• 55
    galatasaray'ın hayatım boyunca elde ettiğini gördüğüm en görkemli birinciliklerinden birisi olan şampiyonluktur. öylesine özel bir yıldır ki 2011-2012, hem okul başarımın tavan yaptığı, hem galatasaray'ın makine gibi bir takım olup geleni geçeni yendiği, şampiyonluğu da unutulmaz ve çok çarpıcı bir sonla elde ettiği sezon olmuştur.

    aslında hem benim için hem de galatasaray için çok zor bir yıl olacaktır. ben bu sezon 12. sınıftım yani lise son. üniversite sınavına hazırlandığım o psikolojik direnç gerektiren yıldı benim için. galatasaray ise, artık küllerinden yeniden doğmak ve yeniden zirveye çıkmak zorundaydı.

    haftanın 7 günü dershane-okul-ev üçgeninde gidip gelen ve test çözmekten başka bir şey yaptığında vicdan azabı çeken şahsıma o günlerde tek kaçamak muhteşem yüzyıl dizisi ve galatasaray maçlarıydı. ki şikeden dolayı ligler eylülde başladığı ve 40 maç üzerinden oynanacağı için 3 günde bir maç oluyordu ve ben mutlu oluyordum.

    baktığımda birarada olan isimler mükemmeldi. galatasaray'ın başına tam idolüm diyebileceğim türde bir avrupalı'dan daha avrupalı olan ünal aysal geçmişti. kendusi vizyon kelimesinin ve kalitenin sözlük tanımıydı.

    teknik direktör imparator fatih terim olmuştu. galatasaraylı fatih yuvasına dönmüştü. birinci fatih terim döneminde bebek, ikinci fatih terim döneminde çocuk olan ben, bilişsel ve duyuşsal olgunlukla ilk defa fatih terim ve galatasaray adı yan yana geldiğinde neler olabileceğini görecektim.

    fernando muslera, tomas ujfalusi, felipe melo, johan elmander, emmanuel eboue, albert riera, milan baros, selçuk inan, semih kaya, hakan balta, necati ateş, engin baytar, emre çolak... hala hatırladıkça iç geçirip "ne kadroydu ama..." derim. sanki herkes; başkan, teknik direktör ve bu adını yazdığım futbolcular, hepsi dünyanın başka başka ülkelerinde futbol oynamalarına rağmen galatasaray açısından berbat geçen 2010-2011 sezonunun bir döneminde kendi aralarında konuşup anlaşmışlar ve seneye galatasaray'ı açık ara şampiyon yapmak için çok önceden sözleşip bu sezon işte başlıyoruz diyerek soluğu istanbul'da almışlar gibiydi. her biri yıllar sonra tekrar bir araya gelmiş ilkokul arkadaşı havası veriyordu. sonraki sezon aralarına wesley sneijder, didier drogba, hamit altıntop ve burak yılmaz da katılacaktı.

    ilk 11 hafta arayışla geçti. fatih terim'in italya serüveninden merak saldığı ve hocaya hiç yakışmayan sevimsiz ve statik 4-1-4-1 ile dizildik sahaya. tutuktuk ama yarış içinde ısrarla tutunuyorduk. geçen 3 sezon öylesine acı vermiş ve yenilgiler o kadar iliklerimize işlemişti ki takım kazanınca taraftarlar olarak "kazandık mı şimdi ya emin miyiz acaba?" diye inanamiyorduk bir süre. galatasaray ile mutlu olamalayı çok uzun zaman olmuştu ama yeni yeni, azar azar iyileşiyorduk artık. ve ne zaman ki hoca 12. haftada en iyi oynattığı sistem olan 4-4-2'ye geçti, kimse duramadı önümüzde. geri kalan 23 maçta 18 galibiyet, 4 beraberlik ve 1 mağlubiyet alarak normal sezonu en yakın rakibi feberbahçe'nin 9 puan önünde bitirdi. sezonu lider bitirmeyi de kadıköy'deki 2-2'lik maçta garantiledik. bu o sezonki ilk şampiyonluğumuzdu. ikincisi daha görkemli bir sonla ve ışıksız ortamda olacaktı. böyle bir fark epeydir görülmemişti. hemen ardından anormal sezona geçildi. mehmet ali aydınlar'ın yıllar sonra hiç çekinmeden itiraf ettiği üzere şike sürecinden dolayı fenerbahçe'nin puanları silinirse fark çok açılmasın diye getirilen play-off sistemiyle tüm takımların puanları yarıya indirildi ve 9 puanlık fark bir anda 5 puana düştü. adeta şike yapanın değil galatasaray'ın puanları silinmişti. tüm kamuoyu biliyordu ki son 4'e dört büyükler kalacaktı. tabi bu yüzden burada bir sinsilik daha söz konusuydu. fenerbahçe'nin derbi kazanma istatistiği ve kadıköy'de galatasaray'ın kazanamama serisi. hatta galatasaray şampiyonluğu son maçta kaybetsin de denizli'deki şampiyonluğun intikamı alınsın diye son maçı kadıköy deplasmanı olarak belirlenmişti. bunu belirleyen de normal sezonun beşiktaş başkanıyken tff başına geçirilen yıldırım demirören'di. tabi galatasaray bütün bunların hesabını kesecek ve bedelini 12 mayıs 2012 akşamı o sahada kupa kaldırarak çok ağır ödetecekti.

    bu şampiyonluk 12 mayıs 2012 akşamı elde edildi. o gün 0-0 bize yetiyordu ve hiç risk almadan şampiyon olduk. ama maçı izlemeye yürek dayanmazdı... yok öyle bir heyecan. bu maçın hikayesini burada uzun uzun anlatmayacağım o başka bir başlığın konusu. o yüzden hikayeyi burada bitiriyorum.

    18. şampiyonluk çok özel bir şampiyonluktur. dünya gözüyle böyle bir futbol ve böyle bir takım görebildiğim için tanrıya şükrettiğim bir sezonda gelen şampiyonluktur.

    hikaye mutlu sonla bitti takım şampiyon oldu ve ertesi sene çeyrek final oynayacağı şampiyonlar ligi'nin yolunu tuttu. ben de o sezon okulda 91,23 ortalama yaptım ve okul dördüncüsü olarak başladığım sezonu okul ikincisi olarak tamamladım ve mezun oldum. üniversite sınavımda iyi geçince artık üniversiteliydim. alın size çifte mutlu son :)

    he unutmadan yazalım o yılın efsane kadrosunu da bakalım iç geçirelim bir kez daha. içi özlemle dolmayan bizden değildir...

    ------------------------muslera-------------------------
    eboue-------semih-------ujfalusi------hakan
    engin--------melo---------selçuk--------riera
    -------------elmander------necati-------------
App Store'dan indirin Google Play'den alın