oysa hiçbir katkısı yoktu tudorlardan igor'un, galatasaray'ın mükemmel futboluna. oyuncu grubu o kadar kaliteliydi ki takım kendiliğinden oynuyordu sahada. fernando tamamen hissiyattan maicon ile serdar'ın arasında konumlanıyor, ndiaye tamamen tesadüfi şekilde kapanan takımlara karşı belhanda'ya yakın, açık oynayan takımlara karşı fernando'ya yakın oynuyordu. rodrigues'in 50-60 metre deparla geriye gelip top çalmasıysa korkunun getirdiği bir durum olup takım arkadaşlarının onu ''çok koşmazsan seni soyunma odasında çarmıha gereriz'' tehditlerinden kaynaklanıyordu.
hatta bazı rivayelerde de gomis'in devasa bir sopasının olduğu ve kötü oynayan arkadaşlarını bu sopayla dövdüğü geçiyordu. yani bir bakıma korku imparatorluğu sayesinde güçlüydü yeni galatasaray. asırlardan beri özgürlükten, medeniyetten yana tavır takınan kulüp beklediği gelişimi göremeyince barbar metotlara başvurmaya karar verdi iki sene önce. dursun aydın özbek başkanlığındaki yönetim ilk iş olarak florya'nın sır gibi saklanan bölmelerine gaz odaları yaptırarak işe soyunmuştu. ardındansa futbolculara ibret olması için tesisteki soyunma odasına kötü oynadığı için ''boğdurulan'' nigel de jong'un cansız bedeni asıldı.(neden oynatılmıyor veya başka takıma satılmıyor sanıyorsunuz) yeni transferler de bu yeni yapılanmaya uygun şekilde yapıldı. uysal olan mariano, linnes, rodrigues, tolga gibi isimleri iyi oynatması için sert yapılarıyla tanınan ve adları geçmişte cinayetlere karışmış maicon, fernando, ndiaye, gomis gibi isimler transfer edildi. işte bu muazzam kadro yapılanması+ florya'da girilen yeni dönemin ardından da başarı kaçınılmaz oldu.
durun durun, bu igor tudor'a kin besleyenlerin teorisi. gerçekler sahada...
geçtiğimiz sezon yani 2016-2017 futbol sezonundaki ilk maçımız olan galatasaray karabükspor maçına gidelim. o maçta galatasaray futbolcularının sadece üçü ortalama pozisyon olarak sağ bölümümüzde. altı futbolcumuzsa sahanın sol kısmında daha fazla konumlanmış durumda.
https://i.hizliresim.com/o62VDk.png bunun sonucu olarak da pas akışımız ya sağ yöne düz ya alttan yukarı ya da kuzeydoğu yönünde oluyor. sahaya tek taraf ağırlıklı konumlanıp paslarımızı da sola doğru yaptığımızdan rakip karabükspor maç içinde sağ yarılarına bir oyuncuyu kaydırarak takımımız kilitlemeyi başarıyor. işin kötüsü takımımızsa bu asimetrik oyun anlayışından doğan sıfır üretkenliğe çare bulamayarak hatta sorunu dahi fark etmeyerek maçın 90 dakika böyle gitmesine neden oluyor. bakın dikkat ederseniz, igor tudor'un takımı da maç içinde sağda(yani bizim sol tarafımıza denk geliyor) bir adam fazla gözüküyor.(https://i.hizliresim.com/EybmqB.png:maçın
ortalama pozisyonları) ama acaba bu bilinçli bir durum mu yoksa tesadüfi mi?
igor tudorlu karabükspor'un ertesi hafta oynadığı rizespor maçının ortalama pozisyonlarına bakalım şimdi de:
https://i.hizliresim.com/2Ey6NL.png ta ta ta tam! muazzam bir dağılış öyle değil mi? galatasaray maçındaki asimetriden, sağ ağırlıklı oyundan eser yok. görüldüğü üzere tudor, galatasaray maçına özel olarak bu stratejiyi kullanıyor ki ardındaki hafta neredeyse kusursuza yakın simetride bir dağılım göstererek de saha parselizasyonu dersi veriyorlar ek olarak. yani tesadüfi bir durum değil, her maç o şekilde bir parselizasyon kullanmıyor. soldan oynadığnıı gördüğü galatasaray'a karşı önlem olarak bu taktik hamlede bulunuyor. taktik bilmeyen tudor!
neyse efenim, o dönemin galatasaray'ı sezon içindeki hemen her maçını sol ağırlıklı oynuyor aynı şekilde. yanılmıyorsam üçüncü haftada bir kayserispor maçı var deplasmanda, bildiğiniz tüm takımın sahanın sol yarısında konumlandığı, tüm ataklarımızın oradan yapılmaya çalışıldığı haliyle de çok fena gümlediğimiz bir maç. bizim teknik direktörümüz de bu olayı bu zaafiyeti göremiyor baya baya. riekerink sonrası tudor bizim takıma geçiyor ve takımla çıktığı ilk maçtan itibaren de bu sol ağırlıklı oyun şeklimizi düzeltip daha dengeli bir hale büründürüyor. taktik bilmeyen tudor!
bu sezona bakalım tekrardan.
top rakipteyken:
savunmamız dörtlü, yay şeklinde bir pozisyon alıyor. fernando- ndiaye bu dörtlünün önlerinde dururken tolga sol iç, rodrigues sağ iç, belhanda da bu ikilinin ortasında yer alıyor. yani 4-2-3-1 dizilimine dönüyoruz. bunu yaparken beş tane ağırlıklı press bölgemiz var. 1) top bize göre sol çizgi- sol iç arasındayken sol bek- serdar- tolga-fernando- ndiaye ve bazen gomis presse katılan isimler oluyor. 2) yine bize göre sağ çizgi- sağ iç bölgesinde de mariano- maicon- ndiaye- rodrigues(arkadan basan isim)- fernando- bazen gomis bazen belhanda pressi uygulayanlar. bu iki bölgede genellikle rakibi sahanın bize yakın kısmında çizgiden biraz içte rakibin etrafını kapatıp, rakibi kıstırıp topu kapıyoruz. genel mantık bu. 3) gomis- belhanda- rodrigues- tolga ile rakip savunmaya yapılan baskı. 4) savunma önümüz ile orta sahamız arasındaki bölgede aniden serdar-maicon- fernando rakibe basarak alan kapatıyor ve topu alıyoruz. 5) merkez orta sahadaki düzensiz baskı bölgeleri ve baskılar.
top takımımızdayken:
maicon sağ bek, serdar sol bek ve fernando bu oyuncuların çok az önünde ve ortasında konumlanıyor. savunmadaki pozisyonlarımızdan alakasız bir şekilde. fernando oyunu kurarken gomis - belhanda ikili gibi önde, rodrigues-ndiaye-tolga ise gezinir durumda. buradaki temel metodumuzsa
topu sürekli aynı kanada taşıyıp ters kanada bekleri veya açıkları sarkıtarak rakibi hazırlıksız yakalamak. mesela bunu rodrigues'le çok iyi yapıyoruz. top belli aralıklarla 5 dakikaya kadar bizde kalıyor ve sürekli bilinçli olarak sağdan atak yapıyoruz. sonra tak diye rodrigues'in içeri çevirdiği bir topla solda kendini unutturmuş tolga gol atıyor, yine bunun sol taraf versiyonunu da uyguluyoruz maç içinde. mariano ile linnes ve lato da bu tarz çokça pozisyona girebiliyor.
oyun içinde bu temel uygulamaların haricinde çok önemli taktiksel varyasyonlarımız da var.
a) maicon'un sağ çizgiden sol köşe gönderi civarına gönderdiği çapraz uzun paslarla hem rakip savunmanın dağılışı değiştiriliyor hem de seken toplarla pozisyona girme şansımız oluyor.
b) muslera'nın da içine dahil olduğu savunma- orta saha arası pas futboluyla rakip takımların enerjisi epeyce düşürülüyor. bunu genellikle en az iki farkla önde olduğumuzda santranın hemen ardındaki süreçte uyguluyoruz.
c) hücum esnasında mariano ve lato-linnes çizginin en ucunda yer alırken rodrigues ve tolga'ysa bizim kaleye yakın ve daha merkezde bekleyip rakibin dengesini bozuyor. (normalde açık oyuncuları daha önde olur, bekler geriden takviyeye gelir.)
d) bu sezon oynadığımız her maçta ikinci yarı belirli süre aralıkları içinde kasti olarak kapanarak kontrataklara çıktık. ve yine her maçta da bu türde tehlikeler yaratıp ondan fazla gol pozisyonuna girdik. gol de geldi zannersem kontradan.
e) tudor'un serdar tercihi ile beraber oyunu rakip sahaya yaymışken gelen seken topların neredeyse tümünü kazanarak hem atağın devamlılığını hem de topun daha fazla takımımızda kalmasını sağlıyoruz. başka bir stoper tercihinde bu durum söz konusu olmayacaktır. yani yine tudor'un taktiksel bir tercihi söz konusu.
bunların hepsini yapan,
taktik bilmeyen tudor!hadi hepsini geçtim, daha sezon başı adam katıldığı bir programda tüm taraftarlara bu sene oynadığımız futbolu hedef olarak belirledi, daha 4 ay öncesinden geleceği görüyormuşçasına iddialı ve ne istediğini bilen bir şekilde rotamızı gösterdi. hala daha tudor'un payı yok deniyor. yahu adam sana takımının şu an oynadığı futbolu daha dört ayn önceden vaat ediyor, anlatıyor, tarif ediyor. bu oyun şeklini isteyen bu adam, tüm transferleri kafasındaki kurguya göre tercih eden bu adam, savunmanın üçlü mü dörtlü mü olacağını, hangi formasyonla sahaya çıkacağımızı haziranda belirleyen bu adam. ahanda: (bkz:
ne dediler/#2184565)
mesela sabri'nin semih'in bu takıma fayda sağlayamayacağını görmek de taktiksel bir olay.
selçuk inan'la baskılı futbol oynanmayacağını görmek de taktiksel bir olay.
çalım yeteneği olmayan yasin öztekin'le bu sezonki hücum varyasyonlarımızı uygulayamayacağımızı görmek de taktiksel bir olay.
hala dank etmediyse:
https://i.hizliresim.com/d7oL9p.png