• 426
    uyudum, uyandım, travmasını atlatamadım maçın. bari grupta diğer maçta schalke moskova deplasmanında kazanmasaydı :(

    neyse bir an önce etkisinden kurtulup lige dönmeli ve 6 ekim 2018 antalyaspor galatasaray maçına konsantre olmalıyız.

    şampiyonlar ligi dönüşlerinde sürekli puan bırakırsak önümüzdeki sezon şampiyonlar ligi göremeyiz.

    belki şöyle bir teselli bulabiliriz bu maça dair, son maçımız olan 11 aralık 2018 galatasaray porto maçı zaten çok yüksek ihtimalle gruptan çıkmak için final maçımız olacak. liderlik ya da ikincilik için ikili averaj hesabı yapacak olursak da 1-0 kaybetmek avantaj sayılabilir.

    hayırlısı olsun, oyun çok umut verdi. dilerim diğer deplasmanlarda aynı oyunla puanları alırız.
  • 427
    açıkçası maçtan önce kafamda kurguladığım maç, kendi sahasında mahkum bir galatasaray'ı 2-0 ya da 3-0 gibi net bir skorla yenen porto üzerineydi. takımıma güvenmediğimden değil, deplasman fobimiz geldi aklıma. ardından forvetsiz oluşumuz gıdıkladı beynimi. el mecbur ilk 11'e ailenin şımarık aptal çocuğunun* yazılacağını anımsadım.

    yanıldığıma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.porto deplasmanında net 5 gol kaçırıp, antrenmanda bile yemeyeceğin bir golle kaybettiğimize mi üzüleyim? yoksa ben dahil birçok renktaşı yanıltan oyunumuza mı sevineyim?

    3 ekim 2018 porto galatasaray maçındaki hayal kırıklığım nagatomo idi. ona da kızmamak gerek, kredisi yüksek bizde.

    canları sağolsun ama, başımız dik bir şekilde sahadan ayrıldığımız bir gece oldu.

    olacaksa mağlubiyet, böyle olsun kardeşim.
  • 428
    nagatomo'nun skora katkı vermesini milisaniye farkla engelleyen casillas yüzünden üzüldüğüm maç, nagatomo'nun golde adı olmasını o pozisyonu beğendiğim kadar istedim.
    6-7 net pozisyon bulunup saçma bir golle kaybedilen maç oldu. kendi evinde porto takımından daha fazla tehlikeli atağa erişti galatasaray. sinan gümüş iyi şeyler yaptı, çabaladı. en azından ezilmedi fiziken bu da ileride lig için bir tercih şansı yaratıyor.

    muslera orada mondragon gibi çıkacak alacaktı o topu, maçı bitirecekti, 3 tane şahane kurtarış yapmış olması sebebiyle ona da birşey söylemek doğru olmaz.

    fiziksel iş yapanlarda özellikle temaslı spor dallarında profesyonel olan sporcuların bence ağrı eşiği kallavi olmalı. malesef haftada 10 idman yapıp hala sağım solum diye gezen birçok pro var bunları elemesi lazım sistemin daha bunlar gençken.

    askerlik yapmış olanlarınız bilirler, daha kötü ortamlarda atletizm, pentatlon, bilimum fiziksel savaş beden eğitimi kötü koşullarda icra edilir. yani duş - sıcak duş lükstür, bulgur - pilav ağırlıklı yemek ve çorba olur, et lükstür ve azdır vs. vs. yani standart bir askeri eğitim bu futbolcuların idman sisteminden eksiği olmayan ama imkân olarak kat kat eksiği olan bir türdür. bu adamlar sıcak duş, bol proteinli billur gibi yemekler, güzel kamp alanı, duştan sonra uyku playstation kitap, saatlerce soğukta - sıcakta içtimasız, istikametsiz bir ortamda spor yapacaklar ve fiziken zayıf, çıtkırıldım kalacaklar. bunu aklım almıyor

    maça dönecek olursak porto şanslıydı, top onları sevdi. biz ise hem şanssız hem de ritm tutturma konusunda geriydik.

    maçtan sonra şu düşünce geçti aklımdan, sözlüğe de yazdığım gibi 3.lük bile çok kötü değil uefa'yı aldırabilir bize diye.

    gruptan çıkmayı her renktaşım gibi isterim tabi ki maddi manevi takımımıza katkısı var. kendi işimde yaptığım kuruş hesabını artık gs içinde yapıyorum refleks oldu.

    özet olarak, lezzetin olduğu ama baharatın eksik olduğu bir gece oldu malesef.
  • 429
    sonucu mağlubiyet olsa da galip gelmişcesine sevinmemiz gereken satırbaşlarına konu olmuş maç.

    1- eren'den başka bir adamı merkez santraforda kullanabileceğimizi görmüş olduk. hayır biz zaten biliyorduk da bildiğimizin realite kazanması için fatih terim'i bekliyormuşuz meğer. aksi bir durum olmaz sakatlık filan yaşanmaz ise bu takımın devre arasına kadar ki santraforu sinan'dır.

    2- deplasman fobimizi kırdık diye düşünüyorum. zira ilk yarı %100 denilebilecek 6 pozisyonumuz vardı.

    3- maicon'u ne yapıp ne edip 3'e 5'e bakmadan göndermemiz gerektiği gün gibi ortaya çıkmıştır. (bkz: #2520903)

    4- onyekuru'nun 11'de olması olmazsa olmazdır. bu adamı santrafor mevkinde heba etmek gibi maceralara bir son verelim artık.

    5- deplasman maçlarında çift 6 numarayla oynama fikri takıma ciddi bir direnç katmıştır. böyle devam etmekte fayda var. yalnız önlerinde yaratıcı bir adamın olması olmazsa olmaz.
  • 431
    şimdi herkesin siniri bozuk ama ben sakince minik analizler yaptım. sizlere aksettireyim...

    en kısa şekilde, porto takımının aboubakar isimli santraforu sakat, marega isimli santraforuyla oynadı. ola ki ona birşey olur diye, daha önce santrafor mevkiinde atletico madrid' de de zaman zaman şans bulmuş adrian da yedek kulübesinde bekliyor.

    bizim kadromuzda ise mevkisi santrafor olan yalnızca bir futbolcu var. yalnızca bu noktada bile hocamızın dezavantajının büyüklüğü ortada. dolayısıyla bu maçta oynattığı futbol takdiri, teşekkürü hak ediyor. hiç kimsenin bundan şüphesi yok. akan oyunda (duran toptan yediğimiz gole kadar ki süreçte) yalnızca bir pozisyon verdik ve o pozisyon da 17 numaralı corona' nın inanılmaz bireysel yetenkleriyle oluşturduğu bir akındı. bunun performans için teşekkürleri kocaman pankartlarla yazalım ve asalım ki tavrımız belli olsun.

    bunun yanında bazı eleştirilerim de olacak tabi hocama. bunlar küçük detaylar, kendisi de görecektir diye sanıyorum ama ben düşüncelerimi belirteyim siz sözlük ahalisine taze bir yazar olarak.

    varolan santraforumuzun "ayağım ağrıyor" diyerek oynamıyor oluşunun deklarasyonu ilginç. işin iç yüzünü bilmiyorum. ancak fatih terim ve isviçre doğumlu-eğitimli- bir eren derdiyok' un çatışma yaşadığı açık şekilde malumumuz oldu. hoca eren' i (söylediklerinde haklı olsa dahi olsa) taraftarın önüne attı. bence işin bu boyutu doğru değil. bireyleri geçelim, takım için doğru değil. takımın tek santraforunu içeride yaşanan özel durumları açıklayarak taraftarının önüne attıysan onu gözden çıkarmışsındır. bu, maç özelinden ziyade, maç önü basın toplantısında yapılan küçük ama gelecek için büyük olabilecek kritik bir hataydı.

    daha önce bu maç ile ilgili maç önü fikirlerimi okuyanlarınız olmuştur belki. onu şuraya iliştireyim;
    (bkz: 3 ekim 2018 porto galatasaray maçı/#2519468)

    maç bahsettiğim doğrultuda ilerledi. dakikalar geçtikçe daha çok pozisyon buluyorduk. tek eksik vardı. o da gol! aslında futbolun mekaniğinde en önemlisiydi. ben biraz neden atamadığımızla ilgileneceğim.(u: yediğimiz golü lider karakterli stoper oyuncumuz olmayışına bağlıyorum. üzerinde fazla durulacak bir tarafı olmadığını ve hatta bir daha brezilyalı stoper almamız gerektiğini düşünüyorum) * *

    bu maçta santrafor mevkiinde oynayan sinan gümüş aslında beklentinin üzerinde bir futbol sergiledi. kendisi daha önce sağ kanatta oynamak istediğini belirtmişti diye hatırlıyorum* ancak yanılıyor. bu herkesçe malum ki sinan oyun içinde kopuk bir futbol sergileyen ancak patlama gücü ve son vuruş yeteneği üstün bir futbolcu. kendisini topsuz oyun ve fizik konusunda biraz geliştirdiğinde üst düzey bir santrafor olabilecek potansiyelde. bu çalışmaları yapmalı ve artık santrafor olduğuna ikna olmalıdır.

    hocamız da şampiyonlar ligi grubunun kağıt üstündeki en zor maçına kadar bu b planı hipotezini* yalnızca 10-15 dakika civarında denemişti. sinan yerine henry onyekuru' ya b planındaki santrafor olarak daha çok güvenmişti. bu denemelerin yapıldığı maç ise 1.5 hafta önce oynanan akhisar maçıydı hem de. aslında tercih hatasıydı bu. tabi ki burada yerden yere vurulabilecek bir durum yok. neticede bir yarışın da içindeyiz. yarışmacı kimliğimiz denemeleri sürekli fırsat vermiyor. ancak sinan' ın bu maç içindeki iyi performansına rağmen gol atamamasının sebeplerinden biri, daha önceki hiçbir maçta 15 dakikadan fazla santrafor mevkinde denenmemiş olmasıydı. bu mevkiide fazla maç pratiğinin olmayışı bazı pozisyonlarda konsantrasyon hatalarına yol açtı*. buradan teknik kadro olarak dersler çıkarılmalıdır.

    maç önü mini analizimde, rakibin* golü bizden daha çok istediği dakikalarda daha iyi oynadığımızı, gole ihtiyacımız olan ve rakip savunmalarının safları sıklaştırdığı bölümlerde ise çok daha kötü oynadığımızdan bahsetmiştim. bunun temelini de kanat oyuncularımızın açık alanda 7-8-9' luk, dar alanlarda 3-4-5' lik yeteneğe sahip oluşlarını koymuştum. bu maçta da oyun 0-0 ilerlerken pozisyon üstünlüğü tamamen bizdeydi çünkü ev sahibi porto beraberliğe razı gelemezdi. üzerimize gelerek arkada boşluklar bırakıyorlar, bu boşlukları hızlı oyuncularımızla iyi değerlendiriyorduk. ancak 47. dakikada golü yedikten sonra bir adet garry rodriguez' in çabasıyla, bir adet de duran toptan arka direğe gelen topa vurma şansı yakalayan sinan gümüş' le pozisyon meydana gelen 2 pozisyon dışında pek pozisyon bulamadık. hocanın bu noksana bir çözüm bulması gerekiyor.

    aslında çözümü emre akbaba' yla bulmuştu(u: kendisini ortasahada belhanda' lı mı belhanda' sız mı kullanacaksınız sorusuna "ben emre' yi ortasaha için aldım demedim" demiş ve evimizde kazanmamız gereken lokomotif moskova maçında sağ kenarda oyuna başlatmıştır. bu plan işe yaramıştır.) ancak emre sakatlığı dolayısıyla uzunca bir süre aramızda olamayacak maalesef.

    emre olmasa bile 1-0 geri düştükten sonra aynı şekilde plana devam etmeli(u: lokomotif maçında kullandığı, kanatlardan birinin biraz daha topa basabildiği düzende), emre' nin yokluğunda yerine soso' yu kullanarak oyun disiplinini korumalıydı hoca. hatta rakip daha da fazla geriye çekilirse maicon'u santrafora çekebilir* ve düzeni koruyarak gol arayabilirdi.

    çünkü golü yedikten sonra* hocanın yaptığı taktiksel değişikler takımın savruk bir görüntü sergilemesine neden oluyor. bu maç özelinden devam edersek; dakikalar 68' i gösterdiğinde ryan donk' u çıkarıp selçuk inan' ı aldı oyuna. burası normal. ortasahadaki fizik üstünlüğünü vermeyi göze alarak ayağı daha düzgün bir futbolcuyu(u: ben olsam fernando' yu çıkarırdım ancak donk' un sarı kartı olması müsebbi ile kendisini tercih etti sanıyorum) tercih etti. aynı sisteme farklı bir oyuncu profili ile devam etti. dakikalar 74' ü gösterdiğinde etkisiz belhanda yerine soso' yu oyuna aldı. işte yavaş yavaş savrulmalarımızın başladığı dakikalar... daha önce bahsettiğim gibi dar alanda karar ve vizyon yetenekleri düşük iki oyuncudan* birini oyundan alarak karar ve vizyon yetenekleri onlara göre daha üstün olan soso' yu almalıydı hoca. çünkü rakip safları sıklaştırdıkça, iki kanatta da dar alanda sıradanlaşan 2 futbolcunun oynaması, rakip sahaya yerleştik düzene mecbur olduğumuz dakikalarda, pozisyona girmemizi zorlaştırıyor. o kritik dakikalarda oyun zekası ve/veya dar alan becerisi yüksek futbolcuların sahada durması daha değerli olacaktır. belhanda o dakikaya kadar kötü de oynamış olsa, profil olarak dar alan becerisi yüksek bir futbolcu. tam lazım olabileceği dakikalara yeni giriyorduk. hoca da taraftar olduğu için bazen taraftar gibi kararlar verebiliyor maç içinde. dirayetli durabilseydik, planı devreye sokabilseydik, maça o planımız* içerisinde 1-0 mağlup olarak devam etseydik, rakibin paniğinden dolayı bile gol atabilirdik, kim bilir... ancak disiplini kaybetmemek çok önemli puanlar kazandıracaktır. buna eminim. b.b. erzurum maçı* da buna çok iyi bir örnektir.

    hele ki 86' da bir fernando-yunus akgün değişikliği vardı ki +3 uzatmayla beraber 7 dakikayı çöpe attığımız gibi, maç önü analizinde bahsettiğim ikili averaj konusunda da dezavantajlı konuma geçmemize neden olabilirdi. neyse ki kalecimiz muslera! takım iyi oynadıkça o da iyi oynuyor, ki 2. golü yememizi engelledi.

    bu mağlubiyetin faturası tabi ki hocaya çıkmaz. aslında ilk bakışta yönetime çıkar. ne futbolcuya ne hocaya ne teknik ekibe ne de bana göre iğrenç bir maç yöneten ve daha önce de maşa olarak kullanılmış* (u: kendi evinde 0-3 mağlup olmuş juve, deplasmanda madrid' e karşı maçı 0-3' e getirmiş, maç uzatmalara gidecekken son dakikada penaltı olmayan bir pozisyonda çalınan panaltıyla turu madrid' e hediye etmişti) hakem michael oliver' a(u: serdar aziz' in itildiği pozisyon çok net bir penaltı. bununla beraber sürekli olarak kritik pozisyondaki oyuncularımıza erken sarı kartlar gösterdi.). yalnızca yönetime. transfer sürecini iyi yönetemediler. o departmana kimler bakıyorsa, yaptıkları transfer hataları, dün akşam itibariyle 2.7 m €*' a mal oldu. umarım ders çıkarırlar...

    herşeye rağmen... ne hocaya, ne yönetime, ne belhanda' ya, ne sinan' a, ne gomis' e, ne transferlerle ilgilenen yöneticilere, ne de bir başkasına... çok da fazla kızamıyorum. bu maç özelinde bile yalnızca ama yalnızca liseci bağnaz zihniyete, o zihniyeti temsil eden en iğrenç siyasi ve rant timsalleri sergileyerek kulübün mallarını 3. bilinmeyen şahıslara peşkeş çekmiş eski yönetime ve o eski yönetime kızmayan - öfkelenmeyen herkese kızıyorum. yalnızca baş harfi o ile başlayan iki kelimeli küfürü söylemeden anamadığım malum başkana, temsil ettiği bu zihniyete kızıyorum, sövüyorum, öfkeleniyorum.

    her ne kadar bazı reflekslerine kızsam da taraftarımla, hocamla, futbolcularımla*, yönetimimle, gurur duydum dün gece. böylesi zor bir süreçte, grubun kağıt üstünde en zor görünen maçından(u: bana göre en zor maçlarımız emre akbaba' nın yokluğunda içerideki maçlar. gole ihtiyacımız varken kötü oynuyoruz ama olsun. kağıt üstünde en zorlu maç bu maçtı en nihayetinde) başımız dik ayrıldık. yalnızca birkaç basit hata vardı. o da skora mal oldu. ama olsundu. en azından istanbul' da düzeltebileceğimiz bir skorla ayrıldık sahadan.

    canımız sağolsun...
  • 434
    bugün biraz daha sağduyulu olarak, 3 ekim 2018 galatasaray porto maçını analiz edebiliriz.

    kazançlarımız:

    1-şampiyonlar liginde bizden iyi takım sayısı üçü geçmez onu öğrendik.
    2-korkmadan ve güvenle oynadığımızda yenemeyeceğimiz takım yok onu öğrendik.
    3-takımımız hücum futbolunu müthiş oynuyor onu öğrendik.
    4-takımı istediğinde savunmayı da müthiş yapıyor onu öğrendik.
    5-santraforsuz çok daha fazla pozisyon yaratabiliyoruz onu öğrendik.
    6-iyi motive olunca hangi sistem olursa olsun başarılı olabiliyoruz onu öğrendik.
    7-duran toplarda altı pasın tam ortasında uzun bir adam bulundurmalıyız onu öğrendik.:)
    8-forvetlerimizin son vuruş becerisi kazanmak için çok antreman yapması gerekiyor onu öğrendik.
    9-fatih terim gibi inanırsak (taraftar ve futbolcular) her hayalimiz gerçek olabilir onu öğrendik.

    kayıplarımız

    1-üç puan kaybettik.
    2-galibiyet pirimi olan 2,7 milyon euroyu kaybettik.

    düşündüm düşündüm başka kaybımızı bulamadım. bu kadar kazanç karşısında kayıplarımız pek önemli sayılmaz. sonuç olarak bizim için çok kazançlı bir maç olmuştur.

    şimdi de teknik heyet ve futbolcularla ilgili bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum sözlük okuyucularıyla:

    fatih terim : avrupanın en tecrübeli teknik direktörü. dün saha kenarında muhteşemdi.

    muslera : panterim benim yine müthiş güven verdi. üç pozisyon çıkardı ki maşallah demeyenin kalbi kararmıştır. her yönüyle güven verdi. ancak kendisinden bir ricam olacak. muslera kornerlerde ve duran toplarda, kalenin iki metre önüne çıkıp, top kullanıldıktan sonra geri çekilme. bunu bilen rakipler ona göre taktik atışlar kullanıyorlar. kalenin bir metre önüne çık ve top altı pasa düşecek türdense mutlaka çık topa. sen geri çekilirken topun düşeceği yeri anlamakta zorlanıyorsun ve golü yiyebiliyoruz. sen altı pasa düşen toplara çık golü yiyeceksek de öyle yiyelim.

    linnes: maç boyunca harika oynadı. brahimi gibi hızlı bir adamın tüm atraksiyonlarını sonuçsuz bıraktı. hücumda da harika paslar attı. ceza alanı önünde bir serbest vuruşa neden olmak ve yediğimiz golde arka direği terk etmek dışında hatasızdı. ancak linnes’in şampiyonlar ligi tecrübesi biraz yetersiz olduğundan bunları normal karşılıyorum. bir daha o hataları yapmayacağını düşünüyorum.

    maicon : kendisi için en büyük eleştirimiz olan oyunu ağırlaştırma özelliğinden eser yoktu. bayağı bayağı hızlı oynadı. demek ki istediğinde oynayabiliyormuş. bir pozisyonda hata yapıp topu kaptırdı ama daha sonra telafi etti. yediğimiz golde ise marega’yı kontrol görevi maicon’undu diye düşünüyorum. en azından o noktayı kontrol görevi takımın en uzun boylu stoperine düşer. esaslı hatası buydu bence.

    serdar aziz : maçın başlarında biraz çekingendi ama sonradan açıldı. bazı kontrolsüz hareketleri vardı fakat oyuna kattığı sertlik kayda değerdi. giderek şampiyonlar liginde etkili stoperlerden birisi olacaktır. kendisine yapılan mutlak penaltıyı ingiliz hakem atladı.

    nagatomo : maç boyunca en fazla hücum yediğimiz bölgeyi savundu ama gole geçit vermeyen gizli kahramanlardan biriydi. conceicao en iyi adamlarını o bölgeden hücumla görevlendirmiş. bu nedenle pozisyon da buldular ama sonuç alamadılar. hücuma çıkışlarda da nagatomo çok iyiydi. hele girdiği o pozisyonda gol yapamaması sadece haksızlık. önümüzdeki maçlarda ilahi adaletin kendisine yardımcı olacağını düşünüyorum.

    fernando : ahtapotluğunu yine yaptı. bütün akınları merkezden kapattı ve porto’yu hep kenarlara itti. hücumda da iyiydi ve serdar’a yapılan penaltılık pozisyonun devamında golü yapabilirdi. o da şanssızlığının kurbanı oldu. çıkana kadar mücadelesini yaptı. yalnız burada şunu belirtme isterim ki, fernando dinlenerek oynadıkça m. city’deki performansının üzerine çıkabileceğinin işaretlerini verdi. fatih hoca onu parlatıyor.

    donk : dalgakıran görevini fernando ile birlikte başarıyla yerine getirdi ama erken gördüğü sarı kart onun mücadele gücünü biraz geri çekti. hücumda yeterince etkin değildi ama ndiaye ve maicon’u yedekleme konusunda vazgeçilmez bir oyuncu.

    belhanda : işte beklentilerin altında kalan tek futbolcumuz. kötü oynadı diyemem ve kötü de değildi ama tüm taraftarlar on numara deyince farklı bir oyun bekliyor. başından beri belirttiğim gibi belhanda kesinlikle on numara değil. sekiz numara oynuyor ama tam sekiz de değil. merkez orta saha gibi bir pozisyonun oyuncusu. savunmaya katkısı çok az. rakiplerinin hücumunu izliyor adeta, rakibini kapatmak yerine, rakibine baskı yapmak yerine izliyor ve rahat pas yapmasına izin veriyor. zaten bu nedenle topla müthiş driplingine rağmen eleştirirliyor. fatih hoca ona, top rakipteyken, rakip hücum ederken ne yapacağını, rakibe nasıl baskı yapacağını öğretmeli. maçlarda dikkat edin top rakipteyken belhanda ne yapacağını bilmeden ortada dolaşıyor. halbuki baskı yapsa -ki bazı maçlarda bunu yapıyor- çok daha fazla pozisyon yaratır ve vazgeçilmez bir oyuncu olur. 2017/18 sezonunun ikinci yarısındaki galatasaray malatyaspor maçındaki presini, topu kaptıktan sonraki hareketlerini ve golü yapışımızı hatırlayın ne demek istediğimi anlayacaksınız.

    rodrigues : porto maçıyla ortaya çıktı ki şampiyonlar liginde rodrigues’i durduracak stoper ve sağbek yok. bunu oynanan iki maça bakarak söylüyorum. çünkü porto ve lokomotiv moskova bekleri ve stoperleri bu kadar aciz kalıyorsa diğerleri de onu durduramaz. özellikle fatih hoca geldikten sonra kendisini müthiş geliştirdi. son vuruşlarda biraz daha tecrübe kazanırsa ismi bütün teknik direktörlerce anılmaya başlayacaktır. kazandığımız iki gol pozisyonunun ve hücumlarımızın birçoğunun yaratıcısıydı. sinan ile girdiği verkaçta kaçırdığı golü, nagatomo’nun kaçırdığı gol pozisyonundaki katkısı ve de sinan’ın birinci bölgeden alıp casillas ile karşı karşıya kaldığı pozisyondaki presle topu kapması mükemmeldi. savunmada nagatomo’yu biraz yalnız bıraktı ama orda da elinden gelen katkıyı verdi, vermeye çalıştı. allah yardımcısı olsun, bize en az beş-altı yıl büyük katkı verecek. satılmaması gerektiği kanaatindeyim.

    henry onyekuru : keşke bonservisini alabilseydik. gerçekten kondisyonu yerinde olduğunda her bek oyuncusuna üstünlük kurabiliyor. onu durdurmanın tek yolu kart görmek. nitekim dün de aynısı oldu. topu aldığında başında en az iki kişi bitmesine rağmen pozisyo yarattı, pozisyona girdi ama gençliğinin ve tecrübesizliği nedeniyle gol atamadı. bu maçta farklı olarak savunmaya da çok yardım etti. linnes hiçbir zaman yalnız kalmadı. sinan gümüş’ün yapamadığı savunmayı da iyi yaptı. rodrigues ile kanatları biraz da değişerek kullanmaları halinde rakipleri sarhoş ederler kesin.

    sinan gümüş ezelden beri söyledim yine söylüyorum, tekrar ediyorum sinan gümüş kanat oyuncusu değil, kanat oynayamaz. sinan gümüş gizli santrafordur ve başarılı olabileceği tek yer orasıdır. porto maçında girdiği iki pozisyonu gol yapamadıysa bu mevkide ilk kez oynamasındandır. sezon başından beri bu pozisyonda oynasaydı sinan iki pozisyonda da golü atabilirdi. çünkü henüz, “ben golcüyüm ve her pozisyonu gol yapabilirim” inancı oluşmadı sinan’da. bu inancın oluşması halinde ve de kondisyonu iyi olduğunda çok gol atar sinan. sol ayaklı olması da büyük avantaj. sol ayaklı santraforlar ya da forvetler stoperler ve kaleciler için büyük handikaptır. çünkü genetik kodları sağ ayaklı santraforlara göre oluşmuştur ve sol ayaklı santrafora karşı ne yapacaklarını bilemezler.

    feghouli : bence belhanda’nın yerine on numara olarak denenmesi ve rekabete sokulması gerekir. gerektiğinde yine sağ kanatta kullanılabilir ama on numarada belhanda’dan daha başarılı olabilecek kapasiteye sahip. belki de rekabetleri ikisinin de performansını tavan yaptıracaktır. oyuna girdikten sonra feghouli başarılı oldu. orta sahamızın direncini artırdı. değişen üç orta saha oyuncusunun (belhanda, donk, fernando) yerini dolduranlardan biriydi.

    selçuk : elinden geleni yaptı. defansın arkasına top atmaya çalıştı ama başarılı olamadı. kondisyon olarak yeterli seviyede değil ve savunmada tıpkı belhanda gibi top ayağında olan rakiplerin üzerine baskı yapmak yerine geri çekilerek rahat pas yapmalarına neden oldu. selçuk zaten dört yıldır böyle, yapacak birşey yok. bir serbest vuruşta sonuç almaya çalıştı ama onu da başaramadı. beklentim son dakikalarda kuracağımız baskı ile bir penaltı olursa onu kullanmasıydı ama onu da kazanamadık. sağlık olsun.

    yunus akgün : fatih hoca onu maçı kurtarması için almadı oyuna. şampiyonlar liginde oynama tecrübesi ve cesaret kazanması için aldı ve iyi de yaptı. yunus akgün gördü ki deplasmanda porto karşısında bile oynayabileceğine inanan bir hocası var. bu yunus’a büyük bir güven cesaret vermiştir. oyun içinde bir iki pozisyonda da bugüveni gördük ama bundan sonraki lig ve cl maçlarında daha güvenli ve cesur olacaktır bundan şüphem yok.

    özet : üç puan kaybettik, çok şey kazandık. futbolcularımız şuna inanmalı ki yenemeyecekleri hiçbir takım yok. çünkü başlarında buna inanan dünya çapında bir hocaları var. yeter ki hocaları kadar inansınlar her düğüm çözülecektir.
  • 436
    uzun zamandır bir mağlubiyete bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum. olmayacaklar oldu, o top o kaleye girmedi. elbet gireceği zaman da gelecek. inşallah önümüzdeki tüm maçlara denk gelir. ben dünkü oyunda santraforsuzluktan gol atamadığımızı düşünenlerden değilim ama şu takımın şuralarda santraforu olmaması, vasat üstü bir santrafor bile alamamak hakikaten skandal.
  • 437
    yenilginin hayırlısı olur mu?
    mağlubiyet, hezimet, bozgun, kaybetme ile eş anlamlı bir kelimedir yenilgi...
    kazananın haklı olduğu dünyada, adı üstünde "yenilgi" hiç de sevimli bir kelime değildir.
    hoş da karşılanmaz... kaybedene hesap sorulur... dosttan uzak olsun, düşmana yakın dursun denir...
    türkiye'de kendi taraftarının az olduğu deplasmanlarda kaybetmiş galatasaray taraftarı için portekiz'de dragao stadyumunda oynanacak olan porto karşılaşması öncesi "bir puana razı mısınız?" diye sorulsa, 10 kişiden 9u "allah bereket versin" derdi...
    bir kişi hariç: galatasaray her zaman kazanmaya oynar diyen ve galatasaray varsa, umut vardır sözünü kendisine şiar edinmiş fatih terim...

    eren sakatmış, n'diaye cezalıymış, o yokmuş, bu yokmuş demeden öyle bir hazırlamış ki imparator takımını deplasmandaki karşılaşmaya, galatasaray sanki ali sami yen'de oynar gibi "saldırarak" başladı şampiyonlar ligi d grubundaki ikinci maçına. nasıl saldırmasınlar ki? tribünlerde yılların eskitemediği simalar işi gücü bırakmış, deplase olmuşlardı portekize ve hakemin ilk düdüğü ile birlikte inliyordu dragao, dinliyordu portolular "cim bom bomun sen çok yaşa, canım feda olsun sana" tezahüratını... daha ikinci dakikada sinan'ın casillas'ı yoklaması, maçın gidişatı hakkında ip ucu veriyordu aslında, kolay bir maç olmayacaktı porto hocası conceicao için, öyle de oldu, ceketi daha ilk yarıda attı bir kenara... ev sahibi istediği oyunu oynayamıyordu çünkü galatasaray rakip sahada sinan, onyekuru ve rodrigues ile baskı kuruyor, orta alanda da donk, belhanda ve fernando da boşlukları kapatıyordu. kısaca iyi oynuyordu galatasaray ve sonu golle bitse fifa puşkaş ödülüne aday olabilecek bir pozisyonda savunma bekleri arasındaki paslaşmadan sonra topu alan fernando, meşin yuvarlağı linnes'e aktardı, norveçli'nin akıl dolu bir dokunuşla onyekuru'yu sağ kanatta kaçırması sonrası nijerya'lının ortasında sinan da harika vurdu ama porto savunması "şanslıydı"... duran toplarda da serdar ve maicon'u ileri çıkararak galatasaray gol arıyordu da, top bir türlü casillas'ın koruduğu kalenin fileleri ile buluşmuyordu. ev sahibi hiç mi yoktu maçta? ya da muslera'ya hiç mi iş düşmedi? özellikle sol kanatta corona'nın geliştirdiği atakların birinde brahmi'nin volesini muslera harika çıkartırken, 34'te de de maicon son anda araya girerek tehlikeyi önlüyordu.

    ama maçın yıldızı muslera değil de kendi taraftarı önünde oynayan casillas olacaktı... belhandacıların çok sevdiği "asistin asistini" yapan belhanda ceza sahası içinde topu garry'e yolladı, onun da şık pasıyla nagatomo ispanyol kaleci ile karşı karşıya kalıp "buda'ya sığınıp" vurdu ama casillas tecrübeliydi...
    olmadı...
    altmış saniye sonra donk her maç bir defa yaptığı gibi hagileşti, onyekuru'yu savunma arkasına kaçırdı, bu kez henry "yaradana sığındı" ve abandı...
    yine olmadı...
    portekizliler o kadar şaşırmışlardı ki, serbest atış organizasyonunda "elleri ayaklarına dolaştı" ve kendi yarı sahasında kaptığı topla sinan, tusubasa misali gitti, gitti, gitti, rodrigues bir türlü kendini gösteremeyince ceza sahasına girer girmez vurmayı seçti de, bu kez casillas "şapkasız wakabayashi" gibiydi, yine kurtardı...

    soyunma odasına taraftarın "seni sevmeyen ölsün" tezahüratı altında verilen görevi yapmanın rahatlığı ile gidip, ikinci 45 dakikaya da aynı rahatlık ve öz güvenle dönünce galatasaray'lı topçular, daha oyuna ısınamadan marega kornerden alex telles'in yaptığı ortaya kafayı vuruyordu... ilk devre golleri kaçırdıkça "atamayana atarlar kuralı" başa gelmesin diye içten içe dua etsem de, başa gelenden kaçış yokmuş, muslera filelerden topu çıkarıyordu gözlerimi açtığımda... golden sonra kırılacak mıydı galatasaray? trabzon'da ve akhisar'da olduğu gibi rakip farka gidecek miydi?
    hayır...
    10-15 dakikalık bir toparlanma sonrası sarı-kırmızılar yine kaldıkları yerden devam ettiler porto kalesini "dövmeye"... sinan ve rodrigues'in paslaşmaları sonrası garry penaltı noktası üzerinden köşedeki örümcek ağlarını temizlemeyi düşünde ayak içi plase ile...
    bir kez daha olmadı...
    üç dakika sonrasında belhanda'nın yerine oyuna giren feghouli'nin ortasında sinan bu kez uçarak kafayı vurdu...
    lanet olsun, yine olmadı...
    orta alandaki pozisyonları iyi süzen maçın hakemi michael oliver'in, pozisyon ceza sahasında olunca gözüne perde indi ve serdar aziz'in çekilmesine devam kararı verdi. var uygulaması olsa penaltı çalınmaması için herhangi bir neden yoktu da geçen sene real madrid-juventus maçında son dakika ev sahibi lehine çaldığı penaltının etkisini üzerinden atamamış belli ki ingiliz hakem...

    beraberliğin üzeceği maçtan, mağlup ayrılmak kahretti biz taraftarları da, böyle arzulu oyun gelecek için bünyeyi umutla doldurdu. deplasman fobisi filan hikayeymiş, "kazanacağım" dedikten sonra bırak anadolu'yu, avrupa'nın bir ucunda bile saha rakiplere dar edilebiliyormuş.
    evet, çarşamba gecesi porto şanslıydı, "yırttı" ama ruslar ve almanlar bu kadar kısmetli olacak mı?
    izleyip, göreceğiz...

    "hayırlı mağlubiyet"in ardından belhanda porto forması giymiş, "pişmiş kelle" misali sırıtırken beynimi kemiren iki soru vardı?
    acaba beşiktaş'ın geçen sene düştüğü tuzağa düşüp, şampiyonlar ligini "hedef" yapıp, ligi "boşverecek miyiz?" cumartesi geceki antalya maçı bunun cevabını verecek...
    ikincisi de lokomotiv ya da schalke deplasmanında bu geceki oyunun özgüven dozajını fazla kaçırıp, ayağı yere sağlam basmadan sahaya çıkıp, başımıza bir hezimet gelecek mi? onu da zaman gösterecek...

    kaynak ve maç fotoğrafları için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...o1-0galatasaray.html
  • 439
    gurrpegi'nin entry'lerinin resmi açıklama nitelğinde olduğunu ve henry onyekuru'nun ikinci devre galatasaray'da olacağını varsayarsak, hocanın pas oyunundan geçse de 4-1-4-1'den vazgeçmeyeceğini ama 2019-2020 sezonunun ikinci yarısı için bu maçtaki oyunu planlandığını öngörebiliriz.

    sağ kanat için de feghouli'yi filan gönderip, onyekuru tarzı bir oyuncu bulabilirsek, orta sahada nzonzi(gönderilmezse seri) önlerinde mezzala rolünde lemina ve ömer bayram ile, topun olduğu yerde baskı yapıp en hızlı şekilde rakip kaleye gitmeye hedefleyeceğiz gibi duruyor.

    4-4-1-1, 4-4-2 veya 3-5-2 türevlerine geçişin daha sağlıklı olduğunu düşünsem de hocanın 4-1-4-1 inadından vazgeçmeyeceğine emin olduğum için en azından skandal pas oyunu denemesinden ziyade, bu maçtaki planın gerçekleştirilmesinin daha basit ve başarılı olacağına inanıyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın