775
hayatımın en zor günlerinde biriydi. maçı izlemekle izlememek arasında kaldım. totem yapan galatasaraylılar'dan habersiz totem yapmayı düşündüm. gidip ücra bir köşeye bir paket sigarayla kafa dinleyeyim dedim. zaman, akşama kadar maçı mı izlesem dünyayla bağımı mı koparsam diye düşünmekle geçti. benim küçük biraderle izlerdik maçları kahvehanede. "bizi kimse götürmedi, ben kardeşimi götüreceğim" diyerek irili ufaklı tüm maçlara onu da götürürdüm.
ama bu maç farklıydı. kendime bile mukayyet olamama durumum vardı. bir final maçıydı bu ve ortamda fenerliler'de olacaktı. neyse onu maça götüremeyeceğime "ben de gitmeyeceğim" diyerek ikna ettim. sözde maçı izlemeyecektim. annem ve kardeşime de bunu söyledim. giydim parçalıyı, maça 1 saat kala evden çıktım. ulan dolaşıyorum falan ama kalp atışlarım her geçen dakika hızlanıyor. "ne olursa olsun lan" dedim. "tek galatasaraylı ben değilim ya. benim gibi kaç milyon adam var. onlar nasıl dayanıyor. hem terim var başımızda o bırakır mı?" diye düşünerek kendimi maça gitmeye ikna ettim. yarım saatten az kala kararımı değiştirdim. herkesten habersiz vardım kahveye. yer bulmak zordu. yürüme alanlarına konan sandalyelerden birini kaptım. başladım beklemeye. dualar falan ediyorum. fenerliler'le karışık oturuyoruz. onlar tabi "çıkış yok" modundalar. maç başladı ve bitti. aradaki süreyi inanın hatırlamıyorum. sonra oturup izlediğimde gördüm pozisyonları. yani öyle bi transa girmişim.
çalan o son düdükle beraber melo'nun ceylan gibi sekişini, terim'in sahaya girdiğinde sarılacak adam arayışını gördüm. orda koptum zaten. "ulan şampiyon biz olduk be, vermedik kupayı bu eziklere" diye diye sevinçten adeta höykürerek çıktım kahveden. koşuyorum, "şampiyonuz" diye bağırıyorum. ama nereye gidiyorum kime bağırıyorum belli değil. formayı çıkarıp, jardel'in real'e süper kupa finalinde attığı golden sonra formayı salladığı gibi sallaya sallaya mahalleye koşuyorum. neyse bir baktım karşıdan babam geçiyor. babamla da acaip mesafeliyiz. kendinden geçmiş halimden hazır ol vaziyetine geçtim. işten yeni çıkmış adamcağız. beni gördü, anladı tabi meseleyi. "ne oldu" dedi. baba şampiyonuz dedim. "iyi hadi bakalım, hayırlı olsun" dedi. "ver elini öpeyim baba" dedim. ulan ne alaka amk. sevinçten saçma sapan şeyler yapıyorum. o da şaşırdı. uzattı elini. öptüm.
beraber eve vardık. kapıyı çaldık. anam açtı kapıyı. bahsetmiştim başka bir başlıkta; ailecek galatasaraylı'yız. anam, kız kardeşim, erkek kardeşim hepsinin gözlerinin içi gülüyor. sabahtan beri heyecanlı halim ortadaydı. onlarda bunu bildikleri için birazda benim sevinmeme seviniyorlardı. neyse açtık tv'yi kupa törenini bekliyoruz. derken erkek kardeşim o muhteşem soruyu sordu; "bir dakika ya. maça gidecektin madem beni niye götürmedin?"
ama bu maç farklıydı. kendime bile mukayyet olamama durumum vardı. bir final maçıydı bu ve ortamda fenerliler'de olacaktı. neyse onu maça götüremeyeceğime "ben de gitmeyeceğim" diyerek ikna ettim. sözde maçı izlemeyecektim. annem ve kardeşime de bunu söyledim. giydim parçalıyı, maça 1 saat kala evden çıktım. ulan dolaşıyorum falan ama kalp atışlarım her geçen dakika hızlanıyor. "ne olursa olsun lan" dedim. "tek galatasaraylı ben değilim ya. benim gibi kaç milyon adam var. onlar nasıl dayanıyor. hem terim var başımızda o bırakır mı?" diye düşünerek kendimi maça gitmeye ikna ettim. yarım saatten az kala kararımı değiştirdim. herkesten habersiz vardım kahveye. yer bulmak zordu. yürüme alanlarına konan sandalyelerden birini kaptım. başladım beklemeye. dualar falan ediyorum. fenerliler'le karışık oturuyoruz. onlar tabi "çıkış yok" modundalar. maç başladı ve bitti. aradaki süreyi inanın hatırlamıyorum. sonra oturup izlediğimde gördüm pozisyonları. yani öyle bi transa girmişim.
çalan o son düdükle beraber melo'nun ceylan gibi sekişini, terim'in sahaya girdiğinde sarılacak adam arayışını gördüm. orda koptum zaten. "ulan şampiyon biz olduk be, vermedik kupayı bu eziklere" diye diye sevinçten adeta höykürerek çıktım kahveden. koşuyorum, "şampiyonuz" diye bağırıyorum. ama nereye gidiyorum kime bağırıyorum belli değil. formayı çıkarıp, jardel'in real'e süper kupa finalinde attığı golden sonra formayı salladığı gibi sallaya sallaya mahalleye koşuyorum. neyse bir baktım karşıdan babam geçiyor. babamla da acaip mesafeliyiz. kendinden geçmiş halimden hazır ol vaziyetine geçtim. işten yeni çıkmış adamcağız. beni gördü, anladı tabi meseleyi. "ne oldu" dedi. baba şampiyonuz dedim. "iyi hadi bakalım, hayırlı olsun" dedi. "ver elini öpeyim baba" dedim. ulan ne alaka amk. sevinçten saçma sapan şeyler yapıyorum. o da şaşırdı. uzattı elini. öptüm.
beraber eve vardık. kapıyı çaldık. anam açtı kapıyı. bahsetmiştim başka bir başlıkta; ailecek galatasaraylı'yız. anam, kız kardeşim, erkek kardeşim hepsinin gözlerinin içi gülüyor. sabahtan beri heyecanlı halim ortadaydı. onlarda bunu bildikleri için birazda benim sevinmeme seviniyorlardı. neyse açtık tv'yi kupa törenini bekliyoruz. derken erkek kardeşim o muhteşem soruyu sordu; "bir dakika ya. maça gidecektin madem beni niye götürmedin?"