26
amaçsız bir şekilde ömür doldurduğum, yitip gitmiş günlerden bir gün. manasızca dolaşırken bir halı saha bulup kenarına çökmüşüm. hayattan o günlerde pek bir beklentim yok, umudum da yok; kısacası koskoca bir hiçlik içindeyim...
portatif tribünlerde bir adam, belli ki sahadakilerden birinden dolayı orada. hastalıklı ruh hali, bir acayip salvolara sürüklüyor, bir yalan makinesi yaratıyor o anda. boş bulunup ağızdan çıkan saçma bir cümle sonucu iş inada biniyor. abuk sabuk konuşmalar, hayatım boyunca yapmadığım kadar oyunculuk, ciddi miktar yalan ve sağlam bir ajitasyon sonucu; adamcağızı bir süperlig kulübü ile mukavele imzaladıktan sonra geçirdiği sakatlık sonucu hayalleri yıkılmış, hayata tutunsun diye de scout olarak görevlendirilmiş biri olduğuma inandırıyorum. işi nasıl abarttıysam artık, konuşmalar sahaya yansıyor. sahadakilerden bir tanesi kanattan yardırmaya başlıyor, her atakta keita ile eboue arası performanslar sunmaya başlıyor. her orta sonrası dönüp bana bakıyor, bi yerden sonra yalandan gülümsemek zorunda hissediyorum kendimi. bir pozisyonda kanadı bırakıp göbeğe koşuyor, gelen topu vole ile doksana çakıyor. telefonum çalmış gibi yapıp terkediyorum. şehri terkedip gidene kadar da o sokağa girmiyorum...
ah be dayıcım; "orda öyle mi vurulur topa" diye dalgınlıkla söyleyince "sen ne anlarsın lan" demen şart mıydı sanki?
portatif tribünlerde bir adam, belli ki sahadakilerden birinden dolayı orada. hastalıklı ruh hali, bir acayip salvolara sürüklüyor, bir yalan makinesi yaratıyor o anda. boş bulunup ağızdan çıkan saçma bir cümle sonucu iş inada biniyor. abuk sabuk konuşmalar, hayatım boyunca yapmadığım kadar oyunculuk, ciddi miktar yalan ve sağlam bir ajitasyon sonucu; adamcağızı bir süperlig kulübü ile mukavele imzaladıktan sonra geçirdiği sakatlık sonucu hayalleri yıkılmış, hayata tutunsun diye de scout olarak görevlendirilmiş biri olduğuma inandırıyorum. işi nasıl abarttıysam artık, konuşmalar sahaya yansıyor. sahadakilerden bir tanesi kanattan yardırmaya başlıyor, her atakta keita ile eboue arası performanslar sunmaya başlıyor. her orta sonrası dönüp bana bakıyor, bi yerden sonra yalandan gülümsemek zorunda hissediyorum kendimi. bir pozisyonda kanadı bırakıp göbeğe koşuyor, gelen topu vole ile doksana çakıyor. telefonum çalmış gibi yapıp terkediyorum. şehri terkedip gidene kadar da o sokağa girmiyorum...
ah be dayıcım; "orda öyle mi vurulur topa" diye dalgınlıkla söyleyince "sen ne anlarsın lan" demen şart mıydı sanki?