• 2979
    2013 yılı ilk 6 ayında, vip, loca ve sezonluk kart satışlarından 46 milyon tl. gelir elde etmiş klüptür.

    aynı dönemde elde ettiği gelirler, büyüklük sırasına göre şöyle sıralanmıştır;

    gs store gelirleri 42 milyon tl.
    yayın gelirleri 35 milyon tl.
    sponsorluk gelirleri 30 milyon tl.
    isim hakları 18 milyon tl.
    reklam payları 16 milyon tl.
    uefa market pool geliri 11 milyon tl.
    iddaa geliri 4 milyon tl.
    transfer geliri 3 milyon tl. + diğer kalemler.

    yayın gelirleri, sıralamada 3. kalemde kalmış bu çok önemli. klüpler yayın gelirine olan bağımlılığını en aza indirgemeli ve varlığını devam ettirebilmek için alternatif büyük gelir kalemleri yaratmak zorunda. sponsorluk gelirleri ise neredeyse yayın gelirleri kadar önemli bir kalem haline gelmiş klüp finansmanında, stratejik ve başarılı bir hamle. ilk 6 ay rakamları olduğu için, şampiyonlar ligi gelirleri henüz eklenmedi listeye ancak market pool geliri olması gerekenden çok az; mutlaka bu konuda çalışma yapılmalı. bir de transfer gelirimiz komik vaziyette. klüp zararımızın büyük kısmı dolgun ücretlerle transfer edip, verim alamayıp, yok pahasına yolladığımız futbolculardan kaynaklanıyor.
  • 2985
    "106 senelik muhteşem tarihi, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı sayısız başarıları, müzesinde rakiplerinin 2 katı kupası olan, türk sporu'nda ilk ve teklerin takımı, var olduğundan beri türk olmayan takımları en çok yenen türk takımı, ülkesinin medar-ı iftiharı, uefa ve süper kupa sahibi, 1481'den beri kültürün simgesi, 1905'ten beri sporun beşiği anlı şanlı galatasaray!"
  • 2987
    gerçek türkiye'nin temsilcisidir. sporcusundan taraftarına, öğrencisinden yöneticisine kadar her zaman adaletin yanındadır.

    galatasaray basketbol takımı oyuncusu;

    http://www.youtube.com/watch?v=e7XrUAXJ5a8

    galatasaray üniversitesi hukuk fakültesi mezuniyeti;

    http://www.youtube.com/watch?v=Js-UK2MVmFo

    galatasaray spor kulübü başkanı;

    http://www.youtube.com/watch?v=C2l-kSuK7So

    galatasaray spor kulübü yönetim kurulu üyesi;

    http://www.youtube.com/watch?v=jHjYDQQsdrs

    son olarak galatasaray spor kulübü başkan yardımcısından gelsin;

    http://www.youtube.com/watch?v=RXuvGTNSeBU

    not: iyi ki galatasaraylıyım.
  • 2988
    şampiyonlar ligi organizasyonuna hastalığım malum, elimde olsa turnuvadaki her maçı 90 dakika izlerim o derece. nostaljisini arkadaş ortamlarında ederim, efsane maçlarına vs. arada bir tekrar göz atarım falan, öyle seviyorum.

    ingilizlerin sky sports kanalı var, adamların futbolu gibi spor kanalları ve futbol programları da ayrı güzel be. evde uydu neyin yok ama internet sağ olsun az çok takip edebiliyoruz. televizyon adına en sevdiğim program da sky sports'ta şl'de o gün oynanan maçların kritik edildiği ve özetlerinin gösterildiği şampiyonlar ligi programı. programın salı ve çarşamba maçları için farklı yorumcu kadroları oluyor, o kadrolardaki isimlerden biri de bizim ulubatlı souness. bizim maçlara denk geldiği zaman altına yazıyorlar hemen "galatasaray head coach 1995-96" diye, o an eblek eblek sırıtıp neler diyecek diye bakıyorum. souness'ın ve diğer yorumcuların aksanlarını anlamak zor oluyor programı geri sarıp duruyorum, yorum kaçırmak istemiyorum. bizi konuşurken ulubatlı'nın hafiften gözlerinin içi parlıyor he. ehehe.

    son haftanın programlarını yeni izledim, yine ne güzel goller atılmış. sıra bizim maça geldiğinde o günlük konuk olan gareth barry'e sorulunca "mancini'nin kararı beni şaşırttı, italya'ya döner veya milli takıma gider diye bekliyordum" dedi. ardından söz alan souness "galatasaray'a gitmek kariyer açısından geri adım diye nitelendiriliyor ama katılmıyorum, galatasaray avrupa'nın büyük kulüplerinden. stadyumu, tesisleri, muazzam taraftar desteği" falan diyip gareth barry*'nin yüzüne baktı ajdfhgdfj. tekrar tekrar izleyip keyiflendim.

    her programın sonunda o günün maçlarından çıkan güzel görüntülerle müzikli klip neyin yapıyorlar, normalde bunları izlemem ama şarkı bi çalmaya başladı, hassiktir dedim. maç gününden iki gün önce final yapan, şimdiye kadar izlediğim en muhteşem dizi breaking bad'in finalinde çalan badfinger - baby blue. arkada 1-2 frame de olsa bizim tribünden görüntüler, drogba'nın gol sevinci dönüyor falan. nasıl mest oldum anlatamam.

    en sevdiğim organizasyon, en sevdiğim program, en sevdiğim dizinin müziği ve galatasaray bir arada. çok yoğun bir "güzellik" hissettim o an.

    yani ne bileyim. hayat güzel be.
  • 2991
    şu hayattaki güzel şeylerden, gerçekten işe yarar terapilerden biri bomboş yürümek sokaklarda. ne kulakta müzik, ne elde telefon. bomboş. hiçbir şey düşünmeyerek değil, her şeyi düşünmek için. ama öyle bıkkın veya depresif de değil, düşünmek için sadece. durum değerlendirmesi gibi.

    arkadaşlar, aile, okul, belki iş hepsini düşünüyor insan. duruma göre arkadaşları daha çok düşünüyorsun, duruma göre aileni. geleceği planlamaya çalışıyorsun. olmuyor. olmaz da, hiçbir zaman olmadı ki zaten. o kadar çok değişken var ki şu hayatta. öğreniyorsun bir şekilde, o planladığın şey bir şekilde değişecek. az da olabilir o sapma, kökünden de değişebilir her şey. ama değişecek.

    hava da soğuk. ev en ideal seçim olarak duruyor önünde. ama o kadar güzel ki yürümek, bırakamıyorsun. yürürken bir otomobilin içinde, sol ön koltuktaki galatasaray atkısı gözüne çarpıyor. hoşuna gidiyor, gülümsüyorsun. sarı-kırmızı işte. güzel. devam yürümeye.

    o sarı-kırmızıyı gördükten sonra aklına 'o' düşmüş oluyor. şu hayatta seni en çok mutlu etmiş olan. sahi diyorsun, ''en çok ne zaman mutlu etti beni?''. hava soğuk, çarpıyor. kendin sorup, kendin cevaplıyorsun bir yerden sonra.

    neyse, nerede kaldık? ''en çok ne zaman mutlu etti beni?'' e galatasaray bu. mayıslar onun. haliyle bizim. bir mayıs akşamı geliyor aklına. 17 değil bu sefer. 14 mayıs 2006. ömürlük 16 dakika. hasan şaş, ağlayan mondragon, ekrana bembeyaz bir suratla bakan sasa iliç,''bitir ulan!'' haykırışıyla milyonların sesi olan emre aşık, tırnaklarını yiyen eric gerets. hepsi gözünün önünden film gibi geçiyor. her seferinde olduğu gibi, eksiksiz. sonra şampiyonluk kutlamaları. mikrofon sabri'de. üçlüsünü çektiriyor yine. kamera gerets'e odaklanıyor, ağzı kulaklarında, ''cimbombom'' diye haykırıyor. mutlu sonla biten filmin son sahnesi.

    bir mayıs akşamı daha düşüyor aklına. anılar daha canlı bu sefer, daha temiz. 12 mayıs 2012. maçın öncesi, sonrası, her şeyi aklında. bütün gün aklında aslında. akşam 7'yi bekliyorsun ama hem gelsin, hem gelmesin istiyorsun. hala taktik, teknik konuşuyorlar. senin umrunda değil. maçı izleyeceğin yere gitmişsin. saatler önce. bir şekilde yer bulmuşsun. hani diyorlar ya, ''bu maça kalp dayanmaz'' diye. ne demek olduğunu o sırada anlıyorsun. kalp dayanmayacak çünkü. belli ediyor. stadı gösteriyorlar kalp çıkıyor yerinden. taffarel'i gösteriyorlar, yine aynı.

    sonra, şans işte, 15-20 kişi geçiyor sokaktan, onların peşine takılıyorsun. avazın çıktığı kadar bağırıyorsun, o gerginlik biraz olsun gidiyor, rahatlıyorsun. derken maç başlıyor. ikinci dakikada gözünün sağ üst köşede olduğunu fark ediyorsun. çünkü koskoca sezonun emeği o kronometrenin 90'da sabit kalmasına bağlı. bağlamışlar oraya bir şekilde. öyle istemiş para babaları, sen orada kendini parçalıyorsun.

    emre aşık geliyor aklına, ''bitir ulan'' diye haykırmak istiyorsun, dakika sekiz. dakikalar geçmiyor. rakip takım her yarı sahayı geçtiğinde kalbin olduğunu hatırlıyorsun. muslera'yı efsane mertebesine yükseltiyorsun gözünde. maç oynanıyor, sanki asırlar geçmiş. cüneyt çakır 96. dakikayı oynatıyor. maçı izlediğin sandalyenin tepesindesin. muslera'ya faul yapıyorlar. kaç milyonsak artık, o kadar kişi ''bitir'' diye bağırıyor. ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o iki saat bitiyor. cüneyt çakır bitiriyor, galatasaray sezonun en büyüğü oluyor.

    aslında her şey o 45 saniyelik haykırış için. o 45 saniye o kadar değerli ki. o yüzden hiçbir şeye değişilmiyor, o sevgi bu dünyada. o 45 saniyeye ayları hatta yılları sığdırıyorsun. o 45 saniyeyi unutamıyorsun. unutamayacaksın. hangisini unutmuşsun ki?

    maç nasıl bittiyse yürüyüşün de bitiyor. evine dönüyorsun. yorulmuşsun. aklında tek bir şey var;

    ''ulan gaassaray! söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana!
    ulan! anlatacak o kadar çok hikayem var ki gaassaray!
    anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin!
    bu kediler var ya...çok enteresan hayvanlar abi...''
  • 2994
    iyi ya da kötü, haklı ya da haksız.
    şu an tüm türkiye'ye, derin futbol'a, telegol'e, rıdvan'a, acun'a, güntekin'e malzeme veriyor.

    istediğiniz kadar ofsaytlayın. hiç kimse bu camiadan büyük değil.
    ne hocası ne başkanı ne oyuncusu.

    benim takımım bu değil arkadaş.

    biz hocaya mesaj atmış, cevap vermemiş :(
    antrenmanda söylemişler :(
    lütfi, başkan :(

    diye muhabbete, taşağa devam edelim.

    fener de aradan sıyrılıp şampiyon olsun.

    yapacağınız işi sikeyim. şu takımı pis ağızlara malzeme edenlerin de allah bin belasını versin.
  • 2995
    imparatorun en azından 31 ekim 2013 tarihli basın toplantısından sonra iki taraf* da metin oktay'ın parçalısı üzerinde birbirleriyle atışmayı bırakmalı. umarım başkandan karşı bir salvo gelmez. ha salvoya devam etmek istiyorsa, bu ünvanla* olmasın.
    yazık oluyor şu güzelim kulübe, şu güzelim ve hayatımın anlamı parçalıya...
    yapmayın, etmeyin...

    bizim tek suçumuz yaşadığımız arma aşkı olsun...

    re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cimbombom!
  • 2998
    başkanından tut bağrından çıkan imparatoruna, propaganda yapmaya çalıştığı stad açılışında sert kayaya toslayınca götün götün çıkış yolunu arşınlayan bir başbakandan tut şike yaptığı yurtdışındaki tüm yetkili kurumlarca tescil edilmiş olup günü kurtarma derdindeki bir federasyon başkanına kadar herkes oynaşırken yine ezim ezim ezilmiş olan(işin kötüsü ezilmeye de uzunca bir süre devam edecek gibi görünen) hayat tarzımız. filler oynaşırken ezilen çimenler hesabı...

    hayatımın odak noktası, sevinçlerimin/hüzünlerimin çoğunun kaynağı; hatta kendini çok da geliştirememiş bir birey olduğumu kabul etmek gerekirse hayata devam etmemi sağlayan afyonum. hiçbir insandan, kurumdan, ya da başka bir şeyden büyük değildir...

    yazıldığı gibi okunur galatasaray ve her duygunun üzerindedir, ona olan sevgimiz....

    (bkz: baktım herkes entry giriyor bir tane de ben girersem sempatik bir hava olur diye)
  • 2999
    bünyesinde görev yapmanın; milli takım görevinden çok daha değerli, siyasi baskılara göğüs germeye de kesinlikle değer olduğu kulüp. öyle ki; bu kulübe efsane olmuşsanız, vatan-millet değil ölüm-kalım meselesi dahi olsa bu kulübün ezeli rakibini kollamak ve bu kulübü baltalamak adına elinden gelen hukuki ve gayri hukuki tüm adımları atan, bulunduğu kuruma şikeyi aklayabileceği iddaasıyla gelmiş, karanlıklarda beş karış suratla sana kupa teslim etmiş orospu çocuklarıyla çalışmazsınız. yapamazsın güzel abim, yapamazsın ablam, ya pa maz sın!

    vatan millet değil, ölüm kalım olsa yapamazsın!

    şimdi; gelelim mevcut başkanı ve yönetim kurulu üyelerine. sen de; üstü örtülü değil, ayan beyan ihanet etse dahi; bu kulübte efsaneleşmiş, formandaki üç yıldızın tek başına birisi eden, en büyük avrupa başarının altına imza atmış, en zor durumdayken sana koşmuş adamı görevinden uzaklaştırdığını o idmandayken televizyondan açıklayamazsın. söyleyeceksin, konuşacaksın, yakıştığı biçimde atacaksın adımlarını. bunun aksini yapamazsın; yaparsan bu armanın altında eğreti durursun.

    yeterince açık mı? tekrar anlatılmaya ihtiyacı var mı bunların? illâ üslubumuzun şirazesinden çıkması ve dilimizin kemiğinin kırılması mı lazım? olmadık oyuncularla olmadık oyuncuların kıyaslamasını yapmazsam, olmadık bahanelerle olmadık adamları yermez, ne galatasaray'a zarar verecek kadar vıcık vıcık duygusal zırvalara ne de yine galatasaray'a yakışmayacak kadar soğuk, duygusuz akılcılıklara prim vermezsem dikkatinizi çekemez miyim? sanırım çekemem. çünkü; bunları uzun zamandır defaatle belirtiyorum, bir karşılığı olduğunu göremiyorum fakat.
  • 3000
    sabahtan beri fenerbahçe'nin kongresini izliyorum.
    arkadaşlar yatalım kalkalım böyle elit, kültürlü ve kaideleri olan bir kulübün taraftarlarıyız. bırakın fransız, aristokrat biz olalım, onlar halkın takımı olsun. yok böyle bir rezillik, yok böyle bir mahalle ağzıyla tartışmalar. bizim kongrelerde olan konuşmalar resmen doktora tezi düzeyinde ve ne kadar sert konuşurlarsa konuşsunlar asla saygı çerçevesinden çıkmadan yapılan konuşmalar.
    rakip takımla aramızdaki fark ne kupalarla, ne tesislerle ölçülür. bu başlı başına bir kültür ve vizyon farkıdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın