16
aslında hiç de fena değildir entelektüellerin futbola bakış açısı. bildiklerimden bazıları:
albert camus: varoluşçuluğun mihmandarlarından, yabancı'nın yazarı*, mersault'un yaratıcısı nobelli cezayirli feylosof. ciddi ciddi futbol oynamıştır. iyi bir kaleciymiş. turnuvalarda görev almış. vereme yakalandıktan sonra bırakmak zorunda kalmış. futbolla ilgili bazı sözleri:
“hayat hakkında düşünmekten sadece futbol oynarken kurtulabiliyorum.”
"ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. çünkü top, hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi"
"sigara ve futbol olmasaydı ben bir hiçtim."
arthur conan doyle: zamanında portsmouth association football club'ta kalecilik yapmış, sherlock holmes'un meşhur yazarı. yalnız o kulüple günümüzdeki portsmouth'un alakası yok. çok uzun yıllar evvel kendisini feshetmiş o kulüp. "sir" unvanlı yazar ayrıyeten iyi bir de kriket oyuncusuymuş.
jk rowling: harry potter'ın yaratıcısı bu hanıma ne kadar entelektüel denir bilemiyorum ama sıkı bir west ham taraftarı.
anthony burgess: muhteşem a clockwork orange'ın yazarı da iyi bir futbol tutkunuymuş.
"beş gün çalışacaksın, incil’in dediği gibi. yedinci gün tanrıya aittir. altıncı günse futbola aittir." deyü de bir sözü var hatta.
george orwell: 1984 ve animal farm'ın yazarı (en sevdiğim yabancı yazardır zatı-ı şahaneleri) her ingiliz gibi futbolla ilgiliymiş. ta o zamanlardan şöyle isabetli bir lakırdı etmiş:
"bugün dünyada var olan dev hınç birikimini daha da genişletmek için en iyi yol; yahudilerle araplar, almanlarla çekler, hintlilerle ingilizler, ruslarla polonyalılar, italyanlarla yugoslavlar arasında, her maçta yüz bin kişilik karışık izleyici kitlesinin hazır bulunacağı bir futbol turnuvası düzenlemektir."
"futbolun fair play'le işi olmaz. bütün hükümleri; nefrete, kıskançlığa, övünmeye, küçümsemeye ve şiddete tanık olmanın sadistik zevkine bağımlıdır. başka bir deyişle, silahsız savaştır."
jean paul sartre: albert camus'nün ekürisi bir diğer -her ne kadar almayı reddetse de- nobel ödüllü varoluşçu fransız feylosof.
"futbolda her şey karşı takımın varlığıyla çetrefilleşir."
oscar wilde: bir diğer quote fabrikası ingiliz yazar.
"futbol sert kızlar için çok iyi bir oyun olabilir; ama narin oğlanlara pek uygun sayılmaz."
"rugby, centilmenler tarafından oynanan bir barbar oyunudur; futbol, barbarlar tarafından oynanan bir centilmen oyunudur."
ivan ergiç: kendisi marksist topçulardan. bayağı bayağı da işin teorisine kafa yoranlardan. konferanslara, panellere konuşmacı olarak bile katılıyor. konuyla ilgili bir sürü yazısı da var. bildiğin entelektüel yani.
"futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”
“para kazanıyorum evet ama harcamıyorum. para nasıl harcanır bilmiyorum. hiçbir şeye ihtiyacım yok. ihtiyacım olan her şeye sahibim. araba ya da eve ihtiyacım yok. ailem, arkadaşlarım için harcamalar yapabiliyorum ama benim hiçbir şeye ihtiyacım yok. evet yardım yapabiliyorum ama bunu zaten herkes yapıyor.”
eduardo galeano: uruguaylı müteveffa yazar. kendisini yakınlarda kaybettik. belki de şu yukarıda saydıklarım arasında futbola en aşık olan entelektüel de kendisidir. "gölgede ve güneşte futbol" kitabı çok güzeldir. yeni basımı daha da genişletilmiş sanırım.
"birçok insanın ona inanmasıyla ve entelektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla ölümsüz ve mutlak bir varlık gibidir bu oyun."
--- alıntı ---
anaya saygı
altmışlı yılların sonlarına doğru, şair jorge enrique adoum uzun süre yurt dışında kaldıktan sonra ekvador’a döndü. vatana ayak basar basmaz ilk işi quito şehrinin vazgeçilmez geleneğine uymak oldu: aucas takımının maçını seyretmek için ayağının tozuyla stadın yolunu tuttu. çok önemli bir karşılaşma olacaktı, bu yüzden tribünlerde iğne atılsa yere düşmezdi.
maç başlamadan önce, hakemin bir gün önce ölen annesi için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmak üzere tüm seyirciler ayağa kalktılar. saygı duruşunun hemen ardından yöneticilerden biri mikrofona gelerek, en zor durumlarda bile görev yapmaktan çekinmeyen, sporcuya yakışır bir davranış örneği gösteren hakemi övücü bir konuşma yaptı. sahanın ortasında başı eğik duran kara gömlekli ve şortlu adamı halk sessizce alkışladı.
adoum gördüğü manzara karşısında neredeyse küçük dilini yutacaktı, gözlerine inanamıyordu, bir kolunu çimdikledi. acaba yanlış ülkeye mi gelmişti? her şey böylesine değişmiş olabilir miydi? eskiden seyirciler ayağa, yalnızca hakeme “ibne!” demek için kalkarlardı.
sonunda maç başladı. on beş dakika sonra aucas bir gol atınca stattaki tüm seyirciler bir anda ayağa kalktılar. fakat top çizginin dışında çevrildi gerekçesiyle hakem golü geçersiz saydı. işte o zaman kıyamet koptu, az önce hakemin merhum annesi için saygı duruşunda bulunan seyirciler kadıncağızın artık hayatta olmadığını unutmayarak kükremeye başladılar:
“öksüz ibne!”
--- alıntı ---
albert camus: varoluşçuluğun mihmandarlarından, yabancı'nın yazarı*, mersault'un yaratıcısı nobelli cezayirli feylosof. ciddi ciddi futbol oynamıştır. iyi bir kaleciymiş. turnuvalarda görev almış. vereme yakalandıktan sonra bırakmak zorunda kalmış. futbolla ilgili bazı sözleri:
“hayat hakkında düşünmekten sadece futbol oynarken kurtulabiliyorum.”
"ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. çünkü top, hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi"
"sigara ve futbol olmasaydı ben bir hiçtim."
arthur conan doyle: zamanında portsmouth association football club'ta kalecilik yapmış, sherlock holmes'un meşhur yazarı. yalnız o kulüple günümüzdeki portsmouth'un alakası yok. çok uzun yıllar evvel kendisini feshetmiş o kulüp. "sir" unvanlı yazar ayrıyeten iyi bir de kriket oyuncusuymuş.
jk rowling: harry potter'ın yaratıcısı bu hanıma ne kadar entelektüel denir bilemiyorum ama sıkı bir west ham taraftarı.
anthony burgess: muhteşem a clockwork orange'ın yazarı da iyi bir futbol tutkunuymuş.
"beş gün çalışacaksın, incil’in dediği gibi. yedinci gün tanrıya aittir. altıncı günse futbola aittir." deyü de bir sözü var hatta.
george orwell: 1984 ve animal farm'ın yazarı (en sevdiğim yabancı yazardır zatı-ı şahaneleri) her ingiliz gibi futbolla ilgiliymiş. ta o zamanlardan şöyle isabetli bir lakırdı etmiş:
"bugün dünyada var olan dev hınç birikimini daha da genişletmek için en iyi yol; yahudilerle araplar, almanlarla çekler, hintlilerle ingilizler, ruslarla polonyalılar, italyanlarla yugoslavlar arasında, her maçta yüz bin kişilik karışık izleyici kitlesinin hazır bulunacağı bir futbol turnuvası düzenlemektir."
"futbolun fair play'le işi olmaz. bütün hükümleri; nefrete, kıskançlığa, övünmeye, küçümsemeye ve şiddete tanık olmanın sadistik zevkine bağımlıdır. başka bir deyişle, silahsız savaştır."
jean paul sartre: albert camus'nün ekürisi bir diğer -her ne kadar almayı reddetse de- nobel ödüllü varoluşçu fransız feylosof.
"futbolda her şey karşı takımın varlığıyla çetrefilleşir."
oscar wilde: bir diğer quote fabrikası ingiliz yazar.
"futbol sert kızlar için çok iyi bir oyun olabilir; ama narin oğlanlara pek uygun sayılmaz."
"rugby, centilmenler tarafından oynanan bir barbar oyunudur; futbol, barbarlar tarafından oynanan bir centilmen oyunudur."
ivan ergiç: kendisi marksist topçulardan. bayağı bayağı da işin teorisine kafa yoranlardan. konferanslara, panellere konuşmacı olarak bile katılıyor. konuyla ilgili bir sürü yazısı da var. bildiğin entelektüel yani.
"futbolun ruhu kayboluyor. neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? forma reklamı görülmüyor diye. para futbolun dengesini bozuyor…”
“para kazanıyorum evet ama harcamıyorum. para nasıl harcanır bilmiyorum. hiçbir şeye ihtiyacım yok. ihtiyacım olan her şeye sahibim. araba ya da eve ihtiyacım yok. ailem, arkadaşlarım için harcamalar yapabiliyorum ama benim hiçbir şeye ihtiyacım yok. evet yardım yapabiliyorum ama bunu zaten herkes yapıyor.”
eduardo galeano: uruguaylı müteveffa yazar. kendisini yakınlarda kaybettik. belki de şu yukarıda saydıklarım arasında futbola en aşık olan entelektüel de kendisidir. "gölgede ve güneşte futbol" kitabı çok güzeldir. yeni basımı daha da genişletilmiş sanırım.
"birçok insanın ona inanmasıyla ve entelektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla ölümsüz ve mutlak bir varlık gibidir bu oyun."
--- alıntı ---
anaya saygı
altmışlı yılların sonlarına doğru, şair jorge enrique adoum uzun süre yurt dışında kaldıktan sonra ekvador’a döndü. vatana ayak basar basmaz ilk işi quito şehrinin vazgeçilmez geleneğine uymak oldu: aucas takımının maçını seyretmek için ayağının tozuyla stadın yolunu tuttu. çok önemli bir karşılaşma olacaktı, bu yüzden tribünlerde iğne atılsa yere düşmezdi.
maç başlamadan önce, hakemin bir gün önce ölen annesi için bir dakikalık saygı duruşunda bulunmak üzere tüm seyirciler ayağa kalktılar. saygı duruşunun hemen ardından yöneticilerden biri mikrofona gelerek, en zor durumlarda bile görev yapmaktan çekinmeyen, sporcuya yakışır bir davranış örneği gösteren hakemi övücü bir konuşma yaptı. sahanın ortasında başı eğik duran kara gömlekli ve şortlu adamı halk sessizce alkışladı.
adoum gördüğü manzara karşısında neredeyse küçük dilini yutacaktı, gözlerine inanamıyordu, bir kolunu çimdikledi. acaba yanlış ülkeye mi gelmişti? her şey böylesine değişmiş olabilir miydi? eskiden seyirciler ayağa, yalnızca hakeme “ibne!” demek için kalkarlardı.
sonunda maç başladı. on beş dakika sonra aucas bir gol atınca stattaki tüm seyirciler bir anda ayağa kalktılar. fakat top çizginin dışında çevrildi gerekçesiyle hakem golü geçersiz saydı. işte o zaman kıyamet koptu, az önce hakemin merhum annesi için saygı duruşunda bulunan seyirciler kadıncağızın artık hayatta olmadığını unutmayarak kükremeye başladılar:
“öksüz ibne!”
--- alıntı ---