• 227
    karıncaezmez şevki

    bir kadehe değse eli
    hicran eli uzak eli
    su rakıya dönüşür
    rakı kırmızıya

    bütün maçlarını kazanmıştır galatasaray
    karıncaezmez şevki şampiyon

    bir sözcüğe değse eli
    hüzün eli yakın eli
    ses sarıya dönüşür
    söz kırmızıya

    bütün maçlarını kaybetmiştir galatasaray

    karıncaezmez şevki yine şampiyon

    refik durbaş
  • 228
    bu vatana nasıl kıydılar

    insan olan vatanını satar mı? 
    suyun içip ekmeğini yediniz. 
    dünyada vatandan aziz şey var mı? 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız? 

    onu didik didik didiklediler, 
    saçlarından tutup sürüklediler. 
    götürüp kâfire: "buyur..." dediler. 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    eli kolu zincirlere vurulmuş, 
    vatan çırılçıplak yere serilmiş. 
    oturmuş göğsüne teksaslı çavuş. 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız? 

    günü gelir çarh düzüne çevrilir, 
    günü gelir hesabınız görülür. 
    günü gelir sualiniz sorulur: 
    beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    nazım hikmet ran

    bugün (15 ocak 1902) ölümsüz şair nazım hikmet'in doğum günü.

    iyi ki hayatımıza girdin mavi gözlü dev.

    113. doğum günün kutlu olsun üstat.

    http://www.haberler.com/...izdi-6859540_x_o.jpg

    http://www.hayalgunlugu.com/...d/nazimhikmetran.jpg

    http://www.sinifogretmeniyiz.biz/...967_1386024352_n.jpg

    http://galeri2.uludagsozluk.com/...met-ran_473199_m.jpg

    http://www.sanatlog.com/...-hikmetin-mezari.jpg

    son not;

    düşmana inat bir gün daha fazla yaşayacaksın!
  • 229
    rehâyî'nin muhteşem mütekerrir murabba´ını ve günümüz türkçesine göre çevirdiğim şeklini sizlerle paylaşmak istiyorum. hâlet-i rûhiyesini öyle ifade etmiş ki, insan hayran oluyor:

    dilâ sanki giyâh idim zemîn-i gamda bitdim ben
    bahârı ömrümün geçti hazâna şimdi yetdim ben
    ne güldüm gül gibi bir dem ne gönlüm hurrem etdim ben(u: muazzam :()
    neye geldim cihâna n'eyledim bilmem ne etdim ben
    hemân ağlayı geldim âleme ağlayı gitdim ben
    san ol nîlüferim kim suda bitdim suda yitdim ben

    (ey gönül sanki bir ottum, gam zemininde bittim
    ömrümün baharı geçti, hazana şimdi ulaştım
    bir an ne gül gibi gülebildim ne de gönlümü mutlu edebildim
    bu cihana ne için geldiğimi ve ne ettiğimi bilmiyorum
    ben âleme ağlayarak geldim ağlayarak gittim
    sanki bir nilüferim, suda bittim, suda öldüm/yittim ben)

    bu bâğ-ı rûzgâr içre ne bir dem şâdmân oldum
    nice yıl ol havâda gerçi yel gibi devân oldum
    yiğitlik vakti geçti gitti pîr-i nâtüvân oldum
    ecel râhına gözyaşı ile âhır revân oldum
    hemân ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben
    san ol nîlüferim kim suda bitdim suda yitdim ben

    (bu rüzgâr bahçesi içinde ne bir an bahtiyar oldum,
    nice yıl o arzuyla yel gibi ordan oraya seğirrtim durdum
    yiğitlik vakti geçip gitti, şimdi güçsüz bir ihtiyar oldum
    ecel yoluna gözyaşıyla sonunda revan oldum
    ben âleme ağlayarak geldim ağlayarak gittim
    sanki bir nilüferim, suda bittim, suda öldüm/yittim ben)

    zaîlim derdmendim dil-şikeste haste cânımla
    şeb ü rûz inlerim hemrâz olup âh u figânımla
    yanıp bu sîne-i pürsûz ile dağ-ı nihânımla
    demâdem rûy-ı zerdimle bu eşk-i hûnfeşânımla
    hemân ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben
    san ol nîlüferim kim suda bittim suda yittim ben

    (geçiciyim, dertliyim, gönlü kırık hasta canımla
    gece gündüz ah ve figanımla sırdaş olup inlerim
    yakıcı sînem ve gizli yaramla yanıp
    sürekli solgun yüzüm ve kanlı gözyaşlarımla
    ben âleme ağlayarak geldim ağlayarak gittim
    sanki bir nilüferim, suda bittim, suda öldüm/yittim ben)

    bekâ yok anladım bildim cihândır bir fenâ gülzâr
    gözettim her kenârın ayn-ı ibret ile nergis-vâr
    kim anda şâdmân olup güler gül bülbül eyler zâr
    bu remzi gördüm oldum gülmeden oynamadan bîzâr
    hemân ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben
    san ol nîlüferim kim suda bittim suda yittim ben

    (sonsuzluk yok, anlayıp bildim, cihan geçici bir gül bahçesidir
    her köşesini nergis gibi ibret gözüyle seyrettim
    öyle ki, orada gül sevinçlidir; bülbül sürekli feryat eder
    bu işareti görünce gülüp oynamadan bıktım, sıkıldım
    ben âleme ağlayarak geldim ağlayarak gittim
    sanki bir nilüferim, suda bittim, suda öldüm/yittim ben)

    eğerçi ağlamak gülmek olur elbet her âdemde
    ben ağladım yürüdüm gülmedim hergiz bu âlemde
    nice ağladım ise ben anadan doğduğum demde
    rehâyî giryeden kurtulmam âhır öldüğüm demde
    hemân ağlayı geldim âleme ağlayı gittim ben
    san ol nîlüferim kim suda bittim suda yittim ben

    (elbette her insan ağlayıp güler ama;
    ben ağladım yürüdüm, bu âlemde hiç gülmedim
    anadan doğduğum anda nasıl ağlıyorsam
    ey rehâyî gözyaşından kurtulmam sonunda öldüğüm anda
    ben âleme ağlayarak geldim ağlayarak gittim
    sanki bir nilüferim, suda bittim, suda öldüm/yittim ben)
  • 230
    http://kitap.radikal.com.tr/...n-kayip-siiri-414813

    --- alıntı ---

    ölümüm
    o sabah alnımda iki ter damlası konuşacak
    yorgun olarak öldüğüme dair
    benim yeni sabah’ı bir başkasına verecek gazeteci yusuf
    iskele kahvesinde çayım soğuyacak
    ilk vapur yolcuları arasında olmadığımın farkında bile olmıyacaklar
    lâz müezzin hakkımda salâ verecek
    imam bildiğini okuyacak
    bozuk düzen makamından
    hiç çamlıca'ya kuşbaşı kar yağarken ölünür mü diyen
    yarıdan fazlası abdestsiz cemaatim olacak
    ve hepsi de
    iyi biliriz diye yalan söyliyecekler
    ertesi sabah cumhuriyet’te sülâlem sayılacak
    müessif bir irtihal denmiyecek
    ve nihayet
    başı boş hayatım gibi
    başı boş mezarım da taşsız kalacak.

    okuduğunuz bu şiir orhan veli kanık’ın ölümünden sekiz yıl sonra, sanat gazetesi köprü’nün, 1 aralık 1958 tarihli beşinci sayısının ikinci sayfasında, tarık erman’ın, “ölenler – kalanlar” başlıklı yazısının çerçevesi içinde, “orhan veli’nin ölüm yıldönümü dolayısiyle şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış bir şiirini sunuyoruz” başlığıyla çıkmış.

    söz konusu şiir, orhan veli’nin yapı kredi yayınları’nca yayımlanan bütün şiirleri’nin (ocak, 2014, 35. basım) yayına hazırlanış düzeni içinde, “kitaplarına girmeyen son şiirleri” başlığı altında toplanan şiirleri içinde de yok.

    --- alıntı ---
  • 231
    "ay başı geldi çattı
    memurda şafak attı
    nasıl geçeriz sokaktan
    kasaba manava yakalanmadan

    kemik yiyor bizim ihtiyar,
    dört nala gidiyor martılar.
    hani nerde tutturanlar,
    5te kalıp fıttıranlar.

    deniz yüzüyor boy boy odun,
    evde ne şeker kaldı ne de un.
    denizde balık gibi yatıyor ay,
    şinanay yavrum şinanay.

    gökte uçuyor martılar,
    denizde kum gibi balıklar.
    bir kilo istavrite,
    300 lira diyorlar.

    üstad kemal sunal
  • 232
    uzaktan uzaktan

    hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül
    bîzârım ümidime kurulan her tuzaktan
    tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkül
    bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan

    yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
    bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
    deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş
    nehirlar aktı sana; ben uzaktan uzaktan

    peşimde her âşığın gölgesini taşırım
    alırım esrârını her devin bir dudaktan
    dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım
    gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    nerede bu çileyi çekenlerin tarihi
    kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan
    çölde kalan ruhların bile döndü talihi
    türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    en kâvi diken dahi murâd alır bağında
    bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan
    gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında
    gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir
    mezarıma isminle atacağın topraktan
    acılar sanki neden bu sevdada gizlenir
    içim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan

    nurullah genç
  • 235
    büyük olsun

    ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,
    deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.
    seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,
    âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.
    denizler yolculuğa çağırır durur da beni
    gitmem düşünerek geri döneceğim günü.
    ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun
    aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.
    insan bir yanınca kerem misali yanmalı,
    uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.

    ahmet muhip dıranas
  • 236
    kar

    kardır yağan üstümüze geceden,
    yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
    ormanın uğultusuyla birlikte
    ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
    kar yağıyor üstümüze, inceden.

    sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
    unutulmuş güzel şarkılar için
    bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
    rüzgâr gibi tâ eski anadolu'dan
    sesin nerde kaldı? kar içindesin!

    ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
    uyandırmayın beni, uyanamam.
    kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
    allah aşkına, gök, deniz aşkına
    yağsın kar üstümüze buram buram...

    buğulandıkça yüzü her aynanın
    beyaz dokusunda bu saf rüyanın
    göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
    sırf unutmak için, unutmak ey kış!
    büyük yalnızlığını dünyanın.

    ahmet muhip dıranas
  • 239
    https://www.youtube.com/watch?v=x7AXhYTfVqg

    aysel git başımdan
    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ölümüm birden olacak seziyorum.
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan istemiyorum.

    benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    dağıtır gecelerim sarışınlığını
    uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    benim icin kirletme aydınlığını,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    islığımı denesen hemen düşürürsün,
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    yanlış şehirlere götürür trenlerim.
    ya ölmek ustalığını kazanırsın,
    ya korku biriktirmek yetisini.
    acılarım iyice bol gelir sana,
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim.
    ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

    sevindiğim anda sen üzülürsün.
    sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    sakın başka bir şey getirme aklına.
    aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
    aysel git başımdan seni seviyorum...
  • 240
    tel cambazının tel üstündeki durumunu anlatır şiirdir

    sizin alınız al inandım
    morunuz mor inandım
    tanrınız büyük amenna
    şiiriniz adamakıllı şiir
    dumanı da caba
    ama sizin adınız ne
    benim dengemi bozmayınız

    bütün ağaçlarla uyuşmuşum
    kalabalık ha olmuş ha olmamış
    sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
    ama ağaçlar şöyleymiş
    ama sokaklar böyleymiş
    ama sizin adınız ne
    benim dengemi bozmayınız

    aşkım da değişebilir gerçeklerim de
    pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
    yan gelmişim diz boyu sulara
    hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
    hiçbirinizle döğüşemem
    siz ne derseniz deyiniz
    benim bir gizli bildiğim var
    sizin alınız al inandım
    morunuz mor inandım
    ben tam dünyaya göre
    ben tam kendime göre
    ama sizin adınız ne
    benim dengemi bozmayız
  • 241
    savruldu kelebeğin kanatları
    mis kokusu çiçekler içinde
    dudağında son bir şarkı
    mavi gök renginde

    bir örümcek ördü ağlarını
    kanı bozuk bir akşam
    ne allah'ı vardı ne kitabı

    ayın karanlık yüzü
    maskesine düşüyordu gölgesi

    kelebeğin gideceği yerde
    bahar gelecek
    içinde ne fırtınalar esecek olmadı
    bu kader değil örümceğin ağları

    kanıma dokunuyor yalnızlığı
    bir kahpe yontması avuçlarında
    çırpınan kanatları
    dudağında yoruldu kelebeğin şarkısı

    gördüğü rüyanın izleri saklı
    gözlerinde ''yirmi''yaş sızısı

    sindi üzerine ''üç''leş kokusu
    yangın ormanları tutuştu
    tutuştu elleri
    yarım kalan şarkılar eşliğinde

    özgecan gittiğin yerlerde
    hasret kokar baharlar
    özgecan bıraktığın yerlerde
    son bahar

    mustafa serkan sınmaz
  • 242
    diken üstü saniyemiz anımız
    cinayet tecavüz dört bir yanımız
    yakıldı vahşetle özgecan'ımız
    insan olan böyle cana kıyar mı?

    milletçe çürüdük avun ha avun
    ölümünden sonra maktulu savun
    caninin hakkını düşünen kanun
    özgecan'ı hatırına koyar mı?

    döndü devran arkalarda kaldı hak
    hangimizin vicdanı pak, alnı ak?
    nasıl temizlenir bunca kir pasak?
    vampir olan söyle kana doyar mı?

    sade eller değil bak ruhlar da pis
    karartmış kalpleri katranlarla is
    şerre kaynak elbet iblis ve nefis
    lakin insan kör şeytan’a uyar mı?

    kısasa kısastır gerçek adalet
    adaletle biter ancak adavet
    bunca ruhta kopan kızıl kıyamet
    tükürükle canileri boğar mı?

    baş tacı edilir, milleti ezen
    daima suçludur aç çıplak gezen
    böylesi vahşeti doğuran düzen
    acep hiç kendini suçlu sayar mı?

    söyle ozan hadim haykır ve ağla
    çürüyen ahlaka karalar bağla
    bir volkan ol, kalemle yürek dağla
    vicdanı sağırlar seni duyar mı?

    ahmet öztürk
  • 244
    https://www.youtube.com/watch?v=abkPXQ0ukps

    --- alıntı ---

    eğer;
    o’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine
    ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
    ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla
    o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
    ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
    o’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar
    o’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine bir akrep kadar hain...
    sınıfta büroda yolda yatakta içiniz içinize sığmıyor
    o’ndan söz edilince yüzünüz sizden habersiz
    mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor mahcup somurtuyor ya da muzip sırıtıyorsa
    ve o her durduğunuz yerde duruyor
    her baktığınız yerden size bakıyor
    siz keyiflendikçe gülüp
    hüzünlendikçe ağlıyorsa...
    dünyanın en güzel yeri o’nun yaşadığı yer
    en güzel kokusu bedenindeki ter
    en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
    hayat o’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
    elmalar pembe kiremitler pembe gökyüzü yeryüzü o’nun yüzü pembeyse
    kışlar ilkbaharsa yazlar ilkbahar güzler ilkbahar...
    her şiirde anlatılan o’ysa...
    her filmin kahramanı o...
    her roman o’ndan söz ediyor
    her çiçek o’nu açıyorsa...
    bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor
    ve gider gitmez
    özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa
    iştahınız kapanıyor iştahınız açılıyor iştahınız şaşırıyorsa...
    iştahınız
    hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
    eliniz telefonda yaşıyor
    işaret parmağınızla ha bire o’nu tuşluyor
    dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
    mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona o diye atlıyor
    vitrindeki her giysiyi o’na yakıştırıyor
    konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
    kokusu burnunuzdan
    sureti gözünüzden sesi kulağınızdan
    teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
    özlemi
    sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
    hem kimseler duymasın hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
    o’nsuz geceler ıssız sokaklar öksüzse...
    ayrılık ölüme
    vuslat sehere denkse...
    gamze gamze tebessüm de onun içinse
    alev alev öfke de;
    bunca tavır bunca sabır ve nihayetsiz kahır
    hep o’nun yüzü suyu hürmetine...
    uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
    dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa
    nedensiz küsüyor
    sebepsiz affediyorsanız
    ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
    kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa
    ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
    gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı
    bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

    her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa
    ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız
    sabırsız sınırsız doyumsuz bir tutkuyla...
    ...o halde yarın sizin gününüz!..
    "çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

    --- alıntı ---

    ne yazmışsın be üstat.
  • 247
    tam şuan açın bunu, tam şuan. o kadar güzel oluyor ki!

    https://www.youtube.com/watch?v=fqCRZzNJyyg

    bu yağmur
    bu yağmur kanımı boğan bir iplik
    tenimde acısız yatan bir bıçak
    bu yağmur yerde taş ve bende kemik
    dayandıkça çisil çisil yağacak.

    bu yağmur delilik vehminden üstün;
    karanlık kovulmaz düşüncelerden.
    cinlerin beynimde yaptığı düğün
    sulardan, seslerden ve gecelerden.

    necip fazıl kısakürek
  • 248
    biraz da divan şiirinden, beyitlerden gidelim.

    tâc-ı fâğfûra değişmezler sifâl-i köhneyi
    câm-ı meyden geçmeyüp serden geçen serhoşlar
    (şarap içmeden serden geçen sarhoşlar(gönül ehli olanlar) eski, topraktan yapılmış testiyi çin'in meşhur parlak tâcına, kıymetlerine değişmezler.)
    koca râgıp paşa

    tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde
    evvel giden ahbâba selâm olsun erenler
    (ezel meclisinde elbet tekrar kavuşuruz, önceden giden kardeşlere selam olsun erenler.)
    yahyâ kemâl beyatlı

    meydâna geldi na'ş-ı rakîb-i nemîme-sâz
    kıldum huzûr-ı kalb ile ömrümde bir namâz
    (arabozucu rakibin cenazesi meydana geldi, ömrümde kalp huzuru ile bir namaz kıldım.)
    sâbit

    nice ecelden kaçuban işret kovasın dün ü gün
    uş iletürler çeke çeke "innâ ileyhi râci'ûn"
    (niye bu kadar ecelden kaçıp gece gündüz yeme içme, yaşama peşinde koşarsın? işte sonunda seni de "muhakkak ki o'na dönücüleriz" diye diye toprağa iletirler.)
    şeyyâd hamza

    geçme nâmerd köprüsünden ko aparsın su seni
    yatma tilki gölgesinde ko yesin arslan seni
    (nâmerdin köprüsünden geçme, bırak su alsın seni götürsün. tilki gölgesinde yatma, bırak aslan seni yesin.)
    selîmî (yavuz sultan selim)

    vuslat gülüne ermez elim pes nicesi ben
    bunca tahammül eyleyem ol hâre ey sabâ
    (vuslat gülüne elim ulaşmaz. öyleyse ey seher yeli, ben o dikene ne zamana kadar tahammül edeyim?)
    ahmedî

    dilâ meyl etme vasl-ı dilrübâya
    hevâ-yı saltanat düşmez gedâya
    (ey gönül! sevgiliye kavuşmaya çalışma. dilenciye, fukaraya saltanat arzusu yakışır mı?)
    bâkî

    baht uyansa hâba varsa dîde-i bîdârımız
    düşde bârî gayrdan tenhâ düşürsek yârimiz
    (bahtımız uyansa da uykusuz gözlerimiz uykuya varsa. belki öylece sevgiliyi rüyada başkalarından ayrı, tek başına görebiliriz.)
    nef'î

    bir gûne zevk-yâb-ı gam-ı firkat olmuşuz
    kim yâre hasretiz demeğe hasret olmuşuz
    (ayrılık gamından öyle zevk alır olmuşuz ki yâre hasretiz demeye hasret kalmışız.)
    nâbî

    bülbüller öter güller açık şâd gönül yok
    hîç böyleligin görmemişüz fasl-ı bahârun
    (bülbüller ötüyor, güller açıyor ama sevinçli gönül yok; bahar mevsimini daha önce hiç böyle görmemiştik.)
    şeyhülislâm yahyâ

    âdem ne denlü şîr-dil olsa şikâr olur
    itse kaçan nigâh gazâlâne gözlerün
    (insan aslan yürekli bir avcı olsa da senin ceylan gözlerin ne zaman kendisine baksa av olur.)
    şeyhülislâm yahyâ

    dikkatler ile seyrederiz yâri serâpâ
    görmez mi idik biz de eğer olsa vefâsı
    (yâri baştan ayağa dikkatle seyrederiz; eğer vefası olsa görmez miydik?)
    bâkî

    getürdün ey dil-i âvâre sîneye bir bir
    ne denlü gussa vü gam varsa âşinâ diyerek
    (ey âvâre gönül; ne kadar gam ve keder varsa, tanıdık diyerek bir bir sîneye getirdin!)
    şeyhülislam yahya

    iftirâkınla efendim bende tâkat kalmadı
    yekpâre oldu bu dil, aşkta muhabbet kalmadı
    o kadar yandırdı ben bîçâreyi hükm-i kazâ
    giryeden hîç hazret-i yâkûb’a nevbet kalmadı
    (efendim; ayrılığınla bende takat kalmadı; bu gönül tek parça oldu, aşkta muhabbet kalmadı; allah'ın evvelceden verdiği hükümler ben çaresizi o kadar yandırdı ki ağlamaktan hazret-i yakup'a hiç sıra gelmedi.)
    sultan i. ahmed (bahtî)

    aşkı ko dursun gönlünde mecâzî ise de
    şîre-i engûr hum içre durarak bâde olur
    (aşk, mecazi olsa bile bırak gönlünde dursun, şöyle ki; üzüm suyu, küpün içinde dura dura şarap hâline gelir.)*
    sabrî

    lehv-i çihremde okımağa hikâyât-ı gamı
    giceler subha değin şem' tutar âh sana
    (geceler, yüzümdeki gam hikâyelerini okumak için sana sabaha kadar mum tutuyor.)
    necâtî bey

    gel berü ey aşk-ı dilberden kerâmet isteyen
    az mıdur bu kim kişiye ölmeği âsân ider
    (ey sevgilinin aşkından keramet görmek isteyen; beri gel, o sevgilinin ölmeyi kolaylaştırması az şey mi?)
    necâtî bey

    bahr isen de katre-i nâçiz göster kendini
    gönlüne gir ey gönül ol goncenin şeb-nem gibi
    (deniz bile olsan kendini değersiz bir damla gibi göster. ey gönül, çünkü goncanın gönlüne yalnızca çiy tanesi girebilir.)
    şeyhülislam yahyâ

    bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
    bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
    erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
    rencide olur dîde-i huffâş ziyâdan
    (gökten yağmur yerine mücevher yağsa bahtsız birinin bahçesine bir damlası bile düşmez. yarasanın gözü ışıktan nasıl rahatsız oluyorsa; kusurlu olanlar da kemâl ehlini çekemez.)

    ziya paşa

    biri biriyle müjgân safları gavgâya girmişdir
    nigâh-ı gamze gûyâ sulh içün araya girmişdir
    (kirpik safları birbiriyle kavgaya tutuştuklarında gözün bakışı sanki barış için araya girdi.)
    nedîm

    ömrüm oldukça güzel sevmeyeyim derdim lîk
    nideyim bu dil-i şeydâ beni yalân etti
    yine bir şûh-ı cefâ-pîşe güzel cânânın
    uğrun uğrun bakışı gönlümü talân etti
    (ömrüm boyunca artık güzel sevmeyeyim diyordum ama bu deli gönül beni yalan çıkardı. yine bir zalim sevgilinin hırsız bakışı gönlümü talan etti.)
    bâkî

    hâl-i siyeh miyân-ı dü ebrû-yı yârda
    şehbâz-ı hüsndür ki per açmış şikâr arar
    (sevgilinin iki kaşının ortasındaki siyah ben, güzelliğin avcı kuşudur ve kanatlarını(sevgilinin kaşlarını)* açarak kendine av arar.)
    neşâtî

    tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
    sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ yaz görünür
    (tok olanlar, aç kalanın çektiğini bilemez; sırtını sağlama almış birini kış mevsiminin halleri bile yaz gibi görünür.)
    sâmî

    dedim cânâ niçin zârım işidip şefkat etmezsin
    dedi bülbül figân ettikçe gül handân olmaz mı
    (dedim: ey sevgili, ağlayıp inleyişimi duyup da niçin şefkatli bakmıyorsun? dedi: bülbül ağladıkça gül gülmez mi?)
    ahmed-i mecbûr

    cânân gide rindân dağıla mey ola rizân
    böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
    (sevgili gidecek, sarhoşlar dağılacak, şarap yere akacak... böyle gecenin seherinde hayır umulur mu?)
    ziyâ paşa

    gezme ey gönlüm kuşu gâfil fezâ-yı ışkda;
    kim bu sahrânun güzer-gehlerde çok sayyâdı var...
    (ey gönül kuşum, aşk göğünde dalgın dalgın gezme; çünkü bu çölde yer yer birçok avcı var.)
    fuzûlî

    güneşin zerre kadar kadrine noksân gelmez
    eylese nûr-ı cihân-tâbını huffâş inkâr
    (yarasa, güneşin cihanı aydınlatan nurunu inkâr etse de bundan güneşin kudretine zerre kadar noksanlık gelmez.)
    bâkî

    habîb eşiği rakîbe şeref verirdi velî
    çemende gezmeğile zâğ andelîb olmaz
    (sevgilinin civarında gezmek rakibe belki şeref verirdi ama karga bahçede gezerek bülbül olamaz.)
    necâtî bey
  • 250
    ne ben sorayım seni
    ne sen beni sor
    soyunmuş seslerimiz tenden
    boşlukta bir aşk örüyor

    ses olmuş duygular
    yaklaşır dalga dalga zamansız
    kavuşsa da seslerimiz birbirine
    biz kavuşamayız

    ne kollarımız var saracak
    ne öpecek dudaklar
    ne görülecek yüzümüz var
    ne görecek göz

    biz aşk örüyoruz boşlukta
    çizgiden soyut
    zerreden öz

    bülent ecevit (1953)

    1975 tarihli fikret kızılok bestesi: https://www.youtube.com/watch?v=wd4bSCtgJfM
App Store'dan indirin Google Play'den alın