• 64
    yaklaşık 24 yıldır maçlara gidiyorum. çok avrupa kupası zaferini canlı canlı yaşadım. tribün ne zaman canlanır, ne zamam ölüm sessizliğine bürünür artık adım gibi biliyorum. bir kere şunu anlayın arkadaşlar. takım bişey göstermedikten sonra, tribün 3 dk bağırır 5 dk bağırır. orda o psikolojiyle 45 bin kişiyi aynı tezahüratta toplayamazsınız. tam skoru dengeleyip oyunu elinize aldığınızda 2. golü yiyince, öyle hadi bağırın demekle olmuyor. insan psikolojisi diye bişey var. umudun kıralması, ümitsizliğe kapılma... siz televizyon başında nasıl hayal kırıklığına uğruyorsanız, canlı canlı onun kat be kat fazlası yaşanıyor tribünde... oturduğu yerden tribüne sallayanlar, gelip bide kendileri denesinler. tribün takımı değil, takım tribünü canlandırır. daha çok şey yazardım ama maçtan geldim ve iki bardak ballı su ile ancak ısınabildim. hala ev yolunda olan taraftarlarımız vardır.
    (bkz: 14 şubat 2019 galatasaray benfica maçı)
  • 90
    tribünlerin bu sezonki durumundan çok hoşnutsuzum.
    bilhassa dün gösterilen performans inanılır gibi değil.
    (bkz: 16 şubat 2020 galatasaray yeni malatyaspor maçı)

    yahu bizim tezahüratımız kalmadı mı?
    bildiri yayınlayan oluşumun amigoları ne iş yapar?
    neden takımın testosteron seviyelerini yukarı çekecek bir desteğimiz yok?

    bu takımın son haftalara girerken ateşleyici bir taraftar gücüne ihtiyacı var. arena'da "cimbom gol gol gol" neden ihtiyacımız olan dakikalarda yankılanmıyor?

    kendimize, tribünlerimize çeki düzen vermemiz lazım.
    çok pasifiz.
  • 135
    bayern münih’ten herkesin beğendiği ama bi bizim televizyon başındaki çok bilmiş taraftarın beğenmediği tribünler.
    dakika olmuş 55-60, oyun gidiyor. takım düşmek üzere.
    o golün geleceği belli, hadi bayern atar anladık da 10 kişi beşiktaş’ın da atacağı belli.
    bunları gören taraftara neden müdahale etmiyorsun diye çemkiriyor televizyon başındakiler.
    hayır ne yapacak taraftar? sağlam bir rerere rarara çeker.
    ne yapacak taraftar? haklı olarak yorgunluktan tükenmiş kaan ve torreira’ya doping mi yapacak?
    canı sıkılan sosyal medyada, youtube kanalında taraftara çemkiriyor.
    herkes beğeniyor ama bi bizim ekran başındakiler memnun değil.
    istiyorlar ki 90 dakika boyunca bağırsın, ıslık çalsın hiç kopmasın.
    oyundan düşmüşsün, mesela muslera at kendini yalandan yere.
    çıkar kramponunu ayağına soğutucu sıktır.
    ama yok taraftar desteği kesti ya, golü ondan yedik.
    hadi babacım hadi… bizi bi salın rica ediyorum.

    (bkz: 24 ekim 2023 galatasaray bayern münih maçı)

    (bkz: 21 ekim 2023 galatasaray beşiktaş maçı)
  • 114
    tribünsel performans anlamında uzun yıllardır hep geriye doğru giden tribünler.

    tarihsel anlamda doğum sancıları yetmişli yıllarda yavaş yavaş sayısal çoğalmayla birlikte inönü stadı'nın açık tribününe denk gelir. seksenlerde istanbul'daki üç büyük takımın taraftarları arasındaki çatışma ortamında inönü stadı'nın kapalı tribününe taşınmış, 1986-87 sezonunda ali sami yen stadı'nın sürekli olarak açılmasıyla kapalı üst'e geçmiştir.

    bu süreç içerisinde hep ileriye doğru giden tribünsel performanstan bahsetmek mümkün(dü).

    taa ki 2008'li 2009'lu yıllara kadar...

