• 1
    ülkemize gelmiş teknik direktörlerden, kariyeri müthiş başarılarla dolu olanlarının türkiye'den çoğunlukla kovularak, bazen de istifa ederek ayrılmaları durumudur.

    bu konuda başı beşiktaş çekmektedir. elbette diğer takımlarımızın da katkıları vardır. bazı örnekler için;

    (bkz: frank rijkaard)
    (bkz: vicente del bosque)
    (bkz: luis aragones)
    (bkz: bernd schuster)
    (bkz: jean tigana)

    hepsi çok büyük umutlarla gelip başarısız oldular. çoğu için ''teknik direktör değil'' bile dendi. futbolu bu kadar iyi bilen insanlardan oluşan ülkemizde*, acımasızca eleştirildiler. elbette hataları oldu, oluyor da. ancak bir çok takımı çalıştırıp çoğumuzun göremeyeceği başarılar yakalayan insanlar şartlar gözetilmeksizin bu kadar eleştirilmeyi hak ediyorlar mı?

    gittiklerinden sonra genelde hep aynı şeyler yazılıyor. türk futbolcusunu anlamadı, ülkemize alışamadı. iyi de kardeşim, bu adamlar 30 ayrı milletten futbolcunun olduğu takımlarda çalışmış, en büyük yıldızlarla çalışmış. bizim futbolcularımız bu kadar mı şahsına özel adamlar?

    her gelişlerinde de aynı hikayeler yöneticilerde.. geleceğin takımını kuruyoruz. daha bugünkü takımı kurabildiniz mi ki seneye coşsun takım?
  • 2
    ülkemizdeki futbol cahili yöneticilerin kurbanı olan teknik direktörlerdir.

    çok kısa ve net özetini geçeyim; rijkaard, aragones, schuster, del bosque gibi adamların harcanmasının tek sorumlusu yönetici diye ortalarda gezinen şuursuz insanlardır. sen bu adamlardan birini takımın başına getirince hemen götün kalkıp yok uefa kupası'nda final hedefliyoruz, yok 17'de 17 yapacağız, şampiyonluk tek hedef diye çıtayı birden yükseğe koyarsan, küçük bir başarısızlıkta hayal kırıklığına uğrayıp fatura teknik direktöre kesilir.

    bu adamları türkiye'ye getirmek kolay değil öyle. he basarsın yıllık 3 milyon euro'yu getirirsin diyen arkadaşlar çıkabilir. ama seni seçmesi için sırf para da yetmeyebilir bu isimleri harcadıktan sonra. artık teknik direktörü kolayca harcayan bir futbol ülkesi olarak bahsedileceğiz avrupa basınında.

    yöneticilerin yapması gereken. bu gibi yüksek kariyerli ve marka bir ismi takımın başına getirdikten sonra taraftarlara ve kamuoyuna açık sözlü olmak. ''takımı baştan kuracağız, x hoca takımı oluşturacak. 1-2 sene taraftarımıza kupa sözü veremesek de uzun vadeli plan peşindeyiz. taraftarımızdan sabır bekliyoruz.'' gibi açıklama yapsalar ve kamuoyu oluştursalar, bu teknik direktörlerin hiçbirisi harcanmazdı bu kadar kolaylıkla.
  • 3
    çoğunun ispanya'da başarılı olmaları dikkat çekmektedir. teknik ve pasa dayalı ispanyol futbolundan sonra türkiye'deki sert ve defansif futbol anlayışı ters geliyor olabilir.

    aynı şekilde ispanya'dan gelen oyuncuların büyük bölümünde de başarısızlık sözkonusu.

    kuzey avrupa ve balkanlardan gelen hoca ve futbolcuların başarılı olmasının sebebiyle aynıdır.
  • 8
    bunun belli başlı sebepleri vardır.

    - türk insanı sabırsızdır.
    - türk insanı bilmediği konularda dahi fikrini belirtir.
    - türk insanı futbolu bildiğini düşünür ama bilmez.
    - türk insanı meşhur falan tanımaz. van damme'a tekme atar.

    - türk futbol ekolü yok zannedilir ama diğer ülkelere göre farklı olsa da türk futbolu bir ekole sahiptir.
    - türk futbol ekolü coşkulu oyuna dayanır. bu zamana kadar gelen tüm başarıların sırrı, formülü budur.
    - türk futbol ekolü bu yüzdendir ki genelde turnuvalarda kendini gösterir. uzun soluklu mücadelelerde tutunamaz.
    - türk futbol ekolünü yalnızca türkler bilir. türk futbol ekolünü bilen türk sayısı da oldukça azdır.

    bu yüzden dünyaca ünlü teknik direktörlerin türkiye'de başarılı olması için;

    - türk insanını bilmesi lazım.
    - türk medyasını tanıması lazım.
    - ilk 2 maddeyi gerçekleştirmek için en az 2 yıl türkiye'de görev yapması lazım.
    - işine kimseyi karıştırmaması lazım. tam yetki alması lazım.
    - türk ekolünü değiştiremeyeceğini bilmesi lazım. takımı bu ekole uygun oynatması ve kurması lazım.
  • 9
    bu durumun sebebi gelen hocaların aslında o kadar da iyi olmamasıdır.evet ciddiyim.dünya çapında diye lanse edilen bu hocaların hiçbiri sorumluluk almamıştır;elini taşın altına koymamıştır.işini yapmış olmak için yapıp,ülkemizi,futbolumuzu,avrupa seviyesinde görmeyip,küçümsemiştir.ben kendi işim de dahil olmak üzere başarıya ve çalışmaya böyle bakarım.eğer işini,sorumluluğunu sevmezsen,sahiplenmezsen;kafanı,vücudunu,ruhunu işine koymazsan o işten başarı bekleyemezsin.bu hocaların maç sonu açıklamalarına baktığınızda hep aynı cümleleri göreceksiniz.hep bir eksiklikten şikayetçidirler ama gidermek için ne yapılması gerektiğini bir türlü söylemezler;söyleseler de yapmazlar.hata bende sorumluluk bana ait demezler.özellikle avrupa maçlarında bir yenilginin ardından ülke futbolumuzun,futbolcumuzun yeterli seviyede olmadığını vurgularlar.o seviyede değil mi?o zaman o seviyeye çekin bir zahmet.sizin işiniz bu.teknik direktörlük yalnızca taktik bilgisi verip,doğru 11'i sahaya sürüp,iyi antrenman yaptırmak değildir.gerçi bu saydığım üçünü de aynı anda yapana rastlamadık ya neyse.bir de diyorlar ki hep neymiş türk futbolcusu duygusalmış.tamam kabul duygusal.be adam madem duygusal o zaman işin mental yönüne de eğil biraz.kendini geliştir,ülkeyi tanı,insanını tanı ona göre yaklaşım göster.teknik direktörlük öğretmenliktir.öğretici ol,oyuncuların hepsi birer çocuk gibidir;onları psikolojik olarak desteklemen bana kalırsa dünyanın neresinde olursa olsun şarttır ve başarıyı getirir.bu ülkeye dünya çapında gelip de fark yaratan adama en iyi örnekler derwall'dir,piontek'tir.bakın hala meyvelerini topluyoruz miras bıraktıklarının.çünkü bu adamların işini iyi yapma gibi bir derdi vardı.ben başlıkta verilen örneklerin hiçbirinde böyle bir dert veya güdü hatırlamıyorum.hal ve tavırları bile bunu görmek için yeterliydi zaten türkiye'de bulundukları zaman zarfında.gelelim bunların yurtdışında nasıl başarılı olduğuna ve sonrasında yaptıklarına.genelde bakın genelde diyorum sonra papaz olmayalım;ya iyi bir jenerasyona denk gelmişlerdir;ya da çok yüksek bütçeli,kadrosu zaten çok iyi bir takıma.he bir de bunların ortak özellikleri kimsenin anlam veremediği oyuncu tercihleridir.hepsinde istisnasız vardır bu.gider 18'e girmeyecek kapasitede adamı banko oynatır,gider forveti kanat yapar,yaratıcı oyun kurucuyu göbeğe hapseder falan türlü türlü saçmalıklar.bu mevzu da uzun süre ''hocanın vardır bir bildiği sen daha mı iyi bileceksin yeaa'' diye savunulur.tam bir kral çıplak hikayesi.kimse demez be aptal adam göz var nizam var olmuyor işte diye.çünkü o avrupa'dan gelmiştir.üstadtır o.ona laf söylenemez.son sözüm de bu meşhur ''sen daha mı iyi bileceksin yeaa'' cılara gelsin.evet.ben daha iyi bileceğim ve biliyorum.bu hocaların çoğu futbola yetenekli oldukları için zamanında futbolcu olarak çok başarılı geçirdikleri zamanların meyvelerini çok saçma bulduğum bir şekilde ''iyi futbol oynadığına göre futboldan iyi anlıyordur'' mantığıyla hoca yapılıyor.halbuki bir işi yeteneğinle yapman,o işten anladığın manasına gelmez.yalnızca o işe karşı saf yeteneğin olduğu anlamına gelir.teknik direktörlük apayrı bir meslektir ve gerektirdiği mental ve teknik detaylar bambaşkadır.bu arada söylemeden geçmeyeyim.yerli hoca tutkunu falan değilim.benim için oyuncunun da hocanın da yerlisi yabancısı yoktur.iyi hoca vardır,kötü hoca vardır.işine saygı duyan adam vardır,saygı duymayan adam vardır.bizim ülkemize gelen ve tazminatı cebine koyup giden bu ''ismi'' dünya çapında hocalar genelde ikinci kategoride oluyorlar maalesef.
  • 12
    okuma-yazma bilmek için önce alfabe öğrenilir. sonra heceler öğrenilir, kelimeler öğrenilir ve en son cümle kurulması öğrenilir. kabaca bu şekildedir. daha sonra işinde iyi bir öğretmen gelir (buna teknik direktör diyelim) herkesin cümle kurabildiğini farzederek ki öyle olmalı onlara çeşitli bilgiler verir. dil bilgisini öğretir, dil tarihini öğretir, vs..

    bizim ülkemize gelen dünyaca ünlü teknik direktörler buraya geldiklerinde bakıyorlar ki bu futbolcular cümle kuramıyor. bazıları kelime nedir onu bile bilmiyor. bazıları ise daha yeni alfabeyi söküyor. tüm bunları öğretecek kadar vakit olmadığı için bu hocalar direkt olarak cümle kurmaktan başlıyor. haftalar ilerleyip zaman sıkıştırınca cümle kurmaktan da vazgeçip direkt dil bilgisiyle, zamanlarla, vs.. öğretmeye çalışıyor. daha alfabeyi yeni söken birisine fiil çekimlerini, büyük-küçük ünlü uyumunu filan öğretmeye kalkarsan bodozlarsın. hepsi bu yüzden bodozluyor.

    taraftar dediğimiz kişiler de cümle kurmayı bilmiyor. alfabe nedir bilmeyenler çıkmış büyük ünlü uyumu hakkında sallıyor.

    türkiye'de futbol bilinmiyor. teknik direktörler bile bilmiyor. çünkü onlara öğretenler de bilmiyor.

    bu ülkeye frank rijkaard geldi ve mustafa sarp'a total futbolu anlatmaya çalıştı ve sonuç almayı bekledi.

    türkiye'de futbolun neden bilinmediği ise ayrı bir tartışma konusudur.
  • 15
    önemli bir konu. oyuncunun veya hocanın yerlisi ve yabancısı olmaz. uzun yıllar ligimizde yabancı hocalar şampiyonluklar yaşamıştır. ancak son yıllarda hemen tüm şampiyonluklar yerli hocalar ile elde edilmektedir. yabancı hoca seçilecek ise yanına mutlaka gerçekten ligdeki oyuncuların tamamına yakınını tanıyan yerli bir hoca atanmalıdır. derwall bir devrim yapmıştır. bu devrimi yanında yerli yardımcıları ile yapmıştır. tek başına başarılı olmak mümkün değildir. dervall'in yardımcısı bilahere ülke futboluna bir şekilde büyük katkılarda bulunmuştur. (not derwall'in devrimi galatasaray taraftarının derwall'i istifaya çağırışından sonra olmuştur, derwall döneminde hıçkıra hıçkıra ağladığımı biliyorum, acılardan zaferler doğmuştur.)

    geçmişten ders almak çok önemli. yeni hocamız cesare prandellinin yanına yeni bir mustafa denizli bulmamız şart. ünal başkan ligi ve ligdeki oyuncuların neredeyse tamamını tüm özellikleri ile tanıyan çoğu ile çalışmış hikmet karaman'ı veya daha iyi fikri olan varsa ligi tanıyan x yerli bir hocayı yardımcı olarak prandelli'nin yanına ataması gereklidir. (not tavsiye ettiğim hikmet karaman ismi örnektir daha iyi önerisi olan varsa fikrini paylaşabilir veya mesaj atan olur ise ayrıca ekleyebilirim)
App Store'dan indirin Google Play'den alın