.

    bu inanılmaz bir reklam ve inanılmaz bir rakam. bunu gerçekleştiren kim? galatasaray futbol takımı. o zaman bu futbol takımına ve başındaki fatih terim'e sahip çıkmak lazım.

    işte bu noktada sözüm siz sayın milletvekillerine... yani büyük bir keyifle sarı kırmızılı takımın maçlarını izlemeye koşan parlementerlerimize. ve hükümet yetkililerimize.

    göreviniz şimdi

    sayın milletvekilleri. sizin coşkunuzu alkışlıyorum. galatasaray'ı hiç yalnız bırakmadınız. ancak sizin göreviniz asıl şimdi başlıyor.

    tüm türkiye sizden bunu bekliyor. bu takım dağılmasın istiyor. dahası takviye edilsin, şampiyonlar ligi'nde şampiyonluğa koşsun istiyor.

    sizler istediğiniz yasayı bir günde meclisten geçiriyorsunuz. yapacağınız şey şu:

    inaniyoruz

    parlementoda vereceğiniz bir önerge ile galatasaray'ı düzlüğe çıkaracak maddi gücü oluşturmanız. nedir bu maddi güç? ben size söyleyeyim. 25 milyon dolar. siz bunu en kısa zamanda gerçekleştirirseniz, çarşamba gecesi 50 milyon insanın sokağa döküldüğü türkiye sizleri ayakta alkışlayacak. bundan endişeniz olmasın.

    haaa ileriki yıllarda bir başka türk takımıda bu başarıyı yakalar yada yaklaşırsa ona da aynı desteği verin.

    sizlerin bunu gerçekleştireceğinize yürekten inanıyoruz.

    --- 19 mayıs 2000 ---
  • 85
    12.12.2011 tarihli akşam gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    g.saray oynadı trabzon seyretti

    g.saray her geçen gün daha iyi bir takım oluyor. geçtiğimiz hafta f.bahçe'yi 3-1 yenerken, sarı-kırmızılı takım dün de rakibine hiç şans vermedi. sanki trabzon maçı, f.bahçe maçının devamı gibiydi
    g.saray defansı eboue, semih, ujfalusi ve hakan'dan kurulu. bu dörtlü çok iyi oynadı. şans ve imkan buldukları zaman her zaman hücuma katıldılar. en önemlisi birbirlerinin kademesine girerek tek-tük hücum eden trabzon forvetinin akınlarını başladığı yerde durdurmasını bildiler.
    orta sahada oynayan kazım, dün gece iyi değildi. genç emre çolak, forma şansı buldukça daha iyi oynamaya ve g.saray takımına uyum sağlamaya başladı. son dakikalarda terim onu oyundan çıkardı ama oynadığı sürece o genç çocuktan beklenmeyecek şekilde güzel bir futbol izledik. selçuk, hep tribünlerle uğraştı. top ayağına geçer geçmez, geçtiğimiz yıl trabzon formasını giydiği için yuhalandı zavallı...
    baros, sezon başındaki formundan çok uzak. elmander ise aksine her oynadığı maçta sırtındaki formanın hakkını veriyor, hem çok iyi oynuyor, hem de güzel goller atıyor. dün de öyle yaptı...

    hakem hakliydi
    g.saray, trabzonspor'u, avni aker'de göstere göstere yendi. ikinci yarı pas yaparak eğlendiler. ve çok haklı bir galibiyet aldılar. maçın kader noktalarından birisi 56. dakikada zokora'nın, melo'ya vurduğu yumruktu. hakem hiç tereddüt etmeden kırmızı kartı gösterdi.
    maç 3-0 bitti, fakat g.saray gol atmak arzusunda olsaydı bu skor çok daha farklı olurdu.
    trabzonspor'un iyi bir kalecisi var; tolga... tribünden gelen bir şişe zavallı çocuğun kafasında patladı. burak, trabzonspor'un gol beklediği bir futbolcu.
    ama dün o da sahada yoktu. giray, defansın göbeğinde, glowacki ile beraber kaçan g.saraylıları kovalamak arzusuyla çok koştular.
    ama bir şey yapamadılar. nedeni; sarı-kırmızılı futbolcular öyle güzel paslaştılar ki, trabzonspor'a da bu güzel futbolu seyretmek kaldı..

    --- alıntı ---
  • 86
    08.01.2012 tarihli sabah gazetesindeki yazısı.

    --- alıntı ---

    muhteşem ikinci yarı

    samsunspor, oyunun ilk yarısında gerçekten g.saray'ı sahadan yok etti. adem, akaki, ekigho, murat yıldırım, murat ceylan g.saray'ı kendi yarı sahasına kitleyerek peş peşe iki gol attılar. ancak daha oynamaya hazır olmayan sabri'nin g.saray'ın sağ beki olarak sahada olması g.saray defansını allak-bullak etti. ve samsunspor, g.saray sağ tarafından kontratak üstüne kontratak yaptı. nitekim maçtan evvel de kimsenin inanmayacağı iki tane de gol attı. golleri atan ekigho, karşısında iki kez kaleci muslera'yı gördü o kadar.
    g.saray defansından bu goller olurken hiç kimse ortalıkta yoktu. muslera fırladı ama ne yapsın? ekigho, karşı karşıya geldi ve samsunspor'un gollerini attı. maçın ilk yarısında g.saray yediği bu gollerle adeta abandone oldu. rakip kaleye gitmek yerine aralarında pas üstüne pas yapıp zaman geçirip başlarına gelen felaketi bir an önce atmak istediler.

    samsunspor dağildi!

    ikinci yarı başlar başlamaz bu sefer samsunspor defansı, 'bu maçı biz kazandık' düşüncesiyle defans oyuncusu olduklarını unuttular. ama futbolun ne kadar tuhaf bir oyun olduğunu maçtan sonra hatırlamışlardır... samsunspor kalecisi ertuğrul'u bana çok meth etmişlerdi. ikinci yarının hemen başında yediği bir gol var ki; bir kaleci böyle bir gol yemez. ne oldu? golü atan g.saray ümitlendi, samsunspor'da moral çöküntüsü başladı. samsunspor bu golü yedikten sonra oyun disiplini, ilk yarıdaki gibi yürekten oynamaları, hemen hemen her şey gitti, onun yerine topu kapan samsunsporlu futbolcu, rakip g.saray kalesine doğru tek başına gidip bir şeyler yapmak istedi ama karşısında g.saray defansını ve orta sahasını buldu.
    g.saray ikinci golü de samsunspor defansının topu auta atmak istememesinden ve ileri vurmasından kazandı. top selçuk'un ayağına geldi, o da g.saray'ın ikinci golünü atmakta hiç zorluk çekmedi. daha sonra samsunspor için her şey bitmişti zaten. g.saray, baros'un nefis kafasıyla üçüncü golü atmakta gecikmedi. terim'in, sercan'ı oyuna sokmasıyla ve sercan'ın da rakip defansı çalımlara geçip dördüncü golü atmasıyla g.saray 2-0 mağlubiyetten 4-2'lik galibiyete ermenin zafer şarkılarını söyledi...

    --- alıntı ---
  • 89
    dün gece rüyamda gördüm kendisini, 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı için endişelerimizi paylaştık ve şike hususunda dertleştik. rüyadan ayrıca 3-1 öne geçtiğimizi ve maçın da berabere bittiğini hatırlıyorum.
    turgay şeren gibi büyük bir galatasaraylı rüyama girdiği için bu geceye daha büyük bir umutla bakıyorum. eğer adalet biraz olsun varsa, şikeciler kaybeder.
  • 99
    --- alıntı ---

    ilk defa bir tv kanalındaki programdan öğrendim… başta kaptan gündüz kılıç, arkasında turgay şeren olmak üzere gs takımı tünelden sahaya çıkmak üzereymiş… gündüz kılıç 19 yaşındaki turgay şeren’e dönerek, “şimdi sen kaptan ol ve başa geç.” demiş. arkadaşları da onaylayınca 19 yaşındaki turgay kaptan olmuş ve o heyecandan ağlayarak başa geçmiş, sahaya öyle çıkmışlar… 19 yaşında gs’ye kaptan olmak ne demek. öyle bir olgunluğu vardı…

    ben başka bir şey daha hatırlıyorum. bazı olaylar meydana gelmiş ve turgay kaptanlığı bırakmıştı. gs takımı sahaya çıktı. önde mustafa yürür, arkada turgay! hepimiz bir tuhaf olduk. herkes maçı unuttu ve bu manzaradan etkilendi. öteki takım da sahaya geldi. hakem maçı başlatmak için kura atışı yapmak amacıyla kaptanları çağırdı. mustafa yürür şöyle bir etrafına baktıktan sonra turgay’ın yanına geldi. biz seyrediyoruz, çıt yok sahada. turgay bir şey söyleyip arkasını döndü ama mustafa yürür hakemin yanına kaptan olarak gitmiyor. hakem de düdük öttürüp ha bire çağırıyor. sonra birkaç oyuncu daha turgay’ın yanına geldi ve kollarına girerek onu santraya götürdüler. sahadaki oyuncular turgay’ı yeniden kaptanlığa getirmişti! yönetimin kararı sahada iptal edilmişti. herkes duygulanmış ve çok memnun olmuştu, maça kimsenin önem verdiği yoktu. hangi maçta olduğunu şimdi hatırlamıyorum bile. orada ağlayanlar dahi vardı ve bu kadar etkilenen taraftar, turgay’ın kaptanlıktan alınmasına protesto tepkisi falan göstermemişti. taraftar karışmazdı böyle şeylere. yönetime saygılıydı. öyle başkan ve antrenör aleyhinde tezahürat yapmak gibi şeyler akla bile gelmezdi. taraftar, taraftarlığını bilirdi. tasavvur edin, turgay 19 yaşında kaptan olmuş. yeni bir genç gibi değildi ki, koca adam gibiydi. bir tek falsosu, bir tek aykırı hareketi olmamıştır. türkiye’ye “direkler arası kalecilik” yerine “ceza alanı kaleciliğini” getirmiştir o yaşta. savunmayı yönetirdi. “saim, lefter’e bak!” diye bağırdığını hatırlarım. öyle eğlence yerinde falan asla göremezsiniz. arkadaşları üzerinde saygı telkin eden vakarlı bir otoritesi vardı. gerçek kaptan böyle olur.

    eskiden takım otobüsleri falan yoktu. bütün futbolcular maçtan sonra, dolmabahçe’nin deniz tarafındaki demir kapısından çıkıp halkın arasına karışırdı. korunmaya ihtiyaçları yoktu. bir defasında metin oktay’ı görmüştüm. gazhane tarafındaki caddenin kenarında taksi arıyordu. epeyce yürüdü. sonra bir araba buldu. bazı gençler uzak ara onu izliyor ama dışarıda tezahürat yapmaya utanıyorlar, sessizce bakıyorlar… o yıllar böyle yıllardı..
    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın