• 200
    neredeyse 21 yaşındayım sözlük. henüz 12 yaşında ayrıldım ailemden gittim izmir'e. atatürk'ü çok seviyorum o zamanlar. hala çok seviyorum ama o zamanlar kitapların ilk sayfasından fotoğrafını yırtıp fotoğrafıyla uyuyacak derecede. dedim ben atatürk gibi olacam. askeri lise sınavına girdim. yani askeriyeye gitmek istememin en büyük sebeplerinden biri de aileme de yük olmamak. bizim pederin işler pek rast gitmez. 8'inci sınıfım. kazandım. çok büyük zorluklarla kazandım. nasıl mutluyum ama uçuyorum. neyse gittim izmir'e direkt askeri disiplinin içine düşerek biraz şokladım. komutan geliyor dikkat, komutan gitti rahat, gece 21:45'te koğuş ışıkları sönük herkes uyumuş vaziyette ranzasında olacak gibi şu an aklıma gelen saçma sapan tamamen şekil amaçlı bir sürü şey. 21.45'te uyunacak diyor nöbetçi. e amk galatasaray maçı var onu nasıl yapacağız? ben anlamam diyor emir böyle. komuntana gidiyorum "komutanım böyle böyle" başlatma maçına diyor.

    kısa dipnot: askeri liseye başlarken 125 disiplin puanı ile başlıyoruz. mesela bi bok yedin komutan sana 2 hafta sonu izinsizlik verdi diyelim. 2 haftasonu yani 4 gün dışarı çıkamıyorsun. bu da 14 gün boyunca hapis hayatı yaşamak demek. her günün cezası ise 3 puan. o da 12 puan ediyor. geriye 125 eksi 12'den 113 puanın kalmış oluyor.

    sözlük lisede okuduğum 5 sene boyunca saçtan, sakaldan, yatak bozukluğundan falan gibi suçlardan hiç ceza almamama rağmen 32 puanla mezun oldum. diyeceksin ki ne yaptın? cimbomun maçını izledim. pişman mıyım? tabii ki hiç pişman değilim. cezalarımın yüzde sekseni "uyuyor olması gereken saatte maç izlediği tespit edilmiştir" yönünde idi. hiç problem değil.

    lise bitti harp okuluna geçtik. orda da aynı! neyse subay olacağız çok güzel amk falan gibi hayallerle okuyoruz orda da sonra soktuğumun darbesi oldu. kapattılar okulu amk. benim okuduğum 7 senelik hapis hayatı falan boşunaymış yani. hayata küstüm. döndüm eve kendimi odama kapatıyorum çıkmıyorum. bunalımdayım. ne yarak yiyeceğim ben diye kara kara düşünüyorum. kimseyle konuşmuyorum. annemle babamla dahil. yemin ederim 2-3 hafta boyunca kimseyle bi kelam etmedim. o anlarımda benim yanımda olan, beni hayatımın hiç bir dakikasında ne olursa olsun yalnız bırakmayan, asla küsmediğimiz, dünyanın en yüce sevdası vardı. sadece galatasaray vardı. bu aslında bir teşekkür yazısı. adını galatasaray koyduğumuz bu kutsal sevdanın çatısı altında beni hiç bir zaman yalnız bırakmayan galatasaray'a ve siz güzel insanlara çok teşekkür ederim ağabeyler. yemin ederim hepinizi o kadar seviyorum ki anlatamam. benim için ne kadar değerli olduğunuzu anlatamama. yazadurun.

    edit: son şampiyon olduğumuz sezon gazımı alamayıp içtima alanında meşale yakmıştım. en okkalı cezam budur. savunmam:
    http://gss.gs/ZB4.jpg
    https://i.hizliresim.com/YOOqpk.jpg

    şu an ne yaptığımı soranlar icin edit2: şu an istanbul üniversitesi elektirk elektornik mühendisliği bölümünde okuyorum. askeriye defterini kapattık. mühendisliği de birakasim var ama bakalım hayırlısı.

    edit3: bok gibi yazı olmuş. hiç beceremem. özür dilerim.
  • 451
    10-17 yaşlar arasında galatasaray ile ilgili kurduğum garip bir senaryoya sahip hayal. takımlarda eksik ya da cezalı oyuncular fazlaysa tribünden sadece bir kişinin oyuna alınabildiği bir türkiye ligi. fenerbahçe ile maçımız var ve son 20 dakikaya 2-0 yenik giriyoruz. birisi sakatlanıyor takımda ve yedek oyuncu yok. teknik direktör beni işaret ediyor tribünden ve saçlarımı bağlayıp sahaya giriyorum. taraftar homurdanıyor, teknik ekip sadece alan kapat başka birşey istemez diyor bana. sonra yaydan yarım voleler, uçan kafalar, ayak içi plaseler ile o maçı döndürüyorum ve kahraman oluyorum.

    7 sene boyunca ne maçlar oynadım kafamda be...

    sadece bir beraberliğim vardı o da barcelona. kendi kurduğum hayalimde bile yenemedim amk.

    edit: barcelona maçını merak edenler olmuş, anlatayım. maç 2-2 devam ediyordu, köşe vuruşu kullanıldı ve defanstan seken topa yarım voleyi yapıştırdım. top tam 90 tabir edilen yere gidiyordu ki hakem maçı bitirdi. benim kurgumda, benden izinsiz maçı bitiren eyyamcı bir türk hakem girmiş hayalime. bu maçtan sonra federasyonu lağvettim, hayallerime de yabancı hakem atadım.
  • 16
    sabah 06.45de kalkıyorum.
    07.15de yemek yeme işlemim bitiyor.
    07.20de evden çıkıyorum.
    07.30da iş yerimde oluyorum.
    07.30 - 22.30 arası calısıyorum.
    çok güzel giden bir gönül ilişkim son bulmak üzere. yaklaşık 4 senelik bir ilişki. nasıl bir histir yaşayanlar bilir.
    günde 15 saat çalışıyorum.
    pazar günüm bile tatil değil.
    haziran ayının 16si ve 24ünde hayatımın en önemli iki sınavı var. lys.
    hiç bir sosyal aktivitem yok.
    bunların hiç birini düşünmüyorum.
    gece eve gelip bir hevesle bilgisayarımı açıyorum.
    'acaba galatasaray transfer yaptı mı ?'
    hayatımı siktim. kendimi siktim. ama hala transfer düşünüyorum.
    işte öyle bir şey bu galatasaray.
    sevgilimi aramıyorum. ailemle yemek yemiyorum. ailemle konuşmuyorum. ama hala galatasaray transfer yapmış mı diye düşünüyorum.

    sözlük.

    sanırım kafayı sıyırdım.
  • 118
    14 şubat akşamı ufak bir işim için beşiktaş'tan geçiyordum. o gün de meydana kayahan'la nilüfer'i getirmişler. yürürken abartmıyorum 1 saat boyunca çalan beşiktaş seninle ölmeye geldik şarkısından bıkmışken galatasaray sweatshirt'lü bir abiyle göz göze gelip karşılıklı olarak "beşiktaş ananı s.kmeye geldik" diye dudak oynatmamızı ve ardından pis pis sırıtmamızı hiçbir sevgililer günü aktivitesine değişmem. bundan daha iyi bir 14 şubat olamazdı!
  • 292
    sözlük şimdi size hayatımda yaşadığım en komik anılardan birini anlatacağım. doğru başlığı bulamadım en doğru başlık bu olur diye düşündüm.

    sözlük sene 2014. askeri lisedeyim. 11. sınıfım.

    iki haftada bir salı günleri bizim nevresim değiştirme günü olurdu.

    ve ayrıca askeriyeye ilk gittiğiniz zaman size bi mavi pijama verirler. yatarken giymeniz istenir. henüz severek giyeni görmedim. o pijama; http://gss.gs/c0C.jpg
    bunları niye anlatıyorum? sonraki satırlarda lazım olacak.

    gelelim mevzuya..

    günlerden yine bi salı günü.. salı çünkü hiç unutmuyorum o gün nevresim değiştirme günümüzdü. o gün de çok sıkıntı bi öğretmen yüzbaşı nöbetçi. * akşam yemeğinde yemek duası yapmadan önce her zaman bize uyarılarda bulunur. ama o kadar sıkıntı bi adam ki tanısaydınız bana hak verirdiniz. duadan önce yine o irrite eden sesiyle ''yat saatinde herkesi yatağında uyuyor olarak göreceğim. ayakta olanı görürsem sabaha kadar ayakta dikerim. nevresiminizi falan erkenden değiştirin'' * dedi. o kadar da dakik bi adamdır ki yat saati 22:00 ise 21:59'da koridorun başında belirir.

    neyse akşam oldu.. tam hatırlamıyorum ama zannediyorum televizyonda önemli bir şey vardı kopamadık bi de üstüne nevresim değiştireceğimizi unutunca koğuşa vardığımızda asiktirrrr olmuştuk.

    tam o esnada komutan koridora girince ''evet! koridordaki herkes duvara yüzünü dönüp yanaşsın, nöbetçi sen de apolet numaralarını al ben üst katlara da bakıp geliyorum'' dedi. hapı yuttuk diyoruz. 30 kişi varız.

    neyse nöbetçi numaralarımızı falan da aldı kaçamazdık da artık.

    1,5 saat sonra falan tekrar geldi bu. ''ben size yemekten önce ne dedim?? hem sizin mavi pijamalarınız nerede hepiniz rengarenksiniz? herkes tek renk olacak demedim mi lan vs. vs.'' diye bağırdı çağırdı. aha dedim bir de bundan ceza alacağız diye içimden geçirdim.

    mavi pijama konusuna çok dikkat eden birisidir kendisi. bi ara yine kimse giymeyince herkesi 5 dk içinde mavi pijamalarıyla içtima alanında bekliyor olacağım demişti. onun da fotoğrafı var; http://gss.gs/fnD.jpg *

    neyse konudan sapmayalım bu koridorda bize bi yarım saat nutuk attıktan sonra bi ara durgunlaştı. elini çenesine götürüp düşündü. biz ağzından çıkacak kelimelere bakıyoruz. ya bi ceza verecek şınav, ördek yürüyüşü vs. ya sabaha kadar bekletecek harbi, ya da sittirin gidin yatın gözüm görmesin sizi diyecek..

    arkası dönük eli çenesinde düşünürken birden dönüp '' karşımda 3'lü sıra yapıp çömelin'' dedi. ne yapacağını anlamamıştık.

    neyse karşısında sıraya geçtik 3'erli şekilde. arka arkaya 10 sıra falan var. çömeliyoruz.

    ''yeşilli 2 sıra öne gel.. morlu 1 sağa kay, kırmızı 1 yukarı git... hoooğğp candy crushh '' dedi. adam bizi oyun gibi patlata patlata geri yolladı koğuşa amk jkflakdfjkdalfşgjadfga.

    gülmediniz :(

    edit: bunun tivtini atmıştım baya yürümüştü. daha ayrıntılı bi şekilde burada da anlatayım dedim. belki yüzünüzde minik bi tebessüm oluşturabilirim diye..

    edit 2: bence komikti :(
  • 368
    19 mayıs 2019 galatasaray istanbul başakşehir maçını kazanarak şampiyonluğu garantilediğimiz akşamdan beri antu.com'da galatasaray sözlük'ten kat be kat daha fazla zaman geçiriyorum.

    maçın son düdüğü çaldı. hemen oğlumu aldım sokaktaki kutlamalara katıldık. sonra eve geldim sözlüğe girdim, ilk öne çıkan başlıklar 2019-2020 sezonu yaz transfer dönemi , hedef 23, kon2antra3yon. vay arkadaş, bu nasıl hayat birader! herkesin içinde bir alman var da bizim sözlükte mi ortaya çıkıyor. salın lan biraz.

    halbuki benim antu'm öyle mi? o gece bir girdim ortam yanıyor, yanıyor. hem de nasıl yanıyor. bakın bugün 4. gün halen yanıyor. iftiralar, hakaretler, küfürler, isyanlar bini bir para. bonzai kafasıyla kadro dizeni mi ararsın, federasyonu, mhk'yı ele geçirmemiz lazım diye çıldıranları mı ararsın, acun'a spor kanalı aç sadece bizi mağdur göster diyeni mi ararsın hepsi orada. kardeşim orada hayat var, hayat. kan var, gözyaşı var, ihtiras var. orada her şey gerçek.
  • 535
    flight radardan icardi'nin uçağını izlediğimiz şu dakikalarda artık kamuya paylaşmam gereken bir olay var.

    tarih 10 ağustos 2021. victor nelsson bindi danimarka'dan uçağa geliyor. sebebini bilmiyorum ama bu uçak takip etme işini oldum olası seviyorum. neyse yine açtım flight radar'ı böyle. sağa sola bakınıyorum ama arada da kesiyorum uçağı.

    aynı gün eşim de şehir dışından uçakla görevden dönüyor. o uçak hareket etti mesajını attıktan sonra ben yavaştan toparlandım çıktım yola. neyse havaalanına gittim, eşimi aldım, eve geldik falan salonun ortasında notebookta flight radar tam ekran ayı gibi açık nelsson'un uçağını takip ediyor.

    eşim dedi "ya sen buradan yolumumu gözledin". ben de tabi ki "herhalde kızım sen bizi sessiz sessiz duruyoruz diye sepet mi sandın" dedim. velhasıl nelsson vesilesiyle durduk yere baya point toplamıştım. eşim arada sözlüğe bakındığı için buraya yazamadım zamanında ama artık hem zaman aşımına uğradı hem de ben pointleri çoktan harcadım zaten. *

    pişman değilim, bir daha olsa bir daha yaparım, milletim affetsin...
  • 295
    bu, transfer taraftarı'nın deplasman fobisine katkısını açıklayacak olan itirafıdır.

    sevgili sözlük,

    kız arkadaşı galatasaray taraftarı yapma çalışmaları içerisinde ben bi halt yedim.

    alanya maçıyla* başladı her şey, ilk yarıyı izleyip devre arasında maçı kapatıp dağılmaya karar vermiştik. hepinizin malumu, ilk yarıdaki sıkıcı oyun ve 1-0lık skor ikinci yarı tamamen değişmişti. devre arasında bi şeyler olduğu çok netti. *

    ben akıllanmadım ama, bu sene ikinci kez maç saati * birlikteydik, dedim hadi izleyelim. evet, o maçı 90 dakika izledik birlikte. sonuç malumunuz.

    ama ben hala akıllanmadım, 3. bir şans daha verdim.
    (bkz: 23 eylül 2018 akhisarspor galatasaray maçı)

    akhisar maçının akabinde bende jeton düştü. dedim ki seni uğursuz* bi daha maç izlemicez birlikte. canıma minnet dedi.

    sözlük inanır mısın, dayanamadım.
    (bkz: 28 eylül 2018 galatasaray bb erzurumspor maçı)
    ilk yarıyı izledik. dedim ulen koca ali sami yen bile uğurunu kıramadı kalk kız gidelim bi kahve alalım. oyalayabildiğim kadar oyaladım. valla sözlük gol haberi gelene kadar içim içimi yedi ben bunu tüm galatasaray camiasına nasıl açıklarım diye.

    sizler sayfalarca tartıştınız, paragraflarca analiz yazdınız ama hiçbir analiz maicon'un yediği çalımları, muslera'nın yumlu'ya verdiği asistleri açıklayamadı. ben açıklıyorum hepsi benim yüzümden. hepinizden özür diliyorum.

    ama müsterih olunuz, bundan sonra kız arkadaşımla maç günü görüşmemeye ekstra özen gösteriyorum. artık dersimi aldım. bu sene de şampiyonuz.
    (bkz: #hedef22)
    (bkz: #kons2ntr2syon)
  • 166
    sözlük ağlama duvarı kapalı olduğundan buraya yazdım öncelikle bunu itiraf edeyim ve monitörünüze düşecek olan bir kaç damla göz yaşı için şimdiden özür dilerim :(

    her şey aylar önce entry numaralarına bakarken bir gerçeği fark etmemle başlamıştı.

    (bkz: 2000000 numaralı entry/#1947763)

    ayrıca normal bir insan neden entry numaralarına bakardı ki? çünkü normal değildi :(

    #1300000

    #1400000

    #1600000

    #1996000

    sonra yakın zamanda aynı başlığa belki de totem babında şunu yazmıştım (bkz: 2000000 numaralı entry/#1996003) ve ben bu entryi bile kimse uyanmasın diye tematik modda yazmıştım. daha sonra bakıldığında, başlık okunduğunda havalı olsun diye :(

    artık günlük entry sayılarının ortalamalarını falan alıp tahmini süreyi bile belirlemiştim kafamda. normal şartlar altında bu gece ya da yarın sabah saatlerinde bu entryinin girilmesi gerekiyordu ama tolga ciğerci ve luis pedro cavanda transferleri sebebiyle sözlükte olağan üstü bir hareketlilik oldu.

    ben yine de hazırdım çünkü entry zaten çok önceden yazmıştım depomda tutuyordum :(

    saatlerdir de entry sayısını inceliyordum ama öyle boktan bir saatte girildi ki, artık son 1 saattir bilgisayarın başında olan ben işten çıkmak durumundaydım. aslında yine normal şartlar altında eve gittiğim anda yetişebilirdim ama o kadar hızlı ve çok entry girildi ki ve ben bir elimde telefon bir elim direksiyonda iken (evet araba kullanıyordum, şansımı skym) belki de saliselerle kaçırdım :(

    ve abartmıyorum arabayı sağa çektim dörtlüleri yaktım ve şunu okudum :(

    (bkz: #2000000)

    kardeşim olaydan habersiz ibrahim kızıl'a sallarken bir yazarın dibi görmesine sebep olduğunu bilemezdi ki... bir efsaneyi başlamadan bitirdiğini...

    yani şu kadar uğraştan sonra kendimi şu an 2.000.0000'uncu müşterisine 2 milyon euro hediye edecek olan süpermarket zincirinde kıza yazacağım diye yerini veren adam gibi hissediyorum :( (u: bu hikayedeki kişi ve kurumlar hayal ürünüdür :( )

    bu da benim piç olan entrym (bkz: #2000001) :(

    özet geç diyenler için özet:

    şansımı skym :(
  • 82
    sene 2002 şampiyon olduğumuz kocaelispor maçı. tribünün üst tarafındayım. hatırlayanlar olacaktır o maçta belki de binlerce torpil vardı. 2-3 sıra önümde de bizim mahallede maça beraber gittiğimiz abi duruyordu, kapşonlu bir mont giymiş kapşonu da maşallahı vardı bildiğin küfe gibiydi. ben torpili yaktım tam fırlatıcam biri koluma çarptı torpil abinin kapşondan içeri girdi ben zaten yere yattım o ara pat diye bir ses, ardından da (ananskim) tarzında bir haykırış geldi baktım kapşondan eser yok sırt bembeyaz. allahtan torpil dandikti :( senelerdir hala söyler ulan gitti güzel mont diye kim attıysa hakkaten helal olsun nası tutturdu orayı vs diye. ben attım abicim o torpili :(
  • 511
    11 mart 2023 galatasaray kasımpaşa maçını tribünden izliyorum. 1:0 öndeyiz. kasımpaşa bir duran top kazandı. henüz atış kullanılmadı. tribünlerden birinde bir hareketlilik oldu. içimden hassiktir dedim, herhalde yedik ve o tribündekilerin arkadaşları falan wp grubundan yazdı ama pozisyon bize geç geliyorsa biz biraz sonra görebileceğiz. sonra 2-3 saniye geçti. ulan dedim olay burada gerçekleşiyor, buradan erken görme ihtimali olan yok ki?!??!!!
    geçen hafta 1 nisan 2023 galatasaray adanademirspor maçında yine bir pozisyonda aynı şey oldu. hadi ilkinde anlık bir beyin mıncıklaması yaşadım dedim de 2 kez üst üste olunca kafayı yediğimi düşünmeye başladım. :(
    hangi alana girer bilmiyorum ama aramızda ilgili alanın tıp uzmanı hekim bir arkadaşımız varsa tavsiyelerini beklerim. taşşak geçmesin kafi.

    edit: veterinerim ama .... diye başlayan tavsiyeler için teşekkürler amk.

    edit 2: gelen tavsiyeler ne kadar elit ve akıllı arkadaşlarım olduğunu bir kez daha gösterdi. çok sağ olun. :(
  • 398
    evet sözlük biraz gülelim istedim, toplanın anlatıyorum.

    malumunuz aranıza 9. nesil yazar olarak katılmanın mutluluğu ve heyecanı ile erman41 kadar hızlı olmasa da bir giriş yaptım. böyle güzel güzel sözlüğü takip ediyorum az ve öz entry girmeye çalışıyorum falan derken dediler senin karma'da yakında gelir artık. dedim karma nedir falan ufak bir araştırma sonucu öğrenmiş oldum. yalnız bende bir merak bir merak, acaba bugün geldi mi falan her sabah ona bakıyorum.

    neyse evvelsi gün sabah erken saatlerde, uykulu gözlerle döndüm rüyamdan diyebilirim açtım sözlüğe bakıyorum. birden aklıma geldi acaba bugün mü diye bir bakayım dedim. birde ne göreyim profilimde parantez içinde evvelsi gün yazıyor. beni aldı bir merak acaba bu nedir falan başladım karmalara bakmaya. bakıyorum bakıyorum yok, bakıyorum bakıyorum yok, dedim bu terslikte bir iş var ufak bir o2 takviyesi sonrası anladım ki en son girdiğim entry tarihine vurgu yapıyormuş*. evet evet jeton baya kareli haklısınız, vaktinizi aldım kusura bakmayın mağarama geri dönüyorum.
  • 209
    yıllar önceydi sevgili sözlük. o zamanlar okuldan yeni bir kızla tanışmışız, muhabbet etmişiz, muhabbeti ilerletmişiz, arkadaşlarımızı ekip buluşmaya, görüşmeye, içmeye başlamışız. gel zaman git zaman sevgili olmuşuz fark etmeden. bu kur yapmakla geçen, hemen hemen her erkeğin nefret ettiği bir aylık dönemi atlattıktan sonra sevgili olduk (gerçi onu da kız bana aşkım diyince anlamıştım). ancak kazın ayağı öyle değilmiş. o bir aylık sohbeti, muhabbeti yavaş yavaş kaybetmeye başladık. hani bazı şeyler vardır, elde etmek için uğraşır durursunuz ve elde ettiğiniz zaman "bu muydu lan?" dersiniz ya, bu da öyle olmuştu benim için. kızla aslında hiçbir ortak yönümüz olmadığını, sadece varmış gibi kur yaptığımızı, onun sevdiği şeyleri aslında sevmediğimi fark etmeye başlamam, ilişki başladıktan 2-3 hafta sonrasına denk gelmekteydi.

    neyse, bir gün ben kızı aldım karşıma, dedim "böyle olmaz, iletişimimiz yok, yan yanayken artık eğlenip mutlu olamıyorum yeterince, çok bunalıyorum, seni de kaybetmek istemiyorum ama bazı şeyleri çok erken tükettik sanırım." kız da delikanlı kızmış, hak verdi bana, görüşmeleri azalttık, mesajları azalttık, arada çıkıp 2 bira içip ayrılıyorduk. bu bana daha çok keyif vermeye başlamıştı. ancak kız bu dönemde futbolu ezberlemeye başlamış. baya taktik dehası olmuş kendince, galatasaray kadrosunu ezberlemiş, teknik direktörler, rakip takımların form durumları falan her şeyi güntekin kıvamına getirmiş. mesajlaşırken arada konuları galatasaray maçlarına getirmeye başlıyor, kadro tahmini yapıyor, puan kaybettiğimiz maçlardan sonra hakemlere sövüyor falan. kız resmen benimle konuşmak için futbolu hatmedip muhabbet oluşturuyor arada sırada.

    işte tam o sıralar süper final'deki maçı arena'da kaybetmişiz, sinirlerim tepemde, elim ayağım titriyor, şoktayım. mesaj geldi "elmander-baroş çift forvet çıksana, necati nedir?!" minvalinde. dedim orada bir dur. baroş-elmander yerine formda bir necati-elmander'in çok daha etkili olduğunu, şanssız olduğumuzu falan anlatıyorum. o emre çolak'a sövüyor, ben riera neden oynamaz diyorum falan. ortam kızıştı. fatih terim'e salladı. o an durdum, sönmüş sigaramı yakıp bir fırt çektim, sonra dedim "lan göt senin ağzına sıçarım bir daha fatih terim'e laf atarsan!"

    o gün bu gündür kızla konuşmuyoruz. geçen gördüm, evlenmiş. çocuk da bana benziyor resmen. sakal, saç, boy, tip falan. çocuğun profili gezdim, her yerinde kızla vıcık vıcık fotoğrafları var; kız çocuğu resmen esir almış.

    fatih hocam, seni seviyorum. belki kıza ısınırdım, o çocuk ben olabilirdim. allah senden razı olsun.
  • 419
    tam anlamıyla sarı kırmızı itiraf niteliğinde bir itiraftır bu ve bir kandırılma hikayesidir. :)
    küçükken sünnet olmaktan çok korkuyordum. bir türlü bu korkumu zihnimden atamıyor ve çeşitli bahaneler ileri sürerek çocukluk aklımla sünnet olacağım vakti ötelemeye çalışıyordum.
    ama çabalarım sonuç vermedi tabii ki.
    o gün geldi çattı.
    "son bir gayret, son bir ümit." diyerek; bir palavra daha sıktım ve babama, "burnum akıyor. nezleyim. sonra olurum sünnet." dedim.
    babam da sevecen bir ses tonuyla "hadi len oradan bir şeyin yok. turp gibisin. bir şey olacağı yok. bu kadar büyütme." dedi.
    ama o da endişemin farkındaydı.
    neyse, dakikalar geçiyor ve benim için kaçınılmaz son yaklaştıkça yaklaşıyordu. :)
    aile efradı ve ve amcam gibi sevdiğim, babamın arkadaşı benim dikkatimi dağıtmaya çalışıp sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
    ve o an geldi :)
    ameliyathaneye götürülürken, endişelerim daha da artmaya başladı.
    hikayenin sarı kırmızı bölümü de tam ameliyathaneye girdiğim anda başladı.
    doktor, ciddi bir ses tonuyla "yavrum ben demin babanla konuştum. seni sünnet etmeyeceğiz. sadece pipini sarı kırmızıya boyayacağız. hiç korkma." dedi.
    o kadar ciddi bir tarzda söyledi ki çocukluk aklımla, hiç sorgulamaksızın inandım.
    bir anda bir rahatlık geldi.
    "aaa iyiymiş o zaman ya." dedim.
    anestezinin verileceği sırada yine heyecanlandım ve tepinmeye başladım ayağımı vura vura.
    "bir şey yok oğlum. bana güvenmiyor musun? pipin artık sarı kırmızı olacak işte. ne güzel. sevinsene." dedi doktor.
    sonrasını zaten hatırlamıyorum.
    narkozun etkisi geçtikten sonra doktoruma birkaç bir şey salladım.
    o da duydu ve "oh et oğlum et ağzına sağlık. bana neler diyorlar. bunlar iltifat iltifat. ilaç gibi geliyor bana. çocuğun ettiği laftan ne olur?" dedi.
    sonra da yanıma gelip; "değdi mi lan bu kadar endişeye, bak sarı kırmızıya boyadık işte pipini." dedi.
    gerçeğin öyle olmadığını kısa süre sonra öğrendim tabii ki. :)
    çocukluk aklımla, biraz hayal kırıklığına uğradım ve "keşke gerçek olsaydı ya." dedim.
    orada bulunan herkes de yerlere yattı gülmekten.
    ama babam güzel yöntem bulmuş.
    babamın ve doktorumun sayesinde nisbeten rahatlamış oldum.
    tabii ki amaç beni rahatlatmaktı burada. ama ben işte böyle bir galatasaraylıyım kendimi bildim bileli.
    galatasaray her zaman benim sığındığım liman oldu.
    galatasaray'ım varsa yaptığım herhangi bir şeyde, her zaman çekinmeden yaptım o işi, endişe duymadan.
    hiç görmediğim sarı kırmızı renkler, bana her zaman güven verdi. mutluluk ve huzur verdi.
    bu da böyle bir anımdır. :)
    (bkz: bizim için yoktur tasa)
    (bkz: kalbimde sen yaşadıkça)
    kalbimde galatasaray'ım oldukça, her zorluğa dayanma gücümün olduğunu düşünmüşümdür hayatımda her daim.
  • 289
    öncelikle (bkz: #2372105)

    babam 67 yaşında. sürekli "torun istiyorum artık. bir ayağım çukurda torun sevmeden ölmemi mi istiyorsun" diyip duruyor. beni fenerli yapamamış ama intikamını torununu fenerli yaparak alacakmış güya.. annem 69 oldu ve o da "biz taşınırız istanbul'a ölene kadar biz bakarız çocuğunuza. zorluk çekmezsiniz" demeye başladı.

    gel gelelim... ben çocuk istemiyorum. çocukları da sevmiyorum. arkadaşlarım yavaş yavaş çocuk yapmaya başladılar. çocuk yapıp nerden baksan 20 küsür yıl boyunca ona paramı, zamanımı yeri gelecek sağlımı harcamak zorunda kalmak istemiyorum. eşim de istemiyor. zaten kendisi özel eğitim öğretmeni olduğu için ekstra çocukla uğraşası da yok. haşa kimseye "çocuk yapmayın" demedim, demem. çocuk seven ve çocuk bakabilecek durumu olan insan elbette yapsın. ben ne çocuk seviyorum, ne de bakabilecek maddi ve manevi durumum var.

    şimdiii... babam fenerbahçe benfica'ya elendikten sonra beni aradı ve sadece "lan iyi ki seni fenerli yapamamışım sıpa. sen üzüleceğine ben üzüleyim" diyip telefonu suratıma kapattı. güldüm geçtim. yattıktan sonra çok kötü bir rüya gördüm. babam vefat ediyordu ve son sözleri olarak "seninle maç izleyemeden ölüyorum" diyordu. tabutuna fenerbahçe forması giydiriyorduk. uyandıktan sonra saatlerdir kendime gelemedim.

    kusura bakma sözlük. ilk fırsatta babamı saraçoğlu'na götüreceğim. beraber maç seyredeceğiz.
  • 83
    sene 2005-2006 adnanpolat@hotmail.com'u eklemiştim msn'den. karşıdaki adam da kabul etmiş. ulan en saf duygularımla yazıyorum başkanım beni galatasaray'a aldır falan. görüntülü konuşma isteği atıyorum elemana. bi de nasıl mutluyum var ya adnan polat msn arkadaşım falan okulda bi havalar bi havalar. ulan sonra anladım ki adam adnan polat değilmiş küfredip engellemiştim :( çocukluğumun en büyük travmalarından.
  • 439
    yıldım arkadaşlar. futbolun zevki falan kalmadı bende. hissettiğim şey hırs sadece.

    önceden, galatasaray puan kaybedince özetlere bile bakmaz, birkaç gün uzak durur, kendimi yatıştırırdım. ama ilk defa bu sene galatasaray'dan bağımsız olarak futboldan soğudum. çünkü tüm çabalar boşunaymış gibi geliyor, her şey tiyatro sanki. yönetenler, oyuncular var, biz de seyirciyiz tabii.

    herkesin inancına ve hayatına son derece saygılıyımdır. cem yılmaz'ın dediği gibi, istersen krem peynire tap, beni hiç ilgilendirmez. ama allah'ın adını dilinden düşürmeyip sürekli bir takımın hakkını yersen, organize şekilde kötülük yaparsan, yalan söylersen, iftira atarsan, algı yaparsan buna saygı duymam. bu riyadır, inancına göre en büyük günahlardan birini yapıp duruyorsun çünkü.

    her kim ki, bu kötülükleri yapıyor, izin veriyor, destekliyor, alkışlıyor veya teşvik ediyorsa, neye inanıyorlarsa (para, güç, mevki, ünvan) oradan darbeyi yerler umarım.

    amaç da bu herhalde, tüm camiayı yıldırıp ne yaparsak yapalım onlar şampiyon olacak nasılsa dedirtip pes ettirmek.

    ama kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin deyip hırsımı korumaya çalışıyorum. hocaya selam olsun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın