resim
Johannes Hendrikus Olde Riekerink
Görev:Teknik Direktör
Takım:Dewa United
Yaş:61
Uyruk:Hollanda
  • 3432
    bugun kendisini klm'in istanbul amsterdam ucusunda gordum. ekonomi sinifinda tek basina oturuyordu.

    ucaga girer girmez o mu diye bir baktim o sirada gordu ona baktigimi. neyse ancak ucak indikten sonra valizlerini beklerken yanina gidebildim.

    tek basinaydi ve uzerinde buyuk bir hayal kirikligi yasayan adam bakisi vardi. yanina gidip selam verdim, tebrik ettim ve ilk basta tahmin ediyorum ki bunun bir protesto tebrigi olabilecegini dusunup sasirdi. galatasaray'in mevcut kosullarinda cok iyi isler cikardigini dusundugumu soyleyince "cok tesekkur ederim ama daha iyisi de olabilirdi" dedi, guldu. sonra biraz konusup fotograf cekince "besiktas kazaniyormus gordun mu" dedi. ustelik ben daha besiktas'in macinin oldugunu dahi bilmiyorken. "ligi hakediyorlar zaten, cok daha iyi yonetiliyorlar" dedim.

    ben cok fazla uzatmadan trenime yetismek icin hareketlendim, o da galatasaray'i cok sevdigini soyledi en son.

    sok oldum acikcasi. ortam bayaga bayaga hayal kirikligi koktu bir anda.

    schipol havalimaninda tek basina valiz bekleyen, hayal kirikligi dolu bir galatasaray antrenoru ve agzindan dokulen galatasaray'i cok seviyorum sozu.

    uzerinden bir saat gecti ama nedense bir yumru gibi kaldi o sozleri.

    "kariyerinizde bol sans dilerim" dedim ve ayrildik.

    hakikaten kariyerinde bol sans guzel insan. belki bir gun bu gunlerini kaleme dokersin, biz de seni ne cok sevdigimizi hatirlariz.
  • 3625
    çok boktan zamanda, boktan bir takımla, taraftar, başkan, yönetim, her şeyin boktan olduğu bir dönemde galatasaray müzesine 2 kupa kazandırmış teknik direktördür.

    26 mayıs 2016 galatasaray fenerbahçe maçıyla türkiye kupasını kazandırdı ve avrupa'dan men cezasını çekmemizi sağladığı gibi,

    13 ağustos 2016 beşiktaş galatasaray maçında da son şampiyon o uçan kaçan beşiktaş'ın elinden türkiye süper kupasını aldı.

    belki galatasaray'ın hocası olacak ağırlıkta ve donanımda birisi değildir ama çok güzel adamdır.

    riekerink bey diyeceksiniz!
  • 1055
    son günlerde takımımızdaki pozitif hava ve yapilan transferlerle, galatasaray futbol takiminin ve taraftarinin havaya girdigini gören bazı kesimler, satilmis medyayi kullanarak fatih terim ismini sürekli galatasaray ile anıp duruyor.
    en son da dün dogum gününde basin toplantisinda, "eski kulubunuz" lafini "hayir kulubum" diye düzlettigi icin yine bir guzellemeler vs.

    euro 2016'dan sonra adaletin oldugu yerdekilerden icazet alamadigi icin, iyi ki de alamadigi icin gelemedigini gördük.

    taraftarin da sempatiyle baktigi riekerink bey'le her sey su anda iyi gidince tabii rahatsizlik verdik. hemen oyunlar basladi ama bu sefer lucescu'ya yaptigimizin yapilmasina izin vermeyecegiz.

    hocayı yedirmeyecegiz!

    bu adam galatasaray'ın gelecegidir. bakın yıllar sonra derwall gibi jor hoca'yı da anlatabiliriz.
    dilimizden daha dogrusu futbolun dilinden anlayan bir hocamiz var. takim icin dogru teshisleri koymus biri, birakalim da sansini sonuna kadar kullansın.

    kötü günde bile destek olmamiz gereken iyi biri...
  • 722
    2016-17 sezonuna dair galatasaray'a ilişkin en ufak bir umudum varsa, bunun kıvılcımını çakan adamdır kendisi.

    geçen sezonu nasıl bir hissiyatla bitirdik, bu sezona nasıl bir hissiyatla girdik hatırlarsınız. yeni sezon hazırlıkları başlarken sporx'de bu adamın takımı çalıştırış şekline dair bir video gördüm ve bir anda ümitlerim yeşeriverdi içimde, sebebini açıklayayım hemen:

    9 yıl lisanslı oynadım ben, bildiğim gördüğüm 2 tür hoca vardır futbolda:

    - oynatan hoca
    - öğreten hoca

    oynatan hoca: türkiye'de üst düzey liglerde hemen hemen bütün hocalar "oynatan" hoca klasmanındadır. bu hocaların ortak özelliği, elindeki futbolcu ekibinin futbolun temel pratiklerini bildiği varsayımıyla yola çıkmalarıdır. onlara göre oyuncular kafayı kaldırmayı, kademe yapmayı, sahaya yayılmayı, pas hızını ayarlamayı, topsuz oyunu, mesafe kavramını falan defaul biliyorlardır.

    bu yüzden takıma gelir gelmez yaptıkları ilk şey kendi taktiklerini oturtmaya çalışmak olur. "benim felsefem budur" diyeni varsa sarılın öpün. o adam bir nebze bir şeyler biliyordur. ancak takımın güçlü elemanlarını kağıda yazıp "hmmm bunlardan en güçlü 11 şu olsa, bu takım şu taktiği oynar" diyen adamdan kaçarak uzaklaşın, o adam iddaa oynar gibi takım kurar.

    oynatan hocanın derdi sonuca gitmektir. bu tip hocalar genellikle dış liglerde çabuk sonuç arzulayan takımlarda iş yapmalıdırlar. real madrid, barcelona, chelsea, manu gibi önceliği başarı olan major takımların "oynatan, oynatmayı bilen hoca" ihtiyacı barizdir. bu yüzden direk taktik mantalitesi belli adamlarla çalışırlar.

    bu hoca tiplerine örnek şöyle verilebilir (türkiye'den örnekler altta):

    - pep guardiola (seri kompakt pas, total futbol, paslı hollanda stili, yeni nesil ispanyol ekolü)
    - jose mourinho (takım savunması, fiziksel, sert, müdahaleli, yıldırıcı futbol, kanattan içe dikine girişler)
    - ancelotti (geride karşılama, direk uzun pas, yer tutan stoper ve bekler, ters kademe)
    - fatih terim (aslında bu sınıfa sokmak istemiyorum ama zorunlu, fatih terim aslında motivasyon hocasıdır, gazla oynatır, ancak taktik anlayışı dersek şok pres, rakip geri 4'lüyü kovalayan hücum hattı, rakip orta saha dizilimini sırtında adam adama karşılayan orta göbek, yıldırıcı santrfor)
    - hikmet karaman (sürpriz oldu değil mi? - kule santrfor, bekleri taşıyan ön libero, 10 numarasız toplu savunma, bekleri tolere eden kaygan stoper)

    şimdi bu hocalara oturmuş kadro vermezseniz önce kadro oturtmak, dolayısıyla transfer yapmak isteyeceklerdir. oturmuş kadro çok az görünür bunlarda. takımlar oturmadığı için gelir bu hocalar. ama istedikleri transferleri yapabiliyorlarsa genelde zirvededirler.

    gelelim ikinci tip hocalara... bu adamlar çok ilginçtir çok...

