• 56
    yazanın eline,emeğine,yüreğine sağlık...*
    --- alıntı ---

    --- alıntı ---
    bazen ...
    nefes almak değildir , yaşamak...
    o'nunla gülüp, o'nunla ağlamaktır...
    sarı -kırmızı olmaktır , her an o'nu solurcasına...

    bazen ...
    başarı ... para , kupa kazanmak değildir...
    insanların yüreğine dağlanmaktır ...
    damarında , kanında yaşarcasına ...

    bazen...
    aslan , bir hayvan değildir...
    bir simge , bir semboldür ...tarifsiz güçtür ...
    ruhundaki asalete yazılmışcasına...

    bazen ...
    cehennem...öbür dünya değildir...
    taraftarla coşmuş , samiyen'dir ...
    alev alev yanarcasına...

    bazen ...
    imkansız ...olmaz değildir...
    7 kişi 7 sıfır yenmek , ağları delmek , şampiyonluktur milenyumda ...
    hayalleri gerçek yapmaktır...sahaya her çıktığında...

    bazen ...
    kral olmak , taç giymek değildir...
    soyunu sevgiden , ünvanı halktan almaktır...
    her doğan bebenin metin olmasıdır...
    kuşaktan kuşağa akarcasına...

    bazen ...
    vefa...semt adı değildir..
    14 yıl kan kusup , ölümüne arkasında durmaktır...
    her şartta , yıkılmaz bir duvarcasına...

    bazen ...
    tarih, tozlu bir sayfa değildir...
    gerçektir , yaşamdır....1905'te doğup ciltlere sığmamaktır...
    destanların değişmez yazarı olurcasına...

    bazen ...
    güç , bir sıfat değildir... evsiz barksız , beş parasız , en zorda , tüm dünyayı ayağa kaldırmaktır...
    üstünde sade bir parçalı formayla ; kolaycasına...

    bazen ...
    cesaret , korkuyu yenmek değildir...
    onbinlerce rakibin arasından geçip, kalesine bayrağı dikmektir...
    tek başına...kimse yokmuşcasına...

    bazen ...
    hayat herşey değildir...
    ama herşey bana galatasaray'dır...
    doğumda ...ölümde ...yaşamda ...
    taparcasına...
    (anonim)
  • 61
    akla geldikçe 2005-2006 yılındaki mucizevi sampiyonluğun öyküsünü izlemektir. kayseri macından sonraki heyecanlı bekleyişi tekrar yasamaktır. denizliden gelen gol haberi ardından hasan sas ile havalara ucmak, mondragon ile heyecanla ve telasla macın bittiği haberini almak için sabırsızlanmak ve nihayet hakan sukur'un ligtv ile yaptığı roportaj sırasında onunla birlikte duygulanmaktır, ağlamaktır. tum bunları tekrar tekrar izlerken aynı duyguları tum canlılığıyla ta en derinden hissetmektir ve su sozu unutmamaktır:

    (bkz: galatasaray adinin oldugu her yerde umut vardir)
  • 63
    kamera kayıtta ;

    1 ay ya olmuş ya olmamış doğduğum. sarı kırmızı bayraklar'a sarılı , poster , forma ve sarı kırmızı oyuncaklar olan bir oda'nın bebek yatağı içinde yatıyorum. altta galatasaray marşı çalıyor , üstte o marşı ufak ufak bastıran bir ses "benim oğlum hasta galatasaray'lı" diyor. geçiyoruz.

    doğum hadisesi üstünden 6 yahut 7 yıl geçmiş. küçük bir erkek çocuğu doğum günü kutluyor. kameraman zoom yapıyor doğum günü kutlamak isteyen kişi'nin pastası olan nesne'ye. pasta üzerinde 11 tane şişman yapılı sarı kırmızı adam var. herkes çocuk "yeni yaşım kutlu olsun" gibi bir cümle söyleyecek diye bekliyor fakat çocuk "hakan fşükür , hakan fşükür attı pasınııı" diyor o şişman adamları pasta üzerinde sabitlendiği yerlerden oynatarak. gol oluyor sonra nasıl oluyorsa. geçiyoruz.

    çocuk sünnet olacak. mekan baba tarafından seçiliyor ; kalamış tesisleri. çocuk "baba ben korkuyorum" demiyor , çünkü o mabedi olan yerde korkmaz. sonra başkan jest yapıyor , havai fişekler patlıyor. sonrası teferruat.

    çocuk büyümüş epey , 12-13 yaşları. tv'de uefa çoşkusu var , trt bağırıyor büyük puntolar üzerinden ; "galatasaray uefa şampiyonu" gibi klasik bir text yanıp sönüyor. çocuk "hadi baba" diyor kısa bir süre için izin alarak eve gelmiş babasına. çıkıp kutlama yapıyorlar , kamera hala kayıtta.

    bazen kamera kayıtta olmuyor tabi , çocuk 5 yaşları civarı. anne ve teyzesi yanında taksi'ye biniyorlar. çocuk soruyor "abi sen hangi takımı tutuyorsun ?". abi "fenerbahçe" diyor , çocuk annesine hızla dönüp "in in in" diye sinir içinde bağırıyor. hiç centilmen değil çocuk , iniyorlar.

    ve çocuk çok büyüdüğü bir gün , bir kız seviyor. seviyor ama eksik kalan bi nokta var , sorması lazım. "sen" diyor , "hangi takımı tutuyorsun ?". kız kendinden emin ve daha önce en binlerce kez gurur içinde verdiği o cevabı yineleyerek "galatasaray" diyor ve ekliyor "tabi ki".
    çocuk çok mutlu , gayet huzurlu ayrıca.

    çocuk ölmedi , yaşıyor. şu an bu satırları yazarken son lig maçı iyi geçtiği için çok mutluu. bir hafta sonra oynanak olan maçı hayal edip gülümsüyor. biraz manyak ama sorunlu bir insan. konu galatasaray olunca kalbi hep hızlı çarpıyor , hayat bitiyor. ama galatasaray'lı olmak öyle büyük bir aşk ki ; hayat hep devam ediyor.
  • 64
    bir gurbetci olarak isvicrede hayatini idam ettirirken, isyerinde, sokakta, kafede yabanci arkadaslarla yapilan muhabbetlerde mevzu ne zaman futbol olsa, anlatacak birseylerin olmasi demektir. dahada güzeli ise, eger sayet o ortamda fenerli veya besiktasli arkadaslar varsa, onlarin maalesef anlatacak birseylerinin olmamasidir. iste budur galatasaraylilik. aci ama gercek. keske onlarinda avrupalilarla karsilikli anlatacak birseyleri olsaydi da türk futbolu ilerleseydi.
  • 66
    ulu önderimizin bir lafı vardır hiç aklımdan çıkmaz; '' vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır '' diye.

    şimdi bu lafı uzun uzadıya açıklarım, kitap yazacak kadar söz söylerim üzerinde ancak sözlüğün içeriğini aşmayayım ve konuma geleyim. şöyle ki;

    yol göstericim olarak kabul ettiğim bu büyük insanın bu sözü hakkında iki bakış açısı koydum kendime. ilki gerçek anlam, okuduğumda ne anlıyorsam o. konuyla ilgili olan ikinci bakış açım da galatasaraylılık üzerine. öncelikle kendimi en galatasaraylı görmüyorum. kimsenin galatasaraylılığını konuşacak değilim. bu sözden şunu anlıyorum ki galatasaraylı olmayı lütuf gören ve bunu bir inanış haline getiren insanlara bu söz çok şey anlatmalıdır. 21 yaşında, bütçesi belli, izmir'de yaşayan bir galatasaraylı olarak ben galatasaray dergisine aboneyim. galatasaray spor kulübü izmir'e geldiğinde işi gücü bırakırım. maddiyat ve öğrencilik hayatı dolayısıyla evimde çatalla çekebilen bir tv var, digitürk falan yok. dolayısıyla kahvelerde, maçları veren yerlerde takip ederim. takibi en kolay olduğu için futbol maçlarını hayatta kaçırmam. 1997 senesinden beri izlemediğim futbol maçı yoktur 2 tanesi hariç. o 2 tanesi yüzünden gece yatamamıştım da ondan yoktur kaçırdığım maç. kıştan başlarım yeni sezon formalarını alabilmek için para biriktirmeye. alışverişe çıktığımda önce açılışı galatasaray store'de yaparım. iddaa'yı gsbilyoner'de oynarım. öğrenci olduğum için galatasaray bonus card'ım yok. param oldukça da ali sami yen'e giderim. tabi bunların olmasında benim en büyük hazzımın galatasaray olması ve bunları yapabilecek maddi imkanlara sahip olmam var. bunlara sahip olmayan kişiyle zaten sorunum yok. dolayısıyla bu sözü kendime yol gösterici olarak aldım desem haksız sayılmam kanatimce.

    ancak; imkanı olupta bunların hiçbirini yapmayan, galatasaray için kılını kıpırdatmayan ama ne ironiktir ki galatasaray futbol takımı başarılı olduğunda yıllanmış formasıyla etrafta dolanan nasıl koyduktan başka birşey söylemeyen galatasaraylılardan bıktım. elbette ki kimsenin galatasaraylılığını ölçmek benim haddime değildir. ben inandığım bir söz doğrultusunda yaşıyorum galatasaraylılığımı. ancak o gösteriş galatasaraylılarıyla bu sözlükteki galatasaraylılar arasında bir fark olduğunu düşünüyorum. buradaki büyük galatasaray taraftarına hakaret ediyorlar gibime geliyor o gösteriş galatasaraylıları. dövesim geliyor, buradaki entrylerin çıktısını alıp suratlarına fırlatasım geliyor. ama şiddete karşıyım.

    bu sözlerim belirli bir kişiye değil günlük hayatta karşılaştığım bu tip taraftarlaradır. isyana yatkın bir bedenin haykırışıdır. hayatımın geri kalanını adaletle hakla hukukla uğraşarak geçireceğim için bu iki galatasaraylı portresi arasındaki haksızlıktır bu isyana sebep olan.
  • 70
    dik durmak, gögsünü gere gere her ortamda gurur duymak, takimini savunmaktir. yil 2006 olmasi gerek. hani manisaspor ile deplasmanda 2-2 beraber kaldigimiz sene. $u manisanin yabanci oyuncusunun kalbinin durdugu mac. neyse, kayinpederimi kirmayip onunla s. saracogluna fenerbahce - caykur rizespor macina gidiyoruz. erkenden gidip stadin hemen yaninda bir kiraathaneye girdik, icerisi tiklim tikilim dolu, herkes bizim maci seyrediyor ve akabinde stada dolucaklar. eminim iceride tek galatasarayli benim. dü$ünün hem kadiköydesin hemde birazdan fener maci ba$layacak. derken, olmamasi gerekenler oluyor ve galatasaray 2-0 geriye dü$üyor. gollerin geldigi dakikalarda kiraathanedeki fenerlilerin gürültüsü ve sevincinden benim yakari$larim ve isyanlarim duyulmuyor. gel gelelim, cimbomum bastirdigi dakikalara geliyoruz ve bendeniz takriben 50 fenerlinin icinde her kacan golden sonra yina isyan etmeye, haykirmaya ba$liyorum. yuh bee, buda kacarmi? ümit, at artik onu be aabi! sabri, saga oyna! ben sesimi yükselttikce icerideki ugultuda yükseliyor. derken kayinpeder usulca fisildiyor. evlat, sakin ol biraz, burasi kadiköy. ben; baba isterse leeds sokaklari elland road stadinin önü olsun, ben cimbomluyum..

    tabi o zamanlar daha bir delikanliydik. $imdi dü$ünüyorumda, saglam bir kamyon dolusu sopa yiyebilir, karambolde kayinpederde nasibini alabilirdi ve akabinde en beteri futbol yüzünden hanimla papaz olabilirdim. :)
  • 72
    "bence, galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. galatasaray işte bunun icin tercih edilir ve bunun icin her zaman galatasaraylılığımla gurur duyarım" demiştir metin oktay.
    tıpkı metin oktayın da dediği gibi galatasaray benim için de çok köklü bir inançtır. hastalık derecesinde fanatiklik değildir, hayır kabul edilen bir tasvir olmamalı bu. inanç, yaşam görüşü, terbiyedir çoğu zaman galatasaraylılık.
  • 73
    yaşam sevincidir. hayatın anlamıdır.
    ben beyoğlu doğumluyum. galatasaary lisesi'nin yakınlarında bir hastanede doğmuşum. yani benim kaderim daha doğarken güzel yazılmış. babamın anlattığına göre babam; adımı aslan veya metin oktay koymak istemiş. ama nufus memuru artık hangi takımlıysa ikisini de koymamış, sırf bu yüzden kavga etmiş memurla. fakat ne yazık ki onun dediği değil nüfus memuru'nun ismi olmuş babam da bu gs-fb çekişmesi buraya bile taşındı, bu yerde bari barış içinde yaşasaydık diye adımı barış koymuş.
    bebeklik resimlerime bakınca anlaşılabileceği gibi sarı kırmızı kıyafetlerle belli bir yaşa geldim.
    4 yaşındayken babam önüme 3 büyüğünde pazardan aldığı formasını koydu. ve birini seçmemi istedi. hangisi seçersem seçeyim saygı duyacağını söyledi. ben tabi ki o sarı kırmızı formayı seçtim. babam da bu işe çok sevinip beni ilk maçıma götürdü. babmın omuzlarındayken ve daha neyin ne olduğunun farkında değilken bile o harika atmosferden ne kadar doğru bir seçim yaptığımı anlamıştım. yıllarca babamın elini tutup o mabede maç izlemeye gittim.
    sonra o büyük gün geldi. (bkz: 17 mayıs 2000)
    çok iyi hatırlıyorum o sabah bile şöyle söylüyorlardı;
    ''oluuuum.bu arsenal sizi kevgire çevirecek.''
    ben sadece gülüyordum.
    ''tabi onlar ne anlar ki avrupa'dan galatasaray'ın gücünden.''
    tabi sonrası son gülen iyi güler misali...
    25 ağustos 2000'de de ha keza öyle.
    ya da 14 mayıs 2006 gibi...
    hep ''galatasaray'ın olduğu yerde umut vardır'' sözüne inandım. aslanlar da beni üzmedi.
    benim de hayattaki en büyük zevgim sarı-kırmızı formamı giyip, mabede maç izlemee gitmek oldu.
    forma parçalı da olsa, mor da olsa, beyaz da olsa, turuncu da olsa; içindeki arda da olsa,lincoln de olsa,hagi de olsa,sabri de olsa desteklemek oldu.
    her gece uyumadan önce dua ederken; dualarımın içinde yer aldı.
    hayatta beni en sevdiklerimden bile mutlu etti.
    işte bu yüzden galatasaraylıyım.
    galatasaraylılık ruhumda, kanımda var.
  • 75
    galatasaraylılık, sakin olabilmenin çok zor olduğu şu dakikalarda; şampiyonluğun büyük ihtimalle kaçtığı, fenerbahçeyi yenme ümitlerinin başka baharlara kaldığı, ali sami yen stadı'nın son maçlarında güzel bir derbi izlemek izlerken hayal kırıklığına uğradığımız şu dakikalarda, soğukkanlı düşünüp, özeleştiri yapabilmekte gizlidir. rakip takım futbolcusuna su şisesi fırlatmak değil, eğer güzel oynuyorsa alkışlamakta gizlidir.

    (bkz: #347864) nolu entryde daha önce 28 mart 2010 galatasaray fenerbahce maci için herkese düşen görevlerden bahsetmiştim. sonunda da özhan canaydın için bu maçı kazanmalıyız demiştim. evet, belki canaydın'a son bir hediye veremedik ama onun da galatasaraylılığından gelen asaleti dolayısıyla belirttiği gibi herşeye rağmen, bütün kötü sonuçlara rağmen, kötü futbola rağmen, rakip takımı alkışlamamız ona yeterdi. gerçi biz daha kendi oyuncularımızı alkışlayamıyoruz, bunu yapmak biraz zor sanırım.

    hepimiz çok üzüldük. belki hayatta bir kere sevinelim istedik, belki de hep yaptığımız gibi; hayatımızda ters giden herşeyden sonra moral bulmak için takımımıza sığındık. bu akşam* sevinelim istedik, olmadı. lanet ettik belki, yaşantımızda hiçbir şeyin düzgün gitmediğini düşünüp. bir galatasarayımız vardı o da bu akşam bizi mutlu edemedi dedik. gözyaşlarına boğulduk.

    galatasaraylılık; kaybedilen maçlardan sonra takıma inanmaya devam etmektir içimiz kan ağlaya ağlaya.
    galatasaraylılık; takımına, oyuncularına, teknik adamlarına, taraftarına sahip çıkıp, gerektiği zaman hatalarını sakince gösterebilmektir.
    galatasaraylılık; herkesin hata yapacağını düşünmektir. bir hata ya da hatalar için oyuncusuna sövmek değildir, gerekli cezanın zaten teknik ekip ya da yönetim tarafından verileceğini bilmektir.
    galatasaraylılık; inançtır.
    galatasaraylılık; asalettir.

    asalet ise; sabretmektir. takımına güvenmektir, en kötü zamanında yanında olabilmektir. çok az da olsa önünde fırsatların olduğunu hatırlamaktır. fırsatlar değerlenmiyorsa canı sağolsun diyebilmektir.

    bu yorumu yapmak belki de çok güç bu akşamki maça bakarak ama nerden biliyoruz ki galatasarayın kalan maçlarını aslanlar gibi oynayıp, bizi şaşırtıp şampiyon olmayacağını?

    olamasa bile bu umutlarımızı her baharda yenilemektir işte galatasaraylılık. inançtır, asalettir.

    bir de şu var: (bkz: galatasaray ın simgesinin anka kuşu olabilme ihtimali)
App Store'dan indirin Google Play'den alın