resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 2722
    daha önce de söylediğim gibi başarılı olsun veya olamasın arkasında temiz bir takım bırakacaktır.

    prandelli sonrasını,
    hamzaoğlu sonrasını,
    denizli sonrasını,
    riekerink sonrasını,

    unutmayalım. prandelli takımı psikolojik olarak 2010-2011 sezonundan sonra en bitik vaziyette devretmişti. hamzaoğlu yaptığı yapmadığı transferler ve orta alanımızda açtığı devasa boşlukla takımı teslim etti. mustafa denizli eksiklerin farkına vardı ama elinden hiçbir şey gelmedi, donk kazığını bırakıp gitti. riekerink başta toparlanma yolunda ümit verse de daha sonrasında yaptığı işleri unutmaya, olmayacak şeyler peşinde koşmaya başladı. nitekim görevi bıraktığında takım, hayatım boyunca gördüğüm kondisyonu en rezil galatasaray futbol takımıydı.

    sonuç olarak hemen her teknik direktörümüz başarısız olmayı bırakın kendisinden sonra gelecek olanların da yoluna taşlar koydu. tudor öyle değil. beğenelim veya beğenmeyelim bir değişime ihtiyacımız vardı, kabuk değiştirmek gerekiyordu ki büyük oranda gerçekleşiyor bu da. semih, sabri gibi gitmesi hiç beklenmedik isimler bile gitti. selçuk inan ve yasin öztekin gibilerinin de bu sezon artık yedek bekleyeceğini öngörmek çok mantıksız bir görüş olmaz.

    geçtiğimiz senelerde teknik direktörlerimiz için taraftarların, ''takımdaki çöpleri temizlesin yeter, şampiyon olamasa da gayet yeterli olur'' dediği bir ortamda şimdi de çöpleri temizleyen hocaya istemezük deniyor.

    her zaman diyorum başarı, elde edilene kadar büyüktür türkiye'de. elde ettiğin vakit herkes sana şunu der: ''ee nolmuş babam da yapardı bunu.''
    eskiden gelen hocalara sabri'yi semih'i yolla diye yalvarırken şimdi yollayana da laf yapılıyor. ne istiyoruz peki biz? gerçekten ne istiyoruz?
    olay kupalarsa hamzaoğlu neden istenmedi takımda? olay plan/projeyse tudor'a neden sırt çevriliyor?
    yaşlı kurt mu arıyoruz takımın başına yoksa genç ve başarıya aç teknik direktör mü?

    cidden bunun kararını verdik mi? sadece soruyorum.

    tudor başarılı olur olamazın çok ötesinde bir konu bu. herhalde hiçbir insan evladı yoktur ki tudor şampiyon yapar iddiasına böbreğini bassın. sırf tudor için de değil istersen guardiola'yı getir, başarının bir garantisi var mı? ingiltere'de bile yok bırakın türkiye gibi kaotik ortamları. olağanüstü başarısız olan her kimse zaten gönderilir. kulübü rehin alacak değil ya! sadece burada mesele sabır ve ne istediğini bilmek.

    geçtiğimiz sene riekerink için de destek vermiştim. kendi antrenmanlarını yaptırdığı bir yaz kampından sonra takımını görmeyi istemiştim. yaz kampını tamamlamadan başa geçen hiçbir teknik direktörü başarısız saymam peşinen. riekerink de yaz kampını yaptı, seneye başladı ama olmadı. olmayacağı anlaşıldığı vakit de herkes hemfikir oldu zaten. tudor için de bunlar geçerli. bırakın da adam bir kamp dönemi geçirsin takımıyla beraber. daha sezonu açalı 20-25 gün ancak oldu ve bu sürenin önemli bir kısmı ön eleme maçımızdan dolayı düşük tempoda geçmek zorunda kaldı. tam anlamıyla yaz kampının bitmesine 50-60 gün var. düşünün 3 aylı bir periyotta henüz 20-25 gün tamamlamış bir adamı giyotine sokmaya kalkışıyoruz. diyelim ki elendik, çok uzağa gitmeyin arkadaşlar trömsö faciasından sonra ligi kaçıncı bitirdik sorarım sizlere. o dönem de yönetim gerets'in görevine son vermiş olsaydı şimdiye belki de tarihimizin en güzel şampiyonluklarından birinden mahrum kalacaktık. o sezon başında çok mu umut veriyordu takım? hayır ancak doğru bir ortam yaratıldığı vakit neler oluyor gördük.

    yıllardır takımın başarısızlığının nedeni vizyonsuzluk ve takımdaki kalite eksikliğiydi. tudor'da vizyon var buna bağlı olarak da takımı kalitelileştiriyor. şahsen yaz kampı bitmeden tudor hakkında infaz kararı vermem. elenirsek gönderilmesini istemek de çok normal hiçbir şey demem. elendiğimizde gönderilmesi de çok normal bir şey demem aynı şekilde ancak turu geçersek bırakın da adam azıcık nefes alsın be arkadaş, azıcık nefes alsın ben bile bunaldım yahu. bırakalım da bir kamp dönemi geçirsin takımıyla, zaten bu adam bilal, olcan, umut falan transfer etmiyor ki anasını satayım adamın aldığı adamlar gomis, maicon, belhanda, mariano vs. kalitesiz futbolcu istemiyor ve arkasında da bu yüzden enkaz bırakmayacak. gerets sabrın sonunda büyük bir şampiyonluk kazandırıp efsane olmuştu. şimdi neden olmasın.

    en sona sneijder olayını sakladım, tudor'un sneijder gitsin dediğini hala sanmıyorum. sneijder ile problem yaşayan yönetimdi ve aradaki olayları da bilmiyoruz. başkan o kadar işbilmez ki sustuğu her an daha da kaos ortamı yaratıyor. halbuki konuşsa her şeyi açık açık, bu kadar sıkıntı olmayacak.
    sneijder bence gitmeliydi diğer birkaç isim gibi ama sneijder'i neden bonservissiz bırakırsın aklım almıyor. madem kadroda düşünmüyorsun oyuncunu alla pulla, yıka yağla bir şeyler yap ki piyasası artsın. sen gidip kadro dışı bırakıyorsun adama çöp muamelesi yapıyorsun ve üstüne bedavaya yolluyorsun. tam keriz işi. biraz reklam yapıp oyuncunu doğru pazarlasan 10 milyon avroya satar keyfine bakardın. o zaman da kimse sana cephe almazdı neden sattın diye. sen hem yaka paça yolluyorsun hem de bedavaya bırakıyorsun. neymiş sneijder'in yıllık ücretinden kar edilmiş. allah razı olsun ya! sen zengin adamsın dursun başkan gidip sneijder'in eline bir 10 milyon avroluk çantayı sıkıştırıverseydin bu böyle olmamış. sneijder'den 10 milyon avro bonservis gelmiş olsaydı sol bek- 2 orta saha- 2 kiralık oyuncu- 2 kanat transfer eder 5 sene rahat ederdik. şimdi yıllık ücretinden kurtulduk diye seviniyor beceriksizler.

    madem böyle bedavaya yollayacaktın bari kadronda dursaydı. o adamı kadro dışı bırakıp göndermeyi biliyordunuz da selçuk ve yasin için neden bunları yapmadınız?
    nereden baksan tutarsızlık nereden baksan iş bilmezlik. bir de bombayı teknik direktörün kucağına bırakıyorlar utanmadan.
  • 3345
    rakiplerimiz fenerbahçe, beşiktaş ve trabzonspor lig açılışında üst üste üç pas yapamazken tudor yönetimindeki galatasaray yeni sezonun iddialı takımlarından kayserispor'u pas pas yaptı. sahada rakibi ısıran, top rakibe geçtikten maksimum üç saniye sonra topu geri kazanan, alan parselizasyonunu çok doğru yapan, taktik disipline bağlı, hücuma hızlı çıkan, yeri geldiğinde ayağa paslarla rakibi bezdiren, art arda atak yapma gücüne erişmiş bir galatasaray gördük. bununla beraber kayserispor gibi fizik gücü yüksek bir ekibe karşı dahi maç sonuna kadar fizik olarak üstün devam ettik ki normal bir üstünlük de değildi bu. kedinin fareyle oynadığı gibi rakibiyle oynayan, istediği her şeyi yapmaya yeten bir fizik kondisyon ile maçı tamamladık.

    maalesef yakın döneme kadar kendisiyle ''vur kırbacı hoccam, indiana jones, kondisyoner'' gibi alaycı ifadelerle dalga geçiliyordu. halbuki modern futbolun olmazsa olmazı koşu- doğru koşudur ve taraftarımız takımın hocası bunu önemsiyor diye onunla dalga geçiyordu. bugün geldiğimiz noktada herhalde herkes fiziki kapasitenin ne kadar önemli olduğunu, fizik kapasiteniz iyiyse rakibin nasıl elek yapılabileceğini görmüştür. sahada temposuyla, rakip takımı tiye alan bir galatasaray izledik. sanki kaç tane yersek yiyelim canımız isterse gol atacakmışız gibi bir hava hissettirdiler oyun içinde. fiziken iyi oyunculardan kurulu kayserispor bile kondisyonu muazzam seviyede olan galatasaray karşısında şöyle kaldı: https://i.hizliresim.com/6XzQ8k.jpg

    belki geçen sene tudor'un bizlere vadettiği futbolu göremeyenler olmuş olabilir ama futbolu dikkatli izleyenler tudor'un ilk maçına ve ardındaki beşiktaş maçına bakarak onun kafasındaki ısırgan- tempolu- hızlı futbolu görmüşlerdir. tudor'a destek çıkma nedenim de buydu zira karabük takımını da bu doğrultuda hangi seviyeye çıkarttığını çok net görmüştüm. bitik, toplama karabükspor takımına hiç umulmadık maçlar kazandırmış, oynattığı futbolla taraflı tarafsız herkesin taktirini toplamıştı. yine aynı karabükspor hakemler tarafından o dönem en çok haksızlığa uğrayan takım olmuş, buna rağmen kendi sahalarındaki performasla lig zirvesinde yer almışlardı. işte karabükspor'u takip edenler bu somut performansa dayanarak tudor'a sabredilmesi gerektiğini, kendi takımını kurma şansı verilmesini, yaz kampında yükleme yapmasını söylediler ki ben de dahilim bu gruba. görülen köyün kılavuz istemeyeceği üzere ligin ilk maçında gördük ki en iyi futbolu oynayan takım galatasaray, hem de ırın kırınla değil bastıra bastıra, açık ara farkla.

    bugün televizyonlara bakın, bizi öldüremeye gelen(!) rakip takım teknik direktöründen tutun rıdvan dilmen'ine şansal büyüka'sına, aklınıza gelebilecek her türlü isime kadar galatasaray'ın sahadaki performansına hayran kaldılar ve bunu belirtiyorlar. en son böyle övgü yağmurunu herhalde real madrid'i üçlediğimiz maçtan sonra hatırlıyorum daha sonrasında dördüncü yıldızı taktığımızda dahi saha içinde futbol anlamında bu kadar çok övgü aldığımızı hatırlamıyorum. hal böyleyken galatasaray tüm türkiye'nin aklını almışken tudor'a destek olmayacağız da kime olacağız ha?

    buraya kadarki kısmı da geçelim hadi, öyle bir oyun kurgusu yaratmış ki rakipler bizi analiz ettikten sonra bir yetmişlik devirse yeridir çünkü üzerine strateji geliştirmesi çok zor bir takım olmuşuz. kendi sahanda kalıp kapansan garry, belhanda, feghouli, ndiaye, gomis gibi sihirli ayaklar ve şapkadan tavşan çıkartabilecek oyuncular var. böyle bir hücum hattına kapanan her takım illa ki gol yer ki golü yedikten sonra da tüm planın çöküyor zaten. ee hücum yapayım desen, topu kendi sahasında kaptıktan beş saniye sonra gol pozisyonuna girecek kadar hızlı hücuma çıkan bir takım var karşında. yine plan yaş. yani öyle bir takım yaratılmış ki rakipler kapansa bir dert, hücum etse iki dert. zaten kayserispor da bunu daha ilk yarıda anlayıp top yekün hücuma çıkmayı kesti. koskoca maçta bir pozisyonu falan var kayseri takımının ve bizim de en az 7-8 net gollük pozisyonumuz var aynı zamanda.

    ek olarak, defanstan ayağa pasla çıkma yaması da yüklemiş takıma, izlerken mest oldum. başakşehir de brugge takımını bu taktikle elemişti. kaleci ve defans dörtlüsü hatta orta ikili arasında sahanın köşelerine kadar açılıp pas yaparak rakibin üzerlerine gelmelerini sağlıyor ve birden ani atakla rakibi eksik bulmanın da güzelliğiyle gol pozisyonu yaratıyorsun. gol pozisyonu yaratamasan bile rakip hücumları yoruyor, rakibin press gücünü kırıyorsun ve rakip üstüne gelemiyor.

    şimdilik harikasın tudor hocam, sana inananları lig açılışında mahcup etmedin aksine bir de gurur duymamızı sağladın.
    şampiyonluk kupası ellerinde yükselsin, yolun açık olsun.

    *
  • 3422
    sevgili tudor hocam,

    birincisi burası türkiye'dir. insanı boş egoya sahip ve kindardır. ikincisi teknik direktörü olduğun kulüp galatasaray'dır. kuyu kazmanın, nefret saçmanın, kıymet bilmezliğin bünyelerine işlediği birtakım taraftarları vardır.

    burada maçlar kaybeder başarısız olursan ilk olarak senin için istifa diye bağırırlar. oyuncular unutulur, yönetimler unutulur.
    başarılı olursan elindeki kadro iyidir, o yüzden başarılısındır. takıma senin bir faydan yoktur.

    sevgili tudor hocam,

    ne takıma yüklediğin kondisyon, ne oyuncuların hücumdaki verkaçları, ne duran top organizasyonlarımız, ne saha parselizasyonumuz, ne çalışılmış organize kontra ataklarımız, ne savunmada ayağa pas yaparak rakibi üzerimize çekip hücumdaki alanı boşaltmamız bunların hiçbiri senin sayende değil. tolga gibi bir oyuncunun iki haftada 5 kez altı pasta kaleciyle karşı karşıya kalması senin sayende değil. rodrigues'in çalışılmış olduğu bin kilometreden belli olan kanat aksiyonları senin sayende değil. fernando'nun geride oyun kurma görevinde kullanılıp ndiaye ve belhanda ile hücumda bir kişi fazla olmamız senin sayende değil. serdar aziz'in aynı maçta en az iki gollük pozisyon yakalaması senin sayende değil. garry'nin, belhanda'nın, fernando'nun, ndiaye'nin çokça pozisyonda topun üstünden atlayarak arkadaki arkadaşına topu bırakması senin sayende değil. saha konumlanışımız, orta sahayı üçleyerek rakibi art arda ataklarla boğmamız senin sayende değil.

    kayserispor ve osmanlıspor maçlarının ikisinde de ilk kırk beş dakika inanılmaz baskılı oynayıp ikinci yarılarda taktiksel olarak dinlenmemiz, bu sayede maçın son periyodunda rakibin direncini kırmamız senin sayende değil. muslera'nın galatasaray kariyerinde ilk kez pas oyununun bilinçli olarak bu kadar içinde olması dolayısıyla savunmada da bir kişi fazla olmamız senin sayende değil. selçuk, yasin, sinan gibi gereksizlerin ilk on birden kesilmesi senin sayende değil. semih kaya, sabri sarıoğlu gibi yeteneksizlerin nihayetinde galatasaray'dan gönderilmeleri senin sayende değil.

    mariano, maicon, fernando, ndiaye, belhanda, feghouli, gomis transferleri senin sayende değil. yıllarca galatasaray seviyesinden uzak olduğu halde oynayan hakan balta'nın kadro dışı bırakılması senin sayende değil.

    semih'i sabri'yi, prensin yaparsın dediler, hepsini yolladın.
    selçuk'u yasin'i ilk on birin değişmezi yaparsın dediler, ikisini de kulübeye hapsettin.
    hücum futbolu oynatmazsın dediler, takımın iki maçta çuval dolusu gol pozisyonuna girip toplam yedi gol attı.
    bütçe senin eline verilirse süper lig'in vasatlarını kadroya doldurursun dediler, son 17 yılın en iyi kadrosunu kurdun.

    sen kimsin tudor hocam?
    sen hırvatsın! allah'ın hırvatı ya!

    sen kimsin tudor hocam?
    juventus'un bir dönemki sabri'sisin ya!

    sen kimsin tudor hocam?
    sen bir hiçsin. sen aslında yoksun. senin zerre faydan yok takıma.

    ...

    arkandayız

    sen şampiyon olacaksın.
  • 3546
    bakın kendisine ithafen sunulan olumsuz argümanlar şunlar veya şunlardı:

    ''kariyerinde başarısı yok.''
    ''sadece kondisyona yönelik takımı çalıştırıyor.''
    ''oyuncuları yönetemiyor.''
    ''oyuncuların bireysel performansına etki edemiyor.''
    ''hücum futbolu oynatmıyor.''
    ''golleri sürekli bireysel beceriyle atıyoruz, tudor'un katkısı yok.''

    en sona da en özel argümanı sakladım, ''iftiracı, yalancı. birilerini göndermek için yönetim tarafından oynatılan kukla, maşa.'' her biri için yazacağım.

    1) kariyerinde başarısı yok: ya adam 39 yaşında, hani bazı futbolcu eskilerimizin futbolu yeni bırakıp çeşme'de kulüplerde stres attığı(!) yaşta. yaklaşık olarak tümer metin'in askerlikten yırtmak amacıyla yunanistan'a kaçtığı yaşta. hala gelmiş kariyerinde başarısı yok diyorsunuz adama, yahu adamın bir kariyeri yok henüz ne başarısı olabilir ki? 35 yaşında teknik direktörlüğüne geçtiği hajduk split'te iki yıl çalışıp 1,65 puan ortalaması yapıyor. paok'ta tıpkı bizde yaptığı gibi devrime kalkışıyor ancak sabredemeyip gönderiyorlar. geliyor toplama, cılız karabükspor takımına aslanlar gibi top oynatıp büyüklere çelme takıyor, tüm türkiye'nin beğenisini kazanıyor. geliyor galatasaray'da kaosun göbeğine. adama yapılmadık kalmıyor, ihanet ediyorlar hala futbolcuyu savunuyorlar. adam pes etmiyor, inatla çok farklı bir takım yaratacağım diyor ve nihayetinde de yaratıyor. 39 yaşında galatasaray'a fatih terim'den bile iyi top oynatan hocaya kariyeri yok diyorlar. çok ilginç. aynı kafa yapısı hamza hamzaoğlu sonrası zinedine zidane gündemimize gelmişken ''başarısı yok, acemi'' diyordu.

    2) sadece kondisyona yönelik takımı çalıştırıyor: adama geçen sezon halı saha takımında hallice kondisyonu olan bir takım devredildi bilmem farkında mısınız? mecburen istediği futbolu oynatabilmek adına da bilhassa geçtiğimiz sezon fiziki antrenmanlara ağırlık verdi doğal olarak. yaz kampında da zaten ağırlık daima fizik yüklemede olur. bu dünyanın her baş ve baş altı takımında böyledir. barcelona da yaz kampında kondisyona yönelik çalışır, real madrid de. gelmişler adama yaz kampında takıma yükleme yapıyor diye kızıyorlar. sen büyük takım değil misin? büyük takımsın, o zaman kondisyon çalışacaksın yaz kampında. ha dersen ki benim takımım büyük takım olmasın hay hay bütün yaz ayak tenisi oynasın futbolcular. lige kadar çok doğal olarak fizik yükleme yaptı ve sonucunda da ligin en iyi kondisyonuna sahip bir takım yarattı. hala daha kondisyon üzerinden eleştiren var ya. hakikaten şaşılacak şey yani. bu kafa yapısındaki insanlar conte'nin allegri'nin idmanlarını görse onlara da ''hoca değil'' derler. yani bu insanlar ya futboldan cidden anlamıyorlar ya da modern futboldan çok uzak kalmışlar. başka bir izahı yok bu kondisyon geyiğinin.

    3) oyuncuları yönetemiyor: futbol kaliteli futbolcularla oynanacağı gibi aynı zamanda da karakterli kişilerle oynanır diğer sporlardaki gibi. karaktersiz bir futbolcuyu yönetememek diye bir durum söz konusu değildir futbolda. oyuncu karaktersizse kıçınızı da yırtsanız olmaz. geçen sezon tudor'a ihanet edenleri herkes çok iyi biliyor. ''amaaan bu basına mı inanıyorsunuz'' diye olayları geçiştirenler de ne hikmetse yaz dönemini ali naci'nin falan ''selçuk ilk on birin değişmezi olacak'' tarzındaki boş yalan açıklamalarını sözlüğe taşıyıp aha bak gördünüz mü tudor selçuk'u prensi yapacak diyorlardı. halbuki bu selçuk pompalamasının kaynağı sadece ali naci iken tudor'a ihanet mevzusu tüm basın tarafından bilinen dillendirilen bir hadiseydi. onun için geçelim oyuncu moyuncu muhabbetlerini. adamı oyuncuları, sırf yüksek tempo idman yaptırıyor diye satıyor hala gelmişiz oyuncu yönetiyor mu yönetemiyor mu onu tartışıyoruz. kaldı ki bu sene kişilikli futbolcu grubunu ne kadar güzel yönettiğini, onlarla abi kardeş yakınlığında bir ilişki kurduğunu hepimiz görüyoruz. özellikle tekne turunda da gördük ki takımdaki futbolcularla tudor arasındaki bağ çok kuvvetli ve zaten sahadaki futboldan da bu çok net anlaşılıyor. şu an tudor takımı bir orkestra şefi gibi on numara şekilde yönetiyor.

    4) oyuncuların bireysel performansına etki edemiyor: tolga'nın 3 maçta 4 gole ulaştığı, linnes'in performansıyla ''sol bek almayın'' diye bağırdığı, rodrigues'in an itibariyle takımın can damarı olduğu bir ortamda hala bu argüman öne sürülüyorsa ortada art niyet ararım. tudor'la beraber takımın eski oyuncuları ve yeni oyuncuları hepsi mental olarak çok iyi bir dönem geçiriyorlar ki mental olarak çok iyi düzeyde olmayan bir takıma böyle boğucu press yaptıramazsın. takımdaki her oyuncunun performansı üst düzey. ha sadece yasin ve selçuk gibi yedeğe çekilmeyi hazmedemeyip küsen trip atan tipler formsuz. hatta onlara formsuz da denmez, kalitesiz denir. hal böyle olunca da tudor epey bir katkı vermiş oluyor futbolcuların bireysel performansına. hiçbir şey olmasa bile yarattığı harika oyun kurgusuyla tolga'ya 4 gol attırmış olması, maicon'u sağ bek gibi oynatıp hücumsal çeşitliliği sağlaması yeter.

    5) hücum futbolu oynatmıyor: ben hayatımda terim dışında hiçbir galatasaray teknik direktörünün bu kadar hücum yaptırdığı görmedim. bu boğucu hücum futbolunun yanında bir de rakibe pozisyon vermiyor. üç lig maçımızda toplasan 3 pozisyon vermedik rakiplere. yediğimiz iki gol de karambol- duran top. bir tane akan oyunda gol yememişiz, bunu yaparken de 10 gol atmışız. daha ne olabilir ki?

    6) golleri sürekli bireysel beceriyle atıyoruz, tudor'un katkısı yok: bunu diyen insanla futbol konuşmayınız. takım 10 tane gol atmış üç maçta hala daha sırf bir şeyler bulmak adına gollerde tudor'un katkısı yok, bireysel performansla gol atıyoruz diyorlar. işte bu insanlar var ya içten içe galatasaray başarısız olsun da ''ben demiştim'' diyebileyim diyecek kadar kişilik bozukluğu yaşayan insanlar. atılan her gol de her pozisyon zerresi de tudor'un payıyla gerçekleşmiştir arkadaşım. bunu idrak edebilmen gerekir öncelikle ki daha sonra futbol özelinde yorum yapabilesin. üç maçta on gol atmış takımın hücum varyatalarına laf atmak hangi mantık? hadi hakikaten bireysel yetenekle gol bulsak tamam da hemen her pozisyonumuz organize atakken bunların söylenmesi garip bir durum. takım hiç olmadığı kadar organize ataklar yapıyor. takımın sahada yaptığı her şey önceden planlanmış kurgulanmış. maicon'un hücum esnasında sağ bek gibi oynayarak hem alan kapatması hem çapraz paslarla oyunsal çeşitlilik yaratması, fernando'nun stoperlerin arasında kalarak oyun kurması, rodrigues- ndiaye- belhanda üçlüsün sürekli yer değiştirerek rakip savunmaya hataya zorlaması, iki maçta ilk 60 dakika boğucu pres yapıp son maçta enerjinin daha dengeli kullanılması. bunların hepsi kurgulanmış ve kurgulayan da tudor. anladın mı arkadaşım?

    ve evet tudor iftiracı, yalancı. birilerini göndermek için yönetim tarafından oynatılan kukla, maşa.

    adam taraftarın istediği futbolu oynatabilmek adına bir sürü oyuncuyla yolları ayırdı olay bu. yolları ayırdığı isimlerden kimisi kendisine ihanetten takımdan yollandı kimisi yetersizlikten yollandı ama bir şekilde yeni sisteme uymayacak adamlar gönderildi. selçuk ve yasin'e alıcı çıksa onları da saniye düşünmeden yollayacak da alıcı çıkmıyor bu kalitesizlere. ya adam kimselerin gönderemediği sabri'yi gönderdi tek kalemde. her sezon temiz 15 gol yedirten semih kaya denen yabancı düşmanını gönderdi. gönderdi oğlu gönderdi ve iyi ki de gönderdi. eski oyuncularla bu baskılı futbol oynanmazdı.

    ilginçtir kendisine galatasaray tarihinde hiçbir hocaya yapılmayan saygısızlıklar, yalanlar, iftiralar, kuyu kazmalar yapılmasına rağmen o da galatasaray tarihinin en özel futbollarından birini oynatıyor, oynatmaya devam ediyor. ve bir kez de şikayet edip mıy mıy mıy konuşmuyor. hakikaten çok büyük bir kişilikmiş igor tudor. teknik direktörlüğünün de yanında çok klas adammış. helal olsun.
  • 3679
    git hocam,

    bu taraftar için hiçbir şey değmez. cenk ergün'ü de götür yanında. teknik direktörlüğe cihat arslan'ı getirelim. futbol direktörümüz yine mehmet özbek olsun. semih kaya'yı sabri sarıoğlu'nu tekrar transfer edelim. selçuk'u ilk on bire monte edelim. yine girelim karanlıklara, tekrarlara. skibbe- bülent korkmaz- bülent ünder- hamza hamzaoğlulara. fatih terim diye bağıralım.

    eleştiri kültürü edinememiş, ilk puan kaybında kindarlığının getirdiği şekilde saldıran galatasaray taraftarına müstehaktır kara günler. boş versene hem, 39 yaşındasın. elbet kıtmetini bilecek takımlar bulursun. takımın 40 derece sıcakta, antalya'nın o neminde, nefes alınamayan havada hücum press yapamadığı için gitmelisin. boş versene hem hoca, boş versene...

    yazık, çok yazık.

    bence şubeyi kapatıp hepimiz defolup gidelim. ancak öyle rahatlarız.
  • 3740
    teknik direktörün kalitesini belirleyen şey doğrudan doğruya a planıdır. mourinho, guardiola, klopp, simeone, conte, zidane... bu adamların hepsi zaten a planları iyi olduğu için kaliteli teknik direktördür. bakın mesela real madrid bu hafta levante karşısında 12. dakikada gol yiyerek 1-0 yenik duruma düştü. maçı da kendi sahalarında oynamalarına rağmen 1-1 berabere bitirebildiler. şimdi son iki şampiyonlar ligi kupasının sahibi, son la liga şampiyonu, son avrupa şampiyonu, targaryen hanesi'nden isminin birincisi daenerys fırtınadoğan, büyük çöl deniz'in khaleesi'si, ejderhaların annesi, zincirkıran, andallar'ın ve ilk insanların kralı, yedi krallık'ın hükümdarı, diyarın koruyucusu zinedine zidane b planı olmadığı dolayısıyla kötü teknik direktör mü oluyor?

    veyahut bu sezon premier lig'in ilk haftasında burnley karşısında dakika on dörtte bir kişi eksik kalan ve ilk yarıyı 0-3 mağlup kapatan, ardından da maçı 2-3 kaybeden takımın teknik direktörü yani son premier lig şampiyonu antonio conte de mi b planı olmadığı dolayısıyla kötü teknik direktör?

    veya veya bu hafta stoke city deplasmanında 43. dakikada geriye düşüp maçı 2-2 bitiren ve ilk puan kaybını yaşayan manchester united takımının teknik direktörü de b planı olmadığından kötü teknik direktör mü?

    a planı genellikle bir futbol maçının yüzde doksanında etki sahibidir. maçta işler istenildiği gibi gitmiyor, plan değişikliğine ihtiyaç duyuluyorsa devreye b planı sokulur. ancak b planının oyuna etkisi genellikle en fazla yüzde on kadarlıktır zira olan olmuş, tren bazen çoktan kalkmıştır. kıçını dahi yırtsan oyunu değiştiremeyeceğin, dünyanın en zekice hamlesini de yapsan puan kaybından kurtulamayacağın maçlar olur. rakip öne geçmiş, geçmemişse dahi senin oyun planını bozarak moral bulmuştur. keza kendi oyuncuların da tam tersi etkiyle moral kaybı yaşamıştır. durum böyleyken de ferguson- simeone- heynckes- conte- mourinho- guardiola gelip ittifak kurup ortak hamle yapsalar oyunun bozulan dengelerini değiştiremeyebilirler.

    ve dünyada teknik direktör yoktur ki liginin ilk üç maçını toplam on gol atıp iki gol yiyerek kazansın, ardındaki hafta kırk derece sıcakta ve antalya'nın o neminde, üstüne patates tarlası gibi zeminde berabere kaldı diye b planı olmadığı gerekçesiyle kötü teknik direktör ilan edilsin... sen adamın a planındaki olumlu yanları, taktik tercihleri, teknik direktör imzasını görmeyip b planına takılıyorsan burada daha öncelikli mevzular var demektir o da art niyet.

    ulan tudor hocam,

    b planın bile yok amuha goyim.
    hadi onu da geçtim olmuşsun 100 kilo.
    bir de üstüne sakallarını kesmişsin geçenlerde...

    ulan tudor hocam,

    b planın bile yok amuha goyim.
    hadi onu da geçtim gözünün üstünde kaşın var.
    bir de üstüne florya'ya gelirken yanlış yola sapmışsın geçenlerde...

    böyle teknik direktör mü olur? olmaz.

    hayırlı işler.
  • 3766
    iki, üç, dört farkla öne geçtiğimiz maçlarda b planı olmadığı için fazlasıyla zorlanıyoruz. kayserispor maçında 3-0 ve 4-0'dan sonra rakibin üzerimize gelmesine engel olamadı halbuki kenarda b planı olan bir teknik adam dursaydı oyunun kötü gidişine karşı planını devreye sokar ve skoru lehimize çevirirdi. osmanlıspor deplasmanında da keza aynı şekilde, b planı olmadığı için üçten fazla gol atamadık. bu hafta da skor iki sıfıra gelince b planını devreye sokması gerekirdi ama b planı olmadığı için maçı iki sıfır tamamladık.

    oysa b planı olsa böyle mi olurdu? 2-0'dan sonra oyuncularının popucuklarına birer turbo takar maçı 7-0'a getirirdi ancak o kadar beceriksiz ve kötü bir teknik direktör ki bunu yapamadı. üstüne gitti tolga yerine selçuk'u almak varken feghouli'yi aldı. hatta hatta kaliteli bir teknik direktörümüz olsa selçuk inan'ı ilk on birin değişmezi yapardı ama bizim beceriksiz tudor gitti yedek kulübesine hapsetti adamı.

    bu arada 16 eylül 2017 galatasaray kasımpaşa maçında giydiği gömlek de berbat ötesiydi. sırf bu bile kötü teknik direktör olduğunu yeterince gösteriyor.

    çok zekice bir önerim var, tudor'u kovup yerine formda okan buruk'u veya üç kupalımız hamza hamzaoğlu'nu getirelim.
    o zaman görün bakalım bu kalteli kadronun anası nasıl seviliyor.

    ha unutmadan, https://youtu.be/me0_3LNSTWI?t=9s
  • 3778
    oysa hiçbir katkısı yoktu tudorlardan igor'un, galatasaray'ın mükemmel futboluna. oyuncu grubu o kadar kaliteliydi ki takım kendiliğinden oynuyordu sahada. fernando tamamen hissiyattan maicon ile serdar'ın arasında konumlanıyor, ndiaye tamamen tesadüfi şekilde kapanan takımlara karşı belhanda'ya yakın, açık oynayan takımlara karşı fernando'ya yakın oynuyordu. rodrigues'in 50-60 metre deparla geriye gelip top çalmasıysa korkunun getirdiği bir durum olup takım arkadaşlarının onu ''çok koşmazsan seni soyunma odasında çarmıha gereriz'' tehditlerinden kaynaklanıyordu.

    hatta bazı rivayelerde de gomis'in devasa bir sopasının olduğu ve kötü oynayan arkadaşlarını bu sopayla dövdüğü geçiyordu. yani bir bakıma korku imparatorluğu sayesinde güçlüydü yeni galatasaray. asırlardan beri özgürlükten, medeniyetten yana tavır takınan kulüp beklediği gelişimi göremeyince barbar metotlara başvurmaya karar verdi iki sene önce. dursun aydın özbek başkanlığındaki yönetim ilk iş olarak florya'nın sır gibi saklanan bölmelerine gaz odaları yaptırarak işe soyunmuştu. ardındansa futbolculara ibret olması için tesisteki soyunma odasına kötü oynadığı için ''boğdurulan'' nigel de jong'un cansız bedeni asıldı.(neden oynatılmıyor veya başka takıma satılmıyor sanıyorsunuz) yeni transferler de bu yeni yapılanmaya uygun şekilde yapıldı. uysal olan mariano, linnes, rodrigues, tolga gibi isimleri iyi oynatması için sert yapılarıyla tanınan ve adları geçmişte cinayetlere karışmış maicon, fernando, ndiaye, gomis gibi isimler transfer edildi. işte bu muazzam kadro yapılanması+ florya'da girilen yeni dönemin ardından da başarı kaçınılmaz oldu.

    durun durun, bu igor tudor'a kin besleyenlerin teorisi. gerçekler sahada...

    geçtiğimiz sezon yani 2016-2017 futbol sezonundaki ilk maçımız olan galatasaray karabükspor maçına gidelim. o maçta galatasaray futbolcularının sadece üçü ortalama pozisyon olarak sağ bölümümüzde. altı futbolcumuzsa sahanın sol kısmında daha fazla konumlanmış durumda. https://i.hizliresim.com/o62VDk.png
    bunun sonucu olarak da pas akışımız ya sağ yöne düz ya alttan yukarı ya da kuzeydoğu yönünde oluyor. sahaya tek taraf ağırlıklı konumlanıp paslarımızı da sola doğru yaptığımızdan rakip karabükspor maç içinde sağ yarılarına bir oyuncuyu kaydırarak takımımız kilitlemeyi başarıyor. işin kötüsü takımımızsa bu asimetrik oyun anlayışından doğan sıfır üretkenliğe çare bulamayarak hatta sorunu dahi fark etmeyerek maçın 90 dakika böyle gitmesine neden oluyor. bakın dikkat ederseniz, igor tudor'un takımı da maç içinde sağda(yani bizim sol tarafımıza denk geliyor) bir adam fazla gözüküyor.(https://i.hizliresim.com/EybmqB.png:maçın ortalama pozisyonları) ama acaba bu bilinçli bir durum mu yoksa tesadüfi mi?

    igor tudorlu karabükspor'un ertesi hafta oynadığı rizespor maçının ortalama pozisyonlarına bakalım şimdi de: https://i.hizliresim.com/2Ey6NL.png ta ta ta tam! muazzam bir dağılış öyle değil mi? galatasaray maçındaki asimetriden, sağ ağırlıklı oyundan eser yok. görüldüğü üzere tudor, galatasaray maçına özel olarak bu stratejiyi kullanıyor ki ardındaki hafta neredeyse kusursuza yakın simetride bir dağılım göstererek de saha parselizasyonu dersi veriyorlar ek olarak. yani tesadüfi bir durum değil, her maç o şekilde bir parselizasyon kullanmıyor. soldan oynadığnıı gördüğü galatasaray'a karşı önlem olarak bu taktik hamlede bulunuyor. taktik bilmeyen tudor!

    neyse efenim, o dönemin galatasaray'ı sezon içindeki hemen her maçını sol ağırlıklı oynuyor aynı şekilde. yanılmıyorsam üçüncü haftada bir kayserispor maçı var deplasmanda, bildiğiniz tüm takımın sahanın sol yarısında konumlandığı, tüm ataklarımızın oradan yapılmaya çalışıldığı haliyle de çok fena gümlediğimiz bir maç. bizim teknik direktörümüz de bu olayı bu zaafiyeti göremiyor baya baya. riekerink sonrası tudor bizim takıma geçiyor ve takımla çıktığı ilk maçtan itibaren de bu sol ağırlıklı oyun şeklimizi düzeltip daha dengeli bir hale büründürüyor. taktik bilmeyen tudor!

    bu sezona bakalım tekrardan.

    top rakipteyken:

    savunmamız dörtlü, yay şeklinde bir pozisyon alıyor. fernando- ndiaye bu dörtlünün önlerinde dururken tolga sol iç, rodrigues sağ iç, belhanda da bu ikilinin ortasında yer alıyor. yani 4-2-3-1 dizilimine dönüyoruz. bunu yaparken beş tane ağırlıklı press bölgemiz var. 1) top bize göre sol çizgi- sol iç arasındayken sol bek- serdar- tolga-fernando- ndiaye ve bazen gomis presse katılan isimler oluyor. 2) yine bize göre sağ çizgi- sağ iç bölgesinde de mariano- maicon- ndiaye- rodrigues(arkadan basan isim)- fernando- bazen gomis bazen belhanda pressi uygulayanlar. bu iki bölgede genellikle rakibi sahanın bize yakın kısmında çizgiden biraz içte rakibin etrafını kapatıp, rakibi kıstırıp topu kapıyoruz. genel mantık bu. 3) gomis- belhanda- rodrigues- tolga ile rakip savunmaya yapılan baskı. 4) savunma önümüz ile orta sahamız arasındaki bölgede aniden serdar-maicon- fernando rakibe basarak alan kapatıyor ve topu alıyoruz. 5) merkez orta sahadaki düzensiz baskı bölgeleri ve baskılar.

    top takımımızdayken:

    maicon sağ bek, serdar sol bek ve fernando bu oyuncuların çok az önünde ve ortasında konumlanıyor. savunmadaki pozisyonlarımızdan alakasız bir şekilde. fernando oyunu kurarken gomis - belhanda ikili gibi önde, rodrigues-ndiaye-tolga ise gezinir durumda. buradaki temel metodumuzsa topu sürekli aynı kanada taşıyıp ters kanada bekleri veya açıkları sarkıtarak rakibi hazırlıksız yakalamak. mesela bunu rodrigues'le çok iyi yapıyoruz. top belli aralıklarla 5 dakikaya kadar bizde kalıyor ve sürekli bilinçli olarak sağdan atak yapıyoruz. sonra tak diye rodrigues'in içeri çevirdiği bir topla solda kendini unutturmuş tolga gol atıyor, yine bunun sol taraf versiyonunu da uyguluyoruz maç içinde. mariano ile linnes ve lato da bu tarz çokça pozisyona girebiliyor.

    oyun içinde bu temel uygulamaların haricinde çok önemli taktiksel varyasyonlarımız da var.

    a) maicon'un sağ çizgiden sol köşe gönderi civarına gönderdiği çapraz uzun paslarla hem rakip savunmanın dağılışı değiştiriliyor hem de seken toplarla pozisyona girme şansımız oluyor.

    b) muslera'nın da içine dahil olduğu savunma- orta saha arası pas futboluyla rakip takımların enerjisi epeyce düşürülüyor. bunu genellikle en az iki farkla önde olduğumuzda santranın hemen ardındaki süreçte uyguluyoruz.

    c) hücum esnasında mariano ve lato-linnes çizginin en ucunda yer alırken rodrigues ve tolga'ysa bizim kaleye yakın ve daha merkezde bekleyip rakibin dengesini bozuyor. (normalde açık oyuncuları daha önde olur, bekler geriden takviyeye gelir.)

    d) bu sezon oynadığımız her maçta ikinci yarı belirli süre aralıkları içinde kasti olarak kapanarak kontrataklara çıktık. ve yine her maçta da bu türde tehlikeler yaratıp ondan fazla gol pozisyonuna girdik. gol de geldi zannersem kontradan.

    e) tudor'un serdar tercihi ile beraber oyunu rakip sahaya yaymışken gelen seken topların neredeyse tümünü kazanarak hem atağın devamlılığını hem de topun daha fazla takımımızda kalmasını sağlıyoruz. başka bir stoper tercihinde bu durum söz konusu olmayacaktır. yani yine tudor'un taktiksel bir tercihi söz konusu.

    bunların hepsini yapan, taktik bilmeyen tudor!

    hadi hepsini geçtim, daha sezon başı adam katıldığı bir programda tüm taraftarlara bu sene oynadığımız futbolu hedef olarak belirledi, daha 4 ay öncesinden geleceği görüyormuşçasına iddialı ve ne istediğini bilen bir şekilde rotamızı gösterdi. hala daha tudor'un payı yok deniyor. yahu adam sana takımının şu an oynadığı futbolu daha dört ayn önceden vaat ediyor, anlatıyor, tarif ediyor. bu oyun şeklini isteyen bu adam, tüm transferleri kafasındaki kurguya göre tercih eden bu adam, savunmanın üçlü mü dörtlü mü olacağını, hangi formasyonla sahaya çıkacağımızı haziranda belirleyen bu adam. ahanda: (bkz: ne dediler/#2184565)

    mesela sabri'nin semih'in bu takıma fayda sağlayamayacağını görmek de taktiksel bir olay.

    selçuk inan'la baskılı futbol oynanmayacağını görmek de taktiksel bir olay.

    çalım yeteneği olmayan yasin öztekin'le bu sezonki hücum varyasyonlarımızı uygulayamayacağımızı görmek de taktiksel bir olay.

    hala dank etmediyse: https://i.hizliresim.com/d7oL9p.png
  • 3852
    tudor hocam, umarım c planın da vardır yoksa bizim taraftar ilk puan kaybında hakkında ''c planı yok, böyle hoca mı olur'' demeye başlar benden söylemesi. ha c planın da var diyelim ki, o zaman d planın da olmak zorunda. böyle böyle yolun sonu z planına kadar gidecek hocam. umarım z planın da vardır!

    ha bir de sana korkak diyorlar. takımın 15 gol atıp sadece 4 gol yemesine rağmen korkak diyorlar. çıktığın üç deplasman maçında toplam 6 gol attığın halde korkak diyorlar. senin de garibine gidiyor mu? emin ol, iki bek çıkartıp iki açık oyuncusu alarak türk futbolunun gördüğü en ofansif beş diziliminden birini oynattığın halde ufak bir sıkıntıda yine aynı şeyleri söyleyeceklerdir. sadece korkaklıkla kalsan iyi, günü gelecek yasin'e verdiğin 5-10 dakika süre için bile yerli sevici ilan edileceksin. olmaz deme, galatasaray taraftarını daha tam tanımıyorsun.

    aslantepe'de kazanıyorsun, deplasmanda kazanıyorsun; öne geçince kazanıyorsun, mağlup duruma düşünce kazanıyorsun;
    beş bin rakip taraftar önünde kazanıyorsun, kırk bin taraftar önünde kazanıyorsun. kısacası her şekilde kazanıyorsun da hocam, hırvatsın ya o ne olacak?

    bir de maçın ertesi güne antrenman koyduğun için soyunma odasında teknik direktörüne ağalık taslayan futbolcuları takımdan uzaklaştırarak büyük kindarlık(!) yaptın,
    ya o ne olacak?

    ilahi hoca, senden de teknik direktör mü olur ya!
  • 3913
    anneannemizin liginde üç beş maç kazandı gibi bir durum söz konusu değil. galatasaraylıların şunu çok iyi bilmesi gerekiyor, evet ligimizin en iyi futbol oynayan takımı ve lideriyiz ancak avrupa'nın da en formda 5-6 takımından biriyiz. oynadığımız futbolun yeteri kadar hakkının verilmediğini düşünüyorum. sanki herhangi bir avrupa takımı karşısında fark yiyecekmişiz gibi istim üstünde bir hal söz konusu olmamalı. bu sezon ilginç şekilde ingiliz takımları ve psg dışında (psg'nin de kompakt oyunda sorunları var) ne top oynuyor diyebileceğimiz bir avrupa takımı yok. real madrid'inden tutun bayern münih'ine, hatta barcelona'sına kadar şimdiye kadar ortaya çok kaliteli futbollar konulmadı. eskiden her sene kaliteli oyun oynayan sürpriz takımlar çıkardı, şimdi baş altı takımlardan da galatasaray seviyesinde futbol oynayanı yok. dolayısıyla oynadığımız futbol asla ama asla küçük görülmesin, ciddi anlamda avrupa'nın en formda 5-6 takımından biriyiz. bunu cebe koyalım.

    ikincisi geriye düştüğümüz iki maçın ikisini de kazanmamız, iki maçta son dakikalarda gelen gollerle kazanmamız anlamı geniş bir durum. kondisyon bu noktada çok önemli bir etkiye sahip, kondisyondan sonra da psikolojik konum... istediğin kadar fizik güce sahip ol, istediğin kadar kondisyonun olsun eğer maça kafanda birtakım sorunlarla, dertlerle ve motivasyon eksikliğiyle girdiysen fiziki kapasiteni sahaya yansıtamazsın. takımımızın son derece yüksek fizik tempoya çıktığını düşünürsek tudor bu konuda gayet güzel iş çıkartıyor demektir. son dakikalarda gelen gollerimizse oyunculara sunulan inancın sonucudur. buradan yola çıkarak iki noktaya varabiliriz:

    - tudor oyuncularına çok iyi kondisyon yüklemiş.

    - tudor oyuncularını çok güzel yöneterek inanç aşılamış.

    üçüncü kısma geçmeden evvel bir de kondisyon meselesine girelim. herhalde herkesin hatırındadır ''vur kırbaçı hoccam yea, indiana jones, kondisyoner'' gibi alaycı ifadeler. bunlar üç yıl beş yıl evvel de söylenmedi, bir buçuk ay öncesine kadar sıklıkla dile getirilen şeylerdi. yani işe bakın ki bir teknik direktörle takımına iyi kondisyon yüklediği nedeniyle dalga geçiliyor. bakın bunu yapan teknik direktör başarısız da olabilirdi. ancak yine de kondisyona önem veriliyor diye dalga geçilmesi esas komik olandı. kondisyon meselesi üzerinden dalga geçilen o günlerden de son dakikalara kadar savaşan, geriye düştüğü maçları bastıra bastıra kazanan galatasaraylı günlere geldik. bilmiyorum anlatabiliyor muyum olayın vahametini.

    neyse, üçüncü olarak da hocamızın taktik kalitesine değinmek istiyorum. yarattığı takım zaten genel olarak maçları kopartıyordu şimdi artık takımın tutuk kaldığı noktalarda da hocamız yaptığı hamlelerle maçı kazandırabiliyor. bu çok önemli. 39 yaşında bir teknik direktörün, gözümüzün önünde bu kadar tecrübelenmesi, olumluya gitmesi çok önemli. bu hafta orta alana yaptığı denayer hamlesi, geçen hafta yaptığı fantastik iki değişiklik ciddi anlamda taktisyen hocaların yapacağı hamlelerdi. görünen o ki bu takım bastıra bastıra gidecek, maçlarını kopartacak. kopartamadığında devreye hocamız girip işin rengini değiştirerek maçı bize getirecek.

    çok mutluyum, ve bence her galatasaraylı da mutlu olmalı. 39 yaşında kaliteli bir teknik direktörümüz var artık. önünde on yıllar var. olası şampiyonluklar, ambargolar var bu formayla.

    resmen fatih terim'in yaşı 39 olanını bulduk diyebilirim. hakikaten çok güzel bir durum bu.
  • 3967
    rakiplerimizi birbirine vurdura vurdura yola devam ediyor. adamın taktiksel becerilerini hemen her hafta burada konuşuyoruz, dile getiriyoruz o konular bir kenarda dursun, yahu bu adam 39 yaşında! yıllardır yaşlı kurt, başarıya aç genç hoca, yaşlı kurt, başarıya aç genç hoca derken taraftarlar ikilemden bir türlü çıkamıyordu. yaşlısına heyecanını kaybetmiş, gencine galatasaray seviyesinde değil diyordu ki birden karanlıkların içinden igor tudor çıkageldi.

    genç
    başarıya aç
    iyi bir taktisyen
    hırslı
    galatasaray taraftarı ile futbol felsefesi konusunda birebir aynı fikirde (baskılı hücum futbolu)
    disiplinli
    adaletli
    cesur
    yerli sevici de değil memleketlum diyeni de.
    kendini geliştirme becerisi çok yüksek
    oyuncu portföyü geniş
    menajerlerle ve üst düzey teknik direktörlerle iyi iletişimi var
    dünya çapında tanınırlığı yüksek bir isim, marka değerimize uygun
    istikrarlı, modern futbolu takip eden yapıda

    daha iyisi de zaten guardiola, mourinho, zidane falan.

    onun için kıymetini bilelim adamın.
  • 4079
    ya hoca daha önce de söyledim, ver istifanı git gözünü seveyim. bu taraftarın kahrını çekmek sana mı düşmüş, git italya'ya başla alt basamak takımlardan ve yine çık ligin kafaya oynayan takımlarına. dertsiz başına dert mi arıyorsun da kindar ve zeka sorunu olan taraftarların takımına teknik direktör oluyorsun?

    inan bana, elimde seni takımdan gönderme gibi bir şansım olsa saniye düşünmem yollarımızı ayırırım. takımın iyiliği için falan da değil ha, rahatın bak hak ettiğin değeri bul diye. sonra bizim zeka sorunu olma ihtimali olan kitlemiz hoca arayıp dursun. üzülmez miyim, bu kindarlardan bin kat fazla üzülürüm de yine de yaparım bunu. hak etmiyorlar çünkü. dönsünler rıza hoca, şenol hoca, okan hoca, yılmaz hoca. onlar taktikten çok anlıyorlar, top class teknik direktörlere kafa tutuyorlar ya getirsinler takımın başına onlardan birini de görelim madem. ne uğraşacağız ya!

    dilimizde tüy bitti takıma kattığın taktik artıları anlatmaktan, olmayanı da söylemiyoruz hani olan şeyler. yine geldiler diyorlar ki bu adam taktik falan bilmiyor, bu adam teknik direktör falan değil diye.

    evet abicim bu adam ''teknik direktör falan değil.''
    sensin teknik direktör.

    tv başında sallamayı çok iyi biliyorsun da taktik bilgin ''bu takım 4-4-2 oynar biladeeer'' demek. evet, birader de değil biladeeer!

    versinler eline bir maçlık teknik direktörlük belgesini, zamanı da geri sarıp bu sezonki bursa maçına dönelim. skor yine 1-0 olsun. iki bek çıkartıp iki açık almaya ne aklın yeter ne cesaretin de, hadi onu geçtim, böyle bir şey yapmaya kalksan ayakların titrer ayakların acaba hamlem tutar mı tutmaz mı diye. tabi ya tudor korkak. sen cesursun. çünkü sen tv başındasın... sallamanın serbest olduğu yerdesin. takımına 4-4-2'yi geçtim 0-0-10 oynatırsın da işte teknik direktör değilsin. hadi oradan kindar herifler.

    daha düne kadar ağlayan galatasaray taraftarı, ''siz diz çöktüğünüz için onlar büyük gözüküyor ayağa kalk'' pankartı açan galatasaray taraftarı, yasin'e selçuk'a sabri'ye semih'ye sövmekten sesleri kısılan galatasaray taraftarı, geçen birçok maçta stattan ağlayarak çıkan ve iki senedir beşiktaş- fenerbahçe'nin ''mazlum''u olmuş takımın taraftarı gelmiş bugün o rezil takımı ayağa kaldıran adamı beğenmiyorlar. hadi oradan kindar herifler.

    yazıklar olsun.
  • 4625
    39 yaşındadır.
    teknik direktörlükte sadece dört (4) yılı geride bırakmıştır.
    türkiye'de henüz 1,5 yıl geçirmiştir.

    genç ve potansiyelli olarak bilinen abdullah avcı ise tamı tamına 54 yaşında olup 15 yıldır türkiye'de teknik direktörlük yapmaktadır. sayısız büyük maça çıkmış, ligteki tüm pislikleri bizzat başkanı sayesinde görmüş geçirmiş ve tecrübe etmiştir.

    şenol güneş ve aykut kocaman ise zaten deyim yerindeyse ligin kaşarlanmış isimlerindendir.

    ve lig birincisi igor tudor'dur.
  • 5097
    şu kaos dolu maçın içinde bile * taktik detayları sahaya yansıtabildiğin için öncelikle teşekkürler hoca. o kısma sonra geliriz. daha önemli şeyler var bu hafta.

    ilk yarı, nedendir bilinmez takım bir acayip. hani başka şeyler söylemeyeyim ama anlayan anlamıştır, maça giden arkadaşlarımızın da entrylerinde bahsettiği, bir acayip hal var takımın üstünde. hatta öyle ki daha önce en kötü hocaların en kötü sıralamaların olduğu dönemde dahi olmayan bir acayiplik. adını siz koyun. saçma sapan goller yemişsin, taraftar her yere saldırıyor, arkadan teknik direktöre küfür kıyamet yağıyor ve devre arasına böyle giriyorsun.

    devre arasında sürpriz bir maicon hamlesi ki ben olsam muslera ve maicon ikilisini daha soyunma odasına girmeden çıkartırdım. üçlü savunmaya dönüş. 6 dakikada 2 gol. 25 dakikada maçı çeviriyorsun. oyuncun saçma sapan kırmızıyla atılmış. maçı da 4-2 kazanmışsın.

    o da ne?

    - ''yav kardeşim, rahat rahat kazanacağımız maçları tudor ile zar zor kazanıyoruz.''

    - ''yav kardeşim, takıma savunma yaptırmasından utanıyanıyorum.''

    - ''yav kardeşim, bu adam teknik direktör değil, üçlü savunma oynatılmayacağını anlayamadı.''

    - ''yav kardeşim, eren'i kaç dakika sonra oyuna aldı bu adam futboldan anlamıyor.''

    - ''yav kardeşim, takım öne geçer geçmez defansa kapanıyor puh allah belanı versin.''

    yav kardeşim,

    takım derbilerde leş oğlu leş oynadı mı? oynadı. tudor hatalar yaptı mı? tillahını yaptı. tamam da,
    0-2'den 4-2'lük skora çevirmişsin maçı. ikinci yarı gümbür gümbür oynamışsın. bastıra bastıra kazanmışsın. üstelik bunda teknik direktörünün de değişikliklerle payı var. bir takdir etsen ölmezsin. bir helal olsun desen çürümezsin.

    igor tudor önderliğinde üçüncü kez maçı çevirdik bu sezon.

    bursa deplasmanında 1-0'dan 2-1
    karabükspor maçında son dakikalarda yenilen beraberlik golünün ardından 3-2
    ve bu maçta da aslantepe'de 2-0'dan 4-2. kolay iş değildir bu. coşku ister, cesaret ister. taktiksel beceri ister.

    üç defa tekrarlanmış bir olaya, ''ya takım sayesinde çevirdik'' demek de bizim uefa kupasına ''tesadüf'' demeye benzer.

    tesadüf değil, söke söke!

    hem ayrıca, kazandık ha hatırlatayım. sözlükte matem havası esiyor da ondan söyleyeyim dedim.

    kazandık yahu...
App Store'dan indirin Google Play'den alın