    öğreten hoca: öğreten hocalar geldikleri takımlarda öncelikle takımın potansiyelini ölçmek için çalışmalar yaparlar. bu hocaların ilk düsturu "belki takımda önceki hocaların değerlendiremediği değerler vardır" sözüdür. takımda yetenek ve kapasite ölçümü sonrası futbol altyapısı kuvvetli çocukları tutmayı seçerler. işin güzel tarafı, bu tip "öğreten hocalar"ın önceliği takımdaki genç isimlerdir.

    öğreten hoca, potansiyellileri ayıklayıp çer çöpü uzaklaştırdıktan sonra kamp dönemlerinde oyuncularla mental bilgi alışverişleri yapar. sanki bir çocukla konuşuyormuşçasına, sanki karşısındaki "yıldız takım topçusu" bir ufaklıkmışçasına "top nasıl kapılır? kademe nasıl yapılır? adam adama nedir? alan savunması nedir? toplu pres nasıl yapılır? topsuz alan oyunu nedir? ne zaman pas verilir? ne zaman şut atılır?" gibi temel bilgileri tekrar anlatmaya başlar.

    ilginçtir, bu yönteme maruz kalan oyuncuların çoğunda ilk başlarda bir isyan belirtisi olurken, "biz çocuk muyuz yahu bu hoca ne yapıyor?" tarzı söylenmeler başlarken bir süre sonra bu durum yerini 30'lu yaşlardaki adamların "ulan yanlış biliyormuşum, boşa pres yapıyor muşum, kademem hatalıymış" gibi söylemlere bırakır.

    bu hocalar için en zor şey, gittikleri takımda öğrenmeye kapalı ve gruplaşmaya müsait, laf dinlemeyen tiplerin, egosu yüksek, ukala oyuncuların varlığıdır. bu yüzden "öğretici hocalar" - sözüm ona "yıldız" denilen oyuncularla çalışmakta çok zorlanırlar. genelde de bir öğretmen edasında olduklarından mütevazi olan bu hoca tipinin sonunu genellikle takımın yıldızı olan adamlar getirir.

    biraz daha açalım; eğer elinizde van persie gibi süper star geçmişli fakat kapristen götü başı oynayan bir adam varsa "öğretici hoca" ile çalıştıramazsınız. van persie 1-2 hafta dayanır sonra su koyvermeye başlar. "şut atmayı senden mi öğreneceğim, pas vermeyi sen mi anlatacaksın? sen kimsin amk?" gibi çıkışlarla takım arkadaşlarını da zehirler, hocayı iç ederler.

    ancak; elinizdeki süper star nitelikli adamlar mütevazi, işini seven, disiplinli tiplerse, yani kastım adresimdir, eğer wesley sneijder gibi muslera gibi yaptığı işe ölümüne sadık ve insana saygı noktasında güzel insanlar varsa, bu tip hocalar takımlara müthiş bir hava getirebilir.

    bu hoca tiplerine örneklerimizi de verelim:

    - tabii ki sir şenol güneş - bu adamın dibine kadar hastasıyım, öğretici hocanın en güzel örneğidir kendisi
    - mircea lucescu: kesinlikle en güzel örneklerden birisi, futbolu baştan anlatır
    - jurgen klopp: baktı ki anlattığı anlamıyor, altyapıdan çıkarır, ona anlatır

    - ve nihayet jan olde riekerink: öyle olduğunu biliyorum demiyorum, tamamen antrenman videolarından gördüğüm bir şey. nasıl pres yapılacağını anlatıyordu takıma ve öyle hırslıydı ki - "size pres yapmayı ilk öğreten kim allah onun belasını versin" tarzındaydı. bruma'yı kenara çekip "weak foot weak foot" derken içimin yağları eridi. top cambazı adama "rakibin zayıf ayağının üstüne git" diyordu. donk vatandaşı, ama vurdumduymaz şekilde topa giderken "where is the passion go go go" diye bağırıyordu. adam kimin neresinin zayıf olduğunu görür gibi, bir de ingilizce, tüm takım duyacak şekilde herkese öğretti, öğretiyor.

    ben çok umutluyum riekerink'ten. elindeki yıldızlar kaprissiz, egosuz adamlar. sneijder egosu olan bir adam, ama riekerink'le farklı bir bağları var, zira kendisini yetiştiren hocayla çalıştırıyor, ajax altyapısından bir saygısı, bir üstat bağı var.

    şu ayrıntıyı da atlamamak istiyorum:

    - oynatan hocalar dönemsel, öğreten hocalar kalıcı başarıları getirirler,
    - oynatan hocaların ellerinden starları alınırsa yalpalarlar, başarıları belli adamlara endekslidir, öğreten hocanın sistemi oturursa yerini doldurur gidenin
    - oynatan hoca kısa zamanda net başarı getirir ya da getiremez ve kovulur, öğreten hocalar proje adamlarıdır, kısa vadede zorlanabilirler, ancak uzun vadede sürekli ve uzun yıllar sürecek başarıları hazırlayabilirler,
    - oynatan hocanın takımından oyuncular başka takımlara gidip başarılı olabilirler, zira adaptasyonu bellidir, öğreten hocanın oyuncularının başka takımlara gidişi sıkıntılı olabilir, sistemli takımlarda başarılı olabilirler, ancak gündelik başarı arayan takımlarda zorlanabilirler,
    - oynatan hocanın takımındaki oyuncular zaten sansasyoneldir, kar edemezsiniz, öğreten hocanın oyuncuları ise astronomik rakamlara gidip takımlarına hayal etmedikleri paralar kazandırabilirler,

    yani özetle, öğreten hoca takımları ajax gibi, shakhtar gibi, dortmund gibi proje takımlarıdır.

    galatasaray riekerink ile böyle bir şansı, "isteyerek değil zorunluluktan" elde etmiş durumda. başka hoca gelseydi riekerink kesinlikle düşünülmüyordu. ancak şuan, hazırlık döneminde de gördüğümüz üzere takımın böyle bir şansı oluştu, proje takımı olma şansımız var, ancak yönetim çok çok kötü ve riekerink'in arkasında duracak kadar dirayetli değil...

    eğer riekerink'in arkasında durabilirsek senelerdir hayali kurulan proje takımı, ajax modeli işi devreye girebilir. öğrenmeye açık oyuncular tutulur, öğrenemeyen dangozlar giderse bir mucize gerçekleşebilir. ancak taraftar sabırsız olursa, yönetimin beceriksizliği yönetimi devirirken yanında riekerink'i de götürürse bu fırsat kaçabilir.

    ha yok, riekerink başarılı sonuçları erken elde etmeye başlarsa, işin trajikomik olan yanıdır, hem kendisini, hem galatasaray'ı, hem de mevcut beceriksiz yönetimi kurtarabilir. hatta inanmayabilirsiniz ama satılacak oyuncularla borç bile kapattırabilir.

    (kulislerde konuşulanı söyleyeyim, bruma mayası tutarsa bu sene, 30 milyon euro'lar konuşuluyor, sinan gümüş'ün tutması durumunda 15'ten aşağı yollamayı deniyor, carole için bundesliga ve premier lig'den soranlar olduğu söyleniyor, ve bunlar sadece 5 maçlık hazırlık kampı sonrası oluyor.)

    haydi hocam, hayallerimiz ve yüreğimiz elinde...
    coştur bizi, şaşırt cümle alemi...

    ben de gelecekte gururla paylaşayım şu sözlükteki kelamı, kalemi...
  • 3278
    dünkü maçın başındaki garip sistemi kendisi belirlemedi. kafasındaki şablonda eren derdiyok ile podolski'yi forvet oynatmak vardı. eren'in hafif sakatlığına rağmen hafta içinde bu sistemi denedi. sonrasında eren kendini hazır hissetmeyince bu kez josue'yi denedi. ancak mehmet özbek'in talimatı ile garry rodrigues'in ilk 11 çıkması istenince bütün planlar çöpe gitti. rodrigues hafta içindeki hiçbir maçta as takım ile çalışmadı. tepeden inme bir karar ile ilk 11 çıktı.

    düzeltme : cuma günkü antrenman hariç bir hiçbir maçta as takım ile çalışmadı.

    dirense ve kendi doğruları hareket etseydi denebilir. ancak kulübün mevcut yapısı içinde böyle bir şansı yok ne yazık ki. galatasaray'ın futbol aklı mehmet özbek tarafından yönetiliyor. bunu unutmayın lütfen.

    kurban istenirse ilk gidecek kişidir aynı zamanda.
  • 1189
    hakkında manasızca, teknik direktör olur mu olmaz mı tartışması hala dönen teknik direktör.

    yıllarca herhangi bir başarı elde etmemiş, tribünlerin dalga geçtiği, futbolla alakasız, sahada kesik başlı tavuk gibi koşan ya da kasap olan futbolcudan, sadece pro lisansı aldı diye teknik direktör oluyor, bu ligde takım yönetiyor. kimse de "sen kimsin" demiyor?

    dinozor olmuş bir teknik direktörün yanında süs biberi olarak bir kaç yıl geçirmek, o tecrübeyi elde etmek oluyor. dünün küçük bilmemnesi, bilmemne hoca oluyor. kimse "teknik direktör olamaz" demiyor.

    eğitimde avrupa görmemiş, dünya futbolunu takip etmeyen, say desen premier lig'den 10 takım sayamayacak, "kadınla futbol konuşmam ben" diyecek kadar sığ, yalnızca eş dost tanıdıkları olan, evlat kategorisinde takılan ya da başkanın kuklası olmayı kabul eden adamlar teknik direktör oluyor bu ülkede. kimse "sen nasıl yöneteceksin, sana nasıl emanet edilir bu takım" demiyor.

    bir insanın bir işe yeterli olduğunu ne gösterir? pro lisansı var olana teknik direktör demeyeceksek, ne kanıtlayacak da ona diyeceğiz?

    antreman bilgisinin yeterliliği mi? türkiye'nin en filozof hocası nereden öğrenmiş antreman tekniklerini? riekerink futbol fabrikası ajax'ta yıllarca oyuncu tasarladı antremanlarıyla. bu adam işin mutfağından çıktı.

    büyük futbol adamının yanında stajını tamamlaması mı? sizin imparator dediğiniz adam pişme eğitimini kimin yanında yaptı?* riekerink modern futbolun babası johan cruyff ile çalıştı.

    büyük takım/avrupa görüp, büyük takımda çalışması mı? hani bu takıma geçen sene başında layık görülen adamın cv'sindeki en büyük takım hangi ege temsilcisi idi? bu adam ajax'ta antrenör, porto'da yardımcı antrenör, daha sonra tekrar ajax'ta gençlik gelişim sorumlusu olarak çalıştı. şampiyonlar ligi tecrübesi yaşadı. koca bir ülkenin, çin'in futbol geleceği emanet edildi. hem de parasız kaldı diye para kazansın diye sırf eski oyuncularını alt yaş gruplarına teknik direktör yapanlar gibi değil, hakkıyla geldi o pozisyona.

    adam yönetimi kadro yapılanması mı? sizin yönetebileceğinden büyüğünü kabul etmeyen "teknik direktörleriniz" kaç yıldız gördü, kaç sorunu çözebildi? riekerink o yıldızları* yetiştirdi. bu seneki kadro yapılanması gözünüzün önünde. aldığı kararlar, kestiği oyuncular önünüzde.

    teknik direktör olarak çalışması/başarısı mı? efsanemiz hagi geldiğinde, bırakın başarıyı, kaç yıl takım çalıştırmıştı? bin tane örnek var. riekerink 1995'te futbol antrenörüydü. bu takımla iki finale çıktı. ikisini de başarıyla sonuçlandırdı.

    daha sayabilirim bir sürü soru. ama konu yine aynı yere çıkacak.

    "rehber hocası" diye aşağıladığınız bu adam,
    götü göbeğine karışmış, profesyonellikten nasibi almamış şeker spor'a kadar düşerek kariyerini bitirmek zorunda kalmış adamların* "galatasaray'ın teknik direktörü yok yea" diye aşağıladığı bu adam,
    daha altyapıya geldiği günde aspor'da futboldan yorum yaparak -ne yazık ki- para kazananların "bilmem kimin kovduğu, sneijder'in torpillisi, kim bu ya" diye aşağıladığı bu adam,
    bırak geçmişini bilmeyi, insani olarak ayıp ettiğini fark edemeyen muhabir parçasının yüzüne karşı "sizin teknik direktörlüğe layık olmadığınız söyleniyor, bu moralinizi bozuyor mu?" sorusunu sorduğu bu adam,
    galatasaray'ı yedek kapı olarak gören, garantisi belleyenlerin "döneriz, bakarız neler olacak" diye terbiyesizlik yaptığı bu adam,
    başarılı olsa da olmasa da,

    galatasaray'ın teknik direktörü'dür.

