• 57
    https://www.instagram.com/p/BkLPmOPHaEB/

    korkudan ustteki linki acamadim. buyuk ihtimal yine zavalli bir hayvana edilen iskencenin goruntusu.

    ben evimde de, kapi onunde de, kedileri, guvercinleri hatta kargalari besleyen bir adamim. bu konuda cok hassasim. gecen gun suriyeli 15 yaslarinda bir velet boncuklu tabancayla bir kediyi vurmaya calisiyordu. evimde hemen giris katta bu arada. hicbir sey soylemedim pencereden, kacmasin diye. hemen altima bir sort giyip disari firladim, arkadan oyle bir tokat patlattim ki, saplagin gurultusune komsular cama cikti aq. yerdeyken de yanagina bir tekme salladim, ters donmus hamambocegi gibi kivrandi durdu. beyblade gibiydi.

    bir daha da o suriyeli gotvereni evin onunde gormedim. 1 ay oldu.

    hayvana iskence yapani dovun arkadaslar. dovun ki ibret olsun. cok pis dovun ama. cunku polise sikayet ederseniz bir bok olmayacak, yasa yok.
  • 347
    eskiden herkesin beni tanımasına izin verir, insanları tanımaya çalışırdım. insanlari anlamaya çalışırdım. her insanın içinde mutlaka yakalanacak güzel bir taraf olduguna inanır ve o tarafı yakalamak için uğraşırdım. ınsanlara elimden geldiğince empati kurar ve olması gerektigi gibi mümkünse iyi yönünden ele alırdım olaylari ve ona göre davranırdım.
    şimdi yorulduğumu hissediyorum. artık aman ne halleri varsa görsünler moduna büründüm. ınsanlarla muhattap olasım gelmiyor artık.
    yaşlandım mı yoruldum mu bilmiyorum. ama bu durum da hoşuma gitmiyor.
  • 314
    olağanüstü olağan oldu. bundan da ötesi olmaz diyorsun, oluyor. şu eşiği atlatınca rahatlarız diyebileceğimiz bir eşik kalmadı çünkü gerisi hep yokuş yukarı. hissizleştik, edip cansever'in betimlediği masayı doldurduk ve sonra gittik.

    umarım bu günleri atlatırız. her birimizin türlü türlü yaşadığı zorluklar var. ben iyi durumdayım yine bence. yine de beni ilgilendiren birçok durumu kontrol edemiyor olmak yoruyor.
  • 189
    2016 yazında üniversiteden mezun oldum. yaklaşık 1,5 sene iş aradım fakat bulamadım. daha sonra bir inşaat firmasında satın alma ve sekreterlik görevini birarada yürüttüm ve maaşım o zamanın asgari ücreti olan 1300 liraydı. gerek iş stresi gerek maaşın azlığı sebebiyle iş yerinden istifa edip kpss'ye hazırlandım ve 74 puan aldım. zabıt katipliği için puanım yetiyordu. 3 dakikada 100 kelime yazmak yeterli ve ben 148 kelime yazarak 585 kişi arasından ilk 50 ye girdim. bir önceki istifa ettiğim zamandan itibaren 1,5 sene daha işsizlikle vakit geçirdim. sınavdan önce de bir aile dostunun şirketinde okuduğum bölümle tamamen alakasız bir işe başladım. yeni şirketimde 1 ayımı doldurdum. bugün adalet bakanlığı komisyonuyla mülakatım vardı ve pek iyi geçmedi ama yine de çıkmadık candan ümit kesilmez diye düşünüyorum. iş yerine geri döndüğümde patronum bana haklı olarak uzun vadeli olarak çalışabileceği birini istediğini söyledi. yarına kadar düşünmem gerektiğini söyledi. yarın muhtemelen şirketten ayrılacağımı söyleyeceğim ve en azından ocak(mülakat sonucu o zaman açıklanıyor) ayına kadar yine işsiz kalacağım.
  • 357
    ruhumda elem çiçeklerinin yeşerdiği mükedder bir akşamdan yazıyorum bu mektubu.

    bir yaz gecesi yalnızlığında, her gece olduğu gibi melal, içre ve kederli yürüyüşlerden birini nihayete erdirdim yine. işte yine buradayım; yine kendimle baş başa kalıp nice ağır aksak düşünceye fütursuzca gark olduğum evimde, köşemde.

    bu monoton yürüyüşlerin ortasında, bir cami avlusuna çökmüş, hüzün rüzgarları okşarken yüzümü ziya osman saba'nın dizelerini mırıldanıyorum belli belirsiz:

    her akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.
    her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.
    öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,
    bir cami eşiğine yatıversem diyorum

    -rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!
    sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun...

    içimde istikbale dair kaygıdan müteşekkil belli belirsiz bir duyguya kapılmışlık, esir ediyor beni kendine. müstakbel nice güzellik varsa hepsine uzak hissediyorum kendimi. bir boş vermişlik ve umutsuzluk vuku buluyor hepsinden öte.

    sebepsiz değil elbette bunlar. kpss denilen imtihana pek çok vaktimi ve gücümü heba ettim. bugün bu imtihandaki birtakım şaibeler günyüzüne çıkmak suretiyle içimdeki o incecik umut ışığını da karanlığa gömüverdi.

    bugün bir işim yok. aşım da yok. en kötüsü bugün takatim ve umudum da yok. ne var? hepsinin zıttı ve bütün bu zıtlıkları perçinleyen nice maddi manevi borç var.

    umutsuzluğun hissettirdiği kimsesizlik ve çaresizlik duygusuyla başa çıkmak zor oluyor.
  • 178
    yenemedim sözlük.
    o beni bırakıp gideli bir yıldan uzun zaman oluyor. üstelik bilseniz öyle bir yerde, öyle bir zamanda gitmişti ki yaşama sevincimi sarıp günde otuz kere içtim. bilmem kaç kere dibe vurdum, bilmem kaç kere lanet ettim, bilmem kaç kere yaşadığımı unuttum, bilmem kaç şiir yazdım ama yine yenemedim sözlük. kaç insan denedim üstüne, kaçı korktu kaçtı gözlerimden ama ben yine de yenemedim sözlük. aklımda hala yaşıyor artık kirli bulduğum hatırası. dönüp duruyor zaman, yıl rakamında tanıdık tarihler kanatıyor her defasında. ben yine deviriyorum bir şeyleri ve bir şeylerden çok kendimi. her gün devriliyorum sözlük, şişelerin izmaritlerin arasında. beraber aldığımız ve bana yadigar kalan yavru kedi büyüdü koca adam oldu ama ben o yavruya baktıkça hala o'nun yüzünü görüyorum. geçmişe yenildim ben sözlük.
    ve geçmiş yetmezmiş gibi şimdi bir de bana belki bin defa "arkadaşım o benim" dediği insanla yapış yapış ilişkisini her gün gözüme sokuyor kendisi. midesi yok insanların sözlük, şerefi kalmamış kimsenin.
    üstelik bana bu pislikleri yapmış insanın gıyabına hala üzülüyor olmak kendimi onlar gibi midesiz hissettiriyor. ve ona karşı hissettiğim şeyin sevgi olduğundan bile artık emin değilim. eden bulur deyip kendimi rahatlatmaya çalışıyorum ama o sırada hep şu soru geliyor aklıma: "peki ben bunları yaşayacak kadar kime ne yaşattım? sahi ya günahım neydi benim, kimin ne zararım dokunmuş da böylesi bugünleri yaşıyorum." diyorum ve aptal gibi kendime isyan ediyorum. yazık sözlük, çok yazık, bunca duygunun arasında bir adalet parçası dahi bulamamak canımı daha çok acıtıyor.
    ve merak ediyorum sözlük, bilen varsa yanıtlasın: iyileşebiliyor mu bu yaralar, yoksa daha kaç sene hapis yatarım?
  • 263
    5 temmuz 1993 başbağlar katliamı'nın yıldönümü bugün. sözde, 3 gün önceki aşağılık sivas katliamının öcünü almak için yapılan bu aşağılık katliam, şerefsiz terör örgütü pkk tarafından yapılmıştır. erzincan'ın kemaliye ilçesine bağlı başbağlar köyünü basan orospu çocukları, kadın, çoluk, çocuk demeden, resmi rakamlara göre 33 masum vatandaşımızı katletmiş, köyü de tamamen ateşe vererek kaçmıştır. yine bu orospu çocuğu organizasyonun orospu çocuğu lideri, 'benim haberim yoktu.' şeklinde bu işin içinden sıyrılmaya çalışmıştır. tıpkı 24 mayıs 1993 bingöl katliamı* gibi.

    sonradan alınan ifadelerde, bu kıyımı yapan orospu çocuğu örgütün, sözde 'dersim sorumlusu' olan doktor baran kod adlı, müslüm durgun denen bıyığını siktiğimin şerefsizinin, yine bıyığını siktiğim sözde 'lideri' tarafından bizzat tebrik edildiği ve bu aşağılık olaydan 6 ay sonra kurduğu orospu çocuklarından müteşekkil örgütteki, sözde otoritesine tehdit olduğu düşünüldüğü için, it gibi gebertildiğini de haberlerden öğrenmiştik...

    hayatını kaybeden şehitlerin hatırası önünden saygıyla eğiliyorum. ruhları şad, mekanları cennet olsun...
  • 52
    sakarya'da ayakları kesilerek öldürülen köpek sebebi ile çok üzgünüm kaç gündür. hiçbir şekilde kendini ifade edemeyen, ağlamaktan başka çareleri olamayan , konuşamayan, sesi çıkmayan bu canlıların sesi olalım.

    artık hayvan işkenceleri karşısında toplumsal sert bir tepki olmalı. sözlüğümüzde de gündem olmalı. katiller bulunmalı.

    #sakarya'daki katil bulunsun.
  • 184
    entryime başlarken bilmeyerek de olsa kızdırdığım üzdüğüm tüm sözlük yazarlarından özür diliyorum.

    aslında benim yazacaklarım tam da ağlama sayılmaz ama yine de bu düşüncelerimi paylaşabileceğim başka bir yer bulamadım.

    32 yaşındayım. türkiye standartlarına göre iyi bir işim ve hayatım, allaha çok şükür güzel bir ailem, beni çok seven ve saygı duyan bir eşim ve bunlara bonus olarak neredeyse 10 aylık olacak bir kızım var.*

    kızım doğmadan hatta ve hatta evlenmeden öncesine kadar son derece gamsız bir hayatım vardı ama hiç bir zaman da sorumluluktan kaçmadım. evlenince işler değişti tabi, daha çok sorumluluk vs. ama ben bundan asla şikayet etmedim. aksine memnun olduğum bile söylenebilir. evlendikten sonraki ilk aylarda eşime sıkça yurt dışına yerleşelim dedim ama ailesinden çok ayrılmak istemediği için pek oralı olmadı. sonrasında da ben konuyu kapattım.

    aslında olaylar kızımız doğduktan sonra başladı. her anne-baba gibi biz de kızımızın en iyi şekilde eğitimini almasını istiyoruz. yani diğer şeyler bir yana, bir ailenin bir çocuğa miras bırakabileceği en iyi şey bence eğitimdir. neyse... kız doğduktan sonra masraflar arttı tabi ama allaha çok şükür karşılayabilecek durumumuz da vardı. ama bir iki ay geçince özellikle sağdan soldan duyduğumuz okul fiyatları ve masraflarını düşünmeye başlayınca beni yine aldı bir telaş. diyeceksiniz ki, "abicim dur daha kız 10 aylık" ama bilenler bilir o iş öyle olmuyor. şimdiden kenara köşeye bir şey koymak lazım. zaten şu anki kazancımızla o paraları karşılamak mümkün değil. ben de tekrar yönümü yurt dışına çevirdim ve geçen ocaktan beri yurt dışında iş aramaya başladım.

    ilk başta hanım bayağı tepkiyle yaklaştı ama sağ olsun mantıklı düşününce o da benimle aynı fikre geldi. hatta şu anda benden daha hevesli*. neyse gel zaman git zaman şu ana kadar belki 20 yere başvurmuşumdur. 7-8 mülakat geçirdim. hatta lüksemburg'tan teklif bile aldım ama gerek lüksemburg'un pahalılığı gerekse teklif ettikleri maaşın aşırı düşüklüğünden dolayı onu reddetmek zorunda kaldım. eğer bekar olsaydım kaçırılacak bir teklif değildi fakat hanımın çocuktan dolayı yaklaşık 1 sene daha çalışamayacağını düşünerek hareket etmek zorundayım.

    bu durum bende artık travma yaratmaya başladı sanırım sözlük. gece yastığa başımı koyduğumda ki nadir oluyor, maşallah bizim kız çok az uyuyor*, aklıma kızımın büyümesi, masrafları, ona iyi bir eğitim aldıramamak, onun üzüldüğünü görmek düşünceleri aklımda halay çekiyor.

    bu şartlarda türkiyeden ayrılmadan bunları başarabilmek mevcut sistemde mümkün değil. ben devlet okullarında okudum hep ama okullar bitmiş durumda. ne öğretmenlerden hayır var ne de okul yöneticilerinden. toplum desen cinnet sınırında geziyor.

    o yüzden pılımızı pırtımızı toplayıp beyin göçü kervanına katılmak istiyorum ama öyle bir sektörde çalışıyorum ki dünyada başvurabileceğim şirket sayısı toplasan 50 etmez. sağ olsun trump reyiz geçen sene bir yasa çıkarmış o nedenle amerika'da da çalışamıyorum (sektörümde amerikada çalışabilmek için ya us citizen ya da green card holder olmak gerekiyor). geriye toplasan 30 firma kalıyor. inanın hepsini denedim ama bazıları sırf türk pasaportum olduğu için evrak işleriyle uğraşamayız diye reddettiler, bazıları geri dönüş bile.

    bu nedenle kendimi geliştirmeye karar verdim yazılım vs uğraşıyorum bir süredir. hatta yetmedi temeli olsun diye bilgisayar mühendisliği yüksek lisansına bile başladım. ama bu durumun iyi dönüşü ne zaman olur bilmiyorum bile. artık kendimi kontrol edemiyorum. devamlı bir iş arayışım var. diyeceksiniz ki "otur oturduğun yerde senin yerinde olmak isteyen kaç kişi var" diye ama bunu kendime anlatamıyorum.

    parasal beklentimi düşürdüm. hatta belli başlı ülkeler hariç ülke sınırımı bile kaldırdım. artık haberleri bile okuyamıyorum. okuduğum her haber buralardan uzaklaşmam için bir sebep oluyor. ailem ve galatasaray hariç konsanstrasyonumu tamamen kaybettim. allahtan geçen hafta lig başladı da bu düşüncelerden 90 dk da olsa uzaklaştım.

    nasıl yaparız? nasıl gideriz? gidemezsek kafayı nasıl düzeltirim? her türlü teklife, fikre tavsiyeye açığım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın