• 27
    pres, bugün karabükspor'a karşı, karşılaşmanın belirli bölümlerinde uygulanması gereken taktik varyasyondur.

    özellikle 30-45 ve 60-75. dakikalar pres için en iyi zaman dilimleridir. yeni bir araya gelmiş beş benzemezden kurulu karabük defansının yeterince uyum sağlayabildiğini zannetmiyorum.

    ancak, kontraatak futboluna uygun yatabare, traore ve serdar'a dikkat etmek gerekir. özellikle h.balta'yı yatabare ile birebir bırakmamaya dikkat etmeliyiz.

    bruma-sneijder-sinan üçlüsü ve tolga ciğerci'den üstün performans bekliyorum. (kediyi söylemeye gerek duymuyorum)
  • 29
    simdi buna ister inanin ister inanmayin, gormus yasamislar bilir, bize uefa kupasini aldiran sebepleri bir liste yapsak en tepeye ne hagi ve onun god level yetenekleri, ne hakan sukur'un golleri, ne popescu'nun muhtesem oyun zekasi, ne kaptan bulent'in cengaverligi yazilir. listenin en tepesine takim halinde yaptigimiz pres yazilir ve sonra digerleri siralanir. oyle ki hakan sukur'den baslayan rakibi hirpalayan bu pres, okan-suat-emre uclusu basta olmak uzere butun takimin istirakiyle yapilirdi. o zaman maclari izlerken galatasarayli futbolcular suya dusen bir et parcasina saldiran pirhanalar gibi gorunurdu. tam konsantrasyon ve hirsla, topu alana kadar cilgin gibi sahada basmadik yer birakmayan, yardimlasarak alan kapatarak, onde basarak ve asla rolantide kosup gevsek davranmayarak topa sert mudehalelerle gerceklesen bu pres zaman zaman top rakibe gecse de yaptigimiz presi doya doya bir izlesek dedirten cinstendi. o zamanlar bir daha galatasaray'in eli belinde futbolcusu olmaz diye dusunuyordum. tabi daha sonra neler gorduk neler. yil oldu 2017 ve benim aklim hala o cilginca pres yapan takimin tekrar yaratilmasinda. yanindan gecenlere mudehale etmekte zorlanan kondisyon fakiri futbolcularla dolu takim maalesef. yoksa olay sneijder'in atamadigi sutta ya da yasin'in rakibi gecememesinde falan degil. biz kosmuyoruz. pres yapmiyoruz ve rakip rahat rahat ortalar yapiyor sutlar atiyor ve bizi yipratiyor. umuyorum seneye daha agresif bir takim haline geliriz.
  • 30
    her yönüyle tabiri caizse it gibi koşan, mücadele eden bir takım izleyeceğimizi düşündüğüm 2017-2018 sezonu için mottomuz olacak futbolun olmazsa olmazı.

    öle eli belinde sağdan sola dönmesi 10 dakika alan, göbekli, sen topu kap at önüme ben oynayayım diyenlere yer yok bu sezon.
    iki yönlü oynayacaksın arkadaşım bu oyunu. yoksa arrivederci. yok öyle milyon euroları beleşten cebe indirmek.

    maicon, gomis, belhanda hep ısıran oyuncular. gündemdekiler ha keza. keyif veren bir galatasaray izleyeceğimizi umuyorum. yolun açık allah yardımcın olsun tudor hocam. istediğin ve yaptırdığın transferler, takımdan gönderdiğin ve göndermek istediğin isimler hep nokta atış. aynen böyle devam.

    bekle ulan bizi ibne beşiktaş. geliyoruz !!!
  • 31
    14 ağustos 2017 galatasaray kayserispor maçında top rakipteyken fena yapmadığımız. ayrıca top bizdeyken maruz kaldığımız presden de pas yaparak güzel çıkıyoruz. minik bir örnek; https://twitter.com/...s/897527001774522371

    yalnız gomis topu sağa çekip sağ koridoru görüyor ya, mariano yerine eboue olsa orada biterdi. marianocum geç kalmış bayağı.
  • 32
    gatasaray'ı, galatasaray yapan şey. nasıl ki barcelona ve arsenal taraftarı pas, real taraftarı hız, bayern taraftarları dikine oyun bekliyorsa bizde takımımızdan bunu görmek isteriz. hatta daha önce tudor'un başlığına da ortada gözle görülür, dişe dokunur bir başarısı olmamasına rağmen bu yüzden onu istediğimizi yazmıştım. dna, gen ile alakalı bir durum.

    peki nedir bu pres ?

    td takımının ne zaman pres yapmasını ister ? pozisyonun kaybından sonra mı ? oyuncular topu belli bir bölgede aldıkların da mı ? 90 dakika boyunca mümkün olduğunca yaparlar mı veya yalnız belli bölgelerde mi yaparlar ?

    bunu çekici kılan ne ? bu topun etrafına odaklanmak mıdır veya bundan daha mı fazlası ? rakibin yarı sahasında topu almak mı veya bir oyuncunun kanada oynamasını sağlayıp topu dışarı attırmak mı ?

    sahasının neresinde topa pres yapılmalı ? sahasının tamamında mı pres yapmalı yoksa belli bir alana mı odaklanmalı ?

    onlar devam etmeli mi topu kovalamaya ilk presten sonra veya ilk hamle başarısız olursa vazmı geçmeliler ?

    presin nasıl kullanılacağına dair 3 yaklaşım vardır. yani üstteki sorunları farklı cevaplama yolları.
    bunların arasında bazen ufak bazen büyük farklar vardır.

    biz başarı elde etmiş olanların pres tarzlarına bakacağız.

    bu 3 yaklaşım;
    bielsa yaklaşımı (guardiola, poccetino)
    mourinho yaklaşımı ( simeone)
    alman yaklaşımı (roger schmidt , kloop)

    bu 3 yaklaşımında şampiyonlar ligi finali veya şampiyonlar ligi şampiyonluğu vardır.
    mükemmel pres sistemi olan takımlarda yetenek seviyesinin umduğumuzdan az olduğunu görebiliriz.

    belki bu yüzden poldi, bruma, wes'den bu kadar kolay vazgeçtik.

    ama bu durum kloop'un dortmund'un farklıydı. yeteneği ve rekabeti aynı anda görebilirdik. kesinlikle yetenekte üst düzeydeydi. ama sonrasında en önemli oyuncularından olan kagawa ve nuri seviye atlamalarına rağmen asla kloop'un dortmun'un da ki gibi olamadılar. bunu o takımda ki diğer çoğu oyuncu içinde söyleyebiliriz.

    bielsa yaklaşımı

    guardiola ve poccetino olaya bielsa'nın pencerisinden yaklaşırlar. her ne kadar sistemlerinde bazı değişiklikler olsa da bu 3 adamın bazı benzerlikleri var.

    bu yakşımda genelde defans çizgisi öndedir. bu karşı taraf için boşluk bulmayı zor kılar ve topu rahatça geri kazanabilirsiniz.
    pozisyon anında takımlar yana top kullanmalı. ve oyuncular sağa ve sola koşu yapmalı. kısa ve net koşular.
    bu defansta boşluk bulmanıza neden olur. diğerlerine kıyasla bu yaklaşımın
    tdlerinin takımları daha çok gol pozisyonuna girer. merkez forvetler geleneksel forvetlerden farklı işler yapmalı. yaratılan boşluklarda topu alıp bir an önce
    değerlendirmeli. poccetino bunu yapıyor ve bunun için eriksen, delle ali, son bu kadar etkili. pep tarafını ise biliyoruz. thierry henry, samuel eto’o vs
    ama yukarıda ki efsaneler david vlla kadar etkili olamamıştır barcelona da. çünkü bunu en iyi yapan kişi david villaydı.
    bielsa ise sahayı daraltma konusunda daha tatkık bir adam. sahayı yalnız dikine değil yatay olarakta daraltmak istiyor. o bölgede yapılan presin daha efektif olması
    için.
    dizilişte ise bielsa büyük bir terslik olmazsa 3-3-3-1, pep'in maça göre değişir ve poccetino bu isimlere göre biraz daha gelenekçi takılır ve 4-2-3-1 kullanır.

    sistemin en önemli özelliği dar oyun ve yatay hareketler. topu kaleciye kadar kovalayıp almanın bir yoluna bakarlar. ve geleneksel forvetlerin dışında forvetler
    kullanırlar. sistem çok yönlülük üzerine çalışır.sahada ne yaptığını bilen, çalışkan oyuncularala oynanır.
    birlik halinde kalıp defansif düşüşlere izin vermemek gerekir. yani bu sistem ciddi oyun aklı, zeka ve alt yapı eğitimi istiyor.

    mourinho yaklaşımı

    biliyorum pres ve mourinho kelimeleri yan yana tuhaf geliyor. onun işi genelde guardiola'nin tatiklerine anti tez üretmek olmuştur.

    bunu prese inanmadığı için yapmaz. onun işi riski en aza indirmektir. ve riski azaltmak noktasında diğerlerinden farklı olarak bir şeyden vazgecmelidir.
    yani: yüksek defans çizgisi. bu aynı zamanda risk demek zeki bir defans oyuncusu ve hızlı bir forvetle rahatça aşılabilir. bu andre villas-boas'in,
    tottenham ve chelsea'yi çalıştırırken yaptığı bir haftadır. ve bunu yaparken terry ve dowsan'a büyük roller verdi. amma velakin bu olay,
    bu adamların dnsina ters.
    mourinho takımları daha derin defans çizgisi kullanır. ve belirli bölgelerde topa karşı çok agresiftir ve
    tackle denemeleri genel itibarıyla başarılı olur. pres denemeleri genel itibarıyla geniş alanda olur. bunun sebebi de çok basit: topu kaptığınızda,
    değerlendirmek için daha geniş bir alana sahip olursunuz.

    mourinhonun yaklaşımında enerjinizi kendi sahanızda tutarsınız. size olarak geniş 2 stoperin, kalede aynı şekilde size olarak geniş bir kaleci, fişek gibi
    hızlı kanat oyuncuları ve klasik bir morinho takımı!

    buna bir diğer örnek atletico madrid teknik direktörü simionedir. aralarında ki farklar çokta fazla değildir aslında. tabi bu bakış açımıza da bağlı.
    mourinho'da böyle düşünmüş ki atletico'dan felipe luis ve diego costa'yı almıştı. aralarında ki farklara gelince morinho hep tek forvet kullanmıştır.
    simione ise klasik 4-4-2 ve bu isimler içinde savunmayı en geride kuran kişidir. en önde ki 2 forvet orta saha ile nerdeyse bütünleşir.
    en öndeki iki forvet sürekli rakibin hatasını kovalar.

    bu konuda bir dipnot geçmek gerekiyor sanırım. tamam diğerlerinden farklı olarak mourinho yaklaşımı defansı daha derinde tutar. ama şekil dardır.
    oyuncular arası mesafe, takım boyu kısadır. ama sebebi farklı bielsa'nın yaklaşımı da dardır çünkü presi daha efektif yapmak ister, kısa paslarla oynar
    yana pas daha kolaydır ve bunu da yüksek yüzdeyle yaparlar. almanların yaklaşımı da böyledir.

    mourinho'ya dönecek olursak onlar dardır çünkü onlar 14. bölgenin (http://4.bp.blogspot.com/...+14+in+18+zones.png)
    defanslar için en tehlikeli bölge olduğunu bilirler. ve bu bölgeyi savunmak isterler;

    http://theinsidechannel.com/...letico-defending.gif

    yukarıda atl'in bazı alanları tamamen barcelonaya bıraktığını görebilirsiniz. ama 14, 16, 17 ve 18'in yeri ayrıdır.

    alman yaklaşımı

    bu daha çok bielsa yaklaşımına benzer. iki yaklaşımda yüksek defans çizgisi, dar alan, ve 3. bölge presi üzrerine vurgu yapar.

    aralarında ki farklara gelirsek

    öncelikle hucüm tercihi. bielsa da yatay koşular önemlidir ve savunma da boşluk bulmanızı sağlar. savunmayı sağlı, sollu koşularla
    parçalamaya çalışırlar. almanlar ise topu dikey oynayıp forvetin merkezde kalmasını isterler.

    http://theinsidechannel.com/...7-at-12.00.27-AM.png
    http://theinsidechannel.com/...7-at-12.07.22-AM.png

    üstteki iki ısı haritası farkı net olarak gösteriyor.

    kane genelde pas almak için kenara deplase olup ve defans oyuncularının boş bıraktığı pas kanallarına koşu yapar.
    lewo ise daha çok direk koşu yapar. ve almanlar oyunu olabildiğince hızlandırmaya çalışır.

    bu iki yaklaşım arasında başka bir fark bielsa'da baskı zamanlamarı vardır. mesela sırtı kendi kalesine dönük 6 numara pas aldığı zamanlar çok
    tehlikelidir. bielsa takımları bu ve bunun gibi durumlarda pres yapar ve hedef eğer oyuncu ileri oynarsa topu kapmak geri oynarsa kaleciya kadar
    topu kovamaktır.

    alman yaklaşımında ise hedef topu olabildiğince çabuk geri kazanmaktır. topu kaybettikleri anda başlarlar. ayrıca eğer hamleleri başarısız olursa
    kendi yarı sahalarına çekildiklerini göremeyiz. genelde orta sahadanda destek alıp orada baskı yapmaya devam ederler.

    ama aralarında ki en belirgin fark alman yaklaşımının hiç eveleyip gevelemeden direk olarak sonuca gitmeye çalışmasıdır.

    burada bu konuda nam salmış en iyi manajerler hakkında bir şeyler yazmaya, dilimizin döndüğü kadar bir şeyler anlatmaya çalıştık.

    kaynak:

    http://theinsidechannel.com/...sing-soccer-tactics/
  • 33
    galatasaray'ın başarılı olduğu dönemlerin çoğunda etkin bir şekilde gerçekleştirilmiş uygulama. tdk'ya göre sportif sözcük anlamı: baskı.

    iyi, güzel fakat rakibine baskı yapmak, eğer topu kazandıktan sonra doğru ve etkin planların veya oyuncuların yoksa bir anlam ifade etmiyor, çünkü kullanamayacağın bir top için pres yapmak yapmaz anlamsız hâle geliyor. daha fazla efor sarf etmiş olduğun için orta sahan kolay geçilebilir ve kalende hücum gördüğün zaman yetersiz kalabilirsin. topu kazansan bile faydalı kullanamadığında yine kondüsyonundan yemiş olursun, zira top kazanmak hem elinde futbolcu portföyünden hem de rakibin savunma gücünden dolayı işe yaramayabilir. 90 dakika rakibe baskı yapmanın imkansızlığını da göz önünde bulundurursak, "abi takım sürekli pres yapmalı" arzusunun pek gerçekçi olmadığını görürüz.

    bu konularda ciddi kafa yoran takımlar var, özellikle almanya'da. rakip sahanın aut çizgisi yakınlarda topu bile isteye taca atıp hem yarı sahaya oyunu yığma hem de etkin bir presle topu kazanma fikri uygulandı. daha da ötesi, yine aynı bölgelerde topu taca atarak değil de bile isteye yanlış pas atıp sonra pres yapma gibi çılgın bir fikir bile uygulandı (yanılmıyorsam klopp'un dortmund'unda). bundaki temel amaç, rakibin topu kazanınca hücuma geçme psikolojisiyle boş alanlara kaçışıyla oluşan asimetriyle dizilişin bozulacak olması ve kapılan topun çok daha etkin kullanılabileceği düşüncesiydi. işin uzmanları bunların daha farklı versiyonlarını veya teknik analizlerini yapıyorlardır muhtemelen. bir çırpıda aklıma gelenleri saydım ben, ki bunlar basında konuşulan şeyler.

    gelmek istediğim nokta şurası; herkes galatasaray'ın presli, baskılı oynaması gerektiği konusunda hemfikir. fakat "hurra!" diye, "taktik maktik yok, bam bam bam"larla falan olmaz bu işler. galatasaray futbol takımı, pres konusunda yeni fikirler, yeni uygulamalar getiren kulüp olmalı. altyapı hocaları da dahil olmak üzere teknik direktörlerini, antrenörlerini bu konuda uzman, yenilikçi isimlerden seçmeli. futbolcular bu şekilde yetişmeli.

    başarı için salt transfer yapıp, onlara uygun hocanın denk gelmesini beklemek yerine, bir gelenek oluşturulursa başarı daha sürdürülebilir hale gelir ancak. bunun için yeterli mazi, karakter ve örnek mevcut.
  • 35
    2000 yilindaki takimi kacirmislar icin hep uzulurdum acikcasi. o takimi anlamak sadece gollerden ya da estetik hareketlerden olusan videolari izlemek degildi nitekim. santraforundan baslayip ortasahasinda rakibi iyice bunaltan presi gormek lazim o takimi anlamak icin. galatasaray futbol takimi gozume rakibini saniyeler icinde parcalayan pirhanalar gibi gozukurdu. adeta rakip futbolcular "alin topunuzu oynayin tamam amk" moduna burunurdu dakikalar ilerledikce. 2017-2018 sezonunun henuz ilk 3 haftasini geride biraktigimiz su gunlerde rahatlikla diyebilirim ki ilk defa o takimi hatirlatan bir presle oynuyoruz. inanin ne attigimiz goller ne baska bisey, yaptigimiz presi gosteren videolari izliyorum gozlerim doluyor yutkunuyorum. pres galatasaray'in aslanlari icin vazgecilmez olmali. bizim kondisyonsuz, ayagina top geldikce oynayan, rakibi isirmayan futbolcularla isimiz olmamali. galatasaray uefa ve super kupa finallerinde arsenal ve real madrid'e bile presle oynamis, geride beklememistir. simdi tekrar goruyorum o yillarin presini. ndiaye adeta emre belozoglu gibi genc ve dinamik her yere basiyor. topla driblingi de yine cok iyi yapiyor. fernando aynen suat kaya gibi pozisyon bilgisi yuksek ve zamanlama hatasi yapmadan rakibe her basisinda topu alip isabetli paslarla takimi ataga cikariyor. tolga cigerci de okan buruk gibi yine ileri geri cok kosup hucuma da gereken destegi vermekte. batefimi gomis'in hucumda saga sola yaptigi kosulari ve presi gorunce gozumde hakan sukur beliriyor. maicon'un defanstan isabetli paslarla oyun kurdugunu, rakibe zamanlamasini harika ayarlayip basmalarini gordukce popescu'yu hatirliyorum. gheorghe hagi konusuna girmiyorum. onu kacirdiysaniz baska hagi yok gecmis olsun :) simdi 10 numara oynayan belhanda ileri geri iyi kosup mucadele ediyor. ince isleri de yapiyor ancak biraz daha arttirmasi lazim tabi ki. yine de belhanda'nin takimin temposuna ayak uyduran kosulari cok onemli.

    tabi ki simdiki takim ve 2000 yilindaki takim arasinda farkliliklar da var. bunlar hem pozitif hem negatif farkliliklardir simdiki takim icin ancak kritik nokta yaptigimiz presin cok benziyor olusudur. bu yuzden 2000 yilinin takimini izlememis olanlar bu takimi iyi izlesin. ayni cosku ve kalite bu takimda da var.
  • 36
    çağa ayak uydurmakta en çok zorlandığımız konu bu. rakibi sıkıştıramıyoruz, sıkıştırmaya çalıştığımızda da bireysel baskılar var, takım olarak yapamadığımız ya da yapmadığımız için rakipler çok kolay çıkıyor. diagne, babel, feghouli ile de bunu başarmak çok güç.
    marcao ve luyindama'nın getireceği artılar da minimize oluyor bu yüzden.

    hocanın şu kadrodaya önde basmayın demesi kadar normal bir durum yok, topun arkasına takım halinde geçmek en makulu. seri birkaç kez önde basmaya gitti maçın başında fakat baktı gelen yok geri döndü hemen. pres yapamıyorsak, doğru durarak, pas opsiyonlarını en aza indirerek, top bize geçtiğinde de topun kıymetini bilerek bu açığımızı giderebiliriz.

    (bkz: 25 ağustos 2019 galatasaray konyaspor maçı)
  • 37
    unuttuğumuz, bizi biz yapan ve taraftarın görmeyi en çok istediği şey.

    twitter'da dolaşırken ayda bir şampiyonlar liginde kopenhag'a karşı 3-0 öndeyken yaptığımız bunaltıcı presin videosunu görüyorum ve paylaşan kişilerin yazdığı yazı ise genelde şu şekilde "sen eskiye, biz deliye"

    pres ne için yapılır? her takım için değişebilir. pres ne zaman kötüdür? bilinçsiz ve yapmış olmak için yapıldığında.
    şöyle düşünelim, sevgilimize hediye almak istiyoruz, gidip s beden kıza l beden pahalı bir hediye alıyoruz ve sevgilimiz "ben l beden miyim? .s.s.s.s" diyor. al sana mis gibi tartışma sebebi. şimdi bir de gönül almaya uğraş.

    2019-2020 sezonunda da yaptığımız pres tam anlamıyla bu.
    hücumda pres yapmaya çalışıyoruz ama ne hikmetse rakibin pas oyunundaki en kilit adamları bir şekilde topu alabiliyor. o esnada bizim topçular da pozisyonlarını kaybettikleri için rakip elini kolunu sallayarak çıkıyor hücuma.

    eskiden rakip topu kaptığında şok pres ile ısırıp, rakip takımı daha kırılgan yapardık,
    eskiden basketboldaki gibi tam saha presi saha kenarında ısınan rakibe bile yapardık,

    şimdi pres diye bir şeyler izliyoruz, allahtan çocukların aklı pek ermiyor da gülmüyorlar.

    fatih terimin galatasarayı yenilse bile alkışlanırdı,
    şimdi kazansa bile kınanıyor.

    hadi hocam, giy şu beyaz gömleğini, sıyır kollarını,
    sene sonu kaldıralım kupayı.
  • 42
    futbolda tek yöntem değildir, pres yapabilecek bir oyun anlayışınız ve oyuncularınız yoksa illa ki yapmak zorunda değilsiniz. nitekim biz, yapabilecek oyun mekaniğimiz ve hatta oyuncularımız olmadığı halde deniyoruz ama 3 pasta topu kalemizde görüyoruz. hele hele avrupa maçlarında kalemizde sayısız pozisyon vermemizin bence 2 nedeninden biri bu, diğeri ise basit top kayıpları ki o zaten bütün dünyanın sorunu. bizim gibi oyunu rakip sahaya yıkıp savunmasını öne çıkararak oynamak isteyen her takım, basit top kaybı yaptığında pozisyon verme riski yaşar. biz, buna ek olarak bir de beceremediğimiz presi yapmaya kalkınca çok fazla pozisyon vermemiz haliyle kaçınılmaz oluyor.

    burada acı olan şu; galatasaray futbol takımı 2 sezondur iyi pres yapamadığı halde ısrarla yapmayı deneyip pozisyon verirken, kendisine karşı yapılan basit bir prese karşı da çözüm üretemeyip savunmadan top çıkaramıyor. haliyle de kötü oynamış oluyor zaten.
  • 50
    trabzonspor maçının ilk yarısı ve rizespor maçının tamamında başarıyla uyguladığımız şey. beni bundan daha da mutlu eden şey torrent hoca maç sonunda pres ve risk alma oyunununa dayalı şekilde oynamaya çalışacağız demesi oldu. en son bu kadar iyi pres yapan galatasaray'ı efsane 11-12 sezonunda izlemiştim terim sayesinde. umarım torrent bu anlayışında ısrar eder de gözümüz gönlümüz açılır.

    (bkz: 23 ocak 2022 galatasaray trabzonspor maçı)
    (bkz: 27 şubat 2022 galatasaray çaykur rizespor maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın