• 361
    iş görüşmeleri yaparken görüştüğüm aday galatasaraylı ise işe alma eğilimim artıyor.

    elbette adaletsiz değilim ya da kriterim bu değil ancak tüm aşamaları (teknik, yabancı dil vb.) geçen bir adaya görüşmenin sonunda mutlaka takımını sorup hem gergin ortamı yumuşatıyor hem de biraz sohbet ediyorum. bazen son aşamaya gelmeden cv üzerinde hobilerini konuşurken futbol derse yine o aşamada soruyorum takımını. galatasaray dediği an içimden ılık ılık bir şey akıyor amk. kelebekler uçuşuyor bir an. tarifi zor ama burayı okuyacak kadar galatasaraylı olanların beni iyi anladığına eminim.

    mutlu oluyorum. işe başlarsa beraber maça da gideriz diyorum kendi kendime.

    son iş başı yapan mühendis de böyle biri. galatasaray tutkunu olduğu yetmemiş gibi bir de belli yaşa kadar futbol oynamış. kimseye söyleme dedim. orta saha imiş. şirket halı saha maçlarında kendi takımıma yazacağım kısmetse. :))) pivot ağabeyinin arkasında oyun kursun, ortalığı yakalım. ben alan boşaltayım, o yazsın. ben stoperleri helva yapayım, o örümcek ağlarını alsın.

    yaşasın kafayı galatasaray'la bozanlar!
  • 507
    galatasaray'ın attığı gollerde saha içinde kim nasıl sevinmiş aşırı merak ediyorum. maç sonrası bulabildiğim tüm tribün gol çekimlerini izleyip o an pozisyona uzak yakın kim varsa nasıl tepki vermiş inceliyorum. muslera nasıl sevinmiş? nelsson ne yapmış? yedek kulübesi fırlamış mı?

    en son fredrik midtsjö'nün adana demirspor'a attığı golü izledim tekrar tekrar. sacha boey pek sevinmemiş gibi ama onu da yorgunluğuna ve kuulluğuna veriyorum reisin.
  • 448
    galatasaray'ın beni üzebilecek birşey olması benim canımı sıkıyor.
    misal sosyal tütün ve alkol içicisiyim. çok tütün aldığım dönem (puro, sigara, sigarillo vs) aylarca içmiyorum çünkü bir şeye bağımlı olmaktan nefret ediyorum.
    bir dönem bir haftada bir şişe viski bitince 1-2 ay içmemiştim gene aynı sebepten.

    ama galatasaray'da yapamıyoruz. sözlüğe girmeden, twitterda bakmadan, transfer dönemine bakmadan, maç skoruna bakmadan olmuyor. o haftam süper geçsin, hiç sorunum olmasın. galatasaray rezil oynayınca baya kötü oluyorum ve bundan hoşnut değilim. sürekli takip etmekten de bazen hoşnut değilim.
    bırakılmıyor meret :/
  • 445
    dün 29 oldum. üniversite bittiğinden beri inişli çıkışlı bir kariyerim var. dikiş tutturamadı dediklerinden. ne yapalım ki gururumuz kazandığımız üç kuruştan pahalı çıktı. dürüstlük çalışmak için çabaladığım kurumlarda para etmedi. nihayet hep birilerinin ayağına bastım. hep karşımda suratıma büyük harflerle bağıran iptidai insanların hakaretlerini işittim.
    bu demek değil ki yıldım, vazgeçtim. aksine her defasında daha fazla arzuyla doğru bildiğimi yapmaya devam ediyorum. edeceğim de. ancak iş geçiş sürecinde maneviyatımı her zaman en tepelerde tutamıyorum. mesela son ayrıldığım işe girmeden önce yaşadığım süreçte ailem ile çok sıkıntılar yaşadım. annemin bana karşı yüz ifadesi bile değişmişti. karanlık bir batağa saplanmış, yardım isteyecek sesi gırtlağında kalmamış, üstelik gün dönmüş hava kararmış öyle yıkık hissettiğim zamanlar oldu. nitekim çok sevdiğim aile hekimimiz ile yaptığımız konuşma sonunda depresyon tanısı koydu. ilaç almamı tavsiye etti. psikiyatra sevk etti. gitmedim.
    sonra yeni iş le girince bir nebze olsun rahatladım. en azından aileme karşı mahcup olma hissinden arındım. evet belki çok fazla iş değiştiriyordum ama iş de buluyordum. artık o kadar şansım kalmadı. sağolsun üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde ağustos başında yeni bir işe başlayacağım. belki son şans, belki son dans.

    işte bu düşüncelerle karşıladım yeni yaşımı. sadece ve sadece annem ablam ve ağabeyim bir de sosyal medyadan iki kişinin kutlamaları eşliğinde. heyecan, heves, mutluluk, ve de geleceğe dair hayaller kurmadan. hiç sevinç hissedemedim. keşke, bu kadarını olsun paylaşacağım bir sırdaşım olaydı da buraya şunca yazmasaydım. hiç bu kadar yalnız hissetmedim.
    eğer bu yalnızlık kanlı canlı karşımda bir vücuda bezense yemin ederim başını ezerdim.

    neyse çok uzattım. hoş geldin yeni yaşım. geç otur şöyle.
  • 495
    bunu yapmanın zamanı geldi artık. aşağıdaki tweeti gördükten sonra bu itirafı yapmam şart oldu. hiçbir maçımızda rakibi ıslıklayamadım. ben de ıslık çalamıyorum. en çok zoruma giden tribünde ender olarak ıslıkla baskı kurduğumuz anlarda ya da hakemin vs. ıslıklandığı anlarda çok üzülüyorum. ama ‘yuuuh yuuhhhhh’ diye boğazını yırtan birini görürseniz o kişi ben olabilirim belki.

    çok üzgünüm.

    keşke herkes ıslık çalabilse. ıslık çalmak bir meziyet olmamalı. dünyada ıslık çalamayanların olduğunu farkedin. aklıma gençlik marşı geldi. gençlik marşı'ndaki üç kısa ıslık, çok güzel.

    okan hocama sevgiler.
    https://twitter.com/...ljOZorFj4iQ&s=19
  • 459
    yıllardır takım her korner attığında sıçar pozisyon diz üstü yere otururdum, bu sene dizimin sakatlığından ötürü istifimi bozmadan izlemeye devam ediyorum. ancak görüyorum ki takımın benim sıçar pozisyonuma ihtiyacı var çünkü bu sezon attığımız 3728 tane kornerden bir tane pozisyon bulamadık. bir sonraki maç sıçar pozisyon totemime geri dönüyorum, merak etmeyin nelson kornerden saplayacak.
  • 384
    15 temmuz hiç yaşanması idi bugün itibari ile omuzlarında bir yıldız olan teğmendim sözlük. çok takmıyorum ama insan düşününce bi kötü oluyor. 6 seneni verdiğin kurumun sana sahip çıkmaması biraz üzüyor. neyse bunlar önemsiz şeyler. asıl günün anlam ve önemi olan 30 ağustos'a gelelim. zafer bayramımız kutlu mutlu olsun sözlük. atatürk'ün ilke ve inkılaplarıın ışığında, gösterdiği yoldan sapmamak dileği ile.
  • 535
    galatasaray maçları hariç artık maç izleyemiyorum. katlanamıyorum, sıkıcı geliyor. eski heyecanı hissetmiyorum. avrupa kulüplerinin herhangi bir maçını açsam bile bana ne aq elalemin maçından diyorum ve kapatıyorum. real madrid'in şampiyonlar ligi maçı bile olsa.
    herkes aynı, sıkıcı futbolu oynuyor.
    futbolcular basın ve taraftarlarca çok şımartılıyor, saha içinde robotik düzen tutkuyu öldürdü. kısacası ben artık bir futbolsever değilim. sadece galatasaray maçları izleyen dayılara döndüm.
  • 453
    yıl 2002 veya 2003. internetin evlere yeni yeni girmeye başladığı dönemler. internet sörfü için çok fazla alternatif de yok tabi. en keyif aldığım site galatasaray.org, sitede gezerken öneri ve istek bölümünden kulübe mail atılabiliyordu. ben de o zamanlar juventus topçusu fabrizio miccolii acayip beğeniyorum. tekniği, çılgın gibi frikik atması, plase vuruşları tam kalite. istek ve öneri bölümünden “juvede böyle bir topçu var, galatasarayımıza alırsak bizi şampiyon yapar, lütfen bu futbolcuyu yakından takip edip teklif yapın” diye mail atmıştım. muhtemelen kimse okumamıştır, okuyan da kahkaha atmıştır. aklıma geldikçe kendime gülerim. çocukluk işte.
  • 426
    ilk itiraf; (bkz: ali sami yen arena/#3072086)

    ikincisi; 19 mart 2009 galatasaray hamburger sv maçı beni o kadar üzmüştü ki arkadaşın evden maç sonu çıkıp otobüs beklerken bacaklarım tutmuyordu. yerimden kalkamıyordum, otobüs durağında kalakaldım. babamı aradım beni alir misin diye. adam da alkol aldık uyuşturucu aldık vs o hale geldik sanmış, baya süre o arkadaşın eve gitmeme izin vermemişti. sonra bir gün konuşurken söyledi, dedim senin abv ne alakası var onla üzüntüden çökmüştüm.
  • 491
    sözlüğü bilmediğim zamanlarda futbolu çok bildiğimi düşünürdüm ama buranın varlığını öğrenip zaman geçirmeye başlayınca tam bir kara cahil olduğumu farkettim. birbirinden farklı bakış açıları, birbirinden farklı düşünce tarzları, birbirinden iyi oyun okumalar var.

    sözlükle birlikte; stanley kubrick'in başyapıtlarından olan, 2001: a space odyssey'de gökten düşen monolitle bilinç kazanan maymunlar gibi hissettim.
  • 416
    elime aldığım herhangi bir enstrümanı kendi kendime, uğraşarak çalabiliyorum.
    herhangi bir parçayı çıkarabiliyorum bir süre çalışarak.
    farklı enstrümanların kullanıldığı bir parçadaki her bir enstrümanı tek tek ayırt edebiliyorum.
    notalardaki 1 komalık farkları bile anlıyorum.
    herhangi bir parçayı tek başımayken genelde detone olmadan söyleyebiliyorum.
    ama bir türlü insan içine çıktığımda şarkı söyleyemiyorum.
    çekiniyorum.
    bu duruma üzülüyorum açıkçası ama şarkı söyleme konusundaki utangaçlığımı üstümden atamıyorum nedense.
    zaten oldukça çekingen ve kırılgan bir yapıya sahibim hayatımın her alanında.
  • 388
    aylardır fatih terim'e sektiriyorum, oyunculara sektiriyorum, taraftara sektiriyorum, kazandığımız maçlardan sonra bile sayısız eleştiri yapıyorum ama 22 kasım 2019 galatasaray istanbul başakşehir maçından sonra anlamsız bir sükunet, huzur çöktü bana. şampiyonluk şansımızı kaybettik, yenilmezlik serimizi kaybettik, oynadığımız futbol itibariyle geleceğe dair hiç bir umut vermedik ama öyle böyle bir gamsızlık yaşamıyorum şu an. demek belhanda hep benim şu an yaşadığım gibi yaşıyormuş hayatı. ne yalan söyleyim bu kafa pek bir güzel dostum.

    bir kaç hararetli renktaşla paylaştım bu durumu, onlar da benim gibi. bardak zaten dolmuş, taşıyordu da sanırım bu maç bir çoğumuz için tam olarak kırılma maçı oldu. bakıyorum fatih terim başlığında da normalde olması gerekenin 10da 1 oranında bir etkileşim var. anlıyorum artık eleştirecek hali kalmamış vatandaşın, takımın iyiye gideceğine dair umudu kalmamış. 3 ayda nerelerden nereye geldik gerçekten sosyolojide işlenmeli. ne diyelim bizi bu hale getirenler utansın, benim kafam enteresan bir şekilde ekstra rahat. "takım tutmuyorum milli takımı tutuyorum" diyen teyzeler gibi hissetmeme bir tık kaldı adeta.
  • 466
    9 yaşımda lise öğrencilerinin oynadığı futbol maçına dalıp ben de oynamaya ve bir takıma dahil olmadan her topa vurmaya başladım. bana 2 dakika kadar sabrettiler ve içlerinden biri " lan şeyim kadar boyunla s.ktirgit şuradan." dedi. eve gittim anneme anlattım ve ağladım. sonra hırs yapıp topla tek başıma çalışıp, 15 gün sonra tekrar maçlarına daldım. aynı çocuk daha otuzuncu saniyede aynı cümleyi "yine mi sen amk" ekleyerek kurdu. eve gittim, anneme anlatmadım.

    çok hırs yapmış ve hedef büyütmüştüm. hedefim sadece aralarına girmek değil, futbolcu olmaktı. ailemden azimle çalışanın her şeyi ama her şeyi başarabileceğini öğrenmiştim. hava kararana kadar, aylarca her gün çalıştım. inanılmaz emek verdim, çabaladım ve sonunda futbolcu olamadım. çocuk haklıydı, ailem yanlış bilgilendirmiş beni. o günden sonra da o toplara çok girmedim, boyum da uzun artık.
  • 523
    ben erken ölürsem nedeni, cehaletin ruhumda bıraktığı tahribattır. eğer geç ölürsem nedeni, cehalet ile kötülüğün birleştiği noktaya duyduğum öfkenin ruhumu ve bedenimi diri tutmasıdır.

    eğer ben hiç ölmezsem nedeni üzerinde çalıştığım iksirin başarılı olmasıdır. wooaaww!

    şaka şaka, iksir falan yok. suyla yoğurdu karıştırıp ayran yapamıyorum ben. *

    önceliktir, kırmızı çizgidir cehalet ile savaş. her taşın altından çıkar cehalet ve elini taşın altına sokmaya çalışanların elini kanatır. vazgeçmemeli, yılmamalı, pes etmemeli...
  • 436
    galatasaray taraftarı olmak beni yoruyor.
    ülke beni yoruyordu, bıraktım gittim. şu sıralar haber bile görmek istemiyorum açıkçası. başıma ağrılar giriyor.
    malesef galatasaray ile bağım farklı, sonuçta onu ben seçtim ve kopamıyoruz. ama bazen orta sıra avrupa takımı taraftarı olsam, ya hadi üst sıra olarak lyon taraftarı olsam en azından kafam rahat olurdu diyorum.

    hakeminden, tffsinden, takımların twitter üzerinden twitter fenomeni gibi laf yetiştirmesinden hepsinden bıktım ve yoruyor beni. başka takımlı arkadaşlarla konuşamıyorum çünkü yoruldum vallaha, bıktım artık. bilmem neredeki penaltıyı konuşup kendi maçına laf söylemeyen adamdan sıkıldım, her şeyde taraf olup doğrunun yanında olmak isteyen olmamasından sıkıldım.
    şöyle maçımı izleyip kenara çekilmek istiyorum ama yok; hakem ne olmuş, karşı takım ne demiş, rakip takımlar ne demiş, tff ne yapmış vs vs.

    vallaha itiraf gibi ama bırakabilsem kafa sağlığım için harbiden bırakırdım. açıkçası türk takımını çok sevmek iyi birşey değil, en azından yaşadığımız dönemde.

    ne kadar komik ya, bu konuda bile ülkemiz bizi sıkıntıya sokmayı başarabiliyor.
  • 414
    kendimi bildim bileli tek bir gece bile kesintisiz bir uyku uyumadım.
    4 yaşımdan öncesini yarım yamalak, 4 yaşımdan sonrasını çok net bir biçimde hatırlıyorum.
    4 yaşımdan beri, her gece en az bir kere, ki çoğunlukla birkaç kere uyanıyorum.
    zaten uykum oldukça hafif. en küçük bir ses, tıkırtı duyduğumda uyanıyorum.
    "ikinci teki ne zaman atacaksın?" hikayesi gibi bir durum var ortada benim için. :)
    bir adam çok yorgunmuş ve dinlenmeye çekilmiş konakladığı otelde.
    kendisinin kaldığı odanın üst katında kalan kişi, ayakkabısını yere atınca alt kattaki odaya ses gitmiş.
    adam da "ikinci teki ne zaman atacak acaba?" diye düşünmüş saatlerce.
    zira uyusa, üst kattaki kişi ikinci teki atınca uyanacakmış. :)
    ben de yattıktan sonra hafif bir ses duysam, "eyvah, şimdi kesin devamı gelir bu gürültünün." diye düşünmekten dalamıyorum bir süre.
    gürültü duymamak için kulak tıkacı takıyorum mecburen.
    eskiden kulağım hiç hava almayacak şekilde tıkaç yerleştirdiğim için kulağıma, iltihap oluşmuştu kulağımda.
    şimdi hava alabileceği şekilde kapatmaya çalışıyorum kulağımı.
    odamın kapısını mutlaka kapatıyorum ses gelmesin diye.
    kendi evimin dışında bir yerde uyuyorsam, örneğin otelde veya herhangi bir akrabamda, kesinlikle rahat edemiyorum.
    yattığım odanın kapısını da evimdeki gibi her zaman kapatamadığım için strese giriyorum ev dışında bir yerde uyuyacağım zaman.
    "eyvah kesin şimdi ses olacak ve ben uyuyamayacağım." diye düşünüyorum.
    bu yüzden tatile gitmek benim için hep stresli oluyor.
    "acaba gideceğim yerde gece vakti gürültü olur mu?" diye tatile gitmeden önce günler boyu düşünüyorum.
    benim sese karşı bu denli yüksek bir hassasiyetim var sözlük.
    bu yüksek hassasiyet uyku kalitemi doğrudan etkiliyor.
    keşke bu kadar hassas olmasam da kulak tıkacına falan gerek kalmadan rahat rahat uyuyabilsem.
    biz görme engellilerin siz görenlerden bir farkı var.
    biz, sizin gibi gözümüzü kapattığımızda doğrudan dalamıyoruz uykuya.
    halbuki siz görenler, gece ışık olmadığı için; tamamen geceyle bağlantılı olarak uykuya dalıyorsunuz.
    ama görme engelliler, gün içindeki yorgunluklarının sonucu olarak uykuya dalıyorlar.
    bana budurumun böyle olduğunu, kulak burun boğaz doktorum söylemişti.
    mesela ben gün içinde yorulmazsam çok ama çok zor uyuyabiliyorum.
    zaten görme engellilerde genelde uyku sorunları yaşanabiliyor.
    ışık algılamadığımız için biyolojik saatimiz serbest kalıyor.
    benim için gündüz ve gecenin görsel açıdan bir farkı yok.
    geceyi gündüzden ışıkla ayırt etme şansım yok.
    gece olduğunu sessizlikle ve doğal olarak zamanın farkında olmamla anlayabiliyorum.
    yani ışıkla bağlantısı yok benim uykumun, gün içindeki yorgunluk derecemle bağlantısı var.
    ben hatırlamıyorum pek tabii ki, 4-5 aylıkken boston'a gitmişim göz ameliyatı olmak için, ileride yaşanabilecek bir gelişme olasılığını göz önünde bulundurarak; gözümü yerinde tutmak, gözümün alınmasını önlemek amacıyla.
    vücudum oranın saatine alışınca, türkiye'ye döndükten sonra da çok uzun bir süre boston saatine göre uyuyup uyanmışım.
    böyle bir durum var işte sözlük.
    bebekliğimden beri değişik bir uyku düzenim var hiç görmememden kaynaklı olarak, sese ve gün içindeki yorgunluğuma göre kalitesi değişiklik gösteren.
App Store'dan indirin Google Play'den alın