türkiye’nin en büyük bağımsız taraftar grubu olduğu iddiasındaki oluşum. son zamanlarda erozyona uğrasa da yine de hala doğru. kime göre, elbette türkiye’deki rakiplerine göre, eğer galatasaray’ın ülke dışı vizyonuna taraftarı da katmıyorsak.
ilk kurulduğunda büyük heyecan yaratmıştı ultraslan. zira ultras felsefenin türkiye’deki her şeyde olduğu gibi değiştirilmiş bir versiyonuydu.
bütün galatasaray taraftarını ultraslan olarak nitelemek, bir çatı altında bütün grupları toplamak istiyordu. başarılması kesinlikle çok zor bir girişim. bu ülkede herkesin aslında kendi işini kurmak istediğini düşünürseniz hak verirsiniz bana. inanmayan yıl içinde açılan ve tasfiye edilen şirket sayılarına baksın. istatistik de verdik, yazıyı bilimsel temele de dayandırdık.
ironi şudur ki; türkiye’de taraftar oluşumları bilimsel hiçbir temele dayandırılamaz. hoş zaten çok az şey bilimsel temele dayandırılabilir ya, neyse.
ultraslan’ın kuruluşu için çeşitli tarihler ileri sürülmekte. kimi bir büyük toplantıdan kimisi bir maçtan bahsetmekte. kimse kurucuların birlikte olmaya başladıkları zamanı hesaba katmıyor. sanki bir anda “ulan bir tribün grubu kuralım” demişler gibi davranılıyor. pink floyd’un kuruluşu için bile pink anderson, floyd council’den bahsedilirken, biraz eksik bilgi oluyor kanımca. (tamam sadece isimlerinden yararlanıldı ama elemanların eski gruplarından bahsettirmeyin bana, sonuçta ultraslan yazıyoruz burada, rock tarihi değil)
ultraslan’ı kuran grup benim akranım. bu adamların bir çoğu ile stad önünde (!) sabahlamışlığım, kavgalara girmişliğim var. arkadaşlarım diyemem yine de. bahsettiğim yıllar 80’lerin başları.
daha da öncesi var. bu bir avuç galatasaraylı taraftar, stad önünde sabahlanamadığı zamandan beri vardı. genellikle yadigar ejder’in (allah rahmet eylesin) nevizade’nin girişindeki büfesinde(şimdi çok varyeteli bir yer oldu) takılıp, öğlen vakti taksim’de toplanılır, sonra da polis kortejinde bize ayrılan yere(inönü kapalının yarısı) girildiği zamandan beri bu adamlar tribündeydi. tribüne emek vermek konusu açıldığında bunu bir gözünüzün önüne getirin. bahsettiğim zamanlar : kombine yok, biletix yok. evlerde telefon yok be abicim, internet dünyada bile yok.
ultraslan’ı kuran kadro bu kulüp için hakikaten çok cefa çekti, kulüp diyorum çünkü basketbol maçlarına da aynı kadro gidiyordu. tribün işini beyaz gölge dizisi gibi sananlara kalsaydı, spor sergi sarı lacivert olurdu, romantizm de bir yere kadar.
en azından 14 sene şampiyonluk bekledi yahu bu kadro. şaka gibi değil mi, 4 sene üst üste şampiyon olurken tribünleri boş bırakan gençler, size söylüyorum.
ve bu adamlar aylarca bayrampaşa’da yattı, meşhur olaylı fenerbahçe maçından sonra. o maçla ilgili her şey organizeydi yazıldı. halbuki organize olan tek şey sahaya su atmayı planlamaktı. diğer bütün olayları polislerin tahriki başlattı. hatta tv görüntülerinde, sonradan hapis yatanların önce ayırmaya çalıştığını, sonra polisin onlara saldırmasıyla birlikte karşılık verdikleri net görülüyordu. ama mimliydi işte onlar.
aynı zamanların tribün çocukların beşiktaş’lı rahmetli optik (başkan) , fenerbahçe’li pepe metin efsanedir kendi tribünlerinde. elbette kimisi de çok hoşlanmaz bu isimlerden. ultraslan yöneticileri için de geçerli aynısı. sebo reis, yılmaz başkan, bir de rahmetli olan peygamber hüseyin vardır. kimine göre efsane kimine göre değersizlerdir. onları tanımayanların, uzaktan izleyenlerin ve tribündeki birkaç dallamaya (ki neredeyse her maç bunlardan bir kaçını fırçalıyorum) bakıp onları beğenmemeleri, sevmemeleri normal belki de. ama tanımadan nasıl hüküm verilebilir ki.
işin ilginci ultaslan’ın en tanınan yüzü rahmetli alpaslan dikmen olunca başka, diğerleri olunca başka düşünülüyor. halbuki, yürüyedur olayında da alpaslan dikmen görevdeydi mesela.
bu adamların hepsi işi gücü olan, galatasaray sevdalısı adamlar. içlerinde türkiye’nin sayılı üniversitelerini bitirmiş adamlar var.
yanlışlar yok mu? elbette var. ve bu adamlar bunun farkında. bu yüzden bundan birkaç ay evvel sorunların konuşulacağı bir toplantı düzenlediler. sonuç alındı mı? şimdilik hayır. ama bir çaba var takdir edilmesi, desteklenmesi gereken.
yeni stadla birlikte bir çok şey değişme eğiliminde. bu sezon bir kısım ultraslan’ın eski açık’a geçmesi bunun başlangıcı.
bir de ultaslan’ı eleştiren galatasaraylıların rakiplerimizdeki tribünlerin durumunu göz önüne getirmesi gerek. gfb ile aziz yıldırım, çarşı ile yıldırım demirören arasındaki eski bağlantılar ve şimdilerde patlayan olaylar güzel mi sizce? böyle mi olsun istersiniz.
bizim gençliğimizde kapalıda dakika tutulurdu tezahürat başladığında, bazen 15 bazen 30 dakika durmaksızın bağırılırdı. durana amigo mehmet dalardı. kimse de bir şey demezdi, diyemezdi. iyi miydi? tabii ki değil. dünya değişiyor, türkiye değişiyor ve tabii ki tribünler de. bizim kuşak yaşlanmaya başladı, yavaş yavaş çekileceklerdir. ama onların yerine yine onlar gibi tribüne emek veren galatasaraylılar gelecektir. kimseye durup dururken gel sen tribün lideri ol demezler. ancak tribünlerin gittikçe daha iyi olacağı kesin.
bu sebeple, şikayet etmekten çok, biraz daha tribün için çalışmakta yarar var sanırım. biraz daha taşın altına eli sokmakta fayda var.
benim tanıdığım birkaç genç var galatasaray sözlük yazarı olan
**. onlar bu hafta başladılar bir yerden. hepsi çok düzgün, galatasaray’ı çok seven gençler. eğer tribünü ve emek harcamayı bırakmazlarsa, ilerleyen zamanda ultraslan yöneticilerinden olabilirler. bence tribünlerin böyle gençlere ihtiyacı var.
http://captano.blogspot.com/2010/01/ultraslan.html