• 102
    imparatorumuz fatih terim'in hayatının bir kısmını anlatan netflix yapımı.
    bu yazım, ofsayt rekoru kırabilir, mevzileri sıkı tuttum. *
    belgesel tamamiyle fiyasko. hocanın kendisinden bağımsız söylüyorum, oraya geleceğim ayrı mevzu ama. yakın türk futbol tarihinin açık ara en merak edilen öğesinin hayatını bu kadar sığ işleyemezdiniz. tüm ekibe yürekten tebrikler.

    gstv'deki, galatasaray efsanelerini anıyor diye bir program yapılsa, 5-6 kişiyle konuşulup, arkadan fotoğraflar bir müzik ile eskilerin movie maker'ı ile yapılsa, neredeyse benzer bir muhabbet çıkar. yahu önünüzde 50 yıllık futbol tarihi var. bu kadar sığ mı yapılır allah aşkına.

    gelelim spoilersız yorumlarıma (ilk iki bölüm için yazıyorum, ancak ileri bölümlerde de ne olacağı belli sanırım)

    fatih hocam, kendisi mi izleyip onay verdi, yoksa ekip mi böyle istedi bilinmez, tüm başarılar (başarısızlık lügatta yok sanırım, zira izlediğim iki bölümde de başarısızlğa dair iki maç gördüm. o kadar) fatih terim, ona koşulsuz itaat eden müfit hoca, fahri bey ve koskoca!!!!! 4 senelik uefa tarihini konuşan hagi, popescu, taffarel, okan ve ümit. takımın 9 ve 6 numarası malum, onları bir kenara bırakın. tugay, bülent korkmaz, ergün, suat, hakan ünsal, emre b gibi sistemin 11'inin yapı taşı olan elemanları zerre miskal göremedik. takım oyunundan, liderlikten bahseden bir hocanın, 14 kişilik bir oynayan ekipten sadece 5'ine söz verdirmesi (belgeselin vermesi) en basitinden hem hocanın emeğine haksızlık, hem de oyuncuların emeğine haksızlıktır. ben 88 doğumluyum, uefa kupasını da, öncesini ve sonrasını da hatırlayabiliyorum, fatih hoca sayesinde gs'lı oldum diyemem, benim için primer olan hagi sevgisiydi, ancak hocanın efsaneleştirdiği bu takımı, takım olduğu için sevdim, sanıyorum genelde de öyle düşünüyordur insanlar.

    olayların akışı ve belgesel dizisinin 4 bölüm olduğu düşünüldüğünde, hocanın en son döneminde aldırdığı kiralık ve satılık 30'a yakın oyuncu ve net başarısızlığın, tıpkı lucescunun ayağının kaydırılıp özhan canaydın döneminde tekrar gelen ve yine aşikar biçimde başarısız olan hocanın "kendince" neden başarısız olduğunu anlatacağını düşünmüyorum. umarım yanılırım, eleştri kültürü bizde malum.

    iyi yanları yok mu, var tabii, metin oktay'ı bir kez daha andım. iyisiyle kötüsüyle, yakın tarihin açık ara en başarılı hocasını bizim takımımıza kazandırdığı için. hocanın ailesine düşkün olduğu da güzel işlenmiş. magazin kısmına girilmeden güzel bir sunum yapılmış.

    özetle, 2 bölüm itibariyle maalesef hayal kırıklığına uğradım. bazı konular çok yayvan giderken, bazı konuları da maalesef çok hızlı geçmişler. hocanın floryayı baştan dizayn ettiğini biliyoruz, ama orada bir emekçinin vs. hoca ile ilgili komik ama akılda kalır bir anısını da anlatmasını isterdim açıkçası. bizim sözlükte, ekşide vs. yazılan fatih terim yazılarından ekstra bir şey öğrenmedim.

    bir diğer beğendiğim nokta da hocanın okan'ı tutması. bu en azından yakın vadede olası bir 5. fatih terim döneminin önüne geçer diye düşünüyorum.

    hocaya da son cümle olarak saygı ve sağlık temennilerimi sunuyorum. güzel günleri olsun.
  • 105
    çok hoş bir belgesel olmuş. keşke futboldan anlamayanlarında anlayacağı şekilde bir akış yaratsalardı. zamanlar arası kayma yüzünden kendileri çok anlamayabilirler. hocayı anlatmaya 4 bölüm zaten yeterli olmazdı nitekim olmadı da. keşke 10 bölüm olsaydı da sıkılmadan izleseydim. son cümlelerinde futbolcu, dede, antrenör, imparator fatih terim diye kendi kendine sayıklarken aslında son cümlesinin "başkan" fatih terim olduğunu izleyenlerin çoğunun tahmin ettiğini düşünüyorum. fırsat bulursa başkanlığı kesinlikle düşünecek olduğunu ben sezdim. yolu açık olsun, allah sevdikleriyle bir ömür boyu mutlu bir yaşam eylesin.
  • 106
    4. bölümünü az önce bitirdiğim hocamızı anlatan belgesel.

    öncelikle spoiler verebilirim.
    genel hatlarıyla fena olmayan bir belgesel olmuş. eksik gördüğüm bir iki şeyi söylemek istiyorum. belgeselde anlatılan şeyler zaten üç aşağı beş yukarı hepimizin bildiği olaylar. daha çok 'yaaa öyle miydi, vay anasını' diyebileceğimiz bir şey göremedik. fatih terim'in çok iyi hoca olduğunu anlatmak için belgesel çekmeye gerek yok ki sorsanız herkes söyler zaten. iyi ki de çekilmiş ona lafımız yok fakat içerik biraz daha derin olabilirdi. ünal aysal ile ilgili bir açıklama beklerdim açıkçası hocadan. ben hocanın 2013 yılındaki ayrılışıyla ilgili bir pişmanlık cümlesi ya da onu anlattığı bir bölüm de duymak isterdim. çünkü rakipler için şifreyi belgeselin başında selim soydan verdi. ne dedi; biz 2000 yılında ne yapacağımızı düşündük ve doğru olanın galatasaray ve fatih terim bağının kopması gerektiğine karar verdik yoksa durdurulması çok zor bir güç olacak minvalinde açıklama yaptı. 2013 senesi hepimizin tüm galatasaray taraftarının içinde uktedir. hoca ayrılmasaydı bir şampiyonluk serisi daha yakalayabilecek bir kadro ve ortam vardı. hocanın o senede milli takıma gitmesi ya da şöyle diyelim galatasaraydan ayrılması ile bir pişmanlığı var mı? bunu hep merak ederim. böyle tarihi bir fırsat varken orda golü yapmalıydın be hocam. bunun için sana kırgın olan binlerce taraftar var. sana sevgimiz bâki onda beis yok fakat kırgınlıklar da sevdaya dahil...

    belgeselin akıcılığı, çekim kalitesi olayların işleniş şeklini başarılı buldum. her oyuncu hoca ile ilgili hemen hemen aynı minvalde şeyler söyledi. kaybetmekten hoşlanmaz, pes etmez, çok çalışkandır vs. mesela komik bir anı futbol dışı başka bir şeyler de anlatılabilirdi.

    her şeye rağmen izlediğimizde tüyleri diken diken eden, galatasaraylı olduğumuza şükrettiren ve iyi ki bizim hocamız olmuş diye insanda bu hisleri bırakan bir belgeseldi. belgeseli izlerken aklımda devamlı dönen besteye ne demeli;

    (bkz: bir günde kral olmadık)
  • 108
    dünyaca ünlü yönetmenler birleşip bir belgesel çekse, yine de fatih terim daha iyilerine layık derdim.
    fakat bu belgesel çok basit kaçmış, çok bilindik şeylerin sırayla anlatılması şeklinde olmuş.

    genç bir futbolcuyken yaptığı kavgaları, karakolluk olduğu olayları anlatsa keyifle dinlerdim.
    jump derwall ile tanışmasını, sepp piontek'in yardımcılığını yaptığı dönemleri, futbolcularla yaşadığı komik anıları, unutamadığı hataları, yanlışları vs vs anlatsa daha güzel olurdu.

    ve herkesin de bahsettiği gibi, hakan şükür sansürü çok gereksiz olmuş.
    hadi galatasaray'ın borcu var, arazi, tesis işleri var. her kulüp gibi devlete göbekten bağlı. o yüzden hükümet kim olursa olsun her kulüp gibi sesini çıkaramıyor.

    hocam sen 69 yaşındasın, büyük inşaat işleri yapmıyorsun, devletten ihale almıyorsun. devlet bir işine engel koyar mı diye çekineceğin hiçbir şey yok.
    hükümet sana hiçbir şey yapamaz. seçim zamanı senin gibi bir figürü de karşısına alamaz.
    şu belgeselde, hakan şükür'ü sansürlemesen kim sana ne yapabilir? ne diyebilir?

    kadıköy'de kupa kaldırma olayı için, ''sahada kazanılan sahada verilir'' diyordun.
    hakan şükür'ün sahada kazandığının hakkını da bu belgeselde vermen gerekirdi.
    saha dışında yaptıklarının hakkını veya bedelini, ona saha dışında makam mevki verenler düşünsün
  • 109
    imparatorun futbolculuk ve teknik direktorluk hayatini ozetleyen belgesel. ayrica 96-00 donemini yasamayan, hatirlamayan genc kardeslerime de ayrica izlemelerini tavsiye ederim.

    cok basarili buldum. belgeselde bir cok yerde yuzumde istemsiz bir gulumseme oldugunu farkettim. ama,

    --- spoiler ---
    hocam yaslanma sen. hep boyle kal. ciceklerle ugrastigi sahnede gozlerim doldu. allah uzun omur versin hocam. saygilar.
    --- spoiler ---

    edit: ufak bir elestiri yapmak isterim. okan buruk icin eski futbolcu deyimi hos olmamis. dizi gecen yil cekilmis olabilir, en azindan teknik direktor olarak editlenmesi gerekirdi diye dusunuyorum.
  • 112
    büyük bir heves ile izledigim 1. bölümü bana biraz yavan geldi. nebil özgentürk‘e verseler 10 numara belgesel yapardi. her etapta sanki eksik bir seyler var. 4 degil en az 6 bölüm falan olmaliydi. 2. bölümde avrupa, 3. bölümde de milli takim serüvenini aktardin mi, 4. bölümde de özel hayati ile birlikte son yillari ve galatasaray‘dan son ayriligindan bahsetseler, ne bileyim. yetmez bence, sönük kalir. 2. bölümü merakla bekliyoruz.
  • 113
    hocayı yeni görüntüleriyle görmek elbette güzel. ancak çok baştan savma iş olmuş. aceleye ne gerek vardı, anlamadım. 2023 seçimlerinden sonra olası bir iktidar değişikliği sonrası daha uzun ve daha farklı karakterlerin olduğu, şimdikinden daha detaylı ve gerçek bir dökümantasyon örneği olabilirdi. belki finansal kaygılar, çekim için belirli bir süre sonrası yayına hazırlık zorunluluğu vs bilemediğim şeyler olabilir, ancak bu elimizdeki çıktıyı değiştirmiyor. daha uzun zamana yayıp, gerekirse ilerleyen bir dönemde çekimlerine başlanabilirdi.

    the last dance’i izleyip de bunu beğenmek pek mümkün değil. gerçi last dance olmasa da aşağı yukarı aynı şeyleri söylerdim. bilmediğimiz, görmediğimiz bir şey yok, senelerdir dönen görüntüler ve olayların yeniden editlenmesinden ibaret olmuş. herkes hakan şükür ve arif erdem’e takılmış, eksik insanlar onlarla sınırlı değil. ben isterdim ki sadece hakan şükür, arif erdem değil; bülent korkmaz, hakan ünsal, abdurrahim albayrak, ünal aysal, adnan polat, emre belözoğlu, hatta yıldırım demirören ve aziz yıldırım da iki kelam etsin. bu bir belgesel ise, karşı taraftakilerin de görüşleri alınmalı. o cenahta bulunanların da fikirleri dökülmeli ki her şey ayan beyan ortaya çıksın. kalkıp ahmet ercanlar gibi ne idüğü belirsiz tipler gelsin demiyorum, ama en göz önünde olduğu dönemdeki tüm figürler az çok eteğindeki taşları döksünler. bunlar hocadan bir şey götürmez, kimse merak etmesin. hal böyle olunca 4 bölüm değil, 6-7 bölüm de olurdu.

    bu arada son bölümün son 5 dakikasını izleyen ve az çok hocayı bilen anlamıştır ki, hoca galatasaray’a bu sefer yönetici olarak gelmek üzere hazırlık yapıyor. çok bariz bu.

    çok büyük beklentilerle başladım ancak dağ fare doğurdu. netflix muhteşem bir malzemeyi kötü kullanmış maalesef.
  • 114
    saat 12.00'de başladığım ve soluksuz bir şekilde 16:00 gibi bitirdiğim belgesel.

    genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim. ilk kez duyduğum bazı şeylerden tutun, fatih hocanın vurucu cümlelerine kadar birçok şey beni tatmin etti ama gösterilen görüntüleri falan benim diyen her galatasaray'lı en az 10 kere izlemiştir. bunun dışında gözüme çarpan bazı şeyleri de maddeler halinde açıklarsam;

    1- 1996 yılından başlamak yerine, direkt çocukluğundan başlanabilirdi. o süreçte çektikleri sıkıntıları anlatmaları falan birçok izleyiciyi kendine çekebilirdi. geriye dönüşlerde anlatıldı ama çok kısa sürdü. ayrıca bu geriye dönüşler baya alakasızdı. yani adamın 4 yıl üst üste şampiyon olmasını, uefa kupasını kaldırmasını anlatıyorlar, fiorentina anıları falan filan derken hooppp ilk teknik direktörlük kariyerine dönüş yapıyorlar. ne alaka abi?

    2- o kadar ünlü futbolcuyla çalışmış ve yine o kadar kariyerli teknik direktör arkadaşı olan bir insanın belgeselinde bu isimler neden yer almaz hiç anlamıyorum. mesela birkaç ay önce bodrum'da hocayı ziyarete giden drogba'da belgeselde yer alabilirdi. açıkçası son ana kadar bekledim. aynı şekilde sneijder de anılarını anlatabilirdi. bunun dışında hocayı çok seven gattuso'dan tutun, mourinho'ya kadar herkese 1-2 dakika ayrılabilirdi. yani hocanın doğum günü kutlamasında bile nice büyük teknik adamlar yer alırken, böylesine büyük bir projede kimsenin tanımadığı isimlerin konuşması büyük bir eksi oldu.

    https://www.youtube.com/watch?v=0cv7_GWXs-M

    3- belki bana kalpsizsin diyeceksiniz ama bu belgeselde merve terim'in hamilelik süreci, 2012 yılında hoca önderliğinde şampiyonlar liginde estiğimiz zamanlardan ve 2017'den başlayarak 2 yıl üst üste yaşadığımız şampiyonluktan daha fazla yer kapladı. evet, hoca torunu yaman'ı çok seviyor olabilir, ya da tüm bunların dışında gerçekten çok zor bir süreç yaşamışlar ama işte ne bileyim bana çok ilginç ve saçma geldi.

    4- fatih hocanın çocuk esirgeme kurumuna yaptığı bağışı ingilizce altyazı da, o dönem ki dolar kuru üzerinden 1.2 milyon dolar yazmaları gerekiyordu. yabancı izleyiciler 7 milyon türk lirasını şimdi çevirseler 380 bin dolar falan yapıyor. buna dikkat etmeleri gerekiyordu. yani hocadan başka kimsenin yapamayacağı bir şeyin hakkını da vermeleri gerekiyordu.
  • 118
    baştan sona soluksuz izlediğim, efsanemiz fatih hocanın belgeseli. çoğunluk gibi bende eksik buldum. konuşması gereken bir çok oyuncu yok. bazı sahneler aceleye gelmiş gibiydi. örneğin başka bir konuşmasında hoca, babasının o’nu metin oktay’a emenet edişinden bahsetmişti. o kısımlar daha geniş anlatılabilirdi. iki efsanenin hayatta olanı bize çok güzel şeyler anlatabilirdi. boşluklar olsada hızlı geçilen yerler olsada yinede beğendim. ay lav yu hocam. ayrıca son sözünden anladığım veya anlamak istediğim, tff nin başına geçmek ve başta anlattığı gibi en ucra köşelerden futbolcu izleyen bir yapı oluşturmak. belkide galatasaray başkanı olur bilemeyiz roman daha bitmedi.
  • 119
    6-7 aydır yenilemediğim yenilemeyi de düşünmediğim netflix üyeliğini başlamasına 5-6 gün kala yenileten belgesel. dün şantiyede ofise çekilip bitirdim 4 bölümü. 4 bölüm biraz az gibi geldi. bi 4 bölüm daha çekseler anca doyurucu bir şey olurmuş. bilmediğimiz çok az şey öğrendik, bu konuda sitemkar taraftar da görüyorum ama fatih terim'i fatih terim yapan en önemli özelliği de bu zaten. ne zaman konuşacağını ne zaman susacağını hangi şeyleri hiç bir zaman konuşmaması gerektiğini bilmesi. belgesel çekip tek tek çalıştığı başkanlarla yaşadığı olayları en ince ayrıntısına kadar anlatsaydı adı fatih terim olamazdı. zaten öyle bir durumda son 4 yılına 40 bölümden 4 sezon dizi çekilirdi.
  • 120
    basrol fatih hoca oldugu, icin sabah is varken gece 1:30'da yatmak pahasina soluksuz sekilde izledigim belgesel. eskileri hatirlamak, hocayi gulerken, baba filminde don corleone'nin son sahneleri gibi olsa da ciceklerle ugrasirken gectigimiz senelerin stresini atarken gormek guzeldi ancak belgesel genel olarak biraz eksik, biraz kekremsi, biraz da aceleye gelmis ve uzerinde cok calisilmamis gibi geldi. bir kere belirli futbolculara yapilan sansurler, rui costa'dan (yanlis anlasilmasin kendisinin belgeselde yer almasi cok guzel olmus, cok da guzel anlatmis hocayi) cok daha fazla hikayesi olanlarin belgeselde yer alamamasi ((bkz: tugay kerimoglu) (bkz: emre belozoglu) (bkz: suat kaya) ((bkz: bulent korkmaz) (bkz: hakan unsal) ve niceleri), onlarin yerine konusan ozellikle 2008 milli takim kadrosundakilerin bazilarininin milli takimin basarisindan bahsederken pek de hocadan bahsetmemesi falan bana gore cok kotu olmus. bazi donemler cok hizli gecilmis, yaptigi devrimler ve sampiyonluk hikayeleri atlanmis, yasanan zorluklardan, catismalardan (mustafa cengiz donemi gibi), hocanin inanci ve inadindan bahsedilmemis. bu bir hayat hikayesi, dogrularla yanlislarla; o yuzden hocanin'da yapmis oldugu bazi hatalara deginilebilinirdi mesela. ayrica hocanin en basarili donemlerine sahitlik etmis o kadar gazeteci, o kadar yonetici varken, (gbkz: (bkz: ali naci kucuk) falan belgeselde bu kadar yer almasi ne alaka dedirtti. ama dedigim gibi basrol fatih hocayken bastan sona defalarca yine izlerim. kendisi gercekten galatasaraydir, umarim uzun yillar yasar, umarim belgeselin sonunda gizemli sekilde bahsettigi sey onumuzdeki yillarda bir tff baskanligi ya da bir galatasaray baskanligidir. baskan olarak galatasaray'da basarili olur ya da olmaz ama kendisini bir de galatasaray baskani olarak gormek isterim.
  • 121
    yapımcısı goya entertainment diye bir şirket. şu güzelim belgeseli yerel bir firma yerine keşke orjinal netflix yapım şirketleri yapsaydı. yapım öncesi, yapım aşaması ve sonrası, içerik, kurgu çok amatörce. sanki biri sabah kalkmış hadi bugün netflix'e bir şeyler yapalım deyip sağdan soldan youtube'dan içerik alarak belgesel oluşturmuş gibi. fatih hoca'nın doğum günü için mert çetin tayfasının hazırladığı videoda herhalde daha çok konuk vardı.

    her şey bir yana herkesin fatih hoca'ya çok büyük bir borcu oldu. şu reklamın bütçesi yok. milyarder de olsanız "netflix hadi bana belgesel yap" diyemezsiniz. o yüzden aldırdığı oyuncuları kulübe zarar diye yazan kitlenin takkeyi önüne koyup düşünmesi lazım. kendilerine maliyet muhasebesi açısından tavsiye edeceğim üniversite yıllarından hatırladığım kamil büyükmirza'nın kitabıdır.
  • 122
    ortalama üstü bir belgesel olmuş. uzun ve birçok detaylarla dolu bir hayattan bahsediyoruz ve eminim ki belgeselde anlatılanların, gösterilenlerin en az %70'ine hakim bir kitleyle dolu bu sözlük. o niye yok, bu niye eksik, şu kısım niye az anlatılmış gibi eleştirilerin bir kısmı haklı olabilir ama biyografik belgesel mantığında tüm detayları vermeniz mümkün değil. bir yere oturmayacak detayları vermenin izlenirliğe bir katkısı olmayacaktır. burada önemli olan inişleri çıkışları öyle bir kurguyla vermek ki, akış içindeki değişimlerin verdiği farklı hislerin etkisine kapılıp kendini adeta bir maceranın içinde olarak görmek... yoksa adamın uzun hayatını tekrar yaşamaktan farkı olmaz. bu kurguyu yapmaya çalışmışlar ama çok çok beğendiğimi söyleyemem. bence bu belgeselle alakalı asıl sıkıntı çekildiği dönemle alakalı olmuş. hocanın geçen sene kulüpte olduğu dönemde çekilmeye başlanmıştı. yani devam eden başka bir hikaye vardı orada ve belki de ona göre kurgulanmıştı her şey. hocanın (belki de beklenmedik) ayrılığı sonrası belgeselin yayın tarihi de ertelenmişti hatırlarsınız. muhtemelen nereye bağlanacağı, nelerin atlanacağı, nelerin ekleneceği kısımları çok değişti. o yüzden hikayenin son dönemlerinde kopukluklar var. belki de hoca ayrıldıktan sonra daha berrak bir kafayla, daha sakin bir dönemde çekilse daha farklı bir belgesel ortaya çıkabilirdi.
  • 123
    ilk 2 bölümünü izledim. kalan 2 bölümde bahsediliyorsa girdiyi sileceğim ama şimdilik beni en çok şaşırtan şey euro96’ ya katılımın gram gündem olmaması. türkiye euro96 elemelerine 5. torbadan girdi ve avrupa şampiyonası oynamaya hak kazandı. yani şu anda andorra’nın falan avrupa şampiyonası oynayana hak kazanması gibi bir şey bu. hoca’nın uefa zaferi sonrası en büyük başarılarından biridir bu.
  • 125
    ek olarak:
    euro96 katılım zamanı ve hırvatistan maçında fair play ödülü alan alpay öcalan eğer son adam olarak rakibi düşürse 0-0 ile ilk puanı alacaktık. bana hem onu hem de pcnet dergisinin verdiği ve virüslü çıkan türkiye'nin ilk bilgisayar dergi cd'sini hatırlatan belgesel.

    edit: arşivde cdrom data arattıran ve bulduran belgesel, 1996 cdleri hala çalışıyor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın