• 51
    başariya endeksli taraftar, ne olursa olsun yenince "bana ne abi oyundan ben sonuca bakarim, yendik mi yendik" , "iyi oynasan ne yazar maçı kazanamadiktan sonra ne önemi var" replikleri ile ortaya cikan türün adıdır. şimdi birilerini "başariya endeksli taraftar" diye yaftaliyorsaniz bu ifadeleri kullandiğıni, görmeniz lazim, yok öyle mağlup olduktan sonra eleştirenleri direkt etiketlemek. emin olun bugün elestirenlerin bir çoğu geçen seneki 2. yarı galibiyetlerinden sonra da takım oyunundan memnuniyetsizlik duyan ama bunları dile getirdiğinde "sözlük linç timi"nin hışmına uğrayacağından dolayi ya dile getirmeyen ya da hafif yolla ifade edenlerin taa kendisidir. öyle de bir yaklaşimimiz yok mu, söyleyin? "abi kazadık iste neden sirke satiyor yorumlarin" rahatsizligi hissetmiyor muyuz galibiyet sonrasi elestiri geldiğinde, hakli olsa bile? galibiyet sonrasi eleştiriye yaşama şansı vermiyorsan mağlubiyet sonrası isyana sırtını dönmeyeceksin, çünkü orda bir birikmislik var artik.şimdi basarıya endeksli taraftar diye kişileri gruplamadan önce bu gerçekleri once bir önümüze koyacağız, sonra da bu ifadenin anlamsızlığı ile yüzleşeceğiz, nokta.
  • 53
    benimdir. şu hayatta insanlar ne acılar, ne dramlar, talihsizlikler yaşıyor. hepimiz azıcık da olsa mutlu olmak için yaşıyoruz. çıkış noktası ve amacı tamamen eğlence olan futbol ve diğer sporlarda empati beslediğimiz takımın yenilmesi sonrası üzülürsün, normaldir. ancak çok da büyütmemek lazım. gidip bunu kendime dert edinmem, edinemem, böyle küçük düşünecek biri değilim. ne kendimin, ne de etrafımdakilerin moralini, modunu bunun için bozamam, düşüremem.doğduğum ilçenin takımı değil ki, kadıköy doğumluyum bir de. iskoçya gibi dini ve siyasi açılardan dolayı, anlamı büyük bir bağlılığım da yok. dedem deplasmanlara maçlara gidermiş, babam bu kulübün eski sporcusu, ailem de galatasaray'lıydı, ben de galatasaray'lıyım, bağlılığım bu. hayatımın çoğu güzel anıları da bu kulübün başarılayla süslenmiş. kötü olan yılları ve dönemleri de hafızamda tutmuyorum, çünkü sallıyorum ve takmıyorum. hayatım da kötü gününde de yanındayız gibi arabesk bir yaklaşıma meze edilecek bir kalitede değil. öğrenci bursumun son kalanıyla galatasaray maçı bileti almış birisiydim ben. yıllar geçtikçe akıllandım. en kötü oyuncunun bile hayat kalitesini görünce anlıyorsun bu işlerin bu kadar ciddiye alınmaması gerektiğini.
    not:entry biraz karışık oldu ama konu ile ilgili söylemek istediğim daha çok şey var, o yüzden kısa tutmaya çalışınca böyle oluyor.
  • 55
    son zamanlarda artış gösteren, oynanan oyunun genelinden, özünden çok sonuca odaklanan, taraftarımızda olmaması gerektiğine inandığım profil.
    düşük seviyede futbol oynayıp maç sonu kazanmanın uzun vadeli düşünüldüğünde çok bir artı katmayacağı bir gerçek. onun için takımın sağlam adımlarla, kordineli ilerlemesi gerçek başarıları getirecektir bize.
    diğer bir yandan tribünde söylenilen başarılar gelir geçer asaletin bize yeter bestesinde de olduğu gibi gs sevgisi ve asaleti illede galibiyet söylemlerinden daha önce gelmeli bence.
  • 57
    türk futbolunun dünya klasmanındaki yeri malum. lig kalitesi, takımlarımızın avrupa karnesi ise içler acısı. buna mukabil, maaş düzeyi olarak avrupanın beş büyük liginden sonra geliyoruz. galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş'ın yıllık maaş bütçesi, geçen yıl şampiyonlar ligi'nde yarı finalisti çıkartan hollanda liginin tamamına denktir. bu üç takımımızın maaş gideri, dünya ülkeler klasmanında lider konumda bulunan belçika ligi'nin de tamamı kadardır ayrıca. umarım bu eleştiriyi getirenler, üç büyüklerden birinin maçını izlemenin bayern münih'i izlemekten daha pahalı olduğu konusunda bir fikri vardır.
  • 58
    maalesef ki sahip olduğumuz profildir. şampiyonluğa koşarken kapalı gişe, şampiyonluktan kopunca bomboş tribünlere oynamamız vs. de bunun ispatıdır.

    hayatımın hiçbir döneminde galatasaray'ı başarılarından dolayı tutmadım. çocuğum gibi cimbom benim. nasıl ki çocuğum hayırlı çıkarsa sevinirim, böbürlenirim, her yerde anlatırım; hayırsız çıkarsa da sokağa atmam, yine gözümden bile sakınırım onu. evlattır yani sonuçta.

    öyle bir şey. veya buna benzer bir şey içimdeki galatasaray sevgisi. eğer evladıma zarar verecekse fatih terim'i de, mustafa cengiz'i de, abdurrahim'i de tek kalemde silerim.

    arda turan meselesine gelecek olursak arda turan'ın iyi bir insan olmadığı çok aşikar. gerek arkadaş çevresi, gerek vukuatları, gerek futbolu artık bize layık olmadığını gösteriyor. yönetimimizin de çoğu taraftarımız gibi arda turan'ın bu armaya layık olmadığını düşündüğünü biliyorum. bu bağlamda umarım mustafa cengiz fatih terim'e diş geçirebilir ve masaya yumruğunu vurabilir. sadece hoca istiyor diye futbolcu almak.. hele hele arda gibi bir futbolcu almak büyük kumar ve bizim bu kumarı oynayacak lüksümüz olmadığını düşünüyorum.

    mustafa cengiz'de, fatih terim'de, arda turan'da çok umrumda değil aslına bakarsanız. galatasaray'ım iyi olsun yeter.
  • 61
    dünyada bu tanıma en çok uyan taraftar, malesef bizim taraftarımızdır. özellikle son 5 6 yılda. iddiasız bir sezonda, sol frame boş kalır, stad asla dolmaz. fenerbahçe geçen sezon küme düşme potasındayken stad doluyordu, biz üst üste 2 maç berabere kalırsak kombine sahiplerinin ya nişanı oluyor ya hastalanıyor, gişe fiyatının az altına satmak için. birazcık tokezlemede son 2 sezonun şampiyon hocasına edilmeyen itham kalmıyor. biraz romantik bir laf gibi duruyor ama harbiden 14 senelik çile bu dönem olsa bir avuç kalırmışız.
  • 62
    o kadar normal ki...

    neden ısrarla iblisvari derecede kötü bir şeymiş gibi irdeleniyor bilemiyorum fakat günümüz türkiye'sinde -hatta daha geniş perspektifle "dünya"sında- son derece doğal bu şekil bir kalıp. x, y, z... türlü türlü jenerasyon kategorizasyonuyla insanların farklı kuşaklara ayrıldığı, kategorize edilen insan topluluklarından bilhassa iş dünyasında farklı beklentilerin olduğu sosyokültürel bir parçalanma hali söz konusu. bu kötü bir şey mi? yoo, değil. neden olsun ki? her yaş grubunun dünyayı farklı bakış açısıyla anladığı ama nihayetinde benimsediği ve sevdiği bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

    2020'deki taraftar profili ile 14 sene şampiyonluk görememiş taraftar profilini karşılaştırmak doğru bir şey değil. dönemin ekonomik şartları, hayat kalitesi, insanların mutluluk sebepleri, dirayeti bambaşkaydı; şimdinin koşulları, yaşam zorluğu, boğuşulmak zorunda olan(lar) bambaşka. 3-4 yıl öncesinin ana fikrinin bile günümüzle bir tutulamayacağı bir konuda yıllar öncesini referans almak bizlere doğru veri(ler) sun(a)maz.

    bir adam düşünün; asgari ücretle aile geçindirmeye çalışıyor. yetmiyor, türlü türlü sıkıntıyla boğuşuyor, yeri geliyor sağlığından vazgeçmek zorunda kalıyor... bu adamın eşi ve çocukları haricinde yegâne mutluluk kaynağı da galatasaray. galatasaray'ın galibiyetiyle birlikte mutlu oluyor, yaşam enerjisi buluyor ve her türlü aşağılanmaya, soruna dayanma direncini galatasaray sayesinde ediniyor. bu adam, bu insan galatasaray kötü gittiğinde ise kendisini olabildiğince uzak tutuyor sevdiğinden. hayatın zorluklarına müteakip bir de galatasaray'ı sebebiyle üzülmek istemiyor çünkü yeteri kadar başarısızlıkla, sorunla harmanlanmış olan hayatına daha fazla başarısızlık sıkıştırmak istemiyor. ülkemizde sayısı belki de yüz binleri bulan bir taraftar profili bu. keşke hayat tozpembe olsa herkes için ama değil ne yazık ki. varmak istediğim nokta; betimlediğim insanın başarıya endeksli olması sizce de normal değil midir?

    sporu seviyorum. sporu basketbolla tanıdım ben. 7 yaşımdayken babamın ve eniştemin omuzlarında takip ettiğim 6 mart 1996 efes pilsen stefanel milano maçından o kadar etkilendim ki, ayağımla topa vurmayı değil de ellerimle sünger topu evdeki minik çembere geçirmeyi denedim hep. zamanla futbolun da güzelliğini keşfettim galatasaray sayesinde. fatih terim ile birlikte uefa kupası zaferinin geldiği akşam* arif erdem'in golü kaçırdığı pozisyonda ekrana küfür etmemin neticesinde annemden terliği yedim, acısını hala hissederim totomda. başarı gördükçe sporu sevdim, başarıyı tattıkça spora bağlandım... diyeceğim şu ki; başarı dediğimiz şey bir çocuğa sporu sevdirir. baban fenerbahçeli olsa bile sen galatasaraylı olursun çünkü sana tatmin lezzetini tattıran kavram başarı kavramıdır.

    eski yazılara gittiğimde başarıya endeksli taraftarın "sığ, geri zekalı, cahil ve bilgisiz" olduğunu fark ettim. öyle denmiş yani. kendimi "başarıya endeksli taraftar olarak" tanımlıyordum şu güne kadar; ancak öğrendim ki hem bilgisizmişim, hem cahilmişim, hem geri zekalıymışım, hem de sığ imişim. bizler de böyleyiz işte, idare edeceksiniz artık, n'apalım...
  • 63
    başarının gelmesindeki sebeplerden biridir. bu açıdan galatasaray taraftarını real madrid taraftarına benzetirim hep sahada futbol yoksa tabi ki taraftar başarı istetecek. daha geçen hafta real taraftarı belkide futbol tarihinin en iyi sol beki marcelo yu ağlattı aynı taraftarlar belki tarihin en iyi futbolcusu ronaldo’yu yuhaladı. sen her şeye eyvallah çekip kabullenirsen kulüp buna bir bağışıklık geliştirmez taraftar galatasaray’ın aşısıdır bu yüzden mikroplara karşı bağışıklığı hazırlar.
  • 64
    bir insanın doğduğu yere göre takım tutmasının akla yatkın hiçbir yanı yok. bu durumda seçme şansı yok kişinin. ne yapalım kader diyerek atıyorum muğlaspor'u tutmak zorunda, çünkü muğla'da doğmuş. özgür irade falan önemli değil. önemli olan istanbul dışında yaşayıp da galatasaray'a gönül verenlere laf sokmak.

    bir insanın yaşadığı yere göre takım tutması ise hepten saçmalık. bugün elazığ'da yaşarım, 3 yıl sonra giresun'a geçerim, 5 yıl sonra ise edirne'ye. sürekli takım mı değiştireceğim bu mantığa göre. aslında bu lafları söyleyenlere alın başınıza çalın takımınızı demek lazım da seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.
  • 68
    anladığım bir takımı tutma olgusunu irdelemeyi amaçlayan, ama ifadesi problemli başlık..

    türkçeye iyi davranın, söylemek istediğinizi anlatacak yeterince ifade ve sözcük var dilimizde. iş(business) terimini bir hobi tutkunluğuna uyarlarsanız, hatta hayatta her şeye uyarlarsanız anlam kayar, insanlar tutkusunu paraya indekslediğini düşünür alınganlık gösterir.. herşey siyah ve beyaz olmak zorunda değil, griler, nüanslar, aynı anlama sahip olup farklı durumlarda kullanılan terimler var.

    benim başlıktan anladığım '' takımın başarısına göre ilgi gösterip para harcayan (azaltıp çoğaltan) insanların karakter ve sosya ekonomik yapısı'' gibi birşey..
    ama başlık altında yazılanlar o kadar farklı ki, o kadar anlaşılmamış ki..

    başlığın tam cevap istediği mesela '' z kuşağına ait, materyalist, çoğunluğu erkek, şehirde yaşayıp zaman önem veren, kişi..'' gibi bir ifade olur herhalde....

    hal böyle olunca anlam kaymaları, niyet okumalar, kırgınlıklar oluyor.
  • 69
    sadece türkiye'de değil, dünya'da da başarı geleneğine sahip takımların taraftarı için normal bir durum.

    açıkçası, artık sadece taraftar profili başarıya endeksli değil, takımlar da başarıya endeksli. mesela beşiktaş, iki sezon şampiyon olup, şampiyonlar ligi grubundan namağlup çıkmış bir kadroya sahipken, iki sezon şampiyon olamayınca ne kadar geriledi görüyoruz. aynısı, uzun süre açık ara ülkemizdeki en güçlü ekonomiye sahip takım olan fenerbahçe için de geçerli bir durum.

    futbol takımlarının ekonomik sürdürülebilirliği, yine başarının ve şampiyonlar ligine katılımların sürdürülmesine bağlı ve bunun bilincinde olan taraftar grubunun da başarıyı ekstra fazla talep etmesi kadar normal bir durum yok günümüz futbolunda.
  • 74
    bence cogu zaman vasata alistirilmis taraftar profili ile karistirilan profil. nitekim basariya endeksli taraftar profili guzel oyun sergileyen, bir sistemi olan takimin ilk maglubiyetinin ardindan takimi yerden yere vuran taraftar olarak atfediliyor olsa da bu profil ile; yillardir sistemi, oyun plani olmayan, guzel oyun sergilemeyen takima ve teknik ekibe tepki gosteren taraftar profili ayni kefeye konuluyor. bu iki kavrami birbirinden ayirt edebilmek lazim. giris cumlesinde de belirttigim gibi basariya endeksli taraftar profili, vasata alistirilmis taraftar profili ile karistirilmamalidir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın