144
cehennem diye nam salmıştı bir zamanlar. çimleri eşeleseler, nice büyük takımların leşlerinin çanak çömlek kırıntılarını toplarlar. ne maçlar yaşandı, ne gitti denilen maçlar alındı. tribünlerinde bir ömür tüketen, tüketecek olan gönüllüler vardı. fiziki olarak bu sene yok olacağı hesaplanıyor, yıkılması için gün sayılıyor. ve ne yazık ki bu tarihi stadı, baba ocağını yıkmak için iş makinalarını bekleyemedik, tarafımızdan sizlere ömür. artık bırakın dev avrupa takımlarını, sıradan langırt ligi takımlarını bile güldüren, neşe içinde maçlarını bitirebilen, ürkütmek şöyle dursun en ölü rakibi bile dirilten bir köhne futbol cenneti.
türkiye langırt liginde oynayan çoğu takımlardan, daha kötü bir stadyumda oynuyoruz. sokakta yürüyen biri, eski açıktaki kaleye penaltı atılsa seyredebiliyor. arda korner atarken, dışardaki migros'da bir kaza olsa kafasını kaldırıp dışarı bakabilir. herkes yerinde otursa en az 5.000 kişinin sahayı görüşü arızalıdır. misafir tribünü dedikleri bölümde hayvan bile maç seyredemez. inanın o bölgede 50 kişi sahayı tam olarak göremez. bırakın misafiri, oraya gelene eziyet çektiriyoruz, paravanın yan tarafındaki en önemli tribünümüzün olduğu yerden bile saha görünmüyor. içeri giriş çıkışı, pis plastik oturakları, 1 karış sidikli tuvaletleri çok yazdık, bu kez o tribünleri kullananları, yani bizi yazacağız.
bir paradoks var bu sene tribünlere kabus gibi çöken. acaba taraftar oynanan can sıkıcı futbol yüzünden mi, sıkıcı, ağır, müzikal kurgusu olmayan, oynanan futbolla alakasız, uzun arabesk şarkılar söylüyor? yoksa takım bu iğrenç, aşağılık kompleksi taşıyan, gece uyku getirecek tezahüratlar yüzünden mi kötü oynuyor?
kapalı tribünün ruhuna el fatiha okunmuş. kanla irfanla kurduğumuz mevzileri, en kral takımlara mezar olmuş cehennem tabyalarını çok kolay terkettiler çapulculara. son saniye, kapalının yeni açık tarafında faul oluyor, kaleci kalesinden gelip, topu en az 20 metre öne koyup atış yapıyor, aynı anda tribünlerden belli belirsiz melodi mırıldanıyor.'' seeeeeen var ya seeeeen, elimde sigara, deplasman yolunda......''
tribünlerdeki taraftar senelerdir aynıdır. sezon bazında değişim yüzde beşi geçmez. peki ne oldu da taraftar profili aynıyken tezahürat profili değişti. maç oynanırken nakaratıyla beraber, en az 5 dakika süren o lanet olası tezahüratın kime ne faydası var? o tezahürata başladığınızda ben arda turan olsam, takıma'' aman tezahürat bitene kadar atak matak yapıp riske girmeyelim, top çevirerek şarkının bitmesini bekleyelim'' derim. demediği de ne malum ya. basket maçına da giden aynı seyirci, neden salonda aynı tezahüratları söylemiyorlar. söyleyemezler de ondan, her an bir aksiyon var, her an tabela değişiyor, söylenecek durum yok. ama bu sene, özellikle son maçlardaki futbol, arabesk taraftarın işine geliyor. hayatlarının hiçbir yerinde o kadar yoğun kalabalıkla söyleyebilecekleri ortam yok.
iki senedir oturttular, nevizade geceleri şarkısını. liverpool'un ünlü tezahüratıyla özdeşleştiriyorlar. bizde olmaz arkadaşlar, takım maçı kopardıktan, maçı şova dönüştürdükten, ya da yenilgi garantiyken söylenecek şarkıdır o. o da gereksiz nakaratların, sonunda alkışa kurban giden bölümün tekrar revize edilmesiyle maç biterken, ya da takım sahaya çıkarken söylenebilecek şarkı olabilir.
her şeyin bir nedeni var elbet. bu sene kapalı tribüne yapılan camdan set, tezahürat yapacak olanları engelliyor. en az 3 sırada kimse oturamıyor(yani ayakta duramıyor), alt katı akılları sıra lüks yaptılar, sahayı en kötü gören bölüm orası, büyük maçlar harici kimse gitmiyor, gitse de cam set yüzünden yukarısıyla tezahürat bütünlüğü kesilmiş, yukarıdakilerin sesi aşağıdan duyulmuyor, bu iğrenç durumdan bezen taraftar da artık, oynanan oyundan bağımsız kendisini eğlendirmeye çalışıyor. parası olan votka, viski, olmayan köpek öldüren ,ya da daha ucuzu biraya dayanıyor, kelle paça vaziyette tribüne çıkıyor. ne bir önder, ne bir yol gösterici var. olanlar da sırtı sahaya dönük'' bağırın lan'' cılar. bağıralım da ne diye bağırıcaz, böğürecez mi, şarkı mı söyleyeceğiz?
top rakibe geçtiğinde ıslık çalmaya, konsantrasyonu bozmaya çalışan bilinçli kardeşlerimizi, maçı o anda seyretmeyen çapulcu engelliyor. oynanan oyunu seyretmedikleri için yorum yapmıyorlar, sonuçtan etkilenmiyorlar, maça gitmeyen varsa inansınlar bana, gol atıldığında sevinmez, yenildiğinde üzülmezler. o yüzden her maç 0-0 bitse bile şikayetleri olmaz, gelen ağam giden paşam misali, görüntüde takım sevgileri vardır. ne bir forma alırlar, ne bir atkı taşırlar, bedava olmasa maça gelmezler(keşke gelmeseler) her an ters dönebilirler, güvenilmezlerdir.
ne var ki aynı takımı tutmaktayız. beraber maç seyretme mecburiyetimiz vardur. milyonlarca dolar vererek futbolcu, hoca alanlar, aslında neticeye direk etki edebilecek potansiyele sahip taraftara ne yazık ki sülük muamelesi yapmaktadırlar. onlar için ne kadar az seyirci gelirse o kadar iyidir. müşteri olmayanlara ise sümük bile atılabilir. oysa ki en somut örnek 10 senedir kadıköy'de huzurlarımızdadır. 10 senedir bizi yenen fenerbahçe'nin taraftarıydı, büyük stadyumda çapulcuyu asimile edebilmişler, dolu olduğunda sahaya maksimum etkiyi gösterebilmişlerdi.
biz ise maç kora korken bile '' cim bom bom'um, biricik sevgilim'' tezahüratıyla tempoyu düşürebilmek için elimizden, gırtlağımızdan gelen ne varsa yapıyoruz. ben takım ısınmaya çıktığında futbolcu çağırmalara bile tutluyorum. çoğu yalandan gelip zoraki yumruğu sıkıyor. en son çağırılan futbolcunun yaşadığı travma da cabası. tribünlere top yekün bir el atmak, tezahürat şeklini tamamen değiştirmek gerekiyor. aslında sahada tempo olsa, takım coşsa, taraftar zaten coşacak, o sıkıcı tezahüratları yapacak zamanı olmayacak. bu gidişle yakında''dönülmez akşamların ufkundayız''ı söyleyebiliriz. 10 dakika sürer, takımın oyun şekli de müsait. topu çevirirler kendi aralarında, o sırada yeni açık ''oley, oley'' diye vokal yapar. eskişehirspor taraftarından örnek alalım, kolay bir marş seçip, tribünlerin tamamı tarafından söylenmesini sağlayalım. top rakipteyken, maç tehlikeliyken durup gürültü çıkaralım yeter. oyun durduğunda, maç koptuğunda ne istiyorsan onu söyle.
haydi ultra'lar, yarın seyrantepe'ye göç edecek olanlar yine sizlersiniz. tekrar sportif anlamda cehennem olan tribünlerimizi tekrar eski günlerine döndürelim. o lanet olası size dayatılan arabesk şarkıları söylemeyin. takım coşturmaya çalışın, maçın başındaki gibi. sahada coşan takım sizin daha fazla coşmanızı sağlayacaktır. maçlara mutlaka formayla, atkıyla gidin, fazla içmeyin, hakem küfürü hak etse bile ıslık çalarak tepkinizi koyun. oynun içinde olun, bir önceki maçta iyi oynayan futbolcuyu ilk çağırın. mümkünse takımı toplu yumruk şova çağırın, onlar yarım saatten fazla ısınıyorlar, o arada en ağır, en uzun şarkılarınızı söyleyebilir, dinletebilirsiniz.
bana kalsa, neler yaparım, ama elimde değil gücüm yok. gelecek sizlerin, daha iyi tribünlerde taraf olun sevgili takımınıza.
türkiye langırt liginde oynayan çoğu takımlardan, daha kötü bir stadyumda oynuyoruz. sokakta yürüyen biri, eski açıktaki kaleye penaltı atılsa seyredebiliyor. arda korner atarken, dışardaki migros'da bir kaza olsa kafasını kaldırıp dışarı bakabilir. herkes yerinde otursa en az 5.000 kişinin sahayı görüşü arızalıdır. misafir tribünü dedikleri bölümde hayvan bile maç seyredemez. inanın o bölgede 50 kişi sahayı tam olarak göremez. bırakın misafiri, oraya gelene eziyet çektiriyoruz, paravanın yan tarafındaki en önemli tribünümüzün olduğu yerden bile saha görünmüyor. içeri giriş çıkışı, pis plastik oturakları, 1 karış sidikli tuvaletleri çok yazdık, bu kez o tribünleri kullananları, yani bizi yazacağız.
bir paradoks var bu sene tribünlere kabus gibi çöken. acaba taraftar oynanan can sıkıcı futbol yüzünden mi, sıkıcı, ağır, müzikal kurgusu olmayan, oynanan futbolla alakasız, uzun arabesk şarkılar söylüyor? yoksa takım bu iğrenç, aşağılık kompleksi taşıyan, gece uyku getirecek tezahüratlar yüzünden mi kötü oynuyor?
kapalı tribünün ruhuna el fatiha okunmuş. kanla irfanla kurduğumuz mevzileri, en kral takımlara mezar olmuş cehennem tabyalarını çok kolay terkettiler çapulculara. son saniye, kapalının yeni açık tarafında faul oluyor, kaleci kalesinden gelip, topu en az 20 metre öne koyup atış yapıyor, aynı anda tribünlerden belli belirsiz melodi mırıldanıyor.'' seeeeeen var ya seeeeen, elimde sigara, deplasman yolunda......''
tribünlerdeki taraftar senelerdir aynıdır. sezon bazında değişim yüzde beşi geçmez. peki ne oldu da taraftar profili aynıyken tezahürat profili değişti. maç oynanırken nakaratıyla beraber, en az 5 dakika süren o lanet olası tezahüratın kime ne faydası var? o tezahürata başladığınızda ben arda turan olsam, takıma'' aman tezahürat bitene kadar atak matak yapıp riske girmeyelim, top çevirerek şarkının bitmesini bekleyelim'' derim. demediği de ne malum ya. basket maçına da giden aynı seyirci, neden salonda aynı tezahüratları söylemiyorlar. söyleyemezler de ondan, her an bir aksiyon var, her an tabela değişiyor, söylenecek durum yok. ama bu sene, özellikle son maçlardaki futbol, arabesk taraftarın işine geliyor. hayatlarının hiçbir yerinde o kadar yoğun kalabalıkla söyleyebilecekleri ortam yok.
iki senedir oturttular, nevizade geceleri şarkısını. liverpool'un ünlü tezahüratıyla özdeşleştiriyorlar. bizde olmaz arkadaşlar, takım maçı kopardıktan, maçı şova dönüştürdükten, ya da yenilgi garantiyken söylenecek şarkıdır o. o da gereksiz nakaratların, sonunda alkışa kurban giden bölümün tekrar revize edilmesiyle maç biterken, ya da takım sahaya çıkarken söylenebilecek şarkı olabilir.
her şeyin bir nedeni var elbet. bu sene kapalı tribüne yapılan camdan set, tezahürat yapacak olanları engelliyor. en az 3 sırada kimse oturamıyor(yani ayakta duramıyor), alt katı akılları sıra lüks yaptılar, sahayı en kötü gören bölüm orası, büyük maçlar harici kimse gitmiyor, gitse de cam set yüzünden yukarısıyla tezahürat bütünlüğü kesilmiş, yukarıdakilerin sesi aşağıdan duyulmuyor, bu iğrenç durumdan bezen taraftar da artık, oynanan oyundan bağımsız kendisini eğlendirmeye çalışıyor. parası olan votka, viski, olmayan köpek öldüren ,ya da daha ucuzu biraya dayanıyor, kelle paça vaziyette tribüne çıkıyor. ne bir önder, ne bir yol gösterici var. olanlar da sırtı sahaya dönük'' bağırın lan'' cılar. bağıralım da ne diye bağırıcaz, böğürecez mi, şarkı mı söyleyeceğiz?
top rakibe geçtiğinde ıslık çalmaya, konsantrasyonu bozmaya çalışan bilinçli kardeşlerimizi, maçı o anda seyretmeyen çapulcu engelliyor. oynanan oyunu seyretmedikleri için yorum yapmıyorlar, sonuçtan etkilenmiyorlar, maça gitmeyen varsa inansınlar bana, gol atıldığında sevinmez, yenildiğinde üzülmezler. o yüzden her maç 0-0 bitse bile şikayetleri olmaz, gelen ağam giden paşam misali, görüntüde takım sevgileri vardır. ne bir forma alırlar, ne bir atkı taşırlar, bedava olmasa maça gelmezler(keşke gelmeseler) her an ters dönebilirler, güvenilmezlerdir.
ne var ki aynı takımı tutmaktayız. beraber maç seyretme mecburiyetimiz vardur. milyonlarca dolar vererek futbolcu, hoca alanlar, aslında neticeye direk etki edebilecek potansiyele sahip taraftara ne yazık ki sülük muamelesi yapmaktadırlar. onlar için ne kadar az seyirci gelirse o kadar iyidir. müşteri olmayanlara ise sümük bile atılabilir. oysa ki en somut örnek 10 senedir kadıköy'de huzurlarımızdadır. 10 senedir bizi yenen fenerbahçe'nin taraftarıydı, büyük stadyumda çapulcuyu asimile edebilmişler, dolu olduğunda sahaya maksimum etkiyi gösterebilmişlerdi.
biz ise maç kora korken bile '' cim bom bom'um, biricik sevgilim'' tezahüratıyla tempoyu düşürebilmek için elimizden, gırtlağımızdan gelen ne varsa yapıyoruz. ben takım ısınmaya çıktığında futbolcu çağırmalara bile tutluyorum. çoğu yalandan gelip zoraki yumruğu sıkıyor. en son çağırılan futbolcunun yaşadığı travma da cabası. tribünlere top yekün bir el atmak, tezahürat şeklini tamamen değiştirmek gerekiyor. aslında sahada tempo olsa, takım coşsa, taraftar zaten coşacak, o sıkıcı tezahüratları yapacak zamanı olmayacak. bu gidişle yakında''dönülmez akşamların ufkundayız''ı söyleyebiliriz. 10 dakika sürer, takımın oyun şekli de müsait. topu çevirirler kendi aralarında, o sırada yeni açık ''oley, oley'' diye vokal yapar. eskişehirspor taraftarından örnek alalım, kolay bir marş seçip, tribünlerin tamamı tarafından söylenmesini sağlayalım. top rakipteyken, maç tehlikeliyken durup gürültü çıkaralım yeter. oyun durduğunda, maç koptuğunda ne istiyorsan onu söyle.
haydi ultra'lar, yarın seyrantepe'ye göç edecek olanlar yine sizlersiniz. tekrar sportif anlamda cehennem olan tribünlerimizi tekrar eski günlerine döndürelim. o lanet olası size dayatılan arabesk şarkıları söylemeyin. takım coşturmaya çalışın, maçın başındaki gibi. sahada coşan takım sizin daha fazla coşmanızı sağlayacaktır. maçlara mutlaka formayla, atkıyla gidin, fazla içmeyin, hakem küfürü hak etse bile ıslık çalarak tepkinizi koyun. oynun içinde olun, bir önceki maçta iyi oynayan futbolcuyu ilk çağırın. mümkünse takımı toplu yumruk şova çağırın, onlar yarım saatten fazla ısınıyorlar, o arada en ağır, en uzun şarkılarınızı söyleyebilir, dinletebilirsiniz.
bana kalsa, neler yaparım, ama elimde değil gücüm yok. gelecek sizlerin, daha iyi tribünlerde taraf olun sevgili takımınıza.