benim için yeri çok ayrı. o yıl üniversite sınavlarına hazırlanıyorum, ailevi problemler var falan filan. velhasılıkelam stresli günler geçiriyorum. lojmana taşındık o sene. tüm dairelerde lig tv bağlantısı var ama ben 2010-11 sezonundan dolayı o kadar mutsuzum ki “zaten sınav dönemi, maç falan izlemem sanırım” kafasındayım. derken çok hızlı gelişen yönetim değişimi, fatih hocanın gelişi, selçuk inan ve elmander’in transferi ile o kadar heyecanlanıyorum. altın bidon denilen melo geliyor ve o sene avrupa’nın en iyi defansif orta sahalarından katkılarından birini veriyor, muslera desen hakeza öyle. semih, emre çolak gibi iki genç çıkıyor takır takır oynuyor. tabii bu arada ben de her gün okuldan çıkıp dershaneye gidiyorum, maç olan günler eve erken geliyorum ve keyifle maçımı izliyorum. totemim de var tabii. maç günleri kütüphanede soru çözerken galatasaray marşları dinliyorum, çalışıp mola verdiğimde galatasaray sözlükteyim. stres olduğum yılı çekilebilir kılıyor bana takım.
o kadar güvenilir bir takım vardı ki o dönem, top bizim yarı sahamıza geçtiğinde geometri kitaplarına dönerdim. bilirdim ki takım kolay kolay gol yemeyecek.
*takım savunmasının bu kadar kaliteli yapıldığı bir sezonu daha ben hatırlamıyorum.
işte bugünlere isyanım tam da bu yüzden. galatasaray’ın neler yapabileceğini bildiğimden şu dönemki futbolu görmek beni çok üzüyor. galatasaray’ın genlerinde zaten başarı var, bizim istediğimiz kaliteli bir futbolla, birbirine kenetlenmiş bir takımla alınacak başarı.
ekleme: bu zamanlarda (bkz:
timur arslan) isminde bir youtube hesabından videolar hazırlanırdı. hala daha 2-3 ayda bir girip videolarını izleyip tekrar duygulanırdım. nedense timur arslan hesabından bu videoları kaldırmış ama başka bir kişiden buldum, o dönemi hatırlamak isteyen olursa diye aşağı bırakıyorum.
https://youtu.be/qRdfQplvpTQ edit:ekleme