• 501
    yayıncı kuruluşun sınıfta kaldığı maçtır.

    maçı seyredemedim, koşa koşa eve geldim özetleri seyrettim. sonra yorumları izledim ama beşiktaşın hakeme isyan ettiği verilmeyen penaltılarını, sayılmayan gollerini göremedim. adamlar özetlere koymamışlar bile.

    kusura bakmayın ben çok "objektif" bir galatasaraylıyım. çok ayıp etmişler, pek ayıp etmişler.
  • 504
    "büyük takımsan, hele önceki sezonun şampiyonuysan rakip senden çok korkuyor. kendi sahanda bir gol atıyorsun, rakip hemen siniyor. o an ne düşündükleri belli: aman, fazla gol yemeyelim. biliyorlar çünkü karşılarında kocaman bir galatasaray var. bir de o ali sami yen stadı, taraftarlar... "
    böyle özetliyordu 12 puanla şampiyon olunan 1987-88 sezonu cevad prekazi kendi hayatını soru-cevap anlattığı "prekazi, vurdu, gol oldu" adlı kitapta.

    bir sene öncenin şampiyonu galatasaray, ligin bitimine sayılı haftalar kala istanbul derbisinde beşiktaş'ı konuk ederken, rakibin teknik direktörü şenol güneş, cevad'ı doğrularcasına bir kaç haftadır kazandığı "hücumcu" takımı bozup, orta sahaya necip'i monte edip "savunmacı" bir oyun anlayışıyla çıkarmıştı takımını derbiye. öte yandan fatih terim ise "motivasyon dehasını" bir kez daha kullanmış ve bir kaç gün evvel türkiye futbol federasyonu ile bein sports'un ortaklaşa düzenlediği "futbolun süperleri" ödül töreninde kürsüye çıkartılmayan topçularını "şampiyon olun, ödülün en büyüğünü alın" diye "gazlamıştı"...

    bu ruh hali içinde sahaya çıkan iki takımdan galatasaray daha baskılı, beşiktaş'ın ise kalesini savunarak oyuna başladı ki daha ilk dakikalarda ev sahibi peşi sır kornerlerle misafirlerine "hoş geldin, burası sami yen" demiş oldu. prekazi'nin belirttiği gibi "bir de ali sami yen faktörü vardı, seyirci etkisi vardı" ve 51 bini aşkın inanmış taraftarın desteği ile galatasaray bastırdıkça bastırıyor, rakip kaleci ve stoperlerin oyun kurmasına izin vermiyordu. bu oyunda bir kanatta onyekuru, diğerinde feghouli her zamanki gibi rakibi zorlarken, esas fark fernando'nun daha çok ön bölgede, sık sık diagne'nin arkasında görülmesiydi. fatih terim n'diaye'yi "kesmiş" ve onun yerine orta sahaya geçen sezon şampiyonluğu getirenlerden donk'u monte etmişti. işte belki de maçı kazandıran hamle bu olmuştu galatasaray adına...

    dakikalar ilerleyip galatasaray arzuladığı golü bulamayınca, beşiktaş oyuna ortak olmaya başladı ki, özellikle galatasaray'ın savunmadan oyun kurmasına müsaade etmeyip yaptıkları baskı ile kaptıkları toplarla muslera'nın kalesinde tehlike yarattılar. maç boyunca sarı-kırmızılıların en etkisiz olduğu ve taraftarının yüreğini ağzına getirdiği bu anlar, beşiktaşlıları da cesaretlendirmiş olacak ki, gol için "hesapsız" yarı sahalarını boşalttılar ve o anlarda arka arkaya onyekuru birbirinin "ikizi" iki pozisyondan karius'u geçme başarısı gösteremedi. o dakikalarda aklıma garry rodrigues geldi, rodrigues olsa bu topları gol yapabilir miydi? gününde bir garry bu topları ayak içi plase ile kaleye yollardı ama o da henry kadar hızlı değildi, bu pozisyonlara girer miydi meçhul...

    devre sona ermeye doğru ilerlerken beşiktaş'ın galatasaray kalesinde korner kullandığı bir pozisyonda mariano'nun topu uzaklaştırmak için yaptığı vuruş caner'in ayağına çarpıp ters taraftan taca çıkıyor, diagne de bekletmeden kullandığı taç atışı ile rakip savunmayı hazırlıksız yakalayıp fernando'nun asistiyle onyekuru'nun golünü başlatan oyuncu oluyordu. beşiktaşlı oyuncular taç atışının kendileri lehinde olduğunu iddaa ede dursun, skorbordda çoktan 1-0 yazıyordu. galatasaray aradığı golü bulurken, asisti yapan fernando'nun kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda kahraman olmayı seçmeyip, boştaki arkadaşına yaptığı ikram uzun yıllar akıllardan çıkmayacak. istatistikler belki yazmayacak ama diagne'nin taca çıkmakta olan topu büyük bir özveri ile kovalaması ve sonrasında hemen eline alıp kullanması büyük bir zeka ve profesyonellik örneği. tam tersi ise caner'in tacın kendi lehine olduğunu düşünüp, oyunu bırakması ve tozluklarını düzeltmesi ise hanesine eksi puan olarak yazılacaktır.

    gazeteci olsam spor sayfasına "galatasaray beşiktaş'ı taca çıkardı" diye bir manşet atardım. ilk golü taç atışıyla başlayan "ani" atakla bulan galatasaray, ikinci devre de yine beşiktaşlıların "uyuduğu" bir anda mariano'nun taç atışıyla başlattığı oyunda diagne'nin fernando'ya attığı ara pasla buldu. 44. dakikada brezilyalı orta saha onyekuru'yu podyuma çıkarmıştı, bu kez iki hamlede de olsa alkışları alan isim oldu. şenol güneş ve yardımcıları maçtan önce diagne, onyekuru ve feghouli'yi durdurma planları yapmış, belhanda'nın oyun kurmasını engelleme stratejileri geliştirmişlerdi de fatih terim'in fernando hamlesi hesaplarında yoktu...

    iki farklı öne geçen galatasaray kalan dakikalarda daha kontrollü oyunu tercih ederken, beşiktaş da tüm hatlarıyla gol için galatasaray kalesine yüklenmeye başladı. ilk devredeki taç pozisyonun etkisinde kalan bülent yıldırım da siyah-beyazlılara "çaktırmadan" destek oluyordu. özellikle quaresma ile mariano'nun her karşılaşmasında beşiktaş lehine düdük çalıyor lakin deplasman takımı aradığı golü bir turlu bulamıyordu zira sahneye muslera çıkmış, ljajic'in serbest vuruşunda, burak'ın altı pastan vuruşunda topu kontrol eden isim olmuştu...

    maç bitiminde soyunma odası çıkışında imza için bekletilen galatasaray formalarını gösterip, "bunlardan birini hakeme verin" diye söylenen gökhan gönül, ilk devre necip'in donk'tan orta sahada çaldığı topta bülent yıldırım'ın faul çalması dışında kendi aleyhlerine hangi pozisyonun olduğunu söyleyebilir...
    oysa necip'in maçı kırmızı kart görmeden bitirmesi, her galatasaray atağında yan hakemlerin pozisyonun bitmesini beklemeden bayrak kaldırması, beşiktaş'ın ofsaytlarına seyirci kalıp korner kazandırması, diagne'nin penaltı pozisyonun var'la ofsayt diye iptal edilmesi bülent yıldırım ve ekibinin hangi tarafa daha fazla "kıyak" geçtiğinin göstergesi değil midir?

    prekazi ile başladık, prekazi ile bitirelim, 1985-86 sezonunda namağlup ligi ikinci bitiren takımı betimlerken " şampiyon olmak istiyorsan yarıştığın rakibi yeneceksin. biz iki maçta da beşiktaş'la berabere kaldık. birini kazanmış olsak şampiyonduk" diyor ya efsane 8 numara, şampiyonluktaki rakiplerinden biri olan beşiktaş'ı dün gece yenen galatasaray, önce rize'yi sonrasında da diğer rakibi başakşehir'i kendi sahasında mağlup edip şampiyonluğu kucaklayacaktır... haydi inşallah...

    kaynak ve maçtan fotoğraflar için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...aray2-0besiktas.html
  • 505
    beşiktaş'a dejavu yaşattığımız maçtır. yine 31. hafta, yine liderlik için geldiler ve yine 2-0 tokatlanıp dönüyorlar. yine 2 yarıda 1'er gol attık ve gollerden birinin sahibi yine fernando.

    zaten kalan en rahat maçımız olduğunu düşünüyordum. beklentimin dışında bir şey gerçekleşmedi. bu maçları oynayamayan şenol güneş yine oynayamadı. kadroyu bozup tamamen savunma odaklı bir takımla sahaya çıktı ki beşiktaş zaten beraberliği istediğini ilk yarıda zaman geçirerek, yatarak belli etti. 2-0 olana kadar doğru düzgün bir aksiyonları yoktu. 2-0 olduktan sonra da biz biraz savunma konsantrasyonumuzu kaybettik.

    gerçi bütün bunların bir önemi yok. bizim yarı sahamızın ortasında, kimden çıktığı tam olarak belli olmayan bir taç kararına sanki alakasız bir penaltı verilmiş gibi ağlıyorlar 2 gündür.

    (bkz: çocuklar inanmayın demiştik)
  • 507
    bu maç için beşiktaşlı taraftarların % 99'u bülent yıldırım'ın performansını unutmayacağız diyor, inanamıyorum. ilk isabetli şutunu 45+4'te çekmiş, maçın tamamında burak'ın yarım pozisyonu dışında zerre kadar gole yaklaşmamış bir beşiktaş vardı o gün.

    hakem deyip duruyorlar, ulan düşünüyorum düşünüyorum maçı bir yerden alıp bir yere verdi diyeceğimiz yarım hatası yok. 1-2 yanlış faul 1-2 tane de yanlış sarı kart dışında hiç bir şey yok. ki bunlar da her derbide deplasman takımının başına gelebilecek bir şey. son derece doğal. bizim inönü'de 2'si çok net 3 penaltımız gitti, millet ağzını açmıyor.

    tv'de de hiç bir galatasaraylı yorumcu da sormuyor amk, ne var bu maçta diye. penaltın mı verilmedi? haksız yere 10 kişi mi kaldın? attığın nizami gol mü sayılmadı? galatasaray'a haksız bir penaltı mı çalındı? 10 kişi kalmamız gerekirken hakem eksik mi bırakmadı bizi? attığımız goller mi sıkıntılı? ne var amk diye soran bir tane galatasaraylı yok.

    adım gibi eminim yıllarca bu maç üzerinden ajitasyon kasacaklar. tabi 3-5 yıl sonra kimse oturup maçın tamamını izlemeyeceği için ankaragücü-galatasaray ya da istanbulspor-galatasaray maçları gibi üstümüze yapışacak.
  • 511
    29 nisan 2018 galatasaray beşiktaş maçının bir benzeri olan maç. iki maçta da tribündeydim.
    iki maç arasındaki en önemli fark bir önceki sezon oynanan maç daha stresli geçmişti. hatırlayanlar olacaktır negredo'nun ilk dakikalarda kaçırdığı gol yürekleri ağızlara getirmişti. fernando'nun golüne kadar diken üstünde izlemiştim maçı.

    ancak bir sonraki sezon çok fazla kasmadan çıkardık çakıyı tak tak tak hallettik işi. ne olduklarını anlamadan evlerine gönderdik. yıllar sonra bu maçları anımsadığımızda aklımıza gelen ilk şey, kesinlikle fernando francisco reges'in damga vurması olacak. 2 sezon üst üste içerideki beşiktaş maçlarını çözüverdi komutan.
  • 513
    galatasaray'ın beşiktaş'ı 2-0 yenerek yaklaşık 6 ay sonra liderlik koltuğuna oturduğu maç. bu maçın olduğu gün ales'ten çıkmış ve yoğun trafik içinde, sınav kafasının getirdiği zihin bulanıklığını dibine kadar yaşayıp taksinin arka koltuğunda eve dönmeye çalışır bir vaziyette, yarı dalgın camdan dışarıyı izlerken, bir yandan da kafamda akşamki maçı oynamaya çalışıyordum. o an taksicinin şu sözüyle irkildim:

    -"bazen kaçmak istersin ama kaçamazsın"

    tam adam felsefi bir yorum üretecek diye dikkat kesilmişken:

    -"trafik diyorum adama hiç nefes aldırmıyor" dedi.

    taksicinin ontolojik bir değerlendirme yapacağını zannetmiş ama sadece trafiği kastettiğini anlayınca hayal kırıklığına uğramış ben "evet haklısınız" diye yanıt verdim sirke satan bir surat ifadesiyle. sonuçta bir yerde istanbul trafiği ve hava durumu ile ilgili muhabbet açılıyorsa, ortam ardına bakmadan kaçılası bir biçimde sıkıcı demektir, bu kural hiç değişmez.

    sonra taksici konuşmaya devam etti. "ee sen birde akşam gör, kimse kalmaz sokaklarda, derbi var ya" dedi.

    "ee öyle tabi" dedim. sonuçta burası türkiye.

    birden "ama tabii ben galatasaray'ın kazanacağını düşünüyorum" dedim. "artık buradan sonra bırakmaz" yorumunda bulundum.

    "galatasaraylı mısın?" diye sordu, "evet" dedim.

    "ben de beşiktaş'ın alacağını düşünüyorum" dedi taksici futbol mutbol bunlar hikaye dercesine bıkkın bir tonda.

    "siz hangi takımlısınız?" dedim bende nezaketen. ama o an en son merak ettiğim şeydi bu. sıkılmıştım ve bir an önce eve gitmek istiyordum.

    "beşiktaşlıyım ama takım tutmuyorum gibi bir şey" dedi.

    o an içimden "haklısın abi bende beşiktaşlı olsam bende tutmuyor gibi bir şey olurdum. 7 senede bir şampiyon olmakla ömür mü geçer...." diye geçirdim. ama adamcağıza bir şey diyemedim tabi, üzüldüm.

    neyse zaten hikayenin geri kalanını biliyorsunuz. marcao ve luyindama arasında yerleri süpüren bir adet burak yılmaz, beşiktaş'ı arena'da yine boş geçmeyen bir adet fernando, ne idüğü belirsiz bir karius, kanatlardan akın akın gelip giden onyekuru, feghouli ve tabi son saniyelerde imparator'un ellerini ovuşturarak 8 puan'ı kapatma sözünü tutmuş olmasının verdiği gururu yaşayışı.

    hikayenin sonunda maçın en çarpıcı görüntüsünü vermezsek olmaz. sarı çizmeli mehmet ağa tuttuğu hesaplardan birini ödetiyor birilerine https://i4.hurimg.com/...d3a2c03c0e2e30c2174e
  • 515
    ufacık bir şampiyonluk umuduyla arenaya gelen beşiktaş'ı, tıpkı 24 mayıs 2015 galatasaray beşiktaş maçı ve 29 nisan 2018 galatasaray beşiktaş maçı' nda olduğu gibi kafalarına vura vura eli boş gönderdiğimiz karşılaşma.

    birbirinin neredeyse kopyası olan bu üç maç, beşiktaş ile aramızdaki siklet farkını da ortaya koyma açısından önemli birer detay. bu maçlardan kazançlı çıksalardı en az 2 tane şampiyonluk daha alırlardı ama ortada final niteliğinde bir maç varsa ve rakip galatasaray ise kaybetmek çok normal. normal olmayan şey koca bir sezonu kaybetmeyi rakip yarı sahada kullanılan bir adet "taç" atışına bağlayacak kadar mızmız olmak. daha da normal olmayan ise hiçbir dayanağa ve ispata dayanmadan 30 yıl önceki maçta teşvik aldığını söyleyen birini referans alıp federasyona kupa için başvurmak.
  • 516
    https://tr.beinsports.com/...0-besiktas-mac-ozeti

    bu maçta yaşanan;

    1- ilk yarıda skor 0-0 iken onyekuru'nun ceza sahasının ilk metrelerinden vurduğu ve karius'un çıkardığı şut (dk. 36),

    2- ilk yarıda skor 0-0 iken duran topta donk'un bomboş kaleye değil auta vurduğu kafa vuruşu (dk. 38),

    3- ikinci yarıda skor 2-0 iken diagne'nin çaprazdan vurup karius'un çıkardığı pozisyon (dk. 58),

    4- ikinci yarıda skor 2-0 iken onyekuru'nun bomboş kale yerine auta attığı %100'lük pozisyon (dk. 66)

    gibi pozisyonları bein sports özetinde göremezken beşiktaş aleyhine karar çıkan neredeyse her pozisyon ve beşiktaş'ın girdiği her pozisyon 3 dakikalık özette yer almıştı. kısacası bein sports (bkz: #3009743) şurada anlattığım özet hazırlama algoritmasını bu maçta da işletmişti.

    bu maçta;

    - hiçbir şeyi beğenmeyen galatasaray taraftarı

    - ağlak fbjk taraftarları

    - 1 oynadığını 30 oynamış gibi anlatan beşiktaş taraftarı

    - taraflı yayıncı kuruluş

    gibi etkenlerden dolayı spor kamuoyunda maç sonucunu hakemin belirlediği, galatasaray taraftarı'nda da çok da iyi oynamadan kazandığımız algısı oluşmuştu. halbuki gerçekler hiç öyle değil.

    skoru alıp vidaları gevşettiğimiz 60. dakikaya kadarki toplam şut sayıları;

    galatasaray-beşiktaş
    şut: 11-3
    isabetli şut: 6-1

    şeklindeydi. ki bu şut sayılarına atakları şutla bitirme yüzdesi oldukça düşük olan bir takım olmamıza rağmen ulaşmıştık. özellikle 30 ila 60. dakikalar arasında beşiktaş'ı ezip geçmiştik. bu dakikalar arasında 2'si gol olmak üzere 6 gol pozisyonuna girmiştik. bunu yaptığımız beşiktaş, her ne kadar büyük hakem yardımlarıyla olsa da süper lig 2018-2019 sezonu'nun 2. yarısında bu maça kadar çıkmış olduğu 13 lig maçında 10 galibiyet 3 beraberlik 0 mağlubiyet almıştı. son 6 maçlarını kazanmışlardı ve istim üstündelerdi.

    ara ara "dördüncü fatih terim dönemi'nde iyi oynadığımız 3-5 maç anca sayabiliriz" şeklinde sitemde bulunan renktaşlarımı gördükçe aklıma bu maç geliyor. bu söylemde olan renktaşlarım eminim ki bu maçta pek iyi oynamadığımızı düşünüyor. ki bunu bu başlığa bir göz gezdirerek anlayabiliriz rahatlıkla. şunu söylemem gerekir ki bu maçta bile pek iyi oynamadığımızı düşünen biri için "dördüncü fatih terim dönemi'nde iyi oynadığımız 3-5 maç anca sayabiliriz" demek çok normal. ama bu maçta pek iyi oynamadığımızı düşünmek bana çok tuhaf geliyor. hele de çok daha güçsüz bir beşiktaş'a karşı bu maçtan çok daha kötü oynadığımız 26 şubat 2012 galatasaray beşiktaş maçı'na dair görüntülere her denk gelişimizde "o zamanlar ne top oynuyorduk be", "o zamanlar ruh vardı, şimdi yok" diyenleri görünce.

    bana öyle geliyor ki hayatımızdaki güzellikleri, o güzellikleri yaşadığımız dönemde yeterince takdir edemiyoruz. çünkü böyle 2 ileri 1 geri devam edersek eminim ki bu maça dair görüntüler de birkaç sene içinde sosyal medya platformlarında paylaşılacak ve maç hakkında "o zamanlar ne top oynuyorduk be", "o zamanlar ruh vardı, şimdi yok" denecektir. o yüzden bana kalırsa yaşadığımız güzel anları ve anıları "rakipler güçsüzdü o sayede şampiyon olduk", "x oyuncu bizi taşıdı onun sayesinde şampiyon olduk", "şansımız sayesinde şampiyon olduk" gibi çoğunlukla haksız ve irrasyonel söylemlerle değersizleştirmek yerine bu şampiyonluklarla gurur duymak ve güzel anmak her açıdan daha iyi olacaktır.
  • 519
    beşiktaşlıların bu maçın oynandığı sezon şampiyon olamamalarını bülent yıldırım'ın verdiği taç kararına bağladığı ve hakemin hakemliğini bitirdiği maç olmuştur.

    28 aralık 2020 beşiktaş sivasspor maçı sonunda ise bjk teknik direktörü sergen yalçın "90 dk'yı bir taç atışına bağlayamazsın." demiştir. iki yıl bile geçmedi tam ama beşiktaş'ın başındaki beşiktaşlı sergen yalçın'ın bunu demesi bana ve birçok kişiye bu maçı hatırlatmıştır.
    https://twitter.com/...633055861379073?s=20

    ki bizim bu maçtaki taç kararları doğruydu.
  • 524
    hakemin 10 üzerinden 9 puanlık yönettiği ancak hakemin taç kararlarına bile penaltı, kırmızı kart vermiş gibi itiraz eden beşiktaş'lı futbolcuların acizliğini görmezden gelerek, galatasaray hakem ile kazandı diyebilecek kadar müptezel bir camianın ahmaklığını futbolseverlere bir kez daha ispatlamış karşılaşmadır.

    futbolda dürüstlük, hak ve adaleti herkesten çok isteyen biri olarak, eğer bu ortam yaratılamayacaksa umarım beşiktaş'ı her yıl haksızlıklarla yeneriz çünkü bunların çirkinliklerinin karşılığı ancak bu olmalıdır.
  • 525
    galatasaray doğranırken “hakemlerde insandır hata yapabilir” açıklaması yapan camianın aynı sezonda oynanan ve 80 metre geride ki taç kararına ağladığı derbi maçı. hakem bülent yıldırım luyindama’ya sarı vermemiş ve vida’ya ya nlış sarı kart çıkarmıştı. bunun dışında harika maç yönetmişti.

    her seferinde hakemlerin adil yönetmesini ve hak edenin şanpiyon olmasını isterim. ama bu sezon benim için istisnaydı. keşke beşiktaş’ı gerçekten hakem bu maçta doğrasaydı. bize haksız penaltılar ve beşiktaş’a haksız kırmızı kartlar çıksaydı. aynı şekilde o sezon bütün maçlarımızı da hakem hatasıyla kazansaydık.

    sürekli ilahi adaletden bahseden beşiktaş taraftarı asıl ilahi adaleti bu maçta gördü. kasım ayında rakibi haksızlığa uğrarken haksız olanların tarafında bulunan beşiktaş, mayıs ayında allah’ın sopasını yemiştir. ama bunu anlayacak kadar zeki olduklarını zannetmiyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın