• 20083
    sezon başından beri bir takım sıkıntıları olan futbol takımı;

    fatih hocam ile ilgili düşüncelerim belli. eski entrilerime bakanlar görebilirler. bu yazıyı hocamı eleştirmek için değil, sahada gördüklerimi, naçizane fikirlerimi sunmak için yazıyorum.

    medya ve taraftarlar deplasman fobisi diye isimlendiriyorlar ama bence sıkıntımız sadece deplasmanla alakalı değil. içeride oynadığımız göztepe, kasımpaşa, lokomotiv moskova maçlarında da zaman zaman sıkıntılar yaşadık.

    göztepe maçında kalemizde tehlikeler yaşarken ilk gol girişimini ancak 33. dakikada yapabilmiştik. ikinci yarıda da oyunumuzda bir iyiye gidiş olmadı. ciddi kale önü tehlikeleri yaşadık.

    kasımpaşa maçında ise muslera bence maçı 4-1'e getiren bir numaralı isimdi. serdar aziz'den seken topu kornere atarak rakibin öne geçmesine engel oldu. sonra da rakibin beraberliği yakalamasına müthiş bir kurtarışla bir daha engel oldu.

    lokomotiv maçında da 20. dakika sonrası oyunun kontrolünü tamamen rakibe kaptırdık ve önemli de gol pozisyonları verdik. ikinci golden sonra rakibin direnci düştü ve rahatladık.

    geçen yıl bilhassa fatih hoca geldikten sonra takım savunmamız tamamdı. ancak bu sezon takım savunmamız hiç iyi sinyaller vermiyor. pres gücümüz geçen yılın çok çok gerisinde. sezon başından beri pres, top kapma, yardımlaşma açısından lokomotiv maçının ilk 20 dakikası dışında hiç iyi görüntü veremedik. ani presle topu kapamayınca takım olarak topun arkasına geçiyoruz, geride kalabalıklaşıyoruz ama savunma güvencesini oluşturamıyoruz ve rakibe pozisyonlar veriyoruz. rakibe yakın oynamadığımız için çok çabuk ve pasla çıkan takımlar rahatça kalemize gelebiliyorlar.

    hücum oynamak, topla oynamak futbolun eğlenceli kısmıdır. ancak savunma yapmak, pres yapmak, geri koşmak futbolun acı tarafıdır. özveri ister, hırs ister. akhisar maçında çıkan 11'i gözünüzün önüne getirin. hücum hattımız onyekuru, sinan, rodrigues , emre akbaba'dan oluşmuştu. bu oyunculardan kaçı adam kovalar, rakibi rahatsız eder, top kapabilir? ya da trabzonspor maçını gözünüzün önüne getirin. ileri hattımız eren, sinan, onyekuru, emre akbaba hatta 8 numarada belhanda. sonuç rakipten topu kazanamayan bir galatasaray. (topu geri kazanma süremiz bu maçta 20.7 saniye idi. topu geri kazanma süremiz iç sahada ortalama 8.8 saniye dersem olayın vahameti ortaya çıkar.) trabzonspor %86 başarı oranı ile 513 başarılı pas yaparken, biz %75 başarı oranı ile 272 başarılı pas yapabilmişiz. arada ki fark sadece 10 kişi kalmamız ile açıklanamaz bence.

    bir diğer sıkıntı pas futbolu oynayamamamız. bilhassa deplasman maçlarında, ya da baskı yediğimiz maçlarda pas yaparak rakibin direncini kırmak, rakibi yormak önemli. bu sayede kale önü tehlikesi yaşama olasılığımız da azalır. misal lokomotiv maçının 20.-45. dakikalar arası hücuma hiç çıkamadık ve baskı yedik. sonuçta kale önü tehlikelerde yaşadık. zaten pas futbolunda sıkıntıları olan bir ekibiz. akhisar deplasmanında ki hücum hattımız onyekuru, sinan, rodrigues , emre akbaba ile nasıl pas yapabiliriz? geride iyi yerleşen ve boş alan bırakmayan akhisarspor'a karşı bu kadar sprinter futbolcu ile sahaya çıkmak ne kadar doğru idi? bu koşucu futbolcuları etkin kullanabilmemiz için iyi bir pas organizasyonumuz olması gerekmez mi?
App Store'dan indirin Google Play'den alın