• 1902
    şimdi bunun yeri burası mıdır bilemem ama, bana lütfen fikir verin arkadaşlar.

    1 saat kadar önce çalıştığım yerin parasını hesaba yatırıyordum. yarın denetlemem var ve o paranın hesapta görünmesi gerekiyor. fakat atm parayı yuttu. iş bankası atmsi. müşteri hizmetlerini aradım, kayıt oluşturduk dediler fakat bilgilendirme mesajı falan atmadılar. benim yarın denetleme ekibine bu durumu izah edebilmem lazım ve elimde sadece bir mail var. bu parayı iade alabilir miyim? yüklü bir miktar hem de. başına böyle bir iş gelen arkadaş var mıdır? ağladım, ağlayacağım o derece.
  • 1903
    ben neden ders çalışamıyorum lan sözlük. yarım saat odaklanabiliyorum anca. ders çalışmaya başladıktan yarım saat sonra saçma sapan şeyleri düşünmeye başlıyorum. aynen şu kafada oluyorum: http://www.youtube.com/watch?v=SrmCDq6yrxU

    kpss çalışırken bir nebze daha iyi verebiliyorum kendimi derse ama şu vizelere ve finallere hala adamakıllı çalışmıyorum. işin garibi bu sene mezun olacağım ve alttan dersim de yok. geçtiğimiz dönemi bütsüz geçtiğimde ev arkadaşlarım kısa süreli bir şok yaşamışlardı. o çalışmaya o sonuç muazzam bir olaydı. beş saat sonra bir sınavım daha var ve elimde not bile yok. hayır nereden geliyor bu güven bana anlayamıyorum amk. kpss'yi kazanıp öğretmen olarak atanırsam da ders planı falan yapmadan giderim ben derslere bu kafayla. böyle bir öğretmenin öğrencileri nasıl olur lan acaba?

    neyse gece gece kafein kafa yaptı herhalde fazla şişirmeyeyim kafanızı hadi hayırlı işler...
  • 1904
    elin kolun bağlı beklemek, hem de yüzlerce kilometre ötede beklemek ne zormuş. yanına gidip geri dönmek zorunda kalmak ne zormuş.
    insanın babası için içi kan ağlaya ağlaya "allahım daha fazla çektirme. iki iyilikten birini ver" diye dua etmesi ne zormuş.
    sorumlu olduğun insanların yanında güçlü görünebilmek, umut aşılayabilmek için ağlamamaya çalışmak ne zormuş.
  • 1906
    babamım tayini nedeniyle 1988 eylül'ünde geldik ankara'ya. 1.sınıfa torul'da(gümüşhane) başlayıp 2 hafta sonra ankara'da devam ettim. babam altındağ/hasköy'de bir okula verilmiş. hiç ankara bilmeyen kamyoncu ise eşyalarla birlikte bizi çin çin'in göbeğine bırakmış. o ana kadar lojmanda öğretmen çocuklarıyla büyüyen ben ve henüz 24 yaşında olan annem sokakta donsuz çocuklar, esmer esmer tipler görünce korkudan evden çıkamamıştık. oysa ki o zamanlar çin çin'de sadece yokluk vardı, dostluk, insanlık her yerden fazlaydı. mahalleye öğretmen taşınmış diye duyan hoş geldin demeye geliyordu. tabii babamın okula uzak oluşundan ötürü, 4 gün sonra nispeten daha az kenar mahalle sayılan hasköy'e gidecektik. hala merak ederim orada büyüseydim nasıl biri olurdum diye. babam 3 katlı bir aile apartmanından ev tutmuş. giriş katta ev sahibimiz babaanne ve büyük baba. biz 2.katta, 3. katta ve 4.katta da çocukları abi-kardeş iki aile. üst komşumuzun 2 çocuğu vardı. biri pınar, diğeri çağlar. pınar benden 1 yaş küçük, çağlar 4 yaş küçüktü. benim de kız kardeşim 3 aylıktı taşındığımızda. anneler, babalar iyi anlaşıp, onlar da bizi sahiplenince biz kardeş gibi büyüdük, 3.çocukları merve olacağında hastaneye babam götürmüştü teyzemi. pınar abi demezdi zaten 1 yaş var aramızda ama çağlar abi derdi, ben de onu erkek kardeşim gibi severdim. ya bizdeydik ya onlardaydık zaten. biz o evden taşınınca bile aynı mahallede başka bir evi tuttuk uzaklaşmayalım birbirimizden diye. o aile de tüm fertleriyle galatasaraylı. hatta 93 senesinde manchester'ı eleyince tura çıktığımızda da beraberdik. bizim arabamız yoktu,onların dolmuşları vardı,durumları iyiydi. bizi de alıp gençlik parkı'na, a.o.ç'ye, pikniğe götürürlerdi. memur çocuğu olduğumuz için de her şeye yetişemezdi babam. ben en çok muzu onlarda yedim. sonra onlar batıkent'ten ev alıp gittiler ama bir ayakları hep hasköy'deydi. ne zaman gelseler bize de mutlaka gelirlerdi. bu ziyaretlerde biz çağlar'la çok görüşemesek de bayramlarda, düğünlerde beraberdik. tanıdığım en efendi, terbiyeli,akıllı adamdan biriydi. askere de uğurladı beni,nişanımda düğünümde de oynadı. çok severdi beni biliyorum, az ama öz görüşmelerimizde galatasaray'ı kritik ederdik. askerliği de samsun'a çıkmıştı, acemiliği yapıp yemintöreninde de anne-babası bizde kaldılar.yıllar sonra çağlar'ı da asker ocağında görecektim. 2 sene olmuş. dün gibi...

    en son da o zaman görmüştüm. 9 kasım gecesi telefon geldi annemden çağlar dedi, diyemedi aslında... geveledi. kalp krizi geçirmiş dedi sizlere ömür oğlum dedi.

    28 yaşında alkol,sigara olmayan adam ne kalbi ne krizi dedim, değiştiremedim...

    sabah göğüs ağrısıyla uyanmış, annesine göğsüm ağrıyor demiş. annesinin kollarında can vermiş. dün cennete yolladık kardeşimi, bir parçamı da o mezara gömerek... o kadar çok anım var ki onunla, sanki dün çocukluğumu da gömdüm. iyiler erken gidermiş de sen çok erken gittin be kardeşim. hepimizin acıları var ama genç ölümü de çok zormuş be kardeşim.

    gittiğin yerde takımları ayarla, bir gün aynı takımda maç yapacağız gene...

    yan mezara seninle aynı gün 5 dk arayla defnedilen fenerli fırat'a da selam söyle, sıkılmazsınız ikiniz de cennette hepinizin rengi vardır elbet. birbirinizi kızdırırsınız orada, sarının bir tarafına sen bir tarafında o yatarken...

    mekanın cennet olsun kardeşim, sen rahat uyu ailen bize emanet...
  • 1908
    herkesin derdi var. gerçekten dertsiz insan yok.

    daha önce bu duvarı defalarca kirletmiş biriyim. biraz uzun ve muhtemelen çok sklenmeyecek bir şeyler yazacağım.
    hayatımın hiçbir anında başarılı olmayı arzulamadım. çocukken bile hiç istemedim. içimden gelmedi. başarısızlıklarımı bunla kamufle etmeye çalışmıyorum, zamanında "başarılı" olmuş biriyim. herkes gibi mutluluğu arayarak yaşadım fakat hiçbir başarıda mutluluğu bulamadım. tipik 18-19-20-21-22-23-24-25 yaş sendromu falandır dedim ama hiç geçmedi.
    ailemin zorlamasıyla sayısal okudum. fena sayılmayacak bir lisede. liseyi bitirdim, üniversiteye girmedim; bir fabrikada işçi olarak işe başladım. o kadar çok üstüme gelindi ki "oku oku" diye, işçiliği 1 sene kadar sürdürdükten sonra sikkosundan bir mühendislik programına yerleştim. 7 yıldır okuyorum ve sürekli başarısız, genellikle mutsuzum.
    inşaatta çalıştım, fırında çalıştım, güvenlik görevlisi olarak çalıştım, kimya sektöründe çalıştım, otomotiv sektöründe çalıştım, yarım yamalak mühendislik yaptım, idarecilik yapmaktayım. ama mutsuz olduğum anlar mutlu olduğum anların 72-73 katıdır. (küsüratlı sayı vererek inandırıcılık kasma çakallığı)
    diyeceksiniz ki senin derdini skeyim. haklısın sevgili sözlük yazarı. haklısın amk. ne diyeyim. ulan insanın sebebini çözemediği genel bir mutsuzluk hali mi olur? olabilir. herkes mutsuz. çevremdeki herkes bir şekilde mutsuz. tanımlanmış başarı basamaklarını yakalayıp orada bir süre mutlu olup bir sonraki basamağa kadar mutsuz adımlarla yürüyen ve koşan insanlar görüyorum. bir sürelik mutluluk için mutsuz uğraşlar silsilesi yaşayan tomarla insan var etrafımda. bu tespiti yaptım diye övünmüyorum zira bu çok bilinen bir gerçek.
    mutlu olduğumuz an yok galiba, mutsuzluğumuzu hissetmediğimiz anlar var. ilüzyon gibi bir şey amk. yani o an hissettiğin o yapay şey ön plana çıkıyor ve gerçekte hissetmen gerekenleri hissetmiyorsun. yani elin sıcak bir yere değip yanıyor ama o an başka bir uzvun çok keyifli olabiliyor. *
    bağlıyorum; elin yanıyor ama o an umrunda değil. fakat dönüp baktığında her yerin yanık, ve tüm bu mutlu olma uğraşları bitip işten/hayattan emekli olduğunda sana kalan tek şey o yanıklar. anlamlı ve hisli gibi yazmaya çalışmıyorum. kendime doğru düzgün bir amaç bulamıyorum.

    şimdi ben 35 yaşımda şu kadar maaş alsam, oğlanı tenise kızı baleye yazdırsam, akşam iş çıkışı fitness'a gitsem, haftada bir dışarıda yemek yesek fırsat buldukça sinema/tiyatro kovalasak ve denk geldiğinde konsere gitsek... kafamda bu hesaplarla yaşamaktan bıktım. ama yaşamadığım yıllardan vazgeçemiyorum da. iş kursam kendimin patronu olsam ama o zaman da hizmet verdiğim yerlerin memnuniyeti için uğraşsam? yok o da olmuyor. kitapçı açsam, çay makarna ve pilav paramı çıkarsam? hayır o da olmuyor doğmamış çocuklarıma da hayat kurmam gerekiyor...

    hayat bizi gollum ediyor sözlük. takım elbiseli diksiyonu düzgün yabancı dili olan gollumlar oluyoruz. biz bu durakları kovalarken insanlar ölüyor, türlü ahlaksızlıklara tanıklık ediyoruz. sen ömrün boyunca bisiklete binip, mavi kapak toplayıp, suyu idareli kullanıp geri dönüşümlü bir hayat kuruyorsun kendine ama bir uçak içinde diplomat ve tüccarlarla beraber hareket edince senin ve ailenin 60 yıllık tasarrufunu skip atabiliyor. yanisi şu ki sözlük, sen ne kadar idareli ve düzgün yaşarsan yaşa; düzensizlik ya değişmez ya da artar. her sistem, her yapı bozulma eğilimindedir. bu seni de beni aslında anlamsız kılmıyor ama önemsiz hissetmeni sağlıyor. yukarıdan sana kurulan başarı veya mutluluk durakçıklarını kovalayarak gidiyorsun ve son sözlerin tarlayı büyük oğlana, apartmanı da kıza bıraktım oluyor.

    http://www.youtube.com/watch?v=mqWDU9UmI9Y

    *
  • 1909
    bütün bu mutsuzluğun, bezmişliğin, illallah etmişliğin ve zaman zaman kahrolmuşluğun sebebi yalnızlık ve sevgisizlik bence sözlük. en azından şuraya yazılanların ve yaşananların bir çoğunda.

    yalnızlık dediğimiz şey, kendi tercihin olduğunda çok tatlıdır malum. uğraşacak/öğrenecek bir şeyler bulur, kafanı dinlersin. iyi gelir. fakat gel gelelim sevdiğinden ayrılırsan ya da ailenle ters düşersen falan o zaman acı vermeye başlar. çevrendeki herkesin senden daha mutlu olduğunu düşünürsün, sık sık kendini gözlemler "böyle hayat mı olur lan" dersin, şikayet edersin, söversin, lanet edersin. işin bu tarafı kötü işte. anlatsan anlayanın olmaz, anlayanın olsa da derdine bir çare bulamaz falan filan. bu tarz bir yalnızlıktan bir süre sonra da sevgisizlik tuz biber oluyor üstüne. geçim derdi falan da eklenince... al sana mutsuzluk.

    sevgi güzel elbette, sevdiğin biriyle bir şeyler paylaşmak falan dünyanın en tatlı duygusu. lakin zaman gelip de -sen istemesen de- yollar ayrılınca düştüğün hal bombok oluyor işte. sudan çıkmış balık gibi çırpınıp duruyosun. "boşver be olum hayatını yaşa, eğlen sana kız mı yok" deniyor ama boş bence. napacaksın, bardan falan birini düşürüp bi gecelik kendini tatmin etsen ne olacak mesela? ne boka yarayacak üç beş saniyelik zevk? sonrası?

    iş dönüp dolaşıp yalnızlık ve sevgisizlikte bitiyor. en azından son 7-8 ayda benim hissettiğim bu. (u: büyükler "yalnızlık allah'a mahsus" derken haklıymış) bi de türkiye gibi bi memlekette yaşadığımız için her zaman ekonomik problemler de var tabi. tüy gibi dikiliyor boktan hayatlarımızın üstüne. iyi anlaşabildiğin, sevdiğin, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığın birini bulursan ne ala. bulamazsan veya bulup da kaybedersen iş boka sarıyor maalesef.

    bazen benden zor durumda olanları, savaşın ortasında kalanları, açlık çekenleri, hastaları falan düşünüp utanıyorum ama zorla da şen şakrak olunmuyor işte. yarım kalmışsan o eksiklik çok zor kapanıyor, hatta çoğu zaman kapanmıyor. kurşun yarası gibi duruyor öylece.
  • 1912
    çok kafam karışık çok... farklı duyguları birlikte yaşadım bugün. ilk önce yalnızlığın getirdiği melankoli, daha sonra gelecek kaygısı. bu sene sınava gireceğim ama... kelime bulamıyorum derdimi anlatacak, kaç dakika durdum düşündüm, olmadı... şimdi kime bok atsam saçma, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz demişler. ben ipe sapa gelmez, hayta, hayatı sallayarak geçirmiş biriydim şu ana kadar, konuşsam boşa konuşmuş olacağım. aslında çok şey var söylenecek de, çok çarpıklık var yaşadığımız da, bu çarpıklıkların içinden mücadele edip çıkmadığın sürece konuşamazsın arkadaş. ben kendimi o kadar güçlendiremedim şu yaşıma kadar, gerçekten boş yaşadım, birkaç ayda mı aşıcam bunu, güçleneceğim... içinde bu kadar potansiyel olup da kullanamamak da en acısı. sadece sistem değil sen de buna engelsin kabul et.

    neye ihtiyacımın olduğunu, nasıl aşıcağımı, ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. büyük desteğe ihtiyacım var, ya da var mı?

    gücüm yok...
  • 1916
    sözlük yarın 4.sınıflara ders anlatmaya staja gideceğim. çocuklara matematik dersinden alıştırmalar yaptıracağım. konu anlatımı yok. ama elimde bir plan olması lazım. bu alıştırmalara nasıl bir plan yazabilirim ben. normal bir ders anlatımı olsa, yani bir konuyu işlesem bildiğim gibi plan yazacam da elimde sadece çalışma yaprakları var ve sadece bunları uygulayacağım derste. sözlükteki tecrübeli öğretmen büyüklerimin yardımlarını bekliyorum :(

    ulan şu vizeleri finalleri falan yalandan yere dert ediyoruz biz. hikaye hepsi. fazla takmayın o işleri arkadaşlar. daha atanamadım, stajerim henüz ama bu öğretmenlik sıkıntılı iş hakikaten.
  • 1919
    içim daraldı içim.
    temmuz 21'de canım kardeşim, üniversiteden arkadaşım, 6 sene boyunca sırt sırta savaştığım dev adam antalya'daki sel faciasında vefat etti. tam atlattık derken babamın can kardeşi, annemle babamın evlenmesine sebep abimin bir anda ölüm haberi geldi. tam atlattık derken tuzla'daki komşumuz, 9 yaşında pırıl pırıl kız babası olan abimi kaybettik. geçen hafta uzun bir iş seyahatinden dönerken konya uçağında babam kalp krizi geçirdi. hastaneye zor yetiştirdik, allah torununa bağışladı. ve bugün, üniversite hayatımda boyunca yediğim, içtiğim, sıçtığım ayrı gitmeyen kardeşimin intihar haberini aldım.
    bu sene çok üzüldüm... enerjim kalmadı resmen.
  • 1921
    gitti mi benim oğlan şimdi?

    param olsa bu ayakkabılarla gezermiyim milletin içinde?

    yok şimdi param idare ediyorum.

    devlet,akrabalar çok söyledi eğer ihtiyacın olursa söyle diye ama ben söylemem. ayıp olur, aylığımı aldığımda alırım ayakkabımı.

    tarlanın birini satıp oğluma mezar yaptıracağım.

    oğlumun borçları varsa ödeyeceğim.

    kimseye muhtaç ettirmem.

    20.11.2014 türkiye.
App Store'dan indirin Google Play'den alın