tuğçe ismini duymanın bile dengemi bozmaya yettiği bir dönemde, çok da olmayacak bir şekilde
tuğçe canıtez transfer edecek kadar aramızda bir bağ bulunan takım.
yıllar sonra
tbf tv'ye spiker geldi diye sevinirken o spikerden her maç defalarca o ismi duymak öylesine bir travma oldu ki maçları izlemeyi bırakmıştım bir dönem. hatta tuğçe basketbolu bırakmış olmasına rağmen hala izleyebildiğimi söyleyemem...
2020 yazında ışıl alben'in takımdan gidişiyle patlayan bir süreç vardı. "bu savaşı biz başlatmadık ama biz bitireceğiz" mottosuyla yola çıkıp sonunda malum şahısların "kellesi alınarak" tamamlanan...
o yaz o kadar entryler girildi, tweetler hatta "dm"ler atıldı, yazılar döşendi ki anlatılmaz yaşanır. 2017-18 sezonunun ortalarından itibaren gerek gsbasket olsun gerek twitter olsun galatasaray kadın basketbolu konusunda az çok duyulan bilinen bir isim olmuştum.
bir şekilde hatta hasbelkader öyle bir konuma gelmişken böyle bir sürecin ortasında yer alıp "galatasaray'ın mevcut idarecilerine karşı galatasaray'dan ayrılmış bir sporcudan taraf cephe savaşı yapmak", galatasaray basketbolunun kronik problemleri ve
toksik taraftar kitlesi realitesiyle birleşince bundan sonrası can sıkıcı bir hale gelmeye başladı.
sanki her yöneticiye, idareciye, koça, sporcuya aynı muamele yapılabilirden öte yapılmak zorunda gibi bir dayatma oluştu. her önüne gelene istifa yazmadığımız için satılmışlıkla suçlandığımız oldu. sporculara sövmediğimiz için ileri geri konuşulduğu oldu. yapıcı eleştiri olsun diye attığım tweetlerin altında muhatabı olan kişiye hakaret eden insanlar yüzünden benim başım ağrımaya başladı. başım ağrımadığı zamanlarda da ben soğukluk duymaya başladım.
gsbasket'te yazmayı bıraktım, twitter hesabını da gizliye çevirdim. zaten var olan sorunların yazmakla konuşmakla düzelmeyeceğini biliyordum en başından beri ama az da olsa umudum vardı. o umut da azar azar kayboldu...
her sezon daha kötü kadro kurarak başlayan, her sezon daha kötü sezon için hamleler yapan ama ligin tırışkalığından dolayı sezon sonu ilk 3-4'te bitirmiş gibi bir konumda ipi göğüsleyen bir takım olduk çoktan.
biraz da bu ilizyona kapılıp "ne kadar sıçarsak sıçalım bir şekilde toparlanıyor" rahatlığından olsa gerek, her sene gerçekten her kötü adımın daha kötüsü atılıyor.
işin trajikomik tarafı bütün rezilliklere rağmen, şubat gibi kendini garantiye alan takımlar işi bırakacağı yabancılarını falan göndereceği için bir şekilde normal sezonu üçüncü bitirip bunu da başarı hikayesi olarak satma şansımız hala yüksek. çeyrek finalde de 6. sıradan gelen takımı şaşkaza elersek al sana ligin yarı finalisti ünvanı...
benim gibi sıfır öngörü bir adam bile bunların yaşanacağını bilebiliyor. düşün artık ortadaki kısır döngüyü...
bu arada bu yazının değilse bile bu saatte yazılıyor olmasının müsebbibi olan tuğçecik
**...
sen burayı muhtemelen hayatının hiçbir evresinde okumazsın ama o doğru kelimeleri seçmek için bekleyip de yazdığın mesajını bilmemkaçıncı kez okudum az önce...
eski bir sözlük yazarının tüm türkiye'nin diline pelesenk olmuş bir temennisi vardı, başka bir evrende en güzel halinle diye başlayan...
keşke be...