• 37
    sezon sonunda bu kural vesilesiyle bonservissiz olarak kadromuza katabileceğimiz oyuncuları derlemek istedim. mertens, cavani, meunier, willian tarzı uzanamayacağımız ciğerleri değil de gerçekçi hedefleri listeye aldım. öncelikle yerli oyunculardan başlıyorum mevki mevki devam edicem.

    yerli
    -mert hakan yandaş (sivasspor/25)
    -nuri şahin (w.bremen/31)
    -emre kılınç (sivasspor/25)
    -oğulcan çağlayan (rizespor/23)
    -anıl başaran (samsunspor/19)

    stoper
    -robin knoche (wolfsburg/27)
    -jemerson (monaco/27)
    -leo santos (corinthians/21)
    -dino arslanagic (antwerp/26)

    sağ bek
    -omar elabdellaoui (olympiakos/28)
    -fosu mensah (manu/22)
    -javier manquillo (newcastle/25)
    -patrick burner (nice/23)

    orta saha
    -renato tapia (feyenord/24)
    -nampalys mendy (leicester/27)
    -charles aranguiz (leverkusen/30)
    -jeff hendrick (burnley/27)
    -viktor kovalenko (shaktar/24)
    -guelor kanga (sparta prag/29)

    forvet
    -moussa sylla (monaco/20)
    -yuri alberto (santos/18)

    marcao'yu satar ve mariano ile yola devam etmezsek bu listedeki mevkidaşlarından birilerini takımımızda görebiliriz. ayrıca orta sahalardan da birkaçına göz gezdirsek fena olmaz. forvet oyuncuları ise genç isimler ve yedek forvet ihtiyacını karşılamaları için düşünülebilirler. yerli futbolculara gelince ise kapıda bekleyen bir yabancı sınırı tehlikesi nedeniyle kapabildiğimizi kapalım derim.

    elbette yönetim birilerini satıp transfer için bonservis bütçesi yaratacaktır. yine kiralık hamlelerimiz de olacaktır. ancak bazı eksiklerimizi bu şekilde bonservissiz oyuncularla gidermemizin bir elzem olduğunu düşünüyorum.
  • 25
    revize edilmesi gerektigine katiliyorum.

    verilen maa$larda sikinti yok, problem maç ba$ilarin maa$lara entegre edilmemsi. oysa ki performansa dayali bir maa$landirma sistemi olsa ortada sorun kalmaz.

    sana yillik 3.5 milyon maa$ vericem ama:

    1. $u kadar maç yapmak zorundasin, atiyorum 30 = fuul maa$, 30'un altindakikler pro rata ödenecek
    2. sakatliklarda maa$inin %70ini öderim
    3. kilo almiycaksin, özel ya$antina dikkat edeceksin aksi takdirde kesintiler olur
    4. 4. sari kart / kirmizi kart kesintileri

    bonuslar
    1. 30 maçin üstüne çikarsan $u kadar
    2. attigin gol için, yaptigin asist için $u kadar

    arkada$, madem futbol bir endüstri oldu. futbolculara da çali$an muamelesi yapacaksin.
  • 30
    zamanında mağdur olan oyuncuların haklarını koruyabilmek adına, oyuncuları köle gibi gören zihniyete karşı haklı olarak uygulamaya geçen kurallardır.
    ancak sonraki süreçte futbolcuların elleri o kadar kuvvetlendi ki, neredeyse bugün kulüpler oyuncuların kölesi olmaya başladı.
    örneğin bir oyuncu düşünün, kulübünden hatırı sayılır bir sözleşme ile iyi bir yıllık ücret alsın ama oynamak için gayesi olmadığı gibi başka kulübe gitmeyi de düşünmesin (bkz: tarık çamdal)
    yine bir oyuncu düşünün; yüksek maaşına karşın aylardır ne sezon başı kampına katılsın, ne de herhangi bir idmanda görülsün (bkz: tolga ciğerci)
    bu ve benzeri örnekleri çoğaltabiliriz.
    eee, bu durumda kulüplerin hakkını kim savunacak?
    sonuçta oyuncular gelip geçici, onların da hakkı yenmesin ama aslolanın kulüpleri sürdürülebilir kılmak olması gerekmez mi?
    şu da bir gerçek ki, zamanında o sözleşmeleri yapan yönetimlerin de dönemlerindeki zararlardan sorumlu olacağı bir düzenleme yapılmalı, o ayrı bir konu
    burada vurgulamak istediğim, iyi niyetli olmayan oyunculara karşı da kulüpleri koruyacak düzenlemeler kesinlikle yapılmalı.
    ne bileyim, belli kıstaslarla (tabii ki makul ve kabul edilebilir sebepler oluşmalı) oyuncuların sözleşmelerinin tek taraflı feshi mümkün olabilmeli.
    yoksa daha çook demoklesin kılıcı gibi dolaşır durur tepemizde uefa'nın ffp'si.
  • 3
    1990 yılında 26 yaşında olan bosman oyuncusu olduğu royal fc liege takımından ayda 750 euroluk bir teklif alınca bu aylığı az bulup fransız kulübü dunkerque ile anlaştı.

    ancak ona aylık 750 euro değer biçen royal fc liege, uefa, fifa ve belçika futbol federasyonu'nun transfer yönetmeliklerine yaslanarak, sözleşmesi bitmiş bu futbolcu için satış listesine koyduğu fiyatı, yani 400 bin euro'yu istiyordu dunkerque'den.

    ne fransızların bu kadar parayı verme olanakları vardı, ne de bosman bu kadar ederdi.

    fransızlar bu kez kiralama yoluna gitti ve bir yıl için 30 bin euro karşılığında bosman'ın kiralanması konusunda sözlü -transfer diliyle 'prensipte'- anlaşma sağlandı. böylece yıl sonunda belirlenen bedelin yarısına bosman'ın bonservisini alma olanağına da kavuşacaktı dunkerque...

    fransız kulübü acele ediyordu. çünkü bosman'ı fransız federasyonunca belirlenen son tarih olan 3 ağustos'tan önce renklerine katmaları gerekiyordu.

    sezonun ilk bölümüne yetişebilmesi için. bosman 30 temmuz tarihinde fransızlara aylık 2 bin 250 euro karşılığında imza attı. aynı gün dunkerque banka teminatını ve sözleşmeyi belçika kulübüne yolladı. ama fransız kulübünün mali bir bunalımda olduğu haberini, biraz da hileyle bankadan öğrenen royal fc liege sözleşmeyi işleme koymadı ve bosman'ı kulübü tarafından yapılan teklifi reddettiği için idari olarak cezalandırdırarak, kadro dışı bıraktı ve aylık 750 euro'luk ödemeden de kurtuldu.

    3 ağustos tarihi geldiğinde fransız futbol federasyonu'na bosman'ın bonservisini de yollamadılar. bosman'dan ilk maçlarda yararlanamayacak olan dunkerque de bu transferden tamamen vazgeçti.

    eski kulübü, belçika futbol federasyonu ve uefa'ya karşı dava açtı. dava konusu ise uluslararası transfer sisteminin hukukiliğini, yasallığını sorguluyordu.

    yerel mahkemenin lehte kararı sonucu hâkim davayı avrupa adalet divanı'na havale etti.
    çünkü konu, avrupa topluluğu'nu ilgilendiren iki uluslararası yönetmeliğin çakışmasıydı.
    uluslararası transfer yönetmeliği, oyuncuların sözleşmesi bitse dahi kulüp tarafından belirlenecek bonservis bedelinin yeni kulüp tarafından ödenmesini öngörüyordu. ve bu yönetmelik de avrupa topluluğu'nun, çalışanların serbest dolaşım hakkını garanti altına alan yasalarıyla temelden çelişiyordu.

    belçikalı hâkim ayrıca dava kapsamına liglerde uygulanan yabancı sınırlamasının avrupa topluluğu çalışma yasalarına aykırı olduğu yönündeki görüşünü de kattı.

    beş yıllık zorlu davanın ardından avrupa adalet divanı 15 aralık 1995'te ünlü kararı-nı açıkladı:

    ------------karar-----------------

    "avrupa topluluğu vatandaşı futbolcuların, kontratlarının bitiminin ardından bonservis gibi kısıtlamalarla transferlerinin engellenmesinin hiçbir hukuki dayanağı yoktur. ayrıca ab vatandaşı futbolcuların milliyetlerine dayalı herhangi bir kısıtlamanın (en fazla 5 yabancı oyuncu oynatma kuralı) milli takımlar dışında, yapılması da yasadışıdır."

    ------------karar

    kararda ayrıca bu konuda kulüpler tarafından yapılacak rekabeti engelleyici centilmenlik anlaşmalarının da avrupa komsiyonu tarafından en ağır şekilde cezalandırılacağı da yer aldı.

    kararın belki de bundan sonraki gelişmelere kaynak olacak en önemli yönü ise profesyonel sporun bir ekonomik alan ve aktivite olarak kabul edildiğinin açıklanmasıydı.
  • 43
    türkiye'de adı olan ama kendi olmayan kural. resmi olarak kabul ediliyor ama uygulama için gerekli düzenlemeler 20-25 yıldır yapılmıyor. ondan sonra kulüplerden gelecek planlaması bekliyoruz.

    bu arada ingiltere'de uygulanmıyor diye yanlış bir bilgi var. ingiltere'nin çalışma izni kuralları olmayan ülkelerden, transfer edebileceği futbolculara bosman kuralları geçerli oluyor. keza lig içinde elinde çalışma kağıtları olan futbolcular içinde geçerli bu kural. sadece çalışma izni olmayan futbolcu transferlerinde uygulama geçersiz kalıyor.
  • 34
    türkiye'de anlaşmak serbest fakat görüşmek ve imzalamak yasak.

    saçma bir cümle oldu biliyorum fakat türkiye'de tüm ilişkiler güvensizlik üzerine kurulduğu için bu kural esnetilip "kulübü izin verirse imzalayabilirsiniz" tarzında işliyor. ama siz futbolcuyla anlaşıp sene sonu imzalatabiliyorsunuz.

    almanya'da adamlar 1 sezon önceden diğer sezonki teknik direktörlerini, futbolcularını çatır çatır açıklıyorlar. ne zaman o kafaya ulaşacağız çok merak ediyorum.
  • 39
    bir dönem yanlışım yoksa türkiye'de uygulanmıyordu bu kural. şöyle ki futbolcu jean-marc bosman, daha sonra adıyla anılacak olan kuralın doğumuna neden olan davayı açtığında(süreci anlatan bir yazı: http://plasedergi.com/...i-jean-marc-bosman/) ve dava sonuçlandığında, türkiye ab ile müzakereler konusunda pek adım atmış bir ülke olmadığından ab'nin kurallarından muaftı. ve bu bosman kuralına türk kulüpleri uymuyordu. dolayısıyla da türkiye'de o dönem hülle transferleri moda olmuştu. anadolu takımında oynayıp da sözleşmesi biten bir oyuncu bosman kurallarına göre bonservissiz olarak takımdan ayrılabiliyordu ancak bu yalnızca avrupa ülkelerinden birine transfer olduğun söz konusuydu. bunun üzerine üç büyükler de sözleşmesi sonra eren anadolu takımı oyuncularına, bonservissiz olarak belçika, hollanda, almanya gibi ülkelerin 2. liglerinden takımlarla formalite icabı sözleşmeler imzalatıyor, sonra da çok cüzzi bedellerle bu oyuncuları oradan takımlarına katıyorlardı. mesela ümit karan'ın gençlerbirliği'nden galatasaray'a transferi böyleydi. hatta o dönem ilhan cavcav ümit futbol oynayamaz falan diyordu ama elbette çatır çatır oynamıştı ümit karan. çünkü hukuka uygun bir transferdi. keze beşiktaş ve fenerbahçe de o dönemlerde benzer şekilde transferler gerçekleştirmişti.
  • 31
    "bosman kuralları" sayesinde artık güç oyuncular ve menajerlerin eline geçmiş durumda. oyuncu haklarını korumaya yönelik olarak çıkarılmış kurallar artık oyuncuların davranışları ve beceriksiz yönetimler ile birleşince kulüpleri çaresiz durumlarda bırakıyor.

    bosman kuralına sporcular özelinde bakarsak haklarını almaları doğal olarak gözüküyor. ancak bu durum suistimal edilmeye başlandı. güzel bir kontrata imza atan sporcu "iş ahlakı" eksik ise bana parayı ödemeye mecburlar, "bizim de rızkımız bu" modunda ortada geziniyorlar.

    bu duruma bir çözüm bulmak istenir mi? sanmıyorum, ancak bence çözülmesi gereken büyük bir sorundur. oyuncular ile birlikte kulüplerin de hakları korunmalı artık. bosman kuralının varlığı önemli ancak kulüplerde yapılan sözleşmeler karşılığını talep etmek zorunda. belirli kıstasları olmalı diye düşünüyorum. belirli sayıda maç yapma, sözleşmelerin maksimum süresi belirlenebilir. bizce en bilinen örneği ise tarık çamdal' dır.

    menajer, oyuncular ve bu işlerden nemalanan yöneticiler bu kuralın değişmesini istemeyeceklerdir. bosman kuralı ile birlikte mino raiola, jorge mendes ve william davilla gibi menajerler dünya futboluna hakim durumdalar.
  • 42
    yürürlüğe girdiği 1995 yılından itibaren futbolda zayıf liglerin ve takımların avrupa'da rekabetçi olmalarının tamamen önüne geçmiştir. sırp kızılyıldız, romen steau bükreş ve iskoç celtic gibi avrupa futbolunun her daim zirvesinde olmayan takımların da kazanabildiği şampiyonlar ligi o günden sonra çok kısıtlı sayıda şampiyon çıkarmıştır.

    oynanan 24 sezonda kupa ingilitere, ispanya, almanya, italya dışına sadece 1 kere porto'nun şampiyonluğu ile portekiz'e çıkmış olup, bu 24 sezon içinde sadece 11 farklı şampiyon barındırmıştır. makasın neden açıldığının en önemli göstergelerinden biridir.

    benzer durum 'nispeten' uefa avrupa ligi için de geçerlidir. anderlecht, göteborg, ipswich town gibi takımların kazanabildiği uefa avrupa ligi takip eden 24 sezonda 16 farklı şampiyon çıkarmış, hollanda, portekiz, rusya, ukrayna ve galatasaray'ımız sayesinde kupa türkiye'ye de gelebilmiştir. buna rağmen son 10 şampiyonluk arasına ispanyol ve ingiliz takımları dışında şampiyon çıkaran tek takım yine portekiz'den porto olarak göze çarpmaktadır. bu da yine makasın nasıl açıldığını bize göstermektedir.

    sporu çok daha hakkaniyetli bir noktaya getirmek için nba salary cap tarzı bir sistemin avrupa futboluna tekrar entegre edilmesi şarttır. rekabetçilik başka türlü malesef artırılamaz..
  • 27
    türkiye'deki kullanılış biçimi zamanın ve transfer hikayelerinin birikimiyle birlikte aman etik değil biz takımıyla görüşelim de öyle alalım gibi absürt bir doğrultuda olduğu için bugün saçma sapan adamlar sözleşmesi bitecek oyuncular için 10 yıllık mukavelesi varmış gibi fiyat çekiyor. pek tabii takımların kendi oyuncuları için belirledikleri bonservise karışmak yanlış olsa da biraz realite ve somut dünyadan kopmamanın bazı kafalara zorla çakılması gerekiyor.
  • 32
    futbolcular kuluplerin kölesi olmasın diye çıkartılmış kural. eskiden bir futbolcu kulübüyle sözleşmesi bitmiş olsa dahi başka bir kulübe kafasına göre gidemiyordu. sonrasında da bosman adlı bir futbolcunun "sözleşmemin bittiği kulüp nereye gideceğime karışamaz" dedi ve devrim gibi kararla bu kural hayata geçirildi. buna göre sözleşmesi bitmiş bor oyuncuyla anlaşma yapılırken eski kulübüne herhangi bir ödeme yapılmayacaktı. free transfer olayı başlamış oluyordu yani.

    ama bugün futbolcular öyle imza paraları istiyor ki bu kural anlamını yitirdi. "kulübüm olsa şu kadar bonservis parası verecektin şimdi o parayi bana ver" deme noktasına geldi is.

    bosman kuralının imza parası kavramı çerçevesinde yeniden ele alınması gerekiyor. ya da imza parasının bir çerçeve içine alınması gerekiyor.

    misal boşta olan futbolcu maksimum olarak, son 2 yıl ki garanti kontratının ortalaması kadar imza parası isteyebilsin. yoksa bu işin suyu çıkacak.
  • 28
    başımızdaki "sattığın kadar al" belasına rağmen hala inatla transfer isteyen taraftarların sığındığı kural.

    "transfer yapamıyorsan boştaki oyunculara yönel kardeşim" diyorlar ama, boştaki oyuncuların da bonservis bedeli gibi imza parası istediğini anlamak istemiyorlar.

    bu sana göre belçika, onlara göre katar olan lige gelmenin ödülü de bu imza parası işte.
  • 20
    dönemin şartları gerektirdiği için uygulanmaya başlayan bu kuralın asıl çıkış noktası, yani bosman'ın ana argümanı "futbolcular alınıp satılacak bir mal değildir" idi. mevcut koşullar gerektirdiği, en azından öyle olduğu düşünüldüğü için uygulanmaya başlayan bu kuralın tamamen kaldırılmasa da en azından yeniden gözden geçirilmesi artık gerekli görünüyor.

    neden derseniz; hiç uzatmayacağım, ortadaki çarpıklığı görmek için bugünlerde yapılan transferlere bakmak yeterli. zamanında kulüplerin malı olmaktan şikayet eden futbolcuların artık ne idüğü belirsiz bir sürü simsarın malı haline geldiğini hepimizi görüyoruz.

    brezilya, başta olmak üzere güney amerikalı bir oyuncu ile anlaşıyorsun, adam geliyor, yanında bi'dünya adam. abisi, kardeşi, babası, amcası, halası, dayısı, anası, danası komplesi gelmiş ve bi'şekilde oyuncunun transferi ve diğer işlemleri konusunda hak ve imza yetkisine sahipler. aynı durum afrikalı oyuncular için de geçerli. adam bir iniyor havaalanına, aman diyim. yanında iri kıyım bi'dünya zenci, sanırsın futbolcuyla beraber üç, beş tane de boksör transfer etmişsin. bunlarda aynı şekilde oyuncunun transferi gibi işlemlerde yetki sahibi. fonlar vb. finansal kurumları da unutmamak lazım.

    menajerlik şirketleri ve sisteminin bugün geldiği duruma bakınca, zamanında bosman'ın şikayet ettiği ve değişmesini istediği kuralların ne derece çıkar amaçlı kullanıldığı ortada. fazla uzağa gitmeye gerek yok, şike davası nedeniyle ortaya çıkan kayıtlarda şekip mosturoğlu vasıtası ile sedat peker, olgun peker gibi isimlerle bağlantılı kişilerin nasıl menajer "yapıldığı" resmen ortada. menajer normalde "olunması" gereken bir kavram. yani sınava giriyorsun, kişide aranan çeşitli özellikler var filan.

    hasılı; ortada böyle büyük bir rant olunca daha farklı olmasını da bekleyemezdik. en azından eskiden verdiğin paranın nereye gittiğini biliyordun, hangi kulüpten aldıysan o kulübe yapıyordun ödemelerini ha keza hangi kulübe sattıysan da senin kulübünün kasasına giriyordu para. en basitinden her iki sistemi karşılaştırdığımız zaman eski hali şimdiye göre çok daha iyiydi. futbol değişti, dünya değişti ve eski sisteme dönelim demek de çözüm olmayacaktır ama en azından her iki sistemde denendi ve bu tecrübeler ışığında yeni bir düzenleme yapılması dünya futbolundaki en önemli ihtiyaçlardan biri.

    bu fifa, uefa, platini filan ne iş yapar merak ediyorum. mesela zamanında oyuncu değişikliği konusunda devrim niteliğinde bazı fikirlerimi de beyan etmiştim, bu transfer konusu da öyle. ayrıca henüz yazıya dökmediğim nice radikal fikirlere ben sahipken bu adamların aklına hiç mi bi'şey gelmiyor. sonra neymiş, we care about football'muş. hadi la ordan.
  • 40
    gunumuzde cogu kulubun batik durumda olmasina yol acan baslica nedenlerdendir, dolayisiyla devrim niteliginde bir karar olmustur. davanin sonuclanmasiyla birlikte guc kuluplerden futbolculara gecmis ve bu da yillik ucret patlamasina sebep olmustur, ki buna "maas balonu" da diyebiliriz.

    fifa 2005 yilinda bu ucret enflasyonuyla ilgili calisma yapacak bir gorev gucu olusturmus ama bir sonuc cikmamistir. uefa ise 2010'da (baska bazi nedenlerden de oturu) konuya finansal fair play ile mudahale etmistir. nitekim uefa ayni yil, "avrupa'da ortalama olarak kulup gelirlerinin %64'unun futbolcu maaslarina gittigini, 76 kulubun gelirinin tamamindan fazlasini maaslara ayirdigini" aciklamistir.

    bosman sonrasi donemde yasanan bu 25 yillik ucret balonu, covid-19 sonrasinda ilk defa yara alacaktir.
  • 11
    hala memketimizde oturmus olmayan kurallar butunu. mukavelesinin bitmesine 6 ay kalmis oyuncuyla, kulubunun izni olmaksizin gorusulebilir, yeni sezondan gecerli mukavele imzalanabilir. ancak ne hikmetse galatasaray anadoludan yilin sonunda mukavelesi bitecek oyuncularla gorusse, ne ayartmaciligimiz kalir, ne acgozlulugumuz. nezaketen bile olsa kulubune haber vermeli, izin istemeliymisiz.

    biz sirf bonservissiz oldugu icin, kullanmayacagimiz oyuncuyu bile alabiliriz. diger x kulup alamasin diye bile alabiliriz. keyfimiz oyle oldugundan alabiliriz. ama dedigim gibi sebep ne olursa olsun biz mukavelesinin bitmesine 6 ay kalmis adama teklif yaptik mi, ellerine gecen herseyle uzerimize saldirilmakta.
App Store'dan indirin Google Play'den alın