    bu iş için yeterliliğini sorgulayacak olan, önce kendi geçmişini/geçmiş teknik direktörlerini sorgulasın.
  • 1030
    kendisine buradan teşekkür etmek istiyorum. iyi bir transfer dönemi geçirmemiz de hocanın da büyük payı var. üslubuyla, mantelitesiyle, sempatik tavırlarıyla gönüllerde taht kurdu.

    transfer döneminde kadro mühendisliği için takımda ki çöpleri göndermesi yaptığı en doğru hamlelerden biriydi. hiç bir galatasaray taraftarının sevmediği ve takımımıza katkı sağlayamayan yüksek maaşı ve verimsiz adamları bir kalemde sildi.

    olcan, umut, endoğan adili, tarık çamdal ve donk gibi isimleri takımda istemedi. eğer yerine yerli bir antrenör gelseydi kesin bu isimlerden bazılarını takımda tutardı ve transfer riskine girmezdi. riekerink hoca sayesinde artık yasin ben oldum 11'in vazgeçilmeziyim havalarına giremeyecek. artık her as oyuncunun as yedeği takımımızda mevcut.

    denizli gibi dalları budarız ya da keseriz gibi laflar kullanmadı. olcan için sorulan soruya bizim için karabük maçı daha önemli oraya odaklanmalıyız dedi.

    yönetimin transferde geç kalmasından ve kafasına göre hareket etmesinden ötürü (serdar aziz transferi) basın toplantılarında ve maç sonu röportajlarında bas bas transferlerden bahsetti. forvet istiyorum. orta sahaya birden fazla takviye yapmamız lazım diye sürekli isteklerde bulundu.

    gerçekten sayesinde kademe atladık ve hemen hemen istediği her futbolcu alındı. bruma'nın asla ve asla satılmasını istemedi. bizim yönetim onu çoktan satmaya razıydı ama o bizim yeni transferimiz dedi ve hiç bir yere göndertmedi.

    her halde gelen ve giden futbolculara kimsenin itirazı yoktur. sırf umut olcan tarık ve donk sırf gibi isimlerden bizi kurtardı diye bile riekerink'i sevebiliriz. adamın futboldan ne kadar çok anladığı getirdiği isimler ve götürdüğü isimlerden bile anlayabiliriz.

    yönetime kalsaydı her menajer transferini yapardı. ama o birçok ismi veto etti. diarra, leiva için yönetim elinden geleni yaptı ama olmadı. bu futbolcuları istemesi bile kadromuzda ihtiyaç olan bölgelere nasıl nokta atışı oyuncular seçtiğinin kanıtı.

    umarım sezon sonu reikerink hocayla şampiyonluğa ulaşırız. hep destek tam destek.

    teşekkürler jan olde riekerink...
  • 3622
    yıllarca futbol oynamış, uluslararası futbol müsabaklarına katılmış ve kupalar kazanmış, sonrasında ise uluslararası düzeyde teknik direktörlük yapmış ama hobi olarak bu sözlükte yazan muhteşem futbol adamı arkadaşlarca " çakma" olarak nitelendirilen işini yapmaya çalışan profosyonel.
    levent şahin 'in yardımcısı olma yakıştırmasında ise riekerink mi yoksa levent şahin mi küçük düşürülmeye çalışılıyor anlamadım.
  • 1666
    bilinçli mi yaptı bilinçsiz mi bilmiyorum ama takımdaki karakter - kişilik - arkadaşlık uyumu konusunda çığır açmış hoca...

    - takımımızın şimdilerde göz bebeği olan, geçen 2 sene boyunca anasına avradına sövülmüş wonderkid'imiz bruma biliyorsunuz riekerink bey ile şaha kalktı. kimse bana kiralık ispanya falan demesin orada da ne oynadığını biliyorum ben. bu adam ayağa kalktıysa aslan payı hocamızın. ancak bunu nasıl yaptı falan derken bruma'nın geçen günkü röportajına rast geldim.

    "kendimi çok yalnız hissettiğim dönemler oldu. yaşım küçüktü ve dilim farklıydı. sürekli tercümanla dolaşma şansım yoktu. taffarel ve portekizce bilen arkadaşlarım yardımcı olmak istediler ancak samimi ilişkiler kurma şansı bulamadım. bu sene carole ile çok iyi anlaşıyoruz. sosyal hayatta da beraberiz. ayrıca josue'nin kadroya katılması beni çok mutlu etti. kendimi artık evimde gibi hissediyorum..."

    varan 1... carole ve josue'nin bruma'ya yaptığı katkıyı şu cümlelerde görmemek mümkün mü? adamın derdi belliymiş aslında. yalnızlık... o kadar etkiler ki genç bir futbolcuyu. adam 19 yaşında gurbete gelmiş. tek başına ne bok yer diye düşünmemiş kimse. ama sanıyorum riekerink düşünmüş.

    - podolski - cavanda ikilisi: idman fotolarını, videolarını takip eden benim gibi manyaklar varsa aranızda, takımımızın yeni zıpırı, eboue'si cavanda'nın ne denli eğlenceli bir adam olduğunu farketmişsinizdir. cavanda cidden şoparın, ciguli'nin önde gideni. adamın işi gücü makara. yok dans eder, yok şakalar yapar. takımın böyle adamlara çok ihtiyacı oluyor, özellikle de morallerin dip yaptığı anlarda.

    zira podolski, takımımızın cavanda olmasa en matrak adamı. herif 1 senede tarlabaşı esnafına evrildi. çay, okey, tavla, "gaz ver" falan derken adam baya baya türko çıktı. çok sıcak kanlı, tutup öpesin geliyor herifi. benim galatasaray'a gelmeden önce kafamda oluşturduğum podolski ile şimdiki podolski arasında dağlar denizler var. adam geyik ötesi birisi.

    cavanda ile bu ara birbirlerine enseye şaplak göte parmak bir ilişkileri varmış. bu çok rastlanacak bir takım arkadaşlığı tipi değil. işin güzeli, bu tip adamların varlığı takım morali açısından müthiş etkili bir durum. bu arkadaşlık hem özendirir, hem teşvik eder, hem yakınlaştırır. 2000'lerde tafo'nun bütün takımı etkileyen müthiş neşesini hangimiz görmezden gelebiliriz?

    - selçuk - sneijder ikilisi: sanıyorum riekerink bu konuda özel bir şeyler yapmış. başka açıklaması olamaz. takımda sneijder ve selçuk iki ayrı dünyanın isimleri gibiydiler. evet birbirlerine saygısızlıkları olmadı, ters değillerdi, birlikte sevinmeleri bile bizim için "ohhh" deme sebebiydi. geçenlerde bir antrenman görüntüsünde fark ettim, birbirilerine yaklaşımları değişmiş, acayip bir saygı kitlesi. sneijder taktikte bir şey analiz ediyor, sonra dönüp selçuk'a eliyle işaret ediyor, "şöyle şöyle yapsak mı" falan diye. selçuk "harika" şeklinde onay veriyor, yap diyor. sneijder de selçuk'a pazu bandını göstererek "kaptan sensin sen yap" diyor, selçuk da gülüyor, omzuna dokunuyor şino'nun... ihtiyacımız olan bir görüntü...

    hocam bunların sebebi sensen, vallahi öpmek istiyorum o güzel yanaklarından, maviş gözlerinden...
  • 1630
    ertuğrul için terimden sonra en guçlu aday denilince düsündüm bir bizim milli takım direktörü ne iş yapmalı. bir kere rakibi iyi analiz etmeli güçlü yanı nedir zayıf yanı nedir bilmeli. iletişimi iyi olmalı oyuncuların saygısını kazanmalı. adaletli olmalı hak edeni oynatmalı. alt yaş gruplarıyla ilgilenmeli yarını bu gunden yapılandırmalı. hepsinden önemlisi sahaya karakter koymalı. ekol oluşturmalı türk milli takımı böyle oynar dedirtmeli.

    derken farkettim ki aşağı yukarı jor hazretlerini tarif ediyorum hemen karı kız düşünmeye başladım. hafazanallah alırlar başımızdan falan kimse bilmesin bu adamın var olduğunu.
  • 1443
    sistem adamıdır. sistem oluşturur. kişilere bağımlı değildir. ki bunu umarım yakın zamanda ispatlayacaktır. nasıl mı ispatlayacaktır?

    bir maçtan önce "abi sneijder sakatlanmış" diyen arkadaşımıza "aha tarrağı yedik" yerine "allah acil şifalar versin" dediğimiz gün anlıycaz bunu işte.

    durum bu iken, bu adamın oyuncu değişikliği konusunda eleştirilmesi kadar saçma bir durum olamaz. 24 eylül 2016 beşiktaş galatasaray maçı özelinden bakarsak. orada oynanan şey "sistem" di. beşiktaş'a top göstermemek, dönen her topa basmak, yeri geldiğinde kendi sahalarında topla oynamalarına izin vermek vs vs. bu "sistem"le o kadar atağa çıktık, iki tane gol attık, kalemizde pozisyon görmedik.

    işte bu adamın ne yapmak istediğini anlamak için ikinci yarının gelmesi gerekiyordu. beşiktaş doğal olarak seyirciyi arkasına alıp bastıracaktı, nitekim öyle oldu. şimdi zurnanın "zırt" dediği yere geldik. chedjou'nun iki hatasından iki gol yedik. bak kişisel hata diyoruz. yani orda chedjou değil de, zaman makinesiyle getirilmiş bir popescu olsa dahi, bu hatayı yapmayacağının garantisi yoktu. yediğimiz gollere dikkat edin, bilinçli ataklarla gelmiş goller değil. biri kornerden defansımızın zıplamayı unuttuğu bir pozisyon, diğeri gol olmayacakken chedjou'nun "du bakalım lan vurabilcek mi acaba" diye saçmalaması yüzünden.

    maçın son dakikasında da organize yakalanan bir atak ve josue'nin "vurmalı mı vurmamalı mı, yoksa hiç pozisyona girmemeli mi, ama ben pozisyona girmezsem topçu olamam ki" şarkısı eşliğinde kaçması.

    jor bey müneccim değil, her ne kadar memleketi hollanda'da bu işlere biraz daha müsamaha gösterilse de herhangi bir müneccimle de duygusal ya da sadece cinselliğe dayalı bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum. bu ikisinin o gün o kazmalıkları yapacağını bilse, evet o da koymazdı o gün takıma merak etmeyin.

    yani "şunu çıkarsaydı bunu koysaydı" değildi o gün sorunumuz. futboldan anlayan galatasaraylılar o yüzden gayet keyifli bazılarının anlayamayacağı şekilde. olur bireysel hata, maçı da kaybederiz, ne var yani. "lan zaten yenemezdik biz onları bu oyunla" demiyoruz, işte buraya dikkatinizi verirseniz siz de keyiflenirsiniz.
  • 694
    henüz forvet transferi yapılmamışken ve usta golcümüz lukas podolski takıma dönmemişken öyle ya da böyle bir a takım futbolcusu olan umut bulut'u kadro dışı bırakıp yeni sezonda belki yedek forvetimiz durumunda bile olmayacak berk ismail ünsal ile, hatta belki de forvetsiz 4-6-0 dizilişi ile 30 temmuz 2016 galatasaray manchester united maçına çıkma ihtimali olan;

    duruşundan, futbol ilke ve prensiplerinden taviz vermeyen, omurga sahibi adam gibi adam...

    "elimde başka forvet yok ki :)))" kolaycılığına kaçıp futbolu kafasında bitirmiş bir adamı ileri uçta sahaya sürmedin ve hem yönetime mesajını verip, hem de duruşunu korudun ya, bu taraftar seni alkışlamasını bilir hocam...
  • 758
    son olarak salih dursun ile emrah başsan'ı da dehleyin demiş. takımın başında yerli çöplerden nefret eden taraftarlar bile olsa neyse çok abartmayalım derdi bu adam herkesi temizliyor maşallah. :( yönetim kendisini getirmeden sabri ve hamit ile uzatmasa onlar da gitmişti çoktan. neyse onlar da seneye artık.

    şu yaptığı temizlikten sonra başarılı olamasa bile galatasaray'a kimsenin yapamadığı büyük bir hizmet yapmış olacak. sırf bu yüzden yeri ayrı bende.
  • 1612
    galatasaray ile birlikte büyük başarılara imza atmak, bir temel ve kültür oluşturmak için a takımdan u14 takıma kadar hepsiyle tek tek ilgilenen, antrenman programlarını inceleyen, oyuncuları yakından takip eden ve günün 16 saatini florya'da geçiren bir adamdan bahsediyoruz.

    jan olde riekerink tercihinde hepimizin kafasında soru işareti oluştuğu bir dönem vardı, sezon sonunda. hollandalı teknik adam kariyerinin ilk meydan okuması olarak sayılabilecek yarım sezonu ezeli rakiplerin elinden alınan 2 kupa ile tamamlamış, bir güven vermişti. ancak geçen sene kötüydü, takımın tek amacı avrupa'dan gelen men cezasını amorti etmekti ve bunu kısa vadede, finalleri oynama alışkanlığı olan bir camia ile başardı. buradaki pay mutlak suretle jan olde riekerink'in, keza takım sezonun son 5 maçını gayet iyi oynamıştı.

    süper lig'de geride kalan 6 haftalık dönemde, zaman zaman elbette hataları oldu, ancak gerek maç önü - gerek maç sonu ve gerekse kadro kurgusu, oyun içi hamleleri gibi bir çok nokta ele alındığında başarılı olduğunu söylemek mümkün.

    kabus gibi geçen sezonun ardından, ne kadar mesai harcadığını, neredeyse scout ekibiyle oturup sabah akşam oyuncu izlediklerini, kendi kafasındaki sisteme kimleri dahil edebileceğini bilenler bilir. ve bunu "resmi olarak" görevde değilken yapmıştı. yani dersini çalışmıştı riekerink. serdar ve emrah hamlesi dışında, yapılan tüm transferler onun listesinde olan veya scout ekibiyle oturup çalıştıktan sonra listesine yazdığı isimler. maliyet tartışması onun konusunun çok dışında ancak bugün kazanan bir takım varsa, geçen sene 10bin ortalamaya oynayan ve sezonu 6. bitiren kadronun neredeyse %75'i sahadayken bugün ilk 6 haftada ligi domine ediyor - tribünle takım barışıyor ve ligin 6. haftasında güneşli bir pazar gününde stada 40bin kişi geliyorsa "jor beyefendi" burada aslan payına sahiptir.

    doğru bildiklerinden vazgeçme hocam.
    sana inanıyor, güveniyoruz.
  • 3542
    dalga geçmesek mi dedirten eski hocalarımızdan... hepi topu 1 sene etmeyen bir zaman zarfında bize 2 kupa kazandıran ve artık büyüklerimizden biri olan bir galatasaraylı'dır kendisi. gel dediler geldi, git dediler gitti, arada alay edildi, itilip kakıldı ama hep biz ne dediysek onu yaptı en sonunda da isterseniz altyapıya döneyim isterseniz kalan paramı almadan memlekete dedi. jor bey sen de bu ailenin ebedi bir ferdisin artık...
  • 1303
    ilk 4 hafta istatistiklerine göre galatasaray'ımızı avrupa'nın en çok topa sahip olan takımlarından biri yapmış, çok sevdiğim teknik direktörümüz.

    işte istatistikler;

    avrupa'da topa sahip olma oranları bakımından yüzdesel olarak en yüksek 5 takım

    bayern münih - %71
    borussia dortmund - %68
    barcelona - %68
    galatasaray - %66
    paris sg - %65

    galatasaray maç başına ortalama 532 isabetli pas ile avrupa'nın en çok isabetli pas yapan takimlarından biri oldu. işte pas sayısı olarak istatistikler;

    bayern münih - 648
    paris sg - 593
    napoli - 565
    barcelona - 562
    b. dortmund - 552
    galatasaray - 532
  • 1465
    arada aksaklıklar olsa da şuan ki gidişattan gayet memnun olduğum hocamız. medyadaki birilerinin adamları başladı konuşmaya. özellikle beşiktaş maçından sonra sarfettikleri:oyuna müdahale edilmez mi? falan filan gibi sözleri var. ben de diyorum ki; yahu bir sabredin. bekleyin. oyuna müdahale edecek yeterli yedek oyuncu yok. sakat oyuncu sayısı fazla. riekerink hocamızın ilk a takım deneyimi. elbet eksikliklerini giderecek. keşke bir kaç yardımcı antrenör daha alınsa bu takıma. zamanla daha iyi olacağımıza inancım artıyor. şampiyon olacağımıza inancım artıyor. dosta güven düşmana korku veriyor bu adam. riekerink'e güvenin yahu medyadaki maymunlar! bıkmadınız mı maşa olmaktan?

    ne diyecektiniz tekrarlayınız.
    riekerink bey diyeceksiniz!
  • 2742
    `algı nedir?nasıl yaratılır?`

    aslında riekerink ile alakasız iki soru cümlesi yukarıdakiler. neyse bunun izahına sonra geleceğiz.

    kişiler değişecek olaylar aynı kalacak, bazen olaylar da değişecek tepkiler aynı olacak:

    terim sonrası mancini dönemi: ilk maçtan itibaren antrenörün imzasını gördüğümüz hissettiğimiz bir dönem oldu. deplasmandaki juve maçında mancini'nin oyun şablonları sayesinde puan aldık ki hakem müsveddesi olmasa maçı rahat rahat yayıla yayıla kazanacaktık. ligte de iç saha performansı son 10 yılın en iyisi olabilir muhtemelen. sadece skor olarak mı iyiydi peki, hayır efsane top oynuyorduk iç sahada. terim dışında ilk kez bir hocanın döneminde ''ya kesin kazanırız'' havasıyla maçları bekliyordum mesela. tabi bu söylediklerim iç saha için geçerli. deplasman da bunun tam tersiydi işte. orta alan mücadelesi ile geçen, maçın bir bölümünü rakibi kilitlemekle geçirdiğimiz ve pozisyona girsek dahi umut gibi kazmalar yüzünden kaçırdığımız maçlardı bunlar. şimdi dikkat!

    ''maçın bir bölümünü rakibi kilitlemekle geçiriyorduk'' dedim, kapanıyorduk yaslanıyorduk demedim.

    esasında mancini'nin ne kadar iyi taktisyen jor bey'in de ne kadar berbat bir antrenör olduğu buradan anlaşılıyor. jor zannediyor ki gol yememenin tek yolu on kişi kapanmak, defansa gömülmek. bu kadar basit düşünüyor çünkü taktik bilgisi yok adamın. ama mancini ne yapıyor gol yememek için, stoperleri öne çıkartıp orta sahayı da kısa mesafede tutarak rakibin ortadan geçmesine olanak vermeyip kanatları da defans esnasında geriye getirerek santranın 5-10 metre bize yakın kısmında rakibi durduruyordu. malumunuz en az gol yediğimiz dönemi yaşadık mancini ile. keza terim de gol yememek için varsa yoksa hücum etmeli, rakibi boğarsak zaten kalemize gelemez anlayışıyla takımı sahaya çıkartıyordu. bu da çok başarılı bir anlayış günümüzde sampaoli'nin uyguladığı gibi.

    mancini'nin beğenmediğimiz deplasman futbolu bile bu riekerink'in iç saha maçlarından daha güzeldi. birisi yaz ise diğeri kış.

    prandelli dönemi:hiç yok kondisyon yükledi yok şöyle yaptı demenin lüzumu yok net kötü teknik direktördü. mancini döneminin kadrosundan pek farklı bir kadro değildi kendisindeki kadro ama oyun olarak çöktük. oyuncuların bireysel performansları düştü. bruma gibi bir oyuncuyu yedeğe hapsetti. yasin'den bek yarratmaya çalıştı. sneijder'den ön libero, melo'dan stoper oldurmaya çalıştı ki hepsi facia ile sonuçlandı. malum bir dıortmund maçı var ki ilk onbiri görünce kalp krizinin eşiğinden dönmüştüm. eyvah dedim o an mahvolduk. neticede de dörtlenmiştik.

    peki bu kadar kötü olan prandelli ile jor arasında ne fark var? şunu da belirtelim prandelli net kere net jor'dan daha iyi bir antrenör. en azından futbolcu portföyü olsun, yardımcılarının kalitesi olsun bir farkı vardı. hiç değilse bir tarzı vardı imzası vardı. jor'da imza da yok.

    hamzaoğlu dönemi: ilk sezonu yoktan var etti şampiyonluğu. muslera ve sneijder sayesinde şampiyon olduk diyenler oluyor gülüyorum. muslera ile sneijder mancini döneminde de vardı prandelli döneminde de vardı. ama oynanan oyun çok daha farklıydı. prandelli ile kaybettiğimiz süper kupa maçını hatırlayın, ilk defa utanmıştım bir maçı izlerken öyle ezildik maç boyunca. bir de ikinci devre oynanan derbilere bakın fark belli oluyor zaten. motivasyon da teknik direktörlüğe dahildir bunu hiçbir zaman anlayamıyoruz. hamzaoğlu güzel mentörlük yaparak takımı şampiyon yaptı ve oynanan futbol şahsen bana keyif verdi. ikinci sezonunda yapılmayan transferler, ibrahimovic olayı, cüneyt tanman falan derken zaten kendisine karşı önyargılı olan taraftarı ateşledi ve resmen isyan çıktı. puan olarak kötü değildik oynanan futbol her ne kadar şampiyon olduğu sezona nazaran kötüyse de mesela bugünkü futboldan kat kat iyiydi ama dursun özbek paçayı kurtarma adına hemen yolladı kendisini. bu dönemde takımda kondisyon eksikliği de gözleniyordu onu belirteyim. ayrıca oyuncularla olan polemikler de kötü etkiledi takımı. bunda da sorumlu teknik direktördür.

    denizli dönemine yorum dahi yapmıyorum.

    jan olde riekerink dönemi: kadro...

    deniyor ya elindeki kadro kötü diye. bakın kadroları kıyaslayalım:

    mancini dönemi------------

    muslera

    eboue(bitikti) chedjou hakan balta telles

    selçuk melo

    hajrovic sneijder aydın(umut)

    burak yılmaz(drogba sakatlıklarla uğraşıyordu)

    --------
    prandelli dönemi--------

    muslera

    tarık chedjou semih hakan

    selçuk melo dzemaili sneijder

    burak pandev

    -----------

    hamzaoğlu kadrosu da aynıydı.

    jor-------

    muslera

    sabri(cavanda- linnes) chedjou hakan carole

    tolga de jong(selçuk)

    yasin sneijder bruma

    poldi(eren)

    yedeklerde de josue, sinan, serdar aziz, semih gibi isimler var.

    --------

    *allah aşkına hangi kadro daha iyi hangi kadro daha kötü gözünüzü seveyim. defans kötü deniyor, eee elinde dany ve eboue bombası olan mancini aynı takıma en az gol yediğimiz dönemi yaşattı o ne olacak?

    *başkan ve yönetim kötü diyorsunuz, tamam kötü kötü de hamzaoğlu faruk süren'le mi çalıştı da şampiyon yaptı?

    * hamle şansı yok deniyor hangi teknik adamın elinde josue, sinan, semih, serdar, chedjou, linnes gibi bir yedek kulübesi oldu?

    * puan olarak iyi topladı deniyor, şu takımdan bruma'yı çıkarttığında da aynı puanı toplardı diyebiliyorsan hak vericem sana. (bruma katkısını mentörlüğe bağlayamayız, gitti geldi ve ispanya'dan sonra gelişti yani teknik direktörden bağımsız bir formu var.)

    eee kardeşim bu adam neyi iyi yapıyor ya? tüm maç yaslıyor takımı geriye ama her maç gol yiyoruz ne iş. savunmanın da hücumun da bir adabı olur bu adam karambole götürüyor her şeyi. hani diyorlar ya nesi kötü adam gibi izah edin boş konuşmayın diye, allah aşkına bir babayiğit çıksın da şu adam neyi iyi yapıyor hepimize tek tek bilal'e anlatır gibi anlatsın da hepimiz rahatlayalım. bizim göremediğimiz neyi görüyorsunuz bu adamda anlayamıyorum. takım tuzlaspor'a karşı bile oyun olarak eziliyor ama hala ''ya gitsin de yerine kim gelsin'' diyorlar. ya kardeşim birinin gelmesine gerek yok ki. ben çıksam takımın başında emin olun tuzla'ya karşı bu kadar ezilmeyiz. hayır ezilsek ne farkeder ki zaten şuan da eziliyoruz. ne kaybedeceğiz yani?

    bir de öyle bir algı yaratılıyor ki kendisini istemeyenler sırf terim'in intikamını almaya çalışıyor diye istemiyormuş falan. hangi kafa abi bu? demek bunu diyenler zamanında birilerinin intikamını aldı ki şimdi de karşılarındakileri böyle bir şeyle suçluyorlar. psikolojik bir vaka gibi duruyor. bugün riekerink gitsin diyenlerin çoğu sezon başında riekerink'e tam destek verdik, övdük, arkandayız hocam dedik. kendi düşen ağlamaz. sen gençlere şans verdiğin yerde birden sabrileri hakanları oynatırsan, gençleri kesersen, sen önde basan takım istiyorum deyip tüm maç kapanırsan ezilirsen ağlamayacaksın. bir şeyleri iyi yaptığı için övdük ve destekledik. yine bir şeyleri kötü yaptığı için de eleştirip istemiyoruz.

    benim birkaç ay önce riekerink için övgü dolu şeyler yazdığım entryler hala duruyor. madem terim'in intikamını alıyorum niye bu adamı kör kütük sevmişim desteklemişim zamanında? hayır zaten olayın terim ile ne alakası o da ayrı komedi. aklılları fikrleri terim'de. patlayan bombaları da terim'e bağlayacaklar yakında.

    kendisi için 2 eylül 2016 tarihinde yazdığım entry şöyledir:

    --- alıntı ---
    futbolun basit bir oyun olduğunu bizlere tekrar gösteren adam gibi adamdır kendileri. geldiğinden beri neler yaptı bu adam bir sayalım:

    1) takıma daha geçen seneden kazandırdığı bir husus var, duran top etkinliği. gerek varyasyonlar olsun gerek pozisyon alma olsun güzel bir gelişim gösterdik. kaldı ki savunmadaki duran toplarda hala eksiğimiz olsa da hücumda sıkıntı yaşamıyoruz. sıkıntı yaşamayı bırakalım avrupai bir varyasyon envanterimiz mevcut şuanda.

    2) top rakipteyken çoğu zaman 11 kişi topun arkasına geçip takım halinde savunma yapıyoruz ve bu da orta alandaki eksiklerimizi önemli ölçüde kapatıyor. hatırlarsanız hamza hoca ve denizli dönemlerinde top rakibe geçtiğinde sneijder bir uçta, forvet bir uçta, yasin bir uçta kalıyor orta alan pişmaniyeye dönüyordu. jor hocamın en büyük taktiksel artılarından birisi bu özellik oldu. top rakibe geçtiğinde takım olarak topun arkasına geçiyoruz ve işin tuhafı bu taktik hollanda ekolünde çok da iyi uygulanamamış bir taktiktir. daha çok italyanlar sever bunu.

    3) tarık, umut, olcan, jpk, dzemaili, jose gibi yetersizlerin kesilmesi ve kadroda vasıfsız oyuncu sayısının neredeyse sıfıra indirilmesi de takımdaki havayı çok olumlu etkiledi. bu kesik operasyonunun iki getirisi var. birincisi, takım içindeki konsantrasyon ve hırsı üst noktalara çeker. ikincisi de hocaya olan saygıyı artırır.

    4) gönderilen oyuncuların ortak noktası dinamizm eksiklikleri, aynı şekilde alınan oyuncuların da hemen hemen hepsinin en büyük özellikleri dinamik olmaları. bu noktada gözlemlediğimiz husus şu olur, demek ki jor hocam çok iyi bir analiz yapmış geçen senenin son 7 haftasında. neredeyse 3 yıldır söylediğimiz şey olan dinamizm sorununu ilk defa bir teknik adam böylesine hızlı teşhis etmiş ve neşteri en doğru şekilde vurmuştur. günümüzün yanında geleceği de kurtarmak istiyorsak dinamizm sorununu çözmek lazımdı ve çözüldü. kısmet olursa seneye avrupa'da bahsettiğim dinamizm artısını göreceğiz. kevgire dönmekten kurtulacağız bana kalırsa ve başa baş, dişe dişe mücadele eden bir takım göreceğiz.

    5) koşu mesafeleri: geçen sene bazı maçlarda 100 km'nin bile altında kalıyorduk. ortalamamız ise 102-103 falandı. bu sezon daha ilk maçta 109,5 km koştuk. son 5 senenin en iyi istatistiklerinden biri muhtemelen. akhisar maçında ise koşu mesafesi azaldı ancak bunda rakibin etkili olduğunu da söylemek lazım. akhisar çok dağınık ve takım boyunu uzun tutarak oynadığı için koşmaya gerek kalmadı. 7 ila 9. haftalar arası kondisyon konusunda zirve noktayı görebiliriz. benim bu sezon beklentim bazı maçlarda 115'i görebileceğimiz yönünde. özellikle rakip sağlamsa bu mesafeler artacaktır. diri bir takım görüyoruz. dinamizm üstüne bir de dirilik eklendiğinde coşkulu bir takım seyredebiliyoruz doğal olarak.

    6) jor hocamın galatasaray'ın arzuladığı futbolu iliklerine kadar öğrenmiş olması da çok hoş bir özellik. bizden daha iyi biliyor neredeyse esas galattasaray'ın nasıl oynaması gerektiğini. karabük maçında çok eleştirdim takımı. gerçekten çok kötü bir futbol oynamıştık ancak gördük ki karabük inanılmaz bir takım. ilk 5'i zorlayabilecek potansiyelde bir takım kaldı ki 118 km koşmaları dahi çok büyük bir dezavantajdı bizim için. maçtan sonra hocanın açıklamalarını merakla bekledim. acaba önceki teknik direktörler gibi ırın kırın edip zamanla çözeceğiz mi diyecekti yoksa kötü oyunu yerden yere mi vuracaktı çok önemliydi bu. ve çıktı aslanlar gibi kükredi resmen. tüm takımı ateşin işine atıp sopayı gösterdi. galatasaray böyle oynamamalı, rakibi boğmalıyız dedi. o zaman ikna oldum zaten jor hocam hakkında. akhisar maçında da resital izledik.

    7) alt yapının tesisi: bu aşamadaki çalışmaları önümüzdeki yıllarda daha sağlıklı değerlendiririz ama her oyuncunun ismini teker teker ezberlemiş olması bile ne kadar önem verdiğin gösterir hocanın. alt yapıda da sağlıklı bir yapı kurabilirsek ileriki 10 yıla damga vurabiliriz.

    8) oyuncu tercihlerinde tarafsız ve doğru tercihler yapması, yeri geldiğinde kesik atıp yeri geldiğinde onurlandırması büyük niceliklerdir. takımdaşlığı artıran unsurlardır.

    yolun açık olsun riekerink bey!!!

    --- alıntı ---

    bu entryi giren insanın riekerink'e karşı ne gibi nefreti olabilir. benim gibi olan çok kişi var burada. 2 eylül'de bunları demişim ama jor efendi 2 eylül'den sonra yaptığı tüm olumlu işlere gelişine kafa attı resmen. biz napalım yani?

    sinerji yaratıp takıma kötü futbol oynattığımız falan mı düşünülüyor ki anlamadım.

    kimsenin bu adama karşı bir olumsuzluğu yokken kendi kendine olumsuza çevirdi her şeyi. hala savunacak kişiler vardır elbet ama savunanlardan ricam lütfen tek tek ve taktik boyutu da katarak izah etsinler bu adam neyi çok iyi yapıyor neyi iyi yapıyor. gerçekten onların düşüncelerini bilmek istiyorum, merak ediyorum.

    yerine kim gelsin diyenler de oluyor haklı olarak, ben şöyle cevaplayım bu soruyu:

    1) bruno labbadia

    2) norbert meier( çok başarılı biri değil ama almanya'da altyapı işlerinde bilirkişilerden. jor gibi belgesiz bir altyapıcıdansa teknik direktör belgesi olan ve alman altyapı uzmanlarından birini getirmek mantıklı olur. denemeye değer.)

    3) dieter hecking(ortası yok, hafif kırık bir adam,oynattığı futbol bize uygun. gerets'in alman versiyonu)

    4) marcelo bielsa( çok başarılı bulmasam da güzel futbol oynatır, ama gelmez.)

    5) bernd schuster (riekerink'dense bin kere tercih edeceğim futbol adamıdır. kariyerini tartışmaya gerek yok. beşiktaş ile de çok kötü değildi, malzemesi o kadarlıktı.)

    6) roberto mancini (eski aşk. bin kere daha iyi futbol oynatır. jor'u gördükçe mancini aşkım depreşiyor zaten. gelmesini çok isterim. daha farklı olacağını hissediyorum. içip içip aranan eski sevgili)

    7) laurent blanc(riekerink'e çantasını bile taşıtmaz. taktikse taktik motivasyonsa motivasyon. başarılıdır, bilgilidir, karizmatiktir, asildir.)

    8) marco silva (genç, başarıya aç ve deli gibi başarılı. sanıyorum 40 yaşlarında ama iyi işler yaptı şimdilik. gelmesini çok isterim. yeri gelir savunma yaptırır yeri gelir rakibi yarı sahadan çıkartmaz.)

    9) besnik hasi ( ehhh)

    10) murat yakın (bu 10 isim arasında en son tercih edeceğim isimdir. taktisyenliğine yorum yapmayım ama motivasyon kısmı çok eksik. kenarda izler ancak.)

    on tane isim verdim ki daha da uzar bu liste. hepsi de oluru olan isimler. diyeceğim o ki her türlü teknik direktör bulunur yeter ki o vizyona ve akla sahip olalım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın