• 2991
    şu hayattaki güzel şeylerden, gerçekten işe yarar terapilerden biri bomboş yürümek sokaklarda. ne kulakta müzik, ne elde telefon. bomboş. hiçbir şey düşünmeyerek değil, her şeyi düşünmek için. ama öyle bıkkın veya depresif de değil, düşünmek için sadece. durum değerlendirmesi gibi.

    arkadaşlar, aile, okul, belki iş hepsini düşünüyor insan. duruma göre arkadaşları daha çok düşünüyorsun, duruma göre aileni. geleceği planlamaya çalışıyorsun. olmuyor. olmaz da, hiçbir zaman olmadı ki zaten. o kadar çok değişken var ki şu hayatta. öğreniyorsun bir şekilde, o planladığın şey bir şekilde değişecek. az da olabilir o sapma, kökünden de değişebilir her şey. ama değişecek.

    hava da soğuk. ev en ideal seçim olarak duruyor önünde. ama o kadar güzel ki yürümek, bırakamıyorsun. yürürken bir otomobilin içinde, sol ön koltuktaki galatasaray atkısı gözüne çarpıyor. hoşuna gidiyor, gülümsüyorsun. sarı-kırmızı işte. güzel. devam yürümeye.

    o sarı-kırmızıyı gördükten sonra aklına 'o' düşmüş oluyor. şu hayatta seni en çok mutlu etmiş olan. sahi diyorsun, ''en çok ne zaman mutlu etti beni?''. hava soğuk, çarpıyor. kendin sorup, kendin cevaplıyorsun bir yerden sonra.

    neyse, nerede kaldık? ''en çok ne zaman mutlu etti beni?'' e galatasaray bu. mayıslar onun. haliyle bizim. bir mayıs akşamı geliyor aklına. 17 değil bu sefer. 14 mayıs 2006. ömürlük 16 dakika. hasan şaş, ağlayan mondragon, ekrana bembeyaz bir suratla bakan sasa iliç,''bitir ulan!'' haykırışıyla milyonların sesi olan emre aşık, tırnaklarını yiyen eric gerets. hepsi gözünün önünden film gibi geçiyor. her seferinde olduğu gibi, eksiksiz. sonra şampiyonluk kutlamaları. mikrofon sabri'de. üçlüsünü çektiriyor yine. kamera gerets'e odaklanıyor, ağzı kulaklarında, ''cimbombom'' diye haykırıyor. mutlu sonla biten filmin son sahnesi.

    bir mayıs akşamı daha düşüyor aklına. anılar daha canlı bu sefer, daha temiz. 12 mayıs 2012. maçın öncesi, sonrası, her şeyi aklında. bütün gün aklında aslında. akşam 7'yi bekliyorsun ama hem gelsin, hem gelmesin istiyorsun. hala taktik, teknik konuşuyorlar. senin umrunda değil. maçı izleyeceğin yere gitmişsin. saatler önce. bir şekilde yer bulmuşsun. hani diyorlar ya, ''bu maça kalp dayanmaz'' diye. ne demek olduğunu o sırada anlıyorsun. kalp dayanmayacak çünkü. belli ediyor. stadı gösteriyorlar kalp çıkıyor yerinden. taffarel'i gösteriyorlar, yine aynı.

    sonra, şans işte, 15-20 kişi geçiyor sokaktan, onların peşine takılıyorsun. avazın çıktığı kadar bağırıyorsun, o gerginlik biraz olsun gidiyor, rahatlıyorsun. derken maç başlıyor. ikinci dakikada gözünün sağ üst köşede olduğunu fark ediyorsun. çünkü koskoca sezonun emeği o kronometrenin 90'da sabit kalmasına bağlı. bağlamışlar oraya bir şekilde. öyle istemiş para babaları, sen orada kendini parçalıyorsun.

    emre aşık geliyor aklına, ''bitir ulan'' diye haykırmak istiyorsun, dakika sekiz. dakikalar geçmiyor. rakip takım her yarı sahayı geçtiğinde kalbin olduğunu hatırlıyorsun. muslera'yı efsane mertebesine yükseltiyorsun gözünde. maç oynanıyor, sanki asırlar geçmiş. cüneyt çakır 96. dakikayı oynatıyor. maçı izlediğin sandalyenin tepesindesin. muslera'ya faul yapıyorlar. kaç milyonsak artık, o kadar kişi ''bitir'' diye bağırıyor. ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o iki saat bitiyor. cüneyt çakır bitiriyor, galatasaray sezonun en büyüğü oluyor.

    aslında her şey o 45 saniyelik haykırış için. o 45 saniye o kadar değerli ki. o yüzden hiçbir şeye değişilmiyor, o sevgi bu dünyada. o 45 saniyeye ayları hatta yılları sığdırıyorsun. o 45 saniyeyi unutamıyorsun. unutamayacaksın. hangisini unutmuşsun ki?

    maç nasıl bittiyse yürüyüşün de bitiyor. evine dönüyorsun. yorulmuşsun. aklında tek bir şey var;

    ''ulan gaassaray! söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana!
    ulan! anlatacak o kadar çok hikayem var ki gaassaray!
    anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin!
    bu kediler var ya...çok enteresan hayvanlar abi...''
App Store'dan indirin Google Play'den alın