• 1269
    http://i.hizliresim.com/oYX4jb.png

    hakkında bu kadar çirkinleşenlerin unutmaması gerektiği şey oktay mahmuti gelmeden önce galatasaray basketbol takımının galatasaray için üvey evlat konumunda bile olmadığı, cemal nalga olayı yaşanmasa kimsenin olup olmadığını bile bilmediği bir şube olduğudur. eğer bu takım bugün bu kadar iyi durumdaysa bunun sebebi 2010 sezonu başlangıcında oktay mahmuti' nin takımın başına geçerek taraftara o berbat geçen futbol sezonunda o kısıtlı kadrosuyla fenerbahçeye karşı yaşattığı cumhurbaşkanlığı kupası ve final heyecanıdır. herşey o sezonla birlikte başladı ve 2011 yılında eurolig sezonunda 25 milyon galatasaray taraftarı galatasarayında bir basketbol takımı olduğunu işte o sene hatırladı. şubeyi her zaman takip eden taraftar ise oktay mahmuti'nin gelişi ile başı öne eğik gezmekten kurtuldu ve bizim son topa kadar felsefesini benimsemiş bir takımımız var diyerek gurur duymaya başladı. evet gençler ergin atamanın askeri olabilirsiniz bizde öyleyiz, ergin atamanın galatasaray tarihe altın harflerle yazılması gerektiğini düşünebilirsiniz evet bizde katılıyoruz yazılmalı. ancak ve ancak kimse ergin atamanı övmek için gelip bu güzel adamın başlığı altında salak salak benzetmeler yapmasın. çünkü bugün ergin ataman imparatorsa bunda oktay mahmuti'nin galatasaray basketbol takımını tozlu raflardan çıkarması nedeniyle hepimizden çok emeği vardır...
  • 1061
    şimdi ben buraya ne yazsam arkasından ağlıyor diyeceksiniz ama gerekirse ağlarım. çünkü benim olayım farklı.

    çünkü ben basketbolda bu paraların uzun süre dönmeyeceğini ve tekrar küçülmelere gidileceğini biliyorum. ama seneye ama diğer sene. çok uzak olmayan bir zaman diliminde gerçekleşecek bunlar. efes, ülker gibi sağlam şirketler arkanda olmadıktan sonra yarını görmek zor. hatta efes bile 30 milyonluk bütçeye yaklaştığı bu seneleri arayacak. bilen bilir efsane bologna neredeyse her sene sponsor değiştirmek zorunda kalıp bir büyüyüp bir küçülüyor. dünyanın en popüler kulüpleri r.madrid, barcelona belli aralıklarla sponsor sıkıntıları çekti. çünkü basketbol para yönünden geri dönüşü olmayan bir spor. sponsorlar senin basketboldaki tüm yükünü de çekmiyor. senin ayırdığın bütçe ile giderin arasındaki fark genellikle karşılanıyor ve hiçbir firma büyük paralara uzun süreler sponsor olmuyor, olamıyor. artı olarak kimse kombine için milyar ödemez, bilet fiyatları 10 tl'yi geçse salona gelen olmaz, yürolige katılsan şampiyonlar ligi gibi paraya boğulmazsın. bu şekilde de bir dönüş yok. şu prestij yarışları bitsin yine biz bize kalacağız.

    işte o zaman oktay mahmuti'nin yapmaya çalıştığı şeyin önemi daha çok ortaya çıkacaktı. kendi yağıyla kavrulabilen, ayaklarının üstüne basabilen bir takım yaratmaya yaklaşmıştı mahmuti. tüm bütçeyi yabancılara ayırmamış, gerektiğinde bonservis ödeyerek furkan'ı almış, tutku'yu transfer etmiş, göksenin'i çıkarmış, ilkan'ı alıp bir sene daha iyice pişmesini sağlamış, iyi kötü ender'le kadroyu genişletmiş. bornova'dan aldığı shipp, oly benchinden aldığı gordon, genç ve pek de piyasası olmayan andric takımla birlikte büyümüş ve hızla yürolig takımına evrilmiş. 1-2 nokta yabancı takviyesiyle daha da seviye atlayacaktı ki takım yeniden kurulmadığı için gerektiğinde bütçenin daha fazla yüzdesini kullanarak daha kaliteli oyuncular da getirebilirdin. bu oyuncularla alışagelmişin dışında tek senelik anlaşmalar yapılmamış, hatta uzatılması yönde çaba sarfedilmiş, takımın iskeletindeki oyuncuların bazıları da neredeyse efes'in transfer ettiği birkan batuk kadar paraya oynamış. oynattığı oyun, yarattığı taraftar kitlesi, daha da sayabilirim. büyük paralar harcamayarak büyüme gerçekleşecek, ileride oluşacak maddi dalgalanmalar takımı minimum düzeyde etkileyecekti.

    her şeyi geçtim zamanında en son efes'in yaptığı basketbol geleneği oluşturma yolunda hızla ilerliyorduk. belli bir süre geçtikten sonra takım öyle bir hal alacaktı ki, işleyen sistemdeki çatlaklar kabak gibi ortaya çıkacak ve sen istesen de istemesen de doğru transferler yapacaktın. çünkü eksikler çok net olduğundan alacağın adamı elinle koymuş gibi bulacaktın. belli bir süre sonra gelen gideni aratmayacaktı.

    yukarda yazıklarımın ergin ataman, erman kunter ile falan alakası yok. onlar da bunları başaracak çapta adamlar ama galatasaray basketbol şubesinin her sene yeniden yapılanma lüksü yok. oktay mahmuti olmadı ergin atamanla yapılsın. 3 senelik sözleşmenin samimiyetine inandırsınlar bizi.

    gün gelir sponsor gider, ergin ataman gider, yönetim gider, son 2 yıldır basketbolla ilgilenmeye başlayan taraftar gider, yine biz bize kalırız basketbol takımıyla. işte o zaman ağlamamak ümidiyle.
  • 1292
    galatasaray'in basketbol kulturune onemli hizmetleri olmus olan eski antrenorumuz. "onlar bizlerden birisi, aileden birisine teşekkür etmezsiniz. teşekkürü yabancı birisine edersiniz. biz onlarla birlikte yürüyoruz, onlarla birlikte mücadele ediyoruz."

    henuz 48 yasinda olan, on kupa kazanmis, bir final four oynamis, eurocup'ta yilin koçu odulu almis adama da kaybeden dendigine gore yatma vaktimiz gelmis.
  • 1297
    kariyerinde ne yapmış, kaç kupa kaldırmış, kaç final kaybetmiş bunların önemi yok bana kalırsa. bu adam galatasaray basketbol şubesini tabiri caizse ''dirilten'' adamdır. ötesi boş işlerdir. ergin hocam kadar olmasa da emekleri büyüktür. biz her zamanki gibi bir işin başarılabildiğini görünce ego tatmini için yol ayrımına gidiyoruz.

    2010'dan önce yıkıntılar altında kalmış bir basketbol şubesi vardı.

    2002-2003 senesi: normal sezon 3. bitirilmiş, play-off'ta yarı final oynanmıştı.

    2003-2004 senesi: ligde kalma mücadelesi verildi ve zar zor ligte kaldı takım.

    2004-2005 senesi: ligin dibine vurmuş, tbf'nin play-out kuralı çıkarması sayesinde ligte kalmayı başarmış bir takım.

    2005-2006 senesi: orta sıralar, ilk turda elenme başarısızlığı.

    2006-2007 senesi: normal sezon 4. lüğü ve play-off'ta yarı final

    2007-2008 senesi: ligte önemli bir başarı yok, uleb cup 4.lüğü var. murat özyer ile.

    2008-2009 senesi: sezona yine murat özyer ile devam edilmiş, 12. maçta 2. yenilginin alınmasının ardından murat özyer'in görevine son verilip koray mincinozlu ile anlaşılmış. burada da başarıyı hor görme söz konusu.

    2009-2010 senesi: büyük başarısızlıklar + cemal nalga skandalı (son maçla ligte kalan bir takım)

    2010-2011 senesi: oktay mahmuti etkisi... play-off'ta final başarısı, tarihimizde ilk defa euroleague oynama şansı, türkiye kupası'nda fenerbahçeyi mağlup ederek şampiyon olan aslanlar gibi bir takım.

    2011-2012 senesi: euroleague ön elemelerini geçen takım, ilk kez katıldığı turnuvada son 16'ya kalma başarısı göstermiştir. aynı turnuva serüveni boyunca tarihimizin belki de en unutulmaz maçları oynanmış olup galatasaraylıları bu şubeye çeken ilk adımlar atılmıştı. galatasaray taraftarı bu yıldan sonra basketbola ilgi duymaya başladı. aynı sene ligde birinci olan bir takım, play-off'ta ise ergin ataman'ın şampiyon beşiktaş'ına elenen bir kadro vardı.

    sonra ne oldu? oktay mahmuti ile bazı gerekçelerle yollar ayrıldı. bizim için olumsuz oldu mu, hayır. olumsuz olmaması oktay hocanın görevine son verilmesini doğru kılmaz. farzedelim ki ergin hoca'yı ikna edemeseydik ne olacaktı? yine orta şekerli cafe crown dönemi bizleri bekliyor olurdu.

    şimdi biz kalkıp bu adamı yerlere mi vuralım? bu adam bunu mu hak etti? bu şubeyi dirilten adam oktay mahmuti'dir.

    nasıl ki derwall, futbol tarihimizin en önemli başarısına imza atmasa bile bu başarılara yol açan isimdir, aynı şey oktay mahmuti için de geçerli. bu şube en büyük başarılarına ergin hocamla ulaşsa da bu yolu açan oktay mahmuti'dir.

    birazcık kıymet bilelim.
  • 1293
    adam gibi adamdır, kızılyıldız taraftarı olsa bile galatasaray'ımızın başındayken en ufak bir yanlışını görmedik. elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı, mücadeleden kaçmadı, aldığı her kuruşun hakkını verdi. onu elleri yüzünde, saha kenarında çömelmiş olarak maçı izlerken hatırlayacağız her zaman. hakkı ödenmeyecek galatasaray emektarlarından bir tanesidir.
  • 1328
    en az imparator ergin ataman kadar sevdiğim eski antrenörümüz.

    galatasaray'ın unuttuğu basketbol ruhunu tekrar hatırlatan adamdır. kendisinin döneminde de kısıtlı bütçe ile mücadele eden bir takımdık. özellikle fenere kaybettiğimiz final serisi sonrası takımın ve koçun göz yaşları iç acıtır.

    ve tabii ki efsane 26 ocak 2012 galatasaray olympiakos basketbol maçı sonrası efsane röportajı: https://youtu.be/ku9XCmlsnUo

    http://gss.gs/ofJ.jpg
  • 985
    neden hocam, neden...

    niye sistemi sistemsizlik olan bir takıma basketbolun en doğrularını getirdin ki hocam, baksana bu fazla geliyor birilerine...

    ligin zor deplasmanlarında galibiyet oyunu ortaya koyarken sevinen bir taraftarı, galibiyet alsan bile sana kızacak, eleştirecek bir topluluğu neden oluşturdun hocam? neden tüm alışkanlıklarımızın tersine gittik, biz öyle iyiydik yoksa...

    neden taraftara -karakterin gereği- uzak durdun hocam, niye 1 maç içinde sadece 1 kere baktın taraftara, yalakalık yapsaydın ya hocam, yapıp da bu kulüpte yıllardır kalanlar gibi...

    bizim neyimize vizyon hocam, neyimize euroleague basketbolu... kırsaydın doğrularını, hedeflerini, oynasaydık eurocup'ta, ligde yarı finalden ötesine nefesimiz yetmeseydi...

    ''aile içinde teşekkür olmaz'' diyerek bu camianın gördüğü en güzel açıklamalarından birini niye yaptın hocam, ''bu taraftar her şeye layık'' gibi klişe bir cümle kullansaydın, her zaman görmeye alışık olduğumuz türden...

    niye bu takımın görmediği türden bir galibiyet kazandığında gidip en köşeden, gurur dolu bir bakıışla seyrettin hocam... neden atlamadın en öne, neden geçmedin en başa... biz öylelerine alışığız hocam, bu fazla geldi bize...

    bu kokuşmuş düzende, hakemlerin her gün farklı bir skandala imza attığı ülkede, neden sadece 2 defa hakemleri konuştun hocam... ''ben hakemler hakkında konuşmam, takımıma bakarım.'' diyip 20 saat sonra hakemlerin üstünü çizenleri gördük biz hocam, seni değil...

    neden geldiğin ilk yılın playoffun'da, şu an şampiyon olan ekipten bile daha kısıtlı bir rotasyonla oynarken onu bahane etmedin hocam, neden ikinciliğin önünü bahaneler almadı...

    yarattığın takımın hak ettiği seyirci topluluğu her maçın dolu olmasını gerektirirken, sen 2000 kişiye maç oynadığında neden çemkirmedin hocam, neden taraftarı medyanın önüne sürmedin...

    senin işin sadece takımın teknik/taktik üzerine iken, neden bu takım avrupa'da kalıcı olsun diye gidip euroleague yetkilileri ile konuştun hocam, neden sorumluluğunun üzerine çıktın, ne gereği vardı hocam...

    bu camia senden sadece antrenörlük beklerken, sen bu takımın gitsen bile aynı düzende olmasını sağlamak için niye ceo olmak istedin hocam, koçluğun bile fazla geliyordu üstelik...

    zaten basketbol tarihimizin çok üstüne çıkmışken, avrupa'nın en önde gelen takımlarını evinde harap etmişken, neden maç sonu ''bu taraftar bir gün bu şanlı mağlubiyetlere sevinmeyecek'' dedin hocam... söyleseydin ya nerelerden nerelere geldiğimizi, vursaydın ya yüzümüze gerçekleri hocam...

    neden ilk sezonunu bitirdiğinde, sana açık çek veren real madrid'e gitmedin hocam... neden o aidiyet hissiyatını gösterdin, biz onu hak etmiş miydik hocam...

    senin gidişini hazırlayanlara, yüzüne yalan söyleyenlere, seni oyalayanlara, kulüpten ilişkin kesilmesinin üstünden epey bir zaman geçmesine rağmen hiç bir şey yazmayan resmi kuruma neden bir şey demiyorsun hocam? neden söylemiyorsun gerçekleri? bu kulübün yıllarca ekmeğini yedikten sonra orada burada ağız ishali olmuşcasına kulübün saçmalıklarını anlatanlar gibi neden davranmıyorsun hocam, senin ne farkın var?

    en son uefa kupası finalinde ağlamış beni, cska maçı sonrası ağlatacak derecede bir hissiyat neden oluşturdun hocam? bu kadar büyümek haddimize miydi?

    3 yıllık hedeflerine neden 1.5 yılda ulaştın hocam? baksana hızın yetmemiş olacak ki duvara toslattırdılar seni hocam...

    final four finali oynayan iki takımı, daha ikinci senende neden mağlup ettin hocam? baksana şimdi gidişinde onu yazıyoruz, bahane ediyoruz... yeseydin ya 20 farkları hocam, daha ilk yılımız idi, olur böyle şeyler deseydik hocam, her zamanki gibi...

    her noktasıyla gergin olan bir derbide, kulübünün ceza almaması için, kendi karakterine çok aykırı olarak neden mikrofonu eline alıp taraftarı uyardın hocam... neden bu kadar ince düşündün hocam...

    ah be hocam, ah be...

    içim kan ağlıyor hocam, hiç kapanmayacak bir yara var içimde ama biz seni hak etmemişiz hocam, o yüzden üstelemiyorum geçmişi...

    sen en iyilerine layıksın hocam, biz ise...

    ben sana teşekkür edemiyorum hocam. bunca yaptığın şeyden sonra bir teşekkür bana az geliyor çünkü. senin doğrularını, oyun felsefeni, adamlığını antrenörlük kariyerimde hep örnek alacağım hocam, benim senden kapabildiğim yegane şey budur...

    hangi takıma gidersen git, başarılarının sonrası gurur duyduğumuzda yine seni anacağız hocam... içimizde bıraktığın büyük yara ile birlikte...

    eyvallah büyük insan, eyvallah büyük karakter, yaşattıkların için...
  • 354
    oktay mahmuti'nin yıllarca emek verdiği evinden gönderilişi yani 2006-2007 sezonunun sonu.

    görevine son verilmeden yaklaşık 2 ay önce verdiği bir röportaj iki parça halinde. http://www.youtube.com/...&feature=related http://www.youtube.com/...&feature=related

    bu röportajda oktay mahmutiaslında neden bu birlikteliğin bittiğini anlatıyor. şimdi en başa sarmak lazım. sezon daha başlamadan öncereal madrid ve tau ceramica oktay hoca'ya teklif yaparlar. hasılı kelam real madrid'in teklifi çok ciddidir. oktay hoca kulüpten izin ister fakat efes yönetimi buna izin vermez. çünkü tarihin en iyi bütçesi ve en iyi takımı kuruluyordur. bu bağlamda euroleague sayı kralı drew nicholasve uleb sayı kralı horace jenkins alınmıştır. geçen yılın en iyi oyuncusu ve oktay hoca'nın prensi antonio granger kadroda tutulmuştur. henry domercant ve charles smith yerine iki sayı kralı getiren efes pilsen pota altına ise müthiş atlet marcus haislip'i almıştır ve avrupanın en iyi pasör uzunu nikola prkacin daha ne olsun. bu kadroyu şimdi kuran olsa yine heyecanlanırım.

    ama takımın pg posizyonu tam bir faciadır. ender arslan'ı kapı dışarı eden oktay mahmuti o bölgeyi saf pg olan cüneyt erden, genç can akın ve barış ermiş'e ek olarak 1-2 oynayabilen jenkins idare edebileceğini düşünmüştür.

    sezon daha başlamadan bu kadar amerikalının büyük bir risk olup olmadığı tartışılmaya başlanmıştı. 4 amerikalı tartışıla dursun efes pilsen'de 1 numaralı hucum silahlarına hep en büyük yardımı yapan bir nevi mj-pippen etkisi yaratan sırasıyla trajan langdon, marcus brown, henry domercant gibi yıldızlarla müthiş işler çıkartan antonio granger'ın talihsiz sakatlığı efes pilsen'in tüm planlarını yıkar. f4 hedefiyle çıkılan yolda ilk darbeyi alan efes pilsen'in euroleague grubu ise tam manasıyla kan dondurucudur. ölüm grubu denen şey efes pilsen'i bulmuştu. zamanın en iyi kadrosunu kuran tau ceramica * * * * * * dusan ivkovic'in takımı dinamo moskova * * * * geçen yılın finalisti olympiacos * * *

    takımı kurarken savunma yapan uzunları, topu yere vurabilen gerekirse sorumluluk alabilecek kısalarla kuran oktay mahmuti'nin en büyük handikapı olan pg seçimi konusunda tamamen atıcı jenkins'i getirmesi ve zaten en iyi savunma yapan takımız hucumda tıkanırsak 2 tane sayı kralımız var bu takım sırtı yere gelmez söylemlerine maruz kalması erken görülebilecek herşeyin üstünü örttü. (bkz: sergen-tümer yanyana oynamaz) (bkz: jenkins-drew yanyana oynamaz)

    jenkins balonunun patlaması çok uzun sürmedi ama haa şimdi oldu ha şimdi olacak diye diye çok zaman kaybetti efes pilsen. granger'ın bir türlü iyileşmemesi can akın, mustafa abi, cüneyt erden ve barış ermiş gibi kısa türk rotasyonu takımın istenen seviyeye gelmesini engelleyen diğer unsurlardı. gerçi sonraları jenkins'i gönderip aleksandar rasic'i getirdiler ama doğru insan yanlış zamandı.

    herşeye tuz biber eken ise final serisinde fenerbahçe ülker'e 4-0 kaybetmek oldu. hemde hiçbir maçta rakibe dirayet gösteremeden.

    herşey mükemmel giderken efes pilsen'in bütçeyi artırması, f4 için yıldız gerekir sanılması, granger'ın sakatlığı, pg sıkıntısı ve yanlış transferler birbirlerini çok seven iki ismin yolunun ayrılmasını kaçınılmaz kıldı. herşey çok çabuk gelişti ama kaçınılmaz sonda oktay mahmuti'nin söylediği "sevaplarımla günahlarımla gidiyorum. günahlarım benim olsun sevaplarım ise oyuncularımın" lafı bir yere not edilmeli.

    şimdi oktay mahmuti bizim koçumuz ve galatasaray 2006 sezonunda f4 hamlesi yapan efes pilsen gibi. yıldız isimler bekleniyor ve hedefler biraz erken yükseldi. basında geçen isimler, bizlerin yani taraftarların heyecanı, el mevzusu takımın istikrarlı büyümek prensibini biraz esnetebilir.
    geçen hafta oktay mahmuti'nin ceo olacak söylentileri çıktığında aklıma ilk olarak bu bütçe meselesi geldi. mahmuti'nin tepeye çıkma isteğinin arkası sadece planlama ile açıklanamaz. mahmuti belki de 3 yıl sonunda hedeflenen bütçenin bu sene uygulanacak olmasından rahatsız olmuş olabilir. beklentilerin bu kadar yükselmesi gerçek öngörülür planlamanın sapması manasına gelir. oktay hoca'da bundan çekinmiş olabilir.

    benim şahsi görüşüm oktay mahmuti'nin düşük bütçeli takımlarla muazzam işler başarabilecek hatta ve hatta başarısız olamayacak bir koçtur. onun işi takım kimyasıdır. onunla beraber başarılı olan oyunculara baktığımız zaman hep egosu düşük takım için oynayan oyuncular olduğunu görürüz. bu yüzden gelecek sezon takım kurulurken umarım oktay hoca 2006'yı unutmaz. onun ne kadar büyük bir karakter olduğunu ve yarattığı takımlara da bu karakteri aşıladığını düşününce ondan tek dileğim bu bize gerekirse nba yıldızları gelmesin, avrupanın kalburüstü oyuncularını almayalım yeterki biz senin bildik karakterli oktay mahmuti takımı olalım...
  • 1515
    bu satırların yazarı zat basketboldan pek anlamaz. guard ne pivot ne ne is yaparlar bilmez. ara ara basketbol maçı izler o da heyecanlı olması lazım.
    bu adama galatasaray maçlarını izlerken heyecan veren, takımda ruh olduğunu hissettiren adamdır oktay mahmudi.
    twitterda falan galatasaraylı değil neden gitmesine üzülüyor, aşırı sevgi gosteriyorsunuz diyenler var. kardeşim ben bu adamın ağzından hiç galatasarayliyim lafı duymadım ki zaten. ama adam takıma ruh veriyordu. takımı sahiplendiğini hissettiriyordu. neden sevmeyelim? aynı mantıkla gerets'i de, feldkamp'i da hatta derwall'i de sevmeyelim. ne de olsa onlar da aslında galatasaraylı değil.
    takımın başından gittiyse üzüldüm. benim için fatih terim futbol için neyse bu adam da basketbol icin o.
  • 1490
    --- alıntı ---

    treviso'da düzenlenen nba kampında bulunan oktay mahmuti, transferle ilgili sorumuza, "treviso'da transfer çalışmalarımı sürdürüyorum. amerika ve avrupa'dan birçok genç yetenek, aynı zamanda birçok basketbol menajeri burada. ancak şunu gördüm ki; galatasaray'ın basketbol kulübünün geçmişten gelen borçlardan ve ödeme sıkıntılarından imaji çok zedelenmiş. öncelikle galatasaray imajını düzeltmemiz gerekiyor. transferden önce çevremize güven ortamını vermeliyiz. ondan sonra bu çalışmalara hız verebiliriz ve transferlerin gerçekleşmesini sağlayabiliriz" yanıtını verdi.

    --- alıntı ---

    http://gss.gs/S0D

    galatasaray basketbol şubesinin geldiği nokta. emeği geçen herkesin zürriyetini seveyim.
  • 1520
    galatasaray taraftarı olmadığı ve kızılyıldız'ın renklerine gönül verdiği bilinen bir gerçek olan eski koçumuz. ancak bu gerçekler kendisinin gönlümdeki değerini zerre azaltmamaktadır. 2010 ile 2012 yılları arasındaki verdiği mücadele, kısıtlı bütçeyle kazandırdığı başarılar ve taraftarlarla takımı bütünleştirerek büyük bir aile yaratması kendisini sevmem için yeterli sebepler.
  • 1547
    (bkz: #2465421)

    kendisini gömmek istemiyorum. galatasaray taraftarı olmak zorunda da değildir. zaten daha önce takımımızı çalıştırırken bile kızıl yıldız taraftarı olduğunu dile getirmişti fakat. halden de anlamasını beklerdim. en azından beraber yaşadığımız onlarca anın hatırı vardır diye. fakat kendisi çok iyi bir "profesyonel"'miş onu anladık. çuvaldızı kendimize de batıralım tabi burada. galatasaray spor kulübünün yüz akı olan basketbol şubesi bu günlerde can çekişiyor. evet neredeyse her sene avrupadan kupa getiren şube kaderine terkedilmiş vaziyette. bunu kabullenemiyoruz ama sesimizi de çıkartamıyoruz çünkü içinde bulunduğumuz durum ve oluşan genel talep futbol şubesi harici şubelerin şu anda çokta önem teşkil etmediği yönünde. bunu savunan taraftar sayısı bir hayli fazla ve neden savundukları konusunda da içinde bulunduğumuz halden ötürü fazla tepki veremiyoruz. görünen üzerine de fazlaca haklılar. bu insanların üzerine şu halde gidemeyiz, gitmemeliyiz. belli ki birkaç sene basketbol şubesinde kendimize yetmek esas alınacak. bunu aldık baş üstüne koyduk.

    şimdi oktay mahmuti'ye gelirsek, bize yansıtılan ve geri adım atmadığı yıllık maaaşıyla galatasaray erkek basketbol takımı biraz zorlarsa mevcut şartlarda ilk beş yapar. elbette kendisi silah dayayarak bu maaşı almadı. adını anmak istemediğim bir önceki yönetim bu maaşı teklif etti ve sayın mahmuti bu şartlarda imza atıp takımın başına geçti. fakat benim bu yazıda vurgulamak istediğim birazcık da olsa ahde vefadır. biz eğer biz bir his takımıysak ve çeşme de seyrek akmaya başladıysa zamanında kulüp çatısı altında yaşadığınız başarıların hatırına biraz da olsa fedakarlık yapabilirsiniz. biz taraftarlar yellow friday, grey weekend gibi organizasyonlarla deliğe ufak bir çaput tıkamışken yapacağınız sizin için ufak, galatasaray'a gönül verenler için büyük meblağlarda bir fedakarlık yapmanız şimdi sizin kazancınızı düşürse bile ileride manevi hazzı yüksek ve fazlasıyla karşılığını alabileceğiniz bir hareket olabilirdi.

    galatasaray spor kulübü yoluna öyle veya böyle devam eder. edecektir. daha önce de bu tarz badireler geçirmiş ve atlatmıştır. fakat bu yolda kimlerin ne olduğunu da görmemiz açısından bunlar da önemli verilerdir. galatasaray'dan bir şey eksilmez sayın mahmuti. sizin ondan kendinize ne katabileceğiniz mühimdir. siz banknot seçmişsiniz.

    yolu açık olsun.
  • 496
    johan elmander'in röportajından sonra (bkz: #829522) üşenmedim oktay mahmuti'nin de galatasaray dergisine verdiği röportajın tamamını yazdım.

    ***

    yenilmaz armada'ya çıkan yol;

    "oktay mahmuti"

    -üsküp doğumlusunuz, kaç yılında istanbul'a geldiniz. istanbul üniversitesi eczacılık fakültesi mezunusunuz. mesleğinizi yapmanızı engelleyen ve spor tutkusunu yüreğinize düşüren ne oldu?

    1991'de türkiye'ye geldim. 91 ekimi'nde hatta. şu anda 20 yıl oldu türkiye'deyim. her çocuk gibi spora ilgi duydum, öyle başladı ama eğitimimi de ihmal etmemeye çalıştım. neticede isteyerek ve severek başladığım bir şey basketbol ve sonuçta işime dönüştü. doğup büyüdüğüm coğrafya yugoslavya bilindiği gibi sporun içinde olan, basketbolun ön planda olduğu bir yer. bunun da etkisi var elbette.

    -euroleague'nin gelmiş geçmiş en iyi on coachı arasına seçtiği zeljko obradovic 1960 doğumlu ve 29 yaşında baş antrenör olmuş. ettore messina 1959 doğumlu ve 30 yaşında baş antrenör olmuş. 1968 doğumlusunuz ve 33 yaşında baş antrenör oldunuz. messina ve obradovic görevlerini yaklaşık 20 yıldır sürdürüyor. siz de on yıldır bu konumda görev yapmaktasınız. yolun daha yarısında mısınız?

    çok farklı örnekler aslında. bu meslekte çok büyük planlar yapma ihtimaliniz pek yok. antrenörlük yapıyorum, işimi en iyi şekilde yapmaya gayret gösteriyorum. bütün heyecanımla yapmaya çalışıyorum ve bu işten keyif alıyorum. olaya bu şekilde bakıyorum. yarın öbür gün o planları, burada olacağım veya ne yapacağım onları çok fazla görmek ve uygulamak çok kolay bir şey değil.

    -bu isimler belki de bir önceki jenerasyon; xavi pascual 1972 doğumlu, simone piagiani 1969 doğumlu, yeni nesil denilebilir. 2008-2009 eurocup'ta yılın koçu seçildiniz. 10 kupa kazandınız. aydan siyavuş(7) ve aydın örs'ün(6) ardından geliyorsunuz 4 şampiyonlukla. taraftar sizi bu isimlerle eşdeğer görüyor.

    antenörlüğe başlarken hedefim en üst seviyede bir kulüpte çalışmaktı ve bu yönde bir gayretim vardı. bunu yakaladıktan sonra artık gayretim oralarda kalabilmek üzerine, o seviyede tutunabilmek, oralarda mücadele edebilmek. efes pilsen'de euroleague'de oynayarak bunu başarmıştım. ondan sonra da orada kalmanız gerekir. oraya ulaşmak ne kadar zorsa orda kalabilmek de aynı şekilde zor.

    -galatasaray'a geldiğinizde verdiğiniz ilk röportajda hedefi rekabetçi kimlik, gelenek sahibi, güzel basketbol oynayan, mücadeleyi etmeyi düsturu haline getiren bir takım yaratmak olduğunu belirttiniz. 16 ay geçti, bbl'de final oynandı, kulüp tarihinde ilk kez euroleague'e kaldı, 16 yıl sonra müzesine kupa taşıdı. hedefin neresindeyiz?

    bence o gün söylediklerimle bugün arasında hiçbir fark yok. rekabet eden, mücadele eden bir karakter, gelenek sahibi olma sahibi olma parolasıyla yola çıkıldı ve bunun devam ediyor olması önemli. dolayısıyla aldığımız kupa, kazandığımız maçlar, bulunduğumuz konum bizi asla tatmin etmemeli ama aynı zamanda yolumuzdan vazgeçirmemeli. eğer ki bu yolun doğru bir yol olduğuna inanıyorsak bundan vazgeçemeyiz. bu anlayış, kulübün vizyonu olmalı buna göre. oktay mahmuti var veya yok. oktay mahmuti galatasaray'ın ömür boyu antrenörü olmayacak ama üst seviye bir kulübün yolu bu olmalı diye düşünüyorum. yani neresinde olduğumuzdan ziyade bence konuşmamız gereken hala bu yolda olduğumuz.

    -günü kurtarmak yerine bir program uygulamak, yapılanma sürecine girmek gerektiğine de vurgu yaptınız. kafanızda nasıl bir şablon var? jure zdovcgündemi meşgul etti. hakan üstünberk ile hala konuyu müzakere ediyor musunuz? yoksa bu düşünceler rafa mı kalktı? taraftar oktay mahmuti'ye çok güveniyor ve baş antrenör olarak başaracağı işler olduğunu düşünüyor.

    bir kere bu konu konuşuldu. böyle bir şey vardı ve gerçekleşmedi. biz de bu konuyu tamamen kapattık. şu an da öyle bir dönemdeyiz ki bu konuyu tekrar konuşmanın faydası ve anlamı yok. yapılan, yapılmak istenen bütün hamleler o zaman da, şimdi de galatasaray'ı iyileştirecek, güçlendirecek, kurumsallaştıracak hamlelerdi. bundan sonra da bu hamleler, aynı şekilde, aynı anlamda gerçekleşecek. burada şahıslar önemli değil. bu proje devam etmeli ve biz ona sadık kalmalıyız. ancak o zaman bir basketbol ekolünden bir gelenekten bahsedebiliriz.

    -çalıştırdığınız ilk kulüp takımı galatasaray. daha önce müessese takımlarında görev yaptınız. ne gibi farklar var? burada büyük bir topluluğu temsil etmek, onlara karşı aidiyet hissetmek, duygu yoğunluğunun çok daha yüksek olması gibi faktörler bulunuyor ve bunlar sorumlulukları da arttırıyor.

    buraya gelirken farklı bir yere geldiğimi biliyordum. güçlü bir potansiyelin var olduğu ve sağlıklı bir şekilde kullanılmadığı inancındaydım. doğru hamlelerle bu potansiyeli canlandırmamız gerektiğini paylaştık hakan üstünberk ile. o şekilde devam ettik. şunu belirtmek isterim ki hakan bey bize optimum çalışma şartlarını sağladı. bunu yaparken de heyecanını en üst seviyede tuttu ve büyük fedakarlık gösterdi. müthiş bir seyirci potansiyeli ve desteği var ama taraftarlar sizin birtakım işleri doğru yaptığınıza inanırlarsa sizinle beraber olurlar. ne güzel ki bizlerle birlikteler. bundan sonra da olacaklarını umuyorum. demek ki bazı konularda doğru hamleler yaptığımızı onların ilgisi üzerinden okuyabiliriz.

    -benetton treviso'dan ayrıldıktan sonra italya milli takımı'na gideceğinize dair söylentiler çıktı. bir yıl takım çalıştırmamayı tercih ettiniz.

    benetton'dan ayrıldıktan sonra istediğim türden bir teklif gelmezse çalışmayıp dinlenme kararı almıştım zaten. sırf çalışmak için kabul etmeyecektim. italya milli takımı da vardı, başka yaklaşımlar da oldu, çeşitli sebeplerden gerçekleşmedi.

    -bu arayı nasıl değerlendirdiniz, daha çok maç izleyerek ve teknik anlamda çalışarak mı? dinlenerek ve ailenizle zaman geçirerek mi? basketbol karakterinize ekstra bir şeyler kattığınız bir dönem miydi ya da basketboldan uzak kalmak sizi olumsuz etkiledi mi?

    yoğun bir maç trafiğindesiniz, yüksek bir stresle yaşıyorsunuz. yıllarca üst seviyelerde çalıştım. söylediğiniz her şeye vakit ayırdım. daha farklı bir gözle bütün bütün ligleri analiz etme şansınız var. işin içinde olduğunuzda çok fazla zaman olmuyor. bu işi seviyorum, sevdiğim için yapıyorum ve yaparken keyif de alıyorum açıkçası. bazı şeyleri sonuçlardan bağımsız olarak analiz etme fırsatı tanıdı bu evre ve bu çok önemli bir olgu esasında. o açıdan ne kadar basketbolun dışında olsam da basketbolun içindeydim.

    -iki kızınız var.

    lalin 9 yaşında ve alya 3 yaşında.

    -başarılı oldukça maç sayısı artıyor ve kızlarınız, ailenize az zaman ayırmak zorunda kalıyorsunuz, bu paradoksu aşmanın bir yolunu bulabildiniz mi?

    bir yıllık dinlenme süreci bu açıdan da iyi oldu, kızlarımla daha çok beraberdim. şimdi de istanbul'da olduğum zaman ailemle beraber vakit geçiren bir insanım. tabi ki arkadaşlarım, dostluklarım var ancak ailem her şeyden önce gelir. onların büyüdüğünü görmek istiyorum. zaman ayırabildiğim kadar ayırmaya çalışıyorum.

    -spora ilgi ne düzeyde?

    alya çok küçük, daha 3 yaşında ve lalin voleybol oynuyor. benim arzum, bir takım sporunda yer alması. üst seviye bir sporcu olmasa bile, bir takım oyununda yer alıp o takım ruhunu paylaşmayı ve beraber kazanmayı, kaybetmeyi öğrenebilmesi adına bence önemli. sadece spor alanında değil iş yaşantısında da gerekli bir şey diye düşünüyorum.

    -geçtiğimiz seneki olin edirne maçı. hakemlerin kötü yönetimine dair ciddi serzenişleriniz oldu. sizi bu tür eleştirilerde bulunurken hiç görmemiştik. sporun içinde olmayan kararlar alındığını söylediniz. aslında mesajın gittiği yer belliydi. o günden bugüne bir değişiklikvar mı yoksa hala aynı ortamda mı mücadele ediyoruz?

    o gün ne hissettiysem, içimden ne geldiyse söyledim. geçmişe çok fazla bakan biri değilim. önümüzdeki maç her zaman ajandamda yer alır. bunlara çok fazla takılmayalım, benim için geçmiişte kaldı.

    -bbl final serisi 6. maçından sonra çok duygusal anlar yaşandı. tutku açık ve josh shipp ile olan sarılmanız, onların gözyaşları.. "hangi şampiyonluk sizin yüreğinizden daha büyük" ve "son topa kadar galatasaray" mottoları doğdu final serisinde.

    burada benim kişisel anlayışlarım var. bu çocuklar benim ailem, oturur konuşuruz, birtakım şeyler üzerine anlaşırız ve bunları uygulamaya geçeriz.
    bu yolda hatalar olacaktır, yanlışlar olacaktır ama iyi niyetin asla ve asla eksik olmaması gerektiğini düşünüyorum. iyi niyet olduğu sürece hiçbir zaman başka bir meseleyi tartışmamız gerekmiyor.

    -saygı uyandıran bir baba figürü görüyoruz. karizmatik bulunuyor ve jose mourinho'ya benzetiliyorsunuz. 43 yaşında ve genç bir antrenörsünüz. oyuncularla bu bağı kurmayı nasıl başardınız, çok disiplinli olduğunuz da biliniyor?

    bunları benim yorumlamam çok zor, başkalarının sözleri. ben buyum sonuçta, günahlarımla sevaplarımla, yanlışlarımla doğrularımla. biri olmaya da çalışmıyorum. çünkü en kötü orijinal bile en iyi kopyadan daha iyidir. tamamen dürüstlük ve prensipler üzerine kurulu bir ilişkimiz var oyuncularla. karşılıklı bunlar olduktan sonra her şey kolaylaşıyor.

    -ciddi bir euroleague tecrübeniz var. suproleague'de efes pilsen'e final four oynatmıştınız, daha iyi bir derece gelmedi. 1996 koraç kupası kazanıldığında yardımcı antrenördünüz. "bu sezon başarısız olacağız çünkü avrupa kupası kazanamayacağız." dediniz. euroleague'de nereye kadar gidebiliriz. top 16 başarı mı?

    insanlar türkiye'de çok çabuk uçları yaşıyor, kendini kaptırıyor. yaklaşımlar çok yüzeysel oluyor, final four da istanbul'da, bu takım sonuna kadar gider gibi. bunlar biraz gayri ciddi yaklaşımlar. eğer ki buysa başarı, muhtemelen dediğim gibi avrupa şampiyonu olamayacağız. zannediyor musunuz ki biz sahaya çıktığımızda kaynetmek için çıkıyoruz! karşımızda kim var çok fazla ilgimizi çekmiyor. biz kendi işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. kimsenin bu konuda bir şüphesi olmasın. başarılı veya başarısız yorumunu bırakın başkaları yapsın. başarı nedir, bunları çok fazla konuşma tarfatarı değilim, kariyerimin hiçbir döneminde buna girmedim.

    -elbette ilk sene, adım adım, sağlıklı bir biçimde ilerlediğimiz düşünülürse şu anda bile başarlıyız.

    2 hafta önceki hedef euroleague'e girmekti. şu anki hedef top 16. eğer ki geçersek ilk 8'e kalmak isteyeceğiz. biz bu hedefi hep kendimize koyacağız. her zaman geçtiğimiz hedefin arkasında ne varsa ona odaklanıyoruz.

    -güçlü rakipler var grupta.

    insanlar burada sadece barcelona ve siena'yı görüyor. unics kazan geçen yıl eurocup'ı çok dominant bir şekilde kazandı. prokom 8 yıldır ve olimpija neredeyse kuruluşundan beri bu organizasyona katılıyor. ön elemede safdışı bıraktığımız rytas top 16 oynamıştı. bunların hepsi köklü kulüpler. euroleauge'de olmak zaten zirvenin zirvesi. bu takım zayıfi bu takım çok iyi demek çok sağlıklı gelmiyor bana.

    -nba lokavtıyla ilgili riske girmemeyi tercih ettiniz. zaza pachulia'ya transfer edildi. pekovic ve ömer aşık'ın da isimleri geçti.

    zaza'yı alırken euroleague'e kalmıştık. euroleague başlamadan önce pekovic ve ömer aşık görüşmesi vardı ama lokavtın ne kadar süreceği konusunda tahminler kısa süreceği yönündeydi ve her iki taraftan da transfer gerçekleşmedi. zaza ise burada oynamak istediğini belirtti. bizim bütünlüğümüze güç katan bir oyuncu.

    -ettore messina nba'e gitti. avrupa basketbolu ile amerika arasındaki makas kapanıyor. nba - avrupa bağı lokavt ile birlikte daha da arttı. basketbolun gelişimini nasıl görüyorsunuz, nereye doğru gidiyoruz?

    nba daha çok eğlence ve şov yönü ön planda olan bir organizasyon ancak play-offlarda elbette işin rengi değişiyor. üst seviye avrupa bsketbolunu nba'den daha içerikli görenlerdenim. daha detaylı ve zengin bir oyun olduğunu düşünüyorum. amerika'da kurallar da buna müsaade etmiyor. mümkün olduğu kadar oyunu bire bire dönüştürmeye çalışan bir düzen var. avrupa'ya gelen oyuncular bir dönem buradaydılar. fark kapanıyor. birbirine entegre oldukça bu iki lig, boşluk daha da daralacaktır.

    -ispanya 2006'dan bu yana 1 dünya, 2 avrupa şampiyonluğu yaşadı. 1992 barcelona olimpiyatlarına ve altyapı eğitimine mi inmek gerekir? efes pilsen'de yetişmiş biri olarak altyapıya önem verdiğinizi de biliyoruz. biz böyle bir ilerlemeyi nasıl yaratabiliriz?

    kişiler değil, sistemle ilgili olan bir durum. bir yolunuz olmalı, o yolun doğru olduğuna inanıyorsanız, sonuçlara bağlı kalmadan ona sadakat göstermeye devam edersiniz. diğer türlü hep kısa vadeli çözümlere girersiniz. biraz önce bizim için bahsettiğim husus da bu. sistemi doğru kursanız da bazen kazanır bazen kaybedersiniz. biz belki şu an ispanya 1992 noktasında, yani başlangıçtayız. galatasaray'da da a takıma oyuncu yetiştirmeye devam ediyoruz.

    -futbolda hücum etmek savunma yapmaya göre hep göz önünde. basketbolda ise bunun kontrastı var. nba'deki tezahüratlar bile bu yönde. siz de takım savunmasıyla var olan, yaşayan bir antrenörsünüz. basketbol niçin savunma odaklı bir spor?

    savunma olmazsa olmazı ama basketbol takım sporu. tek inandığım ve hareket ettiğim nokta takım odaklı olması. herkes savunmada yardımlaşmadan bahseder. hücumda da aynı durum geçerlidir. toplu ve topsuz. baktığınız zaman o kadar dinamik bir oyun ki, bunu savunma ve hücum odaklı diye bölmek çok olası değil. paylaşma ve yardımlaşma şeklinde açıklamak daha doğru olur.

    -bbl büyük bir heyecana sahne olacak. anadolu efes, fenerbahçe ülker rekabete hep hazır. türk telekom ve beşiktaş milangaz da önemli isimleri kadrosuna kattı. banvit var, karşıyaka var. nasıl görüyorsunuz sezonu?

    geçen sene de aynı şekildeydi. büyük bir heyecan ve rekabet vardı. belki bu sene daha da yoğun olacak. bahsettiğiniz takımlar değerli kadrolar ancak diğerlerini de küçümsememek gerekir. sürprizler de olabilir. basketbolseverler için güzel olacak.

    -josh shipp, preston shumpert ve luksa andric takımdaki ikinci senelerini yaşıyor. bu alışkın olmadığımız bir durum galatasaray'da. bu sezon jaka lakovic, darius songaila gibi tecrübeli isimler geldi. süreklilik ve istikrarın başarıyı getirmesi adına kalıcı yabancı oyuncular bir gereksinim mi?

    biz sadece doğru oyuncularla değil doğru insanlarla da çalışmak istiyoruz. şahsen değil kulübün de yaklaşımı bu olmalı bence. defalarca söyledim, bir oyuncunun hangi takımı tuttuğu önemli değil, nasıl hizmet verdiği önemli. en can alıcı nokta olarak bunu görüyorum. bu oyuncular, eğer ki bu formayla, kulüple bütünleşebiliyorsa söylenebilecek en ufak bir şey yok. insanlar gelsin, bir süre sonra bütün takım değişsin bunu istemem. geçen sene takım kurarken de bunu dile getirdim. her sene yeni oyuncular istikrar adına bir şey yapılmadığının göstergesi. bu kulübü daha üst seviyeye taşımak için çalışıyoruz. var olan güçlü bir markayı daha yukarılara taşıyabiliyorsak başarılıyız, biz o markanın sırtına binip bir yerlere geliyorsak bir şey yapmamışız demektir.

    ***

    kariyer;

    1988 - 1991 : rabotnicki altyapı
    1992 - 2001 : efes pilsen yardımcı antrenörü
    2001 - 2007 : efes pilsen baş antrenör
    2007 - 2009 : benetton treviso
    2010 - : galatasaray medicak park

    başarılar;

    2001 - 2002, 2002 - 2003, 2003 - 2004, 2004 - 2005 sezonları türkiye ligi şampiyonluğu
    2001, 2002, 2006, 2007 türkiye kupası
    2006, 2011 cumhurbaşkanlığı kupası
    2008 - 2009 eurocup yılın antrenörü
    2000 - 2001 suproleague final four, avrupa üçüncülüğü.

    ***

    röportaj: ahmet eren loğoğlu
  • 1538
    sevgili galatasaray taraftarı, galatasaray camiası ve basketbol kamuoyu,

    sizin de bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde galatasaray spor kulübü ile olan sözleşmemi tek taraflı fesih ettim. bilmenizi isterim ki benim için kolay bir karar değildi.

    geçtiğimiz sezon görevi devraldığım esnadaki durum ve sonrasında yaşanan sıkıntılı sürecin ardından her şeyi geride bırakarak büyük heyecan ve ümitle galatasaray basketbol takımı geleneklerine yakışan bir takım kurmak için çıktığım yoldaki çabam ise sezon bittikten sonra geçen 50 günlük süreçte en ufak bir gelişme olmadığı için sonuçsuz kaldı.

    büyük hedeflere, bütçeden bağımsız iyi organizasyonlar ve iyi bir planlamayla ulaşılabileceğine inanan bir kişi olarak sadece benim ve taraftarların paylaştığına inandığım bu heyecanın hedefe ulaşmakta yeterli olmayacağına kanaat getirdiğim için bu kararı aldım ve galatasaray spor kulübü’nün geleneklerine uygun olarak bu konu hakkında ne bir açıklama yapmak ne de konuşmak niyetindeydim.

    ancak galatasaray spor kulübü başkanı sayın mustafa cengiz’in bugünkü basın toplantısındaki açıklamaları sonrasında sadece şunu söylemek isterim: bugüne kadar sadece bir maaş ödemesi almış olmama rağmen bu kararı sezon devam ederken almadım. play-off şansı kovalarken almadım. sezon bittikten sonra geçen 50 günlük sürede büyük bir heyecanla yeni sezon hazırlıkları yaparken de almadım. bu kararı, hayal ettiğim hiçbir projeyi hayata geçiremeyeceğime emin olduğum gün aldım. ertesi gün başkanla görüşmeye davet edildiğimde, şubenin içinde olduğu tüm sıkıntıları tekrar dile getirdim, iyi bir projeyle ve sorunlar çözüldüğü takdirde görevime dönebileceğimi söyledim. başkandan indirim isteği ve ödemem yapılandırıldığı takdirde devam edip etmeyeceğim sorusu geldi. bu konu şubenin sıkıntıları arasında en önemsiz ve en son sırada yer alacak madde. bunu ifade ederek oradan ayrıldım. aleyhimde ne söylenebileceğini az çok tahmin ederek ve bunu da göze alarak ayrıldım.

    galatasaraylı olup olmama meselesine gelince, inandığım hedefler uğruna hiçbir şeyden vazgeçmediğimi en iyi galatasaray taraftarı bilir, beni en iyi onlar tanır. bu konuda ayrıca bir açıklama yapmaya gerek bile duymuyorum.

    oktay mahmuti

    hocam indirim yapmadın diye sana ne galatasaray taraftarı ne de yönetim kızmıyor bunu öncelikle belirtelim. galatasaray'ın başarısı için çalıştığını ve başarılı olmak istemen kadar gurur verici bir durum yok.

    mustafa cengiz başkanımızın açıklamalarına göre 34 milyon tl borcun 3 te 1'i ödenmiş hiçbir gelir olmadan. yönetimin önünde uefa'nın söylediği futbol gelirlerini baskete aktaramazsın sözü var ama mustafa cengiz futbol gelirlerinden alıp 12 milyon tl ödeme yapmak zorunda kalmış basketbola. şimdi neresinden tutarsa tutsun yönetim basketbolda zararda hep, amaç ne o zaman? zararı en aza indirmek.

    oktay hoca maaş indirmi konusu için en önemsiz demek galatasaray'ın mali durumundan banane demek ile eşdeger bana göre. uefa'dan gelecek men cezası ile belki basketbol şubesine kilit vurulabilirdi bun farkında değil hoca. maaş indirimi öncelikle basket tüm branşlarsa en önemli konu durumunda. futbolda milyonlar harcayıp büyük gelir beklentisi var iken basketbolda büyük paralar harcayıp sadece kupa beklentisi olması kadar saçma bir durum yoktur.

    ve şunu söylemek istiyorum seneye oktay hoca bizi basketbolda şampiyon yapti diyelim alacağımız ödül hocanın maaşı ile kafa kafaya neredeyse ve bu yönünden bile çok saçma. sponsor yok, şampiyonlukta kupa dışında gelir yok, euroleague de para yok o zaman bu branş için alınan tedbirler ve küçülme sonuna kadar desteklenmelidir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın