• 153
    son şiirimi de paylaşayım tam olsun.

    maviye ihtiyacım var dedim,
    akdeniz'e,
    ege'ye,
    marmara'ya.
    maziye değil.
    oysa mavi artık mazi oldu.
    deniz gitti önce,
    boyadılar denizi.
    kirli mavi dediler.

    yemyesil ormanlar vardı,
    şimdilerde yeşili rezil kapladı,
    beton denizi olduk azizim.
    şimdiki çocuklar bir harika diyordu yazarın biri.
    oysa mavisiz, yeşilsiz büyüyorlar.
    televizyonda diktanin sesi.
    uzun boylu führer komutanlarından öğrendiği gibi katlediyor;
    denizleri,
    ormanları,
    ali'leri,
    ekmek almaya giden çocukları bile.

    yoksuluz belki ama
    güneş topladik biz yare,
    bozmadık yuvalarini kuşların,
    maviyi namus,
    yeşili yar bildik.
  • 158
    66. sone
    vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
    değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
    değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
    değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
    değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
    o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
    ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
    ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
    değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
    değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
    doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
    değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
    vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
    seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

    william shakespeare

    çeviri : can yücel
  • 160
    sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
    elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
    hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
    çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    "ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
    çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
    o gülün yüzü gülmüyor sensiz
    o köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
    hepten hüzünlü bu günlerde
    gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
    masada tabaklar neşesiz
    koridor ıssız
    banyoda havlular yalnız
    mutfak dersen - derbeder ve pis
    çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
    vantilatör soluksuz
    halılar tozlu
    giysilerim gardropda ve şurda burda
    memo'nun oyuncak sepeti uykularda
    mavi gece lambası hevessiz
    kapı diyor ki açın beni kapayın beni
    perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
    radyo desen sessiz
    tabure sandalyalardan çekiniyor
    küçük oda karanlık ve ıssız
    her şey seni bekliyor her şey gelmeni
    içeri girmeni
    senin elinin değmesini
    gözünün dokunmasını
    ve her şey tekrarlıyor
    seni nice sevdiğimi

    * cemal süreya
  • 162
    şiirden önce lütfen şu videoyu izleyin sonra şiire geçin.

    http://www.youtube.com/watch?v=_X_0126tBls

    adını yazdığım her kalemde
    mürekkep olarak kullanıyorum gözyaşlarımı,
    tutamıyorum ellerinden, bakamıyorum gözlerine
    sonsuzluğa kadar.

    acı veriyor sensiz geçen her saniye,
    aciz bedenime.
    ruhum yenik düştü kadere,
    son ana kadar direndi yeniden seninle olurum diye.

    istemsiz gülüşün yerleşmiş gözlerime,
    her gözlerimi kapattığımda,
    bir kez daha yazıyorum yüzünü,
    hiç çıkmamacasına benliğime.

    uzaklara dalar gider bazen gözlerim,
    belki sen gelirsin yeniden diye,
    her çalışında telefonun koşup,
    sen olmayınca telefonda kanarken ruhum.

    en acı veren yeniden tutamamak ellerini,
    hissedememek sıcaklığını, duyamamak kokunu
    bazen acısa da yüreğim,
    öpememek.

    tek yaptığım sevmekti seni,
    sınırsızca, umarsıca ama saf ve temiz,
    sadece sana ait olmak tek isteğimdi,
    şimdi sen yoksun, yüreğim boş ve kimsesiz.
    (u: asla benim olmayacağını bildiğim ama hala içimde umudunu taşıdığım birine ithafen yazılmıştır.)

    yapma hayrettin / 20.07.2014 ( galatasaray sözlük şiir kulübü )
  • 164
    giden her sevgilinin ardından
    hep biz olduk el sallayan
    haykırsak duyarlar mı sesimizi?
    hangi sevdadan galip çıktık ki?

    yürüyoruz sessiz ve kederli
    nevizade geceleri
    inletiyoruz her çıkışında
    istiklal caddesini

    boşuna çekilmedi bunca çile
    içiyoruz gündüz gece
    haykırdık ama duymadı hiç kimse
    peşindeyiz heryerde

    zaten aşklar hep yalan dolan
    sonu hep acı hüsran
    bize her sevdadan geriye kalan
    sadece galatasaray

    cimbombomum cimbombomum
    canım feda olsun sana
    hiçbir şeye değişilmez
    senin sevgin bu dünyada

    anonim
  • 167
    xxxx.
    sözde kalır sevgilim
    sözde kalır bütün sözler
    aşk çünkü, aşk çünkü kendine
    bir yol, bir ideoloji ister.

    bilirim, çöl rüzgarında çalıdır bazı yaşlar.
    sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
    bir tarihe başlayacaksın, orası işte
    benim tarihimle başlar.

    ve say, geriye doğru,
    tek tek
    sende kalsın şimdi al bu taşlar

    birhan keskin, taş parçaları*
  • 169
    çok sevdiğim bir şiirdir sözlük. faruk nafiz bu şiirle, memleket edebiyatına yöneldiğini beyan etmiştir:

    sanat

    yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
    bizim diyârımız da binbir baharı saklar!
    kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,
    incinir düz caddede, dağda gezen ayaklar.

    sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
    gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.
    bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
    bize heyecan verir bir parça yeşil çini…

    sen raksına dalarken için titrer derinden
    çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
    `bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
    toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.`

    fırtınayı andıran orkestra sesleri
    bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
    istırap çekenlerin acıklı nefesleri
    bizde geçer en hazin bir musikî yerine!

    sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
    yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;
    biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
    görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...

    `başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
    yazılmamış bir destan gibi anadolu’muz.
    arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
    sana uğurlar olsun... ayrılıyor yolumuz.`

    faruk nafiz çamlıbel

    (hayat, 30 kânunuevvel (aralık) 1926, s.5, s.88.)
  • 170
    yürümek

    yürümek; 
    yürümeyenleri 
    arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, 
    havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi 
    karanlığın gözüne bakarak 
    yürümek!.. 

    yürümek; 
    dost omuzbaşlarını 
    omuzlarının yanında duyup, 
    kelleni orta yere 
    yüreğini yumruklarının içine koyup 
    yürümek!.. 

    yürümek; 
    yolunda pusuya yattıklarını, 
    arkadan çelme attıklarını 
    bilerek 
    yürümek... 

    yürümek; 
    yürekten 
    gülerekten 
    yürümek...

    (bkz: üstat)
    (bkz: nazım hikmet)
  • 172
    nihal atsız'ın şiirlerini başarılı bulmasam da "kahramanların ölümü" nedendir bilmem bana heyecan verici gelir. bu şiire rağmen bana göre atsız; iyi yazar, fikir adamı ama şair değil.

    kahramanların ölümü

    (şehit tayyareci kurmay yüzbaşı kâmi'nin büyük hâtırasına)

    gerilir zorlu bir yay
    oku fırlatmak için;
    gece gökte doğar ay
    yükselip batmak için.
    mecnûn inler, kanını
    leylâ'ya katmak için.
    cilve yapar sevgili
    gönül kanatmak için.
    şair neden gam çeker?
    şiir yaratmak için.
    dağda niçin bağrılır?
    feleğe çatmak için.
    açılır tatlı güller
    arılar tatmak için.
    göğse çiçek takılır
    solunca atmak için.
    tanrı kızlar yaratmış
    erlere satmak için.
    insan büyür beşikte
    mezarda yatmak için.
    ve........................
    kahramanlar can verir
    yurdu yaşatmak için...

    hüseyin nihâl atsız
  • 174
    mesnevî'nin ilk 18 beyti. bu beyitleri mevlânâ'nın kendisi yazmıştır.

    bişnev ez ney çün hikâyet mîküned
    ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned

    kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
    ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend

    sîne hâhem şerha şerha ez firâk
    tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk

    herkesî kû dûrmand ez asl-ı his
    bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîs

    men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
    cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem

    herkesî ez zann-i hod süd yâr-i men
    vez derûn-i men necüst esrâr-i men

    sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist
    lîk çeşm ü gûşrâ an nûr nîst

    ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst
    lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst

    âteşest în bang-i nây ü nîst bâd
    her ki în âteş nedâred nîst bâd

    âteş-i ışkest ke’nder ney fütâd
    cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd

    ney harîf-i herki ez yârî bürîd
    perdehâyes perdehây-i mâ dirîd

    hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
    hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd

    ney hadîs-i râh-i pür hun mîküned
    kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned

    mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist
    mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst

    der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd
    rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd

    rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst
    tû bimân ey ânki çün tû pâk nist

    herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd
    herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd

    der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
    pes sühan kûtâh bâyed vesselâm

    türkçesi:

    neyi dinle! neler anlatıyor; ayrılık hallerinden nasıl şikâyet ediyor...

    beni kamışlıktan kestiklerinden beri ,feryâdımdan erkek ve kadınlar ağlayıp inlemektedirler.

    ayrılıktan şerha şerhâ olmuş bir sine isterim.ta ki iştiyak derdini şerh edeyim.

    bir kimse ki, kendi aslından ayrılıp uzaklaşır, yine vuslat zamanını arar.

    ben her mecliste inledim. kötü huylu olanlarla da, iyi huylu olanlarla da eş oldum.

    herkes kendi zannına göre benim yârim oldu. benim içimdeki , sırlarımı arastırmadı.

    benim sırlarım, inleyisimden uzak degildir. lâkin her gözde ve kulakta o nur yoktur.

    beden ruhdan, ruh bedenden gizli degildir.lâkin kisinin rûhu görmesine ruhsat yoktur.

    bu neyin sadası âteştir , havâ degildir. her kim de bu âteş yoksa , yazıklar ona!

    neyin derununa düşen, aşk ateşi oldugu gibi , meyin derununa düşen de coşkunluğudur.

    ney, yardan gelip ayrı kalan her kimsenin yar-ı vefakarıdır.onun perdeleri , bizim perdelerimizi yırtmıştır.

    ney gibi zehir ve panzehir kim gördü ?, ney gibi refik ve müştakı kim gördü?

    ney, kanlı yolun vasfını söyler,ve mecnunun hikayelerini beyan eder.

    bu aklın mahremi , akılsızdan başkası degildir. nitekim lisan için kulaktan baska
    müşteri olmaz.

    bizim kederimizden, günler , vakitsiz bir hale geldi. o günler ateş ile yoldaş oldular.

    günler geçti ise , geçip gitsinler ! korkumuz yok . sen kal ! , ey ol zat ki senin gibi nazif yoktur.

    balıktan başka hersey suya kandı. rızkı olmayana da günler uzadı.

    pişmişlerin halini , ham olanlar anlayamaz. binaenaleyh kelamı kısaltmak lazım gelir
    vesselam.

    http://i.imgur.com/8OWxS.jpg
    farsça şiir gibi bi dil beyler. :(
App Store'dan indirin Google Play'den alın