504
"büyük takımsan, hele önceki sezonun şampiyonuysan rakip senden çok korkuyor. kendi sahanda bir gol atıyorsun, rakip hemen siniyor. o an ne düşündükleri belli: aman, fazla gol yemeyelim. biliyorlar çünkü karşılarında kocaman bir galatasaray var. bir de o ali sami yen stadı, taraftarlar... "
böyle özetliyordu 12 puanla şampiyon olunan 1987-88 sezonu cevad prekazi kendi hayatını soru-cevap anlattığı "prekazi, vurdu, gol oldu" adlı kitapta.
bir sene öncenin şampiyonu galatasaray, ligin bitimine sayılı haftalar kala istanbul derbisinde beşiktaş'ı konuk ederken, rakibin teknik direktörü şenol güneş, cevad'ı doğrularcasına bir kaç haftadır kazandığı "hücumcu" takımı bozup, orta sahaya necip'i monte edip "savunmacı" bir oyun anlayışıyla çıkarmıştı takımını derbiye. öte yandan fatih terim ise "motivasyon dehasını" bir kez daha kullanmış ve bir kaç gün evvel türkiye futbol federasyonu ile bein sports'un ortaklaşa düzenlediği "futbolun süperleri" ödül töreninde kürsüye çıkartılmayan topçularını "şampiyon olun, ödülün en büyüğünü alın" diye "gazlamıştı"...
bu ruh hali içinde sahaya çıkan iki takımdan galatasaray daha baskılı, beşiktaş'ın ise kalesini savunarak oyuna başladı ki daha ilk dakikalarda ev sahibi peşi sır kornerlerle misafirlerine "hoş geldin, burası sami yen" demiş oldu. prekazi'nin belirttiği gibi "bir de ali sami yen faktörü vardı, seyirci etkisi vardı" ve 51 bini aşkın inanmış taraftarın desteği ile galatasaray bastırdıkça bastırıyor, rakip kaleci ve stoperlerin oyun kurmasına izin vermiyordu. bu oyunda bir kanatta onyekuru, diğerinde feghouli her zamanki gibi rakibi zorlarken, esas fark fernando'nun daha çok ön bölgede, sık sık diagne'nin arkasında görülmesiydi. fatih terim n'diaye'yi "kesmiş" ve onun yerine orta sahaya geçen sezon şampiyonluğu getirenlerden donk'u monte etmişti. işte belki de maçı kazandıran hamle bu olmuştu galatasaray adına...
dakikalar ilerleyip galatasaray arzuladığı golü bulamayınca, beşiktaş oyuna ortak olmaya başladı ki, özellikle galatasaray'ın savunmadan oyun kurmasına müsaade etmeyip yaptıkları baskı ile kaptıkları toplarla muslera'nın kalesinde tehlike yarattılar. maç boyunca sarı-kırmızılıların en etkisiz olduğu ve taraftarının yüreğini ağzına getirdiği bu anlar, beşiktaşlıları da cesaretlendirmiş olacak ki, gol için "hesapsız" yarı sahalarını boşalttılar ve o anlarda arka arkaya onyekuru birbirinin "ikizi" iki pozisyondan karius'u geçme başarısı gösteremedi. o dakikalarda aklıma garry rodrigues geldi, rodrigues olsa bu topları gol yapabilir miydi? gününde bir garry bu topları ayak içi plase ile kaleye yollardı ama o da henry kadar hızlı değildi, bu pozisyonlara girer miydi meçhul...
devre sona ermeye doğru ilerlerken beşiktaş'ın galatasaray kalesinde korner kullandığı bir pozisyonda mariano'nun topu uzaklaştırmak için yaptığı vuruş caner'in ayağına çarpıp ters taraftan taca çıkıyor, diagne de bekletmeden kullandığı taç atışı ile rakip savunmayı hazırlıksız yakalayıp fernando'nun asistiyle onyekuru'nun golünü başlatan oyuncu oluyordu. beşiktaşlı oyuncular taç atışının kendileri lehinde olduğunu iddaa ede dursun, skorbordda çoktan 1-0 yazıyordu. galatasaray aradığı golü bulurken, asisti yapan fernando'nun kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda kahraman olmayı seçmeyip, boştaki arkadaşına yaptığı ikram uzun yıllar akıllardan çıkmayacak. istatistikler belki yazmayacak ama diagne'nin taca çıkmakta olan topu büyük bir özveri ile kovalaması ve sonrasında hemen eline alıp kullanması büyük bir zeka ve profesyonellik örneği. tam tersi ise caner'in tacın kendi lehine olduğunu düşünüp, oyunu bırakması ve tozluklarını düzeltmesi ise hanesine eksi puan olarak yazılacaktır.
gazeteci olsam spor sayfasına "galatasaray beşiktaş'ı taca çıkardı" diye bir manşet atardım. ilk golü taç atışıyla başlayan "ani" atakla bulan galatasaray, ikinci devre de yine beşiktaşlıların "uyuduğu" bir anda mariano'nun taç atışıyla başlattığı oyunda diagne'nin fernando'ya attığı ara pasla buldu. 44. dakikada brezilyalı orta saha onyekuru'yu podyuma çıkarmıştı, bu kez iki hamlede de olsa alkışları alan isim oldu. şenol güneş ve yardımcıları maçtan önce diagne, onyekuru ve feghouli'yi durdurma planları yapmış, belhanda'nın oyun kurmasını engelleme stratejileri geliştirmişlerdi de fatih terim'in fernando hamlesi hesaplarında yoktu...
iki farklı öne geçen galatasaray kalan dakikalarda daha kontrollü oyunu tercih ederken, beşiktaş da tüm hatlarıyla gol için galatasaray kalesine yüklenmeye başladı. ilk devredeki taç pozisyonun etkisinde kalan bülent yıldırım da siyah-beyazlılara "çaktırmadan" destek oluyordu. özellikle quaresma ile mariano'nun her karşılaşmasında beşiktaş lehine düdük çalıyor lakin deplasman takımı aradığı golü bir turlu bulamıyordu zira sahneye muslera çıkmış, ljajic'in serbest vuruşunda, burak'ın altı pastan vuruşunda topu kontrol eden isim olmuştu...
maç bitiminde soyunma odası çıkışında imza için bekletilen galatasaray formalarını gösterip, "bunlardan birini hakeme verin" diye söylenen gökhan gönül, ilk devre necip'in donk'tan orta sahada çaldığı topta bülent yıldırım'ın faul çalması dışında kendi aleyhlerine hangi pozisyonun olduğunu söyleyebilir...
oysa necip'in maçı kırmızı kart görmeden bitirmesi, her galatasaray atağında yan hakemlerin pozisyonun bitmesini beklemeden bayrak kaldırması, beşiktaş'ın ofsaytlarına seyirci kalıp korner kazandırması, diagne'nin penaltı pozisyonun var'la ofsayt diye iptal edilmesi bülent yıldırım ve ekibinin hangi tarafa daha fazla "kıyak" geçtiğinin göstergesi değil midir?
prekazi ile başladık, prekazi ile bitirelim, 1985-86 sezonunda namağlup ligi ikinci bitiren takımı betimlerken " şampiyon olmak istiyorsan yarıştığın rakibi yeneceksin. biz iki maçta da beşiktaş'la berabere kaldık. birini kazanmış olsak şampiyonduk" diyor ya efsane 8 numara, şampiyonluktaki rakiplerinden biri olan beşiktaş'ı dün gece yenen galatasaray, önce rize'yi sonrasında da diğer rakibi başakşehir'i kendi sahasında mağlup edip şampiyonluğu kucaklayacaktır... haydi inşallah...
kaynak ve maçtan fotoğraflar için link:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...aray2-0besiktas.html
böyle özetliyordu 12 puanla şampiyon olunan 1987-88 sezonu cevad prekazi kendi hayatını soru-cevap anlattığı "prekazi, vurdu, gol oldu" adlı kitapta.
bir sene öncenin şampiyonu galatasaray, ligin bitimine sayılı haftalar kala istanbul derbisinde beşiktaş'ı konuk ederken, rakibin teknik direktörü şenol güneş, cevad'ı doğrularcasına bir kaç haftadır kazandığı "hücumcu" takımı bozup, orta sahaya necip'i monte edip "savunmacı" bir oyun anlayışıyla çıkarmıştı takımını derbiye. öte yandan fatih terim ise "motivasyon dehasını" bir kez daha kullanmış ve bir kaç gün evvel türkiye futbol federasyonu ile bein sports'un ortaklaşa düzenlediği "futbolun süperleri" ödül töreninde kürsüye çıkartılmayan topçularını "şampiyon olun, ödülün en büyüğünü alın" diye "gazlamıştı"...
bu ruh hali içinde sahaya çıkan iki takımdan galatasaray daha baskılı, beşiktaş'ın ise kalesini savunarak oyuna başladı ki daha ilk dakikalarda ev sahibi peşi sır kornerlerle misafirlerine "hoş geldin, burası sami yen" demiş oldu. prekazi'nin belirttiği gibi "bir de ali sami yen faktörü vardı, seyirci etkisi vardı" ve 51 bini aşkın inanmış taraftarın desteği ile galatasaray bastırdıkça bastırıyor, rakip kaleci ve stoperlerin oyun kurmasına izin vermiyordu. bu oyunda bir kanatta onyekuru, diğerinde feghouli her zamanki gibi rakibi zorlarken, esas fark fernando'nun daha çok ön bölgede, sık sık diagne'nin arkasında görülmesiydi. fatih terim n'diaye'yi "kesmiş" ve onun yerine orta sahaya geçen sezon şampiyonluğu getirenlerden donk'u monte etmişti. işte belki de maçı kazandıran hamle bu olmuştu galatasaray adına...
dakikalar ilerleyip galatasaray arzuladığı golü bulamayınca, beşiktaş oyuna ortak olmaya başladı ki, özellikle galatasaray'ın savunmadan oyun kurmasına müsaade etmeyip yaptıkları baskı ile kaptıkları toplarla muslera'nın kalesinde tehlike yarattılar. maç boyunca sarı-kırmızılıların en etkisiz olduğu ve taraftarının yüreğini ağzına getirdiği bu anlar, beşiktaşlıları da cesaretlendirmiş olacak ki, gol için "hesapsız" yarı sahalarını boşalttılar ve o anlarda arka arkaya onyekuru birbirinin "ikizi" iki pozisyondan karius'u geçme başarısı gösteremedi. o dakikalarda aklıma garry rodrigues geldi, rodrigues olsa bu topları gol yapabilir miydi? gününde bir garry bu topları ayak içi plase ile kaleye yollardı ama o da henry kadar hızlı değildi, bu pozisyonlara girer miydi meçhul...
devre sona ermeye doğru ilerlerken beşiktaş'ın galatasaray kalesinde korner kullandığı bir pozisyonda mariano'nun topu uzaklaştırmak için yaptığı vuruş caner'in ayağına çarpıp ters taraftan taca çıkıyor, diagne de bekletmeden kullandığı taç atışı ile rakip savunmayı hazırlıksız yakalayıp fernando'nun asistiyle onyekuru'nun golünü başlatan oyuncu oluyordu. beşiktaşlı oyuncular taç atışının kendileri lehinde olduğunu iddaa ede dursun, skorbordda çoktan 1-0 yazıyordu. galatasaray aradığı golü bulurken, asisti yapan fernando'nun kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda kahraman olmayı seçmeyip, boştaki arkadaşına yaptığı ikram uzun yıllar akıllardan çıkmayacak. istatistikler belki yazmayacak ama diagne'nin taca çıkmakta olan topu büyük bir özveri ile kovalaması ve sonrasında hemen eline alıp kullanması büyük bir zeka ve profesyonellik örneği. tam tersi ise caner'in tacın kendi lehine olduğunu düşünüp, oyunu bırakması ve tozluklarını düzeltmesi ise hanesine eksi puan olarak yazılacaktır.
gazeteci olsam spor sayfasına "galatasaray beşiktaş'ı taca çıkardı" diye bir manşet atardım. ilk golü taç atışıyla başlayan "ani" atakla bulan galatasaray, ikinci devre de yine beşiktaşlıların "uyuduğu" bir anda mariano'nun taç atışıyla başlattığı oyunda diagne'nin fernando'ya attığı ara pasla buldu. 44. dakikada brezilyalı orta saha onyekuru'yu podyuma çıkarmıştı, bu kez iki hamlede de olsa alkışları alan isim oldu. şenol güneş ve yardımcıları maçtan önce diagne, onyekuru ve feghouli'yi durdurma planları yapmış, belhanda'nın oyun kurmasını engelleme stratejileri geliştirmişlerdi de fatih terim'in fernando hamlesi hesaplarında yoktu...
iki farklı öne geçen galatasaray kalan dakikalarda daha kontrollü oyunu tercih ederken, beşiktaş da tüm hatlarıyla gol için galatasaray kalesine yüklenmeye başladı. ilk devredeki taç pozisyonun etkisinde kalan bülent yıldırım da siyah-beyazlılara "çaktırmadan" destek oluyordu. özellikle quaresma ile mariano'nun her karşılaşmasında beşiktaş lehine düdük çalıyor lakin deplasman takımı aradığı golü bir turlu bulamıyordu zira sahneye muslera çıkmış, ljajic'in serbest vuruşunda, burak'ın altı pastan vuruşunda topu kontrol eden isim olmuştu...
maç bitiminde soyunma odası çıkışında imza için bekletilen galatasaray formalarını gösterip, "bunlardan birini hakeme verin" diye söylenen gökhan gönül, ilk devre necip'in donk'tan orta sahada çaldığı topta bülent yıldırım'ın faul çalması dışında kendi aleyhlerine hangi pozisyonun olduğunu söyleyebilir...
oysa necip'in maçı kırmızı kart görmeden bitirmesi, her galatasaray atağında yan hakemlerin pozisyonun bitmesini beklemeden bayrak kaldırması, beşiktaş'ın ofsaytlarına seyirci kalıp korner kazandırması, diagne'nin penaltı pozisyonun var'la ofsayt diye iptal edilmesi bülent yıldırım ve ekibinin hangi tarafa daha fazla "kıyak" geçtiğinin göstergesi değil midir?
prekazi ile başladık, prekazi ile bitirelim, 1985-86 sezonunda namağlup ligi ikinci bitiren takımı betimlerken " şampiyon olmak istiyorsan yarıştığın rakibi yeneceksin. biz iki maçta da beşiktaş'la berabere kaldık. birini kazanmış olsak şampiyonduk" diyor ya efsane 8 numara, şampiyonluktaki rakiplerinden biri olan beşiktaş'ı dün gece yenen galatasaray, önce rize'yi sonrasında da diğer rakibi başakşehir'i kendi sahasında mağlup edip şampiyonluğu kucaklayacaktır... haydi inşallah...
kaynak ve maçtan fotoğraflar için link:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...aray2-0besiktas.html