şimdi herkesin siniri bozuk ama ben sakince minik analizler yaptım. sizlere aksettireyim...
en kısa şekilde, porto takımının aboubakar isimli santraforu sakat, marega isimli santraforuyla oynadı. ola ki ona birşey olur diye, daha önce santrafor mevkiinde atletico madrid' de de zaman zaman şans bulmuş adrian da yedek kulübesinde bekliyor.
bizim kadromuzda ise mevkisi santrafor olan yalnızca bir futbolcu var. yalnızca bu noktada bile hocamızın dezavantajının büyüklüğü ortada. dolayısıyla bu maçta oynattığı futbol takdiri, teşekkürü hak ediyor. hiç kimsenin bundan şüphesi yok. akan oyunda (duran toptan yediğimiz gole kadar ki süreçte) yalnızca bir pozisyon verdik ve o pozisyon da 17 numaralı corona' nın inanılmaz bireysel yetenkleriyle oluşturduğu bir akındı. bunun performans için teşekkürleri kocaman pankartlarla yazalım ve asalım ki tavrımız belli olsun.
bunun yanında bazı eleştirilerim de olacak tabi hocama. bunlar küçük detaylar, kendisi de görecektir diye sanıyorum ama ben düşüncelerimi belirteyim siz sözlük ahalisine taze bir yazar olarak.
varolan santraforumuzun "ayağım ağrıyor" diyerek oynamıyor oluşunun deklarasyonu ilginç. işin iç yüzünü bilmiyorum. ancak fatih terim ve isviçre doğumlu-eğitimli- bir eren derdiyok' un çatışma yaşadığı açık şekilde malumumuz oldu. hoca eren' i (söylediklerinde haklı olsa dahi olsa) taraftarın önüne attı. bence işin bu boyutu doğru değil. bireyleri geçelim, takım için doğru değil. takımın tek santraforunu içeride yaşanan özel durumları açıklayarak taraftarının önüne attıysan onu gözden çıkarmışsındır. bu, maç özelinden ziyade, maç önü basın toplantısında yapılan küçük ama gelecek için büyük olabilecek kritik bir hataydı.
daha önce bu maç ile ilgili maç önü fikirlerimi okuyanlarınız olmuştur belki. onu şuraya iliştireyim;
(bkz:
3 ekim 2018 porto galatasaray maçı/#2519468)
maç bahsettiğim doğrultuda ilerledi. dakikalar geçtikçe daha çok pozisyon buluyorduk. tek eksik vardı. o da gol! aslında futbolun mekaniğinde en önemlisiydi. ben biraz neden atamadığımızla ilgileneceğim.(u: yediğimiz golü lider karakterli stoper oyuncumuz olmayışına bağlıyorum. üzerinde fazla durulacak bir tarafı olmadığını ve hatta bir daha brezilyalı stoper almamız gerektiğini düşünüyorum)
* * bu maçta santrafor mevkiinde oynayan sinan gümüş aslında beklentinin üzerinde bir futbol sergiledi. kendisi daha önce sağ kanatta oynamak istediğini belirtmişti diye hatırlıyorum
* ancak yanılıyor. bu herkesçe malum ki sinan oyun içinde kopuk bir futbol sergileyen ancak patlama gücü ve son vuruş yeteneği üstün bir futbolcu. kendisini topsuz oyun ve fizik konusunda biraz geliştirdiğinde üst düzey bir santrafor olabilecek potansiyelde. bu çalışmaları yapmalı ve artık santrafor olduğuna ikna olmalıdır.
hocamız da şampiyonlar ligi grubunun kağıt üstündeki en zor maçına kadar bu b planı hipotezini
* yalnızca 10-15 dakika civarında denemişti. sinan yerine henry onyekuru' ya b planındaki santrafor olarak daha çok güvenmişti. bu denemelerin yapıldığı maç ise 1.5 hafta önce oynanan akhisar maçıydı hem de. aslında tercih hatasıydı bu. tabi ki burada yerden yere vurulabilecek bir durum yok. neticede bir yarışın da içindeyiz. yarışmacı kimliğimiz denemeleri sürekli fırsat vermiyor. ancak sinan' ın bu maç içindeki iyi performansına rağmen gol atamamasının sebeplerinden biri, daha önceki hiçbir maçta 15 dakikadan fazla santrafor mevkinde denenmemiş olmasıydı. bu mevkiide fazla maç pratiğinin olmayışı bazı pozisyonlarda konsantrasyon hatalarına yol açtı
*. buradan teknik kadro olarak dersler çıkarılmalıdır.
maç önü mini analizimde, rakibin
* golü bizden daha çok istediği dakikalarda daha iyi oynadığımızı, gole ihtiyacımız olan ve rakip savunmalarının safları sıklaştırdığı bölümlerde ise çok daha kötü oynadığımızdan bahsetmiştim. bunun temelini de kanat oyuncularımızın açık alanda 7-8-9' luk, dar alanlarda 3-4-5' lik yeteneğe sahip oluşlarını koymuştum. bu maçta da oyun 0-0 ilerlerken pozisyon üstünlüğü tamamen bizdeydi çünkü ev sahibi porto beraberliğe razı gelemezdi. üzerimize gelerek arkada boşluklar bırakıyorlar, bu boşlukları hızlı oyuncularımızla iyi değerlendiriyorduk. ancak 47. dakikada golü yedikten sonra bir adet garry rodriguez' in çabasıyla, bir adet de duran toptan arka direğe gelen topa vurma şansı yakalayan sinan gümüş' le pozisyon meydana gelen 2 pozisyon dışında pek pozisyon bulamadık. hocanın bu noksana bir çözüm bulması gerekiyor.
aslında çözümü emre akbaba' yla bulmuştu(u: kendisini ortasahada belhanda' lı mı belhanda' sız mı kullanacaksınız sorusuna "ben emre' yi ortasaha için aldım demedim" demiş ve evimizde kazanmamız gereken lokomotif moskova maçında sağ kenarda oyuna başlatmıştır. bu plan işe yaramıştır.) ancak emre sakatlığı dolayısıyla uzunca bir süre aramızda olamayacak maalesef.
emre olmasa bile 1-0 geri düştükten sonra aynı şekilde plana devam etmeli(u: lokomotif maçında kullandığı, kanatlardan birinin biraz daha topa basabildiği düzende), emre' nin yokluğunda yerine soso' yu kullanarak oyun disiplinini korumalıydı hoca. hatta rakip daha da fazla geriye çekilirse maicon'u santrafora çekebilir
* ve düzeni koruyarak gol arayabilirdi.
çünkü golü yedikten sonra
* hocanın yaptığı taktiksel değişikler takımın savruk bir görüntü sergilemesine neden oluyor. bu maç özelinden devam edersek; dakikalar 68' i gösterdiğinde ryan donk' u çıkarıp selçuk inan' ı aldı oyuna. burası normal. ortasahadaki fizik üstünlüğünü vermeyi göze alarak ayağı daha düzgün bir futbolcuyu(u: ben olsam fernando' yu çıkarırdım ancak donk' un sarı kartı olması müsebbi ile kendisini tercih etti sanıyorum) tercih etti. aynı sisteme farklı bir oyuncu profili ile devam etti. dakikalar 74' ü gösterdiğinde etkisiz belhanda yerine soso' yu oyuna aldı. işte yavaş yavaş savrulmalarımızın başladığı dakikalar... daha önce bahsettiğim gibi dar alanda karar ve vizyon yetenekleri düşük iki oyuncudan
* birini oyundan alarak karar ve vizyon yetenekleri onlara göre daha üstün olan soso' yu almalıydı hoca. çünkü rakip safları sıklaştırdıkça, iki kanatta da dar alanda sıradanlaşan 2 futbolcunun oynaması, rakip sahaya yerleştik düzene mecbur olduğumuz dakikalarda, pozisyona girmemizi zorlaştırıyor. o kritik dakikalarda oyun zekası ve/veya dar alan becerisi yüksek futbolcuların sahada durması daha değerli olacaktır. belhanda o dakikaya kadar kötü de oynamış olsa, profil olarak dar alan becerisi yüksek bir futbolcu. tam lazım olabileceği dakikalara yeni giriyorduk. hoca da taraftar olduğu için bazen taraftar gibi kararlar verebiliyor maç içinde. dirayetli durabilseydik, planı devreye sokabilseydik, maça o planımız
* içerisinde 1-0 mağlup olarak devam etseydik, rakibin paniğinden dolayı bile gol atabilirdik, kim bilir... ancak disiplini kaybetmemek çok önemli puanlar kazandıracaktır. buna eminim. b.b. erzurum maçı
* da buna çok iyi bir örnektir.
hele ki 86' da bir fernando-yunus akgün değişikliği vardı ki +3 uzatmayla beraber 7 dakikayı çöpe attığımız gibi, maç önü analizinde bahsettiğim ikili averaj konusunda da dezavantajlı konuma geçmemize neden olabilirdi. neyse ki kalecimiz muslera! takım iyi oynadıkça o da iyi oynuyor, ki 2. golü yememizi engelledi.
bu mağlubiyetin faturası tabi ki hocaya çıkmaz. aslında ilk bakışta yönetime çıkar. ne futbolcuya ne hocaya ne teknik ekibe ne de bana göre iğrenç bir maç yöneten ve daha önce de maşa olarak kullanılmış
* (u: kendi evinde 0-3 mağlup olmuş juve, deplasmanda madrid' e karşı maçı 0-3' e getirmiş, maç uzatmalara gidecekken son dakikada penaltı olmayan bir pozisyonda çalınan panaltıyla turu madrid' e hediye etmişti) hakem michael oliver' a(u: serdar aziz' in itildiği pozisyon çok net bir penaltı. bununla beraber sürekli olarak kritik pozisyondaki oyuncularımıza erken sarı kartlar gösterdi.). yalnızca yönetime. transfer sürecini iyi yönetemediler. o departmana kimler bakıyorsa, yaptıkları transfer hataları, dün akşam itibariyle 2.7 m €
*' a mal oldu. umarım ders çıkarırlar...
herşeye rağmen... ne hocaya, ne yönetime, ne belhanda' ya, ne sinan' a, ne gomis' e, ne transferlerle ilgilenen yöneticilere, ne de bir başkasına... çok da fazla kızamıyorum. bu maç özelinde bile yalnızca ama yalnızca liseci bağnaz zihniyete, o zihniyeti temsil eden en iğrenç siyasi ve rant timsalleri sergileyerek kulübün mallarını 3. bilinmeyen şahıslara peşkeş çekmiş eski yönetime ve o eski yönetime kızmayan - öfkelenmeyen herkese kızıyorum. yalnızca baş harfi o ile başlayan iki kelimeli küfürü söylemeden anamadığım malum başkana, temsil ettiği bu zihniyete kızıyorum, sövüyorum, öfkeleniyorum.
her ne kadar bazı reflekslerine kızsam da taraftarımla, hocamla, futbolcularımla
*, yönetimimle, gurur duydum dün gece. böylesi zor bir süreçte, grubun kağıt üstünde en zor görünen maçından(u: bana göre en zor maçlarımız emre akbaba' nın yokluğunda içerideki maçlar. gole ihtiyacımız varken kötü oynuyoruz ama olsun. kağıt üstünde en zorlu maç bu maçtı en nihayetinde) başımız dik ayrıldık. yalnızca birkaç basit hata vardı. o da skora mal oldu. ama olsundu. en azından istanbul' da düzeltebileceğimiz bir skorla ayrıldık sahadan.
canımız sağolsun...