    35-40 yıllık bu akış içerisinde, belki galatasaray'ın hep yukarıya doğru gidişinin de etkisiyle, galatasaray taraftarındaki artışa ek olarak hem nicelik hem de nitelik olarak artmıştır galatasaray "tribünü". "cenk dönemi"nde peygamber hüseyin'in sahneye çıkışına kadar belki fenerbahçe ve beşiktaş ile dişe diş mücadele edilememiştir. ama seksenli yıllarda tribünlerde söylenmeye başlayıp bugün halen kullanılan "anonim" tezahüratların çoğunu çıkartan, boydan boya flamaları ve pankartları ilk olarak tribüne asan, meşaleyi ilk defa türk tribünlerinde yakan, italyan ultralar tarzında toplu halde sopalı pankart işine ilk girişen, organize koreografileri ilk olarak türkiye'de yapan hep galatasaray tribünleri olmuştur.

    yine bu sürecin tamamında ya da önemli bir kısmında var olup "çekirdek" kitleyi oluşturan bir azınlığın yanında bu işleri bir sebepten bırakanların yerine gelenlerin her daim farklı bir zenginlikle ve katkıyla geldiğini görmek mümkün. zaten tribünsel anlamda hep daha ileri gitmeyi sağlayan önemli faktörlerden biri de bu zengin ve çoğulcu katkılar demek yanlış olmaz.

    sulu derbi olarak tarihe geçen 19 mayıs 2007 galatasaray fenerbahçe maçı, galatasaray tribünleri adına en önemli kırılma noktalarından biri ve belki de en sonuncusudur. o gün yaşanan olaylarda cezalar alan ya da bu işlerden el ayak çekmek durumunda kalan önemli bir kitle olmuştur ki bunların içinde "çekirdek" kadrolardan da epey bir insan vardı. internetin yavaş yavaş yaygınlaşmasıyla şimdikine kıyasla ilkel olsa da takip işlerinin artması, iç saha-deplasman-amatör branş ayırt etmeksizin tribün kapılarında gbt aramaları gibi uygulamalar derken sulu derbi sonrası süreç "tribün" insanları açısından epey sancılı geçmiştir.

    bu 35-40 yılda tribünü canlı ve dinamik tutarak devamlı ileriye götüren bayrak değişimlerinin sonuncusu da bu dönemlerde yaşanmıştır. kapalı üst geleneğini devam ettirebilecek nitelikte ve inatçılıkta olan insanların işin içine dahil olabildiği son zamanlardı işte.

    önce kulübün de ittirmesiyle tüm tribün grupları ali sami yen'deki son 1.5 sezonu eski açık'ta bir arada geçirdi. hem kapalı üstün kendine has tipolojisiyle oynandı, hem de o dönem neredeyse kapalı ile yarışırken tezahürat anlamında çılgın işlere imza atan eski açık ortadan kaldırılmış oldu.

    oradan seyrantepe'ye geçildi. 2.5 katı büyük kapasiteli bir stada geçilse de yerleşim planı olarak bu işlere çok kafa yorulamadı. hem stadın yolunu öğrenme çabaları, hem de 1.5 sezonluk satılan kombineler sebebiyle tamamen karma bir yerleşim planıyla 2 yıl da öyle kaybedildi. ilk kombine yenileme dönemi geçildikten eski kapalı üst insanları doğu tribünde belli başlı yerlerde toparlanabildi, tayfanın konumu net olarak belirlenmiş oldu, güney ve batı tribünde de arkadaş grupları oluşmaya başladı.

    tam biraz toparlanabilmişken gezi parkı olayları ve akabinde passolig'e kadar giden süreç yaşandı. galatasaray özelinde konuşursak zaten stad açılışındaki protestolarda fitili ateşlenmiş olan gerilimler daha da büyüdü. ondan da 2 sene sonra yaşanan 15 temmuz 2016 darbe girişimi sonrası artık bazı şeyler geri dönülmez derecede tahrip olmuş oldu.

    bugün türkiye'de "tribüncülük" yapmaya çalışan tüm grupların üzerinde idare tarafından çok ciddi bir otokontrol var. bizim tribünlerin son iyi zamanları dediğimiz yıllarda hayal bile edilemeyecek seviyede hem de. kulüp yönetimleri de, göze batmamak adına, bu şekliyle olaylara müdahil olmak durumundadır. bugün ultraslan harici taraftarın dönem dönem dert yandığı şeylerin arkasındaki temel sebep de budur.

    bugün deplasman tribününe bilet bulamama sorunu, kitlesel taraftarı olan her kulüp taraftarının ortak sorunudur aslında. ya da tribün gruplarının bazı konulara kayıtsız şartsız destek vermesinin sebebi de budur. arada sırada ortaya atılan "yeni tribün grubu" fikrinin altı biraz da bu yüzden dolayı boştur...

    tüm bu ahval ve şerait içerisinde tribüne tribünsel anlamda bizler gibi iyi eğitimli hatta seküler denebilecek insanları tatmin edecek bir katkı verebilecek, o eski güzel günlerdeki dinamizmi sağlayabilecek insanların sistemin içine dahil olması çok ama çok zordur.

    ultraslan 20 yılı aşkın süredir çoğalmaya, elden ele bir şekilde geleneği sürdürmeye çalışmaktadır. ortada göz ardı edilemez bir fedakarlık ve devamlılık her zaman vardır. ancak bunu sağlarken bir üstteki paragrafta bahsedilen kısmı, belki de doğal olarak, es geçilmektedir...

    işin biraz da teknik boyutuna gelirsek aslında tribünsel performansı olumsuz etkileyen 3 faktör vardır. bunlardan biri tüm tezahüratların gereksiz şekilde hızlı söylenmesi, ikincisi tribünü yönlendirme işinin amigolardan ziyade "abi"ler tarafından yapılması, üçüncüsü de bu otokontrol mekanizmasının en tepeden en aşağıya kadar hakim olmasıdır.

    türk telekom arena, ali sami yen stadı'na göre çok daha geniş bir alan olmakla beraber dört köşe olması ve çatısı sebebiyle çok fazla da "eko" da yapan bir yapı. eski ali sami yen'de kapalı'nın çatısının altındaki 200-300 kişi bağırdığı zaman çıkan ses stadın her tarafından net bir şekilde duyulabilirdi. bugün kale arkasında 3-4 bloğun bir arada söylediği bir tezahürat bile doğu ya da batının belli bölümlerinden güç bela duyulabiliyor. bu yetmezmiş gibi bir de tezahüratlar çok hızlı söyleniyor, tezahüratı başlatan grup yüksek sesle söylemeye çalışırken bunu hızlı söyleyebiliyor. zaten boğuk olan ses iyice anlaşılmaz oluyor, stadın uzak yerindeki insanlar sesi tam duyamıyor, duyduğu anda katılamıyor, el-kol hareketlerinden çözmeye çalışıyor. güç bela anlayabilenler katıldığı anda da tezahüratı başlatanlar yorulduğu için tezahürat duruyor...

    mesela ahmet cömert günlerinden bir video. 2-3 bin kişinin katılımına ve kayıt teknolojisinin eski olmasına rağmen çıkan desibele ve tek sesliğine müthiş bir örnek:

    https://www.youtube.com/watch?v=LC5oE9Id36I

    yıllar sonrasından, yanılmıyorsam bir sami yen sokak videosu. katılım çok daha az olmasına rağmen 4-5 yerden farklı bir ses çıkıyor. bunu nef arena'nın kale arkası alt tribününe koyup diğer bir tribünden dinlemeye çalışınca olay çok daha vahimleşiyor.

    https://youtu.be/m5CE7Z-2zVo

    ikincisi bugün tezahüratları yönetme işinin "abi"lere kalmış olması. bunun da hiyerarşik düzen içerisinde, sadece devamlılık ve "sağlamlık" gibi iki konudan bağımsız kıstasla belirlenmesi. tezahürattan hoşlanmayan hatta bazı tezahüratları bilmeyen abilere bile bu iş kalabiliyor. onlar da genelde sırf bu iş devam etsin diye tribünü yönlendirmeye çalışıyor. bu zaman da ortaya saha içinden kopuk, gündemden bağımsız bir uğultu çıkıyor. ne kadar güçlü bir figür olursan ol, nerede ne bağırtılacağını bilmezsen kemik tayfa dışında kalan insanları bağırtma şansın yoktur. bu galatasaray tribün tarihinde amigoluk yapmış pek çok ismin de farklı mülakatlarda defalarca söylediği bir konudur. bugün galatasaray tribünlerinin performans olarak geriye gitmesinde yaşanan gerilimler harici bu detayın da etkisi çok fazladır.

    üçüncüsü de otokontrol mevzusu elbette. galatasaray sözlük olarak biz bile yaptırdığımız bir pankartı asabiliyorduk mesela sözlüğün ilk yıllarında. yine bir kontrolden geçiyordu, yine bir yerine görüldü mührü vuruluyordu ama asabilme ihtimalin vardı. artık o ihtimal yok. üstelik bu durum her ne kadar ultraslan tarafından dikte ediliyor gibi görülse de aslında temel olarak daha yukarıdan her an baskı gelme ihtimalinden dolayı oluşuyor. aynı durum tezahüratlar için de geçerli. sana göre tesadüftü bize göre söke söke tezahüratını çıkartan insan mesela çok sıradan bir kapalı üst insanıydı. yanındaki arkadaşlarına söylüyor, sonra tribünün biraz durgunlaştığı bir yerde söylemeye başlıyorlar ve tezahürat yayılıyor. taraftar albümüne kadar giden bu tezahürat böylesine doğaçlama ve katılımcı bir şekilde yayılıyor.

    günümüzde böyle bir olayın yaşanma ihtimali de yok malesef. her yer taksim her yer direniş tezahüratı sonrası kimseler bilmese duymasa da bir yerlerden verilmiş bir vur emri var zaten. basitçe otokontrol diyebileceğim bu mekanizma işte, her konu gibi, ezbere olarak bu noktada da çalıştırılıyor. başka bir blokta rerere rarara bile patlasa bugün olayın çok başka yerlere gitme ihtimali var. "tribün" dışında kalan taraftarı eskiden cezbeden ve katılımı arttıran arada sırada istediği şeyi söyleyebilme imkanıydı. o tepkisellik, o dinamizm, sahada olan olaya göre ya da başka bir konuya göre ağzını açma imkanı ortadan kalktıkça "tribün" dışındaki taraftarın soğuması kadar doğal bir olay da yok malesef...

    "peki neden hep arabesk?" sorusu var bir de. dünyanın en güzel bestesini de yapsan, abinin kulağına hoş gitmezse o tezahüratın söylenme ihtimali yok. bir şey üreteyim desen, abilerin hoşuna da gitse kaza bela içindeki bir kelimeden bir anlam çıkarılırsa yine al başına belayı. türk müziğinde hatta sanatında yaşanan vasatlık neyse ve niyeyse tribündeki karşılığı da bu oluyor. radyoda duyduğu bir şarkıyı alıp söylüyorlar, dizesini prozodisini uydurabiliyorlarsa, abileri de okey veriyorsa söylüyor işte çocuklar...

    ondan sonra vay efendim bizim stadda neden gelen geçen şov yapıyor...
  • 91
    yeni beste çıkarma frekansını iki üç senede bire kadar falan düşürmüş olan tribün. arenanın ilk maçlarından biri ile son oynanmış maçlardan birinin tribün kayıtlarını yan yana koyup dinleyince aralarında 10 sene olmasına rağmen hangisinin eski hangisinin yeni olduğunu anlamak için maçın sonlarının gelip ibrahim erkal mı nevizade geceleri mi söylendiğini beklemek gerekiyor.

    bu gerçekten korkunç bir durum. çözümü var mı dersen o da çok net değil. bu işi sahiplenen, kafa yoran insanların biraz dert edinmesi gerekiyor bunu...
  • 44
    eski peagasuslu ultraslan tayfasının kıçları sahaya dönük mıy mıy mıy tezahüratlarıyla hiçbir şekilde ne takımı gazlaması ne de hakemi etki alması mümkün olmayan tribünlerdir.

    futbolcu sakatlanmış , maç durmuş, sıhhiye tedavi için sahada , bu abuklar hala " saldırın , saldırın saldırın , bu taraftar için saldırın" diye bağırıp nefes tüketiyorlar.

    takım baskı yiyor, rakip top çevirerek bizi maymuna çeviriyor , bu eblekler hala " seni sevmeyen ölsün , ölsün.. " arabeskiyle nara atıyorlar. ne zamanki doğu üst ıslığa başlıyor, uyanıyor sucukçu ultraslan.

    oolum hiç mi hafta sonu premier lig seyretmiyorsunuz ? seyirci nerdeyse sahanın içinde . futbolcunun , hakemin her hareketine bir tepki. auuu, wouwww

    tamam , sen aynı sesleri çıkartma ama kaçan golden sonra hiç mi toplu şekilde " hasssiiktiir " çekmezsin , hiç mi belhanda beşlik atıp rakibi geçince "ohaaaa" diye tepki göstermezsin .

    ama yok, bizim ibiş ultraslan güruhu maça takımı desteklemeye değil kendi şahsi egolarını tatmine gelip bayık bayık böğürmeyi biliyorlar. maçı seyretmiyorlar ki tepki veren harekette bulunsunlar .sorsan sahadaki 11'i sayamazlar valla.

    ne varsa eski kapalı günlerini yaşatmaya çalışan doğu üstde var. onlar da azınlık. gel de yürüyedurdan arkadaşlarımızı arama.

    " ya ya ya , şa şa şa, cim bom cim bom çok yaşa " bile daha fazla takımı gazlar yeminlen.

    neyse , ultraslan kendini lağvetmeden o eski coşkulu tribünleri yakalamak zor. bi şey değil, alttan gelen yeni nesil de bunları göre göre sanki gerçek galatasaray tribünü olarak sucukçuları sanıyor ve taklit ediyor.

    sözün özü aklı, başı, bilgisi yerinde kişilerin oluşturacağı yeni bir oluşum şart .
  • 129
    dün* inanılmazdı tribünler. gerçekten gönül rahatlığıyla şunu diyebiliriz: bayern cehennemi yaşadı.

    maçın başında geriye düşünce de kimse düşmedi. en ufak olumlu aksiyonda kıyamet kopuyordu stadyumda. özellikle doğu tribünü de çok içindeydi mevzunun. top rakipteyken ıslık korkunçtu. gerçekten gurur duyulacak bir performanstı. herkesin ağzına sağlık.

    tabii 75’ten sonra takıma kızmaktan ziyade üzülmek, emeklere acımak gibi etkenlerle tribün düşse de takıma destek devam etti. yorgunluk da var bu arada. zira böyle maçlarda tribündekiler de takım kadar efor harcıyor nerdeyse. maç sonunda da zaten takıma yeterince destek verildi.
  • 148
    konyaspor maçının ikinci yarısında stadı ayaklandıran kapalı üst tribünüydü. kuzet üstte kombinem var ama setin olduğu kuzey alt tribünü maçın gidişatına göre hareket edemeyen, anlık olaylara tepki gösteremeyen mıymıntı bir şekilde tezahürat yapıyor. tv’de duyuldu mu bilmiyorum ama ikinci yarının ortalarına doğru kapalı üst ölü tribüne can vermeye çalıştı. umarım kapalı üst daha çok devreye girer ve eskisi gibi baskılı tribünlere sahip oluruz.
  • 95
    arkadaşlar topçulara nasıl zaman veriyorsanız buraya da vereceksiniz, vallahi bağırmayı unutmuşuz. özlemin de etkisiyle bütün maç bir kez olsun susmamaya çalıştık ama nefes yetmiyor vallahi. stad da yarım dolu bağırıyorsun ses çıkmıyor, daha fazla bağırman gerekiyor gibi düşünüyorsun. ne ses kaldı ne başka bir şey. ama muhteşem bir keyif, çok özlemişiz.
  • 143
    bu sezon 24 ekim 2023 galatasaray bayern münih maçı dışında tribünlerimizi hiç beğenmedim. taraftarımızın profili gittikçe kötüye gidiyor maalesef. maçların vloglarını izleyince zaten durum hemen fark ediliyor. herkes telefoncu olmuş. onlar zaten maça tepki vermiyorlar. takım başarılı olduğundan baya bir yerli turist de geliyor maçlara. onlar da ortama yabancı kalıyor. geri kalanlar maçın içinde ama fazla maçın içinde. kendi oyuncusuna sallayan mı dersin, ceza sahası civarında herkese vur diye uğultu çıkaran mı dersin, kendi hocasına oyuncu değişikliği yaptırmaya çalışan mı dersin. vallahi bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama ultraslan kurtarıyor şu anda tribünleri. geriye kalan koca bir kakafoni.

    tabi ki genelleme yapıyorum. istisnalar vardır. statta bazı yerler çok iyi, bazı yerler çok kötü. bu durumu düzeltmek tamamen galatasaray taraftarının elinde.
  • 131
    24 ekim 2023 galatasaray bayern münih maçısonrası sosyal medyada bir kesimin, bayern münih’in ikinci golünden sonra düştüğü için eleştirdiğini gördüm tribünleri.

    bir kombine sahibi olarak kendi açımdan bir iki kelam etmek istiyorum. dün gerçekten benim son yıllarda gördüğüm en iyi atmosfer vardı statta. genci yaşlısı kadını erkeği hep bir ağızdan müthiş bi destek verildi takıma. yanılmıyosam ilk yarının sonlarına doğru torreira’nın yerde kaldığı ve biraz oyunun durduğu bir an vardı. batı tarafının yukarılarında sağa sola bakma fırsatı buldum. nefes nefese dinlenmeye çalışanlar, su içip boğazını temizleyenler, oturup sigara yakanlar. bir an bir savaş filminde, ateşkes hattında gibi hissettim kendimi. galatasaray taraftarı 50 bin mermi sözüne yakışır şekilde savaşıyordu.

    inanılmaz hakettiğimiz bi maçta, bence çok da hakkaniyetli olmayan bir golü yedikten sonra tribünde moraller haliyle bozuldu ve sustuk. çünkü farkında olmadan inanılmaz yorulmuştuk. ben bakırköydeki işimden çıkıp 1 saat 4.levente yolculuk ettim, oradan da metroya bindim. yanımdaki arkadaş ümraniyeden mesaiden çıkıp koşa koşa yetişti, takımın ısındığını göremedi. tribünlerin çoğu iş çıkışı gelmişti. zaten stada yakın bi yerlerde çalışmıyosanız; ya toplu taşımada tıklım tıklım, klimasının kendine bile hayrı olmayan metro yolculuğuyla, ya da aracınızla en az 1-1,5 saat trafikte yolculuk yaparak geliyorsunuz. bir çok insan stadda soyadan bozma bir köfte ekmekle akşam öğününü geçiştiriyor. 75 dakika boğaz patlayana kadar bağırıyor, ıslıklıyor, hop oturup hop kalkıyor ve yoruluyor. yorgunluğunu da hayal kırıklığı yaşadığı zaman hissetmeye başlıyor.

    işte bu yüzden golden sonra tribün düştü. düşmese daha mı iyi olurdu? tabi ki daha iyi olurdu ama yukarıda saydığım gibi bir çok sebebi var bunun.

    yine de destek anlamında çok iyi bir maç geçirdiğimizi düşünüyorum. tribünden üzgün; ama başımız dik ayrıldık.

    metro yolunda da şunu farkettim, lig ve avrupada en son 13 ağustos 2022 giresunspor galatasaray maçı sonrasında mağlup bir takım taraftarı olarak yürümüşüm o metroda.

    bize bu gururu yaşatan okan hoca ve futbolculara teşekkür ederim.

    kalp durana kadar desteğe devam!
  • 180
    mükemmel bir tribün izledik dün. rakipteyken ıslık, bizdeyken oley oley modu harikaydı. uzun yıllar sonra ilk defa bu kadar organize tribün izledik. bilinçli taraftarların denk geldiği maç oldu sanırım.
    normalde gol yediğimizde susardı tribünler ancak bu sefer daha da ateşlendi. hakemi ve rakibi mükemmel baskıladı.
    helal olsun.
    (bkz: 8 mart 2024 galatasaray çaykur rizespor maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın