geçenlerde stephan hawking'in kara delikler ve bebek evrenler adlı eserini okuyordum. arada okurum ben. gerçekten! efendim, bildiğiniz üzere stephan hawking reis, kafayı kozmoloji ile bozmuş, kara delikler, bebek evrenler, m-kuramları, big bangler gibi afili konular hakkında kafa patlatan bir fizikçi ağabeyimiz. allah ondan razı olsun. yoksa nolan biraderler, interstellar'ı nasıl çekecekti?
neyse. kara delikler hakkında ilk tanımlamayı da o yapmış zamanında. tabii o, albert einstein'in genel göreliliğine göre tanımlamış. o tanımlamayı boşverelim de en basit anlamda kara deliğin ne olduğuna bir bakalım:
---
alıntı wikipedia türkçesi pek yeterli değildir ama idare ediverin ---
"kara delik, astrofizikte, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi büyük bir kozmik cisimdir. kara delik, uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen bir nesnedir de denilebilir. bu tür nesneler ışık yaymadıklarından kara olarak nitelenirler. kara deliklerin, "tekillik"leri dolayısıyla, üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları kabul edilir.
---
alıntı ---
şimdi ben bunu neden yazdım?
tabii ki kitabı okurken aklıma galatasaray, özel anlamda galatasaray orta sahası geldi de ondan yazdım. bu konu beni o kadar çok düşündürüyordu ki belki de sırf bu yüzden kafam dağılsın diye stephan reis'e sarmıştım. çünkü bildiğiniz kafa yapıyor.
galatasaray orta sahası potansiyel bir kara delik özelliği taşıyor. şu an için...
daha sonra üzerine biraz kafa patlatınca aslında olumlu ve olumsuz benzetme üzerinden iki şekilde olabileceğini fark ettim.
açıkçası benim futbol görüşüm, rıdvan dilmen ve muadillerinin "atanın ve tutanın iyi olacak" doktrinine nazaran daha orta saha odaklıdır. bana göre, orta sahalar şampiyonluklar, sezonlar, turnuvalar kazandırırken "atan ve tutan" yani kaleci ve santrfor görece daha maç odaklıdır. yani daha tamamlayıcı unsurlardır. önemsiz değil, hayli önemli. biliyoruz ki kalecisi veya santrforu nedeniyle çok şey kaybedebiliyorsunuz. ama orta sahanız olmadan, o kaybedeceğiniz şeyleri kaybetme ihtimaliniz bile olmuyor. iş, oraya gelmiyor çünkü.
bunun birçok örneğini verebiliriz. 2000 galatasaray, 2002 türkiye, 2011, 2012 ve süregiden galatasaray. ki o süregiden galatasaray'ın bozulmasının da orta sahadan başladığını söylemek lazım. ya da şeye bakalım. arjantin'e... ulan adamlar en azından atan kısmında allah'ın lütfuyla lütuflanmış. say say bitmiyor ama o arka tarafı dolduramamaları onları birçok turnuvadan etmedi mi?
ya da...
benim bildiğim galatasaray 21. yy.da iki sezona çok dominant girdi. ilki frank rijkaard'n 09/10 sezonu, bir diğeri igor tudor'un 16/17'si. girişleri ile sonlanmaları sadece üstünkörü bile okursanız orta sahanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
falan filan.
bu bakımdan ben orta sahayı kara deliklere benzettim sanırım. bilinçsiz olarak ilgi kurdum belki de. olumlu olduğunda oyunu orta sahaya çekiyordu; olumsuz olduğunda her şeyi içine çekiyor ortada hiçbir şey bırakmıyordu.
rijkaard döneminde orta sahanın her şeyi yutması gibi; tudor zamanında da o orta sahanın çekim merkezi olabildiğini görüyorduk. fatih terim sağ olsun.
ve şu anda benim gördüğüm galatasaray orta sahası tam bir kara delik. boyutsuz ve sıfır hacimli bir kara delik. her şeyi yutmaya hazır ve nazır. bekliyor, bekliyor, evet, bekliyor.
elbette, transfer sezonunun hâlâ devam ettiğinin ve mutlak buraya takviye yapılacağının farkındayım. ama benim endişem sezona güçsüz bir oyunla çıkmak bir yerde. benim görüşüm, 2019/20 sezonunu kaybetmişsek bunun nedeni o korkunç sezon başlangıcı ve ilk yarıdır. ve şunu da söylemem gerekir ki benim fatih terim nezdinde gördüğüm en büyük eksiklik görece güçsüz sezon başlangıçlarıdır. fatih terim takımları genel olarak sezona kuvvetli girmezler pek. bunun birçok nedeni olabilir.
söz gelimi geçen sezonlarda sezona kötü girdiğimizde şöyle mazeretleri sık sık duymuş ve okumuşsunuzdur:
"fatih terim takımı şampiyonlar ligi'ne göre hazırlıyor"dur. ya da sezon sonuna daha diri girmek için takımı sezon başlarında pek zorlamıyor, takıma çok da yükleme yapmıyordur. transferler geç yapılmıştır, takımın oyunu oturmamıştır. "bu haftalar telafisi olan haftalar"dır. falan filan.
tabii ki sezonlar bir süreç idare etme işidir bir yerde ve bunu da allah için fatih terim o derin tecrübesiyle senden benden ve daha nicesinden çok daha iyi bilir. orada bir şüphe yok. ama 1. haftada oynanan maçlar ile ne bileyim 25. hafta oynanan maçların puansal değeri eşittir.
ben yukarıda saydığım mazeretlerin - evet, bana göre mazerettir bunlar- çok geçerli olduğunu düşünmüyorum. misalen hadi biz transferleri geciktirdik ve takımımız tam oturmamış durumda oyun olarak. ilk haftalara böyle giriyoruz. diğer takımlar çok mu iyi yaptı bunları?
hadi diyelim sezon başlangıçlarından çok sezon sonları daha önemli. futbolcuların mental ve fiziksel yorgunluk birikmeleri gittikçe üst üste biniyor ve durum hakikaten takımı olumsuz etkiliyor. bunun olumsuz örneğini birçok kez gördük, görmekteyiz. ama sen anadolu takımı değilsin ki... o geniş kadroları bu yüzden kurmuyor musun?
takım kadrosunun sevk ve idaresinin sezona ve zamana yayılımasını ayarlamaktan geçmiyor mu bu durum? bu bakımdan "kazanan takım bozulmaz" raconu da anlamını yitiriyor benim gözümde. eğer bir futbolcunun varlığı veya yokluğu oyun kurgunuzu kökten değiştiriyor ve sistemi bozuyor veya yüceltiyorsa çok kritik bir yerde hata yapmışsınız demektir. kadro mühendisliği anlamında...
bu çok nettir. sizin için kritik öneme sahip bir şeyi tek bırakamazsınız. varlığından büyük avantaj görüyor olabilirsiniz ama yokluğunda daha büyük sorunlar yaşama ihtimaliyle karşılaşırsınız. bu bakımdan olmaması, olmasından yeğdir. bu hayatın hemen her yerinde böyledir.
mesela güncel bir konu olarak donanmaya bakalım. donanmada kural ve gelenek olarak hiçbir gemi tek bırakılmaz. ikizlenir. yani aynı gemiden, eğer kritik bir önemi varsa, iki tane olur. olması gerekir.
çok acayip yerlere geldi konu yine. toparlayalım.
aslında bu düşünceler, sözlükte sezonun ilk maçına çıkmaya hazırlandığımız söylenen kadroyla hortladı sanırım. dehşete düştüm. ezbere bildiğim hâlde galatasaray kadrosunun güncel hâlini bir de gözümle teyit etmek için açtım, geniş kadromuza dünya gözüyle tekrar baktım.
gerçi galatasaray'ın nasıl bir orta saha ve oyun kurgusuyla sahaya çıkacağı üzerine spekülasyon yapmak da zevkli şey. insanın ufkunu açıyor, hayal gücünün sınırlarını zorlamasına vesile oluyor. bir kere hiçbir şeyden emin değilsiniz. sezonu bıraktığımız duruma baktığınızda, eklemeleri göz önüne aldığınızda ve elimizde takımın durumu hakkında hiçbir güncel veri olmadığı bilince daha bir karmaşık oluyor hâliyle. bu bakımdan "fatih terim bilir" zagonu hâyli doğru bir ifadeyle karşımıza çıkmış oluyor. bir bakıma... tabii ki fatih terim bizden iyi biliyor. aksi zaten mümkün değil. takımla ondan daha fazla vakit geçiren, ondan daha fazla takımın ve kadronun mevcut hâlinden haberdar olan varsa berigelsin. kırklara karışmıştır kendisi. bir iki okutup üfletelim. nefesi "guvvetli" bir tanıdık var, inkılap kanunu da az "halkçı" oluversin!
neyse. biz spekülasyonumuza bakalım. hani şu ali naci küçük'ün verdiği kadro üzerinden olacak olan spekülasyonumuza. aha nah bundan bahsediyorum:
---
alıntı @alinacikucuk aracılığıyla twitter/sportarena ---
ilk 11'in 9'u netleşti; beklerde elabdellaoui ve saracchi, marcao-luyindama stoper ikilisinin önünde donk, kanatlarda emre kılınç ve arda turan, en ileride falcao, arkasında feghouli
---
alıntı ---
https://twitter.com/.../1299231034299514880 ben buradan şunu okuyorum. marcao-luyindama-donk isimlerinin üçlü gibi durduğu bir kurgu üzerinde duruyor gibiyiz. yani geçen sezon bazen seri'ye bazen lemina'ya verdiğimiz görev donk'a düşecek. donk'un iki stoper arasına girip stoperleri kenarlara itmesiyle saracchi ve omar daha güvenle ileri çıkıp hücumda etki gösterecek. arda turan, geçen sezon soso ile deneyip verim aldığımız kanattan orta sahaya gelip oyun kurulumuna yardımcı olma rolünü üstlenecek. diğer yandan soso, orta sahadan ziyaden daha ileri yakın oynayacak. o asimetrik dağılışımızdaki asimetriyi sağlayan onye'nin rolü ise emre kılınç'a kalmış durumda.
benim yazmış olduğum bu hayli hayali senaryoda aklıma takılan birkaç soru var:
1. haliyle arda turan nasıl bir performans sergileyecek? aslında benim bayağı bir düşük olan beklentilerimden yüksek bir performans göstereceğini, en azından mücadele anlamında, sanıyorum. durum bu olsa bile orta sahamız hem soso'yu hem arda turan'ı nasıl ve ne kadar kaldırabilecek? üstelik bu iki oyuncunun saha içinde birbirinden rol çalma olasılıkları da çok yüksek. hem liderlik taslama anlamında hem hakikaten rol anlamında. soso ile arda turan, mevcut an itibariyle oyuncu özellikleri bakımında çakışıyorlar gibi.
not: bu arada ben fatih terim'in arda turan özelinde, geçen sezon en iyi oynadığımız dönemdeki soso rolünü arda turan'a verecebileceğini transferin daha ilk günlerinden beri düüşünüyorum. bu sefer sol kanattan bir asimetri yaratmaktan bahsediyorum. soso iyi durumdayken sağ taraftan, arda turan iyi durumdayken (!) sol taraftan bir kurgu şekillendirebilirdik. hani yukarıda bahsetmiştim ya "ikizleşme" diye... ama ikisinin birden sahada olduğu bir durum çok uç gibi duruyor.
2. orta sahadaki dinamizm eksikliğini nasıl gidereceğiz? sanırım ömer bayram oynayamayacak. ryan donk, bir lemina gibi çok yönlü bir oyuncu değilken dinamik bir oyuncu da sayılmaz. hatta hantal bile sayılabilir. soso ve arda zaten dinamik oyuncular değil. saracchi, omar ve emre'nin dinamizm eksikliğini kenardan gidermelerini beklemek ne kadar doğru ve bunu ne kadar başarabilirler, emin değilim. anlayacağınız, şu anki kadro bana aşırı şekilde bir mıymıntılık müjdeliyor!
dediğim gibi mevcut durumda en ideal aday ömer bayram'dı aslında. onun yokluğunda en uygun aday ise sanırım taylan anlalyalı. zannetmiyorum ki arda turan ve soso'nun üstüne bir de belhanda'yı sahaya atalım. gerçi belhanda bu iki futbolcudan daha dinamik bir oyuncudur ama... işte aması var.
ha mesela aklımıza atalay babacan oynamaz mı acaba diye bir soru gelebilir. oynasa iyi olur mu diye. oynayacağınız zannetmiyorum, oynatılmasının iyi olacağını da zannetmiyorum. bu orta saha kurgusuyla ve takım kadrosuyla, tecrübesiz (bakın genç değil, tecrübesiz) bir oyuncunun işi çok zor.
not: benim şahsi görüşüm tecrübesiz futbolcuların oturmuş bir kadroya teker teker sırayla alıştırılmasıdır. mesela oyununuz oturur, hadi bakalım biraz da sen oyna diyebilirsiniz. aksi bir mucize beklemek gibi bir şey.
kaldı ki atalay babacan gibi isim değil şu gördüğümüz kadroda eksiklik. atalay babacan, akademide en son iki kale arasında gidip gelen bir oyun kurucu olarak oynatılmaya, o role alıştırılmaya çalışılıyordu. bir bakıma 2011/12 xelçuk, ya da 2018/19 niceli seri rolü. o rolün hakkını bu kadro yapısıyla ve şu anki tecrübesiyle veremez.
anlayacağınız takımın diğer kısımaları elle tutulur bir seviyedeyken orta sahamız bomboş. ya da ağır mı ağır hacimsiz bir kara delik. bu orta saha -eğer belhanda'yı kullanmayı düşünmüyorsak- en azından 2, idealde 3 zımba gibi transfer ister. tıpkı geçen sezon gibi. ki o zaman yapmıştık. lemina-seri-nzonzi'yi alarak. ve allah'ın bir hikmeti her sene olduğu gibi yine orta saha transferi şartoğluşart. hem de 1 değil, 2 değil.
şu kiralık futbolcu garabetini bu yüzden sevmiyorum.
neyse, işte. başta ne yazdığımı, başlarken ne yazmayı planladığımı bile hatırlamıyorum.
iyisi mi, burada bitirelim.
evet.