• 177
    galatasarayımız yine müthiş bir mücadele gösterdi. ikinci yarıda bölüm bölüm rakip kaleyi abluka altına aldık. ama biraz şanssızlık, biraz beceriksizlikten dolayı golü bir türlü bulamadık.

    rakibin penaltı pozisyonu ve topun direkten döndüğü pozisyon tamamen savunmanın anlık şanssızlığı ve duraklaması nedeniyle oluştu. ilerde olduğu gibi savunmada da etkiliydik.

    semih kaya müthiş bir performans gösterdi, taraftar da kendisine gereken desteği verdi. tomas ujfalusi'yle beraber oynaması hem galatasaray için hem de semih için çok önemli.

    emmanuel eboue "benim mevkim sağ bek. dağılın şimdi hepiniz!" der gibi oynadı. sağ bekte oynamaya devam ettikçe etkili performanslarının devamı gelecektir diye düşünüyorum.

    felipe melo... senden 1 tane daha olsa, biriniz ön libero biriniz forvet arkası oynasanız ne güzel olurdu lan.

    fernando muslera, zaman zaman hata yapsa da, ne kadar önemli bir kaleci olduğunu bir kez daha gösterdi kurtardığı penaltıyla.

    ayhan akman ikinci yarıda oyuna girdi, kariyerindeki 400. lig maçına çıkmış oldu ve kusursuz bir performans gösterdi.

    johan elmander yine çok iyi mücadele etti. birçok pozisyona girdi, ama bir türlü topu filelerle buluşturamadı.

    albert riera --> ...???!!!

    yavaş yavaş fatih terim'in söylediği, hedeflediği kıvama geliyor gibi takım. yenilsek bile ortaya konan mücadeleyi tebrik etmemek elde değil. yaratıcı bir oyuncu ve sol kanat başta olmak üzere 2-3 nokta transferle ligin ikinci yarısında çok daha etkili bir takım olabiliriz.
  • 179
    golsüz bitmesine rağmen her iki tarafın üst düzey mücadelesi ve fırat aydınus'un mükemmel yönetimi ile harika bir maç olmuştur. burada oyunu çirkinleştirmeden oynayan mersin idman yurdu'nun da hakkını teslim edelim.

    evimizde 2 puan kaybetmemize rağmen hiç sinirlenmediğim bir maç oldu. takımımız kesinlikle iyi yolda. baros'un da takıma girmesi ile her maç bu mücadeleyi göstersinler çoğu maçta sahadan galip ayrılır ve sonu şampiyon tamamlarız. ha tabi bir de hakemler böyle güzel maç yönetsin.
  • 182
    maçın hakkı beraberlikti. ikinci yarı daha etkili ve pozisyonları bulan taraf olduğumuz için galibiyeti kaçırmış olduk ama rakibin de boş kaleye kaçırdığı pozisyonlar ve bir de muslera'nın çıkardığı penaltıları var. maça konsantre başlamamamız ve ilk yarı pozisyon üretmeyi bırak 2-3 pası birlikte yapamamamız rakibi de ümitlendirdi. daha maçın başında adamları oyuna ortak ettik. bir ara çok iyi pas yaptılar deplasmanda gibi hissettik kendimizi. galatasaray bu değil, olmamalı. daha ilk 15-20 dakikada maçı ne kadar istediğini göstermeli rakibe, ısırmalı deyim yerindeyse. riera'nın yine nal toplaması kazım'ın sakat sakat 90 dakika oynatılması bir tarafa sabri'nin hala orta sahada 'denenmesi'ni mantığım hiçbir şekilde almıyor. çok mu zor şu adamdan sağ iç olmayacağını görmek, hatta denemeden anlamak? bu kaçıncı oldu hala ısrar ediliyor. iddia ediyorum sabri orta saha oynadığı sürece daha çok puan kaybeder çok üzülürüz. bu hata falan da değil resmen bile bile lades durumu.

    fener puan kaybedince bizim de puan kaybedecek olmamız da artık laneti büyüyü falan geçmiş durumda. çok farklı bir etki, bir basiret bağlanması söz konusu.
  • 183
    galatasaray - mersin maçının ardından | milan baros'un acilen dönmesi lazım. takımın bin bir zahmetle, birçoğu önemli yetenek sonucu olmadan,tamamen 3. bölge presi,amansız mücadele ve rakibin topla ilk çıkışlardaki yaptığı hatalarla (mersin savunmasının nefessiz ve çaresiz kaldığı anlarda sürekli ileri vurması dahil) kaptırdığı toplarda ceza sahası çevresine ve içerisine getirilen toplar orada rakip savunmayı karambole sokacak,baros gibi her yere girip çıkan,fizik olarak rakip savunmanın direncini düşürecek bir adamın yokluğundan dolayı gole dönüşemedi. elmander'e yüklenmemek lazım. elmander bugün çok şanssızdı o kadar. bunun dışında son derece yürekli,canını dişine takarak oynayan,çok karakterli bir oyuncu ve hücum ederken bile yaptığı presle takım savunmasına yaptığı yardımlar onu ileri uçta şu an alternatifsiz kılıyor. sene başından beri devam eden asıl soruna gelelim. galatasaray terim'in kafasındaki 4-3-3 ü oynaması için kendisine acilen bir golcü sol kanat bulmak zorunda. takımda gol yükünü paylaşacak,2 çalımla ceza sahasına girebilecek kewell tarzı bir adam lazım. şuan göçmüş gibi görünen sol kanat yapılacak bir takviye ile takımın hücum gücünü 2 gömlek yukarı çeker. savunma : galatasaray savunması her anlamda en ideal dizilişine artık kesin olarak kavuşmuş gibi. muslera-eboue-semih-ujfalusi-h.balta savunması mevcut kadro içindeki en ideal blok. semih bugün yaşına ve tecrübesine oranla bana göre efsanevi bir performans gösterdi. hava toplarına hakim- ki bugün nobre'ye bu konuda bariz bir üstünlük kurdu-ayağı inanılmaz dengeli, oyun bilgisi tam,galatasaraylı bir oyuncu kazandı galatasaray. defansif olarak bu 4 lünün sürekli yan yana oynaması savunma iskeletinin kurulması açısından da kritik. orta saha bugün yeteri kadar hücum desteği sağlayamadı ki melo bugün standart bir oyun oynadı. mersin'in hızlı hücumlarda etkili olmasının nedeni biraz da orta sahanın performans olarak istenilen seviyede olmayışından kaynaklandı. kadrodaki bu yetenek azlığı orta sahanın performansını da direkt olarak etkiliyor. bu saatten sonra devre arasında fark yaratacak, ofansif bir adam nereden bulunur bilmiyorum ama bulunursa iyi olacak. 0-0 bitmesine rağmen çok kaliteli olmasa da çok zevkli bir maç oldu. bir an premier lig derbisi izliyor gibi hissettim kendimi. berabere kalacaksak da böyle berabere kalalım ki bunu herkes özledi galatasaray'da. geçen yıllarda sürekli türbülansa girip çıktık ama bence yedek kulübesinde bizi çok mutlu edecek bir adam var. terim'i görmek bana güven veriyor,heyecan veriyor ki bazı icraatlarını hala eleştiriyorum. şuan birliği ona borçluyuz. oyunun akılcılığını da ona borçlu olacağımız günler gelecek. 2010'lu yılları sarı-kırmızıya boyayacak bir dip dalgası gelecek. mehmet ali aydınlar'a rağmen gelecek. mhk'ya ve çapsız hakemlerine rağmen gelecek. telogol'e rağmen gelecek. bu sene bir mayıs akşamında 18. şampiyonluk gelecek. karanlık geçen günlerin ardından gelecek. peşindeyiz....
  • 185
    bu maçın izahı yok. yok şöyle iyi oynadık yok böyle iyi oynadık falan hikaye. sen kendi sahanda mersin idman yurduna gözün kapalı en az 3 tane atacaksın. ondan sonra koştu mücadele etti falan. ya ne yapacaktı, bi de koşmasın isterlerse. onların işi o. kimse kimseyi kandırmasın. bu maçıda kazanamıyorsan sen şampiyon falan olamazsın. öyle play-offlara falan kalıpta millete de heyecan yaptırmayın bari. biz nasıl olsa alıştık 10. olsak ne olur şampiyon olsak ne olur. sen bu maçı kazanmalıydın.
  • 187
    öncelikle, klişe olacak biliyorum ama, "fenerbahçe puan kaybedince galatasaray da puan kaybeder" hastalığı ne zaman son bulacak? gerçekten merak ediyorum. hayır yani, madem böyle, fenerbahçe puan kaybettiğinde biz de yenilmiş sayılalım sahaya çıkmadan. olmuyor arkadaş, fenerbahçe türkiye kupası'nı ne kadar seyrek kazanıyorsa, galatasaray da fenerbahçe'nin puan kaybettiği haftada o kadar seyrek kazanıyor..

    bugünkü top, beşiktaş - dynamo maçındaki top sanırım. veya aynı familyadan falan geliyorlar. girmeyince girmiyor işte arkadaş, yapacak bir şey olmuyor bazen. şahsen, ilk 45 dakikadaki, 10 kişi galatasaray'ın ortaya koyduğu futbolu beğendim. bol pozisyon, istekli futbol. daha ne, zaten bunu istemiyor muyduk biz de? 'puan kaybedeceksek böyle kaybedelim' denilebilecek bir maçtı. he böylesi de ayrı koyuyor adama, yazık oldu gerçekten, o ayrı. fenerbahçe'nin kaybettiği haftada, şu futbolla gelecek 3 puan, güzel olurdu tabi.

    muslera'nın, ikinci yarıda mersin'in üst direkten dönen topundan sonra elini öpüp direğe dokundurması da enteresan bir an oldu. muslera demişken, adam baya baya kaleci beyler..

    birisi "10 kişi ne alaka be?" dedi oradan sanki? evet, 10 kişi. tahmin edeceğiniz gibi, riera. yokları oynadı yine, hatta yokları bile oynamadı. eksilerdeydi. şu kadar ağır söyleyeyim, emre çolak > riera, hatta ve hatta aydın yılmaz > riera. riera için, 6 ekim'deki "albert riera; yeni heinz? ya kewell?" yazım duruyor. demiştim ki, riera yeni heinz. onu demekle heinz'e hata ettiğimi anladım. bi' carrusca diyelim riera için. biraz daha pasifi.

    maçı kale arkasından izleyenlerin boynu tutulmuştur sadece sağ kanatı izlemekten..

    ilk yarının sonunda, kornerdeki pozisyona güney'in tepkisi, haftanın yaran pozisyonlarında kafaya oynar. selçuk korneri kullanmaya giderken riera da yöneldi korner köşesine doğru, muhtemelen pas istedi selçuk'tan. o sırada güney tribünü'nün tepkisi.. cidden görülmeye değerdi. resmen tribün, riera'yı ceza sahasına yolladı tıpış tıpış.

    bir daha riera'nın kolay kolay şans bulacağını sanmıyorum, bulmasın da, emre çolak oynasın, aydın oynasın, gerekirse sabri oynasın orada riera oynamasın. ayrıca, sercan ile elmander'i aynı an'da sahaya sürseydi fatih terim daha iyi olurdu sanki. sabri demişken, orta sahada olmuyor, 1465874. kez gördük. eboue de önceki maçlara nazaran biraz daha iyiydi yine sanki.

    son dakikalara yaklaştıkça, maçtaki "acaba okunmuş çim mi serdiler ki lan?", "çimler değiştirilirken bir şey gömdüler bence" muhabbetleri de ciddi ciddi düşünülmeye başlandı artık. yapmadık totem bırakmadık. şapka takmak mı dersin, yer değiştirmek mi dersin.. gerçi, beşiktaş taraftarlarının zaman zaman söylediği bir tezahürat vardı; "yallah cinler yallah, kışkış cinler kışkış" diye, belki o tezahürattı maçı çevirtecek tezahürat?

    geçen sene 14 kasım'da, yine kurban bayramı'na denk gelen zamanda manisa'ya kaybetmiştik sami yen'de 2-0. ters geliyor kurban bayramı'na denk gelen maçlar demek ki.

    bu arada maçta 33 bin küsür kişi var yazısı geçti skorboard'a da, harbiden ebesinin şeyi ali sami.. şu kadar söyleyim, değil 33 bin, 40 binden fazla kişi vardı statta.

    maçtan sonra, önce mersin'li futbolcuları, sonra mersin taraftarını alkışlaya alkışlaya giden 'fair play' taraftarı da vardı, maçın başından sonuna kadar zaman geçiren mersin'li futbolcuları alkışlamak neden? hadi moritz'i ayrı tutalım. twitter mesajları yeter.

    neyse, şimdi bu şike iddialarıyla birlikte düşecek takımlardan birisi olarak gösterilen mersin düşerse kalan 2 puan daha gelir.

    şey çok komik olmuş yalnız, karşı kale arkasında seyircilere doğru giden top, diğer kale arkasından seçilemeyen ağlara çarpıp durunca, fifa 95 oynuyormuş hissine kapılıyorsun. gizli, görünmeyen bir duvar var sanki orada.

    ayrıca, ağ olayı çok saçma olmuş be..

    unutmadan, servet bir daha formayı.. alır alır. almasın da. gökhan zan da almasın. formanın yeni, ve inşallah uzun yıllar boyuncaki sahibi belli, semih kaya. aslansın, kaplansın, maşallah maşallah, tütütü. bir ara güney tribün inledi 'semih' diye. çok iyiydi gerçekten. nobre'yi bezdirdi, almadık hava topu bırakmadı, attığı paslar muazzam.. ama lütfen, bu adamı da popescu'yla karşılaştırmayalım. kimi karşılaştırsak, karşılaştırdığımız adam bozuluyor.

    maçtan sonra, metroya binerkenki an'ları anlatmak gerekirse, her seferinde, gidecek delik arayan su gibi hissediyorsun kendini. arkadan birileri ittiriyor, boş yere kendiliğinden yerleştiriyor sanki seni, kaçacak yerin yok. inene kadar oradasın.

    mecidiyeköy metro - evet, yürüyen merdiven her zamanki gibi yine duruyordu - içinde "those were the days" çalan arkadaş ve maçtan önce, amigolar için yapılan sete çıkan çekirdekçi abinin çektirdiği üçlü, günün güldürenleriydi.

    metrodan çıktıktan sonraki, o "yerin dibinden çıkmış gibi" hissi inanılmaz bir şey bu arada. oksijenin değerini anlıyorsun her seferinde.

    karamsar senaryolar üretmeyelim. gerek yok. takım iyi gidiyor.

    haydin iyi bayramlar hepinize..

    http://jaimelesport.blogspot.com/...sin-idman-yurdu.html
  • 188
    galatasaray – mersin idman yurdu : 0-0 uğursuz pantolon

    çok sıradan, türkiye standartlarında bir lig maçı oldu, 0-0 bitti. halbuki galatasaray’dan beklediğimiz standartların üstüne çıkması.

    takım uğraşıyor, didiniyor bir türlü olmuyor, olsa da istediğimiz gibi olmuyor. mesela bu maçın ilk devresi ile ikinci devresi arasında fark var. bundan önceki maçların tersine bu defa tek kaleyi ikinci devre yaptık. gerçi bir çoğunda maç boyu tek kale oynuyoruz, özellikle asy arenada.
    gel gör ki, eksiklik var yemeğin tuzunda. henüz yeni bir takım, hala form tutamamış oyuncular, uyum sağlayamamış oyuncular var. bir de bunun üstüne sezona iyi başlayıp düşüşe geçenler de eklenince yemek lezzetini yitiriyor.
    mesela riera formsuz, eboue ve sercan uyum sağlayabilmiş değil. melo ve kazım’da düşüş var. etti mi 5 kişi. böl 11’e, ne kaldı yarısından azıcık az. 40 etmez, o kadar da değil.

    takım bugüne kadar her maç ilerleme gösteriyordu, ille daha önce beceremediği bir şeyi beceriyordu. bugün öyle bir enteresanlık da görmedim.
    ha, takım şikesiyle meşhur bir takım gibi kendi sahasına kapanıp kontradan bir sıkıştırsam mı diye de bakmıyor, zaten öyle yapsak bizi delik deşik ederler. o kadar ballı değiliz nitekim. gerçi dün bir diğer şikeciye yenilmişler diye duydum. neyse seneye bank asya’da dün galip gelen sivas şampiyon olur, yenilen fener play-off oynar. sen stsl’e fener için play-off getir, fener gitsin bank asya’da paly-off oynasın, kısmet. play-off kısmetten çıkınca uçkur kendiliğinden çözülürmüş.
    nereden geldik ki fener’e. he, bizim taraftarı uyandırmaya çalışıyordum, fener üzerinden.

    takımın eksikliğini transferle çözmek gerektiği konuşuluyor. mantıklı. iyi de nasıl bir oyuncu alınacak. gerçi bir tane almak zorunda değilsin, sayıyı istediğin kadar arttırabilirsin.
    üç mevkiye üç kaliteli adam alınsa şahane olur. sanırım hakan balta’nın yerine ille de adam istemiyoruz, balta’ya küfürler azaldı diye tahmin ediyorum. o zaman geriye stoper, santrafor ve 10 numara kalıyor. bazen arkadaşlarla konuşurken santrafor mu, 10 numara mı öncelikli alınması gerek konusunda ayrılıyoruz. bence ikisini de alsınlar konu kapansın.
    ama bence öncelik duvar olabilen, her topa her türlü vurabilen bir santrafor öncelikli olmalı. elimizde savaşçı santrafor zaten var, elmander. dediğim tip bir santrfor alınırsa bu defa inan ve melo’yu da hücumda devreye sokabiliriz. ikisinin de top taşıma konusunda sıkıntıları var elbette ama baytar bu açığı gidermişti, sakatlanmasaydı çok yararlı olacaktı.
    10 numara için baytar sağlıklı olduğu müddetçe ihtiyaç yok. ama kim istemez ki top taşıyan, uzaklardan vurabilen, araya pas yapabilen bir 10 numara. hagi mi? bak sen, hagi’yi tarif etmişim bilmeden. dalga geçmek için söylemiyorum, bu takımın böyle bir oyuncuya ihtiyacı var, mesela diego from atletico.
    ah arda ah, gitmeyecektin, ne 10 numara ne santrfor arama derdine düşmeyecektik. bu arada, 10 numara öncelikle alınmalı diyen arkadaşların fikirlerini de aktarayım, diyorlar ki; top ceza sahasına getirilebilse o topu kaleye sokacak adamlarımız var, elmander, baros, sercan bu işi yapar. haksızlar diyemem.

    semih kaya’ya değinmezsek olmaz. iyi miydi, iyiydi. ama net söylüyorum, bugünkü gibi 3-5 maç daha oynasın zan ile servet’e edilen küfürlere maruz kalacak. bazen önemli hatalar yapıyor, takım gol yemediği için ve de daha çok genç hem de ilk maçlarını oynadığı için ses çıkmıyor. yoksa zan ile servet de maç boyu hata yapmıyorlar, bir hata yapıyorlar işi bitiriyorlar. ben mi? her zaman galatasaray’ın öz evlatlarının oynamasından yanayım, sadece abartmayalım, beklentileri yükseltmeyelim, “ilk başta iyiydi, sonradan bu semih’in de götü kalktı” denmemesi için uyarayım istiyorum. burada dursun diye yazdım.

    şikayetim var arkadaş. maruz kaldığım taraftar kitlesinden şikayetim var. kendi takımının topçusuna küfür eden, penaltıyı kurtardı ama zaten kendi yapmıştı diyen, futbolun f’sinden anlamayıp abuk sabuk sürekli konuşan dallamalardan, galatasaraylılık nedir hiç haberi olmayan adamlardan, ille de ve sürekli galip gelinmesi gerektiğini düşünen, her futbolcunun her hareketi mükemmel yapmasını isteyen, futbolcuların kazandığı parayla kafasını bozmuşlardan, maça gelip küfretmeyi eğlence sanan kazmalardan şikayetçiyim.
    adam kendi topçusuna küfür ediyor. zamanında hakan şükür’e de çok küfür ediyorlardı, onlara kaç kez daldığımı hatırlamıyorum. ama her seferinde bizi ayırdıklarında “ulan sen şimdi hakan’a küfür ediyorsun, birazdan golü yine o atacak amcık, başka kim atacak sanıyorsun” dedim ve hakan şükür her seferinde bunlara kapağı takmaktan kaçınmadı, yıllarca. bunları alıcan okulda hocaların kara tahtaya kafalarını vurdukları gibi, kafalarını kale direğine vurucan. işe yarayacak mı, hiç sanmam, daha da aptal olurlar.
    melo topu çalıyor “helal olsun” diyor, pas yanlış gidiyor “amına koyim” diyor. napıyosun diyince “abi ben de öyle kusura bakma”diyor. zaten sigarayı bırakmışım, uzak durun olum benden. ya da ben gideyim, ya da kafanızı gözünüzü yarayım.

    neyse efendim gelelim maçın sonucunu, aziz yıldırım’ın cimbom koyduktan sonra “statta merdivenler boş değildi” (bana mevdivenlev dedirtemezsiniz) açıklamasına benzer şekilde bağlamaya. evden çıkmadan önce pantolon seçerken, geçen sene her maçta giydiğim pantolonu giymemeye karar vermiştim. hatta bu sene ilk defa g.antep maçında giymiştim. o pantolon galibiyet gördü mü bilmiyorum vallahi. dur ifşa edeyim ismini lewis beşyüzküsur, 30-30 bir pantolon. ulan dedim bu sefer kıracağız bu uğursuzluğu. yok usta, yemedi. ben de artık bu pantolonu tekaüte ayırmaya karar verdim. geçmiş olsun.

    anlaşılan o ki, benim winner bir pantolona ihtiyacım var.

    *
  • 189
    bahseden oldu mu bilmiyorum ama ikinci yarının sonlarına doğru, yerden kalkmayan mersin idman yurdu futbolcuları için ikide bir sahaya davet edilen sağlık ekibi, sebebini anlamadığım bir şekilde - yerde yatan futbolcu olmamasına rağmen - koşarak sahaya daldılar, sonra bir yanlışlık olduğunu anlayıp kalenin yanından yerlerine döndüler. son zamanlarda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
  • 190
    maçı tribünden takip etmeme rağmen bu kadar çok pozisyona girdiğimizi maçın 3 dakikalık özeti izleyince farkettim. oysa çok da kopuk oynadığımız söylenemez. tabi buradan iyi oynadığımız ve istenilen düzeyde pozsiyona girmemize rağmen galip gelemediğimiz anlamı çıkmasın. çoğu kişi kaçan gollere ben ise hala pozisyonsuzluğa yanıyorum.

    sezon öncesi hazırlık maçları zaten göstermişti. hucüm organizasyonumuz yok. zamanla olacaktır, oturacaktır dedik ama 10. haftaya gelmemize rağmen hala hücum bölgesinde sıkıntı yaşıyoruz. pek fazla teknik değerlendirmelere girmek istemesem de, bununla ilgili birkaç kelam etmem gerekiyor. bazı arkadaşlar iyi bir forvetimiz olsa her şey farklı olacak sanıyor ama iş öyle değil. (bu arada iyiden kastım elmander'den iyi. yoksa elmander kötü forvet demiyorum) çok klasik olacak ama, "gol atarsın, kaçırırsın bunlar önemli değil, önemli olan pozisyona girmek". işte galatasaray'ın girdiği pozisyonlar buradaki pozisyonun kastı olan olgun pozsiyonlar değil. bunu ortada oynayan melo ve selçuk'un çok fazla rakip kaleye sırtı dönük -daha doğrusu kendi kalesine dönük- oynamasına bağlıyorum. geride yaptığımız paslar olgun atakları baslatacak paslar değil. sürekli yana doğru oynamak zorunda kalıyoruz. geri dörtlümüzde diklemesine oyun kurabilecek tek oyuncu ujfalusi, o da defansın emniyeti görevini üstlendiği için bu özelliğini ortaya koyamıyor. kanatlar resmen uçurum. iki kanatta da, defansta ve ofansta oynayan oyuncular arasında uyum yok. ikiye bir yok. geriden uzun bir top açılacak kanat oyuncusu da koşacak. oyadığımız oyun bu. bu yüzden riera ve kazım'ın ayağına bakıyoruz sürekli.

    yine başa dönersek, geride diklemesine oyun kuramadığımız için geri dörlümüz süreki yanlamasına paslaşıyor. melo ve selçuk da ister istemez topu almak için yüzünü kaleye dönüyor. hadi melo zaten az çok bu oyunu oynamaya alışık ama selçuk için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. bu pozisyonda onun da ister istemez üstlendiği görev melo'ya yardım etmek. hal böyle olunca selçuk'tan bir türlü istenilen verimi alamıyoruz. burada sorun selçuk'un performansı değil, içinde bulunduğu oyun yapısı. ilerde basan ve orta sahayı tamamen galatasaray'ın inisiyatifine bırakmayan takımlar şu pozisyonda her zaman galatasaray'ı bozar. ne zaman melo ve selçuk yüzünü rakip sahaya dönüyor, o aralıkta bir baskı kuruyoruz. ve genelde de göbekten pozisyona giriyoruz. zira melo ve selçuk maçın içinde çok fazla bu oyunu oynayamadıkları için direk sonuca gitmeye yönelik kuruyorlar oyunu. yani bu sefer de oyunu çok fazla kanatlara yayma ve geri kanat oyuncusunu ileriye çıkarma imkanımız olmuyor.

    farkındaysanız engin baytar'a hiç değinmedim zira engin'i bu kadar etkili kılan detay bu oyun bozukluğu. orta sahadaki bu kısırlığın arasında engin hem diklemesine hem de ikiye birlerle çıkarak melo ve selçuk'un yüzlerini rakip yarı sahaya dönmesine yardımcı oluyordu. engin olmayınca da maçın genelinde oyun melo ve selçuk'un üzerine yıkılıyor ve galatasaray etkili gözükse de bu etiki hiçbir zaman gerçek manada kendisini göstermiyor.

    görünen o ki, bu sıkıntıyı bir süre daha yaşayacağız. biraz güçlü orta sahası olan ve ilerde pres yapan takımlara karşı zorlanacağız. ta ki özellikle geride oynayan kanat oyuncularından istediğimiz verimi alana kadar. sürekli melo ve selçuk diyorum ama bu takımın kilit isimleri ikisidir. ikisine oynayacakları oyun alanını açabildiğimiz sürece hücumda dolayısıyla maçın genelinde etkili oluruz. yoksa bahsettiğim gibi, geriden ve kanatlardan alınamayan verim yüzünden bu ikili orta sahada sadece didişirler.

    çok genel bir değerlendirme oldu ama mersin maçında da yine tablo farklı değildi. keza anlattığım şeye 21 ekim 2011 antalyaspor galatasaray maçı da iyi bir örnektir.

    son dört lig maçında alınan sadece bir galibiyet var ama yine de tablo çok fazla karamsar değil. hatta önümüzde inönü deplasmanı olmasa liderle olan puan farkı da önemsenecek bir fark değil. ama şimdi milli maçlar dönüşüde inönü'de yenilmememiz gerekiyor. ayrıca insan puan kayıplarından çok kaçan fırsatlara üzülüyor. zira psikolojimiz için bir şekilde liderliğe ve bunu birkaç hafta iliklerimizde hissetmemize ihtiyacımız var.

    ben sezon başı kendime bir söz vermiştim. ilk altı hafta altı mağlubiyet de alsak yedinci hafta yine takımı destekleyeceğim diye. bu sözümden kesinlikle dönmüş değilim. sadece, puan kaybedilen maç sonrası o stattan eve dönüş çıkış eziyetiyle beraber dayanılmaz bir hal alabiliyor.

    deli üzüntü ve yorgunluğa sığınarak kısa kesiyor ve son olarak ultraslan'la ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. tarzlarını, yapış şekillerini ve buradaki hatalarını bir kenara bırakırsak, son maçlarda harbiden 90 dakika boyunca takımı inanılmaz bir biçimde destekliyorlar. son dakikada bile desteği kesmediler ve tezahüratı sürdürdüler. bizim bulunduğumuz tribün tam olarak buna müsait olmadığı için biz ise şimdilik çoğunlukla izlemekle yetiniyoruz. karşı tribündekiler yabancı değil sonuçta. senelerce aynı tribünde beraber büyüdük, beraber bağırdık. sizden çok fazla bir şey istenmiyor. güney tribün için bir şey yapmanız da istemiyor. sadece güney tribünde bir şeyler yapmak isteyen insanları rahat bırakın. rahat bırakın ki, daha önce bir şeyler yapmak için heveslenen sonradan engel olduğunuz o insanlar yeniden bir şeyler yapabilmek için tekrardan harekete geçsinler. o insanlardan korkmayın, onlar sizin hakimiyet kabiliyetinizi daraltmaz dahası vizyonunuza vizyon katar. ama kime söylüyorum...

    açıkça söyleyeyim pegasusu kıskanıyorum. zira ben yaklaşık 20 senedir tribünde bir dakika bile susmadan maç izleyen bir insandım. şimdi maç zora girince sadece çöküp kalıyorum. zoruma gidiyor. bu geçiş çok sancılı oldu dahası oluyor ve olacak be hacı...
  • 192
    3 kasım 2011 beşiktaş dinamo kiev maçının bitiş düdüğüyle birlikte dinamo kiev'li x futbolcu tarafından sinirden gelişine vurulan o top'un mesafe katederek ali sami yen türk telekom arena stadına kadar geldiği ve bu maç içinde zaman zaman top toplayıcı çocuklar tarafından futbolculara verilmek suretiyle oyuna sokulduğu ve işte tam o anlarda gerçekleşen pozisyonlarda o top ile oynandığı düşünülmektedir.

    yaktın bizi beşiktaş

    edit: bu kadar fair play ruhlu olma be galatasarayım. fenerbahçe puan kaybedince illa sende mi kaybedeceksin. sen kaybedince onlar kaybediyor mu bir bak.
  • 199
    özellikle ikinci yarıda yakaladığımız net gol pozisyonlarının kaçmasını üzülmektense, muslera'nın kurtardığı penaltıya ve nduka'nın boş kaleye direğe nişanladığı topa sevinmeyi tercih ediyorum. çünkü herkesin gördüğü bir gerçek var geçen sezonki galatasaray ile kıyaslama yaptığında; kazanma hırsı, azmi, arzusu, ne derseniz artık. güney tribünde yer almamdan ötürü maç esnasında net görememiş olsam da özetlerde dikkat ettiğim bir nokta var ki elmander golle bitiremediği bir pozisyon sonrası çimleri dövüyor, kendisine kızıyor. sezon başından beri yazılıyor zaten, fatih terim'in takımda sağladığı en büyük ve en önemli değişiklik budur diye. elmander'in çimleri dövmesi de bunun somut örneklerinden yalnızca birisi. önceki maçları hatırlarım, 90 dakika boyunca hop oturup hop kalkardık, maç boyunca sayısız gol pozisyonuna girerdik. hafızam beni yamultmuyorsa rijkaard'ın takımın başına geçtiği ilk sezonda da (ilk 10-12 hafta itibari ile sanırım) ligin en çok gol pozisyonuna giren takımı olmuştuk. yaratıcı oyuncu eksikliği diyoruz sürekli, bu sezonda bu kadar çok gol pozisyonuna girdiğimizi hatırlamıyorum ben. kazanmak hem bana güzel bir doğum günü hediyesi olurdu hem de tüm galatasaraylılar'a bayram hediyesi olurdu fakat olmadı, yapacak bir şey yok. sabri'nin yine orta sahada tercih edilmesine değinmek istemiyorum, orada oynayacak ayhan ve ceyhun vardı. grande, ayhan'ın kayseri maçının ardından yorgun olduğunu görmüş olabilir, ceyhun'a bakış açısını ise henüz net anlayabilmiş değiliz. selçuk ve melo önde, ceyhun ön liberoda kullanılabilirdi.

    adaşım semih kaya'nın performansı ise ayrıca gururlandırıyor bizleri. maç boyunca yine çok soğukkanlı ve akıllı oynadı. o bölgede eksikliğini hissettiğimiz zeki oyuncu ihtiyacını fazlasıyla gideriyor. yokluktan ötürü forma verdiğimiz gökhan zan'ı da kulübeye gönderdi şansı ve yeteneği ile. umarız böyle devam eder. sercan yıldırım hakkında da iki kelam edelim, bu sezon yalnızca 21 eylül 2011 kardemir karabükspor galatasaray maçında ilk 11 başlama fırsatı buldu. o maçın da ikinci yarı başında oyundan alınmıştı. sonradan oyuna dahil olduğu maçlarda da oyuna sürekli hareket getirmişliği var. kazım ve riera'nın efektif oynayamaması, engin'in yokluğu varken gözler onu ilk 11 olarak başlamasını görmek istiyor. çünkü bu çocuk gerçekten oynama arzusu içinde, ondan maksimum derecede faydalanmak lazım.

    maçı tribünden takip edenler görmüştür ki rakip savunma arkasına sürekli koşu yapan oyuncularımız var. yapamadığımız nokta ise o oyunculara topu atmayı denemek. bilmiyorum, acaba pasın isabetsiz olmasından çekinip garanti oynamayı mı tercih ediyoruz. fakat oyuncularımız durağan değil, sürekli yer değiştiriyor, rakip savunmanın dengesini bozuyor. bu maçta da önümdeki kaleye hücum ettiğimiz ilk yarıda 4-5 kere anlattığım koşuları yaptık, fakat devamı gelmedi. her maç, bir önceki maçtaki oyunumuzun üzerine koyarak gidiyoruz bana göre. o yüzden bu 90 dakikadan da olumlu şeyler elde ettiğimizi düşünmek en iyisi.

    the king'e ise buradan şu satırlarla seslenmek istiyorum;

    gönlüm hep seni arıyor,
    neredesin sen?
App Store'dan indirin Google Play'den alın