• 276
    teknik direktör olamamak içinde kalmıştır. aslında bu açıdan bakınca insan anlayabiliyor bu adamın hoca beğenmesini, bir insan objektif olacağım diye sürekli iğneleyip sürekli eleştirmez ki. sonra sokaktaki, kahvedeki taraftar gaza geliyor "hakkaten lan adam doğru* yazıyor, aha o dediği tokat da geldi" filan diye. yorumculuğu eleştirmenlikle karıştırıyor, acaba içinde kalan meslek teknik direktörlük değil de eleştirmenlik mi? ama futbol bunun için yanlış alan, kendisini sinemanın ışıklı dünyasına davet ediyorum.
  • 278
    beklediği yazıyı nihayet yazmıştır. bunu yaparkende galatasaray'ın diğer teknik direktörlerine yaptığı gibi galatasaray'ın sokaktaki çocuğun bile şampiyon yapacağı muhteşem kadrosu olduğu düşüncesinden yola çıkmıştır. yani transfer komitesinin, iki sezondur galatasaray kadrosunun omurgasını oluşturan defans ve ön libero hattında yetersiz ve sakat futbolculara bel bağlattırmasını arka plana atarak, hakemlerin çok açık bir biçimde fenerbahçe'yi kolladıklarını ve fenerbahçe'yi dara düşmekten kurtardığını bunun yanında galatasaray'a geçen yıldan beri planlı bir şekilde saldırdıklarını es geçerek galatasaray'ın kağıt üzerindeki kadro kalitesini rijkaardı göndermek için yem olarak kullanmaktadır.
  • 282
    sabah gazetesinin balmumcu'daki binasında oturup, sağa sola sataşıp, ahkam kesen bir adamdır (adam dedim bak!) bu. gazetenin altındaki iş bankası şubesinde çalıştığım dönemde sürekli görürdüm. bir kendini beğenmişlik, bir ukala tavırlar, küçük dağları ben yarattım havasında gezmeler. üzerine vazife olmayan her b.ka karışır. binanın hemen yanındaki sokakta parkeden arabalara bile karışmışlığı vardır zamanında. çok dikkate alınmamalı, he deyip geçilmeli, karşılaşıldığında yol değiştirilmelidir.
  • 283
    sürekli mutsuz olmak ve olumsuzluk yaymak gibi bir özelliği var spor konusunda. belki de karakteri gereği, galatasaray'ı çok sevdiği için dünyanın en iyi futbolunu oynayarak kazansın istiyor ve bu gerçekleşmediğinde de saldıracak yer olarak kendi sevdiğine saldırıyor. tıpkı bir çocuğun kafasındaki ideal anne-baba imajına ters bir ebeveyne sahip olduğunda onlara sürekli sinirlenmesi, sürekli açığını görmesi gibi.. halbuki ne güzel konuşuyor "yaşamdan dakikalar" 'da, ne güzel yazıyor sabah 'daki spor dışındaki makalelerinde.. ali kırca'nın beceremediği, reha muhtar ve fatih altaylı'nın da bıraktığı gibi, spor yazılarına ve sohbetlerine ara vermeli yahut daha ılımlı yazmalı yoksa çözüm üretmeyip sadece "tehlike geliyor", "ilerde neler olacak bakın" antipatik yaklaşımı, yaşına hürmeten de olsa kendisine olan saygınlığı hafifletecektir.
  • 285
    türkiye'de spor gelişemiyorsa bu yaşlı huysuz gibiler yüzünden gelişemiyor. ne diyor yazıda. iki maç beklemeli. olmuyorsa gönderilmeli. işte böyle zihniyetler bu ülkede konuştuğu sürece çok değerimizi kaybederiz. böyle zihniyetler bu ülkede ekmek yediği sürece geri kalmaya devam ederiz. asıl sen korkaksın hincal. maça bile gidemiyorsun. korkuyorsun. koltuğundan ahkam kesiyorsun.

    hayatında galatasaray için bir şey yapmamış, maça bile gidemeyen, korkan bir adamı burda büyük galatasaraylı ilan edenler oldu ya. ben bir şey demiyorum. son yazısı ile kendini, ezikliğini kanıtlamıştır. galatasaray başarısız olsun ekmeğimi kazanayım mantığındadır. zamanında federer adam değil diyen spor cahili bu adamı ciddiye almayınız.
  • 288
    tahminlerime göre sokrates'in savunması'ndan fazlasıyla etkilenmiş. kendisini yeni nesil sokrates sanan bir garip insan.

    "tanrının musallat ettiği benim gibi at sineğine kolay kolay bir halef bulamazsınız. ben tanrının, devletin başına musallat ettiği bir at sineğiyim, her gün her yerde sizi dürtüyor, kandırıyor, azarlıyorum; peşinizi bırakmıyorum. benim gibi bir kimseyi kolay kolay bulamayacaksınız, onun için, size kendinizi benden yoksundurmamanızı tavsiye ederim. tanrı size acıyıp başka bir at sineği gönderinceye kadar, hayatınızın geri kalanından gene uykuya dalarsınız."
  • 292
    bugun itibariyle yıllık klasik yazısını yazmış kişidir. yine galatasaray'ın hocası korkaktır, futbolu bilmemektedir, gene kendisi görmüştür olacaklar falan filan allahtan bu sene 90 dakika bitti gazeteden çok sesi çıkmıyor yoksa bütün sene kafa ütüleyecekti. excell'den formül hazırlamıştır muhtemelen kendisi ismi girince formüle her tarafta otomatik o seneki antrenörün ismi yazıda beliriyordur. kolay iş valla.
  • 293
    olayın galatasaray'la ilgili yanından bahs açmak istiyorum ben. devri dönem lucescu'lu yıllardır. hıncal, o zaman da yazmaktadır. şaşırdın mı, hayır şaşırma. üstelik o gün neyse bugün de odur diye tahmin ediyorum. niye mi tahmin ediyorum, çünkü kendisini okumuyorum günümüzde. yanlış anlaşılmasın hemen. kendisinin galatasaray üzerine ağzından düşürdüğü şeyleri okumuyorum ben. yoksa farklı konulara değindiğinde arada göz atmışlığım olur, oluyordur.

    gel gelelim neden okumuyorum ben bu sabah kişisini. bir defa hayatında edindiği taktikler hep aynı. sığlığın da bu kadarı. hani rıdvan dilmen kişisi "b planı yok" dediğinde hıncal'ı mı hedef aldı diye düşünmüştüm bir ara, ama nafile. arkadaşlarım uyardı, ve anladım ki o sözü de benim kıvırcıklım* için etmiş. neyse, niye böyle düşündüm tahmin edilebilir sanıyorum. tahmin edemeyenler için yazılsın o vakit. hıncal uluç, artık belli davranışlarını adeta uzvu haline getirmiştir. ki bu durum yazılarına da çokça ve sıkça yansır. mircea lucescu döneminde ne giderler yapmıştır futbolculara, teknik adama ve takıma. dün gibi aklımdadır. unutmam. o zamanlar 90 dakika'yı izler kendimce çıkarımlar yapardım galatasaray üzerine. tabii, şimdiki gibi bir net yaygınlığı yok o yıllarda. ama, o durum bile şu gerçeği görmemi engellememişti. galatasaray, o dönem şampiyonlar ligi'nde ölüm grubu* tabir edilen grupta, son maça taşımıştı çeyrek finale çıkma umudunu. son maç da evimizde barcelona'ylaydı. o vakte kadar yememiş içmemiş beni bile içten içe soğutmuştu lucescu'dan sayın hıncal uluç. oysa, "takım güzel be" diyordum içten içe. ama işte hıncal öyle bir faktör ve figürdü ki bir şekilde düşünme mekanizmasını bile etkiliyordu. ve bu durumun hafızalardan silinmesi de kolay olmuyordu. işte maçtan evvelsi akşam hıncal programında yine bir şeyler söylüyordu, lucescu kötü adamdı yine. ama diyordu ki, maçı galatasaray kazanır. ertesi gün oldu, kazanamadı galatasaray maçı. ama ben o zaman bir şeyleri daha net anladım ve kazandım. kazandığım şey, hıncal yanar dönerliği ve terazi dengesizliğiydi. ve bugün daha iyi anlıyorum ki, hıncal kimin elinde patlayacağı belli olmayan ama her daim galatasaray'a zarar verecek olan bombanın fitilini yakmak isteyen kimi zaman da bunu başarıp yakan adamdı. tanım olarak bundan fazlası değildi. işte ben o gün bugündür ne hıncal okurum ne de rıdvan dinlerim. -rıdvan mevzusunu da yine böyle bir tarihi süreç tetiklemiştir- bu durumdan da gayet memnunum, okuduğum, dinlediğim ve izlediğim birkaç insan var futbol ve galatasaray adına ama bu kişiler kesinkes adı geçen zatlar değil. okuduğum kişiler, övgünün de yerginin de hakkından gelen insanlar. niye bu başlığa yazıyorum, çünkü zaman zaman sözlükte belli başlı isimlerde bir parlama oluyor. o zaman, "yine fitil meraklıları iş başında" diye yorumluyorum meseleyi. ve bunun benim kişisel kalemimden böyle olduğunun anlaşılmasını istiyorum.

    tekrar ediyorum, gazetecilik salt eleştiri değildir. yine yineliyorum. olaya tamamiyle futbol ve galatasaray penceresinden bakıyorum. sen illa birilerini eleştirmek istiyorsan bunu her türlü başarırsın. ama güzellikleri görmezden gelirsen, benim gibi milyonlarca öz duygularıyla hareket eden galatasaraylıların kalbini kırmış olursun. acıtırsın, can yakarsın. niye mi canı yanar bu sarı kırmızı sevdalılarının? bilir ki, bu yazılanlar takıma zarar olarak geri döner. heyhat gazeteciliğin de böylesi! biri yazı yazıyor ve koca takım etkileniyor. "yaşasın medyamız" diyenlere, "ibne basın bunu da yazın" demek de bana düşüyor sanırım.

    eski zaman olur ki, bir gazetede şöyle denir; "keşke hıncal ve rıdvan birlikte bir program yapsa. tadına doyulmaz." ismi önemsiz bir gazetenin, ismi önemsiz bir yazarının isteğidir bu düşünce. acaba öyle bir durum olsa ne olurdu hiç merak etmiyorum! neticesini görebilenler meraksızdır çünkü. -belli dönemlerde bu iki kişi aynı programlarda görülmüştür, bahsedilen şey uzun soluklu birlikteliktir- okumak deyince, ben ne mi okuyorum? alpaslan abi* diyor ki, büyük galatasaraylı alpaslan'a mektuplar'da: "galatasaray'ın yararına olarak bir taşı yerinden kaldırıp, iki metre öteye koyanlara bile müthiş saygı duyan bir insanım..." işte bu lafı okuyor ve anlamaya çalışıyorum o müthiş sevgiyi. siz de hak eden kimselerin sözlerini okuyun ve yaşatın.
  • 295
    bugünkü yazısıyla eleştride eşeğin şeyine su kaçırmıştır. rijkaard'ı ve galatasaray'ı eleştirebilirsin. galatasaray'ın oynadığı futbolu beğenmeme hakkın da var ancak ekim ayında teknik direktörü göndermek ne demektir ya? o zaman kutsal ittifak medyası dediğin medyadan ne farkın kalıyor hıncal? sen değil miydin rijkaard açıklandığı gün en az 17 mayıs'taki kadar gurur duydum galatasaraylılığımdan diyen? e o zaman rijkaard'ın kariyerini bilmen gerekiyor. barcelona'da hiç bir zaman sistemine ihanet etmediğini-ki sen ve türevlerin buna b planı yok diyorsunuz- ve sistemini oturtana kadar 15 maçta 6 mağlubiyet aldığını bilmen gerekiyordu. lütfen hıncal kutsal ittifak medyasına dönüşme. eğer iy bir gazeteciyim diyorsan rijkaard'ın barcelona kariyerini getir gündeme.

    peşin edit: "e daddy nooldu geçen hafta savunuyordun hıncal'ı bu hafta geri vites yaptın" diyen aslan ara'dan hıncalla ilgili yazdığım yazılara bir daha baksın ve orada geçen "bazen saçmalasa da" ifadesine dikkat etsin. ve son olarak tekrardan onunla ilgili söylediğim bir şeyin hala arkasındayım "fb medyasına karşı aziz yıldırım'ın çirkinliklerini yazabilen ve bunları eleştirebilen tek yazardır".
  • 297
    son yazdığı yazısını neredeyse tamamında bir tebessümle, yer yer de kahkahalarla okuduğum insan. sadece bir yerde "oha" dedim. onu da dünya futbolundan bilindik bir karşı tezle cevap verebilirim.

    --- alinti ---

    18'in sol köşesi üzerinde içeri doğru attığın çalımlar her maçta ezberlendi artık. pas vermek değil, şut atmak için yapıyor ve her defasında topu dağlara taşlara yolluyorsun, pas bekleyen arkadaşların dövünürken..

    --- alinti ---

    dostum hıncal, bilir misin barcelona diye bir takım vardır ve bu takımın en etkili ismi hiç şüphesiz messidir. bu adamın maç boyunca en çok yaptığı şey sağ kanattan aldığı topları hızlıca çapraz koşularla ceza sahası çizgisine kadar sokması ve orada yaptığı bir verkaçla kaleciyle karşı karşıya kalma çabasıdır. şimdi örnek verdiğim adam messi, dünyanın en çok izlenen takımında, gözlerin en çok üzerinde olduğu oyuncu olarak oynuyor. bu adam iki senedir bu taktiği uyguluyor ve şu ana kadar kimse bir türlü buna önlem alamadı. neden? çünkü bu yönde yetenekleri oldukça yüksek* ve adam da maksimum seviyede bunu kullanıyor. bu şekilde dünyanın en iyi oyuncularından biri. sen şimdi ona diyebilirmisin ki "niye her maçta bunu yapıyosun bıcırık. ronaldo abin gibi oynasana." diyebilirmisin hıncalcım? arda'da o yönde gayet yeteneklidir. topa verdiği ani yönle rakip oyuncuyu oyundan düşürüp içeriye harika kesmeler yapmaktadır. uygulayabildiği sürece de yapacaktır.

    bir de şut çekmek için yapıyor diyorsun. bu adamın o tür pozisyonlarda en çok yaptığı şey kesmedir. en son başarılı örneği de biraz üstünden geçse de kasımpaşa maçında nonda'ya açtığı ortadır. ondan sonra takım doğru düzgün oynamadı zaten.

    ya senle farklı maçları izliyoruz, ya da sen arda'ya şu an bok atmaya çalışıyorsun. onun dışında beni çok güldürüyorsun bir de tiklenmiyorsun.* yola devam.
App Store'dan indirin Google Play'den alın