• 3052
    mücadele etmesine rağmen rakiplerine pozisyon vermektedir. bunun başlıca nedeni ise defans 4'lüsü ve öndeki 3'lünün birbirlerini tanımaları için zamana ihtiyaçları olması. özellikle birbirinin kademesine girecek oyuncular için bu elzemdir, mesela sabri'nin ne zaman şok bir pres uygulayacağını bilirseniz, savunma dörtlüsünü de aynı anda ileri çıkarıp hem presi daha etkili kılarsınız, hem de atılacak bir uzun topta rakibi ofsaytta bırakırsınız. topu kaptığınız zaman da takımın boyu kısalır ve daha rahat hücum edersiniz vs vs.

    şimdi bazı futboldan anladığını sanan yazarların kafasında şöyle bir düşünce var. 4-3-3 sadece yetenekli oyuncularla müthiş organize şeklinde oynanır, 4-4-2 çok katı bir diziliştir sadece forvetler gol atar, efendim 4-2-3-1'de müthiş hücum organizasyonları görülür 10 numaranız iyiyse akarsınız gibi. diziliş - sistem ilişkisi bundan çok daha incedir, bu kadar basit kalıplarla oynanmıyor futbol. (ayrıca günümüzde total futbol diye bir şey kalmamıştır, barcelona'nın oynadığı futbola pozisyon futbolu denmektedir.)

    örnek olarak, fatih terim'in 2000'deki zaman zaman 4-4-2'ye de evrilen 3-5-2'si. o zamanki takım diziliş ne olursa olsun topu kaybettiğinde rakibe yaptığı baskıyla önce topu kazanır, daha sonra bek ve açık oyuncularının birbirini çok iyi tanıması sayesinde kanattan gelen bir organizasyonla atağı sonuçlandırırdı. hakan ünsal, fatih akyel, ümit davala gibi oyuncuları yücelten de buydu. göbekten bulduğumuz gollerin büyük bir çoğunluğu da büyük üstadın kadife ayaklarından gelirdi zaten. arif'in de zaman zaman girdiği verkaçlar dışında çok planlı bir hücum organizasyonumuz yoktu, rijkaard döneminde sağdan keita - sabri ikilisiyle başlayıp, solda kewell ile biten ataklar veya üst üste paslar sonucu göbekten mustafa sarp'ın yapmaya çalıştığı ataklar gibi çalışılmış organizasyonlar pek göremezdik. işte kaos futbolu budur. rakibi yaptığınız baskıyla ve oynatmayarak boğar, kendi alanına hapsetmeye çalışır, ilerideki oyuncularınız yaratıcılığıyla da sonuca gidersiniz. bu kaos futbolunun büyük takım versiyonudur. küçük takımlar ise sistemli bir şekilde rakibi faulle durdurur, her kazandığı topu ileri diker, kendi yarı alanına çekilir ve top oraya ulaştığı anda baskıya başlar. çünkü rakibi baskı altına alma gibi bir gayesi yoktur. kalli'nin ilk gelişinden lucescu'ya kadar (lucescu sahayı daha iyi bölen bir oyun anlayışı tercih eder ve kaos futboluna yatkın değildir) galatasaray bu sistem ile oynamıştır ve başarıya koşmuştur. özellikle de avrupa maçlarında önce sağlam basmayı ve topu olabildiğince rakip kaleye yakın kazanmayı düşünmüştür. ben açıkçası ilk terim döneminde mükemmel pas organizasyonlarıyla rakip kaleye inen bir galatasaray falan hatırlamıyorum. oyuncularımızın mücadele gücüyle son dakikaya kadar ayakta kalır, hagi, hakan şükür gibi üstün yetenekler sağolsun hiçbir zaman gol sıkıntısı çekmezdik.

    diziliş - sistem ilişkisine örnek olarak italya'ya da bir gönderme yapalım;
    3-5-2 italya'da çok sık kullanılan bir sistemdir. ve genelde takımlar topa basmak yerine 11 kişiyle topun arkasına geçerler, kendi sahasında rakibe boşluk vermeyip önce gol yememeyi düşünürler. bu kaos futbolu falan değildir. bu farklı bir savunma anlayışıdır, oyunu kaosa sürüklemez, tam tersine sistemli bir şekilde ilerlemesini sağlar. burada nonda'nın "italya'da güç ve kondisyon antrenmanlarından ziyade hep taktik antrenmanları yapardık" lafını hatırlatmak istiyorum. bu yüzden hücumda düzen dışına çıkıp fark yaratıcak futbolcular takımların en önemli parçaları olurlar ve kendilerini en iyi serie a'da gösterirler. örnek olarak ibrahimovic, di natale, sergio pelissier, pazzini, vucinic gibi futbolcular verilebilir. bu oyuncular takım savunmadayken topun arkasına geçer ve göstermelik bir pres yapar, sahanın enine 20 metrelik bir alanını kapatırlar. geri kalan bütün enerjilerini de hücuma harcarlar ve düzen dışına çıkıp oyuna daha çok istatistiksel olarak katkı yaparlar. sahada boş geziyor gibi görünürler ama en kritik anda çıkıp asist yapan veya takımına galibiyet golünü getirenler de bu oyunculardır. bakınız totti, del piero veya üstteki örnekler diye devam ettirilebilir. fm diliyle konuşacak olursam trequartista dediğimiz olaydır (veya forvette oynuyorsa poacher.) türkiye ligi'ndeki en belirgin örneği de alex'tir.

    ama işte siz bir halttan anlamazsanız 4-3-3'te illa total futbol oynanır, kaos futboluyla alakası yoktur gibi ilişkiler kurabilirsiniz, çünkü ön yargı böyle bir şey, sadece tek doğru var. mesela yine kaos futbolunu temel alan erik gerets'in 4-1-2-1-2 dizilişiyle türkiye'de şampiyon olup, fransa'da marsilya'yı 4-3-3'le şampiyon yapması kafanızı karıştırabilir. siz gerets'in marsilya'sı çok organize şekilde hücum eder ve inanılmaz iyi pas yapardı sanıyorsanız, emin olun çok yanılıyorsunuz.

    tekrar günümüze, hagi'nin galatasaray'ına dönelim. öncelikle şunu bir kez daha hatırlatayım inatla. takım yeni kuruluyor. kanat dediğimiz tamamen bek ve açık arasındaki kimyaya bakan olay, oyuncuların birbirini tanımaması yüzünden sekteye uğraşmış durumda. serkan'la kazım kaç kez arkalı önlü oynadı ki, veya stancu ile çağlar. sabır, bir kez daha.

    savunmadan ileriye çıkamayışımız ise biraz daha cana'nın ve servet'in topla yetersiz olan ilişkisinden dolayı. yazın yapılacak kaliteli bir stoper transferiyle bu sorun da giderilir diye düşünüyorum.

    hagi'nin 4-3-3'ü ise kaos futboluna yatkın ama küçük 1-2 farkla. örneğin bursa deplasmanında oynamaya çalıştığımız oyun ile buca maçındaki oyun. bursa maçında 11 kişi topun arkasına geçmeyi tercih ederek savunma yaptık, buca maçında ise topu basarak ve alan daraltarak. yani hagi'nin sistemi sizin gibi tek bir doğruya odaklı değil, maçtan maça, rakibe göre değişebiliyor. sahayı parsellemek derken de sahaya yayılmayı kast ediyorum, zira 4-3-3'te bloklar birbirine daha yakın ve iç içe olmaya yatkındır. hagi de 4-3-3'ün bu avantajını kullanarak oyuncularını daha birbirine yakın tutmaya ve hücumda gerekli pas mesafesini ayarlamaya yönelik çalıştırıyor. bu da sabri ile değil ama oyun zekası daha yüksek culio, ernst gibi bir oyuncuyla sağlanabilir. bu da yaz sezonunda yapılacak bir başka transfer için bize ip ucu olmalı.

    özet; eski günlere dönmeye az kaldı.
  • 3053
    sahda saklanıyor bu takım sanırım.

    yani, 19 şubat 2011 galatasaray bucaspor maçı'nda sahaya bakınca, yanımdaki arkadaşlara sürekli şu soruyu sordum : "abi bizim takım nerede?" yahu gerçekten eksik mi oynuyoruz, rakipler mi fazla adamla çıkıyorlar anlamadım ben bu işi.

    sahada resmen store ürünleri dolaşıyor. 11 tane. böyle pazarlama stratejisi görmedim ben.

    binlerce kişiye her hafta forma tanıtıyoruz lan sanki.
  • 3056
    kaleci sorununa değinmek istiyorum...

    taraftarda hep haklı bir beklenti var; kaleci mevkisine yeni simovic, yeni taffarel, hatta yeni mondragon'larımızı arıyoruz.

    son yıllarda iyice yol geçen hanına dönen takımın kalesinde ne istikrar bakımından dikiş tutturabilen biri oldu, ne de taraftar bir ismi gerçekten benimseyebildi... son yıllarda forma giymiş hiçbir isim futbol takımı ve camia olarak tam anlamıyla kabul edilmedi, ekibin değişmez isimlerinden biri olamadı... haliyle tribünlerde ve izleyicilerde bu isimlere karşı hep bir güven sorunu oldu.

    ben de bu vesileyle iyi bir kaleci için önemli bir ayırt edici özelliğe değinmek istiyorum.

    öncelikle konuyu biraz daha genel olarak ele alalım, gol atmayan fakat arkadaşlarının atmasını sağlayan, dolaylı olarak faydalı forvet oyuncusu, skora çok etki edemeyen fakat hırsı ve mücadeleciliği ile göze giren orta saha oyuncusu veya tekniği olmasa da pozisyon bilgisi ve sertliği ile öne çıkan bir savunma oyuncusu olabilir...

    nasıl ki gol atan oyuncu iyiyse, hataları fazla göze batmazsa, gol yiyen kaleci de o derece güvensiz bir izlenim uyandırır.

    bir futbol takımı kalesini yeni bir oyuncuya emanet ettiğinde en aşağı yarım, hatta kaleciler diğer isimlere göre daha az transfer hareketliliği yaşadıkları için bir sezon boyunca o isme güvenmiş ve kadrosunda yer vermiş olur.

    bir takımın kaleci kontenjanında her ne kadar üç isim gözükse de bunlardan biri genelde altyapıdan henüz dahil edilmiş genç bir isim olur, yani çoğu zaman kaleci mevkisi için sadece iki isim anılır, alternatifi çok değildir, veya bir başka mevkiden oyuncu buraya devşirilemez.

    o yüzden kaleci herhangi bir takım için en önemli mevkidir. bu oyuncular en özenle seçilmiş ve en hünerli oyuncular olmalıdırlar... zira bir takımın hücum gücünün sezon içerisinde yaşadığı kötü günü daima bir kalecinin kötü gününden daha fazladır... o yüzden kaleciler her zaman en iyi olmak zorundadırlar...

    hiçbir ülke kalesini yeteneksiz veya salak isimlere emanet etmez. milli takımlar ülkelerin onuru ve gururudur. her ülke topraklarındaki en yetenekli isimleri olağanüstü bir durum olmadığı vakit milli takımlarına çağırırlar. genel olarak da kale başta olmak üzere takımın savunma hattı en istikrarlı ve en uzun süre forma giyenlerden kurulur. hücum gücünde ise görece daha çok isim değişikliği yaşanır...

    milli takımlarda transfer gibi bir durum olmadığından yetersizler anında elenir ve yerlerini daha iyileri alır. yani belli bir seviyenin üzerindeki milli takımların kalecilerinin oluşturduğu bir küme oldukça seçilmiş ve süzülmüş isimlerden oluşmaktadır.

    yani bir ülkenin milli takımını uzun yıllar korumuş "yalnız" adamlar, yani kaleciler, emin olun o milletin en çok güvendiği isimlerdir. bu durumda pasaportunu taşıdığı ülkenin kalesini uzun yıllardan beri koruyor olmak kesinlikle iyi bir kaleci için ayırt edici özelliktir.

    diğer mevkilerdeki oyuncular göreceli bir şekilde eleştirilebilir fakat kalecinin iyisi ile kötüsü, istikrarlısı ile istikrarsızı çok barizdir...

    casillas veya victor valdes gibi genç isimlerden dünya yıldızları yetiştirmek ise diğer tüm mevkileri aşağı yukarı oturmuş ve bu yüzden kalecilerinin omuzlarına daha az yük koyan real madrid veya barcelona gibi takımların işidir. veya volkan demirel gibi genç ve kalecilik konusunda yetenekli bir ismi rüştü reçber gibi bir tecrübenin arkasında önce pişirip sonra da yavaşça, dönüşümlü olarak onun yerini almasını sağlarsanız, ek olarak hatalarına fazla aldırmayıp arkasında durursanız yine iyi bir kaleci yetiştirmiş olursunuz... ya da bir başka örnek; şenol güneş'in öğrencisi onur kıvrak...

    claudio taffarel: brezilya milli futbol takımının kalesini 1988-1998 yılları arasında 101 maçta korumuş, takımıyla 5 copa america, 3 dünya kupası, 1 olimpiyat ve 1 adet de concacaf gold cup'a katılmıştır.

    faryd camilo mondragon: kolombiya milli futbol takımının kalesini 1993'ten beri korumaktadır. toplamda 50 maçta görev almış, takımıyla 2 dünya kupası, 2 copa america, 2 concacaf gold cup ve 1 de yaz olimpiyatlarına katılmıştır.

    turgay şeren: 1950-1966 yılları arasında milli takımımızın kalesini 47 maçta korumuş, 1954 dünya kupası'nda 1 numaralı ismimiz olmuştur.

    zoran simovic: yugoslavya milli futbol takımının kalesini 10 maçta korumuş, euro 84'te kadroda yer almıştır.

    yukarıdaki dört isim de galatasaray'a yakışan kalitede, yetenekli ve kariyerli oyunculardı... hatta taffarel doksanlar boyunca net bir şekilde dünyanın en iyi üç-dört kalecisinden biriydi...

    leo franco ve morgan de sanctis gibi isimler de uzun yıllar ülkelerinin yedek kaleciliğini yapmışlar fakat toplamda beşer maç dahi oynayamamışlardır. kendilerine kırk yılın başı ihtiyaç olduğundan maç başına yaptıkları hata oranı da haliyle azalmıştır... ki bence bu iki isim içerisinde her ne kadar yukarıdakiler kadar muhteşem olmasa da de sanctis açık ara çok daha iyi bir kaleciydi... ve yine bence bu iki isim iyi bir takımda fazla sırıtacak oyuncular değildiler, oturmuş bir kadroda uzun yıllar yedek veya ilk kaleci olabilirlerdi...

    bunların dışında kalan aykut erçetin, ufuk ceylan, orkun usak ve robinson zapata gibi isimler ise kimse kusura bakmasın ama hayatları boyunca pek bir baltaya sap olamamış, kariyer ve yetenek olarak en fazla üçüncü kaleci olmayı hakeden oyunculardır, en son seçeneklerdir...

    şimdi ligimizde başarılı olmuş diğer birkaç isme de değinelim;

    oscar cordoba: 1993-2009 yılları arasında kolombiya milli futbol takımı ile 73 maça çıkmış, 2 dünya kupası, 4 copa america ve 1 de konfederasyon kupasına katılmıştır. beşiktaş'ta da oldukça başarılı bir dönem geçirmiştir.

    dimitar ivankov: 1999-2010 yılları arasında bulgaristan milli futbol takımı'nın kalesini 63 maçta korumuş ve euro 2004'te forma giymiştir. bursaspor'un kalesini başarıyla korumakta olup, ki en çok beğendiğim kalecilerden biridir, ayrıca ligin en iyi kalecilerindendir.

    rüçtü reçber: yaptığı hatalar bir yana, milli takımımızla dile kolay, tam 120 maça çıkmıştır... fenerbahçe ve beşiktaş'ın uzun yıllar kaleci sıkıntısı çekmemesini sağlamıştır. 3 avrupa şampiyonası, 1 dünya kupası ve 1 de konfederasyon kupasında ay yıldızlıların kalesini korumuştur.

    volkan demirel: "yapma volkan" bir yana, an itibariyle bu ülkenin en iyi kalecisi ve fenerbahçe'nin belki de en büyük güvencesi... milli takımla şimdilik 47 maçta görev aldı ve kırk yılın başında yaptığı bariz salaklıkları dışında tam konsantre olmuş haliyle bence süper bir kaleci...

    tarih itibariyle dünyanın en iyi kalecileri olan petr cech, iker casillas, gianluigi buffon ve van der sar gibi isimler de kenarda kalmış yetenekler olmayıp uzun yıllardan beri ülkelerinin bir numaralı isimleridir...

    yani mesele kaleci ise parasını basıp bir ülkenin en gözde iki-üç isminden birini getireceksin...

    bu analizden sonra örnek isim önermek benim işim değil, fakat laf olsun diye uç bir örnek veriyorum, yarın bir gün lee woon jae*, jussi jaaskelainen* veya yoshikatsu kawaguchi* gelse kalemizi korumaya, hangimiz ne diyebilir veya kendileri en kötü ne kadar rezalet bir performans sergileyebilir ki?

    sadede gelirsek, çok düz olacak ama;

    yerçekimi yasasını yeniden bulmaya veya rus ruleti oynamaya hiç gerek yok...

    iyi kaleci iyidir, kötü kaleci de kötüdür...

    iyisini al, getir, bu kadar...

    (u: bokunda boncuk aramaya, falancanın ınısının ınısını almaya gerek yok... göz önünde, bilinen, yıllardan beri ülkesini temsil eden kim varsa işte of!!!)

    not: bu demek değildir ki ufuk, aykut veya zapata gelecekte %100 sıçacak... bu sadece bir garantiye alma meselesi...
  • 3059
    -------------------zapata------------------

    sabri------cana------servet------çağlar

    --------------------neill--------------------

    ---kazım--------yekta------culio

    ------------stancu------baros----------

    11'ini seyretmeden sezonu bitirmek istemiyorum. oyuncu yerleri değişebilir.

    edit : deplasman cocugu, okanovic vuyovic , soyle senden baska'ya teşekkürler, arda çıktı kimse girmedi.
  • 3061
    şu ülkede yoldan bir vatandaş çevirin diyin ki, ''bu ülkede en ofans futbolu oynayan , gol atan takım hangisidir?'' diye sorun. yüzde 90'ı galatasaray cevabını verecektir. yanlış anlaşılma olmasın bu sezonu kastetmiyorum , şöyle 10-15 yılı kapsayan bir soru bu. bende kendimden emin böyle düşünürken bir araştırma yaptım ki gözlerime inanamadım çünkü en son 2001-2002 sezonunda en çok gol atan takım galatasaraymış. aşağıya sırasıyla hangi sezonda kaç golle bitirdiğimizi yazıyorum.

    2001-2002 sezonu 75 gol - en çok gol atan 1.takım - şampiyon bitirmiş
    2002-2003 sezonu 76 gol - en çok gol atan 3.takım - 2.bitirmiş
    2003-2004 sezonu 56 gol - en çok gol atan 4.takım - 6.bitirmiş
    2004-2005 sezonu 64 gol - en çok gol atan 3.takım - 3.bitirmiş
    2005-2006 sezonu 82 gol - en çok gol atan 2.takım - şampiyon bitirmiş
    2006-2007 sezonu 58 gol - en çok gol atan 2.takım - 3.bitirmiş
    2007-2008 sezonu 64 gol - en çok gol atan 2.takım - 1.bitirmiş
    2008-2009 sezonu 57 gol - en çok gol atan 3.takım - 5.bitirmiş
    2009-2010 sezonu 61 gol - en çok gol atan 3.takım - 3.bitirmiş

    2010-2011 sezonunda ise şuanda 25 golle 9.sıradayız varın siz düşünün. bu kadar zamanda en kötü 4.takım iken şimdi 9.cuyuz. bu tarz bir hesaplama çok saçma ancak oran kullanarak söylüyorum. sezonun geri kalanı gibi devam edersek eğer sezon bitiminde en fazla atacağımız gol sayısı 40 olacaktır. bizim çocuklar hiç ömer üründül'ü izlememişler galiba.

    yani şair şiirinde ne anlatmak istiyor? gol atcüz çocuklar başka yolu yok.
  • 3064
    seneye lorik cana stoperde kullanılacaksa ihtiyacı olan orta saha transferleri minimum ikidir. lorik cana, servet'in satışı ile birlikte o bölgede türkiye'nin en iyi stoperi olabilir. takıma bu kadar alışmışken lucas neill gibi bir ismi de göndermemek ve stoper ikilisini cana-neill şeklinde kurmak lazım.

    galatasaray tarihinin en kötü orta sahası olan bam rotasyonuna artık veda edilmelidir. bu sezonun başında bunu gerçekleştirmeyen yönetim, takımın bir sezonunu çöpe attı. kariyeri boyunca eli yüzü düzgün orta sahalar ile oynamış cana gibi bir futbolcuyu bile kuruttu bu bam üçlüsü. taraftarın hedefi gene cana oldu, neill oldu, elano oldu. futbol bir takım oyunudur. cana ile culio kaç kere orta saha mevkisinde beraber oynadı? culio a sınıfı bir futbolcu olmamasına rağmen, orada hemen etki yapmadı mı? gözümüze dünyanın en iyi pasörü gibi gelmedi mi? galatasaray bundan kötü durumda olamaz. şu takımın ihtiyacı olan orta saha transferleri yapılmaz ve kanat, forvet gibi mevkilere gereksiz oyuncular alınmaya devam edilirse, bir seneyi daha heba ederiz. tugay, suat ve hatta concecaio gibi adamlardan sonra bam üçlüsünü bu taraftara izletenler utansın. gelecek sezonu kurtarmak için takımdan minimum on yerli futbolcu gönderilmeli;

    (bkz: barış özbek)
    (bkz: ayhan akman) (u: fiyatında indirime gidip, son senesinde klubede oturmaya razı olacaksa kalabilir )
    (bkz: mustafa sarp)
    (bkz: servet çetin)
    (bkz: hakan balta)
    (bkz: aydın yılmaz)
    (bkz: mehmet batdal)
    (bkz: gökhan zan)
    (bkz: aykut erçetin)
    (bkz: serkan kurtuluş)
  • 3068
    maalesef kucuk takim olmustur. bu bugun olan bir sey degil neredeyse 2 senedir yasanan bir sey. gittikce daha da kuculuyorz. artik bunun dibi neresi merak ediyorum. daha ne kadar kuculecegiz? hic mi utanmiyorsunuz? bu lafim herkes icin gecerli. yonetim, hagi ve futbol takimi. en son taraftar gelir herhalde ama onlarin da hatasi olmadi degil. eger bir takim ilk golu yedikten hemen sonra gol icin bastirmiyorsa, ilk golu yediginde hemen morali bozulup ard arda gol yiyorsa o takim kucuk takimdir. butun direncini kaybeder. cunku maci cevirecek gucu kendinde bulmaz. sahaya defansif bir kadro ile cikar. gol yemiyeyim atarsam da uzerine yatarim dusuncesiyle oynar. tipki galatasaray futbol takiminin su anda oynadigi gibi. galatasaray bu hallere dusecek takim miydi?
  • 3074
    bam'a takılan taraftar, yönetici, teknik direktör, medya sayesinde yıllardan beri gerçek sorunu olan defans bir türlü görülmezden geliyor.

    ewt bu takımın tek eksiği savunma. çok açık ve net. bu lucas neill durumu da değil. dmc'den bozma savunmalarla, servet çetin ile bu iş olmaz. yedek yok takımda.

    sol bekten, sağ beke kadar 4 tane yepyeni savunma oyuncusu almaz ise galatasaray, daha çok teknik direktör gider, kaleci, orta saha, forvet floryaya gelir ve gider. açık ve net.
App Store'dan indirin Google Play'den alın